1.
hatırlamadığım bir zamanda, hatırlamadığım olaylar yaşadığım, hatırladığım bir adam var. hatıralarımda yok. ama adamın kendisi var. hep vardı hep de var olacak. bu, adamı biraz üzüyor bence ama ne yapabilirim. ben de böyleyim.
böyleyim de neden böyleyim? yanlış anlaşılmasın, biriyle ilgili hatıraları iyi anımsayamamanın hatta yaşanmışlıkları silmiş olmanın o birine hissettirebileceği şeylerin ağırlığını önemsemiyor değilim. herhangi bir çünküm, herhangi bir açıklamam böyle hissetmemelisinin nedenlerini açıklamak için değil. birinin dünyasında herhangi biri olduğunu hissetmek makul bir sebebe dayandırıldığında kolay sindirilebilir bir şey olmuyor. hepimiz biricikliğimize değer verilen bir dünya düşlüyoruz. hayatına değdiğimiz tüm insanların dünyasında yeni ve unutulmaz bir dünya yaratmak. o dünyayı tüm detayları ile sevdiğimiz insanlarının kafasına kazımak. ne yaşanırsa yaşansın unutulmamak. benim, böyleyim de neden böyleyim diye sormam da aynı sebepten hatta. en çok sen anla diye. neden en çok sen? sen anlamazsan kimse anlamayacağı için diye değil o gece dediğim gibi. sen anla çünkü en çok sen hak ediyorsun bunu. herhangi biri olmakla aynı anda tek bir kişiye odaklanabildiğin için anları, hatıraları canlı tutamamanın farklı şeyler olduğunu en çok senin anlaman gerekiyor. çünkü senin bunu hiç bilmediğini biliyorum. senin dünyanda bunun karşılığının olmadığını öğrenmek, yaşadığım en ilginç ve güzel deneyimdi. ilginç çünkü ben. güzel çünkü sen... ve evet, en. zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum.
adam hep vardı. hep var olacak. hiçbir zaman herhangi biri değildi. hiçbir zaman olmayacak. benim anları, hatıraları unutmamı, silmemi "sağlayacak" bir odağım olmadığı için değil. olduğu zamanı da gördük.
adam hep var.
iyi ki var.
böyleyim de neden böyleyim? yanlış anlaşılmasın, biriyle ilgili hatıraları iyi anımsayamamanın hatta yaşanmışlıkları silmiş olmanın o birine hissettirebileceği şeylerin ağırlığını önemsemiyor değilim. herhangi bir çünküm, herhangi bir açıklamam böyle hissetmemelisinin nedenlerini açıklamak için değil. birinin dünyasında herhangi biri olduğunu hissetmek makul bir sebebe dayandırıldığında kolay sindirilebilir bir şey olmuyor. hepimiz biricikliğimize değer verilen bir dünya düşlüyoruz. hayatına değdiğimiz tüm insanların dünyasında yeni ve unutulmaz bir dünya yaratmak. o dünyayı tüm detayları ile sevdiğimiz insanlarının kafasına kazımak. ne yaşanırsa yaşansın unutulmamak. benim, böyleyim de neden böyleyim diye sormam da aynı sebepten hatta. en çok sen anla diye. neden en çok sen? sen anlamazsan kimse anlamayacağı için diye değil o gece dediğim gibi. sen anla çünkü en çok sen hak ediyorsun bunu. herhangi biri olmakla aynı anda tek bir kişiye odaklanabildiğin için anları, hatıraları canlı tutamamanın farklı şeyler olduğunu en çok senin anlaman gerekiyor. çünkü senin bunu hiç bilmediğini biliyorum. senin dünyanda bunun karşılığının olmadığını öğrenmek, yaşadığım en ilginç ve güzel deneyimdi. ilginç çünkü ben. güzel çünkü sen... ve evet, en. zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum.
adam hep vardı. hep var olacak. hiçbir zaman herhangi biri değildi. hiçbir zaman olmayacak. benim anları, hatıraları unutmamı, silmemi "sağlayacak" bir odağım olmadığı için değil. olduğu zamanı da gördük.
adam hep var.
iyi ki var.
devamını gör...
2.
dün gece uyuyamadım pek. sayısız kez dönüp durduktan sonra yatakta, kafamda sorular, konular ve korkularla dalmışım bi' ara. rüyamda araba kullanıyorum. yanımda babam. uyuyor. akşamın geceye döndüğü saatler. şehirlerarası bir yoldayız. kafamın içi bomboş. sanki arabayı kullanan ben değilim. farkındasız bir halim var. bilinçsiz değil ama kendime, ana yabancıyım. hava soğuk. uyuyanın da üstüne lanet kar yağar ya hani. üşümesin diyorum. arabaya yabancıyım. hayli hızlı sürüyorum arabayı. panele çok odaklanamıyorum. nerede bu allahın belası klima derecesi. biraz düşürsene hızını salak kadın. akıl edemiyorum. el yordamıyla doğru düğmeyi bulabilip dereceyi yükseltemediğim için tek elimle arka koltuktan montumu almaya karar veriyorum. babamın üstüne örteceğim. üşümesin. montu kavrıyorum. elime aldığım hissi çok net. ama bir türlü alamıyorum ön koltuğa. babam homurdanıyor. tamam baba, halledeceğim, bekle biraz. mont bir şeye takılmış. arkaya bakmam gerek. hala hızı düşürmüyorum. aklıma bile gelmiyor. çeviriyorum kafamı arkaya, bakıyorum. montumun üzerinde bir koli var. içinde çiçekler. ama inanılmaz güzel, sarı, pembe çiçekler. şok oluyorum. bunlar ne yahu? nereden aldık bunu? neden aldık? nereye gidiyoruz? çiçekler çok güzeller. koliyi itmeye çalışıyorum. önüme dönüyorum bi' an, bomboş, sorunsuz yolu kontrol edip tekrar arkaya çeviriyorum başımı. koliyi itemiyorum. içi komple toprak dolu. üzerinde çiçekler. bir koli çiçeğimiz var. ve babam üşüyor ve ben 200'le falan gidiyorum. montu çekeyim diyorum. beceremiyorum. babam yine homurdanıyor. en son direksiyonu altından sol elimle tutup, koltukta kendimi döndürebildiğim kadar döndürüyorum, sağ omzumun arkasını koltuğa yaslayıp daha kuvvetli çekeceğim ve bu sefer alacağım o montu. tam çekiyorum, montu kurtarıyorum koliden, gözlerim kapanıyor. gözkapaklarım birbirine yapışmış gibi. açmaya çalışıyorum, mümkün değil. mont tek elimde hemen önüme dönüyorum, diğer elim direksiyonda, gözlerim kapalı, babamı örtmeye çalışıyorum. sağa yanaşıp dursana gerizekalı. akıl edemiyorum.
uyandım. ağladım. bi' daha uyuyamadım.
uyandım. ağladım. bi' daha uyuyamadım.
devamını gör...
3.
çok sigara içiyorum bir süredir. bir süredir baya bir şeyi çok yapıyorum. yapmayı sevdiğim bazı şeyleriyle hiç. bu bir süreden sıkıldım artık. yaptığım ve yapmadığım şeylerden. geniş zaman kipine geri dönmem gerek. fabrika ayarlarımı seviyorum. zaten bugün itibariyle kişisel tarihimde bir diğer dönüşümün arifesindeyim. çok zor olmaması gerek. hatırla. önem sıralamanı hatırla.
devamını gör...
4.
sinirlenirim. sonra sinirlendiğim için daha çok sinirlenirim. bu defa kendime. hoff çok kötü olur o zaman. bir de bunun üzülmek versiyonu var. orası kara delik. ben değil terapistimin gelip yazması gerek buraya oranın tahlili hususunda. anlatacağım diye sızlanacağım, ağlayacağım yaşları çoktan geçtim. ben söylemem sen anla güzel motto millet. turnusol da bir yandan biliyor musunuz? bilin.
kendini oyalamayı iyi bilen bir insanım ama. kendimden korktuğumdan hee. bir kayboldum mu bulunmam çok zor çünkü. kanıra kanıra öğrendim kestirmeden beni düze çıkaracak sokakların yerlerini. son kertede yapacağım şeyi iyi öğrendim. önce mecburiyettendi, sonra konfor alanıma dönüştü kendileri. yalan yok bu bir nebze rehabilite ediyor beni. dizginliyor de süreç içerisinde. yoksa gelmişim 32 yaşıma. takribi 15-20 yaşları arasında oturtması gereken sistemlerini irdeleyip durmaya devam edecektim insanların. erenköy'den toplardınız beni artık. geniş zamanının hikayesinde nelere dönüşebilirdim düşününce akım çıkıyor.
dünya hassas kalpler için cehennem di' mi? evet evet, biz mahalle yansa saçlarını tarayacaklar olarak o kadar ve hiç yaşamayız bu cehennemde, anca siz söylediğinizde fark ediyoruz bunu. falan.
hoff yine sinirlendim. gideyim ötedeki sokak beni bekler şimdi.
kendini oyalamayı iyi bilen bir insanım ama. kendimden korktuğumdan hee. bir kayboldum mu bulunmam çok zor çünkü. kanıra kanıra öğrendim kestirmeden beni düze çıkaracak sokakların yerlerini. son kertede yapacağım şeyi iyi öğrendim. önce mecburiyettendi, sonra konfor alanıma dönüştü kendileri. yalan yok bu bir nebze rehabilite ediyor beni. dizginliyor de süreç içerisinde. yoksa gelmişim 32 yaşıma. takribi 15-20 yaşları arasında oturtması gereken sistemlerini irdeleyip durmaya devam edecektim insanların. erenköy'den toplardınız beni artık. geniş zamanının hikayesinde nelere dönüşebilirdim düşününce akım çıkıyor.
dünya hassas kalpler için cehennem di' mi? evet evet, biz mahalle yansa saçlarını tarayacaklar olarak o kadar ve hiç yaşamayız bu cehennemde, anca siz söylediğinizde fark ediyoruz bunu. falan.
hoff yine sinirlendim. gideyim ötedeki sokak beni bekler şimdi.
devamını gör...
5.
hayatımda kötü kalpli dediğim, dizilerde, filmlerde karşılaşılacak türden salt kötülükten beslenen 1 tam 1 de yarım insan tanıdım. 32 senede 1.5 insan. baya az. kötülüğü anlamlandırmayı daha doğrusu insanları anlamlandırmayı, sebeplendirmeyi, netice itibariyle de affetmeyi doğru kabul eden biri olduğum için bu kadar az olabilir sayısı bilemiyorum. düşündüm de bunu ama bir şekilde hep kapatmışım galiba defterleri dolayısıyla artmadı bu sayı. neyse. 1.5 yine de iyi bir sayı.
kötülük, kötü kalpli biri olmak çok ilginç bir şey. yanından geçen lüks arabanın içindeki akranı hemcinsini kıskanıp "abi anlamıyorum, ben de çalışıyorum, bunlar bu parayı nereden buluyor ya, işallah kaza yapar" demek mesela, bunun açıklaması, anlamlandırması, sebeplendirmesi yok. varsa da formülü bende yok. pasaport kontrol sırasında, ikimiz başka sıralara girelim hangimizinki önce gelirse diğeri onun yanına gelir... inanılmaz. 2.5 dakika fazla beklesen ne olur acaba? iş arkadaşının ayağını kaydırmak için kritik bir konuda bilgi saklamak, onu hataya yönlendirmek için yalan söylemek ve üstelik bunu amaçsız yapmak. son kertede eline geçecek bir şey olsa belki bir küçük sebep bulacağım, ama yok. gerçekten yok.
zaten konu bu. hepimiz kusurlu yaratıklarız. binlerce şey yaşayıp, milyonlarca farklı kırılımla, milyarlarca farklı hayat yaşıyoruz. kaç insan varsa o kadar hayat işte. biricik. birbirimizi anlamamız da bu yüzden bu kadar zor oluyor. hele de birbirimizin kusurlarını. aslında hiçbirimiz birbirimizle tam örtüşmüyoruz. örtüşmeli miyiz gerçi, bilmiyorum da. çok anlamı olmazdı gibime geliyor bu hiçliğin o versiyonda. belirtmeden geçmeyeyim; çok emin değilim bundan. yaşanmamış şeylerin simülasyonlarını hatalı kabul etmek gerek. gerçekleşmemiş tüm versiyonlar fantezidir günün sonunda. ama yine de uğraşıyoruz istemsizce insanları "anlamayı". ben çok zorlanıyorum açıkçası bir sebep bulamadığımda veya sorularıma tatminkar cevaplar alamadığımda. isyan edesim geliyor. iki ihtimalden birine doğru evriliyor duygularım istemsizce.
1- ben salağım.
2- bir insan nasıl bu kadar anlamsız olabilir?
iki olasılık da beni eşit düzeyde rahatsız hissettiriyor.
kolay manipüle edilebilen biriyim ben. hayatımdaki insanlar benden bir şey istediğinde hayır demekte çok çok zorlanıyorum. bunu uzun zaman önce keşfettim. bunla çok savaştım. bunu değiştirmek için çok çaba sarf ettim. geçmişten gelen travmalar. sorumluluk almaya itilen bir çocuk. çok erken, baya erken birey olmaya başlamış, sistemi kendisi için epey erken bir döneminde olduğundan bir parça da hatalı kurgulamış bir küçük insan yavrusu. sorumluluk almayı, kendisinden istenen her şeyi kendisini zora sokmak pahasına kabul etmek zanneden. bazen isteneni yapıp mutlu olan bazen yapamayıp bundan deliler gibi zarar gören. istenenin ne olduğundan, gerekliliğinden, haklılığından bağımsız. hatta bazen istenmediği halde inisiyatif alan. yardımcı olacağım diye insanları kıran, inciten... evet dönüşüm hikayelerim vardır, kendimi, kabullerimi yeniden yapılandırmayı, bir şekilde yeni doğrularımla barışmayı becerebilen biriyim herkes kadar ama kemikleşmiş özelliklerimle de dövüşmemeyi öğrenecek kadar okuma yaptım psikolojiyle ilgili. hal böyle olunca da dedim ki madem ben kendimi kendimden koruyamıyorum hayatıma dahil edeceğim insanları kontrol edeyim. iyi insanlar dahil edeyim bu hikayeye. tünelin ucu bombok bir yere çıkacak yoksa. işte tam bu yüzden kötü insanlardan çok korkuyorum. bir şekilde girdiler mi hayatıma, onlar tarafından manipüle edileceğim konular ve olayların sınırları yok çünkü. deneyimledim. cidden yok.
şimdi ben bunları neden anlattım? çünkü kişinin kendine de kendine değen insanlara da ara ara hatırlatmalar yapması gerektiğine inanıyorum. ben şimdi 19 gün falan bana değen bir hikayeyi düşüneceğim. içinde olmadığım ama hissettiğim bir hikayeyi. kahramanları iyi olsun diye düşüneceğim. bu hikayenin pozitif çıktıları olsun diye umacağım. o yüzden düşünüyorum. o yüzden yazıyorum. o yüzden hatırlatıyorum. her şeyden önce insanların, bildiklerini uyguladığından emin olmak için sağlama yapması gerektiğini biliyorum. bu o kadar kolay bir şey değil. bilgi tek başına anlamlı değil. uygulamak, uygulamaya zorlamak, bu uğurda zorlanmayı göze almak lazım.
kötülük, kötü kalpli biri olmak çok ilginç bir şey. yanından geçen lüks arabanın içindeki akranı hemcinsini kıskanıp "abi anlamıyorum, ben de çalışıyorum, bunlar bu parayı nereden buluyor ya, işallah kaza yapar" demek mesela, bunun açıklaması, anlamlandırması, sebeplendirmesi yok. varsa da formülü bende yok. pasaport kontrol sırasında, ikimiz başka sıralara girelim hangimizinki önce gelirse diğeri onun yanına gelir... inanılmaz. 2.5 dakika fazla beklesen ne olur acaba? iş arkadaşının ayağını kaydırmak için kritik bir konuda bilgi saklamak, onu hataya yönlendirmek için yalan söylemek ve üstelik bunu amaçsız yapmak. son kertede eline geçecek bir şey olsa belki bir küçük sebep bulacağım, ama yok. gerçekten yok.
zaten konu bu. hepimiz kusurlu yaratıklarız. binlerce şey yaşayıp, milyonlarca farklı kırılımla, milyarlarca farklı hayat yaşıyoruz. kaç insan varsa o kadar hayat işte. biricik. birbirimizi anlamamız da bu yüzden bu kadar zor oluyor. hele de birbirimizin kusurlarını. aslında hiçbirimiz birbirimizle tam örtüşmüyoruz. örtüşmeli miyiz gerçi, bilmiyorum da. çok anlamı olmazdı gibime geliyor bu hiçliğin o versiyonda. belirtmeden geçmeyeyim; çok emin değilim bundan. yaşanmamış şeylerin simülasyonlarını hatalı kabul etmek gerek. gerçekleşmemiş tüm versiyonlar fantezidir günün sonunda. ama yine de uğraşıyoruz istemsizce insanları "anlamayı". ben çok zorlanıyorum açıkçası bir sebep bulamadığımda veya sorularıma tatminkar cevaplar alamadığımda. isyan edesim geliyor. iki ihtimalden birine doğru evriliyor duygularım istemsizce.
1- ben salağım.
2- bir insan nasıl bu kadar anlamsız olabilir?
iki olasılık da beni eşit düzeyde rahatsız hissettiriyor.
kolay manipüle edilebilen biriyim ben. hayatımdaki insanlar benden bir şey istediğinde hayır demekte çok çok zorlanıyorum. bunu uzun zaman önce keşfettim. bunla çok savaştım. bunu değiştirmek için çok çaba sarf ettim. geçmişten gelen travmalar. sorumluluk almaya itilen bir çocuk. çok erken, baya erken birey olmaya başlamış, sistemi kendisi için epey erken bir döneminde olduğundan bir parça da hatalı kurgulamış bir küçük insan yavrusu. sorumluluk almayı, kendisinden istenen her şeyi kendisini zora sokmak pahasına kabul etmek zanneden. bazen isteneni yapıp mutlu olan bazen yapamayıp bundan deliler gibi zarar gören. istenenin ne olduğundan, gerekliliğinden, haklılığından bağımsız. hatta bazen istenmediği halde inisiyatif alan. yardımcı olacağım diye insanları kıran, inciten... evet dönüşüm hikayelerim vardır, kendimi, kabullerimi yeniden yapılandırmayı, bir şekilde yeni doğrularımla barışmayı becerebilen biriyim herkes kadar ama kemikleşmiş özelliklerimle de dövüşmemeyi öğrenecek kadar okuma yaptım psikolojiyle ilgili. hal böyle olunca da dedim ki madem ben kendimi kendimden koruyamıyorum hayatıma dahil edeceğim insanları kontrol edeyim. iyi insanlar dahil edeyim bu hikayeye. tünelin ucu bombok bir yere çıkacak yoksa. işte tam bu yüzden kötü insanlardan çok korkuyorum. bir şekilde girdiler mi hayatıma, onlar tarafından manipüle edileceğim konular ve olayların sınırları yok çünkü. deneyimledim. cidden yok.
şimdi ben bunları neden anlattım? çünkü kişinin kendine de kendine değen insanlara da ara ara hatırlatmalar yapması gerektiğine inanıyorum. ben şimdi 19 gün falan bana değen bir hikayeyi düşüneceğim. içinde olmadığım ama hissettiğim bir hikayeyi. kahramanları iyi olsun diye düşüneceğim. bu hikayenin pozitif çıktıları olsun diye umacağım. o yüzden düşünüyorum. o yüzden yazıyorum. o yüzden hatırlatıyorum. her şeyden önce insanların, bildiklerini uyguladığından emin olmak için sağlama yapması gerektiğini biliyorum. bu o kadar kolay bir şey değil. bilgi tek başına anlamlı değil. uygulamak, uygulamaya zorlamak, bu uğurda zorlanmayı göze almak lazım.
devamını gör...
6.
yemek yapmayı çok severim. insanlara sofra kurmayı, sevdiklerimi beş temel duyularından hazza en çok odaklanmış olanıyla mutlu etmeyi. ama sadece birilerine yemek yapmak değil bana iyi gelen. üzgünken değilse de düşünmek istemediğimde, sinirli olduğumda, birilerinden kaçarken ya da sadece canım sıkıldığında da yemek yapmak, başka her şeye kıyasla en kestirme yolu benim rehabilitasyonumun. evet her şey. yerine bir şey koymayı çok denedim. ya da en azından bir alternatifini bulmayı. duşa girmek mesela. bisiklete binmek ya da. tatile gitmek bile. müzik dinlemek. film izlemek. uyumak. hemen hemen her şeyi denedim. ya çok geçici, kısa süreli sonuçlar veriyorlar ya da tamamen fiyaskoyla sonuçlanıyorlar. henüz bulamadım başka bir yolunu. sadece tek bir şeyim olması, bir yedeğe sahip olamamak kendimi yeterince güvende hissetmememe sebep oluyor. mutfağımdan uzaktayken elim kolum bağlı oluyor örneğin. mutlaka bir yolu daha olmalı kendimi rahatlatmamın.
tabi ki yine mutfağa girdim. bir sürü şey pişirdim. dolapta pişirilebilecek ne varsa. buzluktaki karides dahil. zaten spesifik bir şeyler düşünerek hareket etmiyorum rehabilitasyon yemekleri yaparken. elime ne gelirse. bu şunla olur, bir hamur yoğursam bakayım içine ne koyabilirim, meh peynirli istemiyorum, zaten onu mücvere rendelerim, tamam o zaman bunu açmaya çevireyim. aa çikolata vardı sufle yapayım. 6 cup sufleyi kim yiyecek senem, salla, soğuğunca kek olur, neyse ne. bunun gibi şeyler. kim yiyecek şimdi bunları diye düşünmek en küçük meselem. önem sıralamanı hatırla.
ben karamel sevmem. yılmaz bir karamelsevmezim hatta. herkes de bilir bunu. rüyamda koca bir karamelli dondurma kutusuyla babam hiç gelemediği evime geldi, söyledikleriyse herhangi bir alt anlam anlamama gerek olmayacak kadar açıktı. bir rüya değil de gözlerimi kapatmışım da düşünmüşüm gibi sanki. ben böyle rüyalar görmem. terapistler kızmasın ama rüyalara tamah da etmem. ama bilinç dışı olduğunuz, kendi kontrolünüzü sağlayamadığınız zamanlarda yediğiniz sözlü dayaklara kendiniz gibi cevaplar verememek çok ilginç bir deneyimmiş. sizi mutfağa sokan cinsten. bilemiyorum.
-ben karamelli dondurma sevmem baba. ben karamel sevmem.
-dondurma seversin ama. sevdiğin şeyleri sevmediğin şeylerle birlikte tüketmek çok yabancı olmasa gerek sana.
tabi ki yine mutfağa girdim. bir sürü şey pişirdim. dolapta pişirilebilecek ne varsa. buzluktaki karides dahil. zaten spesifik bir şeyler düşünerek hareket etmiyorum rehabilitasyon yemekleri yaparken. elime ne gelirse. bu şunla olur, bir hamur yoğursam bakayım içine ne koyabilirim, meh peynirli istemiyorum, zaten onu mücvere rendelerim, tamam o zaman bunu açmaya çevireyim. aa çikolata vardı sufle yapayım. 6 cup sufleyi kim yiyecek senem, salla, soğuğunca kek olur, neyse ne. bunun gibi şeyler. kim yiyecek şimdi bunları diye düşünmek en küçük meselem. önem sıralamanı hatırla.
ben karamel sevmem. yılmaz bir karamelsevmezim hatta. herkes de bilir bunu. rüyamda koca bir karamelli dondurma kutusuyla babam hiç gelemediği evime geldi, söyledikleriyse herhangi bir alt anlam anlamama gerek olmayacak kadar açıktı. bir rüya değil de gözlerimi kapatmışım da düşünmüşüm gibi sanki. ben böyle rüyalar görmem. terapistler kızmasın ama rüyalara tamah da etmem. ama bilinç dışı olduğunuz, kendi kontrolünüzü sağlayamadığınız zamanlarda yediğiniz sözlü dayaklara kendiniz gibi cevaplar verememek çok ilginç bir deneyimmiş. sizi mutfağa sokan cinsten. bilemiyorum.
-ben karamelli dondurma sevmem baba. ben karamel sevmem.
-dondurma seversin ama. sevdiğin şeyleri sevmediğin şeylerle birlikte tüketmek çok yabancı olmasa gerek sana.
devamını gör...
7.
hayatta kendime dair tek bir şey varsa nefret ettiğim; acımaktır. kendime acımak. bunu daha fazla açmaya gerek görmüyorum; çünkü manasız. ben kendisine acıyacak biri değilim. hiç olmadım demesem de olmayacak bir miko olmak için dişimi tırnağıma taktım, bunu açık yüreklilikle söyleyebilirim.
istem dışı şekilde çeşitli durum ve dönemlerde bu hissiyatın illüzyonuna maruz bırakıyorum kendimi hala her şeye rağmen. ne var ki bu yalancılığın, yabancılığın, bende nefret duygusunu, o çok derindeki, o çok kontrolsüz ama bir o kadar da yersiz duyguyu uyandırmasına teslim olmak zorunda kalıyorum mezkur hissiyatı hayatında barındırmamayı düstur edinmiş biri olmama rağmen doğruya doğru. kendime acıdığım o saçma zamanlarımda kendimden değilse de o zamanlarımdan nefret ediyorum. itiraf gibi itiraf beee. ve elbette ki sebeplerinden. kayıtlara geçebilir mi lütfen!
kusura bakılmasın ama genelin kabaca bir oranla %60'ından* daha kendi biriyim ben, biliyorum, siz de bilin. iyimi de bilirim kötümü de. şeytanlarımla da tanışığım alametifarikalarımla da. götümde ikinci bir delik açtım bu yolculukta, emek verdim çoğunuzdan çok. işbu sebepten kimseyle -ha canım, -ha paşam oynayasım gelmiyor. bu saçma çabaya da girişemem bunca şeyden sonra. ruhumu ve bedenimi, hatta aklımı; zor ama yer yer kalbimi bile tahriş ettiğim, etmelerine de yol verdiğim, içinde bulunduğum hunhar zamanda dahi kötü günlerim haricinde kendime acımamam gerektiğini bilecek kadar acınası insan tanıdım kısacası. sizi tanıdım maalesef. ve öyle ya da böyle, ben eninde değil, doğrusunun önünde olduğunu bilecek kadar çok okudum, yaşadım, yaşattım. ötede. öteye. hadi bakalım.
istem dışı şekilde çeşitli durum ve dönemlerde bu hissiyatın illüzyonuna maruz bırakıyorum kendimi hala her şeye rağmen. ne var ki bu yalancılığın, yabancılığın, bende nefret duygusunu, o çok derindeki, o çok kontrolsüz ama bir o kadar da yersiz duyguyu uyandırmasına teslim olmak zorunda kalıyorum mezkur hissiyatı hayatında barındırmamayı düstur edinmiş biri olmama rağmen doğruya doğru. kendime acıdığım o saçma zamanlarımda kendimden değilse de o zamanlarımdan nefret ediyorum. itiraf gibi itiraf beee. ve elbette ki sebeplerinden. kayıtlara geçebilir mi lütfen!
kusura bakılmasın ama genelin kabaca bir oranla %60'ından* daha kendi biriyim ben, biliyorum, siz de bilin. iyimi de bilirim kötümü de. şeytanlarımla da tanışığım alametifarikalarımla da. götümde ikinci bir delik açtım bu yolculukta, emek verdim çoğunuzdan çok. işbu sebepten kimseyle -ha canım, -ha paşam oynayasım gelmiyor. bu saçma çabaya da girişemem bunca şeyden sonra. ruhumu ve bedenimi, hatta aklımı; zor ama yer yer kalbimi bile tahriş ettiğim, etmelerine de yol verdiğim, içinde bulunduğum hunhar zamanda dahi kötü günlerim haricinde kendime acımamam gerektiğini bilecek kadar acınası insan tanıdım kısacası. sizi tanıdım maalesef. ve öyle ya da böyle, ben eninde değil, doğrusunun önünde olduğunu bilecek kadar çok okudum, yaşadım, yaşattım. ötede. öteye. hadi bakalım.
devamını gör...
8.
çığlık atmak istiyorum. avazım çıktığı kadar.
atmayacağım ama tabi ki... ben, miko, senem, yutkunacağım :)
atmayacağım ama tabi ki... ben, miko, senem, yutkunacağım :)
devamını gör...
9.
bir yazarın kendine tahsis ettiği başlık.
ama ben armullah bu oyunu bozarım.
ama ben armullah bu oyunu bozarım.
devamını gör...
10.
zamanla pek iyi anlaşamıyorum. 34 yaşıma 2 ay kala saçma tabi bu tespitte bulunmak. yoo, hiç ilgisi yok gençlikle, güzellikle falan. zaten pek de işim yok kendileriyle. hayatımın hiçbir döneminde nasıl göründüğümü önemseyen biri olmadım. bazen umursamamın iyi olacağını düşündüğümü yazdığımı anımsıyorum bir yerlere ama neyse konumuz bu değil şimdi.
zaman görünen, görünmeyen her şeyin bozulmasına, çürümesine, yorulmasına sebep oluyor. dünyanın en büyük yalanı da bunun tersini yapıyor olduğuna dair olan söylem. çünkü evrenin yasası entropi, haliyle zaman da hiçbir şeyin ilacı falan değil.
sorun şu, ben dünyevi her şeye çok bağlıyım. dolayısıyla bu bozulma, çürüme, işte nasıl tanımlarsanız tanımlayın, belirli bir t değişkenin olumsuz etkilenenleri, benim eşitliğimin öbür yanını bariz bir şekilde eksiltiyor. matematiği doğru kurdum mu bilmiyorum, umrumda da değil, hata varsa da değil, anlatmak istediğimi kendime ifade ettim mi, ben buna bakarım. ben annemin her geçen gün daha da yaşlanıyor olmasından dolayı eksiliyorum. ben unutulan eski aşklardan dolayı mutsuz hissediyorum. ben zamanın iyi davranmadığı, kötüye evirdiği insanları gördükçe üzülüyorum. ben zamanla, kavramın kendisiyle somut olarak hiçbir şey yapmasam da her an her saniye kavga ediyorum.
aslında benim karakterimde biri için spiritüel bir insan olmak çok konforlu olurdu. öyle olsaydı birebir bu kavrayışla bambaşka yorumlar yapardım yok oluşa dair. hayatımın son derece tamam dönemlerindeyim. mental ve fiziksel olarak sağlıklı, iyi bir işi, içinde yaşamaktan mutlu olduğu, faturalarını ödediği bir evi, seçtiği ve seçmediği ailesi yönünden son derece şanslı, kağıt üzerinde hiçbir sorunu olmayan biriyim. tüm bu somutlukları bir de düzenle barışıklıkla tamamlamış olsaydım tadından yenmezdi ama öyle olamıyor işte. bu da benim gerçekliğim.
insan değil, canlı değil, eşya olmayı dilemediğim tek bir gün bile yok.
zaman görünen, görünmeyen her şeyin bozulmasına, çürümesine, yorulmasına sebep oluyor. dünyanın en büyük yalanı da bunun tersini yapıyor olduğuna dair olan söylem. çünkü evrenin yasası entropi, haliyle zaman da hiçbir şeyin ilacı falan değil.
sorun şu, ben dünyevi her şeye çok bağlıyım. dolayısıyla bu bozulma, çürüme, işte nasıl tanımlarsanız tanımlayın, belirli bir t değişkenin olumsuz etkilenenleri, benim eşitliğimin öbür yanını bariz bir şekilde eksiltiyor. matematiği doğru kurdum mu bilmiyorum, umrumda da değil, hata varsa da değil, anlatmak istediğimi kendime ifade ettim mi, ben buna bakarım. ben annemin her geçen gün daha da yaşlanıyor olmasından dolayı eksiliyorum. ben unutulan eski aşklardan dolayı mutsuz hissediyorum. ben zamanın iyi davranmadığı, kötüye evirdiği insanları gördükçe üzülüyorum. ben zamanla, kavramın kendisiyle somut olarak hiçbir şey yapmasam da her an her saniye kavga ediyorum.
aslında benim karakterimde biri için spiritüel bir insan olmak çok konforlu olurdu. öyle olsaydı birebir bu kavrayışla bambaşka yorumlar yapardım yok oluşa dair. hayatımın son derece tamam dönemlerindeyim. mental ve fiziksel olarak sağlıklı, iyi bir işi, içinde yaşamaktan mutlu olduğu, faturalarını ödediği bir evi, seçtiği ve seçmediği ailesi yönünden son derece şanslı, kağıt üzerinde hiçbir sorunu olmayan biriyim. tüm bu somutlukları bir de düzenle barışıklıkla tamamlamış olsaydım tadından yenmezdi ama öyle olamıyor işte. bu da benim gerçekliğim.
insan değil, canlı değil, eşya olmayı dilemediğim tek bir gün bile yok.
devamını gör...
11.
hayatımı "şeytan diyo ki" dediğim şeyleri bastırmayıp yapabilecek şekilde ne kadar kurgulayabilirsem, o kadar başarılı addediyorum kendimi.
mücadele ömür boyu.
mücadele ömür boyu.
devamını gör...
12.
yüzüme bir çizgi daha, saçlarıma sayısını bilmediğim kadar ak düşmüştür şu son birkaç günde. en yakın arkadaşımın şöyle bir sözü vardır; bu konuyu çözcem diye götümde ikinci bir delik açtım ben, heh işte tam o noktayım şu an. onlarca ihtimali aynı anda düşünüp, gerçekleşmemiş olasılıkların simülasyonlarının planlanışının imkansızlığı üzerine tez yazılabileceğini savunan bir insan olarak, sonuç(lar) hesap etmeye çalışıyorum günledir ve gram yorgun değilim. 35. yaşımın içinde, hayatımda hiç vermediğime benzer bir mücadelenin içindeyim ve buna rağmen asla yabancılık hissetmeyişimi, kadın mücadelesinden azade bir yerde değerlendiremeyecek kadar politik olabiliyorum ve kendimi bu noktaya taşıdığım her bagaja seve seve müteşekkirim. beni sevdiğim insanlarla, benim insanlarımla sınamayın. abi bunu yapmayın, çünkü sizi perişan ederim, ediyorum! ve bunu yapabilmeyi çok seviyorum!
devamını gör...