diyelim o bunu okuyordaki o olmak
kimse için o kadar özel olmadım sanırım.
devamını gör...
unutulmayan öyle bir geçer zaman ki replikleri
devamını gör...
tüm beğenilerini geri çeken yazar
az önce bu olaya rastlamamı sağlamış olan yazarın eylemi. ismini vermeyeceğim malumunuz, şahsi bir mevzu için kimseyi ulu orta şikayet etmeyi lüzum görmüyorum.
ancak, her ne kadar yazdığım tanımların direkt beğenilmemesine takılmasam da, önceden verilen beğenilerin geri çekilmesini oldukça kalp kırıcı buluyorum. hele ki, bu eylem aynı zamanda sevdiğiniz bir yazar tarafından yapılıyorsa. biliyorum içinizden bazıları "derdini seveyim" diyor şu anda bana. ancak burada başka bir olay daha var ki; o da bu eylemi gerçekleştiren yazarın diğer görüşlere kapalı olduğunu görmektir. en çok da bu noktaya takılıyorum doğrusu.
elbette kimse herkesin her tanımını beğenmek mecburiyetinde değil, ancak diğer beğenilerin geri çekilmesinin hakkaniyetsiz ve kalp kırıcı olduğunu düşünmekteyim.
yeri geldiğinde en sevmediğim şeriatçı, aşırı solcu ve aşırı sağcı yazarlara bile oy veren biri olarak, ben bu tür olayları pek anlamlandıramıyorum doğrusu...
ancak, her ne kadar yazdığım tanımların direkt beğenilmemesine takılmasam da, önceden verilen beğenilerin geri çekilmesini oldukça kalp kırıcı buluyorum. hele ki, bu eylem aynı zamanda sevdiğiniz bir yazar tarafından yapılıyorsa. biliyorum içinizden bazıları "derdini seveyim" diyor şu anda bana. ancak burada başka bir olay daha var ki; o da bu eylemi gerçekleştiren yazarın diğer görüşlere kapalı olduğunu görmektir. en çok da bu noktaya takılıyorum doğrusu.
elbette kimse herkesin her tanımını beğenmek mecburiyetinde değil, ancak diğer beğenilerin geri çekilmesinin hakkaniyetsiz ve kalp kırıcı olduğunu düşünmekteyim.
yeri geldiğinde en sevmediğim şeriatçı, aşırı solcu ve aşırı sağcı yazarlara bile oy veren biri olarak, ben bu tür olayları pek anlamlandıramıyorum doğrusu...
devamını gör...
gidenin arkasından su dökmek
bu adetin kökenini bir kaç noktada temellendirmek mümkün olabilir; bunlardan birincisi yarsub yani yer-su ruhları ile ilintili bir inancın günümüze değişerek gelmiş hali olabilir zira yer-su ruhları iyi ruhlardır. koruyucu ve gözetici olduklarından bahsedilir. bu sebeple de yolculuğa çıkan insanların onlar tarafından korunup, gözlenmesi ve yolculuğunu güven içinde tamamlayarak, geri dönmesini sağlamak için bu ritüele başvurulmuş olabilir.
bir diğeri bu ritüelle yayık han'a bir atıf yapılıyor olabilir. kendisi denizlerin hakimi ve ölen ruhları koruyan bir figür olması ile öne çıkar. türklerdeki su kültünün en önemli ögelerinden birisidir. yine bu ritüelle yolculuğa çıkanın yolculuk esnasında başına bir şey gelirse, daha doğru bir tabirle ölürse, yayık han tarafından ruhunun korunmaya alınması ve kötü ruhlardan uzak tutularak, huzur içinde kalmasının sağlanması amaçlanmış olabilir.
ya da uygurlardaki yol tengri kavramı ile bu mevzu arasında bağ kurabilirsiniz. yol tengri kavramı bazılarının öne sürdüğü gibi ırk bitig ile ortaya çıkmış bir kavram değildir. uygurların maniheizm'e geçmeden önce de kullandıkları bir kavram ve ata inancıdır. orada da su serpme ve benzeri hareketlerin bu noktada değişim geçirip, günümüze geldiği gibi bir yorum yapılabilir. burada da yol tengri'nin yolcuları koruması için diğer 17 ulunun desteğine sahip olması niyetiyle hareket edildiğinden bahsetmek belki mümkün olabilir.
elbette bunların hiçbirisi kesinlik taşımaz. ancak türklerin su kültü ile ilgili bilgileri ve eserleri incelediğinizde bir takım uygulamaların arasında bağ kurarak, bu sonuçlara ulaşabilirsiniz. çünkü bu uygulamaya benzer olarak kamların yaptıkları bazı ritüeller, ölülerin ardından yapılan yine benzer bazı ritüeller mevcuttur. sonuç olarak, bu uygulamanın temelinin kök tengri inancına ve eski türk kültürüne dayanıyor olduğu söylenebilir. özellikle anadolu'daki türkmenlerin ve yörüklerin su ile ilgili günümüze taşıdığı adetlerin kökeni genelde eski türk kültüründe kendisini bulur. tabi burada enteresan nokta şu; birileri her ne kadar sizin toplumsal belleğinizin bazı hususları unutması için çabalıyor olsa da, geçirdiğiniz dönüşüme rağmen pratikte bu değerleri bir türlü kaybetmiyorsunuz. menşei farklıymış gibi hareket etmenize rağmen bu ritüelleri uygulamaya devam ediyorsunuz. tarihi bellek hasar almış ama pratik olarak halen bir şekilde bu adetler devam ediyor. bu durumda, geçmişe ve gerçeğe dair yeniden bilinç kazanılabilmesi için halen bir kapının açık olduğunu gösterir. yani halen umut var diyebiliriz *
bir diğeri bu ritüelle yayık han'a bir atıf yapılıyor olabilir. kendisi denizlerin hakimi ve ölen ruhları koruyan bir figür olması ile öne çıkar. türklerdeki su kültünün en önemli ögelerinden birisidir. yine bu ritüelle yolculuğa çıkanın yolculuk esnasında başına bir şey gelirse, daha doğru bir tabirle ölürse, yayık han tarafından ruhunun korunmaya alınması ve kötü ruhlardan uzak tutularak, huzur içinde kalmasının sağlanması amaçlanmış olabilir.
ya da uygurlardaki yol tengri kavramı ile bu mevzu arasında bağ kurabilirsiniz. yol tengri kavramı bazılarının öne sürdüğü gibi ırk bitig ile ortaya çıkmış bir kavram değildir. uygurların maniheizm'e geçmeden önce de kullandıkları bir kavram ve ata inancıdır. orada da su serpme ve benzeri hareketlerin bu noktada değişim geçirip, günümüze geldiği gibi bir yorum yapılabilir. burada da yol tengri'nin yolcuları koruması için diğer 17 ulunun desteğine sahip olması niyetiyle hareket edildiğinden bahsetmek belki mümkün olabilir.
elbette bunların hiçbirisi kesinlik taşımaz. ancak türklerin su kültü ile ilgili bilgileri ve eserleri incelediğinizde bir takım uygulamaların arasında bağ kurarak, bu sonuçlara ulaşabilirsiniz. çünkü bu uygulamaya benzer olarak kamların yaptıkları bazı ritüeller, ölülerin ardından yapılan yine benzer bazı ritüeller mevcuttur. sonuç olarak, bu uygulamanın temelinin kök tengri inancına ve eski türk kültürüne dayanıyor olduğu söylenebilir. özellikle anadolu'daki türkmenlerin ve yörüklerin su ile ilgili günümüze taşıdığı adetlerin kökeni genelde eski türk kültüründe kendisini bulur. tabi burada enteresan nokta şu; birileri her ne kadar sizin toplumsal belleğinizin bazı hususları unutması için çabalıyor olsa da, geçirdiğiniz dönüşüme rağmen pratikte bu değerleri bir türlü kaybetmiyorsunuz. menşei farklıymış gibi hareket etmenize rağmen bu ritüelleri uygulamaya devam ediyorsunuz. tarihi bellek hasar almış ama pratik olarak halen bir şekilde bu adetler devam ediyor. bu durumda, geçmişe ve gerçeğe dair yeniden bilinç kazanılabilmesi için halen bir kapının açık olduğunu gösterir. yani halen umut var diyebiliriz *
devamını gör...
sonra döndüm ve dedim ki
modum yüksek, şarjım dolu, kulaklığımı alıp yürüyüşe gitmemek için hiç bir bahanem yok.
devamını gör...
3.murat zamanında maymunların idam edilmesi olayı
tarihimiz, çok ilginç olaylara tanıklık etmiştir. osmanlı imparatorluğu'nun 12. padişahı olan sultan 3. murat han (ya da sultan murat veya 3. murat) da bunun en ilginç örneklerinden birisinin baş aktörüdür. oldukça başarılı bir kumandan, zeki bir savaş stratejisti ve son derece eğitimli bir kişiydi.
tarihin bu kesidinin ikinci aktörü ise maymunlar... ancak daha spesifik olarak, istanbul'da yaşayan maymunlar! özellikle yavuz sultan selim dönemindeki fetihler ve fethedilen bölgelerden getirilen mallar (ki bunlara canlılar da dahildir) sebebiyle istanbul'daki maymun popülasyonu dikkate değer miktarda bir artış göstermiştir. ancak bu hayvanlar öylesine, zevk olsun diye osmanlı topraklarında taşınan hayvanlardan ibaret olmamışlardır. çeşitli nitelikleri sebebiyle hem ev hayvanı olarak kullanılmışlar, hem de çok sıradışı amaçlara alet edilmişlerdir. bu amaçlardan birisi de, osmanlı donanması'nda görev almalarıdır!
16. yüzyılın akdeniz'deki en güçlü donanmasına sahip olan osmanlı imparatorluğu, söz konusu maymunları eğiterek özellikle donanma gemilerinde gözcü olarak kullanmışlardır. elbette ki osmanlı donanması'nda maymunların kullanılması kör bir tesadüf değildir. tam tersine, bu yakın kuzenlerimizin yüksek zekaları ve insanlarda olmayan bazı nitelikleri sebebiyle bu işlere harika birer aday olarak karşımıza çıkmaktadırlar. dursun gürlek tarafından kaleme alınan kültür dünyamızdan manzaralar isimli kitap içerisinde konu şu şekilde anlatılmaktadır:
bu hayvanlar, görme yeteneklerinin çok güçlü olması nedeniyle, eğitilerek böyle değerlendiriliyorlardı. maymunlar, çok uzak mesafelerden kalyonları fark ederler ve belli ses ve hareketlerle aşağıdakilere haber verirlerdi. eğitilmiş maymunlar azapkapı çarşısında satışa sunulurlardı. maymun dükkânları bugünkü unkapanı köprüsü’nün şişhane tarafının, haliç kıyısında bulunan sokullu mehmet paşa camii kenarındaydı.
ibrahim hakkı konyalı ise konuyla ilgili şunları yazıyor:
kuzey afrika tamamen türk sınırları içine alındıktan sonra istanbul’a çok sayıda maymun getirilmişti, üçüncü sultan murat devrinin refahlı ve zengin halk tabakaları arasında maymun bir süs ve oyuncak olmuştu.
maymunların zekası modern bilim sayesinde de yakından tanıdığımız bir gerçekliktir. insan haricinde doğada karşınıza çıkabilecek en zeki, dolayısıyla en fazla eğitilebilir hayvanlardan birisi de bu canlılardır. ne yazık ki kaynaklarda spesifik olarak hangi maymun türünün özellikle donanmada kullanıldığı belirtilmemiş; bu nedenle çok kesin bir analiz yapmak mümkün değil. ancak coğrafi gerekçeler ve çeşitli görsellerden elde edilen bilgiler çerçevesinde bu maymunların, insanların da dahil olduğu kuyruksuz maymunların en yakın kuzen grubu olan eski dünya maymunları arasından macaca cinsi makaklar olması çok olası gözükmektedir. bu canlıların yüksek zekası, fazlasıyla eğitilebilir oldukları gerçeği, hareketlerinin insansılığı dönemin kumandanlarının ve eğitmenlerinin dikkatini çekmiş olmalıdır. öyle ki, kemaleddin ebu abdullah ed-demirî tarafından kaleme alınan hayâtü’l-hayevan isimli kitapta hem terzilikte görev alan, hem de kuyumculukla uğraşan maymunlardan söz edilmektedir. aynı kaynağa göre yemen'deki maymunlar bakkallık ve kasaplık gibi işlerde bile çalıştırılmıştır.
tabii ki bu durum herkesin hoşuna gitmiyordu. bazı osmanlı vatandaşları ve güç sahipleri, maymunların insanlarla bu kadar iç içe olmasından hiç de hoşnut değildi. öyle ki, sultan muradın imamlığını yapan ve daha sonra rumeli kazaskeri olan manisalı molla abdulkerim efendi adeta "maymun düşmanı" seviyesine varacak kadar bir nefret besliyordu. maymunların oyun ve eğlenceye alet edildiğini düşünüyor, bunun müslüman halkı yoldan çıkardığına inanıyordu. bu nefreti öyle boyutlara ulaşmıştı ki, her maymun gördüğünde hayvanın asılmasını emrettiği, dolayısıyla adının "maymunkeş imam"a çıktığı rivayet edilmektedir. dursun gürlek, 1590-1591'li yıllara denk gelen olayları şöyle anlatıyor:
bilhassa hicri 999 yılında istanbul meydanlarındaki bütün büyük ağaçlar, sanki maymundan meyve vermiş ağaçlara benzemişti. iri maymunlar için özel idam sehpaları bile kurularak cesetleri halka teşhir ediliyordu. abdulkerim atına atlar, semt semt dolaşır, idam edilecek maymunların iplerini kendi eliyle çekerdi.
bu olaylar kimi zaman toplu katliam düzeyine de ulaşmıştır. son derece tutucu olan abdulkerim efendi, ayrıca maymunların fuhuş amacıyla ve kadınların kendilerini tatmin etmek amacıyla kullanılmasından da korkmakta; halkın bu sebeple de yoldan çıkacağını düşünerek maymunlara daha da fazla nefret beslemektedir. çeşitli kaynaklara göre bu olaylardan birisi şu şekilde yaşanmış ve abdulkerim efendi'ye "maymunkeş" lakabını kazandırmıştır:
tüm hikaye bu dini bütün mollanın fatih camii’nde verdiği bir cuma vaazıyla başlıyor, molla, ateşli bir konuşmayla 'kadınların bu maymunları fena işlerde kullandığını' anlatıyor. cuma çıkışı kızgın kalabalık önde bizim molla, azapkapı ve galata’daki maymun satıcılarını basıyor. tarihçiler o günü 'istanbul’da dalında maymun sallanmayan tek bir ağaç kalmadı.' diye anlatır. molla, yakalanan maymunları kendi elleriyle asıyor, iri maymunlar için ayrı idam sehpası hazırlıyor. istanbul’un maymunlarının hikayesi maalesef bu şekilde sona eriyor, yapılan katliama tanık olan halk o günden sonra mollaya 'maymunkeş' lakabını takıyor. tarihçiler, maymunkeş abdülkerim efendi’nin vefatında birçok hayvansever istanbullu’nun kutlamalar yaptığından bahseder.
murat bardakçı da bu tarihi verileri doğruluyor. reşad ekrem koçu tarafından kaleme alınan eserlerden yola çıkan bardakçı, 17. yüzyılda maymunların topluca katliyle ilgili koçu'nun şunları yazdığını belirtiyor:
yelken ve kürek devri gemiciliği zamanında direklerin tepesine tırmanarak korsan gözcülüğü yapan tálimli maymunlardan istifade edilirdi. istanbul'da tersane kapısı önünde ‘‘gemi maymunu’’ yatiştirip satan esnaf dükkánları vardı. bir gün üçüncü murad'ın hürmetini kazanmış olan váizlerden abdülkerim efendi 'kadınlar maymunları fuhuş aleti yaparlar' deyip başına binlerce kişiyi topladı, bu dükkánları bastı ve zavallı hayvanları idam ettirdi’.
sunay akın ise 23 mart 2007'de sabah gazetesi'ne yazdığı insanlar cehennemi başlıklı köşe yazısında şöyle anlatıyor:
istanbul'da yasaklanan hayvan yalnızca sokak köpeği olmamıştır. kuzey afrika'nın, imparatorluk sınırlarına katılmasından sonra kente getirilen ve zenginler arasında bir süs oyuncağına dönüşen maymunlar da yasaklardan paylarına düşeni fazlasıyla almışlardır. halk arasında yaygınlaşan maymun sevgisine düşman olan, ııı. murat'ın imamı ve sonradan rumeli kazaskeri görevine atanan molla abdülkerim efendi'dir. nefretinden dolayı 'maymunkeş imam' olarak anılan abdülkerim efendi zamanında, istanbul'da neredeyse dallarına bir maymun asılmayan ağaç kalmamıştır. iri yapılı maymunlar için özel idam sehpaları bile hazırlatan maymunkeş imam, atıyla istanbul'u gezmekte, zavallı hayvanların iplerini bizzat kendi elleriyle çekmekteydi. oysa, osmanlı donanmasının akdeniz'de kurduğu egemenlikte büyük payı vardır maymunların! özellikle ıı. beyazıt'tan sonra, maymunların uzağı görmedeki başarılarından faydanılmak amacıyla onları birer dürbün gibi kullanma yoluna gidilmiştir. gelibolu ve istanbul'daki tersanelerde özel bir eğitimden geçirilen maymunlar, görev yaptıkları gemilerin direklerinde gözlerini ufuktan ayırmaz ve bir gemi gördüklerinde aşağıya haber verirlerdi.
--- alıntı ---
evrimagaci.org/3-murat-zama...
--- alıntı ---
tarihin bu kesidinin ikinci aktörü ise maymunlar... ancak daha spesifik olarak, istanbul'da yaşayan maymunlar! özellikle yavuz sultan selim dönemindeki fetihler ve fethedilen bölgelerden getirilen mallar (ki bunlara canlılar da dahildir) sebebiyle istanbul'daki maymun popülasyonu dikkate değer miktarda bir artış göstermiştir. ancak bu hayvanlar öylesine, zevk olsun diye osmanlı topraklarında taşınan hayvanlardan ibaret olmamışlardır. çeşitli nitelikleri sebebiyle hem ev hayvanı olarak kullanılmışlar, hem de çok sıradışı amaçlara alet edilmişlerdir. bu amaçlardan birisi de, osmanlı donanması'nda görev almalarıdır!
16. yüzyılın akdeniz'deki en güçlü donanmasına sahip olan osmanlı imparatorluğu, söz konusu maymunları eğiterek özellikle donanma gemilerinde gözcü olarak kullanmışlardır. elbette ki osmanlı donanması'nda maymunların kullanılması kör bir tesadüf değildir. tam tersine, bu yakın kuzenlerimizin yüksek zekaları ve insanlarda olmayan bazı nitelikleri sebebiyle bu işlere harika birer aday olarak karşımıza çıkmaktadırlar. dursun gürlek tarafından kaleme alınan kültür dünyamızdan manzaralar isimli kitap içerisinde konu şu şekilde anlatılmaktadır:
bu hayvanlar, görme yeteneklerinin çok güçlü olması nedeniyle, eğitilerek böyle değerlendiriliyorlardı. maymunlar, çok uzak mesafelerden kalyonları fark ederler ve belli ses ve hareketlerle aşağıdakilere haber verirlerdi. eğitilmiş maymunlar azapkapı çarşısında satışa sunulurlardı. maymun dükkânları bugünkü unkapanı köprüsü’nün şişhane tarafının, haliç kıyısında bulunan sokullu mehmet paşa camii kenarındaydı.
ibrahim hakkı konyalı ise konuyla ilgili şunları yazıyor:
kuzey afrika tamamen türk sınırları içine alındıktan sonra istanbul’a çok sayıda maymun getirilmişti, üçüncü sultan murat devrinin refahlı ve zengin halk tabakaları arasında maymun bir süs ve oyuncak olmuştu.
maymunların zekası modern bilim sayesinde de yakından tanıdığımız bir gerçekliktir. insan haricinde doğada karşınıza çıkabilecek en zeki, dolayısıyla en fazla eğitilebilir hayvanlardan birisi de bu canlılardır. ne yazık ki kaynaklarda spesifik olarak hangi maymun türünün özellikle donanmada kullanıldığı belirtilmemiş; bu nedenle çok kesin bir analiz yapmak mümkün değil. ancak coğrafi gerekçeler ve çeşitli görsellerden elde edilen bilgiler çerçevesinde bu maymunların, insanların da dahil olduğu kuyruksuz maymunların en yakın kuzen grubu olan eski dünya maymunları arasından macaca cinsi makaklar olması çok olası gözükmektedir. bu canlıların yüksek zekası, fazlasıyla eğitilebilir oldukları gerçeği, hareketlerinin insansılığı dönemin kumandanlarının ve eğitmenlerinin dikkatini çekmiş olmalıdır. öyle ki, kemaleddin ebu abdullah ed-demirî tarafından kaleme alınan hayâtü’l-hayevan isimli kitapta hem terzilikte görev alan, hem de kuyumculukla uğraşan maymunlardan söz edilmektedir. aynı kaynağa göre yemen'deki maymunlar bakkallık ve kasaplık gibi işlerde bile çalıştırılmıştır.
tabii ki bu durum herkesin hoşuna gitmiyordu. bazı osmanlı vatandaşları ve güç sahipleri, maymunların insanlarla bu kadar iç içe olmasından hiç de hoşnut değildi. öyle ki, sultan muradın imamlığını yapan ve daha sonra rumeli kazaskeri olan manisalı molla abdulkerim efendi adeta "maymun düşmanı" seviyesine varacak kadar bir nefret besliyordu. maymunların oyun ve eğlenceye alet edildiğini düşünüyor, bunun müslüman halkı yoldan çıkardığına inanıyordu. bu nefreti öyle boyutlara ulaşmıştı ki, her maymun gördüğünde hayvanın asılmasını emrettiği, dolayısıyla adının "maymunkeş imam"a çıktığı rivayet edilmektedir. dursun gürlek, 1590-1591'li yıllara denk gelen olayları şöyle anlatıyor:
bilhassa hicri 999 yılında istanbul meydanlarındaki bütün büyük ağaçlar, sanki maymundan meyve vermiş ağaçlara benzemişti. iri maymunlar için özel idam sehpaları bile kurularak cesetleri halka teşhir ediliyordu. abdulkerim atına atlar, semt semt dolaşır, idam edilecek maymunların iplerini kendi eliyle çekerdi.
bu olaylar kimi zaman toplu katliam düzeyine de ulaşmıştır. son derece tutucu olan abdulkerim efendi, ayrıca maymunların fuhuş amacıyla ve kadınların kendilerini tatmin etmek amacıyla kullanılmasından da korkmakta; halkın bu sebeple de yoldan çıkacağını düşünerek maymunlara daha da fazla nefret beslemektedir. çeşitli kaynaklara göre bu olaylardan birisi şu şekilde yaşanmış ve abdulkerim efendi'ye "maymunkeş" lakabını kazandırmıştır:
tüm hikaye bu dini bütün mollanın fatih camii’nde verdiği bir cuma vaazıyla başlıyor, molla, ateşli bir konuşmayla 'kadınların bu maymunları fena işlerde kullandığını' anlatıyor. cuma çıkışı kızgın kalabalık önde bizim molla, azapkapı ve galata’daki maymun satıcılarını basıyor. tarihçiler o günü 'istanbul’da dalında maymun sallanmayan tek bir ağaç kalmadı.' diye anlatır. molla, yakalanan maymunları kendi elleriyle asıyor, iri maymunlar için ayrı idam sehpası hazırlıyor. istanbul’un maymunlarının hikayesi maalesef bu şekilde sona eriyor, yapılan katliama tanık olan halk o günden sonra mollaya 'maymunkeş' lakabını takıyor. tarihçiler, maymunkeş abdülkerim efendi’nin vefatında birçok hayvansever istanbullu’nun kutlamalar yaptığından bahseder.
murat bardakçı da bu tarihi verileri doğruluyor. reşad ekrem koçu tarafından kaleme alınan eserlerden yola çıkan bardakçı, 17. yüzyılda maymunların topluca katliyle ilgili koçu'nun şunları yazdığını belirtiyor:
yelken ve kürek devri gemiciliği zamanında direklerin tepesine tırmanarak korsan gözcülüğü yapan tálimli maymunlardan istifade edilirdi. istanbul'da tersane kapısı önünde ‘‘gemi maymunu’’ yatiştirip satan esnaf dükkánları vardı. bir gün üçüncü murad'ın hürmetini kazanmış olan váizlerden abdülkerim efendi 'kadınlar maymunları fuhuş aleti yaparlar' deyip başına binlerce kişiyi topladı, bu dükkánları bastı ve zavallı hayvanları idam ettirdi’.
sunay akın ise 23 mart 2007'de sabah gazetesi'ne yazdığı insanlar cehennemi başlıklı köşe yazısında şöyle anlatıyor:
istanbul'da yasaklanan hayvan yalnızca sokak köpeği olmamıştır. kuzey afrika'nın, imparatorluk sınırlarına katılmasından sonra kente getirilen ve zenginler arasında bir süs oyuncağına dönüşen maymunlar da yasaklardan paylarına düşeni fazlasıyla almışlardır. halk arasında yaygınlaşan maymun sevgisine düşman olan, ııı. murat'ın imamı ve sonradan rumeli kazaskeri görevine atanan molla abdülkerim efendi'dir. nefretinden dolayı 'maymunkeş imam' olarak anılan abdülkerim efendi zamanında, istanbul'da neredeyse dallarına bir maymun asılmayan ağaç kalmamıştır. iri yapılı maymunlar için özel idam sehpaları bile hazırlatan maymunkeş imam, atıyla istanbul'u gezmekte, zavallı hayvanların iplerini bizzat kendi elleriyle çekmekteydi. oysa, osmanlı donanmasının akdeniz'de kurduğu egemenlikte büyük payı vardır maymunların! özellikle ıı. beyazıt'tan sonra, maymunların uzağı görmedeki başarılarından faydanılmak amacıyla onları birer dürbün gibi kullanma yoluna gidilmiştir. gelibolu ve istanbul'daki tersanelerde özel bir eğitimden geçirilen maymunlar, görev yaptıkları gemilerin direklerinde gözlerini ufuktan ayırmaz ve bir gemi gördüklerinde aşağıya haber verirlerdi.
--- alıntı ---
evrimagaci.org/3-murat-zama...
--- alıntı ---
devamını gör...
normal sözlük ocak devrimi
evet biz çaylaklara hayırlı olsun
devamını gör...
sözlük kapanırsa yazarlar ne yapacak sorunu
flörtle sözlükte mesajlaşacağimıza whatsapp'a geçeriz. böylelikle numarasını almış olurum.
ıko çek salterleri,yoldaş kapat kepenkleri, pavlov sen istatistikler de kal.
ıko çek salterleri,yoldaş kapat kepenkleri, pavlov sen istatistikler de kal.
devamını gör...
kendimizle aramızdaki fark
en içimizde olan saf halimize karşın etrafa oynadığımız roldür bu fark.
hepimiz yaparız bunu. kabuklara sarar, iyice derinlere gömeriz kendimizi. kimseyi umursamıyorum diyenimiz bile bir yerlerde, bir zamanda kendi gibi olmaktan çekinmiştir belki korkmuştur belki istemsizce kendi gibi olmamıştır.
bir de kendimize yabancılaşmış hissettiğimiz evre vardır ki en matah durum da budur. yaptığımız eylemleri kendimizin yaptığına inanamayız. bazen asla dediğimiz şeyleri yaparken buluruz kendimizi.
esasında her gün hatta her saat değişiyoruz ve kendimiz olmak dediğimiz şey sabit kalmıyor. onunla aramızdaki fark açıldıkça açılıyor. bir zaman sonra etrafta bize biçilen rolü oynamaktan kendimizi kaybediyoruz, unutuyoruz. kimdim ben?neydim ben? derken buluyoruz kendimizi.
sonrası zaten malum;
nedensiz mutsuzluklar silsilesi, gülümserken içimize akan gözyaşları.
hepimiz yaparız bunu. kabuklara sarar, iyice derinlere gömeriz kendimizi. kimseyi umursamıyorum diyenimiz bile bir yerlerde, bir zamanda kendi gibi olmaktan çekinmiştir belki korkmuştur belki istemsizce kendi gibi olmamıştır.
bir de kendimize yabancılaşmış hissettiğimiz evre vardır ki en matah durum da budur. yaptığımız eylemleri kendimizin yaptığına inanamayız. bazen asla dediğimiz şeyleri yaparken buluruz kendimizi.
esasında her gün hatta her saat değişiyoruz ve kendimiz olmak dediğimiz şey sabit kalmıyor. onunla aramızdaki fark açıldıkça açılıyor. bir zaman sonra etrafta bize biçilen rolü oynamaktan kendimizi kaybediyoruz, unutuyoruz. kimdim ben?neydim ben? derken buluyoruz kendimizi.
sonrası zaten malum;
nedensiz mutsuzluklar silsilesi, gülümserken içimize akan gözyaşları.
devamını gör...
hurilerin beden ölçüleri
devamını gör...
şarkılarda geçen etkileyici sözler
göz değil nakış mübarek. bendeki aşk değil, ibadet. elleri sevdi nihayet. ben ebedi saadetten kovuldum.
devamını gör...
gece yemek yemek
(bkz: makarna perileri)
devamını gör...
emre durmuş
izlerken sırt çantamı alıp yola koyulmamak için zor tutuyorum kendimi. hayalimi yaşıyor zira. gezerken gezdiği ülkeler yerler hakkında da bilgi vermeyi ihmal etmiyor.
devamını gör...
yazarların itiraf edemediği takıntıları
sevdiğim/değer verdiğim kadınlar dışarı çıktıkları anda aklım hep onlarda. her an merak ediyorum. mesajıma geç cevap verirse arıyorum. bekleyemiyorum.
bu ülkeyi bu hale getiren her pislikten nefret ediyorum.
bu ülkeyi bu hale getiren her pislikten nefret ediyorum.
devamını gör...
kız yurdunda yaşanan tuhaf olaylar
kız yurdu değil ama kız apartında yaşadığım bir olay var. sene 2015 aylardan kasım. üniversitenin ilk yılı. vize zamanı gelmiş çatmış. matematik sınavından önce ki akşam memleketten aldığım üzücü bir haber sonucu sinirlerim bozuluyor. zaten sınav stresi üzerine kötü haber alınca benim kafa iyice gidiyor. sevgili ev arkadaşım biz ona kıvırcık diyelim beni böyle görünce başlıyoruz dertleşmeye. sabahın dördüne kadar dertleştikten sonra artık yatalım diyoruz. ikimizde odalarımıza çekiliyoruz. daha başımı yastığa koyalı belki yarım saat oldu olmadı kulağıma bir takım sesler geliyor. tabi bende kafa uçtuğu için beyin algılayamıyor bir türlü bu neyin sesi diye. yatağın içinde gözlerim kapalı sesi tahmin etmeye çalışırken süper zeki olan beynim aa diyor buldum bu ses ne. kapı zili sesi ama bu saatte kim olabilir diye düşününce de kalbim tek atmaya başlıyor. çünkü süper beynim bunun cevabını hırsız olarak veriyor. evet yanlış duymadığınız gelen kişinin hırsız olduğunu düşünüyorum. kapıyı çalmasının nedeni ise evde olup olmadığımızı kontrol ediyor olması. salak ben işte düşün ne çalacak bizden. bizim eve gelip herhalde tencere tava çalacak. her neyse korkudan altıma yapacak bir şekilde kalkıyor ve dış kapıya gidiyorum. delikten baktığım sırada dışarıda olan kişi de deliğe yaklaşıyor. bunu görünce tamam diyor beynim kesin hırsız bu. koşuyorum kıvırcığın odasına zar zor uyandırıyorum kalk diyorum hırsız var diyorum sabahın dördüne kadar uyuyamadığı için onun da kafa gidik tabi. kalkıyor ve ben ne kadar telaşlıysam o da bir o kadar sakin kalarak çoraplarını arıyor. çorapları olmadan hırsızlarla başa çıkamayacak sanırım. bende bulup giyinmesini bekliyorum. neyse sonunda kalkıyor ikimiz de kapıya geliyoruz salak salak bakarken kapıya dışarıdan apartın sahibi mehmet amcanın sesi geliyor kızım kapıyı açın diye. kapıyı açıyoruz ve karşımızda iki kız öğrenci. alt komşumuzmuş yedi sekiz saattir bizim banyodan su sesi geliyormuş. bu saate kadar kesilmeyince bir şey oldu sanmışlar ve sağ olsunlar daha önce değil de saat beşte gidip bir kontrol edelim demişler. bu saatte apartın sahibiyle yanımıza gelmişler. biz de tabi bir sıkıntı olmadığını sadece sifonun bozulduğunu söyledik. peki mehmet amca ne yaptı dersiniz. durun o zaman ben bir tamir edeyim dedi. sabahın beşi mehmet amca içeride sifonu tamir ediyor. ben, kıvırcık ve iki kız kapının önünde durmuş bakışıyoruz. kıvırcık boş boş önüne bakıyor kızlar da bana. ben de iyice fıttırdım tabi. gülme krizine girdim en sonunda. ben deli gibi gülerken mehmet amca işini bitirdi herkes evine dağıldı biz de yataklarımıza. bu da böyle saçma bir anımdır.
devamını gör...
erkeklerin tahammül edilemeyen hareketleri
cinsiyetinden dolayı herşeyi kendine hak görmeleri ve her lafın içine mutlaka küfür koymaları
devamını gör...
moderasyona soru sor
evde ropdöşambırla mı geziyorsunuz.
devamını gör...
sözlüğün uzun zaman sonra ilk defa bu kadar sakin olması
sınavlar, pandemi kısıtlamalarının azalması ve discord.
evet, discord.
sözlükler canlı kalması için etkileşim gereken yerler, bunun için de insanların o oluşum içinde kalmasını teşvik etmek lazım.
ama biz ne yaptık?
onu kurduk, bunu kurduk ve hepsini discord üzerinde etkin hale getirdik.
kulüpler orada, insanlar kendi kafalarına göre arayıp da bulamayacakları bir ortam, kendi kafalarına uygun insanlar bulmuşlar, buraya gelip beni mi okuyacak?
edebiyat kulübü örnek, atıyorum şimdi; insanlar orada okuyor, tartışıyor, merak ediyor, fikir alışverişinde bulunuyor, yazıyor, grup içinde konuşuyor, bire bir konuşuyor..
bunların ne kadarını sözlük içinde sadece yazarak yapabilir?
dünyada bir yer kurup insanları toplayıp sonra da "gidin dışarda oynayın" diye başka bir yer önerip, neredeyse kovalayan tek yer burası olabilir, ilginç..
evet, discord.
sözlükler canlı kalması için etkileşim gereken yerler, bunun için de insanların o oluşum içinde kalmasını teşvik etmek lazım.
ama biz ne yaptık?
onu kurduk, bunu kurduk ve hepsini discord üzerinde etkin hale getirdik.
kulüpler orada, insanlar kendi kafalarına göre arayıp da bulamayacakları bir ortam, kendi kafalarına uygun insanlar bulmuşlar, buraya gelip beni mi okuyacak?
edebiyat kulübü örnek, atıyorum şimdi; insanlar orada okuyor, tartışıyor, merak ediyor, fikir alışverişinde bulunuyor, yazıyor, grup içinde konuşuyor, bire bir konuşuyor..
bunların ne kadarını sözlük içinde sadece yazarak yapabilir?
dünyada bir yer kurup insanları toplayıp sonra da "gidin dışarda oynayın" diye başka bir yer önerip, neredeyse kovalayan tek yer burası olabilir, ilginç..
devamını gör...
66'lık ninenin 35'lik sevgilisi tarafından dolandırılması
üzücü olay.
bir yaştan sonra insanlar teknolojiye çok kolay adapte olamıyor. bir şekilde bir yakınları bunlar için hesap açıyor mesela. hesabı kullanmaya başlıyorlar ama profillerini dışarıya kapatmayı bilmiyorlar.
mesela bu haberde almanya'daki torunlardan bahsedilmiş. muhtemelen hesabında onlarla ilgili paylaşımlar da vardır. dolandıracak kişi şöyle bir inceliyor hesabı. "bunda para vardır" düşüncesine kanaat getirince de peşine düşüyor. hepsi olmasa da çoğu durumda süreç böyle ilerliyor.
sevgiye biraz ihtiyacı olan, yalnızlıktan sıkılan ya da korkan insanların laneti oldu bu ülke. hiç kimseye güvenemeyecek olduktan sonra hayatın ne rengi kalır ne neşesi...
"o da yaşına uygun bir adam bulsaymış" falan; geçin bu işleri! gönül işleri öyle siparişle olmuyor işte! boşluğa düşmüş bir insanı hemen hemen herkes kandırabilir tatlı sözlerle.
bu arada, kadın parasıyla, daha doğrusu kadın dolandırarak geçinen kolaycı tiplerin sayısında da belli ki artış var. bir insan bunu kendine nasıl yakıştırır, aklım almıyor.
ve son olarak; kübra diye nine mi olur be!
bir yaştan sonra insanlar teknolojiye çok kolay adapte olamıyor. bir şekilde bir yakınları bunlar için hesap açıyor mesela. hesabı kullanmaya başlıyorlar ama profillerini dışarıya kapatmayı bilmiyorlar.
mesela bu haberde almanya'daki torunlardan bahsedilmiş. muhtemelen hesabında onlarla ilgili paylaşımlar da vardır. dolandıracak kişi şöyle bir inceliyor hesabı. "bunda para vardır" düşüncesine kanaat getirince de peşine düşüyor. hepsi olmasa da çoğu durumda süreç böyle ilerliyor.
sevgiye biraz ihtiyacı olan, yalnızlıktan sıkılan ya da korkan insanların laneti oldu bu ülke. hiç kimseye güvenemeyecek olduktan sonra hayatın ne rengi kalır ne neşesi...
"o da yaşına uygun bir adam bulsaymış" falan; geçin bu işleri! gönül işleri öyle siparişle olmuyor işte! boşluğa düşmüş bir insanı hemen hemen herkes kandırabilir tatlı sözlerle.
bu arada, kadın parasıyla, daha doğrusu kadın dolandırarak geçinen kolaycı tiplerin sayısında da belli ki artış var. bir insan bunu kendine nasıl yakıştırır, aklım almıyor.
ve son olarak; kübra diye nine mi olur be!
devamını gör...
