161.
bazen dusunuyorum da, iyi ki var ya olum. ıyi insanlarin bu dunyanin kahrini cok cekmeden gocup gitmesi ve kotu insanlarin dunyaya zarar vermesinin bitmesi bir yandan iyi de aslinda.
devamını gör...
162.
herkese çıkacak olan ikramiye.
satılan biletler ölen insanlar oluyor
yeni biletler ise doğacak çocuklar.
satılan biletler ölen insanlar oluyor
yeni biletler ise doğacak çocuklar.
devamını gör...
163.
dönüşü olmayan tatil. ama deniz kum ve güneş yok.
şezlong da kefen ve mezar oluyor. dilediğince yatıyorsun.
korkulan bir şey. ama yenilmesi lazım. hayatın içine eden şeydir ölüm. ölümün olduğu bir yerde daha ciddi ne olabilir ki?
şezlong da kefen ve mezar oluyor. dilediğince yatıyorsun.
korkulan bir şey. ama yenilmesi lazım. hayatın içine eden şeydir ölüm. ölümün olduğu bir yerde daha ciddi ne olabilir ki?
devamını gör...
164.
ölüm her aklına geldiğinde
ah edip vah edip inleme
bu halinle tanrı'yı incitmiş olacaksın
ecel kapını çaldığında evi telaşa verme
o geldiği zaman sen gitmiş olacaksın
anonim
ah edip vah edip inleme
bu halinle tanrı'yı incitmiş olacaksın
ecel kapını çaldığında evi telaşa verme
o geldiği zaman sen gitmiş olacaksın
anonim
devamını gör...
165.
sonlu hayatın sona ermesi.
devamını gör...
166.
bir psikoloğun not defterinden ;
" bazı insanlar çoktan ölmüştür ama yaşamak zorundadırlar. zamanı gelip öldüklerinde ise eksik olan toprak üzerlerine atılcaktır"
" bazı insanlar çoktan ölmüştür ama yaşamak zorundadırlar. zamanı gelip öldüklerinde ise eksik olan toprak üzerlerine atılcaktır"
devamını gör...
167.
hani nasılsa bir gün öleceğim boşver diyoruz ya özdemiz asaf'a göre bu yanlış şair diyor ki: nasılsa bir gün öleceğim,
yanlış söylüyorsun,
bir gün ölmezsin,
bir anda öleceksin...
yanlış söylüyorsun,
bir gün ölmezsin,
bir anda öleceksin...
devamını gör...
168.
soğuk.
bundan birkaç gün önce çocukluk arkadaşımın kardeşini kaybettik. daha önce hiç ölüme bu kadar yakın hissetmemiştim.
daha 20 yaşında bir can, birden alınan bir haber, trafik kazası, beklenmeyen bir ölüm...
kaç gündür sorguluyorum. haberi aldığımda onun da sesi ölüm gibiydi, sopsoğuk.
kardeşim öldü dedi usulca. inanamadım, birkaç damla yaş süzüldü gözlerimden sadece. insan sanırım idrak edemiyor,
hep yaşlılıkla bağdaştırırız ölümü ama hiç yarın hatta belki şu an ölebileceğimizi düşünmeyiz.
o toprağa o çukurun bizim için de kazılacağını düşünmeyiz pek.
ölümler ölümü hatırlatıyor insana. anın kıymetini bilmeyi öğretiyor, kalp kırmamayı hatırlatıyor belki de.
bilmiyorum, ölüm hep soğuk gelmiştir bana, bu satırları yazarken de üşüyorum.
bundan birkaç gün önce çocukluk arkadaşımın kardeşini kaybettik. daha önce hiç ölüme bu kadar yakın hissetmemiştim.
daha 20 yaşında bir can, birden alınan bir haber, trafik kazası, beklenmeyen bir ölüm...
kaç gündür sorguluyorum. haberi aldığımda onun da sesi ölüm gibiydi, sopsoğuk.
kardeşim öldü dedi usulca. inanamadım, birkaç damla yaş süzüldü gözlerimden sadece. insan sanırım idrak edemiyor,
hep yaşlılıkla bağdaştırırız ölümü ama hiç yarın hatta belki şu an ölebileceğimizi düşünmeyiz.
o toprağa o çukurun bizim için de kazılacağını düşünmeyiz pek.
ölümler ölümü hatırlatıyor insana. anın kıymetini bilmeyi öğretiyor, kalp kırmamayı hatırlatıyor belki de.
bilmiyorum, ölüm hep soğuk gelmiştir bana, bu satırları yazarken de üşüyorum.
devamını gör...
169.
kalabalığın arasında kolay lokmanın yakasına yapışıp sahip olana kadar bırakmayan sapıktır. ürpertici bir o kadar da laubali tavıra bürünen bu kavram size yaklaştıkça kaçmanız gerekir. tabii, canınızın kıymetini biliyorsanız..
hayat kovalamacadır.
ölüm sizi kovalar siz kaçarsınız.
hayat kovalamacadır.
ölüm sizi kovalar siz kaçarsınız.
devamını gör...
170.
benim için kurtulmayı ve yok olmayı temsil ediyor.
devamını gör...
171.
yaşadığımız hayatın tek gerçeği
devamını gör...
172.
çünkü çoktan ölüm götürdü seni
ölüm ölüm
gündelik sözlerimiz arasında
geçecek kadar kaba.
ismet özel-üç frenk havası
ölüm ölüm
gündelik sözlerimiz arasında
geçecek kadar kaba.
ismet özel-üç frenk havası
devamını gör...
173.
bir başlangıç.
devamını gör...
174.
kanserle tanıştıktan sonra kendini devamlı hatırlatan sonun başlangıcı
devamını gör...
175.
hayattaki tek gerçek olan ama istemeyen misafirimiz.
devamını gör...
176.
insan için ötesi çözülmez gizemli bir fenomen. yaşayıp geri dönen, yirmi dakikanın üzerinde ölü kalan bir takım vakalar beyin ölümleri gerçekleşmesine rağmen bilinç genişlemesi tarzı enteresan deneyimlerden söz ediyorlar. tabii bu şahsi deneyimlerin bilimselliği tartışılır, belki de o andaki zamansallıktan kaynaklanıyordur fakat ölüm yine de esrarını çözemediğimiz ve bu yüzden bir ölçüde korktuğumuz garip bir olgu.
devamını gör...
177.
okumak için kıvırdığın kitaba bir daha asla geri dönemeyecek olman.
devamını gör...
178.
"ölüm doğmakla başlar"
doğmak ve ölmek aynı anda başlar aslında. hayata attığın o ilk adım ölüme attığın ilk adımdır aynı zamanda ve yaşam ileri sarar ölüm geri... ikisi de aynı gün sıfırlanır... gerçek şu ki her canlı yaşamaya ölür, ölüme doğar...
doğmak ve ölmek aynı anda başlar aslında. hayata attığın o ilk adım ölüme attığın ilk adımdır aynı zamanda ve yaşam ileri sarar ölüm geri... ikisi de aynı gün sıfırlanır... gerçek şu ki her canlı yaşamaya ölür, ölüme doğar...
devamını gör...
179.
yaşarken üzerine bol bol düşünülmesi gerek bu kavramın. hayatın anlamını ancak ölümün gerçek muhteviyatına eriştiğimde bulabileceğime inanırım. ölmeden önce ölmek üzre.
devamını gör...
180.
ismet özel'in üç firenk havası şiiri sanırım her şekliyle anlatıyor bu kavramı.
şiiri paylaştım birde şu minvalde buradan değerlendirilmesi güzel olur kanımca.
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.
1. capriccio ölüm
gülünç bir ölümle öldü deniyor max stirner için
çünkü mahvına sebep nihayet bir sinektir
ama fanya kaplan
nasıl öldü diye sorsak sanırım
işimiz fazlasıyla ciddileşir.
bize ne başkasının ölümünden demeyiz
çünkü başka insanların ölümü
en gizli mesleğidir hepimizin
başka ölümler çeker bizi
ve bazen başkaları
ölümü çeker bizim için.
ölümle şaka olmaz diyenler
kıyasıya yanıldılar bu çağda
taksitle ölüm diye bir roman yazıldı artık
önce öl/sonra öde denilmek suretiyle
aşılıp geçildi bu roman da.
doların dalgalanmasına bırakıldı bu çağda ölüm
geceleri şehrin varoşlarında ikâmete mecbur edildi
gündüzün kimlik soruldu ona
sağcı mı solcu mu olduğu sorusuna cevap verdi
seken bir kurşun kadar
kurşunî bir kış denizi kadar bile
taraf tutmayan ölüm.
2. ölüm cantabile
ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekâsıyla doymak isterdim
kaba solgun kâğıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.
ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivilcelerin.
işte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, baldıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için ince bir merhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayılan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerinde
benim ölmüş olmamı
hiçbir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiçbir âyetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin.
3. requiem
bozkırda yaz akşamları seni seyrederdi
seni seyrederdi ormanda gürbüz sabah
ağırkanlı bir güneşle yaşanan kış
ağır, kanlı bir güneşle yaşanan hasat zamanı
bekârların kaburgalarına gümleyen karanlık
isterik kokusu beyaz dantelâların
seni seyrederdi
sen diriyken sana bakmak
başlı ve sonlu bir uğraştı sanki.
gövdene imrenirdi ok atmayı bilenler
gövden aklın gibi engebeli ve dakikti
sokaklarda kavga çıkardı senin yüzünden
sen topuğunu gösterirdin ve dövüş başlardı
ejderlerle çarpışırdı bey çocukları
müminler müşriklerle savaşırlardı.
toprak ve yağmur savaşırlardı
anahtar ve kilit
birbirine girerdi ekmekle bulutlar
kan ve su
nadirle zenit.
isıtırdın salkımları bağlar bozulunca
tohumların bilgisine hısımdın
beyninde yelkenlerini açarak
serinlerdi kısır kadınlar
sen diriyken
sepetlerine çiçek doldurup insanlar
peşinden gelirlerdi
serüvenler peşinden yürürdü endazelerin
mekikler otlakların yörüngesindeydi
ayıklardı insanların rüyalarını
yaktıkları tütsü, okudukları yasin.
sonra öldün, sonra ıslıkladılar seni
gösterişsiz tabutunu yuhaladılar
lahana yaprakları attı sana
sonradan görme tombul ortayaşlılar
semiz, genç burjuvalar seni
tepeden tırnağa fermuarladı,
akşam gezmesine çıkan emekliler bile
duygusuzca silkelediler üzerlerinden
senin gözyaşlarını.
bir soğuk uzay
parıltısıyla anılıyorsun artık
kuru bir bilgisayar tıkırtısıyla
açıyorlar taç yapraklarını ancak
bir alkol koması sırasında
senin yorgunluklarını
hastanelere makbuz yaptılar
çekingen duruşunu intihara karşı
kullanıyorlar koğuşlarda
çünkü çoktan ölüm götürdü seni
ölüm ölüm
gündelik sözlerimiz arasında
geçecek kadar kaba.
şiiri paylaştım birde şu minvalde buradan değerlendirilmesi güzel olur kanımca.
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.
1. capriccio ölüm
gülünç bir ölümle öldü deniyor max stirner için
çünkü mahvına sebep nihayet bir sinektir
ama fanya kaplan
nasıl öldü diye sorsak sanırım
işimiz fazlasıyla ciddileşir.
bize ne başkasının ölümünden demeyiz
çünkü başka insanların ölümü
en gizli mesleğidir hepimizin
başka ölümler çeker bizi
ve bazen başkaları
ölümü çeker bizim için.
ölümle şaka olmaz diyenler
kıyasıya yanıldılar bu çağda
taksitle ölüm diye bir roman yazıldı artık
önce öl/sonra öde denilmek suretiyle
aşılıp geçildi bu roman da.
doların dalgalanmasına bırakıldı bu çağda ölüm
geceleri şehrin varoşlarında ikâmete mecbur edildi
gündüzün kimlik soruldu ona
sağcı mı solcu mu olduğu sorusuna cevap verdi
seken bir kurşun kadar
kurşunî bir kış denizi kadar bile
taraf tutmayan ölüm.
2. ölüm cantabile
ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerimi yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekâsıyla doymak isterdim
kaba solgun kâğıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin.
ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
bozuk paraların insanı, sivilcelerin.
işte öldüm, işte son kadife çiçekleri
son defneler, baldıranlarla kefenlediler beni
bütün kaçaklar için ince bir merhem oldu benim ölümüm
bütün hoşnutsuzlar yanlarında saklayacak
benim ölümümden yayılan kırpıntıları
boğaz tokluğuna çalışanlar
özenle kilitleyecek göğüslerinde
benim ölmüş olmamı
hiçbir yaprak damarından
hiçbir su özünden atamayacak beni
ortaya benim ölümüm sürülecek
pey akçesi olarak
tanrıların ölümünü bir üstlenen çıkınca
ama neler olup bittiğini hiçbir âyetten
hiçbir vakit anlamayacak şehrin insanı
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin.
3. requiem
bozkırda yaz akşamları seni seyrederdi
seni seyrederdi ormanda gürbüz sabah
ağırkanlı bir güneşle yaşanan kış
ağır, kanlı bir güneşle yaşanan hasat zamanı
bekârların kaburgalarına gümleyen karanlık
isterik kokusu beyaz dantelâların
seni seyrederdi
sen diriyken sana bakmak
başlı ve sonlu bir uğraştı sanki.
gövdene imrenirdi ok atmayı bilenler
gövden aklın gibi engebeli ve dakikti
sokaklarda kavga çıkardı senin yüzünden
sen topuğunu gösterirdin ve dövüş başlardı
ejderlerle çarpışırdı bey çocukları
müminler müşriklerle savaşırlardı.
toprak ve yağmur savaşırlardı
anahtar ve kilit
birbirine girerdi ekmekle bulutlar
kan ve su
nadirle zenit.
isıtırdın salkımları bağlar bozulunca
tohumların bilgisine hısımdın
beyninde yelkenlerini açarak
serinlerdi kısır kadınlar
sen diriyken
sepetlerine çiçek doldurup insanlar
peşinden gelirlerdi
serüvenler peşinden yürürdü endazelerin
mekikler otlakların yörüngesindeydi
ayıklardı insanların rüyalarını
yaktıkları tütsü, okudukları yasin.
sonra öldün, sonra ıslıkladılar seni
gösterişsiz tabutunu yuhaladılar
lahana yaprakları attı sana
sonradan görme tombul ortayaşlılar
semiz, genç burjuvalar seni
tepeden tırnağa fermuarladı,
akşam gezmesine çıkan emekliler bile
duygusuzca silkelediler üzerlerinden
senin gözyaşlarını.
bir soğuk uzay
parıltısıyla anılıyorsun artık
kuru bir bilgisayar tıkırtısıyla
açıyorlar taç yapraklarını ancak
bir alkol koması sırasında
senin yorgunluklarını
hastanelere makbuz yaptılar
çekingen duruşunu intihara karşı
kullanıyorlar koğuşlarda
çünkü çoktan ölüm götürdü seni
ölüm ölüm
gündelik sözlerimiz arasında
geçecek kadar kaba.
devamını gör...