panoptikon
ingiliz jeremy bentham'ın 1785'te tasarlamış olduğu konsept bir hapishane modelidir. aşağıdaki resimden de görebileceğiniz üzere bu modelde gardiyanlar bütün hücreleri ve mahkumların aynı anda (burası gerçekten önemli) neler yaptığını denetleme şansına sahiptir. bu sebepten dolayı panoptikon, michel foucault'un bedenlerin disiplini ve güç merkezi ile alakalı tezlerinde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. bununla paralel olarak hapishanenin doğuşu kitabında bu modelden sıklıkla bahsedilmektedir.

edit: düzeltme için aşağıdaki tanımı yapan yazara teşekkür ederim.

edit: düzeltme için aşağıdaki tanımı yapan yazara teşekkür ederim.
devamını gör...
kadınlar nasıl erkeklerden hoşlanır sorunsalı
bunu bu kalıba sığdırmayan diye tahmin ediyorum.
devamını gör...
renkli mahlasın 30 gün sürmesi
o kadar karma 30 gün için miymiş? tüh.
devamını gör...
kitaplarla ilgili takıntılar
okunmamış kitap okumak tercihimdir. asla kütüphane okuyucusu olmayı sevmedim.
abim, kaptan, cano hariç kimseye kitaplarımı vermem; bunlara dahil kuzenlerim hariç kimseden kitap almam.
kenarı, köşesi, kıvrılmasın diye ihtimam gösteririm.
alper canıgüz'ün kitapları en değerlilerim. kimseye koklatmam bile.
abim, kaptan, cano hariç kimseye kitaplarımı vermem; bunlara dahil kuzenlerim hariç kimseden kitap almam.
kenarı, köşesi, kıvrılmasın diye ihtimam gösteririm.
alper canıgüz'ün kitapları en değerlilerim. kimseye koklatmam bile.
devamını gör...
içinde istanbul geçen şarkı
cilalanıyor ruhum istanbul sağnağında
damlalar karışmış elmacıklarıma
durma, yağmur durma…
(link: https://)
damlalar karışmış elmacıklarıma
durma, yağmur durma…
(link: https://)
devamını gör...
daddy (yazar)
sözlüğü sözlük gibi değilde forum gibi kullanan yazar.
henüz yeni açılmış olmasına karşın bu şekilde tanımlara izin verilirse yakında burası iş yapamaz hale gelir zira son derece seviyesiz ve bir şeyler yazmak için tanım yapılmakta. kendisi bu konuda uyarıldı mı bilmiyorum ama eğer burası bu şekilde olacak ise sanırım ekşi her türlü bu maçı alacaktır.
henüz yeni açılmış olmasına karşın bu şekilde tanımlara izin verilirse yakında burası iş yapamaz hale gelir zira son derece seviyesiz ve bir şeyler yazmak için tanım yapılmakta. kendisi bu konuda uyarıldı mı bilmiyorum ama eğer burası bu şekilde olacak ise sanırım ekşi her türlü bu maçı alacaktır.
devamını gör...
yazarların en sevdiği çizgi filmler
bugs bunny.
sponge bob.
adventure time.
regular show.
kaç yaşıma gelirsem geleyim bunları izlemekten bıkmayacağım.
sponge bob.
adventure time.
regular show.
kaç yaşıma gelirsem geleyim bunları izlemekten bıkmayacağım.
devamını gör...
shiitake mantarı
doğu menşeili olan, yaprak döken ağaçların (kestane, kavak, meşe) çürüyen bölgelerinde yetişen bir mantar türü. zengin vitamin ve mineral içeriğine sahiptir. özellikle içerdiği b12 vitamini sayesinde vegan - vejetaryen beslenme şeklini benimseyenler için muhteşem bir yiyecek.
devamını gör...
yazarların ömür boyu başına bela olacak özelliği
inatçılık.
devamını gör...
kredi çekip ev almak vs para biriktirip peşin almak
asgari ücretlinin, hayal bile edemeyeceği iki durumdur. para biriktiremez. kazancı boğazını ancak doyuruyordur. kredi de çekemez, oturulabilecek ev fiyatları ortalama 600.000 liralara dayanmışken, ne banka kredi verir, verse de yüksek taksitleri ödeyemez. *
devamını gör...
çok uzak
geçmiş zaman izi.
mor beyaz renklere sahip bir yer, mantıcı sanırım. anılar bulanık.
yeri tam aklımda değil, kadıköy çarşı içi ya da yeldeğirmeni tarafı olabilir.
sene 2019,aylardan ağustos, günlerden 19'u.
iyi biliyorum çünkü doğum günüm.
karşımda o oturuyor, kocaman mavi gözleri var, bişiler anlatıyor her zamanki heyecanlı hali ile, gözleri gözlerimden milim sekmiyor, nasıl manyak mavi gözler bunlar tanrım? bir de açık renk göz sevmeyen adamım ben? puh!
"dur öylece" diyorum, fotoğrafını çekiyorum, daha yemekler gelmemiş. "ver bakayım" diyor, telefonu alıyor elimden, fotoğraflara bakarken gözleri daha da kocaman oluyor, "gördün mü?" diyor, "neyi?" diyorum, teli bana çeviriyor, bir fotoğrafa zoom yapmış, gözünün az yanında arkadaki kapı numarası okunuyor, 19.
benim doğum günüm olduğunu öğrenmeden önce en sevdiği rakamın 19 olduğunu, her tarafta karşısına çıktığını söylemişti. "tesadüf" diyorum, "sana milyon kere söyledim, tesadüf diye bir şey yoktur" diyor, yemekler geliyor, muhabbet kapanıyor.

bugün :
bu şarkıyı dinlerken fotoğraflara bakıyorum, bir kedi arıyorum, kedi de onun kedisi, onun hayatımda olduğu zaman içerisinde "bizim kedimiz".
şarkı "ağustos" diyor, fotoğraftaki mavi göz bana bakıyor, şarkı "yakut mavi" diyor, fotoğraflardaki mavi göz bana bakıyor, "ben sana demiştim, tesadüf diye bir şey yok" diyor o mavi göz, seneler sonra inanıyorum..
"bu bulanık anıyı anlatmak isterdim
ama silinmiş, ner'deyse bir şey kalmamış
çok eskiden çok, ta gençlik yıllarımdan
bu bulanık anıyı anlatmak isterdim
çok eskiden çok, ta gençlik yıllarımdan
bu bulanık anıyı anlatmak isterdim
bir giysiydi sanki yaseminler
ağustostaydı, ağustosta bir akşam
gözlerini hatırlıyorum biraz, sanırım maviydiler
ah evet maviydiler, mavi gök yakuttan
gözlerini hatırlıyorum biraz, sanırım maviydiler
ah evet maviydiler, mavi gök yakuttan "
mor beyaz renklere sahip bir yer, mantıcı sanırım. anılar bulanık.
yeri tam aklımda değil, kadıköy çarşı içi ya da yeldeğirmeni tarafı olabilir.
sene 2019,aylardan ağustos, günlerden 19'u.
iyi biliyorum çünkü doğum günüm.
karşımda o oturuyor, kocaman mavi gözleri var, bişiler anlatıyor her zamanki heyecanlı hali ile, gözleri gözlerimden milim sekmiyor, nasıl manyak mavi gözler bunlar tanrım? bir de açık renk göz sevmeyen adamım ben? puh!
"dur öylece" diyorum, fotoğrafını çekiyorum, daha yemekler gelmemiş. "ver bakayım" diyor, telefonu alıyor elimden, fotoğraflara bakarken gözleri daha da kocaman oluyor, "gördün mü?" diyor, "neyi?" diyorum, teli bana çeviriyor, bir fotoğrafa zoom yapmış, gözünün az yanında arkadaki kapı numarası okunuyor, 19.
benim doğum günüm olduğunu öğrenmeden önce en sevdiği rakamın 19 olduğunu, her tarafta karşısına çıktığını söylemişti. "tesadüf" diyorum, "sana milyon kere söyledim, tesadüf diye bir şey yoktur" diyor, yemekler geliyor, muhabbet kapanıyor.

bugün :
bu şarkıyı dinlerken fotoğraflara bakıyorum, bir kedi arıyorum, kedi de onun kedisi, onun hayatımda olduğu zaman içerisinde "bizim kedimiz".
şarkı "ağustos" diyor, fotoğraftaki mavi göz bana bakıyor, şarkı "yakut mavi" diyor, fotoğraflardaki mavi göz bana bakıyor, "ben sana demiştim, tesadüf diye bir şey yok" diyor o mavi göz, seneler sonra inanıyorum..
"bu bulanık anıyı anlatmak isterdim
ama silinmiş, ner'deyse bir şey kalmamış
çok eskiden çok, ta gençlik yıllarımdan
bu bulanık anıyı anlatmak isterdim
çok eskiden çok, ta gençlik yıllarımdan
bu bulanık anıyı anlatmak isterdim
bir giysiydi sanki yaseminler
ağustostaydı, ağustosta bir akşam
gözlerini hatırlıyorum biraz, sanırım maviydiler
ah evet maviydiler, mavi gök yakuttan
gözlerini hatırlıyorum biraz, sanırım maviydiler
ah evet maviydiler, mavi gök yakuttan "
devamını gör...
geceye bir fotoğraf bırak
devamını gör...
kafa sözlük
paylaşımlarıyla tahmin ettiklerinden çok daha fazla insana ulaşarak hayatlarına dokunmuş olduklarına emin olduğum, belki de yapmak zorunda bırakıldıkları serzenişlerine sonuna kadar hak ve destek verdiğim, bunun sonucunda da en içten hislerini paylaştıkları veda yazılarını okumaktan çok büyük üzüntü duyduğum güzel insanları barındırdığına inandığım sözlük. üstüne basmakta ısrar etmek istediğim barındırma demişken, önce bir teşekkür faslıyla kendi tanım başlığına yazarak baş ağrıtacağım mecra.
bir farenin dağa küsmesiydi, 2004'te ekşi sözlük'ten ayrılma kararım. bugünkü geldikleri nokta kadar büyük bir vahşete ev sahipliği yapacaklarını hayal edememiş olsam da, en azından beni barındırmayacaklarını hissetmiştim. zaman içinde paylaşım yapmaya çalıştığım sayısız internet platformu oldu fakat yine hiçbirinde, kendimce doğru olduğuna inandığım değer olan bilginin paylaşımına öncelik verilmediği için barınamadım. çoğu zaman ali cengiz oyunlarıyla kapı dışarı edilmiş buldum kendimi. günümüze gelirsek, şu ana kadar bana alan açmış olan kafa sözlük ekibine minnet duyuyorum. daha da önemlisi, üye olduğum günden beri bu kısa süre içinde hem yazılı olarak gösterdikleri, hem de içlerinden bile geçirmiş oldukları destekleri** için her bir yazara binlerce kez teşekkür ediyorum. on yedi senenin ardından ilk defa yazma şevkimin bu kadar canlandığını hissediyorum.
teşekkür faslının ardından acı olan rasyonalist yanıma dönersem, bir grup fizikçinin bilgi okyanusu yaratma sevdasıyla başlattığı internet tarihinin, son yirmi küsür yılda bilindik tekeller tarafından ve sistematik olarak, neden ve nasıl dev bir troll ve dezenformasyon havuzuna dönüştürüldüğü üzerine kafa yorup, sayfalar dolusu yazmak için çok geç olduğunu düşünenlerdenim. gönül isterdi ki büyük çapta bir değişime dair en ufak bir umut ışığı olsun fakat malesef... her kim ki, artık bunaldığını ve bir umutla daldığı her yeni ve keşfedilmemiş koyda da aynı suyun lacivertini görmekten bıktığını söylüyorsa, empati kurduğum ve görüşlerinin altına imzamı atacağım, yüce gönüllü insanlardandır. şahsen bu konuda, "sadece bir deniz yıldızının hayatını değiştirmiş" olma ihtimali ve romantikliğiyle yetinip, dinginliğe kapılanlardan birine dönüştüm bu uzun süreçte. internette yaptığım her gezintinin, lacivertlerin arasındaki küçük inci tanesini bulma çabası haline gelmesini üzülerek söylüyorum ki kanıksadım. gidişata "dur" demek için sesini yükselten her sağduyulu kullanıcıya bu sebeple hem destek verdiğimi söylemek istiyorum, hem de artık öyle olamadığım için hayıflanıyorum.
kaptanı uyarabilme cesaretini yitirmiş biri olarak yapabileceğim tek ve belki de en iyi şeyin, yazmaya devam etmek olduğunu düşünüyorum. barındırıldığım sürece de, "facebook yerine myspace" kullananlardan olmaya devam edeceğim bir yer kafa sözlük. en büyük teşekkürüm ise her türlü caydırıcı unsura rağmen iyi niyetle paylaşımlarda bulunmuş olan, internetin kuruluş hayallerine saygılı tüm yazarlara.
bir farenin dağa küsmesiydi, 2004'te ekşi sözlük'ten ayrılma kararım. bugünkü geldikleri nokta kadar büyük bir vahşete ev sahipliği yapacaklarını hayal edememiş olsam da, en azından beni barındırmayacaklarını hissetmiştim. zaman içinde paylaşım yapmaya çalıştığım sayısız internet platformu oldu fakat yine hiçbirinde, kendimce doğru olduğuna inandığım değer olan bilginin paylaşımına öncelik verilmediği için barınamadım. çoğu zaman ali cengiz oyunlarıyla kapı dışarı edilmiş buldum kendimi. günümüze gelirsek, şu ana kadar bana alan açmış olan kafa sözlük ekibine minnet duyuyorum. daha da önemlisi, üye olduğum günden beri bu kısa süre içinde hem yazılı olarak gösterdikleri, hem de içlerinden bile geçirmiş oldukları destekleri** için her bir yazara binlerce kez teşekkür ediyorum. on yedi senenin ardından ilk defa yazma şevkimin bu kadar canlandığını hissediyorum.
teşekkür faslının ardından acı olan rasyonalist yanıma dönersem, bir grup fizikçinin bilgi okyanusu yaratma sevdasıyla başlattığı internet tarihinin, son yirmi küsür yılda bilindik tekeller tarafından ve sistematik olarak, neden ve nasıl dev bir troll ve dezenformasyon havuzuna dönüştürüldüğü üzerine kafa yorup, sayfalar dolusu yazmak için çok geç olduğunu düşünenlerdenim. gönül isterdi ki büyük çapta bir değişime dair en ufak bir umut ışığı olsun fakat malesef... her kim ki, artık bunaldığını ve bir umutla daldığı her yeni ve keşfedilmemiş koyda da aynı suyun lacivertini görmekten bıktığını söylüyorsa, empati kurduğum ve görüşlerinin altına imzamı atacağım, yüce gönüllü insanlardandır. şahsen bu konuda, "sadece bir deniz yıldızının hayatını değiştirmiş" olma ihtimali ve romantikliğiyle yetinip, dinginliğe kapılanlardan birine dönüştüm bu uzun süreçte. internette yaptığım her gezintinin, lacivertlerin arasındaki küçük inci tanesini bulma çabası haline gelmesini üzülerek söylüyorum ki kanıksadım. gidişata "dur" demek için sesini yükselten her sağduyulu kullanıcıya bu sebeple hem destek verdiğimi söylemek istiyorum, hem de artık öyle olamadığım için hayıflanıyorum.
kaptanı uyarabilme cesaretini yitirmiş biri olarak yapabileceğim tek ve belki de en iyi şeyin, yazmaya devam etmek olduğunu düşünüyorum. barındırıldığım sürece de, "facebook yerine myspace" kullananlardan olmaya devam edeceğim bir yer kafa sözlük. en büyük teşekkürüm ise her türlü caydırıcı unsura rağmen iyi niyetle paylaşımlarda bulunmuş olan, internetin kuruluş hayallerine saygılı tüm yazarlara.
devamını gör...
ropdöşambır
en çok nuri alço'ya yakışır.https://r.resimlink.com/ınheg5.jpg
devamını gör...
transhümanizm
insanın mevcut kapasite ve özelliklerinin bilimsel ve teknolojik imkanlar kullanılarak değiştirilmesi ve geliştirilmesini amaçlayan bir harekettir.
transhümanizm, öncelikle üç şeyi hedefler: insanüstü yaşam süresi, insanüstü zeka, insanüstü sağlık kalitesi.
transhümanizm kelimesinin ilk kullanimi 1950 yıllarına dek uzanır. filozof nick bostrom, "transhümanist düşüncenin tarihi" isimli makalesinde, bu akımın antik temellerdeki mitsel düşüncelerin söz konusu aklımdaki yeni yetenekler kazanmayı ifade ettiğini söyler. bu mitsel düşünceler, eski yunan'daki tanrı, yarı tanrı insanlar ve kabalacılar'ın tanrı-insan metaforu olarak gösterilebilir.
fransız filozof marquis de condorcet, insan ömrünün uzatılmasının tıp biliminin bir amacı olmasını savunan ilk kişidir.
benjamin franklin de bir konuşmasında tüm hastalıkların ortadan kaldırılmasından ve yaşlılığın engellenmesinden bahsetmiştir.
biyolog julian huxley'in 1957'de bir yazısında transhümanizmi, "insan olarak kalan fakat kendisini aşarak insan doğasının yeni imkânlarını yine kendi doğası için kullanan insan" olarak açıklamıştır. kendisi aynı zamanda transhümanizm kelimesini ilk kullanan kişidir.
kimi çevreler tarafından dünyanın en tehlikeli fikri olarak tanımlanırken kimileri tarafından en yaratıcı fikir olarak tanımlanmıştır transhümanizm. bazı yanlış bilgilerin aksine transhümanizm, herhangi bir ideoloji, din, tarikat, siyaset ya da etnik bir hareket değildir. tabii ki hareketin içeriği ve şeffaflığı çeşitli şekillerde tartışma konusudur.
bilim kurgu filmlerinin de ele aldığı şekilde, bu hareketin bir kesimin dünyanın geri kalanı için bir üstünlük, yönetimi lehine çevirmesi gibi avantajlar için kullanılması aslında bu hareketin içindeki en büyük tehlikedir. işin insanlık yararına olan kısmına bakacak olursak, bu alanda yapılan çalışmalar çoğu hastalık için bir tedavi yöntemi geliştirilmesine, insan ömrünün geçmişe göre daha da uzun olmasını sağlamıştır.
transhümanistler, gerçekleşecek olan teknolojik devrimi, ikinci rönesansa benzetmektedirler. onlara göre bu geçiş, herkese toplumsal bir refah ve rahatlık sağlayacaktır. tabii ki bu noktada düşünülmesi gereken, bu devrime herkesin erişebilir olup olamayacağıdır. dünya servetinin yüzde 80'inin dünya nüfusunun yüzde 1'nde olduğunu göz önüne alırsak bu hiç mümkün görünmemekte.
transhümanizm, içerinde genetik mühendisliği, psikofarmakoloji, geç yaşlandırma terapileri, sinirsel arayüzler, hafıza artırma ilaçları, giysi bilgisayarları, bilinçsel teknikler barındırır. bu alanda, bilim insanları, fütüristler, fizikçiler, filozoflar; otomatik, robotik, siber güvenlik, elektronik ve yapay zeka alanında faaliyet gösteren şirketler ortak çalışma yapmaktadır.
transhümanizm, öncelikle üç şeyi hedefler: insanüstü yaşam süresi, insanüstü zeka, insanüstü sağlık kalitesi.
transhümanizm kelimesinin ilk kullanimi 1950 yıllarına dek uzanır. filozof nick bostrom, "transhümanist düşüncenin tarihi" isimli makalesinde, bu akımın antik temellerdeki mitsel düşüncelerin söz konusu aklımdaki yeni yetenekler kazanmayı ifade ettiğini söyler. bu mitsel düşünceler, eski yunan'daki tanrı, yarı tanrı insanlar ve kabalacılar'ın tanrı-insan metaforu olarak gösterilebilir.
fransız filozof marquis de condorcet, insan ömrünün uzatılmasının tıp biliminin bir amacı olmasını savunan ilk kişidir.
benjamin franklin de bir konuşmasında tüm hastalıkların ortadan kaldırılmasından ve yaşlılığın engellenmesinden bahsetmiştir.
biyolog julian huxley'in 1957'de bir yazısında transhümanizmi, "insan olarak kalan fakat kendisini aşarak insan doğasının yeni imkânlarını yine kendi doğası için kullanan insan" olarak açıklamıştır. kendisi aynı zamanda transhümanizm kelimesini ilk kullanan kişidir.
kimi çevreler tarafından dünyanın en tehlikeli fikri olarak tanımlanırken kimileri tarafından en yaratıcı fikir olarak tanımlanmıştır transhümanizm. bazı yanlış bilgilerin aksine transhümanizm, herhangi bir ideoloji, din, tarikat, siyaset ya da etnik bir hareket değildir. tabii ki hareketin içeriği ve şeffaflığı çeşitli şekillerde tartışma konusudur.
bilim kurgu filmlerinin de ele aldığı şekilde, bu hareketin bir kesimin dünyanın geri kalanı için bir üstünlük, yönetimi lehine çevirmesi gibi avantajlar için kullanılması aslında bu hareketin içindeki en büyük tehlikedir. işin insanlık yararına olan kısmına bakacak olursak, bu alanda yapılan çalışmalar çoğu hastalık için bir tedavi yöntemi geliştirilmesine, insan ömrünün geçmişe göre daha da uzun olmasını sağlamıştır.
transhümanistler, gerçekleşecek olan teknolojik devrimi, ikinci rönesansa benzetmektedirler. onlara göre bu geçiş, herkese toplumsal bir refah ve rahatlık sağlayacaktır. tabii ki bu noktada düşünülmesi gereken, bu devrime herkesin erişebilir olup olamayacağıdır. dünya servetinin yüzde 80'inin dünya nüfusunun yüzde 1'nde olduğunu göz önüne alırsak bu hiç mümkün görünmemekte.
transhümanizm, içerinde genetik mühendisliği, psikofarmakoloji, geç yaşlandırma terapileri, sinirsel arayüzler, hafıza artırma ilaçları, giysi bilgisayarları, bilinçsel teknikler barındırır. bu alanda, bilim insanları, fütüristler, fizikçiler, filozoflar; otomatik, robotik, siber güvenlik, elektronik ve yapay zeka alanında faaliyet gösteren şirketler ortak çalışma yapmaktadır.
devamını gör...