181.
birgün benim ayağıma traktörün pulluğu değdi ayağım şişti. sağlık ocağına gittik annemle. o sırada bir çocuk kabakulak olmuş. annesi de bunun yüzüne soba isi sürmüş. bir de çapıtla bağlamış yüzünü. çocuğun yüzü simsiyah is.
genç bir doktor vardı çıktı dışarı. kadına dedi ki.
teyze sen doktorluğu yapmışsın zaten niye buraya getirdin ki. şu çocuğa bak . ne güldük yav.
devamını gör...
182.
bir arkadaşımın 3-4 yaşlarındaki yeğeniyle birbirimize whatsapptan ses kayıtları atıyorduk. keratanın sesi kulağıma bir başka tatlı gelince, "bak oraya gelirsem senin poponu yerim çocuk" dedim. gelen cevap ise; "ben de şenin poponu yeyim" oldu. öyle tatlı bir olay.
devamını gör...
183.
garsonluk yaptığım bir otel'de sabah geç kahvaltı bitimine doğru sorumlu olduğum alanın masaları temizlerken, masanın birinde kahvaltı tabağı gördüm. herhalde dedim biri bırakmış ve yemeden gitmiş diye çöpe döktüm.
2 dk sonra yabancı turist misafir elinde çay ve bir tabakla bana kahvaltı tabağının nerde olduğu sordu!
özür dileyerek kusura bakmayın göremedim sizi, biri bırakmış sandım ve çöpe döktüm.
kadın, neyse diyip içeri girdi. biraz sonra masanın birinde başka 2 tabak gördüm etrafa baksam da kimseyi göremedim ve yine çöpe dökdüm.

az sonra aynı kadın sesini yükselterek kahvaltım nerde? diye sordu.
ben suçlu bir sesle sizi içeride oturuyorsunuz sandım ve çöpe döktüm ama isterseniz size kahvaltı alabilirim desem de kabul etmedi ve gitti.

az sonra en son uç masada bir tabak ve bir çay gördüm! yaw yine aynı kadın olmasın mı acaba diye kendime sorsam da şüpheyle alıp çöpe dökerken kadın yine geldi.
lütfen bu döktüğüm tabakların size ait olmadığını söyleyin dedim!
kadın: otele geleli daha 1 saat olmadı tatilim başlamadan mahvettin sen benden ne istiyorsun diyip elindeki son tabağı bana uzatıp, al bunlarıda çöpe at da mutlu ol diyip ağlayarak çıkmıştı restaurant'tan.
sonraki 7 gün boyunca çalıştığım bölüme oturmamıştı.
devamını gör...
184.
gece evde bir başıma korku filmi seyrederken yan odadan "pof" diye bir ses geldi. hemen yorganı başıma çektim. sabaha kadar kıpırdamadan bekledim. sabah bir baktım ki; yüklükten yatak düşmüş. güle güle öldüm. o oldu bir daha korku filmi seyretmem. durduk yere kendini korkutmanın bir anlamı yok.
devamını gör...
185.
otobüste kalkacağım sıra, yanımda oturan amcanın izin istememi duymaması nedeniyle tekrar geri oturmam ve bana hayretler içinde bakan bir kızla göz göze geldiğimizde ikimizin de içten bir şekilde gülmesi. yıllar geçse de halen ufak bir tebessüm ettirir.
devamını gör...
186.
6-7 yasindaydim muhtemelen.misafirliğe gittik bir aksam. ev sahipleri cok kalender insanlar.dediler ki yemeğe kalın.tesekkur ettik yedik yemegi. gectik salona . kahve getirdiler.tam icicez kahveyi berbat bir koku sardi ortaligi. osuruk desen o bile bunun yaninda misk-i amber .öyle feci bir koku. birisi salmis belli ama herkes bna bakiyor. e küçüğüm tabi.nasil terliyorum. sucuk gibi oldum.hicbir kabahatim yok ama millet bna bakip muzur muzur gülüyor.o kucucuk yasimda rezil olmayi öğrendim resmen.babama baktim "bn osurmadim" dedim mahcup mahcup.babam da kipkirmizi zaten.

allahim diyorum yerin dibine gireyim de kurtulayim. derken derken karsi koltukta oturan , ev sahibinin 80 yasinda babasi zaaart diye osurdu ama resmen adamin g.tü yirtildi dedim icimden.megerse sessiz sessiz fisir fisir saliyormus gazi kerata. özür dileyip adami baska bir odaya aldilar. bulundugumuz odayi da havalandirdik.kahveleri icerken hala arka odadan osurma sesleri geliyordu.ama bnim masumiyetim ispat olmustu.rahattim cok.
devamını gör...
187.
tahlil sonuçlarımı öğrenmek için doktora gitmiştim. doktorum bir sorun yok çok sağlıklısınız dedi ben de buna karşılık bir anlık boşlukla teşekkürler demiştim. iyi ki maskem vardı da gülmek ve ağlamak arasındaki yüzümü görmedi.
devamını gör...
188.
kimine tebessüm ettirebilecek, kimine de burnundan kola püskürttürebilecek bir anımla karşınızdayım.

üniversitedeki ilk senem, 1999 sonları herhalde, 2000'in başları da olabilir. (1999-2000 eğitim-öğretim yılı)

bu senede özel yurtta kalmıştım.

oda arkadaşımla tatlıcıya gideceğiz, canımız çok çekmiş.

benim de yemek kültürü, anne yemekleriyle sınırlı bu dönemler, büyük ölçüde. tatlı kültürüm de vasat.

yolda keşkül yiyelim diye konuştuk, ben daha önce yediysem de hatırlamıyordum. ben de yiyeyim dedim keşkülden.

keşkül ismini duymuştum ama bi anda ağzımdan, "abi bize iki kahkül." çıkıverdi.

adam garip garip bakınca, "a pardon, beyti." diye düzelttim, telaşla.

düzeltmeye bakınız. tatlıcı abi de, "valla ben sadece tatlı satıyorum ama canın çok beyti çektiyse yandan söyleyeyim." dedi, ama sırıtarak, yani alaya alarak.

arkadaşım da, keşkül dedi ve böylece rezil olmaktan kurtuldum.

şaka lan, bayağı rezil, kepaze oldum o gün. hahahs.
devamını gör...
189.
geçen hafta bir pazarcı, elindeki bıçağı şakasına boğazına dayıyormuş gibi yaparak bir müşteriye kayısının tadına bak yoksa kendimi keserim dedi. gülme krizine girdik haliylen. bize şen şakrak böyle insanlar lazım. aklımda kalması tebessüm ettiren anı olarak anmama sebep oldu. yakın tarih olması da mutlu etttirdi. maalesef bazı zamanlar bu anılar çok geride kaldığı için hatırlayamıyoruz. bol bol tebessüm ettiren anılarımız olsun da başlıklara sığmayalım inşallah.

muziplik yapmadan hayat çekilmez anısı..
devamını gör...
190.
rahmetli anneannemle yaşadığım bir anı...

bir yere gittik, dönüşte teyzem "size döner alayım, siz bekleyin dışarıda oturup" dedi. oturduk ikimiz, bekliyoruz.

ben o zamanlar çok agresif ve asık suratlı bir liseliyim. anneannem de beni güldürmek için elinden geleni yapıyor, sıkıldı kadıncağız suratımdan belli ki.

yan masada genç, yakışıklı bir çocuk tek başına çay içiyor. yaşça benden büyük ama anneannemle arasında herhalde 30 yaş falan var. anneannem bana "bak şimdi" dedi, çocuğa döndü göz kırptı cilveli cilveli. çocuk bir an yanlış görüyormuş gibi dikkatle baktı. anneannem yine göz kırptı. gerdan kırıyor çocuğa hafiften falan... öpücük de attı bir ara. çocuk ne yapacağını şaşırdı. kızardı bozardı, bizim masaya bakmamaya çalışıyor falan. azıcık yan döndü oturduğu yerde. o ara teyzem geldi, kalktık. çocuk rahat bir nefes almıştır "nihayet gitti yaşlı sapık" diyerek. oysa her şey ben azıcık güleyim diyeydi. epey de gülmüştük teyzeme de anlatıp.

huzur içinde yatsın canım kadın.
devamını gör...
191.
üniversite okurken (ingiliz dili ve edebiyatı) biraz para kazanayım diye bir çeviri bürosuna gittim ve yapabileceğim işler var mı falan diye sordum oranın sahibine. adam var falan dedi, hatta şimdi vereyim dedi. bilkent üniversitesi'nden tiki bir kızın bir proje ödevi varmış. çeviri ödevi değil, "essay" yazma ödevi. şöyle bi konusuna baktım, yaparım dedim. özellikle sordum ama, kendi seviyemde mi yapayım çeviriyi yoksa alt bir seviyede mi yapayım diye. zira benim bölümüm zaten ingilizce üzerine kurulu ve ingilizcem zaten üst bir seviyede o zamanlar. patron da, yapabildiğinin en iyisini kendi seviyende yap dedi. öyle yaptım ve teslim ettim işte bir hafta sonra falan. bu arada ödevin konusu da fazla süslenen püslenen kızlar ve ödevini yaptığım kız da öyle biriydi (fotosunu gördüm). konu olarak bu tip şeylerin, hem de derince ve entelektüelce eleştirildiği bir mahiyetteydi ödev. tam ironik bir durum. ilk işim olduğu için müthiş özendim, cidden kendimi tamamen verdim ve yapabileceğimin en iyisini yaptım.

neyse, yolumun üstüydü, bir zaman sonra büroya gene gittim ve durum nedir diye sorayım dedim. zaten ben gitmesem patron beni arayacaktı bir iki gün sonra, öyle sözleşmiştik. bu arada adamla da süper muhabbet kurmuştuk. iş olmasa bile uğrayıp sohbet edebilirdim kendisiyle. kıza, "bu ödevi senin yapmadığın acayip belli, git kendin yap öyle getir." demiş hocası. kız gene çeviri bürosuna gelip, bir daha yaptırın ama bu sefer kötü olsun falan demiş. bizim patron da kendi kıytırık ingilizcesiyle yapıp kıza vermiş. bu sefer olmuş. hahahs. bu arada patronla olaya güldük karşılıklı. ben, "sen bana öyle yap dedin," dedim, "evet, senin suçun değil." dedi patron ve gülüştük; sonra da paramı aldım.

sanırım bir kere daha, bu sefer önemli bir proje almıştım buradan. o güzel gitmişti, çok sağlam da para kazanmıştım. sonra ilgimi kaybettim, paraya pek de ihtiyacım yoktu zaten.
devamını gör...
192.
çocukken çıktığımız gezmede köpekten korkup koşturarak kaçmam ve o gazla mısır tarlasına dalıp çamura kamyon misali saplanmam. rahmetli babam çeke çeke zor çıkarmıştı. hatırladıkça gülerim
devamını gör...
193.
soğuk bir kış günü... kar yağıyor, meb bursunu almak için elleri ceplerinde yürüyordu infrared. birkaç adım önde ise yine aynı burs için giden -kuşkusuz infrared'in tanıdığı- iki hanım öğrenci kol kola yürüyorlar, sohbet ediyorlardı. infrared'in üzerinde lacivert bir palto vardı. hanımlardan birinde de yine lacivert bir kaban bulunuyordu. havanın soğukluğu hepsinin ayaklarını uyuşturmuştu. ayaklarını sürüyerek yürüyorlardı. yine üçü de bir çeşit penguen gibi sağa sola sallanıyorlardı ve bu yürüyüş, uyuşmuşluğun getirdiği monoton bir ritme dönüşmüştü.

her ne sebepten olduysa -ki infrared bu ayrıntıyı hatırlamıyor şu an- lacivert kabanlı hanımın koluna girmiş olan diğer hanım arkadaşından geri kaldı. kışlık giysilerin ikisi de lacivert olduğu için gelip infrared'in koluna giriverdi. o zamanlar biraz mistik ahlakının biraz da hümanist düşüncelerinin etkisinden olacak ki infrared sesini çıkaramadı. fakat koluna giren hanım laciver elbisenin içinde bir erkek görünce ilk şaşkınlık geçer geçmez bütün caddenin işiteceği şiddette kahkahayı bastı ve burs binasına kadar da hiç susmadı.
devamını gör...
194.
daha yeni yeni ergen olmuşum. atari salonunda önümdeki, benden birkaç yaş büyük abiler sohbet ediyorlardı. ben de boştaydım; gruba gireyim de bişeyler dinleyeyim dedim. briyantin konusu açıldı. herkes birbirine, "senin biryantinin ne" falan diyor ama muhabbet biraz tuhaf. böyle kızlar beğeniyo falan gibisinden. ben de herhalde cinsellike ilgili bişey sandım tabii ama o ara cinsellikten pek çakmıyorum. abiler büyük; kız bile götürmüştür kimisi. bi abi bana senin biryantinin hangisi? diye sordu. saçlarım da jöleliydi ama soft jöle, herhalde "biryantin" gibi görünüyordu. bu arada briyantin'in saça sürülen bir şey olduğunu bile anlayamamıştım tüm muhabbette. valla ne cevap verdiğimi hatırlamıyorum ama pek de rezil olmamıştım. bu olayı komik hatırlarım hep. briyantin, ingilizcedeki "brilliant"tan geliyordur herhalde. parlak, malum.
devamını gör...
195.
telefonda arkadaşımla konuşurken kendisine telefonu almayı unuttuğumu söylemiştim.
devamını gör...
196.
dün ofisteyken iki üç yaşlarında küçük bir erkek çocuğu geldi. ailesinin işlemleriyle ilgilenirken göz göze geldik . bir süre öpücük attı. bence çok tatlı.
devamını gör...
197.
metrodaydım , karşımda oturan kadın oğlunun kulağına kulaklığının tekini taktı ve birkaç saniye sonra "bak oğlum bu metallica" dedi. o an "nasip olur mu" diye hayal kurdum, hayal kurarken de tebessüm ettim. cocuguna kaliteli birseyler dinleten bir ebeveyn görmek beni mutlu etti.
devamını gör...
198.
nefes alıp vermem. bu kadar mevzuya rağmen hala hayatta olmam gerçekten çok komik. kahkaha atıyorum hatta!
devamını gör...
199.
bir gün sabah arkadaş aradı. telefonda agliyor. babası kalp krizi geçirmiş falan gece hastaneye kaldırmışlar. arkadaşıma üzüldüm ama babasına ne bileyim üzülmedim ama sevinmedimde. adam kadın peşinde koşan evdeki eşini döven bir tip. tanimamda kendisini zaten. neyse dedim yapılabilecek bişey var mı? gibilerinden destek olmaya çalışıp teselli vermeye başladım . sonra akşam uğrucam falan dedim. aksam olunca eve geçmişler. pandemi zamanı tabi hastanede kimse kalamiyor. neyse ben gittim geçmiş olsun falan dicem ama içeri odaya girdim başımız sağolsun demeyim mi? ağzıma sıçayım millet adam öldü sanmasın mi valla o arada ben bir soğuk terler bı buhram gecirmeler ben yanlış dedim demeye falan çalışırken karısı orada bayıldı zaten neyse hastaneyi aradılar durumu stabil falan demişler. ben bir gaf daha yapmayimmi allah soyletti sanırım diye . neyse arkadaşım sen geç oldu git artık istersen dedi. kibarca kovdu. adam hala yasiyor ve hala ayni hayata devam. özünde herkes iyidir ama karısını hem aldatıp hem dövüyorsa ne bileyim o adamın iyiliğini. işte bende durumdan istifade o adamı o akşam beynimde öldürmusum. demek ki neymiş kötüler kolay kolay ölmezmiş!!!
devamını gör...
200.
hayatım. (bkz: trajikomik)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim