181.
açıkcası bana biraz şımarıklık gibi geliyor.
neden derseniz? insanın içinden çıkamayacağı duygu durumu olabileceğine inanmıyorum.( rabbim izin verdiği sürece)tabi ki insanlar uzun süreli duygusal çöküşler yaşayabilir ama bunun “ hastalık” haline gelecek seviyeye öyle her olayla kolay kolay gelebileceğine inanmıyorum.
sağlığı yerinde olan insanın bence oturup her dakikası için sükretmesi gerekir.sevgilim beni bıraktı/ aldattı, sevdiğim/ cocugum öldü vb süreçler için çok çok uzun süreli depresyon bana biraz şımarıklık gibi geliyor.
mesela: tabi ki ölüm kolay değil ama rabbimin emri. hepimiz bir gün bununla karşılaşacağız.bunu uzun süreli buhran haline getirip, kişisel olarak çok uzun süreli depresif olmak bence pek uygun değil gibi çünkü ölüm mutlak son’dur.hayat : geride kalanlar için devam ediyor.yas tutmak ayrıdır, hastanelik/ilaçlık olacak duruma gelip cok cok uzun süre bu durumda kalmak ayrı.
insanın çıkışı gerçekten inancıdır arkadaşlar. rabbimdir.doğru yolu gösterendir, cevap verendir ve kurtarıcıdır.her acının, mutluluğun, mucizenin sebebi rabbimdir.
hala hayattaysanız, umut dua ile her zaman mevcuttur.hepimiz acı cekebiliriz ama bir noktada ayaga kalkıp, devam edecek kudreti bulmak/ dilenmek gerekir.açıp ellerimizi iyileşmeyi dileneceğiz.
insan olmanın özelliği bu.
yaşadıklarımızla olgunlaşırız.
neden derseniz? insanın içinden çıkamayacağı duygu durumu olabileceğine inanmıyorum.( rabbim izin verdiği sürece)tabi ki insanlar uzun süreli duygusal çöküşler yaşayabilir ama bunun “ hastalık” haline gelecek seviyeye öyle her olayla kolay kolay gelebileceğine inanmıyorum.
sağlığı yerinde olan insanın bence oturup her dakikası için sükretmesi gerekir.sevgilim beni bıraktı/ aldattı, sevdiğim/ cocugum öldü vb süreçler için çok çok uzun süreli depresyon bana biraz şımarıklık gibi geliyor.
mesela: tabi ki ölüm kolay değil ama rabbimin emri. hepimiz bir gün bununla karşılaşacağız.bunu uzun süreli buhran haline getirip, kişisel olarak çok uzun süreli depresif olmak bence pek uygun değil gibi çünkü ölüm mutlak son’dur.hayat : geride kalanlar için devam ediyor.yas tutmak ayrıdır, hastanelik/ilaçlık olacak duruma gelip cok cok uzun süre bu durumda kalmak ayrı.
insanın çıkışı gerçekten inancıdır arkadaşlar. rabbimdir.doğru yolu gösterendir, cevap verendir ve kurtarıcıdır.her acının, mutluluğun, mucizenin sebebi rabbimdir.
hala hayattaysanız, umut dua ile her zaman mevcuttur.hepimiz acı cekebiliriz ama bir noktada ayaga kalkıp, devam edecek kudreti bulmak/ dilenmek gerekir.açıp ellerimizi iyileşmeyi dileneceğiz.
insan olmanın özelliği bu.
yaşadıklarımızla olgunlaşırız.
devamını gör...
182.
deneyimlerimden ve okumalarımdan yola çıkarak bu illet hakkında bir iki (belki üç beş) söz etmek isterim.
depresyon, temelde varoluşsal bir sıkıntıdır ve yaşanan hayatla benlik arasında, gerçekten inanç duyulan bir bağ kuramamaktan kaynaklanabilir. bir tür yabancılaşma denebilir. bireysel değil, toplumsal bir sorundur. günümüz toplumundaki üretim ilişkilerinin insanı kendine, topluma ve doğaya yabancılaştırması mutlak etmendir. önce bunu kavramak ve üzerine düşünmek gerekir. sorun sizde değil, toplumsal düzende. ama bunu düzeltmesi gereken bizzat sizsiniz.
depresyonla mücadele, temelde iki kulvarda yürütülmelidir: kısa erimli ve uzun erimli. çünkü efendim, kurtulmak veya içine düşmemek için iki şeye ihtiyaç vardır: uzun erimde, benlikle örtüşen, sahici, heyecan veren bir yaşam amacı ve kısa erimde de söz konusu amacın ihtiyaçlarına yanıt veren, makbul bir gündelik pratik. biri olmadan diğeri üzerine eğilmek, şu veya bu vadede mutlaka sorun yaratacaktır. şunu eklemek gerekir: benlik, kişiden kişiye değişkenlik gösterir. dolayısıyla herkesin aynı yaşam amacından heyecan duyması beklenemez.
yaşam amacı kimi için kariyer, kimi için yuva kurmak, kimi için çocukları, ailesi, siyasal mücadelesi, dini vb. bir ton farklı şey olabilir. önemli olan, bunu dürüstçe, cesaretle, üzerinde süperego kaynaklı bir dayatma hissetmeden belirlemek ve bilince çıkarmaktır. bu belirlemeler elbette süreç içinde değişebilecektir ve sağlıklı olan da zaten değişmesidir. ancak önemli olan, tam o anda neye inanç duyduğumuzdur. burada olmazsa olmaz iki şey: kendine karşı dürüstlük ve cesaret. bu ikisi olmadan depresyonla mücadele edilemez. depresyon sende doğup serpildi, ona verimli bir toprak sundun, demekki o toprağı dönüştürmek zorundasın.
kısa erimli gündelik mücadelede önemli olan, benliğin olumlu algıladığı şeyler yapmaktır. insan, eninde sonunda, ne yapıyorsa odur. burada, en azından başlangıçta, iradenin de rolü vardır. insan, bazen kendisine neyin iyi geldiğini deneyerek bulur. düzenli spor yaptığınızda nasıl hissedeceğinizi görmek için düzenli spor yapmanız gerekebilir.
uzun erimli amacın çerçevesinde, benliğin senden sağlığını korumanı istiyorsa, buna önem veriyorsa, sigara içmeyeceksin. toplumsal kurtuluş için bir şeyler yapmanı istiyorsa, örgütlenme görevini korku nedeniyle veya başka bir sebeple kenara atmayacaksın. kariyer istiyorsa tembellik yapmayacaksın. dikkat: benliğe aykırı her tutum ve davranış, kendine yabancılaşma getirir.
depresyonun düşmanı, kendi hayatına ve yaptıklarına inanç duymaktır.
depresyon, temelde varoluşsal bir sıkıntıdır ve yaşanan hayatla benlik arasında, gerçekten inanç duyulan bir bağ kuramamaktan kaynaklanabilir. bir tür yabancılaşma denebilir. bireysel değil, toplumsal bir sorundur. günümüz toplumundaki üretim ilişkilerinin insanı kendine, topluma ve doğaya yabancılaştırması mutlak etmendir. önce bunu kavramak ve üzerine düşünmek gerekir. sorun sizde değil, toplumsal düzende. ama bunu düzeltmesi gereken bizzat sizsiniz.
depresyonla mücadele, temelde iki kulvarda yürütülmelidir: kısa erimli ve uzun erimli. çünkü efendim, kurtulmak veya içine düşmemek için iki şeye ihtiyaç vardır: uzun erimde, benlikle örtüşen, sahici, heyecan veren bir yaşam amacı ve kısa erimde de söz konusu amacın ihtiyaçlarına yanıt veren, makbul bir gündelik pratik. biri olmadan diğeri üzerine eğilmek, şu veya bu vadede mutlaka sorun yaratacaktır. şunu eklemek gerekir: benlik, kişiden kişiye değişkenlik gösterir. dolayısıyla herkesin aynı yaşam amacından heyecan duyması beklenemez.
yaşam amacı kimi için kariyer, kimi için yuva kurmak, kimi için çocukları, ailesi, siyasal mücadelesi, dini vb. bir ton farklı şey olabilir. önemli olan, bunu dürüstçe, cesaretle, üzerinde süperego kaynaklı bir dayatma hissetmeden belirlemek ve bilince çıkarmaktır. bu belirlemeler elbette süreç içinde değişebilecektir ve sağlıklı olan da zaten değişmesidir. ancak önemli olan, tam o anda neye inanç duyduğumuzdur. burada olmazsa olmaz iki şey: kendine karşı dürüstlük ve cesaret. bu ikisi olmadan depresyonla mücadele edilemez. depresyon sende doğup serpildi, ona verimli bir toprak sundun, demekki o toprağı dönüştürmek zorundasın.
kısa erimli gündelik mücadelede önemli olan, benliğin olumlu algıladığı şeyler yapmaktır. insan, eninde sonunda, ne yapıyorsa odur. burada, en azından başlangıçta, iradenin de rolü vardır. insan, bazen kendisine neyin iyi geldiğini deneyerek bulur. düzenli spor yaptığınızda nasıl hissedeceğinizi görmek için düzenli spor yapmanız gerekebilir.
uzun erimli amacın çerçevesinde, benliğin senden sağlığını korumanı istiyorsa, buna önem veriyorsa, sigara içmeyeceksin. toplumsal kurtuluş için bir şeyler yapmanı istiyorsa, örgütlenme görevini korku nedeniyle veya başka bir sebeple kenara atmayacaksın. kariyer istiyorsa tembellik yapmayacaksın. dikkat: benliğe aykırı her tutum ve davranış, kendine yabancılaşma getirir.
depresyonun düşmanı, kendi hayatına ve yaptıklarına inanç duymaktır.
devamını gör...
183.
majör olanını deneyimlediğim hastalık. yıllar önce yaşadığım travmatik bir olay sonrası majör depresyon teşhisi almakla birlikte 90 mg antidepresan ile hayata tutunmaya çalıştım. zamanla 30 mg'a inip antidepresanı bırakacak düzeye geldim. sebepleri çok kısaca; ya hayatınızın içine eden toksik insanlar ya da zihninizdeki defolu düşüncelerdir*. tabiiki depresyondayken tek başına bunlarla baş edecek gücü kendinde bulamıyorsun, uzman desteği şart oluyor ama depresyondan çıkınca hiçbir şey eskisi gibi olmuyor, hayatından çıkarman gereken kişileri çıkardığın, düşüncelerini yönetebildiğin, kendi benliğini inşa etmeye başladığın daha huzurlu bir döneme giriyorsun.
devamını gör...
184.
yıllardır dönem dönem beni yoklayan illet. sabahlara kadar çikolata yiyip yorganın altından çıkmak istememekle karıştırılır fakat gram alakası yoktur. bir uzmanlar görüşülüp destek alınması gereken durumdur.
devamını gör...
185.
inmesi kolay, çıkması zor olan dipsiz kuyu.
devamını gör...
186.
aile, çevre, maddi imkanlar, yetiştirilirken bilinçli bir yaklaşım ile muamele görmemek... bunlar haklı haksız mazeretlerdi. bu saatten sonra kim takar seni de "ah canım, incinmişsin" der...
mazeretleri geride bırakıp kendi hayatın için sorumluluk almak ve hayata o lanet olası yoksunluk penceresi nden bakmayi bırakmak.
öfke, kin, nefret, haset ve kıskançlığı da bırakmak. kendi hayatını ve sahip olduğun şartlarını eksiksiz, şeksiz, bilfiil kabul etmek.
mazeretleri geride bırakıp kendi hayatın için sorumluluk almak ve hayata o lanet olası yoksunluk penceresi nden bakmayi bırakmak.
öfke, kin, nefret, haset ve kıskançlığı da bırakmak. kendi hayatını ve sahip olduğun şartlarını eksiksiz, şeksiz, bilfiil kabul etmek.
devamını gör...
187.
her depresyondan çıkışta bilinç sıçraması yaşıyorum o yüzden çok önemli sadece çok bunalınan bir dönem olarak bakmıyorum
devamını gör...
188.
amaçsız hissettirir, boşluk yaratır, bacaklarınız içinizdeki sıkıntı sebebiyle sürekli titrer. ne gün ışığı, ne çiçek böcek hiçbir şey durumu değiştirmez. kendi kendine geçer ama geçene kadar geride tükenen bir varlık bırakır. zamanla toparlanırsınız. sonra yine aynı döngü.
devamını gör...
189.
her mevsim geçişinde kapımı çalıp misafir olarak ağırladığım hastalıktır.
devamını gör...
190.
çıksak iyiydi ya
devamını gör...
191.
3 _4 yıldır misafir gitmek bilmiyor.
devamını gör...
192.
çağın hastalığı. ince ruhlu insanların belası.
o sebeple siz siz olun, kendinizi siz kendiniz olduğunuz için daha çok sevin.
egoist olun, çünkü eğer hayatın her alanında ince ruhlu kalmaya devam ederseniz, ruhunuz kırılıyor, inciniyor.
kendinizi yeteri kadar sevmiyorsunuz demek değil bu, kendinize yeteri kadar ehemmiyet vermiyorsunuz demek.
bunu idrak ettiğim uzun yıllar öncesinden bugüne dek kimseye acımıyorum ama kimseye de kötülük babında bir şey yapmıyorum, sadece gayet dengeli biçimde "önce ben" diyorum.
dikkat edeceğiniz tek husus bu, sınırlarınızı mutlaka iyi belirleyin ve çiğnenmesine göz yummayın, gözyumup sınırlarınızı aştırdığınız anda bu belanın içindesiniz demektir.
sağlıcakla.
o sebeple siz siz olun, kendinizi siz kendiniz olduğunuz için daha çok sevin.
egoist olun, çünkü eğer hayatın her alanında ince ruhlu kalmaya devam ederseniz, ruhunuz kırılıyor, inciniyor.
kendinizi yeteri kadar sevmiyorsunuz demek değil bu, kendinize yeteri kadar ehemmiyet vermiyorsunuz demek.
bunu idrak ettiğim uzun yıllar öncesinden bugüne dek kimseye acımıyorum ama kimseye de kötülük babında bir şey yapmıyorum, sadece gayet dengeli biçimde "önce ben" diyorum.
dikkat edeceğiniz tek husus bu, sınırlarınızı mutlaka iyi belirleyin ve çiğnenmesine göz yummayın, gözyumup sınırlarınızı aştırdığınız anda bu belanın içindesiniz demektir.
sağlıcakla.
devamını gör...
193.
buraya depresyon öykümü yazmak istiyorum. belki sonra okuduğumda bana iyi gelir. ya da birileri okuyup kendini daha iyi anlamaya başlar.
sanırım 10-11 yaşlarından beri depresyon atakları yaşıyorum. ama o zaman hiçbir şeyin farkında değildim. depresyon, anksiyete nedir bilmiyordum. ama ailemin psikolojik rahatsızlık genetiğine baktığımız zaman pek de şaşırtıcı bir sonuç değil. annem yıllardır anskiyete, depresyon ve panik atakla yaşıyormuş, babamın durumu biraz daha ağır. şizofren olduğunu düşünmüyorum ama sanrıları var. ağır depresyon hastalarında halüsinasyon görme gibi durumlar olabiliyor. sağ olsun aynısı bana miras kalmış. yani babamdan depresyonu annemden de panik ve anksiyeteyi almışım. travmatik bir çocukluk yaşayınca da üzerine kaymağı olmuş.
ilk kez 15 yaşımda psikoloğa gittim. nasıl oldu hiç hatırlamıyorum. sanırım anneme yalvarıp kolumdaki izleri gösterdiğim için ikna olmuştu. kendimi öldürmek gibi bir niyetim yoktu. suçlu hissediyordum. ve şiddet geçmişimden dolayı fiziksel olarak cezalandırılmak istiyordum. gittiğim psikolog yaşımdan dolayı beni pek ciddiye almadı ve akılcı çözümler vermedi. annem de beni ciddiye almadığı için bırakmamı önerdi. bu dönemde bana en iyi gelen şey iyi hissetmek isimli kitap oldu.
sonra işler daha karmaşık bir hal aldı. okula giderken ağlıyordum, derslerde ağlıyordum. eve geldiğim gibi herhangi bir ilaç almaksızın 14-16 saat uyuyordum. sonra sabah yine aynı döngü. bu da yetmezmiş gibi bir de bulimia başladı. ben kilo verdikçe daha katlanılır bir hal almış gibi hissettim. ve gerçekten insanlar bana katlanamıyordu. sebebini bilmiyorum. belki tuhaf olduğum ya da çirkin olduğum için. ya da sorumsuz ve tembel olduğum için. liseden mezun olduktan sonra sınava hiç çalışmadım. benden her zaman iyisi hep daha iyisini bekleyen herkes benimle ilgili tüm umutlarını yitirdi. ben de yıllar önce yitirmiştim zaten.
18 yaşlarımda ilk kez psikiyatriye gittim. pek bir beklentim yoktu. o zaman bilmiyordum ama gittiğim doktor, devlet hastanesi doktorlarına göre iyi bir doktormuş. beni dinledi ve bana şefkatle yaklaştı. ama tabii prozac'ı da yapıştırdı hemen. o doktora bir daha gidemedim. kendi kliniğini açtığı için. başka bir doktor buldum ve ona gitmeye başladım. o da çeşitli tavsiyeler verdi. gün içerisinde yatay pozisyonda durmamak gibi. 3 kutu prozac bitirdikten sonra bir gün aklımda tek olan düşünce ilaçları fazla doz almaktı. kafamın içinden bana ait ama bir o kadar da bana ait olmayan bir ses iç tüm kutuyu uyu diyordu. 8-10 tane içtikten sonra bir arkadaşımı aradım. korkmasın diye 3-5 tane içtim dedim. o biraz beni kendime getirdi kusmaya çalıştım. ama telefonu kapattıktan sonra 3 tane daha aldım. akşam ateşim çıktı, midem yandı. ertesi gün hiçbir şey olmamış bir şekilde anneme itiraf ettim. tekrar aynı doktora gittik. bir de ondan azar işittim. senin hiçbir şeyin yok yalnızca sorumsuz ve tembelsin dedi. annemle de konuştu ve yatış yapmamızı önerdi. tabii ki öyle bir şey yapmadım. madem hiçbir şeyim yok neden bir kutu prozac ve abizol yazıp gönderdi bilmiyorum. teşhis bile koymadı bana. ilk gittiğim doktor epizoid majör depresyon ve anksiyete tanısı koymasına rağmen ikinci gittiğim doktor bir tuhaftı sonuç olarak. ben de bir daha bu hanımefendiye gitmemeye ve ilacı bırakmaya karar verdim.
ek bilgi antidepresan kullanırken alkol kullanmayın. tepkimeye giriyor ve kendinizi her açıdan kaybediyorsunuz.
şimdi depresyonumun daha düşük olduğu bir dönemdeyim ama hissediyorum ki yakında artıcak bu yüzden 50mg selectra kullanmaya başladım. psikiyatriye gidecektim fakat randevu bulamadım. ki gerçek anlamda neredeyse 20 yaşında olmama rağmen hala doktorların beni ciddiye almadığını ve ergen depresyonu ya da geçici bir duygu durum bozukluğu olarak gördüğünü düşünüyorum. belki bunların hiçbiri yok bende sadece sorumsuz ve tembelim evet. ama kendimi bu şekilde kabullenmeye çalıştıkça suçluluk duygum artıyor ve kendimden daha fazla nefret etmeme neden oluyor.
umarım bir gün çok daha iyi hissederim.
sanırım 10-11 yaşlarından beri depresyon atakları yaşıyorum. ama o zaman hiçbir şeyin farkında değildim. depresyon, anksiyete nedir bilmiyordum. ama ailemin psikolojik rahatsızlık genetiğine baktığımız zaman pek de şaşırtıcı bir sonuç değil. annem yıllardır anskiyete, depresyon ve panik atakla yaşıyormuş, babamın durumu biraz daha ağır. şizofren olduğunu düşünmüyorum ama sanrıları var. ağır depresyon hastalarında halüsinasyon görme gibi durumlar olabiliyor. sağ olsun aynısı bana miras kalmış. yani babamdan depresyonu annemden de panik ve anksiyeteyi almışım. travmatik bir çocukluk yaşayınca da üzerine kaymağı olmuş.
ilk kez 15 yaşımda psikoloğa gittim. nasıl oldu hiç hatırlamıyorum. sanırım anneme yalvarıp kolumdaki izleri gösterdiğim için ikna olmuştu. kendimi öldürmek gibi bir niyetim yoktu. suçlu hissediyordum. ve şiddet geçmişimden dolayı fiziksel olarak cezalandırılmak istiyordum. gittiğim psikolog yaşımdan dolayı beni pek ciddiye almadı ve akılcı çözümler vermedi. annem de beni ciddiye almadığı için bırakmamı önerdi. bu dönemde bana en iyi gelen şey iyi hissetmek isimli kitap oldu.
sonra işler daha karmaşık bir hal aldı. okula giderken ağlıyordum, derslerde ağlıyordum. eve geldiğim gibi herhangi bir ilaç almaksızın 14-16 saat uyuyordum. sonra sabah yine aynı döngü. bu da yetmezmiş gibi bir de bulimia başladı. ben kilo verdikçe daha katlanılır bir hal almış gibi hissettim. ve gerçekten insanlar bana katlanamıyordu. sebebini bilmiyorum. belki tuhaf olduğum ya da çirkin olduğum için. ya da sorumsuz ve tembel olduğum için. liseden mezun olduktan sonra sınava hiç çalışmadım. benden her zaman iyisi hep daha iyisini bekleyen herkes benimle ilgili tüm umutlarını yitirdi. ben de yıllar önce yitirmiştim zaten.
18 yaşlarımda ilk kez psikiyatriye gittim. pek bir beklentim yoktu. o zaman bilmiyordum ama gittiğim doktor, devlet hastanesi doktorlarına göre iyi bir doktormuş. beni dinledi ve bana şefkatle yaklaştı. ama tabii prozac'ı da yapıştırdı hemen. o doktora bir daha gidemedim. kendi kliniğini açtığı için. başka bir doktor buldum ve ona gitmeye başladım. o da çeşitli tavsiyeler verdi. gün içerisinde yatay pozisyonda durmamak gibi. 3 kutu prozac bitirdikten sonra bir gün aklımda tek olan düşünce ilaçları fazla doz almaktı. kafamın içinden bana ait ama bir o kadar da bana ait olmayan bir ses iç tüm kutuyu uyu diyordu. 8-10 tane içtikten sonra bir arkadaşımı aradım. korkmasın diye 3-5 tane içtim dedim. o biraz beni kendime getirdi kusmaya çalıştım. ama telefonu kapattıktan sonra 3 tane daha aldım. akşam ateşim çıktı, midem yandı. ertesi gün hiçbir şey olmamış bir şekilde anneme itiraf ettim. tekrar aynı doktora gittik. bir de ondan azar işittim. senin hiçbir şeyin yok yalnızca sorumsuz ve tembelsin dedi. annemle de konuştu ve yatış yapmamızı önerdi. tabii ki öyle bir şey yapmadım. madem hiçbir şeyim yok neden bir kutu prozac ve abizol yazıp gönderdi bilmiyorum. teşhis bile koymadı bana. ilk gittiğim doktor epizoid majör depresyon ve anksiyete tanısı koymasına rağmen ikinci gittiğim doktor bir tuhaftı sonuç olarak. ben de bir daha bu hanımefendiye gitmemeye ve ilacı bırakmaya karar verdim.
ek bilgi antidepresan kullanırken alkol kullanmayın. tepkimeye giriyor ve kendinizi her açıdan kaybediyorsunuz.
şimdi depresyonumun daha düşük olduğu bir dönemdeyim ama hissediyorum ki yakında artıcak bu yüzden 50mg selectra kullanmaya başladım. psikiyatriye gidecektim fakat randevu bulamadım. ki gerçek anlamda neredeyse 20 yaşında olmama rağmen hala doktorların beni ciddiye almadığını ve ergen depresyonu ya da geçici bir duygu durum bozukluğu olarak gördüğünü düşünüyorum. belki bunların hiçbiri yok bende sadece sorumsuz ve tembelim evet. ama kendimi bu şekilde kabullenmeye çalıştıkça suçluluk duygum artıyor ve kendimden daha fazla nefret etmeme neden oluyor.
umarım bir gün çok daha iyi hissederim.
devamını gör...
194.
2 sene önce bir sabah pat diye uykumdan uyandırıp hafif seviyede sahip olduğumu fark ettiren hastalıktır.
o zamanlar yoğun kaygı duyduğum bir dönem içindeydim, hiçbir şeyim iyi gitmiyordu, sosyal ilişkilerim, üniversite ve sağlığım hepsi sallantıdaydı. bu süreç içerisinde hüngür hüngür ağlar, bir an önce olduğum ruh halinden kurtulmak isterdim. düşünüp taşındıktan sonra kurtulma yöntemleri gün geçtikçe daha da çok cazip gelmeye başladı. tabii ben depresyonda olma ihtimalimi inkar ediyordum ama o sabah beni uykumdan uyandıran ruh hali bana depresyonda olduğumu kabullendirdi. sonra bir şekilde kendimi toparladım, en sevdiğim şeye yani ders çalışmaya odaklandım ama bu sefer de gelecek kaygısı vurdu. mezuniyetten sonra hayatta olmak istemiyordum. kaçıyordum. kaçıyordum çünkü korkuyordum. benim yetişkinlik sorumluluklarını almaya ne gücüm vardı ne isteğim. ürkek bir çocuk olarak büyüdüm, rapunzel gibi beni de bir kulede büyüttüler, en ufak bir zorluk bile beni kırmaya yetiyordu. bu kırılmaları paylaşacak ne sevgilim ne ailem ne de arkadaşlarım vardı*. belki birileri beni rahatlatırdı ama olmadı. olsun yine de bir şekilde bugünlere gelmeyi başardım. fakat bu aralar yine nüksediyor. yine aynı kırılganlık, yine aynı çaresizlik, yine aynı kaygılar. birisinin sorduğu bir soru bile beni ağlatmaya yetiyor. yüzleşmeye çalışıyorum ama tetiklenmek bana iyi gelmiyor, şu sıralar sağlığım da iyice bozulmaya başladı. belki onun da etkisi vardır ama iyi değilim. sabahleyin buraya keyifli bir fotoğraf paylaştım ama akşamında ötanazi videoları izleyerek huzurlu son yolculuklara ağlıyorum. depresyon işte bana böyle hissettiriyor. depresyon işte böyle bir şey.
not: kafamı patlatan sancılardan detaylı bir şekilde bahsetmek isterdim ama bu platformda bunu yapmak doğru olmaz.
o zamanlar yoğun kaygı duyduğum bir dönem içindeydim, hiçbir şeyim iyi gitmiyordu, sosyal ilişkilerim, üniversite ve sağlığım hepsi sallantıdaydı. bu süreç içerisinde hüngür hüngür ağlar, bir an önce olduğum ruh halinden kurtulmak isterdim. düşünüp taşındıktan sonra kurtulma yöntemleri gün geçtikçe daha da çok cazip gelmeye başladı. tabii ben depresyonda olma ihtimalimi inkar ediyordum ama o sabah beni uykumdan uyandıran ruh hali bana depresyonda olduğumu kabullendirdi. sonra bir şekilde kendimi toparladım, en sevdiğim şeye yani ders çalışmaya odaklandım ama bu sefer de gelecek kaygısı vurdu. mezuniyetten sonra hayatta olmak istemiyordum. kaçıyordum. kaçıyordum çünkü korkuyordum. benim yetişkinlik sorumluluklarını almaya ne gücüm vardı ne isteğim. ürkek bir çocuk olarak büyüdüm, rapunzel gibi beni de bir kulede büyüttüler, en ufak bir zorluk bile beni kırmaya yetiyordu. bu kırılmaları paylaşacak ne sevgilim ne ailem ne de arkadaşlarım vardı*. belki birileri beni rahatlatırdı ama olmadı. olsun yine de bir şekilde bugünlere gelmeyi başardım. fakat bu aralar yine nüksediyor. yine aynı kırılganlık, yine aynı çaresizlik, yine aynı kaygılar. birisinin sorduğu bir soru bile beni ağlatmaya yetiyor. yüzleşmeye çalışıyorum ama tetiklenmek bana iyi gelmiyor, şu sıralar sağlığım da iyice bozulmaya başladı. belki onun da etkisi vardır ama iyi değilim. sabahleyin buraya keyifli bir fotoğraf paylaştım ama akşamında ötanazi videoları izleyerek huzurlu son yolculuklara ağlıyorum. depresyon işte bana böyle hissettiriyor. depresyon işte böyle bir şey.
not: kafamı patlatan sancılardan detaylı bir şekilde bahsetmek isterdim ama bu platformda bunu yapmak doğru olmaz.
devamını gör...
195.
kesinlikle basit ve göz ardı edilebilecek bir durum değildir. vücutta üretilen mutluluk hormonların üretiminde oluşan bir aksaklık yüzünden gerçekleşen bir rahatsızlıktır. belirtileri depresif ruh hali, kilo artış ya da kaybı, odaklanamama, karar verme problemleri, ağlama nöbetleri, güvenli alandan çıkamama, yorgunluk ve halsizlik, zevk alamama ve en kötüsü intihar teşebbüsleri.
böyle bir durumu iki hafta ya da daha uzun bir süredir yaşıyorsanız lütfen yardım alın.
böyle bir durumu iki hafta ya da daha uzun bir süredir yaşıyorsanız lütfen yardım alın.
devamını gör...
196.
boynuma geçirdiğim bu ipekten ilmeği senelerce kendi ellerimle işledim. duygu durumlardan uzak bir robot gibi günleri geçiriyorum. bir şeye heyecanlanmak mutlu olmak vb insani şeyler o kadar uzak ki. sadece düşünüyorum sadece sinir krizi geçiriyorum. ilaçlar sadece david lynch tarafından çekilmiş 4k rüyalar görmemi sağlıyor.
hayatımda hiçbir bu kadar daralmış ve bunalmış bir dönemim olmamıştı. kendi ellerimle ördüğüm duvarların altında kalmış gibiyim. telefona sadece banka borçları ve trendyol bildirimleri geliyor, yalnızlıktan kusacak gibiyim. bir parça istiyorum sadece peşine düşeceğim her şeyi ona göre takip edeceğim bir parça,iz, ipucu.
neyse burayı ağlama duvarına çevirdim tanımı yapıp kaçalım.
depresyon insanın kendine yakışanı üzülmesidir.
hayatımda hiçbir bu kadar daralmış ve bunalmış bir dönemim olmamıştı. kendi ellerimle ördüğüm duvarların altında kalmış gibiyim. telefona sadece banka borçları ve trendyol bildirimleri geliyor, yalnızlıktan kusacak gibiyim. bir parça istiyorum sadece peşine düşeceğim her şeyi ona göre takip edeceğim bir parça,iz, ipucu.
neyse burayı ağlama duvarına çevirdim tanımı yapıp kaçalım.
depresyon insanın kendine yakışanı üzülmesidir.
devamını gör...
197.
tüm olumsuzlukların üst üste gelmesi ve geçmemesi halinde yakalandığınız bir hastalık.
devamını gör...
198.
nasıl ve ne sebeple girdiğini bildiğin ancak iyileşmeye sebebin olmadığında asla çıkamadığın beter bir hastalık.
devamını gör...
199.
canımızın sıkılması için oldukça geçerli nedenlerimizin olduğu bir ülkede, hemen hepimizin bir şekilde maruz kaldığı psikolojik evre. evre diyorum çünkü hemen ilaçlara abanılmaması gereken, kişinin kendi sınırlarını ve hassas noktalarını keşfetmesine, yani kendini tanıma sürecine de bir bakıma katkısı olan bir süreç. evet, canımız çok sıkkın diye can sıkmaya, sağa sola sarmaya gerek yok. bazı şeylerin kıymeti zor yoldan öğrenilir ve hayat bize keyif ve acı veren bu şeylerin bütününden ibaret. bunlarla birlikte şeklimizi alıyor, kendimiz oluyoruz. kıymet bilmek, empati duygusunun gelişimi, öz saygı, öz savunma vs. birçok algımız, bu şekilde güçlenir. güneşli günleri seviyoruz diye bulutlara küfretmemek, her şeyle barışık olmak gerek.
devamını gör...
200.
erken yaşlarda ağır bir şekilde geçirdikten sonra ilerleyen yaşlarda toleransınız inanılmaz yükseliyor. öyle ki ben bu illeti lise çağında çekmeye başladım, üniversite ilk senelerinde pik noktaya ulaştı, öyle zamanlar oldu ki her gün kendi ölümümü düşledim, ancak hayata devam ettim, içimde saçma bir umut vardı, ona tutundum, bir gün güzel olacak dedim, oluyor da yavaş yavaş :)
ilerleyen zamanlarda asla başaramayacağım sandığım şeylere düşünmeden başladım, çoğunu başardım, çünkü insan, kendini öldürme fikrini her gün düşünüp, sonunda aşıyorsa, daha cesur, daha özgüvenli oluyor. sizi üzecek şeylerin sadece kontrolünü sağlayamadığınız şeyler olduğunu kabul ediyorsunuz ve evet, yola devam ediyorsunuz.
yıllar geçip geriye baktığımda o lisedeki, üniversitedeki aşırı duygusal ve hassas çocuğu düşünüyorum, ona üzülüyor ve sempati duyuyorum ancak o genç, o yaşlarda bu düşünce ile savaşıp sonunda galip geldiği için şu an olduğum kişiyim. ve o zorluklara katlanırken ki verdiği emeği asla boşa çıkarmayacağım.
ilerleyen zamanlarda asla başaramayacağım sandığım şeylere düşünmeden başladım, çoğunu başardım, çünkü insan, kendini öldürme fikrini her gün düşünüp, sonunda aşıyorsa, daha cesur, daha özgüvenli oluyor. sizi üzecek şeylerin sadece kontrolünü sağlayamadığınız şeyler olduğunu kabul ediyorsunuz ve evet, yola devam ediyorsunuz.
yıllar geçip geriye baktığımda o lisedeki, üniversitedeki aşırı duygusal ve hassas çocuğu düşünüyorum, ona üzülüyor ve sempati duyuyorum ancak o genç, o yaşlarda bu düşünce ile savaşıp sonunda galip geldiği için şu an olduğum kişiyim. ve o zorluklara katlanırken ki verdiği emeği asla boşa çıkarmayacağım.
devamını gör...