normal sözlük sevişme kulübü
yazarın kendi kendine sevişeceği kulüptür.
devamını gör...
takip listem
sözlükte takip ettiğimiz yazarları görebileceğimiz yerdir.
devamını gör...
yoldaş'ın beş vakit namaz kılan müslüman olması
ne güzel.
dualarında bizi de unutmaz inşallah.
dualarında bizi de unutmaz inşallah.
devamını gör...
manita
sokak argosunda, sevgiliye hitap etmenin başka bir çeşitidir. bence kulağa hiç hoş gelmiyor. onun yerine hitap edilebilecek birçok kelime varken neden “manita” dedirten başlık.
devamını gör...
yeraltı edebiyatı
çok büyük yanılgılara gebe.
sistemi reddeden, eroin alıp, havaya 4 el ateş ederken aynı zamanda tavşanlarla sevişen karakterlerin resmedildiği romanların yeraltı edebiyatı kategorisinde görüldüğü sanrısına kıl oluyorum.
yeraltı edebiyatı toplumun kaybedenlerini, kazananlarını, ağlaklarını, patronlarını vs vs anlatmak zorunda değil, büyük yanılgı bu. şimdi bunu izah etmem zor kelimelerle ama eserin bütünlüğünden, dönemin şartlarına kadar geniş bir yelpazede etiketlendiriyorum o kategoriye giren kitaplarımı.
atıyorum, genç werther'ın acıları da döneminde bu şekilde anılabilirdi. hayal gücü ve sosyal kabullerle ilgili bu daha çok. şu an o kitabı okuyup intihar etmem ama zamanında bunu yapanlar olmuş. o eserde de werther hocamız "ver kokaini ver seksi, hayat boş hacı" diyen birisi değildi.
çölde yaşayan uyuşuk bir bedevi olsam, kıçımı kaldırıp devemin yanına kadar yürüyemediğim için, simyacı benim en büyük yeraltı edebiyatı eserim olurdu. ama yaşadığım dünyada simyacı ucuz bir hint öğretisinden öte gidemiyor. ben onu "100 adımda zirveye çıkın" kitaplarının yanına iliştiriyorum. derin işler.
tüm bu anlaşılmayan mevzuların yanında, entel camia, böyle bir kategori olamaz deyip deli ediyor beni. şıp diye masaya yatırasım geliyor onları.
sistemi reddeden, eroin alıp, havaya 4 el ateş ederken aynı zamanda tavşanlarla sevişen karakterlerin resmedildiği romanların yeraltı edebiyatı kategorisinde görüldüğü sanrısına kıl oluyorum.
yeraltı edebiyatı toplumun kaybedenlerini, kazananlarını, ağlaklarını, patronlarını vs vs anlatmak zorunda değil, büyük yanılgı bu. şimdi bunu izah etmem zor kelimelerle ama eserin bütünlüğünden, dönemin şartlarına kadar geniş bir yelpazede etiketlendiriyorum o kategoriye giren kitaplarımı.
atıyorum, genç werther'ın acıları da döneminde bu şekilde anılabilirdi. hayal gücü ve sosyal kabullerle ilgili bu daha çok. şu an o kitabı okuyup intihar etmem ama zamanında bunu yapanlar olmuş. o eserde de werther hocamız "ver kokaini ver seksi, hayat boş hacı" diyen birisi değildi.
çölde yaşayan uyuşuk bir bedevi olsam, kıçımı kaldırıp devemin yanına kadar yürüyemediğim için, simyacı benim en büyük yeraltı edebiyatı eserim olurdu. ama yaşadığım dünyada simyacı ucuz bir hint öğretisinden öte gidemiyor. ben onu "100 adımda zirveye çıkın" kitaplarının yanına iliştiriyorum. derin işler.
tüm bu anlaşılmayan mevzuların yanında, entel camia, böyle bir kategori olamaz deyip deli ediyor beni. şıp diye masaya yatırasım geliyor onları.
devamını gör...
iz bırakan kitap cümleleri
'sevgiye inanmadığın doğru değil, anne. tersine öylesine çok inanıyorsun ki, çevrendeki sevgi azlığından ve bu azıcık sevginin bile hiçbir zaman eksiksiz olamadığından deli gibi acı duyuyorsun. sevgiden oluşmuş bir kişisin sen. ama, yaşama inanmıyorsan eğer sevgiye inanmak yeterli mi?'
doğmamış çocuğa mektup-oriana fallaci
bu kitabı ortaokulda falan okumuştum.alt benliğime öyle işlemiş ki;hala çocuk dünyaya getirmenin ne kadar doğru olup olmadığını sorgulatır bana.
doğmamış çocuğa mektup-oriana fallaci
bu kitabı ortaokulda falan okumuştum.alt benliğime öyle işlemiş ki;hala çocuk dünyaya getirmenin ne kadar doğru olup olmadığını sorgulatır bana.
devamını gör...
sığ zamanın sayfaları çevrilirken acıtan dikenler
beat kuşağının yerle yeksan ve damarlarında alkol ve uyuşturucudan kana yer kalmamış abilerinden olan jack kerouac’ın yeraltı sakinleri isimli etkileyici romanının yüzüncü sayfasında geçen cümledir.
geniş zamanlar yaşayamadık, dar zamanlara hapsolduk. bunu zaten kabul ettik. ve bu sıkışıklık içinde allah ne verdiyse yaşama gayretine düştük. dar bir alanda kısa paslaşmalarla hayatımızı devam ettirmek, alıştığımız bir durum olmaya başladığı için çok da yadırgamadık.
ama sığ zamanlar canımızı yaktık. hiçbir şeyin derinine dalamamak, yaşadıklarımızın bizi soluksuz bırakmaması, başımızdan geçenler sonunda sırılsıklam olamamak. yaşadıklarının yüzeyde kaldığını bilmek, acaba daha neler yaşayabilir, neler hissedebilirdim, ne kadar içime işlerdi diye düşünüp durmak.
işte zaman geçip de -ki zaman hep geçer- ve biz yaş almaya başladıkça -ki biz hep yaş alırız- geri dönüp bir hayat muhasebesi yaparken bu eksik kalmışlık duygusu ağır ağır bir pişmanlığa dönüşür içimizde. sevdiğimiz için o zamanlar dikenine katlandığımız sığ yaşantıları nostaljik sayfaları çevirdikçe kan revan içinde bırakır elimizi, içimizi.
hayatı en derinine dalarak yaşamak için zaman kaybetmeyin. hiçbir derin yaşantı, sığ zamanlar kadar can yakamaz.
geniş zamanlar yaşayamadık, dar zamanlara hapsolduk. bunu zaten kabul ettik. ve bu sıkışıklık içinde allah ne verdiyse yaşama gayretine düştük. dar bir alanda kısa paslaşmalarla hayatımızı devam ettirmek, alıştığımız bir durum olmaya başladığı için çok da yadırgamadık.
ama sığ zamanlar canımızı yaktık. hiçbir şeyin derinine dalamamak, yaşadıklarımızın bizi soluksuz bırakmaması, başımızdan geçenler sonunda sırılsıklam olamamak. yaşadıklarının yüzeyde kaldığını bilmek, acaba daha neler yaşayabilir, neler hissedebilirdim, ne kadar içime işlerdi diye düşünüp durmak.
işte zaman geçip de -ki zaman hep geçer- ve biz yaş almaya başladıkça -ki biz hep yaş alırız- geri dönüp bir hayat muhasebesi yaparken bu eksik kalmışlık duygusu ağır ağır bir pişmanlığa dönüşür içimizde. sevdiğimiz için o zamanlar dikenine katlandığımız sığ yaşantıları nostaljik sayfaları çevirdikçe kan revan içinde bırakır elimizi, içimizi.
hayatı en derinine dalarak yaşamak için zaman kaybetmeyin. hiçbir derin yaşantı, sığ zamanlar kadar can yakamaz.
devamını gör...
belgeselci vicdansızlığı
aklıma fotoğrafçı kevin carter'ı getiren muhasebe.
meşhur akbaba ve sudanlı çocuk fotoğrafı ile pulitzer ödülü almış ve o kareyi çektikten sonra duruma hiç müdahale etmeden oradan uzaklaşması olayından kısa süre sonra evine/reel yaşama döndükten sonra normal hayata adapte olamamasıyla birlikte çeşitli psikolojik sorunlar yaşayarak intihar etmiştir.
medya ve toplum söylemlerinin etkisi carter üzerinde büyük olsa da mevzu bahis fotoğraf hakkında çeşitli görüşler öne sürülmektedir. orada bulunan diğer fotoğrafçılar çocuk ile akbaba arasında zaten belli bir mesafe olduğunu ve çocuğun birleşmiş milletler gıda dağıtım noktasındaki kalabalığa yakın olduğunu belirtmişlerdir.
sanırım belgeselci vicdanı/vicdansızlığı noktasında etik olana bakmak yerine kişinin bulunduğu şartları ve o an ki algı şeklini anlayabilmek gerekli. ancak bunu dışarıdan bir insanın yalnızca empati yoluyla anlaması oldukça güç olacağından toplum tarafından çeşitli taşlamalara maruz kalacaktır belgeselci kısmısı.
ekleme: carter'ın hassasiyet göstermeyip müdahale etmemeyi seçtiği ve bu sayede çektiği söylenen o fotoğraf tüm dünyada sansasyon uyandırdığı için yardımlar sıklaştırıldı, çeşitli kuruluşlar insani müdahale ve yardım konusunda çeşitli programlara başladı. işin bir de böyle bir yüzü.
meşhur akbaba ve sudanlı çocuk fotoğrafı ile pulitzer ödülü almış ve o kareyi çektikten sonra duruma hiç müdahale etmeden oradan uzaklaşması olayından kısa süre sonra evine/reel yaşama döndükten sonra normal hayata adapte olamamasıyla birlikte çeşitli psikolojik sorunlar yaşayarak intihar etmiştir.
medya ve toplum söylemlerinin etkisi carter üzerinde büyük olsa da mevzu bahis fotoğraf hakkında çeşitli görüşler öne sürülmektedir. orada bulunan diğer fotoğrafçılar çocuk ile akbaba arasında zaten belli bir mesafe olduğunu ve çocuğun birleşmiş milletler gıda dağıtım noktasındaki kalabalığa yakın olduğunu belirtmişlerdir.
sanırım belgeselci vicdanı/vicdansızlığı noktasında etik olana bakmak yerine kişinin bulunduğu şartları ve o an ki algı şeklini anlayabilmek gerekli. ancak bunu dışarıdan bir insanın yalnızca empati yoluyla anlaması oldukça güç olacağından toplum tarafından çeşitli taşlamalara maruz kalacaktır belgeselci kısmısı.
ekleme: carter'ın hassasiyet göstermeyip müdahale etmemeyi seçtiği ve bu sayede çektiği söylenen o fotoğraf tüm dünyada sansasyon uyandırdığı için yardımlar sıklaştırıldı, çeşitli kuruluşlar insani müdahale ve yardım konusunda çeşitli programlara başladı. işin bir de böyle bir yüzü.
devamını gör...
4 ocak 2021 alkollü içeceklere ötv zammı
hazır gündem yoğun ilken çaktırmadan tüm alkollü içeceklere %17.08 zam gelmiş bulunmaktadır.
unutmayınız ki; içki bütün kötülüklerin anasıdır ve sizi yavaş yavaş öldürür. işte bu nedenle iktidardaki haramiler , soyup soğana çevirmenlik camianın sağlıklı kalabilmesi adına elinden geleni yapmaktadır. twitter.com/vaziyetcomtr/st...
unutmayınız ki; içki bütün kötülüklerin anasıdır ve sizi yavaş yavaş öldürür. işte bu nedenle iktidardaki haramiler , soyup soğana çevirmenlik camianın sağlıklı kalabilmesi adına elinden geleni yapmaktadır. twitter.com/vaziyetcomtr/st...
devamını gör...
troll yazarları beslemiyoruz kampanyası
kötü troll yazarlar dense katılacağım kampanyadır ama olmadığı için katılmıyorum. çünkü çok iyi bir troll yazar gelirse bence sözlük şenlenir. ama haddini bilmeli ve hassas konulara hassas yaklaşabilmeli. bu sebeple iyi trollere evet ama kötü trollere hayır.
trollü zeka işi olduğundan kah güleriz kah ders alırız.
trollü zeka işi olduğundan kah güleriz kah ders alırız.
devamını gör...
the return (kısa film)
bir keith rivers kısa filmidir.

philips parallel lines ve ridley scott işbirliği ile düzenlenen tell it your way isimli kısa film yarışmasının bir diğer finalistidir.
yarışmanın kurallarına uygun olarak sadece üç dakika süren bu kısa film yine aynı kurallar çerçevesinde içinde sadece şu altı cümleyi barındırmakta:
what’s that?
ıt’s a unicorn.
never seen one up close before.
beautiful.
get away, get away.
ı’m sorry.
aynı yarışmada finalist olan the void, lilicorne, ultimate unicorn ve yarışmayı kazanan porcelain unicorn gibi the return de bu cümlelerden yola çıkaran bir hikaye anlatmakta bize.
bu kısa filmde konu savaşa giden bir askerin gitmeden önce ve döndükten sonra yaşadıklarına odaklanmış. ancak bu bir savaş sonrası sendromu sayılmaz. ya da tam olarak öyle sayılmaz.
savaşın her şeyi değiştirme gücünün zaten hepimiz biliyoruz. ülkeleri yerle bir edip insanların hayatlarına kast eden savaş başlangıcından bitimine kadar her şeyi alt üst eder. bu olumsuz etkinin bitmesi ise savaşın bitmesiyle gerçekleşmez. bu çok uzun süren ve sona ermesi çok zor olan bir etkidir.
savaştan döndüğünüzde siz de savaşa giderkenki kendiniz olamazsınız ama belki de en kötüsü savaşa gitmek için bıraktığınız hiçbir şeyin bıraktığınız haliyle sizi bekliyor olmayacak oluşudur.
the return

philips parallel lines ve ridley scott işbirliği ile düzenlenen tell it your way isimli kısa film yarışmasının bir diğer finalistidir.
yarışmanın kurallarına uygun olarak sadece üç dakika süren bu kısa film yine aynı kurallar çerçevesinde içinde sadece şu altı cümleyi barındırmakta:
what’s that?
ıt’s a unicorn.
never seen one up close before.
beautiful.
get away, get away.
ı’m sorry.
aynı yarışmada finalist olan the void, lilicorne, ultimate unicorn ve yarışmayı kazanan porcelain unicorn gibi the return de bu cümlelerden yola çıkaran bir hikaye anlatmakta bize.
bu kısa filmde konu savaşa giden bir askerin gitmeden önce ve döndükten sonra yaşadıklarına odaklanmış. ancak bu bir savaş sonrası sendromu sayılmaz. ya da tam olarak öyle sayılmaz.
savaşın her şeyi değiştirme gücünün zaten hepimiz biliyoruz. ülkeleri yerle bir edip insanların hayatlarına kast eden savaş başlangıcından bitimine kadar her şeyi alt üst eder. bu olumsuz etkinin bitmesi ise savaşın bitmesiyle gerçekleşmez. bu çok uzun süren ve sona ermesi çok zor olan bir etkidir.
savaştan döndüğünüzde siz de savaşa giderkenki kendiniz olamazsınız ama belki de en kötüsü savaşa gitmek için bıraktığınız hiçbir şeyin bıraktığınız haliyle sizi bekliyor olmayacak oluşudur.
the return
devamını gör...
japon denince akla gelen ilk şey
nedense kafa sözlük yazarı. (bkz: japon 35)
devamını gör...
elimize bir kalem geçtiğinde ilk yazdığımız kelime
kalem elden düşmüyor ki.
devamını gör...
gerdek gecesi öncesi namaz kılmak
o namaz kılınmalı şüphesiz ama o sana yoldaş olmaya, yar olmaya, yaren olmaya gelen hanıma karı diyecek kadar hayasızsan muhtemelen kıldığın namazında sana ve kurduğun yuvaya hiç bir getirisi olmayacaktır.
devamını gör...
menümüze isim buluyoruz
turunçgiller diyelim.
devamını gör...
yolda yürürken herkesin sanki seni izliyormuş gibi hissetme sorunsalı
(bkz: spot ışığı etkisi)
devamını gör...
kuvvetler ayrılığı
tüm yönetimler 3 temel organa sahiptir; yasama, yürütme ve yargı. bu 3 temel kontrol ve güç organının bir elden değil, devlet içerisindeki birbirinden bağımsız çalışabilen farklı noktalardan kontrol edilmesine ise güçler/kuvvetler ayrılığı denir.
kısaca, yasama-yürütme-yargı kurumlarının yönetimini dağıtarak, bunlardan herhangi birinin her istediğini yapmasını engeller. birbirlerine bağımlı oldukları için tek başlarına her şeyi yapamazlar ve dolayısı ile bunlardan birini kontrol eden kimse de sistemin doğal sonucu olarak dizginlenmiş olur.
peki bu güçlerin ayrı olması neden önemli? çünkü bu güçler tek elden kontrol edilirse, yani aynı kişi / kurum hem yasamada hem yürütmede söz sahibi olup yargı organını da doğrudan / dolaylı kontrol edebilirse; onu dizginleyecek, istediği gibi at koşturmasını önleyecek bir kontrol mekanizması kalmamış olacaktır. bu durumda devletin tamamı her yönüyle tek bir iradenin emrine geçer ve o irade ne buyurursa onu gerçekleştirir.
güçler birliği durumunda daha hızlı karar alınabilir, ancak bunun nedeni kararı denetleyen ve alan yerin aynı olmasıdır, sistemin marifeti değil sonucudur bu. böyle bir durumda yapılmak istenen şeyin niteliği önemsizdir çünkü zaten alınacak aksiyonu engellenme şansınız yoktur.
ve maalesef, lider(e) bağımlı halklar güçler ayrılığına gereken önemi çoğu zaman vermezler.
kısaca, yasama-yürütme-yargı kurumlarının yönetimini dağıtarak, bunlardan herhangi birinin her istediğini yapmasını engeller. birbirlerine bağımlı oldukları için tek başlarına her şeyi yapamazlar ve dolayısı ile bunlardan birini kontrol eden kimse de sistemin doğal sonucu olarak dizginlenmiş olur.
peki bu güçlerin ayrı olması neden önemli? çünkü bu güçler tek elden kontrol edilirse, yani aynı kişi / kurum hem yasamada hem yürütmede söz sahibi olup yargı organını da doğrudan / dolaylı kontrol edebilirse; onu dizginleyecek, istediği gibi at koşturmasını önleyecek bir kontrol mekanizması kalmamış olacaktır. bu durumda devletin tamamı her yönüyle tek bir iradenin emrine geçer ve o irade ne buyurursa onu gerçekleştirir.
güçler birliği durumunda daha hızlı karar alınabilir, ancak bunun nedeni kararı denetleyen ve alan yerin aynı olmasıdır, sistemin marifeti değil sonucudur bu. böyle bir durumda yapılmak istenen şeyin niteliği önemsizdir çünkü zaten alınacak aksiyonu engellenme şansınız yoktur.
ve maalesef, lider(e) bağımlı halklar güçler ayrılığına gereken önemi çoğu zaman vermezler.
devamını gör...