orijinal ad: buf-i kur
yazar: sadık hidayet
yayım yılı: 1936
modern edebiyatın nadide eserlerinden biri olan kör baykuş, modern insanın kaygıları üzerine konumlanıyor. bir insan hayat akışı içindeki sıkışmışlığı yazar tarafından gayet farklı bir anlatım tarzı ile ortaya koyuluyor.
yazar: sadık hidayet
yayım yılı: 1936
modern edebiyatın nadide eserlerinden biri olan kör baykuş, modern insanın kaygıları üzerine konumlanıyor. bir insan hayat akışı içindeki sıkışmışlığı yazar tarafından gayet farklı bir anlatım tarzı ile ortaya koyuluyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "mahlassızım" tarafından 07.12.2020 03:10 tarihinde açılmıştır.
1.
doğu'nun franz kafkası olarak görülen sadık hidayet'in çok beğendiğim kitabıdır. yazarın anlatım tarzı ve kitapta kullandığı imgeler oldukça farklı. psikolojinizin hassas olduğu dönemde okumamanızı öneririm.
devamını gör...
2.
bir solukta okunamayacak, üstüne düşünülecek çok katmanlı bir sadık hidayet kitabıdır.iç sıkıntıları ve bunalımları geçirebilirsiniz okurken gayet normaldir. fakat oldukça güzel kitaptır, neredeyse her cümlesi altı çizilesidir.
devamını gör...
3.
iranlı yazar sadık hidayet`in romanı. mekanların, zamanların ve insanların birbiri içine geçtiği bu metaforik eseri bitirdiğinizde kitapla alakalı çoğu şeyin kafanızda oluşmamış olması çok normal. herkes gibi benim de tavsiyem kötü bir ruh halindeyken okunmaması gerektiği yönünde.
“yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.”
“yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.”
devamını gör...
4.
kitabın sayfa sayısına bakınca bir solukta okunur denilen, ama okudukça derinlere inilip içinden çıkılamayan bir kitap. kadın ve erkek karakterin katman katman olduğu, hayal ve gerçeğin iç içe girdiği, düğümlerin kör düğüme dönüştüğü nadir bir eserdir. kitap tek bir kere okunup rafa kaldırılacak türden bir kitap değildir. defalarca okunup irdelenmelidir.
devamını gör...
5.
hipnotik bir kitaptır. içindeki mistisizm ve insanı sımsıkı sarıp bırakmayan atmosferi beni büyülemişti. son sayfasını bitirdiğimde mal gibi kaldığımı hatırlıyorum birkaç dakika. her açıp okuduğumda kendimi bir şeye odaklanınca gözbebekleri genişleyen kediler olur ya, aynı öyle hissediyorum.
devamını gör...
6.
iranlı yazar sadık hidayet'in 1936 yılında yayınlanan.
karanlık, kasvetli bir hikaye ama hikayenin içine girdikçe karanlığın ancak bu kadar güzel anlatılabileceğini hissettiriyor insana. ama yine de kendinizi depresyonda hissettiğiniz bir dönemde okumayın derim. zira bir kitabın başına, 'dikkat! intihara meylettirir' yazılacak olsa o kitap, bu kitap olacaktır.
"hayat, soğuk kayıtsız, herkesin maskelerini çeker alır zamanla; maskeleri de hani çoktur herkesin. fakat bazıları hep aynı maskeyi kullanırlar, ister istemez kirlenir, yıpranır bu maske. tutumlu kimselerdir bunlar. bir kısmı evlatlarına saklarlar maskelerini; bir kısmı da vardır ki boyuna maske değiştirirler, ama yaşlandıklarında görürler ki bir sonuncu maske kalmış ellerinde, ve bu da pek çabuk eskir, o zaman maskenin gerisindeki gerçek yüzleri çıkar ortaya."
“ dünya, ıssız yaslı bir ev gibi görünüyordu gözüme ve ben bağrımda bir acı duyuyordum: evin bütün odalarını yalın ayak dolaşmak zorundaydım sanki.”
karanlık, kasvetli bir hikaye ama hikayenin içine girdikçe karanlığın ancak bu kadar güzel anlatılabileceğini hissettiriyor insana. ama yine de kendinizi depresyonda hissettiğiniz bir dönemde okumayın derim. zira bir kitabın başına, 'dikkat! intihara meylettirir' yazılacak olsa o kitap, bu kitap olacaktır.
"hayat, soğuk kayıtsız, herkesin maskelerini çeker alır zamanla; maskeleri de hani çoktur herkesin. fakat bazıları hep aynı maskeyi kullanırlar, ister istemez kirlenir, yıpranır bu maske. tutumlu kimselerdir bunlar. bir kısmı evlatlarına saklarlar maskelerini; bir kısmı da vardır ki boyuna maske değiştirirler, ama yaşlandıklarında görürler ki bir sonuncu maske kalmış ellerinde, ve bu da pek çabuk eskir, o zaman maskenin gerisindeki gerçek yüzleri çıkar ortaya."
“ dünya, ıssız yaslı bir ev gibi görünüyordu gözüme ve ben bağrımda bir acı duyuyordum: evin bütün odalarını yalın ayak dolaşmak zorundaydım sanki.”
devamını gör...
7.
artık hangi dönemde hangi ruh haliyle okuduysam benim için önemi çok büyük olan kitaptır. ama asla ikinci kez okumaya cesaretim yok. bana verdiği o hissi tekrar alamam korkusu bana engel oluyor
devamını gör...
8.
iranlı yazar sadık hidayet tarafından yazılmış, gelmiş geçmiş en karanlık kitaplardan biridir.
öncelikle kitabın çok zor olduğunu söylemem lazım. ince bir kitap olmasına rağmen hemen okunup kaldırabileceğimiz bir tür değil. özellikle ruhsal durumunuzun sağlam olduğundan da emin olmalısınız kitabı okumak için. çünkü kitap sizi sıkıntıdan değil kasvet, depresif, karamsar oluşuyla boğuyor. hangi zaman, hangi mekan olduğunu anlayamadığınız bir konu ve neredeyse korkunç betimlemelerle ruhunuzu sıkıştırıyor.
sadık hidayet'in bu tarz bir kitap yazması ilginç değil tabii ki. özellikle hayatıyla ilgili bir kaç şey okursanız neden bu kadar karamsar olduğunu anlarsınız.
kitaptaki karakterin her yönüyle hastalıklı ruh hali ve bedeni sizi de bir odaya sıkıştırıyor. tamamen düşünce yoğunluğu olan bir konusu var.
ayrıca kör baykuş kitabı çevirisi behçet necatigil tarafından yapılmıştır. iyi ki de yapmış! iyi ki bize bu başyapıtı kazandırmış.
dünya, ıssız yaslı bir ev gibi görünüyordu gözüme ve ben bağrımda bir acı duyuyordum.
öncelikle kitabın çok zor olduğunu söylemem lazım. ince bir kitap olmasına rağmen hemen okunup kaldırabileceğimiz bir tür değil. özellikle ruhsal durumunuzun sağlam olduğundan da emin olmalısınız kitabı okumak için. çünkü kitap sizi sıkıntıdan değil kasvet, depresif, karamsar oluşuyla boğuyor. hangi zaman, hangi mekan olduğunu anlayamadığınız bir konu ve neredeyse korkunç betimlemelerle ruhunuzu sıkıştırıyor.
sadık hidayet'in bu tarz bir kitap yazması ilginç değil tabii ki. özellikle hayatıyla ilgili bir kaç şey okursanız neden bu kadar karamsar olduğunu anlarsınız.
kitaptaki karakterin her yönüyle hastalıklı ruh hali ve bedeni sizi de bir odaya sıkıştırıyor. tamamen düşünce yoğunluğu olan bir konusu var.
ayrıca kör baykuş kitabı çevirisi behçet necatigil tarafından yapılmıştır. iyi ki de yapmış! iyi ki bize bu başyapıtı kazandırmış.
dünya, ıssız yaslı bir ev gibi görünüyordu gözüme ve ben bağrımda bir acı duyuyordum.
devamını gör...
9.
blurryface o kadar güzel açıklamış ki... 79 sayfacık bu kitabı okurken içim sıkıldı, ruhum daraldı. karanlık odalarda aç susuz doğal gazsız kaldım. bir şeyler anladım. anladığım şeyler arasında bağlantı kuramadım. hayalle gerçeğin ayırdına varamadım. ben bu kitabın tadına, sanırım varamadım. şiir gibi konuştum, maalesef ben bu kitabı vaktinden çok önce okumuşum.
normal/d sınıfından jinju sizlerleydi.
normal/d sınıfından jinju sizlerleydi.
devamını gör...
10.
böyle kitaplara ba yı lı yo rum. insanı boğuyor, ne okudum ben diye düşünüyorsunuz, bitiyor ne anladığınızın farkına varamıyorsunuz. farkındasınız aslında anlatılan bir yığın şey var ama zihniniz karmaşık, bir şeyler de anlamış gibisiniz ama ne? her objenin, karakterin bir sembol olduğu derin bir kitaptı.
yazarımız iranlı ve varoluşun bence doğudaki en güçlü ayağı ancak ülkesinde çok sevilmiyor bu yüzden farklı farklı yerlerde yaşayıp paris'te intihar ederek hayatına son vermiş. yani kendini ve var oluşunu sorgularken teokratik bir düzende yer edinebilmiş olması şaşırtıcı olurdu zaten.
bu kitabı okurken aslında tüm bu varoluşsal krize şahit oluyoruz. eleştirdiği şey aile, inanç, gelenekler gibi sosyal yaşama yön veren olgulardır.
kadının toplum bakış açısıyla değerlendirildiğini de çok net bir şekilde görüyoruz. şah yönetimini, yöneticilerin çıkarcı davranışlarını, islamiyetin kendi açısından yorumlanmasını bunun yanın zerdüştlükten de izler görürüz. mesela şarabın daha sonradan zehirli olduğunun anlaşılması geleneklerin yozlaşmasını temsil eder yazarımıza göre. karısının ölmesini ve ardından yazarımızın kalemi eline almasının ve yazmasının da bir zerdüşt geleneğinden ilham alınarak yazıldığı da söylenir. annesi, karısı ve dadısının ilişkisi, kobra yılanıyla bağlantıları kadına ne kadar kötü bir rol yüklendiğini de gösteriyor.
zaman, mekan, karakterler o kadar iç içe ki bu anlamayı zorlaştırıyor. kitapta sarmal bir yapı, bir döngü var.
daha söylenecek bir sürü şey var zaaaaabaaa kadar yazarım ama yeter. kitabın peşine birkaç makale okumak gerekiyor. bence sizler de okuyun okutturun.
yazarımız iranlı ve varoluşun bence doğudaki en güçlü ayağı ancak ülkesinde çok sevilmiyor bu yüzden farklı farklı yerlerde yaşayıp paris'te intihar ederek hayatına son vermiş. yani kendini ve var oluşunu sorgularken teokratik bir düzende yer edinebilmiş olması şaşırtıcı olurdu zaten.
bu kitabı okurken aslında tüm bu varoluşsal krize şahit oluyoruz. eleştirdiği şey aile, inanç, gelenekler gibi sosyal yaşama yön veren olgulardır.
kadının toplum bakış açısıyla değerlendirildiğini de çok net bir şekilde görüyoruz. şah yönetimini, yöneticilerin çıkarcı davranışlarını, islamiyetin kendi açısından yorumlanmasını bunun yanın zerdüştlükten de izler görürüz. mesela şarabın daha sonradan zehirli olduğunun anlaşılması geleneklerin yozlaşmasını temsil eder yazarımıza göre. karısının ölmesini ve ardından yazarımızın kalemi eline almasının ve yazmasının da bir zerdüşt geleneğinden ilham alınarak yazıldığı da söylenir. annesi, karısı ve dadısının ilişkisi, kobra yılanıyla bağlantıları kadına ne kadar kötü bir rol yüklendiğini de gösteriyor.
zaman, mekan, karakterler o kadar iç içe ki bu anlamayı zorlaştırıyor. kitapta sarmal bir yapı, bir döngü var.
daha söylenecek bir sürü şey var zaaaaabaaa kadar yazarım ama yeter. kitabın peşine birkaç makale okumak gerekiyor. bence sizler de okuyun okutturun.
devamını gör...
11.
kitabı okumadan önce düşündüğüm bir şey doğrulanmış gibi hissettim. bir insanın düşündükleri sadece konuştuğu kadarıyla sınırlı olamaz. iç dünyası o kadar karmaşık olabilir ki kendisi bile çözmek için yıllar kaybetmek zorunda kalabilir.
devamını gör...
12.
doğunun kafkası diye geçen sadık hidayet'in hayatının buhranlı bir döneminde kaleme aldığı kitap olduğunu okudumuz tüm süre boyunca hissedebiliyoruz.
iç içe girmiş karakterlerin tamamı sadık hidayet'in kafasının içini temsil ediyor.
ilk seferinde kendime dair çıkış yolu aradığım dönem içerisinde okuduğum ve bitirdiğim sırada sonunun belirsizliğiyle yıkılmıştım. aradan bir süre geçmesini bekleyip ikinci kez okuduğumda sonunun belirsizliğine odaklanarak başladım. aslında nasıl biteceğine dair tüm emareler başlangıçtan itibaren verilmiş.
bazen bir şeyleri görebilmek için çok keskin çizgiler arıyoruz. belki bu yanılgı, başlangıçtan itibaren yaptığımız ve farketmemiz gereken tek sorundur.
içeriği hakkında sufle vermesi çok zor. parçaları tam olarak birleştirdiğimizde bile bütünlüğü bozan eksiltileri var. birden çok kez okunması gerekiyor bence. bu eksiltileri tamamlayarak hikayeye biraz da biz bir şeyler katıyoruz. her defasında birbirinden ayrı çıkarımlar yapılabilir bir kitap ve bu okuyucu için aransa bulunamayacak türden bir nimet.
iç içe girmiş karakterlerin tamamı sadık hidayet'in kafasının içini temsil ediyor.
ilk seferinde kendime dair çıkış yolu aradığım dönem içerisinde okuduğum ve bitirdiğim sırada sonunun belirsizliğiyle yıkılmıştım. aradan bir süre geçmesini bekleyip ikinci kez okuduğumda sonunun belirsizliğine odaklanarak başladım. aslında nasıl biteceğine dair tüm emareler başlangıçtan itibaren verilmiş.
bazen bir şeyleri görebilmek için çok keskin çizgiler arıyoruz. belki bu yanılgı, başlangıçtan itibaren yaptığımız ve farketmemiz gereken tek sorundur.
içeriği hakkında sufle vermesi çok zor. parçaları tam olarak birleştirdiğimizde bile bütünlüğü bozan eksiltileri var. birden çok kez okunması gerekiyor bence. bu eksiltileri tamamlayarak hikayeye biraz da biz bir şeyler katıyoruz. her defasında birbirinden ayrı çıkarımlar yapılabilir bir kitap ve bu okuyucu için aransa bulunamayacak türden bir nimet.
devamını gör...
13.
dikkat kitap hakkındaki analizim ağır melankoli içerir!
"hayat hikayemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. ne yüksek bir mevki sahibiyim, ne de sağlam bir diplomam var. okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olamadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. nerde çalışırsam çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. istifa ettim mi seviniyorlardı... bırak gitsin, yaramaz! çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belkide..."
diye anlatmış kendini sadık hidayet. bu kitabı incelemeye neresinden nasıl başlanır diye düşünürken en mantıklı olanın yazarın hayat hikayesinden başlamak gerektiğini anladım. sadık hidayeti "doğunun kafka'sı " nı tanımadan bu kitabı okursunuz yine elbette. ama kazanımınız sadece metafizik olgularla dolu, koyu renklerin hakim olduğu tipik bir tutunamayanın psikozlarına kısa bir eşlik olur. ancak kör baykuş bundan elbette çok daha fazlası. çok nüfuzlu bir ailede dünyaya gelmiş olmasına, saygın okullarda okumuş olmasına rağmen kendini bulamamış doğduğu coğrafyanın sancılarını çekmiş ve sonunda da ülkesinden çok uzağa savrulmuş bir tutunamayan adeta hidayet. evet hidayeti tanımlayan en uygun kavram galiba bu. iç çalkantılarıyla, keşmekeşiyle, griliğiyle ve en önemlisi de hazin sonu ile oğuz atay'ın bir tutunamayanı adeta sadık hidayet. bütün acılarından, düştüğü ümitsizlik çukurundan kendi isteğiyle yaşamına son vererek kurtulur. hidayetin hazin sonunu çok yakın dostu olan ve berlinde humboldt üniversitesinde modern iran edebiyatı ve kültürü profesörü olan bozorg alevi şu cümlelerle anlatır:
" paris'te günlerce, havagazlı bir apartman dairesi aradı. championnet caddesinde buldu aradığını; 9 nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. yakılmış müsveddelerinin kalıntıları yanıbaşında, yerdeydi.."
iran'da modern öykücülüğün kurucularından olan ve en büyük eseri olarak nitelendirilen kör baykuş, metafizik olgularla dolu, gerçek ve hayalin birbirine girdiği uyku ve uyanıklıklığın anlaşılmaz olduğu sıradışı yoğunluğu ile başınızı döndürecek adeta. olaylar zaman ve mekan dışındadır. şimdiki zaman ve geçmiş zaman iç içe geçmiş. bir sebep sonuç zinciri dışında gelişir. kahramanlar tek bir tipin türevleridir ve sürekli birbirlerine dönüşürler. en nihayetinde romanın kahramanı sadece bir kişidir.
"yaralar vardır hayatta ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen kemiren yaralar" diye başlar kör baykuş. ve kahramanın gizemli ve sıradışı aşkıyla sürer. kahramanımız bunu: " yoksulluk, miskinlik dolu bu aşağılık dünyada ilk kez bir güneş ışını, hayatımı aydınlattı sanmıştım."
diye anlatıyor. dış dünyadan oldukça kopuk, sanrılarla dolu bir zihinle gerçek ve hayalin artık o incelmiş çizgisinde yaşanan bir melankoli. kitabı okurken tek bir şeyden emin oluyorsunuz ki kitaptaki kahramanımız hidayetin ta kendisi.. bunalımlarını hezeyanlarını bu karakterde bir araya getiren hidayet benliğinde ki kasveti, karanlığı, ümitsizliği bu kitapta kusmuş adeta. bir uçurumun en kıyısından yazmış. belki de o uçurumdan son süratle yuvarlanırken.
". ah keşke ölümün eşiğinde olanların hepsi bu benim gördüklerimi görselerdi bazen bunu da düşündüm. ıstırap korku dehşet yaşama arzusu hepsi bitmişti bende. bana telkin ettikleri dinî inançlardan kurtulmuş huzura ermiştim. tek tesellim ölümden sonra hiçlik ümidiydi. orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor beni hasta ediyordu."
evet onu hasta eden, içine korku salan yaşamak düşüncesiydi. yaşamayı becerememekti derdi ki bunu da şu cümlelerle açıklıyor:
"bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz dilenci bilgiç kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi onlar için kurulmuştu bu dünya."
yaşama dair ümitsizliğini de en net şu cümlelerle açıklıyor:
"gökte herkesin bir yıldızı olduğu doğruysa benimki çok uzakta karanlık ve pek önemsiz bir şey olmalıdır. belkide benim hiç yıldızım yok."
düştüğü ümitsizlik çukurundan kendi isteğiyle yaşamına son vererek kurtulmuş bir yazar, adeta intiharının manifestosu niteliğinde bir kitap, kör baykuş.. yenik bir veda mıydı onunkisi yoksa kazanılmış bir savaş mıdır bilinmez, ziraa intiharın patolojisini henüz ne hiçbir psikolog ne de bir sosyolog tam açıklığa kavuşturamamıştır. incelemeyi sonlandırırken şu"hayati" uyarıyı bende yapmadan geçemicem. bu kitabı depresif bir ruh hali içinde okumayın, çünkü karanlığa açılan bir dehliz gibi,siyahın ta kendisi..
"ölümünden az önce bir hikaye taslağı kaleme almıştı, şuydu konu: annesi 'salgı salamaz ol!' diye beddua eder yavru örümceğe. küçük örümcek ağ yapamayınca ölüme kurban gider. hidayetin hayat hikayesi miydi bu? "
"hayat hikayemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. ne yüksek bir mevki sahibiyim, ne de sağlam bir diplomam var. okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olamadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. nerde çalışırsam çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. istifa ettim mi seviniyorlardı... bırak gitsin, yaramaz! çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belkide..."
" paris'te günlerce, havagazlı bir apartman dairesi aradı. championnet caddesinde buldu aradığını; 9 nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. yakılmış müsveddelerinin kalıntıları yanıbaşında, yerdeydi.."
"yaralar vardır hayatta ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen kemiren yaralar" diye başlar kör baykuş. ve kahramanın gizemli ve sıradışı aşkıyla sürer. kahramanımız bunu: " yoksulluk, miskinlik dolu bu aşağılık dünyada ilk kez bir güneş ışını, hayatımı aydınlattı sanmıştım."
". ah keşke ölümün eşiğinde olanların hepsi bu benim gördüklerimi görselerdi bazen bunu da düşündüm. ıstırap korku dehşet yaşama arzusu hepsi bitmişti bende. bana telkin ettikleri dinî inançlardan kurtulmuş huzura ermiştim. tek tesellim ölümden sonra hiçlik ümidiydi. orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor beni hasta ediyordu."
"bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz dilenci bilgiç kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi onlar için kurulmuştu bu dünya."
"gökte herkesin bir yıldızı olduğu doğruysa benimki çok uzakta karanlık ve pek önemsiz bir şey olmalıdır. belkide benim hiç yıldızım yok."
"ölümünden az önce bir hikaye taslağı kaleme almıştı, şuydu konu: annesi 'salgı salamaz ol!' diye beddua eder yavru örümceğe. küçük örümcek ağ yapamayınca ölüme kurban gider. hidayetin hayat hikayesi miydi bu? "
devamını gör...
14.
iranlı yazar sâdık hidayet'in yazmış olduğu 95 sayfalık eser; farsça aslından ise behçet necatigil çevirmiştir.
kitap 1936 yılında yayınlanmış ve yasaklandığı da bilinmektedir.
isimsiz bir karakterin yaşadığı sürreal olaylar bütününü absürd ve fantastik unsurları da kullanarak anlatıyor, bir kadına aşık olmasını, onun gerçek mi yoksa bir hayal mi oluşunu, işlediği vahşeti, insan ruhunun en derin noktalarının gizemini ve insanın iyi mi yoksa kötü mü olduğunu sorgulatan bir eser.
aslında biraz da kürk mantolu madonna'ya benziyor, ölü kadının resmini çizmek isteyişi, görüntüsünden ve gözlerinden etkilenişi, aşk, saplantı ve tiksinti gibi duyguları aynı anda yaşaması buna örnek verilebilir.
karakterin kitap boyunca aşk, tiksinti, şehvet ve cinayet işleme gibi duygu ve güdülerine ket vuramaması kitabın bir diğer önemli unsurlarından olduğu da söylenebilir.
şüphe, intihar, yaşama merakı, ihanet, cinsellik gibi konular da kitapta kendine yer bulmuş.
karakterin kitabın başından sonuna değin karamsar ve şüpheci bir ruh halinde olması, tabiri caizse "kör baykuş" olması; kitabın en ayırt edici özelliği olabilir.
sanki her şeyin farkında ama gönül gözü bir türlü açılamıyor.
baykuş kadar tuhaf bir yanı olduğu da düşünülebilir.
"yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
fakat bilmek isterdim, kendisi için öldüğümü biliyor muydu?"
kitap 1936 yılında yayınlanmış ve yasaklandığı da bilinmektedir.
isimsiz bir karakterin yaşadığı sürreal olaylar bütününü absürd ve fantastik unsurları da kullanarak anlatıyor, bir kadına aşık olmasını, onun gerçek mi yoksa bir hayal mi oluşunu, işlediği vahşeti, insan ruhunun en derin noktalarının gizemini ve insanın iyi mi yoksa kötü mü olduğunu sorgulatan bir eser.
aslında biraz da kürk mantolu madonna'ya benziyor, ölü kadının resmini çizmek isteyişi, görüntüsünden ve gözlerinden etkilenişi, aşk, saplantı ve tiksinti gibi duyguları aynı anda yaşaması buna örnek verilebilir.
karakterin kitap boyunca aşk, tiksinti, şehvet ve cinayet işleme gibi duygu ve güdülerine ket vuramaması kitabın bir diğer önemli unsurlarından olduğu da söylenebilir.
şüphe, intihar, yaşama merakı, ihanet, cinsellik gibi konular da kitapta kendine yer bulmuş.
karakterin kitabın başından sonuna değin karamsar ve şüpheci bir ruh halinde olması, tabiri caizse "kör baykuş" olması; kitabın en ayırt edici özelliği olabilir.
sanki her şeyin farkında ama gönül gözü bir türlü açılamıyor.
baykuş kadar tuhaf bir yanı olduğu da düşünülebilir.
"yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
fakat bilmek isterdim, kendisi için öldüğümü biliyor muydu?"
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2024/06/01/fhfe8jzvmpgwr1d6-t.jpg)
devamını gör...
15.
bir sadık hidayet kitabıdır.
sadık hidayet tam kendisi gibi bir yazardır. yazılarında kendinden izleri hemen buluruz. belki bu izler bizi her zaman umduğumuz yere çıkarmaz ama biz umduğumuzu bulamayınca bulduğumuzla mutlu olabiliriz onun edebiyatında. özellikle bu kitabı ile birlikte ünlü çek yazar franz kafka benzetmeleri çok yapılmıştır. bence de böyle bir etki vardır ama franz kafka birçok yazar üzerinde en az bu kadar etkisi vardır zaten.
dünya her insan için aynı aydınlıkta değil. bazılarımız mütemadi bir karanlığa gömülü. dünyayı aydınlık gören şanslı azınlığa sözüm yok ama karanlığa boğulmuş insanlar için dünya çok zor. bir baykuşun karanlıkta iyi gördüğü söylenir. kesin bilgi mi, bilemem. ama bu karanlık dünyada hayatta kalmak için en büyük silahı gözleri olan bir baykuşun kör olması kadere isyana teşviktir.
romanın anlatıcısı, biz de kabul edelim bunu, bizi kafkaesk ve düşsel bir dünyada zihinsel bir yolculuğa çıkarıyor. kabussal diye bir sözcük olsa onu kullanırdım aslında ama sanırım yok.
velhasılı, okunması gereken bir romandır.
sadık hidayet tam kendisi gibi bir yazardır. yazılarında kendinden izleri hemen buluruz. belki bu izler bizi her zaman umduğumuz yere çıkarmaz ama biz umduğumuzu bulamayınca bulduğumuzla mutlu olabiliriz onun edebiyatında. özellikle bu kitabı ile birlikte ünlü çek yazar franz kafka benzetmeleri çok yapılmıştır. bence de böyle bir etki vardır ama franz kafka birçok yazar üzerinde en az bu kadar etkisi vardır zaten.
dünya her insan için aynı aydınlıkta değil. bazılarımız mütemadi bir karanlığa gömülü. dünyayı aydınlık gören şanslı azınlığa sözüm yok ama karanlığa boğulmuş insanlar için dünya çok zor. bir baykuşun karanlıkta iyi gördüğü söylenir. kesin bilgi mi, bilemem. ama bu karanlık dünyada hayatta kalmak için en büyük silahı gözleri olan bir baykuşun kör olması kadere isyana teşviktir.
romanın anlatıcısı, biz de kabul edelim bunu, bizi kafkaesk ve düşsel bir dünyada zihinsel bir yolculuğa çıkarıyor. kabussal diye bir sözcük olsa onu kullanırdım aslında ama sanırım yok.
velhasılı, okunması gereken bir romandır.
devamını gör...
16.
adını çok duyduğum ve en sonunda okumaya karar verdiğim kitaptır. bir sahafta görür görmez aldım ve son zamanda okuduğum en etkileyici kitaplardan biri oldu. ince oluşundan dolayı basit bir kitap olduğunu düşünmüştüm ama kitabın bana hissettirdikleri beni çok şaşırttı. yani sadece kitaplarda değil, gerçek hayatta da gereksiz ön yargılara kapılmamanızı ve kör baykuş'u okumanızı tavsiye ederim.
devamını gör...
17.
okumayı çok erken yaşta öğrendim. insanın kendisini kültür, edep ve hayata karşı duruşuyla ifade edebildiği ve kıymet gördüğü senelerde, teknolojinin avuçlarımızın içinde de olmaması sebebiyle, okumak en değerli anlarımızı yaşatan yegane aktivitemizdi. kaç kitap okuduğumu bilmiyorum ama düşüncem o ki nasıl bir sanatçının, tek bir opus magnum'u varsa her okurun da okumayı bitirdiği zaman beyninden bir ifrit çıkmışçasına ''işte okumayı öğrendiğime değen, tüm kitapların ötesinde, çok özel '' diyeceği bir eser vardır. kişiyi kesin inançlı kılan sekter ve dogmatik metinlerden bahsetmiyorum.
ben kör baykuş'u okuduğumda hastaydım, yalnızdım ve aşıktım. aşık olduğum kişi beni hatırlamıyor, kendimi hatırlattığımda bu ismi duymuş gibiydim diyordu. ben ona neler yaşadığımızı, kendisine karşı hislerimin değişmediğini söyleyip, kendimi yerlere serdikçe, onun gözünde ait olduğum yere oturamıyordum. sonunda bir gece, ilk kayboluşundaki gibi değil bu sefer veda ederek ve tamamen gitti. o zamanlar ben de kör baykuş'u bitirmiştim. o gittikten sonra elle tutulur bir kaç deneyim daha yaşadım ama masumiyetimde ilk çizik atılan ve gerçekten aşık olduğumu hissettiğim son deneyim buydu.
kör baykuş kör bir kuyu, insanı halden hale sokan efsunlu bir metin. hiçbir eser bu kadar karamsar, karanlık ve iblise adını unutturacak kadar ümitsiz olamaz. kendisiyle mukayese edilebilecek başka bir eser olmadığı gibi sadık hidayet'in diğer çalışmaları da o seviyeden çok uzaktır. sanki rahmetten uzak bir cinni şeytan o'na el vermiş de bu kitabı yazdırmış. eserin edebi, psikolojik, psikanalitik tahlilleri yapılabilir ama en güzeli, doğru ruh halinde ve edebiyatı fehmetme kapasitende doğru bir seviyede isen, kitabın sularına kendini bırakmak.
ben kör baykuş'u okuduğumda hastaydım, yalnızdım ve aşıktım. aşık olduğum kişi beni hatırlamıyor, kendimi hatırlattığımda bu ismi duymuş gibiydim diyordu. ben ona neler yaşadığımızı, kendisine karşı hislerimin değişmediğini söyleyip, kendimi yerlere serdikçe, onun gözünde ait olduğum yere oturamıyordum. sonunda bir gece, ilk kayboluşundaki gibi değil bu sefer veda ederek ve tamamen gitti. o zamanlar ben de kör baykuş'u bitirmiştim. o gittikten sonra elle tutulur bir kaç deneyim daha yaşadım ama masumiyetimde ilk çizik atılan ve gerçekten aşık olduğumu hissettiğim son deneyim buydu.
kör baykuş kör bir kuyu, insanı halden hale sokan efsunlu bir metin. hiçbir eser bu kadar karamsar, karanlık ve iblise adını unutturacak kadar ümitsiz olamaz. kendisiyle mukayese edilebilecek başka bir eser olmadığı gibi sadık hidayet'in diğer çalışmaları da o seviyeden çok uzaktır. sanki rahmetten uzak bir cinni şeytan o'na el vermiş de bu kitabı yazdırmış. eserin edebi, psikolojik, psikanalitik tahlilleri yapılabilir ama en güzeli, doğru ruh halinde ve edebiyatı fehmetme kapasitende doğru bir seviyede isen, kitabın sularına kendini bırakmak.
devamını gör...
18.
sürekli üzgün, vegan, sosyoloji falan okuyan kadınlar seviyordu bu kitabı baya. bi de ingeborg bachmann kitapları çok popülerdi. biraz daha renkli yaşayan ilgi çekici gözükenler füruzan okurdu.
çok zor okuduğumu ve bende hiçbir iz bırakamadığını hatırlıyorum yalnızca. bayık üzücü ne anladığınızı bilmeden okurken kötü hissedeceğiniz bi kitap arıyorsanız buyrun. aramıyorsanız daha okunacak bi sürü şey var.
he bi de adam bileklerini mi kesmiş sonra şiir mi yazmış kanla napmış, böyle şeyleri çok şairane bulup etkileniyorsanız da okuyabilirsiniz.
çok zor okuduğumu ve bende hiçbir iz bırakamadığını hatırlıyorum yalnızca. bayık üzücü ne anladığınızı bilmeden okurken kötü hissedeceğiniz bi kitap arıyorsanız buyrun. aramıyorsanız daha okunacak bi sürü şey var.
he bi de adam bileklerini mi kesmiş sonra şiir mi yazmış kanla napmış, böyle şeyleri çok şairane bulup etkileniyorsanız da okuyabilirsiniz.
devamını gör...