ilkokuldan akılda kalanlar
başlık "örnek vatandaş" tarafından 21.11.2020 20:26 tarihinde açılmıştır.
281.
boyum kadar yağan karın içinde yüzerek okula gidişlerim, ilk üç yılımı sözde okutan öğretmenin çantama el koyup beni okulun psikoloğuna göndermesi, o üç yılın sonunda hayatımın şansı olan o muhteşem öğretmenin eline düşmem.
hâlâ ne zaman umutsuzluk yaşasam "öyle bir öğretmenden böyle bir öğretmene düştüysem bu kadar umutsuzluğun ardından bir mucize de çıkar karşıma" derim.
hâlâ ne zaman umutsuzluk yaşasam "öyle bir öğretmenden böyle bir öğretmene düştüysem bu kadar umutsuzluğun ardından bir mucize de çıkar karşıma" derim.
devamını gör...
282.
kaan'a olan aşkım ve 23nisanda şirine olmam
devamını gör...
283.
ethem isminde ki öğretmenimiz.
korkunç sinirli, merhametsiz ve psikopat bir adamdı. fatma isminde ki sınıf arkadaşımızın dudağını patlatmıştı. burnundan kan geldiğini görüp öğretmenim burnu kanıyoooo diye bağırdığımızda bırakmıştı kızı.
gariban bir kızdı. biz umutlanmıştık ailesi gelir ortalığı ayağa kaldırır diye. ama ne gelen oldu ne giden.
o kız yediği dayak ve arkadaşlarından utanarak bir süre daha aramızda kaldı. sonra bir daha gelmedi. ne olduğunu bilmiyoruz. o kişi ise yaptığı şeyi yapmaya devam etti.
nefret ediyorum o heriften!
sene 1988.
korkunç sinirli, merhametsiz ve psikopat bir adamdı. fatma isminde ki sınıf arkadaşımızın dudağını patlatmıştı. burnundan kan geldiğini görüp öğretmenim burnu kanıyoooo diye bağırdığımızda bırakmıştı kızı.
gariban bir kızdı. biz umutlanmıştık ailesi gelir ortalığı ayağa kaldırır diye. ama ne gelen oldu ne giden.
o kız yediği dayak ve arkadaşlarından utanarak bir süre daha aramızda kaldı. sonra bir daha gelmedi. ne olduğunu bilmiyoruz. o kişi ise yaptığı şeyi yapmaya devam etti.
nefret ediyorum o heriften!
sene 1988.
devamını gör...
284.
hoslandigim çocuğu en yakın arkadaşımla birlikte gördükten sonra pataklamam ve annesine söylerse bir daha dovecegimi söylemem, onun annesine söylemesiyle annesinin gelip bana kizmasi ve beni annesine şikayet ettiği için bir daha dövmem
devamını gör...
285.
uğradığım zorbalıklar. aşmak çok zor oldu.
devamını gör...
286.
sınıfta konuşanların kafasına yoklama defteriyle vuran öğretmenim.
devamını gör...
287.
ilk okul öğretmenim . adam ilk okul öğretmenliği yaparken o dönem üniversiteye de öğrenci yetiştirirdi. okulu bırak şehir de adı duyulan nadide insandı. akşam okuldan çıkar elinde şarap şişesi bilirdik sabaha kadar içer. ama okula gelir derse girdiği anda hiç bir şey olmamış gibi ayık birde güzel öğretir. hele adaleti kimsede yok birisi ders yapmadı mı sağında solunda önündeki arkasındaki arkadaşlarla tahtaya çıkarır tüm parmaklar birleşip cetveli yerdi neden mi ? ''siz arkadaşınız iyi olmasını istemiyor musunuz, o yapamadıysa neden yardım etmediniz uyarmadınız. o düşük alınca mutlumu olacaksınız.'' derdi hep. iyi ki o öğretmende yetiştim bu yaşıma kadar matematikle ilgili kitaplarla ilgili ne biliyorsam ne kadar seviyorsam hepsinin sebebidir kendisi . hayatımdaki yegane insanlardan .hala şehrime gittiğimde gidip elini öpmek halini hatırını sormak iyi gelir.
devamını gör...
288.
sınıfça öğrendiğimiz kurallar vardı. tam olarak ne nedendi hatırlayamıyorum ama el çırpma, parmak şıklatma ile izinlerimizi istiyorduk. konuşmak, çöpe gitmek, tuvalete gitmek gibi durumlar için sayıları vardı bu hareketlerin. 6.sınıfın ilk zamanları da sıyrılamamıştık bu durumdan.* öğretmenlerimiz de şaşkınlık içindeydiler, alışıncaya dek karşılıklı neler oluyor havasındaydık denilebilir yani.
devamını gör...
289.
allah kahretmesin ki çok fazla şey hatırlıyorum. hiçbir şeyi unutamama gibi bir özelliğim mi var anlamıyorum çok gereksiz yer kaplıyorlar
devamını gör...
290.
okul numaram.
devamını gör...
291.
hocalar canları ev yemeği istediğinde yerli malı veya veli toplantısı yapardı.
devamını gör...
292.
yerli malı.
masa örtüsünü yıkatmak için her hafta birimizin eve götürmesi.
anılar...
sıra dayakları...
baban ne iş yapıyor sorusu.*
masa örtüsünü yıkatmak için her hafta birimizin eve götürmesi.
anılar...
sıra dayakları...
baban ne iş yapıyor sorusu.*
devamını gör...
293.
gri demirlere sahip olan bir kulübe vardı okulun içinde, kooperatif derdik. kırtasiye ürünleri satılır, her teneffüste bir öğrenci dururdu satış yerinde. ben henüz 3. sınıftım ve üst sınıflara geçince ben de orada satış yapmak istiyordum. ama sonra taşındık, o kooperatiften yalnızca silgi aldım, üzerinde arı maya resmi olan ve güzel kokan bir sürü silgim oldu. bir süre sonra da hepsi birer birer kayboldu.
okulun dışında kocaman yuvarlak bir taş vardı. kantinin hemen karşısındaydı. kantinden bir şeyler alır, sırayla o taşın tepesine çıkmaya çalışır, ancak her seferinde kayardık aşağıya. tepeye çıkıp oturana 'vaaay' derdik, 'nasıl da çıktı taşın tepesine'. okulun kapısına yakın olan bu yuvarlak taşın karşısında da okul kapısından girenleri deftere yazan nöbetçi öğrenci dururdu. sınıfın camından yağmurlu havalarda nöbetçi öğrencileri izlerdim. nöbetçi öğrenci yağmur yağınca bazen kantine giderdi ama ıslanarak bekleyen bir öğrenci görmüş, anlam verememiştim.
kantinde değişik şekerler satılırdı. ordan bir şeyler alır, kaydırağın altındaki kareyi oluşturan dört demire oturur, bazen elimizdeki şekerleri tutması için birbirimize vererek demirde takla atardık. ben de atardım, bir gazla başlamış ve bunun çok eğlenceli olduğunu görmüştüm. muhtemelen yanımızda bir büyük olsaydı bunu asla tadamazdım.
bir keresinde biz o demirlerdeyken okulun duvarlarına yaklaşan bir pamuk şekerci bahçedeki çocuklara bedava pamuk şeker dağıtmıştı. tanımadığınız insandan bir şeyler almayın dedikleri için terddüt yaşadığımı hatırlarım ama aldım mı almadım mı, işte bunu hatırlamıyorum.
okulun parkında kedi merdiveni vardı. orda asılı kalmaya çalışırken avuçlarımızın içleri acırdı, ama bu bir vazgeçişe yol açmazdı. öğle arası olunca yaşı daha büyük olanlar salıncak veya tahterevallide yarışırlardı, tüm okul kim kazanacak diye izlerdik. bu işi herkes çok ciddiye alırdı. kazanacak olanı merak eden ve uzaktan izleyen öğretmenleri de görmüştüm, yarış bitince yaklaşır 'hadi sınıflara der' ve yarışa müdahale etmiş gibi yaparlardı.
okulun bahçesinin arkasında çam ağaçları vardı. orda ağaçların yapraklarını birbirine geçirerek uzun zincirler oluşturmaya, teneffüslerde okulun bahçesinden atlayıp karşıdaki marketten bir şeyler almaya giderdik. market daha çeşitli değildi, kaçmak ve kaçan kişiyi beklerken öğretmen geliyor mu diye bakmak güzeldi.
andımızı okuyan okul girişindeki yükseltiye çıkardı. birkaç kere ben de çıkmıştım ve kendimi okulun sahibi gibi hissetmiştim. ama bayrağı göndere çekmek için de büyük olmamız bekleniyordu. hiç bayrağı göndere çekemedim, hiç bana denk gelmedi.
okulun girişinde bisiklet koymak için demirler vardı. zil çalınca herkes oraya yığılır, hızlı hızlı bisikletini alırdı. kimisinin vitesli oluşu kimisinin ise yeni duruşu çok havalıydı, herkes onun bisikletine bakardı. birkaç kere bisiklet çalınmıştı o yüzden ben götürmek istemezdim. zaten önlükle bisiklet kullanmak, evdekileri yoldan geçerken dikkat edeceğine inandırmak da epey zordu. bir kere heveslenip tekerleri patlak bir bisikleti elimle sürerek okula getirmiştim, yani baya baya bisiklet taşımıştım. bunun evdekilerle bir inatlaşma sonucu olduğunu tahmin etmekte ancak nedenini hatırlamamaktayım.
okulda saçları sarı ve kıvırcık bir kız vardı. herkes ona bonus diyerek dalga geçerdi. bisikletlerin olduğu yerde bu kızı ağlattıklarınnı hatırlıyorum. ağlama nedeni ise kendisine çok fazla insanın bonus demesiydi çünkü kız 'bonus değilim' diyerek ağlamış, gözlüğünü biraz yukarı kaldırıp elleriyle yüzünü kapatmıştı.
bahçedeki diğer binada daha büyükler vardı, ortaokul olabilirler. onların kıyafetleri bizim gibi mavi önlük değildi, ceketleri vardı. ben yeşilay koluna girmiştim ve bir kere ayrı olan binada toplantı yapılmıştı. sınıftaki panolarda farklı resimler vardı, sonradan farkediyorum ki baya evrimle ilgili görsellermiş bunlar. sonraları bunu farkettiğim zaman hele ki şimdiyi düşününce içimden 'vay be' demeden edememiştim.
çok büyük geliyordu o zamanlar okulun bahçesi ve binası. yıllar sonra baktım, hem küçükmüş hem de o demir park yıkılmış ve yerine her yerde olan plastik oyuncaklar dikilmiş. yuvarlak taşa istesem çıkarım, istemiyorum bu yüzden artık.
okulun dışında kocaman yuvarlak bir taş vardı. kantinin hemen karşısındaydı. kantinden bir şeyler alır, sırayla o taşın tepesine çıkmaya çalışır, ancak her seferinde kayardık aşağıya. tepeye çıkıp oturana 'vaaay' derdik, 'nasıl da çıktı taşın tepesine'. okulun kapısına yakın olan bu yuvarlak taşın karşısında da okul kapısından girenleri deftere yazan nöbetçi öğrenci dururdu. sınıfın camından yağmurlu havalarda nöbetçi öğrencileri izlerdim. nöbetçi öğrenci yağmur yağınca bazen kantine giderdi ama ıslanarak bekleyen bir öğrenci görmüş, anlam verememiştim.
kantinde değişik şekerler satılırdı. ordan bir şeyler alır, kaydırağın altındaki kareyi oluşturan dört demire oturur, bazen elimizdeki şekerleri tutması için birbirimize vererek demirde takla atardık. ben de atardım, bir gazla başlamış ve bunun çok eğlenceli olduğunu görmüştüm. muhtemelen yanımızda bir büyük olsaydı bunu asla tadamazdım.
bir keresinde biz o demirlerdeyken okulun duvarlarına yaklaşan bir pamuk şekerci bahçedeki çocuklara bedava pamuk şeker dağıtmıştı. tanımadığınız insandan bir şeyler almayın dedikleri için terddüt yaşadığımı hatırlarım ama aldım mı almadım mı, işte bunu hatırlamıyorum.
okulun parkında kedi merdiveni vardı. orda asılı kalmaya çalışırken avuçlarımızın içleri acırdı, ama bu bir vazgeçişe yol açmazdı. öğle arası olunca yaşı daha büyük olanlar salıncak veya tahterevallide yarışırlardı, tüm okul kim kazanacak diye izlerdik. bu işi herkes çok ciddiye alırdı. kazanacak olanı merak eden ve uzaktan izleyen öğretmenleri de görmüştüm, yarış bitince yaklaşır 'hadi sınıflara der' ve yarışa müdahale etmiş gibi yaparlardı.
okulun bahçesinin arkasında çam ağaçları vardı. orda ağaçların yapraklarını birbirine geçirerek uzun zincirler oluşturmaya, teneffüslerde okulun bahçesinden atlayıp karşıdaki marketten bir şeyler almaya giderdik. market daha çeşitli değildi, kaçmak ve kaçan kişiyi beklerken öğretmen geliyor mu diye bakmak güzeldi.
andımızı okuyan okul girişindeki yükseltiye çıkardı. birkaç kere ben de çıkmıştım ve kendimi okulun sahibi gibi hissetmiştim. ama bayrağı göndere çekmek için de büyük olmamız bekleniyordu. hiç bayrağı göndere çekemedim, hiç bana denk gelmedi.
okulun girişinde bisiklet koymak için demirler vardı. zil çalınca herkes oraya yığılır, hızlı hızlı bisikletini alırdı. kimisinin vitesli oluşu kimisinin ise yeni duruşu çok havalıydı, herkes onun bisikletine bakardı. birkaç kere bisiklet çalınmıştı o yüzden ben götürmek istemezdim. zaten önlükle bisiklet kullanmak, evdekileri yoldan geçerken dikkat edeceğine inandırmak da epey zordu. bir kere heveslenip tekerleri patlak bir bisikleti elimle sürerek okula getirmiştim, yani baya baya bisiklet taşımıştım. bunun evdekilerle bir inatlaşma sonucu olduğunu tahmin etmekte ancak nedenini hatırlamamaktayım.
okulda saçları sarı ve kıvırcık bir kız vardı. herkes ona bonus diyerek dalga geçerdi. bisikletlerin olduğu yerde bu kızı ağlattıklarınnı hatırlıyorum. ağlama nedeni ise kendisine çok fazla insanın bonus demesiydi çünkü kız 'bonus değilim' diyerek ağlamış, gözlüğünü biraz yukarı kaldırıp elleriyle yüzünü kapatmıştı.
bahçedeki diğer binada daha büyükler vardı, ortaokul olabilirler. onların kıyafetleri bizim gibi mavi önlük değildi, ceketleri vardı. ben yeşilay koluna girmiştim ve bir kere ayrı olan binada toplantı yapılmıştı. sınıftaki panolarda farklı resimler vardı, sonradan farkediyorum ki baya evrimle ilgili görsellermiş bunlar. sonraları bunu farkettiğim zaman hele ki şimdiyi düşününce içimden 'vay be' demeden edememiştim.
çok büyük geliyordu o zamanlar okulun bahçesi ve binası. yıllar sonra baktım, hem küçükmüş hem de o demir park yıkılmış ve yerine her yerde olan plastik oyuncaklar dikilmiş. yuvarlak taşa istesem çıkarım, istemiyorum bu yüzden artık.
devamını gör...
294.
esra diye bir kızdan yumruk yemiştim. dudağım patlamıştı.
ah esra nasıl kıydın bana.
ah esra nasıl kıydın bana.
devamını gör...
295.
kaybolan silgiler
devamını gör...
296.
sınıfta uygar diye bir çocuk vardı. zeynep diye bir arkadaşımla kalem kutusunu birbirimize fırlatırdık "uygarlık savaşında bayrağı o taşıyor. her gücü o aşıyor." diye de bir yandan şarkı söylerdik. çocuk da kalem kutusunu almaya çalışırdı. normalde de hiç kötü davranmam insanlara bu çocuğa niye kötü davrandım hatırlamıyorum. küçükken genelde hoşlandıklarıma vururdum vs. belki de o yüzdendir... uygar'a yine üzüldüm.
devamını gör...
297.
kızların peşimden koştuğu unutulmaz yıllar. peşimden koştuğu derken yakalambaç oynuyorduk. başka türlüsü düşünülemez zaten.
devamını gör...
298.
içinde yaşarken normal sandığım ama şimdi geri dönüp bakınca bir öğretmenin küçücük bir çocuğu ayaklarından tutarak dördüncü kat camından sallandırmasını yirmili yaşlarımda bile unutmaya çalıştığım anılardır.
devamını gör...
299.
hiç unutmuyorum birinci sınıftayım ve o gün sınıf nöbetçisiyim. masa örtüleri diktirilmişti ve çalınmasın diye kilitli bir dolapta tutuyorduk, sınıf nöbetçisinin görevi ise sabah erkenden örtüleri çıkartıp yerleştirmek, son dereten önce de hepsini toplayıp yine dolaba yerleştirmekti. tabii başka görevler de vardı ama en önemlisi buydu. her neyse, bütün gün kontrol manyağı olan ben için çok zor geçti ve ters gidebilecek her şey ters gitti. artık son derse girmek üzereydik ve masa örtülerini toplamaya başlarken bir yandan bir bitse de gitsek modundaydım. adını vermeyeceğim bir sınıf arkadaşım gözümün içine bakarak ayakta dururken altına yaptı ve bütün koku bir anda sınıfa yayıldı. o kadar gerilmiştim ki oturup ağlamaya başlamıştım. ilkokul denilince aklıma gelen ilk hikaye bu ne yazık ki...
devamını gör...
300.
havanın ısınması güneşin buram buram yakması ve cuma günü son ders beden eğitiminde hocanın bizi serbest bırakması ve ve okuldan kaçıp okulun karşısındaki kırtasiyeden meybuz alıp yemek inanılmaz zevkliydi.
devamını gör...