ölen kişinin ardında bıraktığı yürek burkan şeyler
başlık "streptococcuspneumoniae" tarafından 29.12.2020 20:25 tarihinde açılmıştır.
101.
(bkz: ben)
devamını gör...
102.
yarım kalan ilaçlarını gördüğümde yaşadığım burukluğu tarif bile edemem.
devamını gör...
103.
herkesten ufak tefek şeyler saklıyorum ama sanırım en kıymetlisi oyuncak ayna. pembeden nefret eden bir kız çocuğunun pembe plastikten yapılmış oyuncak aynası.
devamını gör...
104.
ölen yakın bir zamanda öldüyse, her şeyi.
bir süre sonra geçecek bir hüzün.
hayat işte, demişti biri bana, ölüm ile ilgili her açıklama, yakında kayıp yaşayana dokunuyor.
başkalarının kayıpları bile dokunuyor.
hüznün dibine vurup, ordan hüzün bıraka bıraka çıkmaya çalışmak belki de bunun sebebi.
bir süre sonra geçecek bir hüzün.
hayat işte, demişti biri bana, ölüm ile ilgili her açıklama, yakında kayıp yaşayana dokunuyor.
başkalarının kayıpları bile dokunuyor.
hüznün dibine vurup, ordan hüzün bıraka bıraka çıkmaya çalışmak belki de bunun sebebi.
devamını gör...
105.
ardında bıraktığı internet yazıları. bir tanıdıktan biliyorum. kendisi öldü forum sitesinde yazdıkları hala duruyor. ara sıra girer okurum onun yazdıklarını.
devamını gör...
106.
ilk zamanlar bir tülün arkasından izliyor gibi oluyor insan. faydasız kalabalıklar dağıldığında o tül de kalkıyor. yerin altından kaydığı bir koltukta otururken yavaş yavaş gözüne takılıyor bazı şeyler.
su içtiği bardak, damlalar hala üstünde. çoraplar, bir köşeye bırakılmış ve sanki hala şeklini korumakta. bir not kağıdı eskilerden, kurabiye tarifi yazılmış. yapabilseydi kesin çok lezzetli olurdu. hele o ayakkabılar yok mu, bir günde eskimiş sanki. her şey eskimiş aslında, her yer toz içinde. kenarda bir yerlerde toz bezleri, olsaydı kesin bu tozları hemen silerdi.
ne demiş şair:
"bıçağın ucundaydı insanların hafızası
insan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır
tanrı şöyle derdi o zaman, ah!"
su içtiği bardak, damlalar hala üstünde. çoraplar, bir köşeye bırakılmış ve sanki hala şeklini korumakta. bir not kağıdı eskilerden, kurabiye tarifi yazılmış. yapabilseydi kesin çok lezzetli olurdu. hele o ayakkabılar yok mu, bir günde eskimiş sanki. her şey eskimiş aslında, her yer toz içinde. kenarda bir yerlerde toz bezleri, olsaydı kesin bu tozları hemen silerdi.
ne demiş şair:
"bıçağın ucundaydı insanların hafızası
insan unutandır ve insan unutulmaya mahkum olandır
tanrı şöyle derdi o zaman, ah!"
devamını gör...
107.
belki de buraya girilen yazılar.
devamını gör...
108.
ne olduğunun hiç bir önemi yok, burada kilit nokta sana anımsattığı şeylerdir.
misal kırık bir tuzluk bile olabilir bu, görünce rahmetli bunu elinden düşürmüştü diyerek o güne gider efkarlanırız. yani eşya aslında hiç birşey ona bir önem atfeden sana hatırlattıklarıdır.
misal kırık bir tuzluk bile olabilir bu, görünce rahmetli bunu elinden düşürmüştü diyerek o güne gider efkarlanırız. yani eşya aslında hiç birşey ona bir önem atfeden sana hatırlattıklarıdır.
devamını gör...
109.
takke.
babamın öldüğü gün her zamanki gibi çıkarıp kenara bıraktığı takke beni mahvetmisti
babamın öldüğü gün her zamanki gibi çıkarıp kenara bıraktığı takke beni mahvetmisti
devamını gör...
110.
durmuş olan saatidir, ertesi gün okurum diye kaldığı yere ayraç koyulmuş kitabıdır, sonra yerim diye buzdolabında bıraktığı yemeklerdir.. kısacası ona dair yarım kalan her şeydir.
devamını gör...
111.
varsa küçük çocuklarıdır.
devamını gör...
112.
anılardır be. misal birini çok seviyorsunuz, onunla dolu dolu vakit geçiriyorsunuz, çılgınlıklar yapıyorsunuz falan sonra o kişi hayatını kaybettiği zaman anılar tekrar canlanıyor gözünüzün önünde. benim bu hayatta çok kaybettiğim insanlar oldu, hiçbirini unutamıyorum çünkü mazi gözümde canlanıyor resmen. özellikle evde tek başıma kaldığım zaman bu durum daha çok nüksediyor.
bazen diyorum kendi kendime ölenle ölünmez diye de gerçekten yüreğime söz geçiremiyorum. kimse sevdiğinin yokluğunu görmesin en acı şey şu hayatta. para pul onlar hallolur da sevilenler kara toprağa girdiği zaman işte onun geri dönüşü olmuyor.
bazen diyorum kendi kendime ölenle ölünmez diye de gerçekten yüreğime söz geçiremiyorum. kimse sevdiğinin yokluğunu görmesin en acı şey şu hayatta. para pul onlar hallolur da sevilenler kara toprağa girdiği zaman işte onun geri dönüşü olmuyor.
devamını gör...
113.
askıda asılı duran ceketi.
devamını gör...
114.
yeri dolmayacak olan o ‘boşluk’.
devamını gör...
115.
doğumgünü.
devamını gör...
116.
ölümün bu denli edebiyata ya da üçüncü sınıf yazılara dökülmesi kadar zavallıca pek az şey var bu dünyada. doğarken ölüm kağıdını imzalamış oluyoruz.haliyle hayatta iken keyfine bakın ölümü bu kadar yüceltmeyin. hisler mastürbasyonundan başka bir şey değil. olabilir,acı çekebilir insan,ki son derece insani,lakin bunu kişi içinde yaşamalı. sağa sola satmamalı.
ne imiş,sizin hiç babanız öldü mü? ne imiş, sizin hiç anneniz öldü mü? valla benimkiler yıllar oldu hem de oldukça genç yaşımda başıma geldi ama bir kere bile bunu eşrafa satmadım.
ölüm olgusu şahsi ve muhteremdir. üzerine konuşulmaz.
ne imiş,sizin hiç babanız öldü mü? ne imiş, sizin hiç anneniz öldü mü? valla benimkiler yıllar oldu hem de oldukça genç yaşımda başıma geldi ama bir kere bile bunu eşrafa satmadım.
ölüm olgusu şahsi ve muhteremdir. üzerine konuşulmaz.
devamını gör...
117.
kendinizi 'iyi ki bu sefil günleri görmedi' derken yakaladığınız anlardır. daha temiz bir zamanın anılarında suratında gülümsemeyle hatırladığınıza şükredersiniz.
devamını gör...
118.
ölümünün çok sonrasında elime geçen, bana göndermediği, gönderemediği mektuplar. ailesi beni tanıyan arkadaşına teslim etmiş. o da bana ulaştırdı. bu ana kadar herşey oldukça sıradan. ama artık toprağın altında yavaş yavaş yok olan elleriye teker teker yazarak sıraya koyduğu, mektuplardan ilkini açtığım anda hayatımın tamamen değişeceği, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı belliydi. usulca ve zerrece zarar vermeden açtım ve beyaz kağıt parçasını düzelttim. ilk gördüğüm ''erkeğim'' ifadesini okumamla birlikte, hayatımı hiçbir döneminde ve hatta tümünde hissetmediğimin belki de tamamından fazla acıyla ağlamaya başladım. yalnız başımaydım ve kontrol tamamen elimden çıkmıştı. gerçi kalabalık bir yerde olsaydım ne değişecekti ki, içimde birikmiş acının enerjisi gözyaşlarım, çığlıklar, iç çekmelerle açığa çıkıyordu. ağlamak rahatlatır derler ya, yalan. her damla yaşın, acımı arttırdığını hissediyordum. ne kadar zaman geçtiğini anlamadığım bir süre boyunca duvarın dibinde, elimde mektubuyla kalakaldım. sürünüyordum yerde, kıvranarak ağlıyordum. sonra nedense kendimi toparlayarak, bir sonraki satıra bakmak istediğimde, ilk anda yaşadığım acıya yakın bir hıçkırık periyoduyla kendimden geçtim.
bu sürdü, epey ağladım. ama artık yaşlı gözlerle de olsa mektubunu okumaya başladım. bir kelime, başka birisi daha. cümleler ve satırlar. ben o an keşke okumayı bilmeseyim bile dedim. yazdıkları oan, bana ve bize dair herşeyi içeriyor, öfkeler, sevinçler, acılar ve tarifini bugün yapamayacağım güzellikleri barındırıyordu. acı olan bir arada ve hayattayken, dilinden duymadığım şeyler sanki bana o anlatıyormuş gibi geliyor, yeni bir gözyaşı dalgasına sebep oluyordu. eminim o kağıt parçasının bir ruhu olsa, elimden kurtulup ilk rüzgarın kollarına bırakırdı kendini halimi görünce. ama ne olursa olsun, onun aziz hatırasına ait yedi mektubu neredeyse yerimden hiç hareket etmeden 2 güne yakın süre boyunca okudum. ama lanet olsun ki hayat devam ediyor, işyerimi arayarak özel durumumu ifade ettim. sağolsun anlayışlı davrandılar ve on gün kadar, ellerimde mektuplar, onunla olduğumuz, yürüdüğümüz, gülüp ağladığımız her noktaya, mektuplarında belirttiği her yere ayak bastım. acım büyüdü, büyüdükçe daha çok onu özledim.
tanrı kimseyi böyle bir acıyla test etmemeli. ben artık ayaklı bir acı oldum. her baktığım yer, duyduğum ses ve koku, sadece acı. nasıl alışacağım bilmiyorum, ama cı, daha çok acı ve hep acı.
bu sürdü, epey ağladım. ama artık yaşlı gözlerle de olsa mektubunu okumaya başladım. bir kelime, başka birisi daha. cümleler ve satırlar. ben o an keşke okumayı bilmeseyim bile dedim. yazdıkları oan, bana ve bize dair herşeyi içeriyor, öfkeler, sevinçler, acılar ve tarifini bugün yapamayacağım güzellikleri barındırıyordu. acı olan bir arada ve hayattayken, dilinden duymadığım şeyler sanki bana o anlatıyormuş gibi geliyor, yeni bir gözyaşı dalgasına sebep oluyordu. eminim o kağıt parçasının bir ruhu olsa, elimden kurtulup ilk rüzgarın kollarına bırakırdı kendini halimi görünce. ama ne olursa olsun, onun aziz hatırasına ait yedi mektubu neredeyse yerimden hiç hareket etmeden 2 güne yakın süre boyunca okudum. ama lanet olsun ki hayat devam ediyor, işyerimi arayarak özel durumumu ifade ettim. sağolsun anlayışlı davrandılar ve on gün kadar, ellerimde mektuplar, onunla olduğumuz, yürüdüğümüz, gülüp ağladığımız her noktaya, mektuplarında belirttiği her yere ayak bastım. acım büyüdü, büyüdükçe daha çok onu özledim.
tanrı kimseyi böyle bir acıyla test etmemeli. ben artık ayaklı bir acı oldum. her baktığım yer, duyduğum ses ve koku, sadece acı. nasıl alışacağım bilmiyorum, ama cı, daha çok acı ve hep acı.
devamını gör...
119.
sözleri çok yürek burkuyor.. sonra yapmak istedikleri hayalleri...
devamını gör...
120.
askıda asılı duran ceket. masanın üzerinde kalmış yarım bardak su.
devamını gör...