101.
kısa pantolonumla bisiklete biniyordum. 7 veya 8 yaşlarındaydım. bisiklet bisan ama ortada demir var..
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bilmeyenler için.
oturarak ayağım yetişmiyor ayakta kullanıyorum. nasıl olduysa düştüm. tekrar devam ettim sürmeye. o arada biri ''ayağın kanıyor'' dedi. sol dizimin bir karış üzerinde öyle derin bir kesik vardı ki neredeyse kemiğim görünecek. hızla eve gittim. annem görünce bayıldı. baş örtüsünü alıp yaranın üzerine bağladım doğru hastaneye gittim. 7 veya 8 yaşındayım nasıl bir cesaret ise. hemen acile aldılar beni.
doktora,
- benim babam öğretmen fazla parası yok uyuşturmadan dikin çok parası gitmesin. dedim.
ne bileyim hastanenin ücretsiz olduğunu.
dikip eve gönderdiler.
ama önce,
-yarın baban bana gelsin.
dedi doktor.
sabah babam hastaneye gitmiş ama biz merak ediyoruz ben hala para istemek için babamı çağırdı sanıyorum.
gelince anladık doktorun neden çağırdığını.
babama,
-bu yaşta çocuklar bize geldiğinde ellerini ayaklarını tutarak iğne vuruyoruz. sen ne yaptın bu çocuğa uyuşturmadan dik diyor.
demiş.
kocaman izi duruyor hala ayağımda.
evde dikiş ipliğiyle kendimi dikmişliğimde var onu da başka bir başlıkta yazarım birgün..
edit. görsele yanlışlıkla ütümü koymuşum düzeltildi..
devamını gör...
102.
komşumuzun çocuğu benim doğum günümde evimize gelmişti ve bana alınan doğum günü hediyesini beni döverek almıştı, pastamı da yemişti üstüne.
çocuk benden birkaç yaş küçüktü bu arada, ağzının ortasına bir tane geçirebilirdim...
en çok acı veren nokta ise annem hakkımı aramadığım konusunda bana kızmasın diye gizli gizli ağlamak zorunda kalmıştım.

tüm çocukluk anılarım bu tarz enayiliklerimden oluşuyor, ahh akılsız milk.

şu an tekrar hatırlayınca çocuğu dövesim geldi.

*
devamını gör...
103.
o zamanlar mersin'de güney kore'nin konsolosluğu vardı. konsolosluk çalışaninin mi ya da konsolunun çocukları miydi neydi hatirlamiyorum iki koreli erkek kardeşi bizim sınıfa verdiler. ya 4 deyim ya 5 hatırlamıyorum . milletin "bunlar kareteci hayatta dovemezsin" gazıyla yaşitim olana vurdum. çocukcagiz ağlayarak kaçtı. okul müdürümüz rahmetli nurhayat şahin beni odasına çağırmış, gittim. o anı hiç unutmam. evladım onlar bizim misafirimiz, neden onları uzuyorsun demişti. agladigimi hatırlıyorum. sonra çocuklarla ahbap olduk, annesi evine davet etti. mersin'in o zamanlar en nezih semtlerinden biri olan çamlıbel'de devasa bir evde sabah kahvaltisi yapıp akşama kadar oyunlar oynamistik. şimdi düşünüyorum da ne iyi insanlarmis. benim yaptığım salakça bir davranış onların ki bambaşka bir tavır. şu yaşımda hala utanırım o çocuğa vurduguma.
devamını gör...
104.
eski oturduğumuz mahallemizde cumartesi günleri pazar kurulurdu,bende annemle beraber giderdim haliyle orada kolye satan bir tezgahtan amcamın kızına * götürmek için bilmeden bir kolye almışım.sonra annem geri götürmüş tabiki ama adam biraz kızmış sanırım. *
devamını gör...
105.
derste hoca sıfatları icra ederken ara sıra bizden örnek istiyordu; kırmızı gecelik çıkıverdi ağzımdan.

hoca kahkahayı basıp şuhi dedi bana; böylece lise bitene kadar fenomen bir lakap bulmuş oldu; eyvallah hocam, eyvallah.
devamını gör...
106.
clark hocamın anısı ile gözlerde bir damla yaş oldu, langırtta topu sürükleyerek tek hamlede gol atmaya çalıştığım zamanlara ışınlandım. ağzına sağlık. değerini bilemedim o zamanların. şu an daha suni hep.

alkol aldığımın ilk kez ailem tarafından öğrenildiği gün bir 30 ağustos yazlık gecesidir. annem konu-komşuya hava atma düzleminde yaşar. yazlıkta hepsi senin mi çıktığı ilk sene, bunlar kır bahçesinde otururken ortalığın ırzına geçtim resmen. yok savcı beyin eşi, yok matematik öğretmeni safiye hanım diye aklının gittiği ne kadar komşu varsa bunları dansa kaldırdım. gidip gidip annemi öpüyordum. "başkası olma kendin olllll" diye bağırıyom. safiiye hanım dediğinin kızı vardı, ceyda. çok taş kızdı o. 10 kilo memesi vardı. ama bunun komşuluk şeyleri yüzünden yürüyememiştim hiç ona. başım önde takılırdım o kıza. onu da tutup çektim. daha doğrusu bilinçaltım çekmiş. son hatırladığım kare bu sanırım. sarılmışım kıza, annem anlattı. müzik sona erdikten sonra bile unutmamalııııııııııııııııı diye dans ediyormuşum kızla. "kaçmadı mı" diye soruma "yoo" deyinde bir şimşek çakmıştı ama kısmet olmadı ceydam bee. sağlık olsun.

ertesi gün bana, "kolunu çimdikleyip, kulağına git dedikçe daha çok oynadın" deyişine hala koparım. kepaze olmuş gibi hissetti bu 2 hafta. "kandırmışlar benimkini bilmem kimin oğlu içirmiş, yoksa slife asla heves etmez öyle" diye salladı durdu komşulara. abicim rahmetli günde 1 büyük gömüyor. dayılarımın hepsi süzme piç havuzda elinde birayla yengemin yanında kız kesiyor dayım. o ortamda evliya mı olacam ben? gayet normaldi zafer bayramı neşem. 13 yaşımda bir ürgüp gezisinde ilk kez alkol almıştım. o 30 ağustos'ta da ailem öğrenmiş oldu. plastik bardakta votka vişne feci çarpar, bilen bilir. içtikçe içtik anasını satim o gün kumun içinde. arkadaşlarla oynuyorduk başta. onlar benim kadar oynamamış. ben dellenmişim nedense.

evde de oynamaya devam etmişim. dal taşbak banyoya sokmuş annem. "arkanı çevirip duşu tuttukça önüne dönüp oynama şıkıdım şıkıdım diyordun" derken kendi de gülmüştü.

savcının karısını savcı boynuzluyordu bu arada slkdjds. yarası oydu kadının. herkes kadının arkasından yardırırdı, onu bilirdim. "üzülme şükran teyze" diye buna da sarılmışım. annem en çok ona güldü. mncık ağızlı daha sana tek bir şey demem dedi. alkol çok sevecen yapıyor insanı. herkese sarılmışım, doya doya herkesle dans etmişim o gece. sıradan geçirmişim yazlık teyzelerini. kadınların oturduğu masayı "l" şeklinde düşünün. geniş l masa yapmışlar, millet bik bik bik yazlık gazinosu ortamı işte. sahilde akşam 7 gibi içmeye başlamıştık. 10. yıl marşını ve şıkıdımı söyleyerek 2 kişi eve taşımış beni. bu 30 ağustos çılgınlığım, hala keyifli bir anıdır bize. maziye dönüş balkon sohbetlerinde, özellikle 30 ağustoslarda anılır bu olay.
devamını gör...
107.
boyumu aşan bir yerde güvercin yuvası görmüştüm yumurtası vardı. meraktan demir şebekeye tutunarak çıktım elimi yuvaya atar atmaz dengemi kaybettiğim için kolumun üzerine düştüm. kolumda bir sızı var ki hala hatırladıkça cız eder. o sızlayan kolumla eve gittim yaklaşık 2 km yürüyerek. olayı anneme anlattım önce temiz bi şaplak yedim sonra da hastaneye götürdüler. yaş 8
devamını gör...
108.
ranza alındığı vakit kim üst katta yatacak tartışması olmadan abla olarak üst ranzada ben yattım.
yani şimdi o sarı dana düşer müşer. oğlan çocuğuna bir şey olmasın, sen çık ablasın sen. biri düşecekse sen düş. ( ne kadar da müşfik bir anne)

sahiden çok geçmedi ranzadan düştüm. annem ben daha yerde kendime gelememişken ağzıma bir bebe aspirini verdi. daha da sormadi kolun mu çıktı? bir yerin mi ağrıyor? hiç umurunda olmadım. kendi kendime ağladım falan bir zaman sonra kardeşimle oyun bile oynadık.

boşta sallanan kol oyunu.

hoş annemin bebe aspirini müdahalesi sonrası bana bir şey olması düşünülemezdi.
düşünülemedi de...

neyse ki akşama babam gelince çıkan kolumu fark etti de, acile gittik yerine taktılar.
olsun. ya bunlar pipili olanların başına falan gelseydi?
yine de kâr yani benim başıma gelmiş olması. büyük ihtimalle verilmiş sadakaları vardı.

yaş:5
devamını gör...
109.
ilkokul yaşlarındaydım.
3-5 ailenin bir araya geldiği akşam misafirliğinden birine gidiyoruz.
annem yol boyunca ş teyzen çay verirse "teşekkür ederim, içmeyeceğim " diyeceksin 582u262682 kez tembihlemişti.
neyse misafirlikte pasta börek çay saati geldi. ş teyze herkese servis yaptı, biz 3 5 çocuk kenarda kemal sunalın cama ekmek bandığı sahne gibi ağzımız sulanarak izliyoruz. aklıma geldikçe gülesim geliyor.
dayanamadım , ş teyze annem çay içme dedi ama pasta yeme demedi , ben de pasta istiyorum dedim.
benim sayemde bütün çocuklar pasta yemişti o akşam ama annemin " eve gidince seni öldürecem" bakışını hiç unutmuyorum.

ş teyzecim seni çok severdim ama çoluk çocuğa pasta börek vermemek nedir, neyin kafasını yaşıyordun acaba.
devamını gör...
110.
anneler gününde evin önündeki bahçeden çiçek toplayıp anneme götürmüştüm.
sonra komşu şikayete geldi, neymiş efendim onlar ektiği bezelyenin çiçekleriymiş.
nebilim ben orkide gibi güzel çiçeklerdi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
111.
ben hatırlamıyorum da annem birçok kez anlatmıştır. seneler evvel şişli'de traktör satan bir galerinin önünden geçerken tutturmuşum bana bu traktörü alacaksınız diye. eve gidene kadar da ağlamışım almadıkları için. bir de yine hatirlamadigim bir misafirlik anısı var. portakal almışlar bizimkiler misafirliğe giderken. hepsini yolda yemişim. iki kiloymus sanırım. bunu da annem anlatıp duruyor.
devamını gör...
112.
4. sınıftaydık, pantolon gibi upuzun etek giyen (muhtemelen ablasının eski eteği falandı) yoksul, boktanlığın dibinde olduğunu o yaşlarda bile idrak edip üzüldüğüm bir kız vardı, adı ve soyadı aklımdan hiç çıkmadı bu kızın: gül ilhan.

birinin defterine, "öleceksin" yazılmıştı. çocuk tabii korkmuş olmalı ki öğretmene göstermiş. öğretmen bunu inanılmaz ciddiye almıştı ve tüm sınıf bu meselenin ciddiyeti altında baskı altına alınmıştık. bundan rahatsızdık elbette ve zalimlik etmek için gereken en önemli şeye sahiptik: çocuk olmak. gül çok aykırı bir kızdı, çok yabaniydi. en arkada oturuyordu ve biraz da cüsseliydi. yıllar geçtikçe, varoşlardan metropollere kadar çok geniş bir çevrede ve sosyolojide insanlar tanıdığım için, gül'ün içinde bulunduğu yaşamı iyi kötü gözümde canlandırabiliyorum. muhtemelen, insanın at boku kadar bile değerinin olmadığı ve sevginin gösterilmediği, gırtlaktan mideye birkaç lokma yollamak kaygısıyla katılaşmış, sertleşmiş ruhların ve akan çatının altına konmuş, rengi atmış banyo kovasına damlayan suyun olduğu bir evde büyüyordu. (bkz: ilyuşeçka) *

"kesin bu pislik yazmıştır" diye linç etmiştik gül'ü. birkaç tane zorba çantasını çekiştirirken çantasını göğsüne bastırışı aklımdan hiç çıkmıyor. bir sağına, bir soluna meydan okuyordu. yabaniydi, çirkindi ve garibandı. anlattığım hikayeyi daha trajik hale getirmek için, karakteri olabildiğine kötü göstermek için böyle söylediğimi düşünebilirsiniz ancak gerçekten böyleydi gül, burnu kocamandı, boyu uzundu ve iri kemikliydi. insanlara iyi davranmıyordu.

ilkokulda toplasan 5 6 tane şey hatırlıyorsam, en güçlüsü budur. gül'ün oturduğu sırayı, arkasındaki askılıktaki montları, kahverengi polarını ve sağdan ve soldan çantasını çekiştirirken daraldığı, dayanamayıp ağlamaklı olduğu o yüz ifadesini hiç unutamıyorum. o gün o kadar canım yanmıştı ki; gül'ü çarşıda gördüğümde alman pastası almış ve tüm birikmiş paramı ona vermiştim. her aklıma geldiğinde, kendime o gün ona alman pastası aldığım için çok teşekkür ediyorum. çünkü, her hatırladığımda, onun için hiçbir şey yapmamış olmaktan ötürü derin bir hüzün duyacaktım. en azından o, pastayı eline verip, buruşturulmuş kağıt paraları da diğer eline verdikten sonraki o son bakışını da hatırlıyor ve biraz olsun huzur buluyorum.

aslında küçük iyiliklerin, insanın kendi ruhunu azledebilmesi ve affedebilmesi için de ne kadar önemli olduğunu anlıyor insan yıllar geçtikçe. umarım iyisindir gül, hiç sanmıyorum zira bu s*tiğimin hayatı, çoğu zaman, eğer tanrı zahmet edip de yüzüne bakmazsa, nasıl başlarsa öyle gidiyor. yıllar yılı bir şeyler düzelse de çocukluktan kalan travmalar hayatını, davranışlarını mahvediyor. en önemlisi de benim hatırladığım bu sahne dışında, öncesi ve sonrasında kim bilir ne gibi zorbalıklara maruz kaldın. inşallah iyisindir, çok mutlusundur yabani reis.
devamını gör...
113.
ölen balıklarıma cenaze töreni düzenlemiştim. balıklarımdan sonra kuşum ölmüştü. onun içinde birinden yardım alarak afilli bir mezar taşı yaptırmıştım. bir fırtına sonrası taş uçar, yağmur sonrası taş uçar, taş taş üstünde durmaz uçarda uçar.. taş durmuyor işte durumu gören komşularımız zaten her şey toprak altında diye başlayan cümleler kurmaya başlar, bana ölümle ilgili güzellemeler yaparlardı. sonrasında hiç hayvan dostum olmadı, çok etkilenirdim böyle şeylerden, ölümleri ruh halimi bozardı. benim bir arkadaşım vardı süs balıklarını kesiyordu ben ise ölenlere ağıt yakıyordum. hassas çocukluğum aklıma geldi birden..
devamını gör...
114.
ben çocukken çok küçükmüşüm. hatıylayamıyoyum..
devamını gör...
115.
yav yaş 7, okula yeni başlamışım 1. sınıfım yani. babaannem de bunun şerefine bana janjanlı, pahalı bir kalemlik hediye etmiş. kalem kağıtla aram hiç iyi olmadı ama kalemliğe bayılıyorum.

neyse bir gün okula gidiyorum, eve yakın olduğu için mahalleden arkadaşlarla beraber yürüyerek gidiyoruz. geldim okula, çantayı açtım defteri mefteri sıraya dizerken bi baktım kalemlik yok. evde unuttum herhal dedim arkadaşlardan birinden kalem ödünç aldım oturduk öğretmenin gelmesini bekliyoruz.

geldi öğretmen, masasına oturur oturmaz beni yanına çağırdı. "roqs bu senin kalemliğin mi?" diye sordu, "aaa evet bu benim hocam nerden buldunuz" diye sordum. yolda gördüm dedi tokadı bi koydu bana*, geç yerine otur dedi.

ulan yaş oldu nerdeyse yazarın yolun yarısı dediği yere, o tokadı niye yedim hala anlamadım.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların çocukluk anıları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim