yazarların çocukluk anıları
başlık "acizanefikrim" tarafından 11.05.2021 23:46 tarihinde açılmıştır.
81.
nasıl galatasaraylı olduğumu anlatayım.
3 yaşında falanımdır, abim de 5. bize ayakkabı beğendik annemlerle. böyle altını üstünü incelerken babam, sana beğendiğimiz ayakkabının tabanı sarı kırmızı. sen galatasaraylı ol dedi bana. abiminki de sarı lacivertti. o da fenerbahçeli oldu. (ama kendisi 25 senedir falan takım tutmuyor ve futbolla hiç alakası kalmadı. ben hala gs'liyim.) haha. bu ayakkabıların taban renklerini de, beğenip, deneyip almaya karar verdikten sonra fark ettik bu arada. babam fenerli ama bize hiç empoze etmedi bunu. o bakımdan kendisini çok takdir ederim. abimin ayakkabısının altı siyah beyaz olsa, o da beşiktaşlı olurdu zaten.
3 yaşında falanımdır, abim de 5. bize ayakkabı beğendik annemlerle. böyle altını üstünü incelerken babam, sana beğendiğimiz ayakkabının tabanı sarı kırmızı. sen galatasaraylı ol dedi bana. abiminki de sarı lacivertti. o da fenerbahçeli oldu. (ama kendisi 25 senedir falan takım tutmuyor ve futbolla hiç alakası kalmadı. ben hala gs'liyim.) haha. bu ayakkabıların taban renklerini de, beğenip, deneyip almaya karar verdikten sonra fark ettik bu arada. babam fenerli ama bize hiç empoze etmedi bunu. o bakımdan kendisini çok takdir ederim. abimin ayakkabısının altı siyah beyaz olsa, o da beşiktaşlı olurdu zaten.
devamını gör...
82.
13-14 yaşlarındaydık, kanı kaynayan ergenlerdik. mahalledeki arkadaşlarla beraber bayram gününde kırk yılda bir topluca cuma namazına gidelim diye niyetlendik. çocuklardan bir gelmemek için epey direndi fakat bizim abartılı ısrarımıza daha fazla dayanamadı. tam namazın ortasında farz kılınıyordu ki mevzubahis arkadaş dayanamadı ve fısıltıyla bombayı patlatıverdi: "abiii bir şey diyecem size, ben cenabetim..." sonrası tam bir kaos ve curcuna. etrafımızdaki insanlardan bazıları namazı kılmak için hocayı dinlemek yerine bize odaklanmış, konuşmaları duyunca da ortalığı ayağa kaldırdılar. bizimkiler arasından kendini tutamayıp kahkaha patlatanların ardından homurtular yükseldi, tüm gözler üzerimizde, pis pis sırıtanlar ve öfkeyle söylenenlerle namaz tamamen bölündü, yalan oldu haliyle... dayak yemeden kurtulduk fakat paldır küldür kovulunca o korkuyla ayakkabıları bile camide bırakıp çıplak ayaklarla uçarcasına kaçıvermiştik.
devamını gör...
83.
benden hoşlanan bi kıza çöp kutusu demiştim ama uzun hikaye
devamını gör...
84.
en çok hatırladığım şey günler öyle hemen bitmiyordu, hele hafta sonları o kadar yetiyordu ki her şeyi yapabiliyorduk. mesela bir pazar sabahı 7'de kalkıp tom ve jerry izledikten sonra annemin mutfaktan sesi gelirdi, babam da beni bahçeye çağırırdı meyve-sebzeleri birlikte toplayalım, ağaçlara su verelim diye. biz bunları yaparken annem bazen patates kızartması, bazen pişi ile bizi ödüllendirirdi. ben de babamla topladığım sebze, meyveleri ikiye böler; yarısını alt kat komşumuzun penceresine asardık (onlar öğlene doğru kalkardı o yüzden sessizce asardık), yarısını da taze taze mutfağa teslim ederdik, onların bir kısmı birazdan yiyeceğimiz salata olacaktı neticede. bu arada bahçe bize aitti, bakımı ve sulamasıyla birlikte ama göz hakkıdır derdi babam o yüzden alt kat komşumuz da her zaman hasadın yarısını hak ederdi. bazen bakardık onlar da evden hortumu uzatmış bize, bahçeyi sulamamız için. bunların hiçbir zaman hesap kitabı tutulmadı, en ufak bir konuşma bile geçmedi aramızda.
sonra balkonda güzel bir sofra kurulurdu, yavaş yavaş kahvaltı yapılır sonra uzunca çay içilirdi. o arada da karşı komşumuz balkona çıkar bize laf atardı. başlar mıydı bir de böyle en az yarım saat süren muhabbet... e güneş balkona gelmeye başlayınca, diğer cephedeki odaya geçip televizyon izlemenin zamanı gelmişti. annem o arada mutfağa girmişti bile. ben de birazcık anneme yardım eder, sonra da gider babamın koynunda televizyon izlerdim. sonra birazcık mahallede dolaşır, birazcık bahçedeki ağaçların serinliğinde oturur eve dönerdik babamla ve biraz kitap okuma zamanıydı. öğlen yemeği saati de yaklaşıyordu...
bu arada alt kat komşumuzun ufak çocukları bize çıkardı, biraz da onlarla vakit geçirir, bazen birlikte öğlen yemeği yerdik ve sıra benim komşu ziyaretine gelirdi. bu sefer ben alt kata inerdim birlikte atari oynamaya. o sırada zaman akmış gitmiş bak işte ve akşam yemeği saati gelmiş. bazen evimizde, bazen komşumuzda, bazense bahçemizde yerdik akşam yemeğimizi. sonra da sıra gelirdi mahalleye çıkmaya ve pazartesi öncesi enerjimizi boşaltmaya... akşam koşturmacaları, oyunlar başlardı çocukluk arkadaşlarımla.
bu fasıl da bitince artık aklanıp paklanma zamanıydı. hoooop güzel bir duş ve akşam meyvesi şahane pazar eşliğinde. bazen de yerini çekirdek alırdı ki çocukluğumda yediğim çekirdeklerin haddi hesabı yoktu ama suç benim değildi; annem ve babam sigarayı bırakınca çekirdeğe bağımlı olmuştu, her gün evimizde çekirdek çitletirdik.
şahane pazar da izlendi mi artık yavaştan benim uyku vaktim gelir ve pazartesi günü okula başlardım.
severdim o zamanları, harika bir çocukluk geçirdim, muhteşem anılar biriktirdim ve tüm bunlar için annem ve babama minnettarım.
hayatımın sonuna kadar da minnettar kalacağım...
sonra balkonda güzel bir sofra kurulurdu, yavaş yavaş kahvaltı yapılır sonra uzunca çay içilirdi. o arada da karşı komşumuz balkona çıkar bize laf atardı. başlar mıydı bir de böyle en az yarım saat süren muhabbet... e güneş balkona gelmeye başlayınca, diğer cephedeki odaya geçip televizyon izlemenin zamanı gelmişti. annem o arada mutfağa girmişti bile. ben de birazcık anneme yardım eder, sonra da gider babamın koynunda televizyon izlerdim. sonra birazcık mahallede dolaşır, birazcık bahçedeki ağaçların serinliğinde oturur eve dönerdik babamla ve biraz kitap okuma zamanıydı. öğlen yemeği saati de yaklaşıyordu...
bu arada alt kat komşumuzun ufak çocukları bize çıkardı, biraz da onlarla vakit geçirir, bazen birlikte öğlen yemeği yerdik ve sıra benim komşu ziyaretine gelirdi. bu sefer ben alt kata inerdim birlikte atari oynamaya. o sırada zaman akmış gitmiş bak işte ve akşam yemeği saati gelmiş. bazen evimizde, bazen komşumuzda, bazense bahçemizde yerdik akşam yemeğimizi. sonra da sıra gelirdi mahalleye çıkmaya ve pazartesi öncesi enerjimizi boşaltmaya... akşam koşturmacaları, oyunlar başlardı çocukluk arkadaşlarımla.
bu fasıl da bitince artık aklanıp paklanma zamanıydı. hoooop güzel bir duş ve akşam meyvesi şahane pazar eşliğinde. bazen de yerini çekirdek alırdı ki çocukluğumda yediğim çekirdeklerin haddi hesabı yoktu ama suç benim değildi; annem ve babam sigarayı bırakınca çekirdeğe bağımlı olmuştu, her gün evimizde çekirdek çitletirdik.
şahane pazar da izlendi mi artık yavaştan benim uyku vaktim gelir ve pazartesi günü okula başlardım.
severdim o zamanları, harika bir çocukluk geçirdim, muhteşem anılar biriktirdim ve tüm bunlar için annem ve babama minnettarım.
hayatımın sonuna kadar da minnettar kalacağım...
devamını gör...
85.
birkaç kez ölüm tehlikesi atlattım.
yaşadığım güzel anlarda
iyi ki ölmemişim diyorum.
ümidimin tükendiği anlarda ise
acaba ölseydim
daha iyi mi olurdu
diye düşünüyorum.
yaşadığım güzel anlarda
iyi ki ölmemişim diyorum.
ümidimin tükendiği anlarda ise
acaba ölseydim
daha iyi mi olurdu
diye düşünüyorum.
devamını gör...
86.
bir çoğunu tekrar hatırlamak için büyük bir çaba harcıyorum bir süredir. hangilerinin daha travmatik olduğunu bulmak epey zor oluyor. bulmak, yüzleşmek, olması gerektiği gibi kabullenmek ve normalleştirmek çok da kolay değil.
aslında hepsi bugün olduğum beni oluşturuyor. bugünkü ben, çocukluğumda yaşadığım mutluluk ve bugün hatırladığım çokça burukluk, gençliğimin ilk günlerinden beri ayakta kalmak için hayat ile verdiğim savaş, insanlarla girdiğim mücadele, olaylar karşısında verdiğim tepkilerden oluşuyor. aynaya baktığımdaki güçlü adam, özgüvenli profil, mücadele karşısında ulaştığım zafer, yarına olan enerjim ve umudum beni mutlu ediyor.
fakat bilinç altımda yatan bir çok şeyin, bugün kendimde olumsuz gördüğüm özelliklerin de sebebi orada yatıyor.
aslında hepsi bugün olduğum beni oluşturuyor. bugünkü ben, çocukluğumda yaşadığım mutluluk ve bugün hatırladığım çokça burukluk, gençliğimin ilk günlerinden beri ayakta kalmak için hayat ile verdiğim savaş, insanlarla girdiğim mücadele, olaylar karşısında verdiğim tepkilerden oluşuyor. aynaya baktığımdaki güçlü adam, özgüvenli profil, mücadele karşısında ulaştığım zafer, yarına olan enerjim ve umudum beni mutlu ediyor.
fakat bilinç altımda yatan bir çok şeyin, bugün kendimde olumsuz gördüğüm özelliklerin de sebebi orada yatıyor.
devamını gör...
87.
5-6 yaşındaydım fatma teyze diye bir aile dostumuz, komşumuz vardı.
oturmaya gitmiştik. fena idrarım gelmişti tuvaletin ışığı kapalıydı, ışığı yaktım, kapıyı açtım... sevgili oyun arkadaşım handan çığlığı bastı, klozete oturmuş çişini eyliyordu.
fatma teyzeyle holde göz göze geldik. sanki torununa tecavüz etmeye yeltenmiş bir sapıkmışım gibi tuttu ensemden, kapı kolunu açtığım elime vurdu üst üste. bir ton laf söyledi bi de.
çok ağırıma gitmişti. ben bilmiyordum handanın tuvalette olduğunu, ışık kapalıydı dediğimde, sus! cevap verme bana! diye kızıyordu.
haksızlığa uğramıştım. gururuma dokunmuştu. sonra handan'la oyun oynamamıştım. canım istemiyor demiştim.
hemen eve gitmek istiyordum. çok üzülmüş, utandırılmış, artık ahlaksız bir sapık olduğumu düşündüklerini düşünmüştüm.
namussuz gibi hissetmiştim kendimi.
eminim ki bu olayın hayatımda olumsuz etkisi olmuştur.
fatma teyze senden alacaklıyım. öbür taraf varsa ben hakkımı helal etmedim hala.
oturmaya gitmiştik. fena idrarım gelmişti tuvaletin ışığı kapalıydı, ışığı yaktım, kapıyı açtım... sevgili oyun arkadaşım handan çığlığı bastı, klozete oturmuş çişini eyliyordu.
fatma teyzeyle holde göz göze geldik. sanki torununa tecavüz etmeye yeltenmiş bir sapıkmışım gibi tuttu ensemden, kapı kolunu açtığım elime vurdu üst üste. bir ton laf söyledi bi de.
çok ağırıma gitmişti. ben bilmiyordum handanın tuvalette olduğunu, ışık kapalıydı dediğimde, sus! cevap verme bana! diye kızıyordu.
haksızlığa uğramıştım. gururuma dokunmuştu. sonra handan'la oyun oynamamıştım. canım istemiyor demiştim.
hemen eve gitmek istiyordum. çok üzülmüş, utandırılmış, artık ahlaksız bir sapık olduğumu düşündüklerini düşünmüştüm.
namussuz gibi hissetmiştim kendimi.
eminim ki bu olayın hayatımda olumsuz etkisi olmuştur.
fatma teyze senden alacaklıyım. öbür taraf varsa ben hakkımı helal etmedim hala.
devamını gör...
88.
güllübahçe'deki aziz nikolaos kilisesini belediye dedeme vermişti, keçilerini otlatması ve narenciye yetiştirmesi için. vermişti derken, orayı kullanması için izin vermişti diyelim. orada ne anılarım var... osteofilak vardı bahçesinde, insan kemikleri ve kafataslarıyla dolu bir kısım. neyse, o konulara girmeyelim. hehe.
kilisenin bahçesindeki yüksek bir ağacın orta kısımlarında, alttaki resimdeki gibi dev bir baykuş gördüm. çocukluk dangozluğu işte, elime bi taş aldım ve hayvana doğru salladım. pat diye vurdum baykuşu ki asla denk geleceğini düşünmemiştim. hayvan boynunu korkunç bir sakinlikle bana doğru çevirdi, ürkütücü bakışlar attı ve ağır hareketlerle zıplayarak üst dallara çıktı. çok büyüktü cidden. attığım taş canını acıtmamıştır bile muhtemelen.
kilisenin bahçesindeki yüksek bir ağacın orta kısımlarında, alttaki resimdeki gibi dev bir baykuş gördüm. çocukluk dangozluğu işte, elime bi taş aldım ve hayvana doğru salladım. pat diye vurdum baykuşu ki asla denk geleceğini düşünmemiştim. hayvan boynunu korkunç bir sakinlikle bana doğru çevirdi, ürkütücü bakışlar attı ve ağır hareketlerle zıplayarak üst dallara çıktı. çok büyüktü cidden. attığım taş canını acıtmamıştır bile muhtemelen.
devamını gör...
89.
anı ama nasıl anı. travma. babam annemi ikna etmiş. çok küçük olduğum için taşımalı eğitimde heder olur demiş. ilk yıl okula halasının yanında başlasın. hem eğitim kalitesi daha iyi falan. sebepleri konuşmaya gerek yok. karar verilmiş. ben de biliyorum ama ne zaman halama gideceğim haberim yok. bir gün bana okul alışverişi yaptık. benden bir yaş küçük kuzenimle elimize paralar tutuşturuldu markete gönderildik. bizim köyde sağlık ocağı bile olmadığı için market gibi şeyler de yoktu. oh oh şimdi bir sürü güzel şey alıp yerim diye bir heves koştum markete. anaa bir döndüm anam babam yok. kardeşim yok. bırakmış gitmişler beni. 6 yaşında bir çocuk olarak ne hale geldiğimi siz düşünün. sigara içenler bu akşam bir dal küçük emine için yaksınlar. kadehler bu gece yaralanan çocukluğum için tokuşturulsun. ağlayın ulan.
devamını gör...
90.
oldukça varoş ve berbat olan anılardır hiç girmeyelim o konulara.
devamını gör...
91.
ufaktım. ufacıktım. bir cuma günü okuldan geldikten sonra, salonda oyun oynarken yanlışlıkla babamın vitrindeki viskisini düşürüp kırmıştım. akşam babam gelince çok sinirlenmişti ve beni kömürlüğe kilitlemişti.
ertesi gün öğlene doğru annem gelip beni çıkarmıştı. annemin boynuna sarılmıştım ve çok aç olduğumu söylemiştim. sucuk kızartmasını istemiştim ondan. annemse konken arkadaşlarının geleceğini ve beni kömürlükten, onlara hizmet etmem için çıkardığını söylemişti. eğer misafirlere saygıda kusur etmezsem onlar çanaklı konken oynarken ben de mutfakta bir şeyler atıştırabilirmişim. tek başıma ama.
işte ben o gün büyüdüm kızlar. o gün bıraktım on iki yaşında bir çocuk olmayı. mutfakta oturmuş bir başıma sosisli milföy kemirirken olgunlaştım. yere kırıntı dökülmesin diye allah babaya dualar ettim.
bir de yemin ettim o gün, bir gün çocuğum olursa ona sonsuz sevgi vereceğime dair ant içtim.
ertesi gün öğlene doğru annem gelip beni çıkarmıştı. annemin boynuna sarılmıştım ve çok aç olduğumu söylemiştim. sucuk kızartmasını istemiştim ondan. annemse konken arkadaşlarının geleceğini ve beni kömürlükten, onlara hizmet etmem için çıkardığını söylemişti. eğer misafirlere saygıda kusur etmezsem onlar çanaklı konken oynarken ben de mutfakta bir şeyler atıştırabilirmişim. tek başıma ama.
işte ben o gün büyüdüm kızlar. o gün bıraktım on iki yaşında bir çocuk olmayı. mutfakta oturmuş bir başıma sosisli milföy kemirirken olgunlaştım. yere kırıntı dökülmesin diye allah babaya dualar ettim.
bir de yemin ettim o gün, bir gün çocuğum olursa ona sonsuz sevgi vereceğime dair ant içtim.
devamını gör...
92.
babamla birlikte katıldığımız 1 mayıs eylemleri. şu anda da o zamanki çizgisinde ancak o zamanlar gençti*, neredeyse her eyleme aktif katılıyor ve beni de götürüyordu**. hatırlayabildiğim en eski eylemlerde 5 yaşındaydım, genelde mahalli eylemler olurdu bunlar. radikal sol örgütlerin çok güçlü olduğu binlerce kenar mahallelerden birinde doğdum, haliyle neredeyse her hafta ufak çapta bir yürüyüş olurdu. bunlara ayda bir katılan babam heyecanlı bir kişi olduğundan 10-15 dakika içerisinde grubun slogan belirleyeni* olurdu.
bir kere beni 1 mayıs'a götürmeye karar verdi. taksim'e yürünecek** alana geldik, sanırım mecidiyeköy'dü ancak emin değilim. ismim sloganlarda sık kullanılan ve buram buram sol kokan bir isim ve epey küçüğüm*. haliyle yürüyüşte olan herkesin dikkatini çekmem çok uzun sürmedi. kısa süre sonra elime disk bayrağı tutuşturdular*, alnıma hazreti ali* bandanası sardılar ve grubun en önüne sürdüler**.
arkamdan bir insan seli akıyor* ve o esnada attıkları sloganda* ismim geçiyor. her 5-6 yaşında çocuğun düşüneceği gibi yürüyüşün onuruma falan düzenlendiğini sanmaya başladım, şişine şişine yürüyorum. bir süre gittik öyle, sonra biraz ileride mavili beyazlı iri bir kamyon* görür gibi oldum. sonra kollar sardı beni ve hızla gerilere götürüldüm. tomayı fark eden babam hemen davranıp almış beni, mazallah bir sıksa 1 karışım zaten; sülük gibi yere yapışırdım herhalde. katıldığım en ciddi politik eylemdi. ondan sonra başka eylemlere de gittik, gezi'den sonra gitmedik.
bunun en önemli sebebi de eylemlerin terörize olmasıydı, her eylem terörizm sayılıyordu falan. sonra bugünlere geldik, postal yalayıp kenan evren metheden bir gençliğe. komünist olsunlar demiyorum, ben de değilim ve saçma sapan bir sistem zaten. ama boyun eğmemek önemli. ben babamın bana katmaya çalıştığı her siyasi şeyi reddettim, bambaşka bir şeye geldim. bana hiçbir şey öğretmediyse bile bunu öğretti, yeterlidir. siyasi görüşünüz ne olursa olsun protesto kültürünüz varsa, bu memleket batmaz. olmadığı için batıyor.
bir kere beni 1 mayıs'a götürmeye karar verdi. taksim'e yürünecek** alana geldik, sanırım mecidiyeköy'dü ancak emin değilim. ismim sloganlarda sık kullanılan ve buram buram sol kokan bir isim ve epey küçüğüm*. haliyle yürüyüşte olan herkesin dikkatini çekmem çok uzun sürmedi. kısa süre sonra elime disk bayrağı tutuşturdular*, alnıma hazreti ali* bandanası sardılar ve grubun en önüne sürdüler**.
arkamdan bir insan seli akıyor* ve o esnada attıkları sloganda* ismim geçiyor. her 5-6 yaşında çocuğun düşüneceği gibi yürüyüşün onuruma falan düzenlendiğini sanmaya başladım, şişine şişine yürüyorum. bir süre gittik öyle, sonra biraz ileride mavili beyazlı iri bir kamyon* görür gibi oldum. sonra kollar sardı beni ve hızla gerilere götürüldüm. tomayı fark eden babam hemen davranıp almış beni, mazallah bir sıksa 1 karışım zaten; sülük gibi yere yapışırdım herhalde. katıldığım en ciddi politik eylemdi. ondan sonra başka eylemlere de gittik, gezi'den sonra gitmedik.
bunun en önemli sebebi de eylemlerin terörize olmasıydı, her eylem terörizm sayılıyordu falan. sonra bugünlere geldik, postal yalayıp kenan evren metheden bir gençliğe. komünist olsunlar demiyorum, ben de değilim ve saçma sapan bir sistem zaten. ama boyun eğmemek önemli. ben babamın bana katmaya çalıştığı her siyasi şeyi reddettim, bambaşka bir şeye geldim. bana hiçbir şey öğretmediyse bile bunu öğretti, yeterlidir. siyasi görüşünüz ne olursa olsun protesto kültürünüz varsa, bu memleket batmaz. olmadığı için batıyor.
devamını gör...
93.
yedi tepeli şehri dört bir köşesinden izleyebildiğimiz, masallardan fırlamış yedi odalı dede evinde uyanıyorum. aylardan ağustos. bir kez daha üst kattaki karanlık odada uyumuşum. güneş bu sabah da uğramamış yanıma. yatağım milyonlarca yıldır bitmeyen bir harbin izlerini taşıyormuşçasına yorgun, darmadağınık. oysa ben henüz yaşı parmaklarının sayısından küçük bir çocuk... tavanı izliyorum. ne kadar yakın. uzanmaya çalışıyorum. kollarım ve ayaklarım uzuyor, uzuyor, uzuyor. fakat yetişemiyorum. yetmiyor gücüm. gökyüzünden daha derin, daha yüksek görünmeye başlıyor; kaçıyor benden. büyüyünce çok daha güçlü olacağım diyorum. kaçmaya çalışırsa gökyüzü, pes etmeyeceğim. inatla elimi uzatmaya devam edeceğim... yataktan kalkıyorum. alt kattan çilek reçeli kokuları geliyor burnuma, en sevdiğim. önce hızla banyoya koşuyorum. gözlerimdeki çapaklarla oynuyorum yüzümü yıkamadan evvel. gözlerim hâlâ çok sulu. burnum hâlâ çok kırmızı. yüzümün resim defterimdeki yapraklardan daha da beyaz olması hoşuma gidiyor. dişlerimden birinde kazılı olan göçmen martının resmi silinmemiş; seviniyorum. bugün de hiç büyümemişim. koşarak terasa çıkıyorum. bulutlar çekilip güneşe yer açıyorlar gökyüzünde. kız kulesi yerinde duruyor. vapurlar ağır ağır ilerlerken sesleri duyuluyor uzaktan. kayıp martının arkadaşları ardından ağıtlar yakıyor çatıda. çektikleri acı henüz dinmemiş. göz göze geliyorum birkaçıyla. dinliyorum onları. neler söylediklerini anlayabildiğime eminim, oldukça uzun bir süredir. büyüyünce ben de böyle vefalı bir insan olacağım diyorum. yitirdiğim insanları, dostlarımı, ailemi, sevdiklerimi asla unutmayacağım... alt kata iniyorum. mutfaktan gelen çilek reçelinin kokusu daha bir keskinleşiyor. koridor boyunca uzanarak beni yanına çağırıyor. midemden gelen gurultuları duyuyorum ama söz geçiriyorum açlığıma. salona gidiyorum. pencereden içeri süzülen güneş ışığının heyecanıyla dans ediyor minik zerrecikler. danslarına eşlik etmeye çalışıyorum. ışığın düştüğü yerlerde parkeler kuruyup çatlamaya başlamış. ayrılmaya başlayan parçaların arasından fırlayıp koskoca dünyayı keşfe çıkan onlarca cesur karıncayı izliyorum. eğilip seslerini duyma çabasındayım. onlar benden korkarken ben onlardan tiksinen insanları düşünüp insanlıktan iğreniyorum. kütüphanede senelerdir yaprakları gün yüzü görmemiş olan kitaplardan gelen toz kokusunu içime çekiyorum. bu anı hafızamda ölümsüzleştiriyor o koku. büyüyünce bütün güzel anılarımı çabucak hazırlayabilmek için koku hafızamı asla kaybetmeyeceğim diyorum. mutfaktan gelen çilek reçeli kokusu, salondaki eski kitapların kokusu, en yakın arkadaşımın evindeki ilaç kokusu, alt kattaki yıllar evvel kaybolan kocasının hasretiyle tüm gün balkonda bekleyen yaşlı komşu kadının evinden hiç eksik olmayan lavanta kolonyası ve hatta dünyaya kafa tutan minik karıncaların kendine has kokusu… mis kokulu çilek reçeli, bir bardak süt, bir dilim kızarmış ekmek, burun kıvrılan bir parça beyaz peynir ve bir avuç dolusu mutluluk ile kahvaltımı bitirdikten sonra sokağa çıkıyorum. gün benim artık. günün kahramanı benim. dilediğim gibi oyunlar oynayabilirim… yokuşun sonundaki hüzünlü parka gidiyorum; faili meçhul maktullerden birinin daha adının verildiği, o malum ölümlere utanmayanların ölünün adını vermekten ötürü gurur duymalarından utanmaları gerektiğini bile anlayamadıkları bir park burası. hiç kimse yok benden başka, özgürüm. salıncaklar benim, kaydıraklar, kum havuzları ve daha bir sürü oyuncağın sahibiyim burada. nedense kısa bir süre sonra sıkılıyorum. oysa ki ne kadar çok eğleneceğimi düşünüyordum ilk başta. anlıyorum ki mutluluk paylaşılınca güzel, yalnızlığın içine milyonlarca mutluluk sığdırsan da nafileymiş; yanında sevdiğin bir insan olmayınca tadı hep eksik ve kırık dökük…
devamını gör...
94.
yeni bir yaz daha. oyunlarla geçiyordu günlerimiz. yine mahalle maçlarından biri yapılacaktı. mahalle maçı diyorduk ama işin aslı sokak maçıydı. her sokağın çocukları kendi takımını kuruyordu. hiçbir zaman yenemediğimiz güvercin sokak ile oynamak için okulun bahçesinde toplanmıştık. bu kez yedişerli olacaktı takımlar. diğer tarafta birkaç çocuk tatil yüzünden memleketlerine gitmişti. bu kez 10 gol atanın kazanacağına karar verilmişti. bizdeki sayı sekiz idi ve her zamanki gibi oyuna alınmayacak kişi belliydi; ben! futbolla aram kötüydü. yeteneksizdim. top bile sektiremiyordum. oynamaktan da pek keyif alıyor olduğum söylenmezdi. belki bunda beni oyuna almak istemeyişlerinin de etkisi vardı. maç başladıktan kısa bir süre sonra yediğimiz gollerle ilk yarıyı 5-3 yenik kapatmıştık. ikinci yarı başladığında da durum iyi görünmüyordu. 7-5 üstündüler. ve ne olduysa o an oldu. en yetenekli oyuncumuz mahmut’un ayağı burkuldu. ağlayarak eve gitmek zorunda kaldı. gollerin dördünü o attığı için bu saatten sonra maçı kaybettik desek yeriydi. bizimkilerin yüzü düşmüş, oyuna altı kişi devam etmeyi bile düşünmüşlerdi. son anda gelen “sanrı girsin bari, en azındandan defansa geçer de top falan çarpar, bir işe yarar...” isteğiyle abimin sözü dinlendi ve oyuna girdim. ama ne giriş. hayatım boyunca ilk ve son kez bu kadar iyi oynamışımdır. pele’nin ruhu bedenimle buluşmuştu sanki. top süremeyen ben brezilyalı futbolcular gibi önüne geleni çalımlayarak geçiyor, ipe dizer gibi madara ediyordum. evvelde alakasız noktalara giden yamuk vuruşlarım tam isabet kaleyi buluyor; bacak arası, uzaktan şut ve kafa demeden golleri sıralıyordum. attığım beş gol sayesinde oyunu 10-8 kazanmış, mahalle maçları tarihimizde ilk kez güvercin sokağı yenmiştik. bizimkiler sevinçten ağlıyor, dünya kupası kazanmışçasına beni coşkuyla havalara fırlatıyordu... o günden sonra bir daha hiçbir futbol maçında böyle iyi oynamadım. zaten oyuna olan ilgim de neredeyse deniz seviyesine yaklaşmıştı. bir kez de olsa şahane oynayarak keyif alıp başarılı olmak bana yetmişti.
devamını gör...
95.
doksanların başlarıydı. ortaokula başlamıştık. okuldan eve döndüğümüz otobüs durağının arkasında şarkıcı emrah’ın ofisi vardı; emrah center(!?) ününün pik yaptığı dönemlerden dandik şarkılarını uyduruk dans figürleriyle süsleyerek pop müziğe geçmeye çabaladığı zamanlardı. bir gün arkadaşlarla otobüs beklerken dans etme özürlüsü, anası nuri alço'nun gazabına uğradığı acıklı roller oynamaktan kaşları bitişip fezaya kalkmış bu dombili ofisine geldi. havalar o biçim. liseli kızları da kesmekten geri durmuyor. kendisi her daim küçük(...) ya tabi. neyse efendim, herif böbürlenerek çocukların yanından geçerken herkes sıraya dizilmiş elini sıkıp öpmeye çalışıyordu. ben de aralarda bir yerde külüstür körüklü otobüsümüzü bekliyorum. o zamanlar metro falan rüyalarda anca. benim yanıma geldi, elini uzattı, müstehzi bir sırıtış ile bekledi... beklediğini alamadı. o bana bakıyor, ben ona. yanında da iki tane dangoloz. biri korumasıydı sanırım. herkes sus pus. eli havada kalakaldı moloz gibi. sonunda ne iş der gibi kaş göz hareketi yaptı. ben ise uyuz ve muzur bir çocuk. bir an evvel eve gidip yeni aldığım gameboy ile oynama hayallerindeyim...
"neden elimi sıkmıyorsun?"
"neden sıkayım?"
"beni tanımadın mı? iyi bak, ben koskoca emrah'ım!!!"
"biliyorum seni, küçük emrah. ben de sanrıyım...”
“(yanındakine dönerek) bu ne ya? şu ufaklığa bak! durmam artık burada ben..."
tamam bir miktar uyuz bir veletmişim lakin kendisi de çocukluğunu yaşayamadığından sanırım, çocuklara karşı pek bi’ anlayışsızdı. neyse ki kısa bir süre sonra ofisini taşımıştı...
"neden elimi sıkmıyorsun?"
"neden sıkayım?"
"beni tanımadın mı? iyi bak, ben koskoca emrah'ım!!!"
"biliyorum seni, küçük emrah. ben de sanrıyım...”
“(yanındakine dönerek) bu ne ya? şu ufaklığa bak! durmam artık burada ben..."
tamam bir miktar uyuz bir veletmişim lakin kendisi de çocukluğunu yaşayamadığından sanırım, çocuklara karşı pek bi’ anlayışsızdı. neyse ki kısa bir süre sonra ofisini taşımıştı...
devamını gör...
96.
simcik ben 2 yasındaymısım.
annecigim komsuya gidecekmis.
beni babama bırakmıs. bu kızı uyut demis.
o zamanlar da yurt dısından gelen seyler cok kıymetliymis, turkiye de yokmus. anneme de babamın yurt dısından getirdigi bir nivea kremi varmıs.
annem komsudan bi gelmis, ben babam beni uyutacagına ben babamı uyutmusum, babam yatakta horul horul uyuyor, ben cakıl gibi kucucuk sacı tepesinde toplu babamın dibinde yatakta oturuyorum, babamın butun suratını krem yapmısım, kendimin de, yatak filan bembeyaz.
ihih.
annecigim komsuya gidecekmis.
beni babama bırakmıs. bu kızı uyut demis.
o zamanlar da yurt dısından gelen seyler cok kıymetliymis, turkiye de yokmus. anneme de babamın yurt dısından getirdigi bir nivea kremi varmıs.
annem komsudan bi gelmis, ben babam beni uyutacagına ben babamı uyutmusum, babam yatakta horul horul uyuyor, ben cakıl gibi kucucuk sacı tepesinde toplu babamın dibinde yatakta oturuyorum, babamın butun suratını krem yapmısım, kendimin de, yatak filan bembeyaz.
ihih.
devamını gör...
97.
üç arkadaş köyde çarşıdan eve gidiyorduk. arkadaşın biri : bu evde cin var demişti bizde çocuk aklı inandık. sonrasında koca koca taşlarla evi taşlamaya başlamıştık.meğer evin içinde ev sahipleri varmış ksjdkskskaks
gölgelerini "cin" sanmıştık.
gölgelerini "cin" sanmıştık.
devamını gör...
98.
çok eskiden yazlık yerlerde jetonlu müzik kutuları olurdu. hatırlayanlar olacaktır elbet. çay bahçelerinin en büyük eğlencesiydi. müzik kutusu, atari ve langırt. muhteşem üçlüydü. mfö gibi.
bir yaz akşamı annem ve babam arkadaşlarıyla okey oynarken yanlarında oturuyordum. hemen biricik annemin dibinde. hiç unutmam yeşil çiçekli bir elbise giyinmişti. günlük atari oynama ve dondurma yeme hakkımı sonuna kadar tükettiğim için sıkıntıdan patlıyordum.
çay bahçesindeki benden yaşça büyük olan genç abiler ve ablalar müzik kutusuna jeton atıp müzik seçiyordu. birbirlerine göndermeli müzikler açıp masalardan oooo sesi yükseliyordu. çok eğlenceli bir ortamdı. mustafa sandal jest olsun, kayahan emrin olur gibi şarkılar havada uçuşuyordu. alkışlar falan müthiş eğleniyorlardı.
annemden yalvar yakar bir para kopardım. aklımda sadece street fighter oynamak ve çilekli cornetto yemek vardı. atari jetonu almaya giderken fil görmüş timur gibi müzik kutusuna kitlendim kaldım. orada dedim bir müzikte ben açayım. neyim eksik? özendim şerefsizlere.
aldım jetonu attım kutuya. seçtim oradan musa eroğlu - mihriban'ı, sonra geçtim annemin yanına.
şarkı bir başladı annem ve babam direkt bana baktı. annem aldı beni koltuğunun altına müthiş bir öpücük kondurdu yanağıma. sonra oğlum diye sarıldı sıkıca. babamı tanıyan gençler "amca da hızlı çıktı oooo" diye bağırıyor. alkışlar falan. babamın tripler ise ne sandınız bizi gençler kıvamında. biz de hızlıyız havalarında böbürleniyor. anlarız bu işlerden diyor. kabardıkça kabarıyor.
ulan ben açtım müziği ben. annem için açtım. 10 yaşındaki clark açtı. street fighter oynamak yerine annesini mutlu etmeyi tercih etti bu çocuk. bir de utanmadan şarkı bitene kadar annemin elini tuttu. ne romantizm ama. ulan bu clark olmasa ne yapacaktınız hiç bilmiyorum. anlık renk kattım hayatınıza.
sonra biricik annem hakkımı fazlasıyla verdi. bütün yaz boyunca her gün daha fazla street fighter oynadım, günde iki kere çilekli cornetto yedim, hava kararana kadar yüzdüm.
annem çok çok ufak bir şeyden aşırı mutlu olmuştu. yıllarca hep anlattı. ben ise hiç unutmadım o öpücüğünü. benim için bu anının unutulmamasının en büyük sebebi o öpücüktü.
onloroz bo oşlordon gonçlor. bok anlarsın. hey yavrum heeeyy.
müzik kutuları böyle bir şeydi
bir yaz akşamı annem ve babam arkadaşlarıyla okey oynarken yanlarında oturuyordum. hemen biricik annemin dibinde. hiç unutmam yeşil çiçekli bir elbise giyinmişti. günlük atari oynama ve dondurma yeme hakkımı sonuna kadar tükettiğim için sıkıntıdan patlıyordum.
çay bahçesindeki benden yaşça büyük olan genç abiler ve ablalar müzik kutusuna jeton atıp müzik seçiyordu. birbirlerine göndermeli müzikler açıp masalardan oooo sesi yükseliyordu. çok eğlenceli bir ortamdı. mustafa sandal jest olsun, kayahan emrin olur gibi şarkılar havada uçuşuyordu. alkışlar falan müthiş eğleniyorlardı.
annemden yalvar yakar bir para kopardım. aklımda sadece street fighter oynamak ve çilekli cornetto yemek vardı. atari jetonu almaya giderken fil görmüş timur gibi müzik kutusuna kitlendim kaldım. orada dedim bir müzikte ben açayım. neyim eksik? özendim şerefsizlere.
aldım jetonu attım kutuya. seçtim oradan musa eroğlu - mihriban'ı, sonra geçtim annemin yanına.
şarkı bir başladı annem ve babam direkt bana baktı. annem aldı beni koltuğunun altına müthiş bir öpücük kondurdu yanağıma. sonra oğlum diye sarıldı sıkıca. babamı tanıyan gençler "amca da hızlı çıktı oooo" diye bağırıyor. alkışlar falan. babamın tripler ise ne sandınız bizi gençler kıvamında. biz de hızlıyız havalarında böbürleniyor. anlarız bu işlerden diyor. kabardıkça kabarıyor.
ulan ben açtım müziği ben. annem için açtım. 10 yaşındaki clark açtı. street fighter oynamak yerine annesini mutlu etmeyi tercih etti bu çocuk. bir de utanmadan şarkı bitene kadar annemin elini tuttu. ne romantizm ama. ulan bu clark olmasa ne yapacaktınız hiç bilmiyorum. anlık renk kattım hayatınıza.
sonra biricik annem hakkımı fazlasıyla verdi. bütün yaz boyunca her gün daha fazla street fighter oynadım, günde iki kere çilekli cornetto yedim, hava kararana kadar yüzdüm.
annem çok çok ufak bir şeyden aşırı mutlu olmuştu. yıllarca hep anlattı. ben ise hiç unutmadım o öpücüğünü. benim için bu anının unutulmamasının en büyük sebebi o öpücüktü.
onloroz bo oşlordon gonçlor. bok anlarsın. hey yavrum heeeyy.
müzik kutuları böyle bir şeydi
devamını gör...
99.
okula gittim, geldim, salam yedim, uyudum. evet.
devamını gör...
100.
dut ağacındaki 2 kız arkadaşımı saçlarından birbirine bağlayıp ağacın altını ateşe verme şakası yapmıştım. bu 2 ahmak hem panikten saçlarını cozemiyor hem de kağıtlarla koskoca dut ağacı ateş alacak sanıyordu. bunlar çığlık çığlığa bağırırken çıkıp saçlarını çözdüm. yaş 8.
devamını gör...