acı, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi.
devamını gör...

her derde devadır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir filtre kahve demleme aparatı. bu aparatı ve chemex'i kullanarak yaptığınız kahvenin demleme metodu ise pour over.
v60 konik bir cam ya da seramik aparat. en bilinen markası hario. hario çok ünlü bir cam eşya üreticisi firma olmakla birlikte üst segment kahve aparatları üretmesiyle de ayrıca meşhur olan bir japon markası.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
pour over, konik bir cam ya da seramik yapısı olan v60 aparatına ısıtılmış filtre kağıdı ve kalın çekilmiş (bir fincan için -kahvesine göre tabi ki değişir ama- ortalama 15 gr.) kahve eklemek ve üzerine dairesel hareketlerle sicim gibi* sıcak suyu (ısısı ortalama 95 santigrat) vermek, kahveyi köpürtmek, yaklaşık 30 saniye beklemek ve ardından yine aynı yöntemle suyu eklemek prensibiyle çalışan bir yöntem.

yani 3. nesil kahvecilerde işin tekniğini çok biliyormuş gibi "ben bugün chemex içmeyeyim, bi' v60 rica ediyorum" diye caka satmak dışında pek hayatımda yoktu açıkçası son döneme kadar. sonradan geldi, fena da olmadı. ama hala chemex seviyorum kahvemi ateş üzerinde pişirmeyeceksem. ilk tercihimse her zaman moka pot ya da percolator. böyleyken böyle. neyse bir arkadaş fikir verdi, kendi ukdemi doldurayım dedim yazdım, maksat iş görülsün. hayırlı sözlükler.
devamını gör...

ayna grubunun 1999 yılında piyasaya çıkardığı çok duygusal parçadır.
devamını gör...

hafızam beni yanıltmıyorsa 1830'ların başında fransız bir araştırmacıdan mektup almıştım. mektubunda anadolu'ya gelmek istediğini ve tavium kentini bulmak için araştırma yapacağını yazmıştı. hay hay dedim. gel madem, başımızın üzerinde yerin var. her ne kadar bulmak istediğin kenti hiç duymamış olsam da elimizden geleni yaparız. benim bu cevabımdan sonra kendisinden bir süre haber alamadık. meğer adam bizim buralara gelebilmek için 32346 takla atmakla meşgulmüş. ama geleceğinden bir an bile kuşku duymamıştım zira işin peşini kolay kolay bırakacak tipte biri olmadığı kelimelerinden anlaşılmaktaydı. inadım inat mabadım iki kanat tarzı bir arkadaş olduğu aşikardı ve beni yanıltmadı.

neyse efendim bir kaç sene sonra bu arkadaş kalktı geldi. karşıladık, yedirdik içirdik falan sonrasında tutturdu ben boğazköy taraflarına gideceğim diye. eh adam netice de misafir, kırmayalım madem dedik ve yola koyulduk. yol boyunca tavium aşağı, tavium yukarı resmen başımın etini yedi. bir sussa da kafamız rahat etse derdindeyiz. sonra boğazköy'de dolaşırken yıkık kerpiç evler gördük. anam! bu atı bir mahmuzladı, evlerin olduğu tepeye doğru dört nala gidiyor. el mecbur bizde peşinden... evler de eski püskü, yıkık dökük, ahı gitmiş vahı kalmış. dedim ki içimden tavium buysa hay ben senin merakına! sonra bir baktım tepede atı durdurmuş, yukarıdan manzarayı izliyor. hah dedim al işte. şehir, şehir gibi çıkmayınca tepeden manzara izlersin anca. o kadar yolu manzara izlemeye mi geldin? neyse bir kaç dakika içerisinde vardım yanına. adam büyülenmiş gibi karşıya bakıyor. kafayı bir kaldırdım ki, dev gibi, kocaman taş bloklar var karşımızda. bu, pat diye atından atladı. sağa baktı sola baktı. ileri gitti, beri geldi falan derken. atina kadar büyük dedi. anlamadım tabi ben. sağa sola bakıyorum, hırpalanmış taşlar ve sütunlardan başka bir şey göremiyorum. yahu dedim bırak atina'yı sen, bu sütunlardan istanbul'da da var hemi de gıcır gıcır. var gel geri dönelim de, onları incele sen. bana gülümseyerek bilal'e bakar gibi baktı ve bir şeyler mırıldandıktan sonra haydi yürüyelim biraz dedi.

iyi ki de yürümüşüz. çünkü asıl buluşu orada ben yaptım. bir süre yürüdükten sonra devasa iki kapı gördük. daha doğrusu ben gördüm. heyecanla bağırdım. niye heyecanlandım bilmiyorum ama kabartmalar muhteşemdi. birinde dev gibi bir aslan kabartması vardı. diğerinde ise krala benzeyen bir adam duruyordu. aslında benim heyecanlanmam da normal zira tarihe damga vurmak bizim genetiğimizde var. daha önce #394813 numaralı tanımda yazmış olduğum üzere büyük dedem tarihin akışını değiştiren şahsiyetlerden biriydi. istesek de istemesek de kendimizi tarihi mevzuların tam ortasında buluveriyoruz.

o akşam köylülerden birinin evinde kaldık. bizim fransız yazıyor, çiziyor. başını defterden kaldırmıyor. buldun herhalde tavium'u diye sordum? başını kaldırdı. yok, tavium değil. daha eski, daha farklı bir yer burası. duraksadı şu adama sorsana benzer yıkıntılar var mı civarda diye ekledi. allahtan yardımsever bir tosbağayım. sordum tabi. köylü evet dercesine başını salladı. yarın bizi oraya götürebilir misin diye devam ettim. yine başını salladı. adam sadece başını sallıyordu. salla başını al maaşını tarzı bir abiydi. aldı zaten maaşını. neyse anlattım durumu bizim fransıza, heyecanlandı tabi garibim. sabahın ilk ışıkları ile yola çıktık. köylünün kafasını sallayarak onayladığı yere geldiğimizde, bizi başka sürprizler bekliyordu. dev gibi sivri bir kayanın önünde durduk. ortasında bir yarık vardı ve yarıktan baktığınızda bir sürü resim görüyordunuz. ama bunların hepsi külahlı ve kemerli tiplerdi. lakin üzerlerinde deri ceket ve pantolonlar yoktu. kah o dönem bizim de bunlardan haberimiz yoktu. bu noktayı geçince yarıktan sağa doğru yöneldik, bu seferde takkeli tiplerle karşılaştık. bir de kanatlı arkadaşlar vardı. kayalara nur inmiş gibi bir manzara karşılamıştı bizi. biraz sağa sola bakınınca bunun bir fener alayı olduğunu anladık. kanatlı devasa iki varlık da bu geçit kapılarını koruyordu. öte tarafa giden kapıyı mı bulmuştuk acaba? neyse ne işte. kutsal bir mekanda bulunduğumuz aşikardı. hadi kapıyı bulmadıysak bile çok farklı bir tapınak bulmuş olabilirdik. ama bunu hangi ulus inşa etmişti? kimdi bu arkadaşlar? doğayı bu şekilde işleyip, reorx'un çekicini kullandığı gibi muazzam bir işçilikle bu yapıları ve kabartmaları nasıl yapmışlardı?

işte tarihin akışını değiştiren bu buluşu birlikte yaptığım kişi texier'di. bir kaç yıl sonra birkaç cilt tutan anıtsal eseri, ''küçükasya üzerine''yi 1839’da paris’te yayımladı. bu eserde benden hiç bahsetmemişti. halen kendisine kırgınlığım devam ediyor. adam öldü gitti ama affedemedim bir türlü. tarih ve bilim aşkına feda etmiş bulunduk yine kendimizi. ama bu iş burada bitmemişti zira texier henüz mevzuyu adlandıramamıştı. gördükleri için büyük kültürü olan bir ulus diyebilmişti sadece. adlandırma işi bana kalacaktı. çünkü tarihi olaylar bizim aileyi direkt olarak içine çeker ve bundan kaçış yoktur. o mevzuyu da bir ara anlatırım artık *
devamını gör...

çok ama çok sevdiğim değerli hekimdir kendisi. otizm hakkında şurada değerli fikirlerini belirtmiş. yorumlarda biri hocam siz asperger değilsiniz diyip teşhisi koymuş. bir doktora mevcut sağlık durumu hakkında teşhis koyabilen muhtemel ev hanımı hanımefendiye buradan çok selamlarımı iletiyorum.

bir ara biriyle sohbet ederken asperger sendromu olduğumu söylemiştim. bu teşhis bir hekim ve bir psikolog tarafından doğrulandığı halde bana asperger sendromu olamayacağımı söylemişti. yalan söylediğimi çok açık şekilde belirtmişti. bir başkası ise canımı yakmak için asperger sendromu ile kendimi acındırdığımı iddia etmişti. asperger sendromunun bana getirdiği müthiş yetenekler var ve bu sendrom ile kendimi acındırıyorum? nasıl mümkün olabilir bilemiyorum. bir başka seferinde oyuna her seferinde tam söylediğim saatte girmem oyuncuların dikatimi çekmişti. bu dakikliğimin sebebinin asperger sendromu olduğunu söylediğim zaman ah canım diyip müthiş bir sefkat ile yaklaşmışlardı. bunun gurur kırıcı olduğunu bile anlamayan empatiden yoksun tipler sanıyor ben empati yapamıyorum. canları sağ olsun.

asperger sendromu olduğumu elimden geldiği kadar çok fazla insana söylüyorum. bunu yapma sebebim benim gibi asperger sendromluların önünü açabilmek aslında. bakın asperger sendromluyum ve çalışabiliyorum, sohbet edebiliyorum, elimden geldiği kadar bu çevreye uyum sağlayabiliyorum. yarın bir işe asperger sendromlu biri başvurunca beni tanıyan nerdeyse herkes o kişiye öncelik verecek. çünkü disiplinli, dakik, kendine has yetenekleri olan biriyle çalışacağını bilecekler. otizmli diyip bir köşeye atmayacaklar onu. bu yüzden özellikle belirtiyorum bu durumu. otizmlilere destek olmaya çalışıyorum.

bu nedenle ben oytun hocayı çok seviyorum. müthiş iyi bir örnek. bir asperger sendromlunun kendisini gayet iyi şekilde ifade edebileceğini, toplumda bir yeri olduğunu ve dahi hekimlik yapabileceğini gösteriyor. ve daha önemlisi otizmli olduğu halde bir şekilde hayata var gücü ile tutunmuş bu insan çoğunluk tarafından bu yönüyle değil, tek bir yanlışı ile bilinir hale geldi. alkışlamak gerekirken o elleri linç etmek için kullandılar. klavye üzerinden vatan kurtarma sevdasına yenik düştüler haspamlar.

ne hissetti çok merak ediyorum. düşünsene farklı doğuyorsun. yaşıtların sokaklarda koştururken sen evde oturup 2 saat boyunca dönen çamaşır makinesini izliyorsun. okuma yazmayı kendi başına öğreniyorsun ama seni kitaptan bakarak ders anlatan öğretmenlerin içine atıyorlar. sesleri, kokuları ve ısıyı diğerlerinden daha şiddetli şekilde hissediyorsun. insanların mimiklerini anlamıyorsun. empati yapmak çok zor. ve öyle böyle çoğunluk gibi davranmayı öğreniyorsun. bunu anlatmaktan vazgeçmiyorsun, konuşmalar yapıyorsun ki bir otizmli için çok zordur kalabalık karşısında konuşmak ama inatla insanları bilgilendirmeye çalışıyorsun. seni 30 kişi tanıyor.

ve bir gün bir başka konuda bilgi verince hata yaptığın için seni 300 bin kişi linç ediyor. ölmeni bile istiyorlar. belki 30 yıl boyunca bu peşinden gelecek. hep bu sözlerin ile hatırlanacaksın.

kendisi umarım bu konu hakkında bir gün oturur uzun bir konuşma yapar. bu durumun bir otizmliye ne hissettirdiğini anlatır. çünkü anlatmalı.

otizmi anlattığı konuşma için buyrunuz.



oytun sen ben kalp biz ve rica ediyorum otistik deme yav. otizmli. mucuk.
devamını gör...

ben yapmasam mı acaba hı?
devamını gör...

alec baldwin'in 2017 yılında yaptığı sosyal medya paylaşımında "birini yanlışlıkla öldürmek nasıl hissettirir merak ediyorum" ifadelerini kullanmış. bu ifade yok artık dememe sebep oldu.
bazen aklımdan geçenler için bile kendime sansür uygulamaya çalışırım. neden mi? dilime dökmemek için. çünkü her aklından geçeni anlatmaya gerek yoktur. sakıncalıdır.
bu örnek bazı merakların saçmalığından kendini korumalısın mesajı veriyor.
içten gelen merak adam'a resmen yön bildirmiş. bunu niye merak edersin be adam! fazla merak iyi değildir işte.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

en sevdiğim yazar tarafından nickaltı açılışı, daha güzelini düşünemezdim.
devamını gör...

dibin dibinde bile olsa insana kendisinden daha iyi kim omuz verebilir, tutup elinden kim kaldırabilir ki? unutmayın ki kendi kendinizi sarıp sarmalamayı öğrenmeden, kimseden sizin için mucize yaratmasını bekleyemezsiniz. sizin dışınızdaki herkes yalnızca ‘’hadi’’ diye fısıldayan, adeta can suyu veren yağmur damlaları gibidir. köklerinizle o suyu almak, tomurcuklanmak, kafanızı güneşe çevirmek sizin sorumluluğunuzda.

kendi kendinize yetebilmeli ancak herhangi bir insandan gelecek desteği de kucaklayabilmelisiniz. aslında hata burada başlıyor; ya çok kendine kapanıyor insan, kimsenin el uzatmasına izin vermiyor ya da durup bekliyor yalnızca bir kurtarıcının gelip kendisini o kuyudan çekip çıkarmasını...

denge önemli azizim, dengede kalmak hayat kurtarır. kendi kendinize yetebildiğiniz kadar başka insanların size destek olma mutluluğunu yaşamasına izin vermelisiniz.
devamını gör...

ne denecek mahmut mu?
devamını gör...

son derece doğru düşünen kadınlar hakkında açılmış başlıktır.

akıl sağlığı yerinde yetişkin bir insansanız, sorun teşkil edebilecek herhangi bir bedensel engeliniz yoksa kendi ihtiyaçlarınızı karşılamaktan kendiniz sorumlusunuz demektir. eğer evli iseniz de, eşit sorumluluk almanız gerekmektedir.
insanlarla olan ikili ilişkiler bu koşullar göz önüne alınarak kurulmalıdır.

kendi işlerini halledemeyecek kadar sorumsuz ve aciz olmak ise tamamen kişinin kendi sorunudur; başkalarını bağlamaz.
devamını gör...

iranlı yazar sadık hidayet`in romanı. mekanların, zamanların ve insanların birbiri içine geçtiği bu metaforik eseri bitirdiğinizde kitapla alakalı çoğu şeyin kafanızda oluşmamış olması çok normal. herkes gibi benim de tavsiyem kötü bir ruh halindeyken okunmaması gerektiği yönünde.

“yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.”
devamını gör...

buna mı kırıldın diyen insanla aynı topluluğa üyelerdir.
(bkz: buna mı kırıldın diyen insanlar)
devamını gör...

çocukluk ve 90'lı yılları aklıma getiren dizidir. özlenenler arasındadır. dünyanın en yüzsüz insanlarından biri olan memnun kaygısız denen adamı barındıran dizidir.

diğer hatırladıklarım arasında ise şunlar vardır:

- memnun'un oğlu eleman'ın çalıştığı hamburgercide giydiği kırmızı renkli kıyafeti,
- eleman'ın patronunun sürekli "ben amerika'dayken" ile başlayan cümleleri,
- memnun'un bir deney sebebiyle içtiği hap sonucu hamile kalması (ki yanılmıyorsam karşılığında para almıştı. beleş mezar bulsa içine girecek bir adamdı çünkü kendisi),
- kültigin'in adam döverken ağzıyla çıkardığı "puaaa" şeklindeki efektler,
- yine kültigin'in, kürşat ve alper ismindeki adamları ile birisini dövecekken, dayağa dördüncü aranıyor diyerek adamı dövmek için bir kişiyi daha aramaları,
- memnun'un açtığı su dükkanının açılış gününde berber ismail'in dükkana giren ilk siftah parasını kendisinin vermesi ve ilk para harcanmaz diyerek parayı duvara asması. ama memnun'un, ismail gittikten parayı duvardan alıp cebine atması,
- ismail'in ev sahibi hacı gaffur'un ikidir kapıya dayanıp evinin boşaltılmasını istemesi,
- burcu'nun taksiyi durdurmak için "taksi" şeklindeki seslenmesine, taksicinin de "yolcu" diye karşılık vermesi,
- eleman'ın taksiye binip giden burcu'yu takip etmek için başka bir taksiye binecek parası olmaması sebebiyle halk otobüsüne binmesi ve şoföre "öndeki taksiyi takip et" demesi.
devamını gör...

abiden çok ablan star bebeğim grubundan olan, kendisinin helak edilmesi gerektiğini düşünen güruhla takılan tarikatçı teröristin; sanırım instagram, tinder gibi platformlarda kendini pazarlayabilmek için çektiği fotoğraflar.
devamını gör...

hiçbir önemi olmadan yazıyorum. anlaşılmak için değil -ki insan kendini bile anlayamazken neden başkasının onu anlamasını beklesin ki- beğenilmek için de değil -çünkü bunun bana bir faydası yok- içimdeki taşmanın bir sonucu olarak yazıyorum. farkına varmadan çıkan kendi kendine konuşur gibi durduramadığın bir şey. keyif veriyor.. beni bana anlatır gibi anlatıyorum çoğu zaman. tekrar ediyorum, sürekli hemde. aynı cümleleri aynı kelimeleri defalarca kullanmışlığım var. işte onlara takılıyorum içimde kalıcağına dışarı çıksın diye yazıyorum.
devamını gör...

sondaj isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.

sözlükte 'bir konuşmacı topluluğunun katılmasıyla, genellikle bir bilimsel, toplumsal ya da siyasal konuyu dinleyiciler önünde tartışmak ereğiyle düzenlenen tartışmalı toplantı.' anlamına gelen sözcüktür.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim