twilight sparkle yazar profili

twilight sparkle kapak fotoğrafı
twilight sparkle profil fotoğrafı
rozet
karma: 14898 tanım: 1664 başlık: 125 takipçi: 138
You can check out anytime you like but you can never leave. Ayrıca pırasadan nefret ederim.

son tanımları | başucu eserleri


normal sözlük yazarlarının meslekleri

öğrenciyim efendim. profesyonel olarak sürünüyorum.
devamını gör...

yazarların itiraf köşesi

çıldırdım. bugün elektrikli süpürge ile kavga ettim. zaten heyheylerim tepemdeydi. fişi içine çekmesi için nazik bir şekilde düğmesine bastım ama olmadı. ikinci, üçüncü ve dördüncü kez de bastım ve tahmin edin ne oldu? evet, yine olmadı. ben de tabi ki bir karşılık vermem gerektiğini düşünüp gelişine bir tekme salladım süpürgeye. düğmesine de vurdum bir tane. inanır mısınız çok rahatladım. zaten o darbelerden sonra baktım hemen fişini topluyor. kibar insana süpürgenin bile saygısı yokmuş.
devamını gör...

kürtajın yasaklanması gerekliliği

--- alıntı ---
yani neredeyse ben olmayacaktım.
--- alıntı ---

peki ya senin neredeyse olmayacak olmandan kime ne dediğim bir parça laf öbeği.

hamile her kadın çocuğu doğurmak zorunda değil sonuçta doğurmak istememenin de herkesçe bir nedeni vardır. belki tecavüze uğradı, belki karnındaki yavrunun sakat ya da çok hasta doğacağını öğrendi ve buna dayanamadı, belki hamilelik kendi sağlığı için çok riskli ve işin sonunda ölüm var? nereden biliyoruz ki? iyi veya kötü her ne olursa olsun kimseyi bir şey yapması için zorlayamayız. herkes kendi davranışlarının sorumluluğunu alabilmeli, dayatmalarla bir yere varılmaz.
devamını gör...

duyulunca mutlu eden sözler

"ne güzel kokuyorsun"
devamını gör...

elde sprey boya olsa duvara yazılacak şey

"buraya bakarlar"
devamını gör...

bir tweet görseli bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yazarların yaşadığı en utanç verici anı

ilkokuldayken arkadaşım yoktu o yüzden hep tek başıma bir şeyler yapardım. bir gün tuvalete gitmiştim ve eteğimin arkası çorabımın içine girmiş. bütün gün hiç kimse bir şey söylememişti ta ki öğretmenim beni yanına çağırıp düzeltene kadar. hem üzülmüş hem de çok utanmıştım.
devamını gör...

beni öp sonra doğur beni

sevgilisine "bana önce sevgili ol, beni öpüp kokla sonra da annem ol sarıp sarmala" demek isteyen şairin, cemal süreya'nın dizeleridir.
devamını gör...

para araç mıdır amaç mıdır sorunsalı

parası olana araç, olmayana amaçtır.
devamını gör...
10.

normal sözlük yazarlarından tavsiyeler

siz kendinize değer vermezseniz kimseden değer göremezsiniz. kendinizi sevin.
devamını gör...
11.

durduk yere insanı mutlu eden şeyler

bazen keyifsiz bir şekilde bankta oturursunuz sonra yanınıza bir kedi sokulur, bir köpek gelir başını okşatır ya da gelir birkaç kuş kırıntı atmanız için ayakkabılarınızı gagalar. hah işte o an.
devamını gör...
12.

hayata dair mide bulandıran ayrıntılar

birinin gözünüzün içine baka baka yalan söylemesi ve sizi aptal yerine koyması. sadece midem bulansa yine iyi. suratlarına kusmak istiyorum.
devamını gör...

ölmenin en kötü yanı

hazırlıksız yakalanmak. hem de hep. her zaman bir şeyler yarım kalır. bardağındaki bitiremediğin su, dolaba çocuklar yesin diye koyduğun bir tencere yemek, sonra çalıştırırım diye makineye attığın çamaşırlar, yarın bitiririm diye sayfasını kıvırdığın kitap... her şey yarım ve herkes hazırlıksız. hiç kimsenin dünyevi işleri tamamen bitmiyor. tak! bir bakmışsın ölüm gelmiş, üstüne toprak atıyorlar. bakabilirsen.
devamını gör...

dayı

bütün sülaleyi dolandırma ve buna rağmen aile buluşmalarının vazgeçilmez kişisi olma ihtimali %95 olan kişi.
devamını gör...

2 mayıs 2022 normal sözlük bayramlaşması

bayramınız mübarek olsun sevgili sözlük halkı. sevdiklerimizle geçirdiğimiz; şekeri, tatlıyı çok kaçırmadığımız ve dolaplardaki iyi gün kıyafetlerinin içine mükemmel şekilde sığdığımız bir bayram olur umarım.
devamını gör...

cemaat baskısından dolayı intihar eden tıp öğrencisi

insan yaşadığını bilir, çok yazık olmuş gencecik insana. bunun gibi daha niceleri var.

benim de bu şekilde yurtlarda, cemaatlerde ya da kendi deyimleriyle ''abiler'' ile kalan bir arkadaşım vardı ve o da ortaokuldan itibaren bu yerlerde aile zoru ile yatılı kalıyordu. o kadar büyük bir depresyon ve bunalımdaydı ki. lise sona kadar kalmaya devam etti ama ne çektiğini bir tek kendi bilir. bu çeşit yerlerde tacizin ve tecavüzün de olduğu acı bir gerçek maalesef. annem ve babam bile o dönem arkadaşım için çok endişelenmişlerdi ya başına bir şey gelirse, ya kendine bir şey yaparsa diye. annesi ise oğlunun kendi isteğiyle buralarda kaldığını söylüyordu ısrarla, yerseniz. velhasılkelam o arkadaşıma çok şükür bir şey olmadı, kendine de zarar vermeye çalışmadı fakat yüzündeki o burukluk, o yalnızlık, o acı her daim kaldı. kim bilir hayatı için neler planlamıştı ve sonrasında ne oldu.

diyeceğim o ki her şeyin fazlası zarar. aşırı dincilik de aşırı sekülerlik de belli bir sınırdan sonra sapıklığa çıkıyor. aslında herkes neye inandığını, neyi seçtiğini bir okusa her şey çok daha kolay olacak. sen bu anne babaya islam'da zorlama olmadığını söylersin seni duymamazlıktan gelir ama işin rengi kadın haklarına, insan-hayvan sevgisine gelince değişir. dinleri kendi lehlerine kullandıkları için dine hakaret edemezsiniz. aynı şekilde inançsız bir insan kötüyse bunu onun dinsizliğine bağlayamaz; kişiyi aşağılayıp dışlama, kötüleme politikası uygulayamazsınız. çünkü bu yanlış. adı üstünde insanız biz ya. doğrularımız da var yanlışlarımız da var. kendi sorumluluklarımızı üstlenebilmemiz için irademiz var. önce kendinize, nefsinize hakim olun ondan sonra başka insanlar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışın. sen de en az benim kadar acizsin. yemek yemen, uyuman, tuvalete gitmen, konuşman, dinlemen gerekiyor. bir tık fazlası ise ''düşünebilmek''. bunu yapabilenleri tebrik ediyor ve onlara insan diyoruz. bu kadar vahşiliği, aptallığı ve taasubu kabul ediyorsanız bir tasmaya ve bir kafese ihtiyacınız var demektir. her ne konuda olursa olsun fanatizm gerizekalılıktır. önce kendi özünüzü öğrenin, sonra çoluk çocuk yapın. ama o çocukları da bir kenara atıp onlardan kendi başlarına büyümelerini beklemeyin. sonra sonu aynen böyle acı oluyor. ya kendi canlarına kıyıyorlar ya da bir başkasının canından can alıyorlar.
devamını gör...

yazarların itiraf köşesi

az önce şu tweeti gördüm:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ve fark ettim ki oldukça uzun zamandır ben de aynı şeyi yaşıyormuşum. herkese ama herkese sanki bazı şeyler ve bazı kimseler umrumda değilmiş ve beni kat'iyen etkilemiyormuş gibi davranıyormuşum. sanki ben taştan bir bebekmişim de gördüklerim, duyduklarım beni hiç sarsmıyormuş gibi. bunu kendime bile şuan itiraf edebiliyorum. umutlarımı, hayallerimi, pişmanlıklarımı kimseye anlatamamak; hiç kimseye güvenip sırtımı yaslayamamak ya da birinin omuzunda ağlayamamak meğer ne kadar acıymış. çevremdeki insanlar ruh sağlığımı o kadar bozmuşlar ve güvenimi o kadar sarsmışlar ki kendimi koskocaman, kapalı bir kutuya çevirmişim. durumun bu kadar vahim olduğunu anca anlayabildim. belki günlük tutmak işe yarar sözlük, deneyeceğim.
devamını gör...

yoran insanların ortak özellikleri

fazla ciddi ve kasıntı olmaları. tamam resmiyet iyidir ama bunun da dozunu ayarlamak gerek. bir şey soruyorsun sanki sülalesine sövmüşsün gibi tripli cevaplar veriyorlar, şaka ya da espri yapıldığında bön bön bakıyorlar, ortamda sohbet döndüğünde sürekli gözlerini deviriyor ve ağızlarını yüzlerini buruşturuyorlar. sayın yazarlar belki aranızda da vardır böyle olanlar, yapmayın lütfen. yazarken bile elim ayağım titredi. hayatınız rezaletse, başkaları için de aynısını istemeyin. biraz gülümsemek, nezaket göstermek zor değil. işleri zorlaştıranlar, bu tipteki insanlar oluyor genelde.
devamını gör...

sözlük yazarları birbiriyle tanışıyor

öğrencilikten arta kalan vakitlerde part time olarak tek boynuzlu at oluyorum. ihanete uğrayanların boynuzlarını cilalıyorum ve üzerlerine sim serpiştiriyorum. üzgün insanlara belli bir ücret karşılığında instagram'dan komik video atma buddy'lik de yapıyorum. ilgilenenler dm.
devamını gör...
20.

sevgi eksikliği

bütün evrenin kuruluşu sevgi üzerinedir. insanlar hayatları boyunca bir şeyleri, birilerini sevmek ve onlar tarafından sevilmek ister. yaşamanın amacı bu değil midir zaten? işe gittiğinizde patronunuz işinizi severek yapmanızı, anneniz yaptığı yemeği severek yemenizi hatta düşünürsek büyük dinlerdeki bütün tanrılar da kendilerini ve yolladıkları dini severek yaşamanızı isterler. hal böyle olunca çevresinden sevgi görmemiş ya da bir şeyleri sevmemiş insanların normal olmasını bekleyemeyiz. insanın yaptığı yanlışların temelinde hep sevgisizlik vardır. sevgi kimine göre aydınlık kimine göre ise karanlıktır maalesef.
devamını gör...
devamı...

kafada kurulan hayali senaryolar

ya güzelce uyumamıza yardım eden ya da uykumuzu kaçırıp gecemizi zehir zindan eden senaryolardır. ya içimizi umutla doldururlar ya da bizi bunalımdan bunalıma sürüklerler. bazıları ise hayal ve gerçeği birbirine karıştırabileceğimiz kadar inandırıcıdır. (bkz: sen kafanda kurmuşsun kızım)

bir ahterbin ukdesidir.
devamını gör...
23.

çocukluğa dair özlenen şeyler

tek derdimin sınıftaki en güzel el yazısına sahip kişi olmaya çalışmam olması.
devamını gör...

sevilen şiirin en vurucu dizeleri

ne zaman elleri zambaklı padişah olursam
sana uzun heceli bir kent vereceğim
girilince kapıları yitecek ve boş!
azizim, güzel atlar güzel şiirler gibidirler
öldükten sonra da tersine yarışırlar, vesselam!

(bkz: ece ayhan)
devamını gör...
25.

maske takmanın olumlu yönleri

burnum üşümüyor
devamını gör...
26.

mustafa kemal atatürk

türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu. yaptığı, yazdığı, söylediği ve teşvik ettiği şeylerin yüzyıl geçmiş olmasına rağmen hala anlaşılamamış, adı yersiz fanatikliklere kurban gitmiş büyük fikir ve devlet adamı. keşke aklından geçenlerin milyonda birini anlayıp uygulayabilsek.
devamını gör...

babayla olan ilişki

aileme düşkün biriyim ama konu babam olduğunda sanırım biraz fazla hassaslaşıyorum. çok esprili adamdır, bir gülmeye başlayınca karnımıza ağrılar girer. pek dertleşmeyiz. içimizi kaplayan kötü duyguları dile getirmek çok zor olur, bir bakışımız yeter. duygusal bağımız kuvvetli galiba.

yukarıdaki bazı yazar arkadaşlarımın yazdıklarını okuyunca gerçekten çok üzüldüm . yaşamayan anlamayacağı için ne hissettiğiniz hakkında ne yazık ki hiçbir fikrim de yok. keşke babamla paylaştığım duyguları makasla kesip hepinize pay edebilseydim.
devamını gör...
28.

çocuk sahibi olmak

eğer sabah kahvaltı hazırlayıp karnını güzelce doyurmayacaksanız, düştüğünde yaralarına bant yapıştırmayacaksanız, başını okşamayacaksanız, alıp kucağınıza öpmeyecekseniz, gıdıklayıp güldürmeyecekseniz, gece uyumadan önce masal okumayacaksanız kısacası ona sevginizi vermeyip bir köşede kendi kendine büyümesini bekleyeceksiniz gerçekleştirmeyin dediğim eylem.
devamını gör...

dünyanın en değerli şeyi

merhamet ve vicdan sahibi olmak. hele bugünlerde çok daha değerli.
devamını gör...
30.

olası bir leopar saldırısında yapılacaklar

başlığı açan yazarımızın dediği gibi ağaca çıkın. leoparlar avlarını ağaçta daha büyük bir keyifle yerlermiş.
devamını gör...

hiçbir tanımı beğenmeyen yazar

kendisi o kadar mükemmelse cennete gitsin dediğimdir.
devamını gör...

eksi oy butonu

kullanacağımı zannetmediğim butondur. bir şeyi beğenmiyor ve desteklemiyorsam beğeni butonuna basmamayı tercih ediyorum. genel olarak karşıma çıkan yazarın görüşleri ve tanımları hoşuma gitmezse de en kötü engellerim. polemik yaratmaya gerek yok, anlamsız olmuş.
devamını gör...

doğurduğu bebeği bıçaklayarak öldüren anne

bu ülkede çocuk olarak, öğrenci olarak, işçi olarak, kadın olarak yaşamak çok zor. kolay olan tek şey psikopatın, ruh hastasının teki olmak; silahla bıçakla elini kolunu sallaya sallaya gezmek. böyleleri daha rahat yaşıyor. etme-bulma dünyası diyorlar ya işte o dünya bu dünya değil maalesef.
devamını gör...

kışı güzel kılan detaylar

sokağı gören bir pencereye sahip olmak, karın yağışını izlerken kalorifere yapışmaktır.
devamını gör...

roman kahramanları festivalinin şikayet edilmesi

sosyal medyada yankı uyandıran bu güzel festival sakarya cemil meriç sosyal bilimler lisesinde gerçekleşiyor. okulun edebiyat öğretmeni ercan yılmaz vesilesi ile her yıl düzenlenerek artık okulda bir gelenek halini almış bu festival sadece roman kahramanları gibi giyinerek değil, okulun romanlardaki mekanlar gibi dekore edilmesiyle ve bir hafta boyunca söyleşi ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirilerek de kutlanıyor.

geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamaya göre festival meb'e şikayet edilmiş. evet doğru duydunuz, şikayet. böyle güzel bir etkinliğin gençleri kitaplarla yakınlaştırması ve onların kahramanlarla empati kurmasını sağlamasını takdir etmek yerine gidip bundan şikayetçi olmayı daha doğru bulmuş olacaklar ki '' milli eğitimin asıl amacı ortalama bir tc vatandaşı yetiştirmektir, lise öğrencisini romanla yetiştirmek çok saçma bir düşünce.'' diyerek ne kadar küçük olduklarını da göstermişler.

üstüne üstlük işin içine bir siyasetçi karışmasa olur mu? olmaz tabiki de. işte o şanslı kişi ise mhp'li ferhat çakıroğlu. twitter'da '' şehir sakarya. okul cemil meriç sosyal bilimler lisesi; ders taklitçilik, eziklik. batı orta çağ kompleksi. cemil meriç'in kavgası içte derinleşirken bile olimpos dağı çocuklarıylaydı. türk gençliğini onlara benzetme kavgası değildi.'' diyerek meb hesabını etiketlemiş.

bu kısımdan sonrası kişisel yorum içermektedir. aklıma gelen ilk şey koskoca bir yazıklar olsun. ortalama bir tc vatandaşı yetiştirmeyi görev edinmek ne demektir yahu? bu nasıl bir durum? ortalamadan kastınız konuşmayan, fakirliğe tamah eden, öfkesini ona buna saldırarak kusan, torpil kullanan, adam kayıran, rüşvetleri cukkalayıp çok ayıpladığınız zinaya ait kasetlerinizi görmezden gelen, gerizekalı biri olmaksa ben aşağılık biri olmayı tercih ederim. kendinizi siyasetçi, eğitimci, bilimci, edebiyatçı kılıflarına sokarak bu ülkeyi sevdiğinizi ve canınızı verebileceğinizi söylüyorsunuz lakin hepiniz sahterkarlıktan öteye geçememişsiniz. güzel olan her şeyin düşmanı ve katilisiniz. bütün yollarımızı, umutlarımızı, hayallerimizi tıkayan; yolumuza taş koyan abd, rusya ya da batı ülkeleri değil sizsiniz! alt tarafı eğlenceli ve öğretici bir etkinlik. sosyal ve bireysel becerilerinizi de geliştirebileceğiniz bir ortama sahip. nedir bu kadar kötü ve aşağılık olan? kendi gençlerinizi, çocuklarınızı baskıyla, görmemişlikle büyüterek onları adam(?) edebileceğinizi düşünüyorsunuz fakat yanıldığınızı anca öldüğünüzde, bunca insan size hakkını helal etmediğinde ve mezarınıza tükürmeye geldiğinde anlayacaksınız. bu ülke hayvan çiftliği; bizler oradaki itaatkar hayvanlarız, sizler ise napolyon'sunuz.
devamını gör...

güne bir fotoğraf bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

geceye bir söz bırak

afrika'da her sabah bir ceylan uyanır,
en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa öleceğini bilir.
afrika'da her sabah bir aslan uyanır,
en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir.
aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur.
yeter ki güneş doğduğunda koşmak zorunda olduğunuzu bilin.
devamını gör...
38.

bal porsuğu

zehrinin bir damlası 20 insanı öldürebilecek yılanları yiyip sarhoş olan bir abimiz. ağzının tadını bildiği kadar cesurdur da. canı sıkıldıkça aslanlara kaplanlara sataşır, arıların kovanlarını kurcalar. her türlü canlıya kafa tutabilme özelliğine sahiptir. ha bir de hogwarts var; hufflepuff evinin simgesidir.
devamını gör...

kişinin aşık olduğunu anladığı an

nil karaibrahimgil'in "kek" şarkısını kendinizi kaptırarak söylediğiniz an olabilir. bir an kafanıza bir portakal dank eder ve aydınlanırsınız.
devamını gör...

istenmeyen tüye bunu açıkça söylemek

tüy değildir o efendim; tüy kuşta olur. kıldır o kıl. bazen kıllara karşı açık olmak gerekir.
devamını gör...

muhaliflerin arap düşmanlığının sebebi

kendi geleneklerini, pisliklerini, sapıklıklarını tüm dünyaya din diye yutturdukları içindir. gönülden inanan insanları bile zıvanadan çıkarttılar. verdikleri her fetva yatak odalarıyla alakalı; kadına verdikleri değer hala sıfır. kendi dillerini bile öyle pazarladılar ki yerde arapça yazılı bir şey görse okuyup anlayamadığı için hemencecik alıp tövbe üstüne tövbe çekecek bir sürü insan var. bunlar yüzünden yıllarca kuran'ı türkçe okumadı kimse, herkes haram falan zannetti; bir akıllı da çıkıp ya biz ne yapıyoruz demedi. son bir iki yıldır ufak bir güruh çıktı da neyin nasıl olması gerektiğinin ayrımını yapmaya başladı. inanan da inanmayan da en azından kendince muhasebe yapıyor; bu böyle olmalı, ben böyle yapmalıyım, böyle yaparsam bunu değiştirebilirim diyor. insanların gözü açıldığında bunu arap düşmanlığı olarak adlandırmak biraz saçma.

t: muhalif veya din düşmanı olmakla alakası olmayandır.
devamını gör...

bir tweet görseli bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük kırmızı oda

benim de üniversite sınavına hazırlanırken ne kadar zor bir süreç geçirdiğimi anlatarak katılacağım oda. biraz uzun olabilir sadece içimi dökmek için yazacağım.

ilk yıl çok çalışmadan, tabiri caizse derslere gerektiği kadar asılmadan herkes için harika sayılan ama beni asla tatmin ve mutlu etmeyen bir sıralama yaptım, ardından tekrar hazırlanmaya karar verdim. dershaneye yazıldım ama istediğim verimi vaadetmelerine rağmen alamadım, ailemle de görüşerek bir öğrenci koçuyla anlaştım. adam sayesinde resmen içimdeki cevheri keşfettim; doğru taktikler, zaman ve stres yönetimi, sabah uyandığım saatten yattığım saate kadar tüm günümü kapsayan bir program sayesinde (bir de girdiğim denemelerin sıralamalarını baz alarak) en az 3 bini garantilediğimi söylüyordu herkes. tabii bu motivasyonla ben daha sıkı çalışmaya devam ediyordum ama bir yandan da bazı aksilikler ortaya çıktı. saçlarım deli gibi dökülüyordu, bir yandan da dudaklarımı yolmaya başladım. ne kadar acı verse de bir türlü elimi dudaklarımdan çekemiyor, bulduğum en ufak kabuğu yoluyordum. zaten çok zayıf değilim bari kilomu koruyayım diyerek sağlıksız besleniyordum. bütün gün ders çalışmaktan fırsatım olmadığı için uyku saatimden feragat ediyor ve kafam dağılsın diye geceleri dizi/film izliyordum. bu süreç içerisinde her daim bana destek veren erkek arkadaşıma da telefonda bile vakit ayıramıyordum. kendisi bazen habersizce dershane çıkışıma geliyordu ve hepi topu 1 saat görüşüyorduk sadece ama yine de hiç gönlümü kırmadı. bir yandan egzamam da iyice azmıştı, her yerim deli gibi kaşınıyordu ilaç kullanmama rağmen. rüyalarımda sürekli sınava geç kaldığımı görmekten düzgün bir uyku bile haram olmuştu. tüm bu olanlar sırasında en ufak bir aile ve okul baskısı görmediğimi de belirtmek isterim. arada sırada sahip olmaktan çok da gurur duymadığım sevgili akrabalarımın anne ve babama olan ''nasihatlerini'' duyuyor ve bütün gece ağlaya ağlaya test çözüyordum. bahsi geçen nasihatlerden bazıları zaten ilk yıl kazanamadığımı, bari bir işe girip bir yandan çalışıp bir yandan da babamın ''sırtındaki yükü'' hafifletmem gerektiği doğrultusundaydı ve beni hep yaşıtım kuzenlerimle kıyaslamalarıyla sonuçlanıyordu.(ne küçümsüyor ne de aşağılıyorum fakat yere göğe sığdıramadıkları çocuklardan biri ücretli fizyoterapi diğeri ise beden öğretmenliği okuyor, benimse ideallerim çok daha farklı bir yöndeydi ve herkes küçüklüğümden beri bunu biliyordu.) velhasıl kelam ben buruk bir kalp ve bulanık bir zihinle sınava kadar kör topal idare ettim ve sınav zamanı geldi çattı. herkes zor olduğunu söylemesine rağmen benimki güzel geçmişti, sadece mat2'de bir tık zorlanmıştım. tamam diyordum sonunda bitti, rahatım artık. ama yine öyle olmadı, bu sefer de derin bir boşluğa düştüm ve bunalıma girdim. kimseyi görmek ve kimseyle konuşmak istemiyordum, haftalarca odamdan da yatağımdan da çıkmadım. zihnim asla tam anlamıyla boşalmıyordu. derken sonuçların açıklandığı gün de gelip çattı, ne yapsam beğenirsiniz? mat2'yi sosyal2'ye kodlamışım. koskoca bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya kaldım, ağlayamadım bile. ailem de şok olmuştu çünkü bu zamana kadar yüzlerce denemeye girmiş ve tek bir tanesinde bile kaydırma, yanlış kodlama vb. bir hata yapmamıştım. sıralamam da çok gerilemişti ama ne olur ne olmaz diye kenarda sakladığım b planım için yeterliydi. tercih dönemi falan derken ben içime daha da çok kapandım ve erkek arkadaşım da artık dayanamadığını söyleyerek haklı olarak benden ayrıldı bir anda. onun da şoku biraz ağır geldi. tabii ben tüm bunları ailem, arkadaşlarım dahil kimseye anlatamıyordum dolayısıyla tüm bunlar beni yiyip bitirdi, bambaşka birine dönüştüm. sonrasında okula başladım ve hayatımı yavaş yavaş bir düzene koydum; hazırlığı yarım dönemde bitirip bahar yarıyılı kaydımı dondurdum, arkadaşlarımla buluşmaya başladım, uzun uzun uyudum, sabahları yürüyüşe çıktım, müzik dinledim, bir sürü diziyi vicdan azabı çekmeden izledim. egzamam azaldı, dudaklarımı yolmayı bıraktım. kulaklarımı da tıkadım herkese, inanın hâlâ sadece işime geleni duyuyor ve geri kalanı umursamıyorum. iyileştiğim için de kendimle gurur duyuyorum çünkü bu tamamen benim çabamdı. hiçbir şey için de geç kalmış hissetmiyorum açıkçası.

başta belirttiğim gibi sadece içimi dökmekti amacım, okuduysanız teşekkür ediyorum. çevrenizde sınav stresinden bitap düşen gençler varsa lütfen onların üzerine bir de siz gitmeyin, hayat zaten çok zor. insanın her yaştan, her yıldan alacağı deneyim farklı. bir gülümseme, bir hâl hatır sorma bile bir kişinin hayatını değiştirebilir. lütfen siz de gözlerinizi bağlayıp kulaklarınızı tıkamayın böyle durumlarda. annemin ve babamın desteği olmasa kesin çok daha farklı yollara sapar belki de intihara kalkışırdım. sevginizi her daim hissettirin yeter.
devamını gör...

pms

birkaç ay öncesine kadar beni çok da etkilemediğini düşündüğüm, sonrasında ise resmen dibine ekmek bandığımı fark ettiğim dönem. gerçekten hayatı çok zorlaştırıyor. kilo değişiklikleri, iştahta aşırı artış ve azalış, duygu-durum bozuklukları gibi şeyleri de promosyon olarak yanında getiriyor. kulağa gerçekten abartılıyormuş gibi geliyor ama böyle stresli bir dönemde dengeyi koruyabilmek çok zor bir iş. ister istemez etkileniyor insan. işin kötü tarafı başkalarını da etkilemek. buna dönüşmek kaçınılmaz:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yazarların itiraf köşesi

ilkokul 1. sınıftayken sınıfımda mustafa diye bir çocuk vardı. 2. sınıfa geçtiğimizde başka okula gitti. ailesi çok yoksuldu. genelde tırnakları da uzun ve kirli olurdu. üstü başı ütüsüzdü. bazen küfür ederdi. muhtemelen çok dayak yiyordu, ellerinde ve kollarında sigara yanığı izleri vardı. öğle aralarında evden getirdiği haşlanmış yumurtayı yiyordu. tüm sınıfı kokutuyor diye herkes yüzünü buruşturarak bakıyordu. hiç kimse onunla arkadaş olmak istemiyordu. bunlar da yetmezmiş gibi sınıfın günah keçisiydi. tebeşir mi kayboldu? mustafa almıştır. kapı kolu mu kırıldı? mustafa kırmıştır. sıraların üzerine bir şeyler mi çizilmiş? kesin mustafa. işte böyle böyle çok dışlanan bir çocuk oldu. hatta öğretmenimizin bile ona karşı çok mesafeli durduğunu hatırlıyorum. ben birkaç kez yanaşmaya çalışmıştım ama sınıfın geri kalanı beni de dışlar diye çok korkmuştum. şimdi olsa umurumda olmaz ama 6 yaşındaydım işte ne yapabilirdim ki başka?

günlerden bir gün sınıfta kalemliğim kayboldu. aradım taradım hiçbir yerde yok. sınıftakilere sordum, kimse görmemiş. ben o kalemliğimi de çok severdim bu arada. o yüzden çok ağlamıştım. aradan birkaç saat geçtikten sonra sınıftan biri yanıma geldi ve "senin kalemliğini mustafa çaldı ben gördüm." dedi. ben de hiç sormadan soruşturmadan gidip öğretmene şikayet ettim. ''mustafa kalemliğimi almış öğretmenim, görmüşler." dedim. öğretmen tüm sınıfın ortasında çocuğa o kadar kızdı ki. nereye sakladıysan çıkar kalemliği, ver hemen dedi. aradan onca yıl geçti bu sahne hiç gözümün önünden gitmez. sonra mustafa hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. ben almadım dedi. hoca bağırdı, o yine de ben almadım demeye devam etti. mustafa adı hırsıza çıktı diye ağladı, ben de kalemliğim kayboldu diye ağladım. aradan 2 gün geçti. o sırada annem bana yeni kalemlik almış ve içini de güzelce doldurmuştu. hiç aklımdan çıkmaz, okuldan çıkıp eve gelmiş çantamın içindekileri yatağa dökerken çantanın dibinden kaybettiğim kalemliğim çıktı. meğer kitapların altında ezilmiş kaç gün, araya sıkıştığı için de görememişim. yaşadığım dehşeti, utancı asla unutmam, unutamam. her şey hala dün gibi. 6 yaşındaydım ama o an gerçekten yerin dibine bile layık olmadığımı hissetmiştim.

sonrasında anneme söyledim. sanıyorum ki öğretmenle konuştu ve bir şekilde hallettiler. ama ben hiçbir zaman gidip mustafa'dan özür dileme cesaretini gösteremedim. o da sanki beni daha çok utandırmak istermiş gibi her sabah günaydın demeye devam etti. ben ona hiç elimi uzatamadım ama o bana hep gülümseyerek baktı. hiçbir zaman onunla alay etmedim, onu aşağılamadım ama dinlemeden etmeden attığım bu iftira ve hiçbir zaman dileyemediğim özür benim en büyük vicdan azabımdır. eşek kadar oldum fakat hala arada sırada aklıma bu olay gelir ağlarım. şimdi nerededir, kimledir, ne yapıyordur bilmem. aynı sınıfı paylaştığımız o 1 yıl beni erken yaşta büyüttü. göremeyecek olsan bile yine de özür dilerim mustafa, çok özür dilerim.
devamını gör...
46.

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

yaklaşık 3 yıl önce 3ü bir arada kahvenin içinde şeker olduğunu öğrenmiştim (ona da şeker atınca yakın bir arkadaşım uyarmıştı zaten şekerli neden daha da atıyorsun diye) o an ne kadar aydınlandığımı anlatamam meğer içinde kahve şeker ve süt tozu olduğu için adı öyleymiş ben de ne zannediyorsam artık
devamını gör...
47.

sözlük yazarlarının yetenekli olduğu konular

türkçedeki hemen hemen bütün tekerlemeleri ve en uzun kelimeyi takılmadan söyleyebiliyorum
devamını gör...

bir tweet görseli bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

burari vakası: bir ailenin gizemli ölümü

2021'de netflix tarafından yayınlanmış 3 bölümlük bir hint belgesel dizisi. 11 kişilik bir ailenin her bir üyesinin evde ölü bulunması ve bu durumun her açıdan anormal olması dolayısıyla yapılan araştırmaları anlatıyor. her bölüm yaklaşık 40 dakikadan oluşuyor. olayların tasvirleri çok ayrıntılı ve bundan mütevellit en başta bir uyarı yazısı çıkıyor zaten. olay yerinde çekilen bazı fotoğraflar ve videolar da paylaşılmış. yasaklardan ötürü +18 görseller yok fakat şunu da belirtmeliyim ki bazı yerlerde cesetlerin ayakları gösteriliyor, ufak bir kısımda ise büyükannenin yerde uzanmış, sırtı dönük bir fotoğrafı var. röportajlar ve konuşmalar kan dondurucu. bu tarz şeylerden çok etkileniyorsanız bu belgeseli izlemenizi yahut olayı araştırmanızı tavsiye etmiyorum.

not: yazının geri kalanında elimden geldiğince olayı anlattım, biraz uzun olabilir.

akrabalarına, arkadaşlarına ve komşularına göre burari ailesi gayet iyi kalpli, sevecen, mutlu ve her ihtiyaç sahibinin yardımına koşan bir aile. her daim birbirlerine ve başkalarına destek oluyorlar. evdeki herkes iyi eğitimli ve yüksek lisans bile yapmış kişiler. aynı evde bir büyükanne, iki oğlu ve bir kızı, oğullarının eşleri ve 5 tane de torunu yaşıyor; yani oldukça kalabalıklar. zamanında bir de büyükbaba varmış fakat 2007 yılında vefat etmiş ve işler öğrenilene göre o zamandan sonra sarpa sarmaya başlamış. anlatılanlara göre büyükbabanın vefatından sonra evde bir otorite boşluğu oluşmuş ve kısa bir süre sonra başa küçük erkek kardeş lalit geçmiş. lalit'ten sonra evin gelirleri artmış, işleri bereketlenmiş ve sütçü dükkanlarına ek olarak bir de bakkal açmışlar. her şey tam tıkırında gidiyormuş. böyle geçen yılların ardından bir 2018 sabahı dükkanlarının önüne gelen teslimatı almamalarından dolayı komşuları onları merak etmiş, evlerine gitmiş ve kapının açık olduğunu görmüş. içeriye girdiğinde tavandan sarkan 10 cesedi görünce şok olmuş ve apar topar gerekli kişilere haber vermiş.
polisler olay yerine varmadan önce komşuların bazıları da içeri girmiş ve o dehşet manzaradan sonra feryat figan kendilerini dışarı atmışlar. bu sırada haber hemen yayılmış ve binlerce kişi evin önüne yığılıp yolları tıkamış. ilk incelemelere göre 10 kişi tavanda asılı, büyükanne ise hasta olduğu için yatağının yanında bağlanmış bir şekilde yatıyormuş. hepsinin elleri ve gözleri bağlı, kulakları ise pamuklarla tıkalıymış. evi iyice arayıp bazı günlükler ve geçmiş günlerden kalan ritüel kalıntıları bulmuşlar. eller bağlı olduğundan dolayı bunun bir cinayet olabileceğini düşünmüşer ve hemen kamera kayıtlarını da izlemeye başlamışlar ancak eve yabancı hiç kimsenin girmediğini görmüşler. hatta ellerinin bağlı olduğu kabloları kendi dükkanlarından getirmiş, tabureleri kendileri eve taşımış ve kendilerini astıkları sarileri de yeni satın almışlar. yeni bulgulardan sonra olay bir cinayet değil toplu intihar olarak düşünülmüş.
hiç kimse ailenin intihar edeceğini düşünmemiş çünkü daha 2 hafta önce evin genç kızının nişan töreni gerçekleşmiş ve oldukça da masraf yapmışlar. doğal olarak herkes, ölmeyi düşünen insanların nişan yapmayacağını ve durduk yere bu kadar para da harcamayacağını tartışmaya başlamış. bu sırada medya mensupları ise evin dışındaki 11 havalandırma borusunu, mazgallardaki 11 deliği ya da 11 çizgiyi birer sübliminal olarak görmüş ve akıllarına gelen her şeyi yayınlamaya başlamışlar. örneğin duvardaki boruların ölenlerin ruhlarının çıkması için yardımcı olması vb. daha sonra uzmanlar bunların olayla bir ilgisinin olmadığını açıklamışlar.
bulunur bulunmaz merkeze götürülen ve incelenmeye başlanan günlüklerde ilginç şeyler bulunmuş. örneğin yazıların dili öğüt verici, tehditkar, emrediciymiş ve daha da önemlisi büyükbabanın dilinden yazılmış gibi görünüyormuş. ellerindeki nimetlere her daim şükretmeleri, evin içinde kendi görevlerini yapmaları ve günahlardan sakınmaları gerektiği aksi takdirde bütün cezayı lalit'in ve eşi tina'nın çekeceği yazıyormuş. günlüklerin seslendirilmesini çok tüyler ürpertici bulduğumu da söylemeliyim. ayrıca günlüklerdeki el yazıları lalit'e değil evin genç kızlarına ait. araştırmalar devam etmiş ve sonunda olayı aydınlatmışlar. psikolojik otopsi uzmanlarına göre lalit'in psikozu varmış ve bunun nedeni de yaşadığı 2 travmatik olaymış. birisi küçükken düşmesi ve kafa travması geçirmesiyken diğeri ise gençlik yıllarında çalıştığı dükkanın sahibiyle kavga etmesinden dolayı dövülmesi ve dükkana kilitlenip ateşe verilmesiymiş. bu olaydan sonra akciğerleri ve ses tellerinin zarar gördüğünü söyleyerek lalit'in konuşamayacağını açıklamışlar ve yakınları da bu duruma doğal olarak çok üzülmüşler. yıllar boyunca tek bir kelime bile etmemiş. işin diğer bir ilginç yanı ise konuşamamasının tıbbi bir rapora bağlı olmaması. zarar gördüğüne dair bir doktor teşhisi almamış.
yıllar sonra bir ayin sırasında (büyükbaba için yapılan bir ayindi sanırım) lalit de herkesle beraber bağıra bağıra ilahi söylemeye başlayınca herkes çok şaşırmış ve bunun büyükbabanın bir hikmeti olduğuna yavaş yavaş inanmaya başlamışlar. lalit trans haline geçiyor ve aynı büyükbabanın sesiyle konuşuyormuş. tavsiyeler veriyor, işlerini nasıl yoluna koyacaklarını söylüyormuş. aile ise dediklerini yaptıktan sonra gerçekten de olumlu sonuçlar aldıklarını görünce lalit'e daha çok inanmış ve evdeki otoritesini arttırmasına izin vermiş. yaptıkları her şey en ince ayrıntısına kadar günlüklerde yazılı. sürekli bir şeyler için ritüeller yapıyor ve ayinler düzenliyorlarmış. yıllarca bu şekilde yaşamışlar ama tek bir kişiye bile bir şey söylememişler.
priyanka'nın nişan töreninden sonra lalit bunalıma girmiş ve günlerce uyku ilacı içip uyumuş. herkes bir gariplik olduğunun farkındaymış ancak bir şey de demiyorlarmış. uzmanlara göre bunun nedeni priyanka'nın evden uzaklaşmasından çok, evdeki sırları başkalarıyla paylaşmasından endişelenmesiymiş. sonrasında tekrar trans haline geçmiş ve 1 haftalık bir ayin yapmaları gerektiğini söylemiş, her detayı da anlatmış. aile bütün 1 haftayı ayinle geçirmiş. son olarak ise büyükbabanın(?) günlükte yazdırdığına göre bütün gözler kapanıp kulaklar tıkandığında kendisi ortaya çıkacakmış. final ayininden sonra herkesin birbirinin ellerini çözmesine yardım etmesi gerektiği de yazıyormuş ayrıca. sonrası ise malum, 10 kişi tavana asılı, büyükanne ise hasta olduğu için yatağın yanında bağlı bir şekilde boğulmuş. olay ise ne cinayet sayılmış ne de intihar. kayıtlara kazara ölüm diye geçmiş.
devamını gör...
50.

evcimenlik

dışarıda gezip tozup partilemektense evde pijama-battaniye-dizi üçlemesi yapmayı tercih ederek katıldığım güruh. pandemiden en az etkilenen insan olabilirim
devamını gör...
51.

geceye bir şiir bırak

her akşamki yoluma koyulmuş gidiyorum.
her akşamdan vücudum bu akşam daha yorgun.
öyle istiyorum ki bu akşam biraz sükûn,
bir cami eşiğine yatıversem diyorum

-rabbim, şuracıkta sen bari gözlerimi yum!
sen, bana en son kalan, ben senin en son kulun;
bu akşam, artık seni anmayan istanbulun
bomboş bir camiinde uyumak istiyorum.

sonsuz sessizliğini dinlemek istiyorum.
bilirim ki taşlığın bir döşek kadar ılık,
sana az daha yakın yaşamak için artık,
rabbim, ben yalnız zeytin ve ekmek istiyorum.


ziya osman saba / her akşamki yolumda
devamını gör...
52.

kadının üstünlüğü

olmayandır. kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. doğada var olabilmek adına erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere ihtiyacı var. artık bu; erkekler daha muhteşem, kadınlar daha mükemmel muhabbetlerini bırakalım. yirmi birinci yüzyılda da olsak içgüdülerimiz birinci yüzyılda olan insanlarınkiyle aynı.
devamını gör...

sırt kaşıma aleti

bir zamanlar sokaklarda "10 evlattan daha hayırlı" sloganıyla satışı yapılmış alet.
devamını gör...

kendimizi hafiflemiş hissetmemizi sağlayan şeyler

olumsuz duyguların içimizde birike birike şelale olması sonucu patlamak.
devamını gör...

iyi insan olmanın bir halta yaramaması

yaptığı iyilikten karşılık bekleyenlerin serzenişidir. olmayandır. iyi bir insan olmak sadece iyi bir insan olmak içindir aksi çıkarcılıktır. bir halta yaramıyorsa gerçek iyilik barındırmıyordur.
devamını gör...

efendi bir insan olmaktan vazgeçilen an

efendilik ve enayilik arasındaki ince çizgiyi bildiğiniz sürece yanınıza uğramayacak andır.
devamını gör...

çalıkuşu

her canım sıkıldığında rastgele bir sayfasını açıp okuduğum güzide bir reşat nuri romanı. bir zamanlar sosyal medyada bir geyik dönmüştü: her genç kızın ortamlardan uzaklaşıp bir köy okulunda öğretmenlik yapma hayali vardır ve buna çalıkuşu sendromu denir diye. ne kadar hoşuma gitmişti. ve çok da doğruydu. her genç kadın vakti zamanında çalıkuşu sendromuna yakalanmıştır. feride hepimizin yüreğine dokunan bir karakterdi. biz kitabı okudukça feride güçlendi, feride büyüyüp güçlendikçe biz kitabı okuduk. içimizdeki feridelere zeval gelmesin, kamranlar belasını bulsun efendim.
devamını gör...

bazı şeylerin hayalinin kendisinden güzel olması

ne kadar da doğrudur! bazen bilirsiniz hayalini kurduğunuz şeyi gün gelir de yaşarsanız şimdiki heyecanı hissetmeyeceğinizi. hayalden hayale de değişebilen bir durumdur ayrıca. bu hayallerin içimizi kıpır kıpır etmesi belirsizlikten midir acaba? büyünün bozulması mıdır bizi asıl korkutan? bir başka çeşidi de (bkz: yolculuğun gidilen yerden güzel olması)dır. bazen süreç sonuçtan daha anlamlıdır, daha değerlidir, daha elde edilesidir. eğer bir hayal bir gerçekten daha gerçekse bizim için, belki de yapılması gereken tek şey yolculuğun kendi kendine bitmesini beklemektir.

bir ahterbin ukdesidir.
devamını gör...
59.

bir evi yuva yapan unsurlar

huzur ve pişen yemeğin buharıyla sımsıcacık olan bir mutfak.
devamını gör...

banıçiçek

herkesin bildiği dede korkut hikayelerindeki bamsı beyrek'in beşik kertmesidir. oğuz boylarında kadının yerini, önemini ve gücünü anlatan, örnekleyen ve kadınların eşit haklara sahip olduğunu gösteren en önemli karakterdir.

banı/banu kelimesi fars kökenlidir ve "hanım" anlamına gelmektedir yani bir çeşit unvandır. ismin diğer bir yarısını oluşturan "çeçek" kelimesinin ise türk-moğol kültüründe önemli bir yeri vardır. orhun ve yenisey yazıtlarında geçen bu kelime güzellik, alımlılık anlamı taşır; bir de banı/banu yanına eklenince "güzel hanım" ya da "kral hanımı" anlamlarını oluşturur. çiçeğe bandırılmış anlamına da gelir.
devamını gör...

kitap sayfalarını ayraç niyetine katlayan insan

benimdir. kitap okumayı çok seven ve kitaplara değer veren biriyim ancak yukarıda yapılan edebiyatı anlayamadım pek. neymiş efendim kitaba saygım yokmuş; kitap katiliymişim, hapse atılmam gerekiyormuş. etkilendim. siz kitabın ciltlerini öperek, aman çizilmesin aman kırışmasın diyerek kitaba değer veriyor olabilirsiniz ama benim etkilendiğim şey maalesef bu değil, kitabın bana ne kattığıyla daha çok alakadar olmayı tercih ediyorum. hem yıpransın, tozlansın, ucu da biraz bükülüversin ne olacak? çok takılmayın böyle şeylere. bu yaptığınızın insanları kıyafetlerine göre yargılamaktan bir farkı yok.
devamını gör...

ruth morse

jack london'ın unutulmaz karakteri martin eden'in aşık olduğu, güzelliğini ve zarafetini bir tançıranınkine benzettiği ve ağzının kenarına bulaşmış bir parça kiraz sayesinde insan olduğunun farkına varabildiği bir burjuva hanımefendisidir. eğitimli, görgülü ve terbiyelidir. martin eden'i ilk gördüğünde ondan tiksinmiş ve onu bir ''insana'' çevirmeye and içmiş, onu adeta oyun hamuru olarak görmekten öteye geçememiştir. onu eğitmenin vahşi bir hayvanı dizginlemeye benzemesinden zevk duymuştur. her ne kadar istemese de martin'e aşık olmuştur fakat bu aşk onun burjuva kurallarına duyduğu saygı ve bağlılık kadar benliğine işlememiştir. bundan mütevellit aşık olduğu adamdan, onun benliğinden, konuşmalarından ve fikirlerinden rahatsızlık duymakta(?) ve onu yazmaktan, yazarak para kazanma hayallerinden vazgeçirmeye çalışmaktadır. onun bilgisinin, ahlakının kendisininkini katladığını bilmesine rağmen bütün bunları görmezden gelmektedir. belirli bir müddetten sonra ailesinin de baskısı ile sevdiğinden vazgeçer ve acımasız bir mektupla martin'den ayrılır. fakat ne hikmetse beyefendimiz popüler olup dehşet paralar kazanmaya başlayınca ona geri dönmeye çalışır lakin umduğunu bulamaz. (bkz: misafirin umduğunu değil bulduğunu yemesi durumu) burjuva ile sıkıcı, baskıcı olan ve belirli kalıplara sığdırılmış hayatı, aynı şekilde burjuva ile biter.


!!!kişisel yorum içermektedir!!!

böyle bir hayata sahip olmak ve bu şekilde yaşamayı tercih etmek hata değil lakin insan kendine dürüst olabilmeli, ikiyüzlülüğün ve basit çıkarcılığın anlamı yok. seviyorsan seviyorum de, istemiyorsan istemediğini söyle be insan! onurunu, gururunu ayaklar altına alarak tükürdüğünü yalama; bunu da fırsatçılığını göstererek yapma. ah ruth morse sen affedemediğim karakterlerden birisin. kendine güveni olmayan, sevdiğin kişinin sevdiğin yönlerini değiştirmeye çalışan ve isteği gerçekleşmeyince oturup ağlayan zavallının tekisin de ayrıca. gerçek olsaydın tokatlardım seni.

!!!kişisel yorum içermektedir!!!
devamını gör...

gulyabani

hüseyin rahmi gürpınar'ın 1913 yılında basılan kitabıdır. konusu itibariyle yazarın cinler, periler, canavarlar gibi varlıklara karşı tutumunu ve iyi niyetli, inançlı ve saf insanların, başkaları tarafından belli menfaatler uğruna nasıl kandırıldığını anlatır. olaylar bir köşkte geçmekte; köşkün hanımefendisi, hizmetçileri ve geri kalan çalışanları etrafında dönmektedir. aralara serpiştirilmiş tekerlemeler, delilik göstergesi olan kendi kendine konuşmalar, edilen dualar, giyilen kıyafetler, yakılan mumlarla beraber gerçekleştirilen ritüeller kitabın okunurluğunu artırmakta ve kitaba eğlenceli bir hava katmaktadır. karakterler iyi işlenmiştir. natüralist bir akıma bağlı olmasından mütevellit kaba sözler ve küfürler kullanmaktan kaçınılmamıştır.


------spoiler------

muhsine isimli genç kız köyünden tanıdığı ve anne yerine koyduğu ayşe hanım'ın kendisine bir iş bulduğunu ve işin ucunda iyi para olduğunu söylemesi üzerine ayşe hanım ile beraber yollara düşer. çalışacağı yeri çok merak eder fakat işittikleri karşısında işi kabul etmemeye karar verir. köşke vardıktan ve diğer iki hizmetçi kalfa ve ruşen abla ile konuşurlarken ayşe hanım'ın kendisini orada bırakıp gitmesi üzerine hikaye başlar.

daha ilk günden korkup; muskalarla, dualarla ve şifalı otlarla çevrelenen muhsine'nin başından musibetler eksilmez. eve perilerin, cinlerin musallat olduğu ve her gece büyük bir yaygara kopardıkları hakkında duyduğu şeylerin gerçek olduğunu anlar.

korku dolu birçok gecenin, iyi saatte olsunlar tarafından gerçekleştirilen imtihanların, perilerin insan kılığına girip(?) evdeki kadınlara ilan-ı aşk etmelerinin ve korku yoluyla onlara sahip olmalarının ardından gerçekler ortaya çıkar. hanımefendinin zenginliğinin peşine düşen, onu delirtip bütün servetine el koymak isteyen yeğenleri tarafından oynanan bu haince oyun bütün köylü tarafından öğrenilir ve bu işe ortak olan herkes yüzlerine tükürülerek kınanır. her şeyin gün yüzüne çıkmasından sonra herkes rahat bir nefes alır ve yeni bir sayfa açarak mutlu mesut bir hayat yaşamaya başlarlar.

------spoiler------
devamını gör...

yazarların çocukluk travması

yaz tatilinde köye gitmiştik ve oradaki arkadaşımla beraber evimizin biraz ilerisindeki çeşmede oyun oynuyorduk. bir anda dört bir yanımızı inekler sardı ve geçebileceğim her türlü aralığı kapattılar, meğer su içmek için gelmişler. nereden bileyim hayatımda kaç kere inek gördüm? ben ağlarken arkadaşım kahkaha atarak beni çekiştirip çıkardı lakin bu bir kurtuluş olmadı. çılgın bir ineğin canı sıkılmış olacak ki oyun oynamak istedi ve peşime düştü, ben kaçtıkça geldi koştukça koştu. evet, özetle inek kovaladı.
devamını gör...

çocukken sahip olunan saçma fikirler

dizi ya da film karakterleri öldüğünde gerçek hayatta da öldüklerini zannediyor; küçüklüklerini, gençliklerini oynayan oyuncuların da gerçekten onlar olduklarına ve büyüyene kadar diziyi/filmi çektiklerine inanıyordum.
devamını gör...

düzgün ayakkabı bulamamak

hele bir de düz tabanlıysanız gerçekten çekilmeyen derttir. sade, mümkünse tek renk ve rahat bir çift ayakkabı bulmak neden bu kadar zor? her şeyde illa bir renk cümbüşü, bir marjinallik olmak zorunda mı yahu? ürettiğiniz her şeyin üstüne o eşsiz logolarınızı öküz kadar koymak zorunda mısınız? bu minimalist, sade yaşam sevdalıları neredeyseniz lütfen çıkıp bir iki kelam da siz edin benim tansiyonum düştü.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarından uydurma alıntılar

5'ten sonra 9 da gelebilir çünkü 9 amuda kalkmış bir 6'dır.

-timilay sımark
devamını gör...
68.

seni seviyorum demenin farklı şekilleri

ara biraz limoniyken pıtı pıtı gidip sarılmak.
devamını gör...

muvaffakiyet

sizleştiriverebilemeyeceklerimizdenmişsinizcesine şeklinde tamamlanırsa dilimizdeki en uzun kelime olabilen isim.
devamını gör...

hayır diyemeyen insan

muhtemelen kişisel sınırlarını iyi çizemiyordur. her şeyi onayladığı için enayi yerine konulması ve faydalanılan kişi olduktan sonra yapayalnız kalması mümkündür.
devamını gör...

ilginç genel kültür bilgileri

fatma aliye hanım'ın eşi, kitap okumasından rahatsızlık duyduğunu söylemiş ve aklınca kitap okumasını yasaklamış. buna inat fatma aliye hanım daha çok okumuş ve yazmaya başlayarak ilk kadın romancımız olma şerefine erişmiş.
devamını gör...

tek görselde yazarların mizah anlayışı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

pleiades şifa sistemi

birkaç ay önce #1960040 no'lu entrymde bahsettiğim ve sizinle de biraz paylaşmak istediğim bir konu bu. uyguladığım ufak egzersizleri, neler yaşadığımı ve hissettiğimi herhangi bir aracı olmaksızın yani birinci ağızdan okuyacaksınız. öncelikle belirtmek istiyorum ki bunun bilimde nasıl bir yer bulduğu hakkında bir fikrim yok. bu şifa sistemini uygularken bir inanca sahip olup olmamanın da bir önemi olduğunu düşünmüyorum açıkçası. dini bir yönü yok fakat bilimsel bir yönü de yok yani varsa da bilmiyorum. bence bu vücudunuzun size cevap vermesi ve kendi kendine iyileşmeye çalışmasından ibaret. farklı uygulama metodları ve bu işlemi size bizzat yapan kişilerin de var olduğunu okudum ancak size anlatacağım şeyleri kendi kendinize evde otururken bile yapabilirsiniz. artık başlayabilirim sanırım. yazı biraz uzun olabilir.

öncelikle nedir bu pleiades şifa sistemi? okuduğum birkaç yazıya göre bu sistem kişinin bedenini, zihnini, ruhunu ve bilincini iyileştirmeye yönelik çalışan ve dokunma müdahalesi yapılmadan uygulanan bir sistem. amacı kişilerdeki zihinsel bulanıklıkları, bedensel yorgunlukları, travmaları, öfke-sinir sorunlarını, affetme problemlerini çözmeye çalışmak ve kişinin kendisini tanımasını, daha da keşfetmesini ve iyileştirmesini sağlamak. her canlıya da uygulanabilirmiş. bir uzman ile çalışabileceğiniz gibi kendi kendinize de çalışmalar yapabilirmişsiniz.

instagramda gezinirken keşfetime ilginç bir sayfa düştü. sayfanın adı meditasyonakademisi. adamın biri çakraların anahtarını verdiğini söylüyor ve bir şeyler anlatıyordu. ilgimi çekti ve sayfanın birkaç videosuna daha göz gezdirdim. aynı adamın eliyle bir şeyler yaparak önündeki insanları eğip büktüğünü, gözleri kapalı kişilerin sallanmasını, titrmesini gösteren çok ilginç şeyler de çıktı karşıma. dürüst olmak gerekirse hala biraz abartılı ve komik geliyor. severim ben de böyle şeyleri. herhangi bir meşguliyetim de yoktu. neden olmasın, denemekten zarar gelmez, evde kimse yokken yapayım bir iki şey diyerek kendimi ikna ettim önce. birine yakalanma ve rezil olma korkusu tavandı. güzel bir fırsat yakalayınca da başladım. yaşadığım şeylerin çok detayına girmeyeceğim. uygulamasını yaptığım şeyler sırasıyla:
1. isimle vücuda seslenme
2. kalp çakrasına dokunma
3. boğaz-mide çakralarına dokunma
4. beden dengeleme

isimle vücuda seslenme uygulamasında ayaklarımı omuz hizasında açarak vücudumu gevşettim. derin nefesler almak çok işe yaradı. gözlerimi kapadım. kendimi hazır hissettiğimde ise adım ve soyadımla kendime sadece bir kez seslendim.(seslenme sayısı opsiyoneldi sanırım.) biraz sallantı ve sarsıntı yaşadım fakat hiç kötü bir şey hissetmedim. yaklaşık 20 dakika sürdü. çok yorulduğum için oturmak zorunda kaldım yoksa daha uzun sürebilirdi. ne korktum ne de şaşırdım. sonra ikinciyi deneyeyim bir de dedim.

kalp çakrasına dokunma uygulamasında ise oturmak gerekiyordu. elimi kalbimin önüne getirdim ancak dokunmadım, arada birkaç santim mesafe bıraktım. gözlerimi yine kapattım. sonrasında ''kalp çakramın iyileşmesine, dengelenmesine ve önündeki blokajların kalkmasına niyet ediyorum.'' diye bir niyet dile getirdim. bunda da sarsıntı ve sallanmalar oldu. tek şaşırtıcı olay durduk yere ağlamaya başlamamdı. yaklaşık 15 dakika sürdü.

boğaz-mide çakrasına dokunma uygulaması beni en çok zorlayan ve sarsan olaydı. ilk uygulama gibi ayakta durdum. sol avuç içimi mide çakramın üzerine, sağ elimin üç orta parmağını da boğaz çakramın üzerine koydum. tekrar gözlerimi kapattım ve '' şimdiye kadar ifade edemediğim ve hazmedemediğim bütün duyguların iyileşmesine, şifalanmasına ve önündeki blokajların kalkmasına niyet ediyorum.'' diye bir niyet dile getirdim. sallantı ve sarsıntılar burada da oldu ancak bunlar çok şiddetliydi. bunlara ek olarak öne-arkaya çok sert esnemeler yaşadım. çok detaya girmeyeceğimi başta da belirtmiştim ama burada da ağlama krizine girdiğimi ve uygulamayı ilginç bir şekilde sırtüstü yatarak bitirdiğimi söylemek istiyorum. kendime gelip ayağa kalkmam çok uzun sürdü. uygulama yaklaşık 30 dakikamı aldı.

ve son olarak beden dengelemesi de yaptım. bu kadarını yaptım bunu da yapıp bitireyim dedim. yine ayakta durarak gözlerimi kapattım. vücudumu gevşettim ve ''dengelenmene izin veriyorum.'' diye bir niyet dile getirdim. hafif sallantılar yavaşça hızlandı, esnemeler oldu. yaklaşık 20 dakikanın ardından ayak parmaklarıma dokunur bir vaziyetteydim ve uygulamayı sonlandırdım.

normalde bu uygulamalar her gün 1 adet olmak ve 1 gün ara vermek suretiyle yapılıyormuş ancak ben duyduğum her ilginç şeye atlayan bir sazan olduğum için hiç okuyup araştırmadan bir günde 4 uygulamayı art arda yaptım. tahmin edersiniz ki bedenimi çok yordum ve şiddetli baş, bacak ve bel ağrısı yaşadım. ertesi güne dudağım uçukladı. sonrasında her gün birer tane yapmaya karar verdim. bedenimi biraz daha tanımamı ve kendimi daha da kabullenmemi sağladığını söyleyebilirim. belki de öyle olduğuna inanmak istediğim içindir bilemiyorum ama iyileştiğimi hissettim. yüksek ihtimalle zihnimdeki bulanıklığı gideren şey dikkatimi bu uygulamaya vermekti. başarılı bir sonuç aldım. bazı nedenlerden ötürü ara verdim ama tekrar yapmayı düşünüyorum. bir çeşit meditasyon diyebiliriz. yapmanızı tavsiye ederim. dürüst olmak gerekirse ben vücudumun bana merhaba dediğini hissettim. isterseniz deli zırvası, palavra, saçmalık diyebilirsiniz. ne düşündüğünüz beni ilgilendirmiyor zaten. ama okuyan ve bir faydasını gören olursa da çok sevinirim. ben sadece deneyimimi paylaşmak istedim. burada anonimlik söz konusu olduğu için çok daha rahatım. gerçek hayatta bu konudan kimseye söz etmedim. eğer bir sorunuz varsa elimden geldiğince cevaplarım. buraya kadar okuduysanız da çok teşekkür ediyorum.
devamını gör...

kafayı toplamak ne kadar sürer sorunsalı

bazen bir şarkı, bazen bir yürüyüş, bazen de bir affediş kadar. ne kadar dağıldığına bağlı.
devamını gör...

güçsüz olanı yenmek zafer midir sorusu

güçsüz olmanın ya da öyle kalmanın tercih olduğunu göz önünde bulundurursak evet, zaferdir diye cevaplanabilecek soru. zayıf halka mağlup düşmek istemiyorsa daha da gelişmeli ve güçlenmeli. (bkz: büyük balık küçük balığı yer) tüm çalışmalara rağmen yine de ortada bir kayıp söz konusuysa tartışılması gereken güçlünün vicdanı değil güçsüzün mentalitesidir.
devamını gör...

geceye ilginç bir bilgi bırak

insanlar gibi hayal kurabilen canlı türlerinden biri de tırtıllarmış. hayalci genlere sahiplermiş ve yalnızca bu genlere sahip olup hayal kuranlar kelebek olabiliyorlarmış.
devamını gör...

güne bir şiir bırak

rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz..
artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
belki bir sabah vakti, belki gece yarısı,
artık nefes almayı bırakıp gideceğiz..
ben artık korkmuyorum, herşeyde bir hikmet var,
gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar,
belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar..
birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz,
gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz,
en güzel, en bahtiyar, en aydınlık, en temiz,
ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz...

ziya osman saba
devamını gör...

insanların uyurken hapşıramaması

uzun bir süredir kafamı kurcalayan ve ufak bir araştırma sayesinde nedenini öğrendiğim konudur. en kısa hâliyle rem uykusu sırasında motor nöronlarımızın uyarılmaması ve refleks uyarılarının beynimize gitmemesinden mütevellit gerçekleşmeyenmiş. uyurken öksürmek, konuşmak, mırıldanmak hatta kalkıp gezmek (bkz: uyurgezerlik) gibi birçok şeyi yapabilirken hapşıramamak, nedenini öğrenmiş olsam bile hâlâ biraz ilginç geliyor açıkçası. beynimizin ve vücudumuzun bu senkronizasyonuna hayran kalmamak elde değil.
devamını gör...

normal sözlük atasözleri

yazarın dönüp dolaşıp geleceği yer sözlüktür.
devamını gör...

negatif karma

1. kötü davranışlarınızın aynı şekilde ve şiddette size geri dönmesi.

2. sizi ancak oy vererek yargılayabileceğini ve cezalandırabileceğini düşünen bir güruh sözlük yazarının tanımlarınıza eksi oy vermesiyle oluşan puanlar bütünü.
devamını gör...

rakı içen türbanlı kıza sosyal medyada tepki gösterilmesi

herkesin sadece kendi düşüncelerine ve sınırlarına sahip kişilere ve olaylara karşı eşitlikçi, adaletli ve hak arayan kimliğine büründüğünü bir kez daha gördüğümüz tepkidir. artık şaşırılmaması gerektiğini, herkesin dinini ya da dinsizliğini farklı yaşadığını bir türlü kabul edemiyoruz nedense. açıkçası ben de yukarıdaki türbanlıların geçmişteki eğitim hayatına atıfta bulunulan entrylerin alakasını çok anlayamadım; bu kadının o zamanlar okula gittiğini ve yerlerde sürüklendiğini, sonra da türban güzellemesi yaptığını kendi gözlerinizle gördünüz, kulaklarınızla işittiniz mi? şahsen ben ne gördüm ne de işittim. tek bir kişinin hatasını koskoca bir güruha mâl etmek çok saçma.

insanları görünüşlerine göre yargılamamalıyız derken bundan bahsediyoruz aslında. ben de başında türban olduğu hâlde ailesinin iyiliğini bahane ederek büyücülerden, muskacılardan çıkmayan kadınları biliyorum mesela, yahut din, millet, allah, peygamber diyip hak yiyen, iftira atan, yalan söyleyen adamları da tanıyorum. ama onların müslümanlığını sorgulamak benim üzerime vazife değil, ben ancak kendimden sorumluyum. lütfen siz de böyle yargısız infaz yapmayın sayın yazar arkadaşlarım. insanların özel hayatlarında, evlerinde ne yaşadıklarını ne kadarıyla bilebiliriz ki? bir kişinin hatasını müslüman, ateist, yahudi, agnostik vb. olmasına bağlamak ve ''al işte bunlar da böyle hep'' demek ne kadar mantıklı? sonuç itibariyle bizi ilgilendirmez. sadece yukarıdaki yorumların birçoğunu çok üzülerek okuduğumu belirtmek istedim.
devamını gör...

güzel olan hiçbir şeyin sebebi olamamak

güzel veya mutlu hissetmediğiniz ve yaptığınız şeylerde hep bir melankoli, hep bir mantık ya da hep bir çıkar aradığınız; bazen spontane olamadığınız için olabilir. bir şey filizlensin istiyorsanız önce biraz sulamak, sonra sevmek, daha sonra da güneşe teslim edip büyümesini beklemek gerekir.
devamını gör...

kitap gibi konuşmak

bazen birine hayran olmanıza bazen de susmasını ummanıza neden olandır. nitekim kitapların da insanlar gibi dolusu, boşu, akıcısı, sıkıcısı var. bu durumda herkesin kitap gibi konuştuğunu söylemek mümkün. soru işareti oluşturan kısım, kişilerin ne tür bir kitap olarak konuşmayı tercih ettiğidir.

bir hiç ukdesidir.
devamını gör...
84.

kadın ve erkeğin arkadaş olması

yahu siz ve çevrenizdekiler nasıl insanlarsınız? ne biçim düşünme tarzlarınız var. anladığım kadarıyla birçoğunuz için ikili ilişkilerin hepsi (sevgililik/arkadaşlık) cinsellik ve cinselliği çağrıştıran şeyler üzerine kurulu. yazık. halbuki dünyada paylaşmaya değer ne kadar çok duygu, ne kadar çok fikir var fakat siz sadece libidonuzu paylaşmayı seçiyorsunuz. bu dünyada gerçekten güzel bir şarkıyı, güzel bir fotoğrafı gönderebileceğiniz ve sadece "arkadaş" olabileceğiniz insanlar gerçekten var umarım bulabilirsiniz, bulduğunuzda da aklınızdan geçen tek şey sevişmek olmaz.
devamını gör...

brokoli

benim gibi bütün halde yiyemeyenlere çorbasını tavsiye ettiğimdir. küçük mutlu ağaç çorbası... (bkz: bob ross)
devamını gör...

en yakındaki kitabın 17. sayfasının 3. cümlesi

"boğaz'ın ortasındaki kayalıkla­ra deniz feneri olarak inşa edilmiş olsa da, kız kulesi mar­tılar için bir midye tabağıdır."
devamını gör...

üzgünken yapılanlar

hava kaç derece olursa olsun bir battaniye veya yorganın altında umutsuzca ölmeyi beklemek.
devamını gör...

keşke orda olsaydım denilen anlar

sevilen kişiye çiçek verme hareketinin başlama anı. hangi duyguyla, hangi mimikle başladı bu iş? nasıl dönüt aldı mesela? karşısındaki gülüp çiçeği aldı mı yoksa kaçıp dımdızlak elinde çiçekle mi bıraktı? merak edilesi bir an bence.
devamını gör...

dini inancın zayıflama nedenleri

birçok insan için korkutma, kafaya göre kural koyulması ve kişiyi bu şekilde dine bağımlı kılma politikasıdır. açıkçası bana da komik geliyor ki ben inançlı bir insanım. yahu ben 20 yaşımı geçmişim, kaba tabir ile eşek kadar olmuşum; parmaklarımı kütletirken anneannem hâlâ ''aman şeytanlar doluşur, aman cinler halay çeker, yok periler takla atar'' diye gözümü korkutmaya çalışıyor. yukarıda bir yazar arkadaşın da dediği gibi bu cinler periler sadece türkiye'de var galiba diğer ülkelere vizeleri yok sanırsam. saçma yani. sanki bu yaşını başını almış insanlar gençliklerinde hiç hata yapmamış, hiç günah işlememiş gibi vaaz veriyorlar ya bitiyorum zaten. bırak ben de düşe kalka öğreneyim doğru olanı. senin tecrüben sana benimki bana. benim yaşımdayken içmediğiniz alkol, gitmediğiniz gazino, etmediğiniz küfür kalmamış kalkmış seccadenin bir derecelik kıble açısını hesap ediyorsunuz, yetmiyor bir de ahkam kesiyorsunuz bana.

inanç zaten başkaları desin, görsün diye sahip olunan bir şey değildir; olmamalı da zaten. o yüzden ''paranın ve imanın kimde olduğu belli olmaz.'' diye bir söz var. her şey görünüşte bitmiyor yani. insanları; tırnaklarındaki ojeye, saçındaki röfleye, kulağındaki küpeye, yüzündeki makyaja göre eleştirip sanki alınlarının ortasında ''münafık, müşrik, gavur'' yazıyormuşçasına topa tutarsanız bu kadar insanın dinsizleşmesi çok normal. tekrar belirtmek istiyorum ki bunları inanan bir kişi olarak söylüyorum.

eminim çok vardır bu nedenlerle dinden uzaklaşan insan. açıkçası anlayabiliyorum onları çünkü bir din ancak bu kadar oyuncak edilebilir. herkes kendi ameliyle ilgilense bir sıkıntı kalmayacak ama olmuyor işte bazılarına batıyor.
devamını gör...

aileye yalan söylemek

genç yaşlarda yapılmaması gerekendir bence. yaşadığımız ülke ve çevre gereği insanın başına her iş gelebilir. kaçırılabilirsiniz, tacize/tecavüze uğrayabilirsiniz, öldürülebilirsiniz ve daha nicesi. bunun cinsiyetle de bir alakası yok maalesef. eline palayı alan biri kafanızı uçurmak için üzerinize doğru koşabilir, bunlar fantastik filmlerden fırlama olaylar değil. evet korkuların esiri olmamak gerek ama önlem de alınmalı. nereye gittiğinizi, kiminle gittiğinizi, ne yaptığınızı dürüstçe söylemek çok önemli. ne kadar kötü bir şey yapıyor olursanız olun en azından sizi nerede bulabilecekleri hakkında bir fikirleri olur. en kötü senaryoyla öldürülürseniz, cesedinize daha kolay ulaşırlar ve kafalarında acaba evladım yaşıyor mu ikilemi kalmaz.
devamını gör...

mutluluğu geçmişte aramak

doğrusu geçmişteki mutluluğu aramak olmalıdır. hep hüsranla son bulan bir arayıştır. çünkü hiçbir dün, bugün veya yarın olamaz fakat her yarın bir gün bir dün olmaya mahkumdur. anı yaşamak gerekir. (bkz: c'est la vie)
devamını gör...
92.

her ilde üniversite olması

aslında kızıyoruz; her şehirde üniversite mi olur, olsa da eğitimi kaliteli mi olur diye düşünüp eleştiriyoruz ama bir de şu açıdan bakmak lazım:

üniversite dediğimiz kurumlar genç bireylerin varlığı demektir. iyi veya kötü, başarılı veya başarısız bu kısmı bizi ilgilendirmez. bu genç bireyler koca bir şehri canlı tutmaya yarayan en önemli faktördür. kafelerin, sinemaların, dükkanların, sokakların renkli ve şen olmasının en büyük nedenidir. bakkalın, kırtasiyenin, küçük esnafların ya da ev sahiplerinin (kazık kiralar öğrencilerin kanayan yarası) kazanç kapısıdır. kısacası bir bölgenin üzerindeki ölü toprağını genç nüfus silkeler. üniversitelerin orada ya da burada açılmasında bir zarar göremiyorum. ama bu da demek değil ki her allah'ın yerine üniversite açılsın istiyorum. sonuçta bu okullara yerleşen kişiler belli bir sınava tabii tutuluyor ve ellerine belli bir sıralama veriliyor, gidip gitmemek tercih meselesi. keşke verilen eğitim de gösterilen talep kadar sağlam ve kaliteli olsa lakin durum böyle diye elimizdeki üniversiteleri pat diye nasıl kapatabiliriz ki? önemli olan şey gelişmek, geliştirmektir.
devamını gör...

hayattaki küçük mutluluklar

şişenin dibinde kalmış asetonla bütün tırnaklardaki ojeleri temizleyebilmek. zafer çığlıkları, ardından çöp kutusuna ilerleme...
devamını gör...

rücu

parnasyen şairimiz tevfik fikret'in "sis" şiirine karşılık olarak yahya kemal'in "siste söyleniş" şiiriyle diss atması üzerine tevfik fikret'in yahya kemal'den çekinip r yaptığı şiirin adıdır.
devamını gör...

olmak istenen cansız varlık

bulut. bir varsın, bir yoksun. gökte süzülüp duruyorsun. yukarıdan her şeyi görüyorsun ama gözün yok, duyuyorsun ama kulağın yok. gayet sessiz, sakin, nezih bir hayat.
devamını gör...

tanım yaparken yorum katmamak

sanki bundan yiyormuşum gibi hissettirir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yazarların psikolojik durumları

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'e bir daha gelinse alınacak nickler

hakkı'nın hakkını yiyen hakkı

not: günün birinde bu entryden etkilenip bu nicki alırsanız mesaj kutuma bir portakal fırlatmanızı rica ediyorum, uzaktan nasıl göründüğüne bakıp mutlu olurum.
devamını gör...

botanik kulübü

güzel çiçeğimle birlikte tüm sözlük halkına güzel ve ışıl ışıl bir gün diliyoruz. bu değişimi sizinle paylaşmak için sabırsızlanıyordum gerçekten, sanırım sözlük sayesinde tanımadığım insanların samimiyetine daha çok inanmamdan dolayı.

böyle güzel açmasını sağlamak için yaptığım şeyler:

-salonun güney köşesine yerleştirmek (güneşi çok seviyor, pencere kenarını da.)
-2 günde bir 3/4 çay bardağı kadar su vermek
-gün içerisinde yanına gidip güzelce konuşmak ve yapraklarını sevmek

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ufak bir not: eğer bilmeyen varsa diye söyleyeyim, çiçek menekşe.
devamını gör...
100.

içilen en kötü içecek

kara turp suyudur. başınıza bir silah dayarlarsa ve bunu içmezseniz sizi öldüreceklerini söylerlerse hiç vakit kaybetmeyin, alın silahı siz kendinizi vurun.
devamını gör...
101.

1 kelimelik otobiyografi

''çabalıyorum.''
devamını gör...
102.

geceye bir söz bırak

''pusula kuzeyi göstermiyor ama biz de kuzeyi arıyor değiliz.''
(bkz: captain jack sparrow)
devamını gör...
103.

bir insana verilebilecek en güzel hediye

biraz eski kafalıyım ben, o yüzden kitap diyorum efendim yahut küçük saksıda yeni tomurcuklanmış bir çiçek.
devamını gör...
104.

küçük balık

nam-ı diğer büyük balığın yemi.
devamını gör...
105.

abla olmak

kardeşleri hem sevip hem de onlara sinirlenip ufak çaplı krizler geçirilmesine rağmen her daim onlardan saygı görülen ve bir sorun olduğunda çıkış kapısı gibi ilk koşulan kişi olma müessesesi; ikinci anne ve rehabilitasyon merkezi olmak.
devamını gör...
106.

iyi olan sanat eserinin daima can yakması

doğruluğu inkar edilemezdir. iyi bir şarkı dinleyince ağlatır, iyi bir resim bakınca yürek sızlatır, iyi bir şiir okununca kelimeler kifayetsiz kalır. işin sonunda can yanar ama sanat bakidir.

bir larktwain_123_ ukdesidir.
devamını gör...
107.

prens charles

73 yaşına gelmişsindir ama hâlâ prenssindir. taht bekliyorsundur ancak annen 2. elizabeth'tir. tüm bunların yanında halk ve medya tarafından asla sevilmeyen bir kraliyet mensubusundur. bir tutam da lady diana skandalı ekledik mi puf: bakınız nur topu gibi bir prens charles.
devamını gör...
108.

kendinle konuşurken cevap vermemek

insanı bazen strese sokan kırıcı durumdur. dün yaşadığım ufak şeyden bir örnek vermek isterim: sabah eczaneye gitmiştim ve dönerken markete uğrasam mı uğramasam mı diye düşündüm. bunun için de kaldırımdan sağa mı dönmeliydim sola mı? bir de ben kendimle biraz yüksek sesle konuşuyorum, anlayacağınız üzere olay kavgaya döndü. ''hadi ama, sağa mı döneyim soldan mı gideyim?!?!'' derken en ufak bir dönüt bile alamadım. insanı kendi iç sesi bile mi ciddiye almaz yahu? kırıldım.
devamını gör...
109.

şiir yazabilmenin gücü

yaratılış ve bakış açısı. orhan veli son derece sade eserler verirken yahya kemal'in de bir o kadar katmanlı yapıtlar ortaya koyması aslında bunun bir örneğidir. ikisi de oldukça büyük ve dönemlerine damga vurmuş sanatçılardır, iyi şairlerdir. ancak biri basit anlatımla kelimeleri hamur gibi yoğurup açmış diğeri ise sözcükleri sanatsallığa bulayıp katlamıştır. her iki türlü de ortaya çıkan eserler güzeldir. bunları bize sevdiren ise bu insanların hayata bakış açıları ve mizaçlarıdır.
devamını gör...
110.

russ brissenden

martin eden'in arkadaşıdır. kendini adamış bir sosyalist olmasına rağmen birbirlerine çok şey öğretir ve birbirlerinden çok şey öğrenirler. kendisi bir alkoliktir ve viski düşkünüdür. bira seven martin'i de viskiye alıştırır ve onu her ziyaretinde bir litrelik olanından götürür. eden ile konuşur, tartışır; yazılarını okur, eleştirir ve güzel olduklarını fakat yancı ve uyanık editörler yüzünden bunları dergilere yollamanın anlamsız olduğunu ona her fırsatta söyler. onun bilgiye, özellikle felsefeye açlığını görünce onu ''gerçek pislik'' olarak adlandırdığı bir grup amatör filozof dostunun yanına, bir gettoya götürür. bu kadar okumuş ve bilgili insanların görüşlerinden sonra martin'nin spencer hayranlığını bırakmasını ve bireyselcilikten vazgeçip sosyalizme yönelmesini umduğunu söyler durur. zor zamanlar geçiren eden'in cebine parasını koyar ve hiçbir şey olmamış gibi arkasını döner gider. dünyevi görüşleri her ne kadar birbirinden farklı olsa da dost olabilmeyi başarmışlardır. yazdığı son kitap ephemera'yı yalnızca arkadaşına okutur. bunu editörlere yollaması gerektiği dönütünü alınca ise o lanetlerin bunu hak etmediğini ve bu kitabın bir başyapıt olduğunu söyler. aralarındaki beş günlük iletişimsizliğin ardından otel odasındaki yatağında hastalığından ötürü öldüğü öğrenilir ve martin eden tarafından kitabı büyük dergilere gönderilir, geri kalan eserleri ise ağır ateşte yakılır. eseri tüm dünyada büyük ses getirmiş ve birçok dile çevrilmiştir. iyi ve yetenekli adamdır vesselam. ölmemiş olsa bu yaptığından dolayı martin'in yüzüne tükürecek olması ya da lanetler okuyup bir viski devirmesi olasıdır.
devamını gör...
111.

normal sözlük aşık atışması

aldım bir kepenek geçirdim sırtıma,
soğuğu önüme aldım, sıcağı arkama.
dediler garip, yolun neresidir, kimedir
dedim yolum uzundur, gider durur bahara.
devamını gör...
112.

gereksiz abartılan şeyler

şahsımca zekadır. üç aşağı beş yukarı hepimiz aynıyız ve iç güdülerimiz, genetik dürtülerimiz ne diyorsa onu yapıyoruz. aptal saptal insanlara, sırf beynimize kodlanmış verimli genler aktarma ve sağlıklı çocuklar dünyaya getirip büyütme verileriyle saplanıp kalıyoruz hatta yetmiyor aşık falan oluyoruz. sonra birileri çıkıp sapyoseksüel olduğunu açıklıyor, zeki insanların beynini yalamak istediğini söylüyor. başka birileri de ikili ilişkilerde karşıdaki kişi 160+ iq olmazsa olmaz diyor. televizyon, telefon karşısında mavi ışık mıncıklanması yaşayan ortalama insanların herkesten atomu parçalamasını, 3 saniyede sudoku çözmesini, günde 10 kitap bitirmesini, 7-8 yaşında derin felsefi konulara dalmasını beklemesi çok saçma. yani bu bir tek bana mı garip geliyor anlamıyorum. belki de ben çok zeki olmadığım içindir, bilemiyorum.
devamını gör...
113.

kıyamet

skorları toplama günüdür.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim