anı çok gerçekten ,hangisini anlatayım ama genel olarak gittiğim yerde mutlaka kavga çıkardı daha doğrusu benim yüzümden kavga çıkardı.
bir teyzem abidinpaşa'da oturuyor, diğer teyzem keçiören fatih stadının oralarda ,diğer teyzem sincan'da.halalarımdan biri emek'te,diğeri eryaman 'da ,bir diğeri aydınlıkevler'de.haftasonunda illa ki birindeyiz.
maşallah süper futbol oynarım ,her gittiğim mahallede o mahallenin bebeleri ile benim kuzenlerle beraber maç yapardık.
tabiki biz kazanırdık, karşı takımın bebeleri genelde oranın belalı serseri tipleri olurdu ve maç sırasında onları deli ettiğim için maç sonu mutlaka kavga çıkardı.ya dayak atardık ya da yerdik,farketmez çok heyacanlı ve kanlı karşılaşmalar olurdu .
bir seferinde 15 -16 yaşlarındayız elemanın birine bacak arası dalga geçer gibi çalım attım ,ilerde bana arkadan çelme taktı ve fena düştüm. kalkar kalkmaz çocuğa daldım tabi.benim dalmamla beraber ortalık karıştı.onlarca kişi ,saha dışındakiler de dahil birbirine girdi.sağdan soldan uçan tekmeler ,yumruklar allah'ım kime gireceğimi şaşırmıştım.
eee bizde de (bkz: taekwondo) siyah kuşak var tabi.5-6 kişiyi fena yamultmuştum.daha çok böyle de birini yazayım istedim.
devamını gör...
bu hikayeyi anlattığım için garip hissediyorum ama 2 kasım 2002'den aşırı sayko bir anım var.

yaşım 6, o dönem annem chp nazilli ilçe yönetiminde. bir de ibo abi var o da gençlik kolları başkanı. işte abimle beni dondurma yemeye götüren annem seçim çalışmalarındayken işte bana lokalde oralet içiren insan ibo abi. yaş 6 olunca favori karakterim tabii.

neyse 2 kasım günü ibo abi resmen bizim evde ufak çaplı bir sinir krizi geçirmişti. o gün ilk defa recep tayyip erdoğan adını duymuştum. hani pek anlamıyorum ama demiştim ki başımıza büyük bir felaket geldi galiba. öyleymiş.

şimdilerde ibo abinin sinir krizi ile çocukluk travmam olan adamı başımızdan atmaya çok yakınız. umarım her şey çok güzel olacak...

dip not: chp'li değilim, hiç olmadım. annem hala tam bir chp'li teyzedir ama ben ve abim tertemiz enternasyonalist komünistler olmayı başardık. bu konuda da kendimizi tebrik ediyorum her gün.
devamını gör...
balkondan aşağı işerdim.

iyi ki erkeğim.
devamını gör...
ablamla yüzümüze palyaço makyajı yapardık suluboyalarla annem evde yokken. bir gün yine palyaço makyajı yapmıştık ki aniden annem eve baskın yaptı, bize kızabilir paniği ile -biraz da amaç ardinal- yüzümüzü mutfakta “mintax” ile yıkamıştık, ertesi gün yüzümüz delik deşik, yara içinde kalmıştı. bu da böyle bir anımızdı.
devamını gör...
ilkokul dördüncü sınıfın yaz ayında bir elmayı dalından koparacam diye yarım metreden betonun üzerine düştüm. canım çok yandı.
korkudan anneme diyemedim.

bizim zamanımızda başına iş gelen, ailesine deyince ya azar işitirdi ya dayak yerdi.

akşama kadar o ayakla gezdim, eve gitmeye korktum. akşam olunca artık yürüyemez hale geldim. aksaya aksaya eve gittim.

annem babamı aradı, babam hastaneye getirin dedi.*

sonrası ayağım bir ay alçıda kaldı. baştan dibe hemde. bir ay yatakta tavana baktım.bir ayda alçısız durdum. sonrası ayağıma yeniden yürümeyi öğrettim.

bir elma yüzünden bir yazım gitti.annemlere gerçek sebebini söylemedim, ayağım kaydı dedim? sadece babannem bildi gerçek sebebini.

elma aşkım başıma bunu açtı diye elmaya küstüm mü, asla.
ağaçta elma görsem hala çıkmaya çalışırım.
o elma benim olmalı.
devamını gör...
evimizin yanında antep orman idaresi vardı. alt katı resmi daireydi. üst katta da idarenin amiri orman mühendisi otururdu. bizim ev iki katlı dört daireliydi. geniş bir bahçesi vardı. ormancıların da üç çocuğu vardı. bizim bahçe onların bahçe delirirdik. orman idaresinin bahçesine ön kapıdan girer beton kaplı dar bir koridordan koşa koşa arkadaki yola çıkardık.
oturduğumuz apartman yıkılmış yerine kazulet bir bina yapılmış. ne bir ot, ne bir çiçek. orman idaresinin binası aynı şekliyle duruyor. tabi virane olmuş.
eğer yıkmadılarsa antep'e ilk gittiğimde o bahçeye gireceğim. o koridordan koşa koşa, o eski dan dan dan sesini duyarak geçip arka yola çıkacağım. umarım yıkmadan gidebilirim.

evimiz
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

orman idaresi

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
çocuk oldum mu ki pek hatırlamıyorum. belki o yüzden içimdeki çocuğun hiç büyümeyişi
devamını gör...
arı de bakalım.

gerçi hala diyemiyorum.
devamını gör...
orta üçteyim.
5 yıl ilkokulu beraber okuduğum bir arkadaşla! karşılaştım.
ilkokulda, tembel, yalancı, sidikli ve sümüklü idi.
başka bir kötülüğünü görmemiştim.
"dayımın bağına üzüm yemeye gidiyorum. gelir misin?" dedi.
ne kadar safmışım. yanımda ilkokula giden kardeşimle beraber (memnuniyetle) peşine takıldım.
bağlar bölgesine geldik. bir bağa girdik.
"çömelip de yiyin" deyince, girdiğimiz bağ ile dayısının bir bağı (alaka manasında) olmadığını anladım.
ben anlayana kadar, bağ sahibi kadın ve biz yaşlardaki oğlu taş atarak ve küfür ederek bize doğru koşmaya başladılar.
kardeşimi korumak için geride kaldığımdan sırtıma birkaç taş yedim.
arkadaşımı! o gün ve daha sonra hiç görmedim.
geçenlerde öğrendim. ismini söyle(ye)meyeceğim bir partinin azılı savunucusu imiş. daha kötüsü maaşı devletten alan bir polis imiş.
tembel, yalancı ve sümüklü olması neyse de bir hırsızın polis olması çok tehlikeli.
devamını gör...
siyah önlükleri ucundan yakalayabilmiş kuşağı duygulandıran tek kanallı dönemler. sabahleyin yayın açıldığında okunan istiklal marşı ile sıraya dizilip saygı duruşunda bulunduğumuz, çizgi film çıkacak diye sevinçten kudurduğumuz, uykudan önce adile teyze'den dinlediğimiz masallar olmadan yatağa girmez olduğumuz doğrudur. şimdiki nesil bilmez televizyonun boş görüntüsüne bakınıp yayını beklemeyi. böcekler de derdik o siyah beyaz karmaşık noktalardan oluşan görüntüye. inatla beklerdik bir an evvel yayına geçilmesini. pazar sinemalarında öğleden önce verilen disney filmlerini izlerken yaşadığımız keyif ve eğlenceyi bugün zibilyon kanal ve platformun olduğu akıllı televizyonların başında film izlerken yaşayamıyor insan. ya o konserlere ne demeli! tv karşısında klasik müzik bile izlenirdi o yıllarda, üstelik epey geniş bir izleyici tarafından. gerçi elimiz mahkum başka alternatif yoktu ama keyif alamadığımızı söylersek de yalan olurdu hani. ilk kez star wars' u izlediğimde ekran karşısında donakaldığımı bilirim. hiç bitmesin istemiştim... gel gör ki zaman ilerledi ve 2. kanal yayına başladı. yeni bir kanalın yayına geçmesi aileye minik bir kardeş gelmişçesine heyecan kattı. sonra 3, 4 ve diğerleri. nihayetinde özel kanallar yayına başladı ve elimizdeki alternatiflerin bolluğundan olsa gerek eski toprakların gönlündeki anlamını yitirdi televizyon. özel kanallar ne mi getirdi? birçoğunun yandaşlıkta sınır tanımayan kalitesizliğiyle izleyicisine ne katıp katmadığı gayet ortada. trt mi? çoktan sizlere ömür. aptallaşan insanlar için akıllı tv’ler ilaç(!) oldu ne de olsa. seç, beğen ve seyre dal.
devamını gör...
ankara gençlik parkı anılarından bahsedeceğim.gençlik parkının eski zamanlarında kürekli sandallar vardı.bu sandallara 3-4 arkadaş biner ,ortadaki büyük fıskıyenin altına sandalı çeker ve bol bol ıslanırdık.
dalaştığımız kişiler olursa sandalları yanaştırır sandaldan sandala kavga ederdik aynı survivor daki gibi birbirimizi suya atardık.

içerideki bütün oyuncaklara binmiş ve oynamışımdır.burada bir de para düşürme bölümü var,bilirsiniz.
bir tane bölüme yanaştım,kimse yoktu. benden önceki sanırım parayı atmış atmış düşürememiş hep birikmiş ucunda duruyor paralar.ben de attığım her para ile şangır şungur para düşürüyorum. para sesleri çat çut ,düşüyor gırla.baktım kasadaki adam irkildi ,para sesinden rahatsız olacak ki benim oynadığım bölüme geldi ve "oynama lan sen bi daha !" diyerek popoma da bir tekme atarak beni oradan uzaklaştırdı.bir daha da gitmedim zaten o oyun alanına.ondan sonra da daha kumar oynamadım.
birgün akrabalarca toplu gittik oraya ,lunaparka girdik.lunaparkın yöneticisi değişti o dönem ,o da bizim eniştenin akrabası çıktı.artık herşeye bedava biner olmuştuk.
babamla eniştemi hızlı tren galaxy'e bindirdim.ikisi de indiğinde bembeyaz olmuştu ve sigaralarını yakamaz duruma gelmişti.erkekler güya.
annem ile teyzemi de discoya bindirmiştim hani hem alanın etrafında hem de kendi etrafında dönen kusturtucu disco.en son izlerken teyzem annemin omzuna başını koymuş,tepkisiz (bayılmış) ,annem de imdat diye bağırıp ağlıyordu. indiklerinde ikisi de kendinde değildi.
bir daha da zaten öyle alengirli şeylere binemediler.
devamını gör...
okuldan kaçınca(4.sınıfta başladım kaçmaya) dolar bozdurup okulun çıkış ziline kadar orda burda takılıp günümü gün ederdim.
devamını gör...
çocukken komşu çocuğunu denek olarak kullanmistik.yıkılan evin içinde ilaç bulmuştuk ilacı çocuğa içirdik.annesi akşamında geldi çocuk kötü olmuş anneme şikayet etmişti. .iyiydi ama;))
devamını gör...
ilkokulda sınıfın kızlarını kandırıp tek tek sıraya sokmuştuk oyun oynayacağız diye. onlar böyle ip gibi arkası dönük dikilirken erkekler olarak sıradan götlerine şaplak atmıştık. tabi sadece ilk 2 kişi atabilmiş, akabinde kızlar çığlık çığlığa kaçışmıştı.

ilk sıra dayağını o zaman yemiştim sanırım. olsun, sınıfın en güzelinin götünü ellemiştim o yaşta, değerdi bence.
devamını gör...
babam bir akşam, bir kutu dolusu civciv ile gelmişti eve. en mutlu olduğum günlerden biriydi o gün. o civcivleri belli bir boya gelene kadar banyoya koyup besledim. hatta biraz büyüyünce kutudan atlayıp atlayıp evin içine kaçardı, yakalayıp tekrar koyardık kutuya. sonra artık iyice büyüdüler. kimisi horoz oldu, kimisi tavuk oldu. o zamanlar müstakil bahçemiz vardı oradaki kümese koyardık bunları. her gün bahçeye salıp oyalanırdık, severdik. hiçbirisini de kesmeye kıyamadık. o günleri çok özledim keşke geri getirebilsem.
devamını gör...
ilkokula başlamadan evvelki son yazdı. ilk defa köye gitmiştik. istanbul’da seksenli yılların nadide yeşilliğinden sonra böylesi bir doğanın güzelliği bizi büyülemişti. yağmur sonrası daha da güzelleşen toprak kokusu, sürekli kapalı hava, kırsal yaşam ve bambaşka bir yeşillik. insanların farklı bir aksanla konuşması, tatlı asabiyetleri ve hrıçınlıkları alışık olmadığım bir durumdu. çocuklardaki enerji de bir türlü bitmiyordu.

sabahın erken saatleriydi. köyün camisinden sela sesleri gelmeye başlamıştı. sanırım ilk kez o zaman dikkatimi çekmişti sela sesi. ürpermiştim. şehrin gürültüsünden hiç farkına varmamış da olabilirdim. karşı tepedeki küçük evin cenazesi vardı. tek oğluyla yaşayan yaşlı bir kadın ölmüştü. oğlu hasta annesine bakabilmek için hiç evlenmemiş diyorlardı. annemler uzun uzun onların hikayesini konuşuyordu.

cenaze zamanı ağıtlar dağlarda yankılanıyordu. herkes ağlıyordu. başımı kime çevirsem herkesin gözü yaşlıydı. tuhaf ezgilerle şarkılar söyler gibi ağıtlar yakıyorlardı. söylediklerini anlayamıyordum ama anlamam yetmiyordu içlerindeki acıyı hissedebilmeme. cemal’di adamın adı. annesini kaybetmiş küçük bir çocuk gibi, kıpkırmızı gözlerinden yaşlar damlıyordu. şimdi sensiz ben ne yaparım, beni bırakma annem diye sessizce tekrar ediyordu. ellerim annemin bacaklarına sarılı, gözü yaşlı izliyordum olan biteni...

iki gün sonra dönmüştük istanbul’a. bizden birkaç gün sonra da acı haberini aldık. cemal annesinin ölümüne daha fazla dayanamamış, kendini asmıştı. ne zaman bir sela sesi duysam o köy cenazesi ve anne yokluğuna alışamayan cemal’in intiharı gelir aklıma.
devamını gör...
eski yaşadığımız semtte annemle sürekli gittiğimiz bir park vardı. mavi kaydırağı eski paslı salıncakları falan. ama hep güneşliydi oradaki anılarım hep güzel hissettiriyordu. annem işe başlamadan önce bana daha çok zaman ayırdığı için de olabilir o zamanlar. sonra beraber ara sokaklardan yürüyerek eve gelirdik. annem çocukluğundan beri o semtte yaşadığı için sokak başı tanıdık birine rastlıyoduk. geçenlerde yine gittim oraya denk düşünce. çok tuhaf hissettirdi
devamını gör...
altıncı sınıfa başlayalı 2 aydan fazla olmuştu. o zamanlar altıncı sınıf demiyorduk gerçi; orta birdi. doğum günümden birkaç gün sonraydı. kimsenin hatırlamadığı doğum günlerimden birini daha hafif gönül sıyrıklarıyla atlatmıştım... kış mevsiminin kapısını çalan günlere inat güneşin kızgınlıkla tepemizde dolandığı güzel bir gündü. okuldan eve dönecektim. en yakın arkadaşlarım servisle eve gidiyordu. ben ise servisle gitmeyi istemiyordum. gerçi servise para verecek kadar iyi durumda da olmayabilirdik. abilerimle de aynı okula gitmiyordum ve okulum evden epey uzakta sayılırdı. bu durum beni üzmek şöyle dursun daha bir aykırı ve farklı hissettiriyordu... durağa adımımı atar atmaz sarıyer otobüsü gelmişti. eve giden yolculukta seçebileceğim sayısız istikametten biriydi. içeride bugünlerde pek görülmeyecek kadar az sayıda yolcu vardı. cam kenarındaki boş koltuklardan birine oturdum ve o son derece gürültülü, külüstür ve rahatsız aygıtla yolculuğa başlar başlamaz gözlerimi yumdum... çok uzak bir ülke olan hindivanya topraklarında iyi ile kötünün mücadelesinin tam ortasında kurtarıcı olmuş, seçilmiş kişi olarak kabul görmüştüm. bitmek bilmeyen bir savaşı sonlandırmış ve insanlığın yegane umudu, özgür yeni dünyanın simgesi olarak kabul edilmiştim ki omuzuma sert bir darbe alana dek; her şey bir rüyadan ibaretti ve hayal dünyam hayatımı renklendirmeye çalışırken, maalesef ki hindivanya diye bir yerin olmadığı gerçeğini kabullenmeye çalışarak kendime gelmeye çabalıyordum. omuzumdaki sert darbenin müsebbibi hayatımın aşkı olacak kıza da ait değildi. o zamanlar aşka dair pek bir şeyler düşündüğümü de sanmıyordum. otobüs son durağa, sarıyer’e gelmişti ve şoför bey amcamız da benim tatlı uykumu pek bir kıskanmıştı. önce bir şaşkınlık, ardından telaş ve kendini ahmaklığın neferlerinden biri olarak hissediş. sonra sarıyer sokaklarında şaşkoloz bir vaziyette turlama. hele ki biri, ismi lazım değil keşfedip sonraları sıklıkla uğradığım bir sokakta bir o yana bir bu yana dönüp durma. sıkışıp tenha bir köşede işeyiş. deniz kenarına inip dalgaların dansına şapka çıkartma. ardından martıların öfkelerine anlam arayış. üstüne bir de koca bir porsiyon böreği afiyetle mideye indiriş...

sanırım hayatımın o dönemine kadar kendimi hiç bu denli özgür hissetmemiştim. sanki kitapların sayfalarında çizilmiş o eski dünyaların birinde, yeşilçam filmlerindeki siyah beyaz karelerin içinde; mutluluk sahilinin kıyısından içeride bir yerdeydim. fakat saatime baktığımda vaktin epey geçtiğini görmemle mutluluğumun apış arasına sağlam bir darbe yemiş oldum. eve gittiğimde annemden sağlam bir azar, hatta okkalı bir dayak yeme ihtimalim hayli yüksekti. dönüş yolculuğum boyunca kaygıdan büklüm büklüm olup altıma işememek için mesanemin üzerine sanal betonlar bile döker olmuştum. ne olurdu bu mutluluk anı sonlanmasa, azar işitip günün geri kalanımı karanlığa boğmasa? bir şey olsun da annem bu gecikmemi umursamaz olsundu. ve olmuştu... elim bir cenaze haberi, gencecik yaşta gelen bir ölüm; bir başlangıç ve bir yolculuk. altı adım aşağısı, zibilyonlarca gök yukarısı, birkaç buruk sohbet arası, hatıralarda hatırlanmayı bekleme sırası; duygular gibi her ömrün de, her yerde ve her yazıda olduğu şekilde akıbeti ne yazık ki kaçınılmaz bir sondu.

devamını gör...
babam esnaftı. okul çıkışı babamın yanına gitmiştim ilkokul 3. sınıftaydım kış ayıydı. akşam arabayla eve dönerken babam arabanın kaloriferini açmıştı. araba sıcacık olunca ben uyumuştum. babam bu arada marketten alışveriş yapmak istemiş ve ben üşümeyeyim diye de kontağı açık bırakıp markete gitmiş. o sırada kapı seslerini duydum, arabaya biri bindi. arabayı sürüyordu ama öksürmesinden babam olmadığını anladım. panikle uyandım ve arka koltuktan adamın yüzüne bakmak için uzandım ve oto hırsızıyla göz göze geldim. hırsız da panik yaptı, ben de panik yaptım. adam arabayı durdurup kaçtı gitti. babam oradaki esnaflarla birlikte 5 dk sonra filan arabanın yanına geldiler. tabi ben feryat figan ağlıyorum. polisler molisler behzat ç'ler hepsi etrafımda olaylar olaylar :))
devamını gör...
babam annemi mutfağın köşesine itip boğazını sıkmıştı.şu sıralar gözümde tekrar tekrar canlanan olaydır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların çocukluk anıları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim