başka bir şehirde yeni bir hayata başlamak
başlık "örnek vatandaş" tarafından 03.12.2020 00:50 tarihinde açılmıştır.
61.
aslında keyifsiz bir iştir. son dört yılda üçüncü kez yeni bir şehirde yeni bir hayata başlayacağım. bir de arada beş aylık bir yurtdışı maceram oldu, onu saymıyorum. geçici olarak orada olduğunuzu bilmek, işi yeni bir başlangıçtan ziyade her anından keyif almaya çalıştığınız bir maceraya dönüştürdüğü için o tecrübeye yalnızca, yeni bir şehirde kısa bir macera denir sanırım.
fakat üçüncü bir şehirde yeni bir hayata geçiş oldukça can sıkıcı geliyor bana. insan bir yere alıştığında kendini bir şekilde güvende hissediyor. bir tarafa doğru yürüdüğünüzde nereye gittiğinizi bilmek, google maps kullanmadan yolunuzu bulabilmek, geçtiğiniz köşe başlarından anılar hatırlayabilmek güzel şey doğrusu. oturmuş bir arkadaş çevresine sahip olmak, konfor alanında kalabilmek, yeniliğin ürkütücü belirsizliğine maruz kalmamak güzel şey. şehirler ancak yaşanmışlıklarınız varsa, içinde sevdiğiniz insanlar varsa bir şey ifade edebiliyor. hiçbir anlamı olmayan bir sokakta tek başınıza yürümek, bir kafede otururken tanıdık birini göremeyeceğinizden emin olmak insana kendini dışlanmış hissettiriyor. insanın yalnızlık kasları gelişiyor. sinema, sergi, tiyatro, spor gibi tek başına yapılabilecek etkinlikler sorun değil belki fakat konsere örneğin, tek başına gitmek insana koyuyor.
nazınızın geçeceği, her an arayabileceğiniz, çağırabileceğiniz arkadaşlıklarınız olmuyor. yeni tanıştığınız insanlar sizin yegane arkadaşlarınız oluyor. fakat siz onların yeni tanıştığı birinden ibaret oluyorsunuz. sevdiğiniz, vakit geçirmek istediğiniz herkes oraya buraya dağılmış halde oluyor. hele ki yakın bağları zor kuran, yeni ortamlara zor uyum sağlayan bir insansanız uzun dönemli bir yalnızlık evresi sizi bekliyor oluyor genelde.
belki de çok sık yapılmaması gerekiyordur. ama hayat işte.
fakat üçüncü bir şehirde yeni bir hayata geçiş oldukça can sıkıcı geliyor bana. insan bir yere alıştığında kendini bir şekilde güvende hissediyor. bir tarafa doğru yürüdüğünüzde nereye gittiğinizi bilmek, google maps kullanmadan yolunuzu bulabilmek, geçtiğiniz köşe başlarından anılar hatırlayabilmek güzel şey doğrusu. oturmuş bir arkadaş çevresine sahip olmak, konfor alanında kalabilmek, yeniliğin ürkütücü belirsizliğine maruz kalmamak güzel şey. şehirler ancak yaşanmışlıklarınız varsa, içinde sevdiğiniz insanlar varsa bir şey ifade edebiliyor. hiçbir anlamı olmayan bir sokakta tek başınıza yürümek, bir kafede otururken tanıdık birini göremeyeceğinizden emin olmak insana kendini dışlanmış hissettiriyor. insanın yalnızlık kasları gelişiyor. sinema, sergi, tiyatro, spor gibi tek başına yapılabilecek etkinlikler sorun değil belki fakat konsere örneğin, tek başına gitmek insana koyuyor.
nazınızın geçeceği, her an arayabileceğiniz, çağırabileceğiniz arkadaşlıklarınız olmuyor. yeni tanıştığınız insanlar sizin yegane arkadaşlarınız oluyor. fakat siz onların yeni tanıştığı birinden ibaret oluyorsunuz. sevdiğiniz, vakit geçirmek istediğiniz herkes oraya buraya dağılmış halde oluyor. hele ki yakın bağları zor kuran, yeni ortamlara zor uyum sağlayan bir insansanız uzun dönemli bir yalnızlık evresi sizi bekliyor oluyor genelde.
belki de çok sık yapılmaması gerekiyordur. ama hayat işte.
devamını gör...
62.
yeni bir hayat olmasa da okul için şehir değiştirdim bu da yeni bir başlangıç olarak görülebilir çünkü doğduğum, büyüdüğüm, huyuna suyuna alışık olduğum bir yerden kalkıp yıllarımı geçireceğim bir yere geldim.
üç ekimden beri burdayım. her şey çok yeni. yollar, sokaklar, insanlar...
içime ilk dolan duygularım: sıkılmak, sıkıldığım için şehrimi özlemek.
durağan bir ruhu var bu şehrin. ilk geldiğimde ruhu yok neşesi yok derdim burası için. yanılmışım. elbette her şeyde olduğu gibi bu şehrin de bir ruhu varmış. buram buram tarih kokan sokaklarında gezinirken, yüzyıllar önce bırakılan eserlere bakarken anladım bunu.
burası bozkır. kıyı şeridinin nabzını buradan beklemek mantık dışı. nereden bu gözlemi yaptım diye merak edecek olursanız şayet tabii ki de tarihi eserler derim. yer gök taş yapılarla dolu. kubbe detaylı, geniş alanlara kurulmuş taş yapılar. girişlerinde veya içlerinde çeşitli oymalar, süslemeler var. estetik anlayışı her dönemde varmış.
içlerinde gezinirken, duvarlarına dokunurken nasıl bir enerjide olduklarını fark ettim.
enerji dediysem şimdi size evren, ay, karma bilmem ne yeni dönem popülerleşmiş kavramlardan bahsetmeyeceğim korkmayın.
enerjiden kastım iletişim yani dilleri. ağır, sağlam ve kapalılar. içine girdiğin zaman seni kalın duvarları sarıp sarmalar, dışarıdaki tehditlere karşı korur ama oradan sıkılıp da seni koruyan duvarlarını yıkamazsın. yani ona karşı direnç göstermezsin. içine girdiysen bir kere oranın kurallarına uymak zorundasın.
iç kapıları bile oldukça alçak yapılmış bu eserlerin. kimisi ilime irfana olan saygıdan dolayı diyor kimisi bilmem ne için. kapıdan girerken başını eğerek giriyorsun. başımı yani bana güç veren aklımı taşıyan bu başımı eğiyorum, kendi kibrimi bir kenara bırakıyorum ve saygı duyuyorum demek.
saygı, illa eğilmesi gereken başlar, birinin önünde kenetlenmesi gereken kollar mı demek?
saygı, birinin öz saygısını yitirip başka birinin elini eteğini öpmesi mi demek?
bunu yapması uygun görülen kişinin kibrini (öz saygısını aslında) bir kenara bırakıp eylemlere geçmesini beklemek normal karşılanırken ya bunu bekleyen bunu isteyen tarafa neden kafayı çevirip de şöyle bir bakmıyoruz? sen neden birinden bunu istiyorsun demiyoruz?
benim ne tarihle ne insanlarla ne zihniyetle ne kültürle ilgili bir sorunum yok.
şahsi gözlemlerimi ve yorumlamalarımı paylaşıyorum.
bana durağan gelmesinin nedenini anlatıyorum.
eğ başını diyor eğmek istemiyorum. şekle sokmaya çalışıyor istediği şekli almak istemiyorum.
bana durağan gelen, pasif gelen tutumlar tam da bu ayrıntılar. içimde bir volkan var. çıkın oynayın eğlenin, gel eğme başını, sen de artık önünde birilerine bir şey yaptırma, gelin hep beraber özgür olalım, kendimiz olalım diyorum.
pollyannacılık yapmıyorum. hayat bayram olsa lalala demiyorum. kendimiz olsak diyorum.
hayır hayır bugünün ruhuyla geçmişin anlayışını eleştirmiyorum. o zamanın şartları bunu gerektiyordur ve öyle gelişmiştir olaylar.
ama aradan kuşaklar geçtikten sonra kıyı şeridinden buralara gelen ruhum bunu kabullenemiyor. içim hissediyor ki buraya yabancıyım. binaların içinde başımı eğerek o kapılardan geçerken keşke diyorum, keşke eğmesem. keşke biraz daha uzun olsaymış bu kapılar. yanımda burada yetişmiş insanlar hayran oluyorlar bu anlayışa. saygıya bak diyorlar. ben ise keşke diyorum, keşke eğmesem...
üç ekimden beri burdayım. her şey çok yeni. yollar, sokaklar, insanlar...
içime ilk dolan duygularım: sıkılmak, sıkıldığım için şehrimi özlemek.
durağan bir ruhu var bu şehrin. ilk geldiğimde ruhu yok neşesi yok derdim burası için. yanılmışım. elbette her şeyde olduğu gibi bu şehrin de bir ruhu varmış. buram buram tarih kokan sokaklarında gezinirken, yüzyıllar önce bırakılan eserlere bakarken anladım bunu.
burası bozkır. kıyı şeridinin nabzını buradan beklemek mantık dışı. nereden bu gözlemi yaptım diye merak edecek olursanız şayet tabii ki de tarihi eserler derim. yer gök taş yapılarla dolu. kubbe detaylı, geniş alanlara kurulmuş taş yapılar. girişlerinde veya içlerinde çeşitli oymalar, süslemeler var. estetik anlayışı her dönemde varmış.
içlerinde gezinirken, duvarlarına dokunurken nasıl bir enerjide olduklarını fark ettim.
enerji dediysem şimdi size evren, ay, karma bilmem ne yeni dönem popülerleşmiş kavramlardan bahsetmeyeceğim korkmayın.
enerjiden kastım iletişim yani dilleri. ağır, sağlam ve kapalılar. içine girdiğin zaman seni kalın duvarları sarıp sarmalar, dışarıdaki tehditlere karşı korur ama oradan sıkılıp da seni koruyan duvarlarını yıkamazsın. yani ona karşı direnç göstermezsin. içine girdiysen bir kere oranın kurallarına uymak zorundasın.
iç kapıları bile oldukça alçak yapılmış bu eserlerin. kimisi ilime irfana olan saygıdan dolayı diyor kimisi bilmem ne için. kapıdan girerken başını eğerek giriyorsun. başımı yani bana güç veren aklımı taşıyan bu başımı eğiyorum, kendi kibrimi bir kenara bırakıyorum ve saygı duyuyorum demek.
saygı, illa eğilmesi gereken başlar, birinin önünde kenetlenmesi gereken kollar mı demek?
saygı, birinin öz saygısını yitirip başka birinin elini eteğini öpmesi mi demek?
bunu yapması uygun görülen kişinin kibrini (öz saygısını aslında) bir kenara bırakıp eylemlere geçmesini beklemek normal karşılanırken ya bunu bekleyen bunu isteyen tarafa neden kafayı çevirip de şöyle bir bakmıyoruz? sen neden birinden bunu istiyorsun demiyoruz?
benim ne tarihle ne insanlarla ne zihniyetle ne kültürle ilgili bir sorunum yok.
şahsi gözlemlerimi ve yorumlamalarımı paylaşıyorum.
bana durağan gelmesinin nedenini anlatıyorum.
eğ başını diyor eğmek istemiyorum. şekle sokmaya çalışıyor istediği şekli almak istemiyorum.
bana durağan gelen, pasif gelen tutumlar tam da bu ayrıntılar. içimde bir volkan var. çıkın oynayın eğlenin, gel eğme başını, sen de artık önünde birilerine bir şey yaptırma, gelin hep beraber özgür olalım, kendimiz olalım diyorum.
pollyannacılık yapmıyorum. hayat bayram olsa lalala demiyorum. kendimiz olsak diyorum.
hayır hayır bugünün ruhuyla geçmişin anlayışını eleştirmiyorum. o zamanın şartları bunu gerektiyordur ve öyle gelişmiştir olaylar.
ama aradan kuşaklar geçtikten sonra kıyı şeridinden buralara gelen ruhum bunu kabullenemiyor. içim hissediyor ki buraya yabancıyım. binaların içinde başımı eğerek o kapılardan geçerken keşke diyorum, keşke eğmesem. keşke biraz daha uzun olsaymış bu kapılar. yanımda burada yetişmiş insanlar hayran oluyorlar bu anlayışa. saygıya bak diyorlar. ben ise keşke diyorum, keşke eğmesem...
devamını gör...
63.
yeni bir hayat yok. insan nereye giderse gitsin kafası da kendiyle geliyor.
devamını gör...
64.
yaptığım şey doğduğum değilde yıllarca yaşadığım şehirden kalktım geldim başka şehire oğlumla kafamız da bizimle geliyo ama o kafamızı mahfedenler olmayinca çok iyi oluyor yeni hayat yeni şehir.
devamını gör...
65.
diyor ya şair
ya içindesindir çemberin
yada dışında yer alacaksın
bir çemberden çıkıp başka bir çembere giriş yapıyorsun. o kadar.
ya içindesindir çemberin
yada dışında yer alacaksın
bir çemberden çıkıp başka bir çembere giriş yapıyorsun. o kadar.
devamını gör...
66.
(bkz: kolay gibi görünen ama çok zor olan şeyler)
yalnız şu da var; bunu yaparken her zaman ardımızda bir şeyler bırakmak istediğimiz için yapmayız.
yalnız şu da var; bunu yaparken her zaman ardımızda bir şeyler bırakmak istediğimiz için yapmayız.
devamını gör...
67.
bırak şehri, köyde başladım ben. cuma günü kurulan bazarda gördüğüm "oynak, ağır kalçaları " olan deyzelerimizden başka bir eğlencem yok.
devamını gör...
68.
5 sene önce bunu istanbul/alanya olarak sıfır alaka ile yaptım. ne bir tanıdık ne bir arkadaş. sıfırdan hayata başlamak gibi , belli bir süre sonrası aile ve dostların özlemi daha ağır basabiliyor ama . zor ve belli imkanlar gerektiren eylem .
devamını gör...
69.
kimliğimi falan da yok edip yapmak istediğim şey.
kimse beni tanımasın, ben de kimseyi tanımayayım, bahçeli bir evim olsun, zamanla komşularım olsun. bahçemde içkimi içip,sigaramı tüttürerek şiirler yazayım yine.
yazları reçel pişireyim, denize yakın olsun yaşadığım yer, denizle konuşayım ,motorları maviliklere süreyim, sürelim. geçmişim ölmüş olsun. unutayım, hiç hatırlamayayım.
mutlu değil sağlıklı ve huzurlu olayım tek derdim şiirlerim olsun
çok mu şey istiyorum ?
kimse beni tanımasın, ben de kimseyi tanımayayım, bahçeli bir evim olsun, zamanla komşularım olsun. bahçemde içkimi içip,sigaramı tüttürerek şiirler yazayım yine.
yazları reçel pişireyim, denize yakın olsun yaşadığım yer, denizle konuşayım ,motorları maviliklere süreyim, sürelim. geçmişim ölmüş olsun. unutayım, hiç hatırlamayayım.
mutlu değil sağlıklı ve huzurlu olayım tek derdim şiirlerim olsun
çok mu şey istiyorum ?
devamını gör...
70.
pek bir şey değiştirmez asıl güzel olanı şudur: (bkz: başka bir ülkeye gidip yeni bir hayata başlamak)
devamını gör...
71.
ben de bunu yapmak istiyorum. ama ne kadar zor olacağının da farkındayım. sudan çıkmış balık misali bir durumda buluruz herhalde kendimizi.. ama yine de bir şehirden ve yaşanmışlıklardan uzaklaşmak, hiç tanımadığın bilmediğin bir yere yerleşmek hayata tutunacak yeni bir dal olur belki de. her ne kadar kaçtığımız şehirden kurtulsak da, kafamızdakileri de beraberimizde sürükleyeceğiz, orası da ayrı bir konu.
devamını gör...
72.
yeni alışkanlıklar ve beceriler kazanarak bir taraftan da aidiyet duygusuyla yaşadığın yere tutunmaktır. benimsemek kolay değilse ama bir taraftan da orada kalmak zorunluysa bağ kurmak için bir şeyler aramak, çabalamak gerek. çünkü böyle olduğu zaman insan oradaki varlığını da kabul ediyor. "buradayım" demedikçe "orada"olunmuyor, malesef geldiğin yerde de olamıyorsun. arafta debelenmek ya da sürüklenmek yerine diğer yolu seçmek süreci de kontrollü hale getiriyor.
devamını gör...
73.
yıl 2011. küçük bir şehirde, yirmili yaşların henüz başındayım. beşinci sınıf bir otelden içeri saat akşam 10 civarı giriş yaptım. tuvaletli ve tuvaletsiz odaların fiyatını öğrendikten sonra tuvaletsizi tutarak (zaten koridorda varmış) anahtarı teslim aldım. çantamı odaya koydum ve bir süre odayı inceledim. "neredeyim lan ben ?" şokunu atlattıktan sonra camı açtım ve şehri izlemeye koyuldum. elim sigaraya gitti. ama aksilik o ya, sigaram yok. hemen inip marketten sigara aldım ve tekrar yukarı çıktım. geçtiğim koridorlara bakıp "bu ne oğlum ya" diye söylenmeye başladım. sonra odada camı açtım ve sigara içmeye koyuldum. bir süre sonra yan taraftan bir ses geldiğini fark ettim. kafamı sağa çevirdim ki odasının camına yorganı atarak orada uyuklayan bir lavuğu gördüm ve "e yok artık" diyerek içeri girdim. odanın duvarları açık yeşil tarzı saçma bir renkti sanırım. yukarı sabitlenmiş 37 ekran arçelik tüplü televizyonu açtım ve izlemeye koyuldum. toplam 10 tane kanal çekiyordu. en azından ses yapsın, kafamı meşgul etsin istemiştim. başka bir şehirde yeni bir hayata başlamak adlı hikayem bu şekildeydi.
devamı gelecek.
devamı gelecek.
devamını gör...
74.
yeni bir hayat mı var ki, ömrüm mü uzayacak ki şehir değiştirince? yooo. yeni hayat falan yok. alışkanlıklar değişince hayat değişti sanıyorsunuz. ama öyle olmadığını siz de biliyorsunuz.
devamını gör...
75.
finansal sorunlar olmasa şu dakika* gerçekleştireceğim gelecek planıdır. kafanda seninle geldiği için acılar geçer mi belirsiz. yine de tecrübelemek lazım bence. bir şans vermeli, reset atmalı.
duramıyorum yerimde. sanki bu ev, bu şehir benim değil.
duramıyorum yerimde. sanki bu ev, bu şehir benim değil.
devamını gör...
76.
zorlu olsa da verilecek emeğe değecek eylemdir. hele ki benim gibi sorumsuzluğun en büyük keyiflerini çıkartan müzmin bir bekarsanız çok heyecanlıdır.
her yaşta her zaman lamekan olarak sıfırdan başlayabileceğini bilmek. bunu her yaşta daha önce defalarca başarmış insanlar tanımak. başlı başına bir yaşam gücü.
her yaşta her zaman lamekan olarak sıfırdan başlayabileceğini bilmek. bunu her yaşta daha önce defalarca başarmış insanlar tanımak. başlı başına bir yaşam gücü.
devamını gör...
77.
kavafis-şehir.
devamını gör...
78.
kendi imkanlarınızla yardım almadan baş koyduğunuz bir yolsa çok zor. 20 bin tl borçla hayatıma devam ediyorum. ha değer mi diye soracak olursanız değer arkadaşlar vallahi de değer.
devamını gör...
79.
kolay olsa idi bazı şehirlerin insan nüfusunun bir hayli azalıp, bazı şehirlerde de yığılmaya neden olacak durumdur.
kimi insan kaos seviyor ve onunla besleniyor. benim gibi insanlarda sakinlikten, sessizlikten hoşlanıyor. maddi şeyler çok umrunda olmuyor. zaten sıfırdan başka bir yerde yeniden başlanacaksa bir hazırlık süreci olmalı ve bu süreçte ihtiyaçlar çok sadeleştirilerek “yaşamaya yetecek kadar” durumuna getirilmelidir.
düşüncesi bile beni heyecanlandırdı.
kimi insan kaos seviyor ve onunla besleniyor. benim gibi insanlarda sakinlikten, sessizlikten hoşlanıyor. maddi şeyler çok umrunda olmuyor. zaten sıfırdan başka bir yerde yeniden başlanacaksa bir hazırlık süreci olmalı ve bu süreçte ihtiyaçlar çok sadeleştirilerek “yaşamaya yetecek kadar” durumuna getirilmelidir.
düşüncesi bile beni heyecanlandırdı.
devamını gör...
80.
nasıl geri dönebilirsiniz gittiğinizde?
henüz 16 falandım ailemle yaşayamazdım radlkal bir kararla okulu biraktim ve bambaşka bir şehirde işler de çalışarak hayata atıldım. aynı rotalarda birkaç şehir gezdim, otostop çektim, başka şehirlerde konakladım, tanıştım. hatalar yaptım fazlaca, ben de geri döndüm. yillar sonra yaparım lan tekrar yaşarım öyle, fayda etmedi o kadar özgür ve umarsız olamadım. çok yalnız kaldım, ülke de artık o aşama da degildi. demek ki son zamanlarında yapabildim olsun ben de kalırım bir şehirde diyip 2 defa gidip gelebildim sadece. yine istanbul'da yine kurtulamıyordum. sevgililerim oldu çıkarız ederiz diye heyecanlanıyordum. tekrar özgür hissetmeye, ruhumda huzur barındırmaya ama yok ben sadece psikolojik olarak iyi degilim, yaşam karmaşalarıma insan ve durumlar sürükleyip durdum. kaçmakla da olmuyordu. sonra da rahatladım. öyle aniden degil zamanla doktora giderek,kendimi bulmayı saglayan zihnime iyi gelen kitaplarla. her şeyi kıstım. önüme başa çıkamayacagım problemler gelmedi. çok daha rahat yaşadım. henüz tıkılı kalsam da gayet idare ediyordum. ınsan ilişkileri konusunda çok kafa yorduğumdan bu konu sıkıntım degildi. yalnızlıgıma, parasız kaldıgım zamanlara, insanların bu hallerine,ülkeye falan üzülüp içerliyordum. taa ki ilişkiler başlayana kadar. sonra yaptıgım birkaç yanlış adım daha net görmemi sagladı bu hayatta geçmiş isteklerim degil asıl şimdi tam da bu halim de çok çabalamış, yer yer degişmiş ve olgun ben ne istiyor farkettim. okulu bitirip ųç beş iş yaptım. yine de aynı eve döndüm dolaştım geldim diye lanet etmedim bu sefer. evime iyi baktım. esyalar aldım, her bir köşesini benden bir alana çevirdim. meditasyon yaptım. süsledim. ve sonunda evrenin şansı çünkü şanslı bir insan sayılmam ama gitmek istediğim şehirlerin bir tanesindeyim. eşimle. bütün bu hayatımın yolculuğunun zorluğunda,canım yana yana güle aglaya geldigim bu noktada tek arzum eşimle birlikte sakin bir hayat sürmek, hep okumak, üretmek istemek, hobilerden para kazanabilmek oldu. e tabii başlangıçlar hiç kolay degil ama iki tane rahatına düşkün,keyifçiler buna çalışıp çabalamaktalar efenim. bizler muhtemelen çocuklarına pek bir şey bırakamayan bir nesil olacagız ama olsun. 30 sene calışıp sefasını süremeyecegin ev çocuklara kalsın madem diye göçüp gitmeli dünya yok öyle bir şey. gerçi her şey daha zor ve pahalı olsa da (konumuza gelirsek) nüfusu az olan güzelim şehirlerde yaşamak o kadar daha normal. ınanın daha makul seviyeler de kirası falan. çekinmeyin değişimden. korkmayın comfort zone'dan çıkmaya. çünkü şimdi degilse bir daha ne zamanı bekliyorsun ki?
yaş geçtikçe zor.. ben taşınmışım karşı apartmandan biri taşınmış..senin farkın yok..
yeter ki mutlu ol. kendinden verdigin ödünlerin bi anlamı olsun. gelişmekten ve bunun verdigi degişimden memnunsan biraz mücadale et çünkü bu senin hayatın ailenin degil. başkalarını bu kadar önemsemeyin. yaptıgınız bencilligu demiyorum fakat hayat sıralamanız önce ben olsun. abuk subuk şeylere bencillik yapmayın..
sevgiler.
henüz 16 falandım ailemle yaşayamazdım radlkal bir kararla okulu biraktim ve bambaşka bir şehirde işler de çalışarak hayata atıldım. aynı rotalarda birkaç şehir gezdim, otostop çektim, başka şehirlerde konakladım, tanıştım. hatalar yaptım fazlaca, ben de geri döndüm. yillar sonra yaparım lan tekrar yaşarım öyle, fayda etmedi o kadar özgür ve umarsız olamadım. çok yalnız kaldım, ülke de artık o aşama da degildi. demek ki son zamanlarında yapabildim olsun ben de kalırım bir şehirde diyip 2 defa gidip gelebildim sadece. yine istanbul'da yine kurtulamıyordum. sevgililerim oldu çıkarız ederiz diye heyecanlanıyordum. tekrar özgür hissetmeye, ruhumda huzur barındırmaya ama yok ben sadece psikolojik olarak iyi degilim, yaşam karmaşalarıma insan ve durumlar sürükleyip durdum. kaçmakla da olmuyordu. sonra da rahatladım. öyle aniden degil zamanla doktora giderek,kendimi bulmayı saglayan zihnime iyi gelen kitaplarla. her şeyi kıstım. önüme başa çıkamayacagım problemler gelmedi. çok daha rahat yaşadım. henüz tıkılı kalsam da gayet idare ediyordum. ınsan ilişkileri konusunda çok kafa yorduğumdan bu konu sıkıntım degildi. yalnızlıgıma, parasız kaldıgım zamanlara, insanların bu hallerine,ülkeye falan üzülüp içerliyordum. taa ki ilişkiler başlayana kadar. sonra yaptıgım birkaç yanlış adım daha net görmemi sagladı bu hayatta geçmiş isteklerim degil asıl şimdi tam da bu halim de çok çabalamış, yer yer degişmiş ve olgun ben ne istiyor farkettim. okulu bitirip ųç beş iş yaptım. yine de aynı eve döndüm dolaştım geldim diye lanet etmedim bu sefer. evime iyi baktım. esyalar aldım, her bir köşesini benden bir alana çevirdim. meditasyon yaptım. süsledim. ve sonunda evrenin şansı çünkü şanslı bir insan sayılmam ama gitmek istediğim şehirlerin bir tanesindeyim. eşimle. bütün bu hayatımın yolculuğunun zorluğunda,canım yana yana güle aglaya geldigim bu noktada tek arzum eşimle birlikte sakin bir hayat sürmek, hep okumak, üretmek istemek, hobilerden para kazanabilmek oldu. e tabii başlangıçlar hiç kolay degil ama iki tane rahatına düşkün,keyifçiler buna çalışıp çabalamaktalar efenim. bizler muhtemelen çocuklarına pek bir şey bırakamayan bir nesil olacagız ama olsun. 30 sene calışıp sefasını süremeyecegin ev çocuklara kalsın madem diye göçüp gitmeli dünya yok öyle bir şey. gerçi her şey daha zor ve pahalı olsa da (konumuza gelirsek) nüfusu az olan güzelim şehirlerde yaşamak o kadar daha normal. ınanın daha makul seviyeler de kirası falan. çekinmeyin değişimden. korkmayın comfort zone'dan çıkmaya. çünkü şimdi degilse bir daha ne zamanı bekliyorsun ki?
yaş geçtikçe zor.. ben taşınmışım karşı apartmandan biri taşınmış..senin farkın yok..
yeter ki mutlu ol. kendinden verdigin ödünlerin bi anlamı olsun. gelişmekten ve bunun verdigi degişimden memnunsan biraz mücadale et çünkü bu senin hayatın ailenin degil. başkalarını bu kadar önemsemeyin. yaptıgınız bencilligu demiyorum fakat hayat sıralamanız önce ben olsun. abuk subuk şeylere bencillik yapmayın..
sevgiler.
devamını gör...