kuzguncuktaki vişne
devamını gör...
sena şener
sesine hayranım. o tınısı, büyüsü çok farklı. fazlasıyla da başarılı; yalnızca işiyle, yaptığı kaliteli müzikle anılıyor.
benim en beğendiğim parçası teni tenime. bir dinleyin derim.
benim en beğendiğim parçası teni tenime. bir dinleyin derim.
devamını gör...
erbaş'tan zenginlere zekat çağrısı
kendisi içinde geçerli mi acaba?
devamını gör...
sabah sefası bulutları
(bkz: arcus bulutu)
devamını gör...
yılanı öldürseler
yaşar kemal'in hayatıyla benzerlik taşıyan romanının ismidir. daha sonrasında sinemaya da uyarlanmıştır.
yaşar kemal dört buçuk yaşlarındayken, babasının öncesinde ölümden kurtarıp besleyip büyüttüğü yusuf adındaki çocuk, yaşar kemal'in babasını yüreğinden bıçaklayarak öldürüyor. tabi bu anlara yaşar kemal de tanık oluyor ve 12 yaşına kadar kekeliyor.
romanda da ana karakterin babası bir cinayete kurban gidiyor. bu olaydan sonra çevresi ve yaşar kemal'in deyimiyle adam öldürmeyi zanaat haline getirmiş kişiler, kitabın ana karakteri hasan'ın beynini yıkamaya çalışıyor. küçük çocuk adeta 'babanın kanı yerde kalmasın' diyerek cinayet işlemeye özendiriliyor. hem de kendi öz annesinin cinayetine özendiriliyor. peki neden? hiçbir kanıt olmamasına rağmen sırf annesi güzel bir kadın olduğu için hasan'ın babasını aldattığını ve babasını öldüren kişinin kadının sevgilisi olduğunu düşündükleri için.
dünya edebiyatındaki kırmızı pazartesi, bu kitaba konu olarak benzese de çok farklı işlenmişler. o kitapta da birinin ölümü bilinmesine rağmen hiç kimse engel olmuyordu. yılanı öldürseler'de kadının hiçbir suçu olmadığını bilmelerine rağmen kimsenin öldürülme fikrine engel olmaması gibi. ki bence yılanı öldürseler çok daha yüreğe dokunan bir anlatıma sahip. hasan'ın o iç hesaplaşması ve yaşar kemal'in bizlere aktardığı üstü kapalı psikolojik tahlili muazzamdı.
--- alıntı ---
bir adamın kıymeti parayla ölçülür mü, bir adamın değeri dünya malıyla ölçülmez, ölçülmez ama, gözü kör olsun biz adam öldürmeyi zanaat edinmişiz, ne yazık.
--- alıntı ---
yaşar kemal dört buçuk yaşlarındayken, babasının öncesinde ölümden kurtarıp besleyip büyüttüğü yusuf adındaki çocuk, yaşar kemal'in babasını yüreğinden bıçaklayarak öldürüyor. tabi bu anlara yaşar kemal de tanık oluyor ve 12 yaşına kadar kekeliyor.
romanda da ana karakterin babası bir cinayete kurban gidiyor. bu olaydan sonra çevresi ve yaşar kemal'in deyimiyle adam öldürmeyi zanaat haline getirmiş kişiler, kitabın ana karakteri hasan'ın beynini yıkamaya çalışıyor. küçük çocuk adeta 'babanın kanı yerde kalmasın' diyerek cinayet işlemeye özendiriliyor. hem de kendi öz annesinin cinayetine özendiriliyor. peki neden? hiçbir kanıt olmamasına rağmen sırf annesi güzel bir kadın olduğu için hasan'ın babasını aldattığını ve babasını öldüren kişinin kadının sevgilisi olduğunu düşündükleri için.
dünya edebiyatındaki kırmızı pazartesi, bu kitaba konu olarak benzese de çok farklı işlenmişler. o kitapta da birinin ölümü bilinmesine rağmen hiç kimse engel olmuyordu. yılanı öldürseler'de kadının hiçbir suçu olmadığını bilmelerine rağmen kimsenin öldürülme fikrine engel olmaması gibi. ki bence yılanı öldürseler çok daha yüreğe dokunan bir anlatıma sahip. hasan'ın o iç hesaplaşması ve yaşar kemal'in bizlere aktardığı üstü kapalı psikolojik tahlili muazzamdı.
--- alıntı ---
bir adamın kıymeti parayla ölçülür mü, bir adamın değeri dünya malıyla ölçülmez, ölçülmez ama, gözü kör olsun biz adam öldürmeyi zanaat edinmişiz, ne yazık.
--- alıntı ---
devamını gör...
yazarların bugünkü mutsuzluk sebebi
kütüphaneden aldığım ve henüz okumayı bitirmediğim kitabın iade tarihinin gelmiş olması.
-kitabı bitirmek de istemiyorum*
-o yolu da yürümek istemiyorum*
kaç saattir kesik olan elektrik de var!
çıvdıvıcam.
-kitabı bitirmek de istemiyorum*
-o yolu da yürümek istemiyorum*
kaç saattir kesik olan elektrik de var!
çıvdıvıcam.
devamını gör...
geceye bir sanat eseri bırak
günün anlam ve önemine binaen bırakmak istediğim sanat eseri: mustafa kemal'in ilk portresi- ressam avusturyalı wilhelm victor krausz.

bu portre, 1916'da, anafartalar'da yapılmıştır. bilindiği gibi ı. dünya savaşı'nda almanlar, avusturyalılar, bulgarlar müttefiklerimiz idi, ve çanakkale cephesinde iki ressam bulunuyordu. bunlardan biri avusturyalı krausz'dı ve diğeri ünlü türk ressamı hayri çizel'dir.
ruşen eşref ünaydın'dan (eski milletvekili ve atatürk'ün genel sekreterliğini de yapmış olan merhum büyükelçimiz) öğrenildiğine göre ressam krausz, atatürk'ün fizik görünümünü oldukça ilginç bulmuş, kendisinden izin alarak cephede körüklü fotoğraf makinesiyle fotoğrafını çekmiş ve kendisini o dönemin serpuşlarından (başlıklarından) olan enveriyesi ile portrelemiştir.

bu portre, 1916'da, anafartalar'da yapılmıştır. bilindiği gibi ı. dünya savaşı'nda almanlar, avusturyalılar, bulgarlar müttefiklerimiz idi, ve çanakkale cephesinde iki ressam bulunuyordu. bunlardan biri avusturyalı krausz'dı ve diğeri ünlü türk ressamı hayri çizel'dir.
ruşen eşref ünaydın'dan (eski milletvekili ve atatürk'ün genel sekreterliğini de yapmış olan merhum büyükelçimiz) öğrenildiğine göre ressam krausz, atatürk'ün fizik görünümünü oldukça ilginç bulmuş, kendisinden izin alarak cephede körüklü fotoğraf makinesiyle fotoğrafını çekmiş ve kendisini o dönemin serpuşlarından (başlıklarından) olan enveriyesi ile portrelemiştir.
devamını gör...
sevgi eksikliği
yeniden diyorum, canavarlar yaratır.
devamını gör...
normal sözlük'ün dergi projesi
spor ve siyaset alanında üzerime düşeni yapacağımı bildirmek isterim.
devamını gör...
kuaförde ve seks esnasında söylenen ortak bir söz
devamını gör...
madalyalı yazarlar özelliğinin gelmesi
biraz da şurama doğru pozitif ayrımcılık.
onu yap bunu kazan, şunu yap şu gelsin, iki takla at da görelim diyen idris naim şahin gibi hey allahım*. gelsin sidik yarışı, hadi bakalım.
onu yap bunu kazan, şunu yap şu gelsin, iki takla at da görelim diyen idris naim şahin gibi hey allahım*. gelsin sidik yarışı, hadi bakalım.
devamını gör...
fyodor mihayloviç dostoyevski
kronolojik sıraya göre dostoyevski kitapları:
1-insanciklar(1846)
2-öteki(1846)
3-ev sahibesi(1847)
4-beyaz geceler(1848)
5-netoçka nezvanova(1849)
6-stepançikova köyü(1859)
7-ezilenler(1861)
8-ölüler evinden anılar(1862)
9-yeraltından notlar(1864)
10-suç ve ceza(1866)
11-kumarbaz(1867)
12-budala(1869)
13-ecinniler(1872)
14-bir yazarın günlüğü (1873)
15-delikanlı(1875)
16-karamazov kardeşler(1881)
1-insanciklar(1846)
2-öteki(1846)
3-ev sahibesi(1847)
4-beyaz geceler(1848)
5-netoçka nezvanova(1849)
6-stepançikova köyü(1859)
7-ezilenler(1861)
8-ölüler evinden anılar(1862)
9-yeraltından notlar(1864)
10-suç ve ceza(1866)
11-kumarbaz(1867)
12-budala(1869)
13-ecinniler(1872)
14-bir yazarın günlüğü (1873)
15-delikanlı(1875)
16-karamazov kardeşler(1881)
devamını gör...
ırkçılık
ırkçılık yapan insanların genelinin daha düşük zekâ seviyesine sahip olduğunu biliyor muydunuz?
ahan da kaynak:
www.mynet.com/irkcilar-daha...
twitter.com/ulvisaran/statu...
ahan da kaynak:
www.mynet.com/irkcilar-daha...
twitter.com/ulvisaran/statu...
devamını gör...
örnek vatandaş (yazar)
örnek bir vatandaş mıdır bilemem ama örnek bir yazar olduğundan emin olduğum yazardır. bilgi doludur tanımları. sözlüğün güzide yazarları arasındadır, çok da kibardır kendisi. yeşillenmiş şimdi de. yeşil nicki profilindeki kediciğin gözleriyle pek de uyumlu olmuş. sözlüğümüzde daim olması dileğiyle.
devamını gör...
o kişiyi bulamayacağını düşünmek
bir sonraki adım olarak: bulsan da sana bakmayacağını düşünmek olur herhalde.
devamını gör...
normal sözlük bir insan olsa kim olurdu sorunsalı
teoman. hayattan bezmiş ,üzerine gidersen atarlı giderli, gitmezsen sakin, sevimli. biraz gizemli bu yüzden merak uyandıran biri. kimi zaman olgun bilgili kimi zaman tam bir serseri..
devamını gör...
sözlük yazarlarından denemeler
"yolculuk sırasında el çantasından başka bagajı olmaması gereken biri, o ana kadarki yaşamını geride bırakırken yanında geçmiş hayatına dair ne alabilirdi ki?" a. k.
duyduğum an kendimi sorgulamama neden olan cümle. şu an kapıdan çıkacak olsam yanıma ne alırdım ki? düşünüyorum ne biriktirmişim hayata dair diye. maddesel hiçbir şeyin gözümde değeri yokmuş meğerse. 6 ev değiştirirken özenle kutuladığım, her taşınmada yine de eksilterek azalttığım dünyevi ihtiyaç malzemeleri sadece hepsi. kitaplarımdan vazgeçmek zor gelirdi belki. çünkü onlar büyürken en büyük arkadaşım oldular ama onları da bırakırdım, yeni birilerine yoldaşlık etsinler diye. fotoğraflar, anılarımın kalıtsallığı, hemen hepsi dijital ortamda vardı. herhalde kahve kupam, yeğenimin ilk hediyesi el izleri olan ahşap kutu dışında bir şeyim yok yanımda olmasını isteyeceğim. ama valizimi toplayıp gidemiyorum. bir yanım yol almak, yolda olmak istiyor. yepyeni bir başlangıç yapmak. ama geride bırakacamayacağım hislerim var benim. yalnız uyumak istemiyorum mesela. 9 yıl boyunca aynı kokuyla uyuduğunuzda yoksunluk hissedeceğinizi düşünüyorsunuz. tencerenin dibi tutmuş, tuzu çok kaçmış olsa bile elinizden öpüp ellerine sağlık diyen bir adamı bırakamıyorsunuz. uyanır uyanmaz kahveni hazırlıyorum deyip yarı mahmur gözlerle elinize tutuşturulan kahvenin tadı hiçbir kahvede olmuyor.
onca acı, sizi düşürdüğü zor zamanlar aklınıza geliyor. heybeme bir ömür sürecek aşkı da acıyı da kattın be adam, ben şimdi ne yapacağım diyorsunuz. bazen o kapıyı çat diye vurup, çıkıp geri dönmek istemiyorsunuz. yaptığı bir yanlışın tüm doğruları götürdüğünü, artık inancınızı yitirmenize sebep olduğunu fark ediyorsunuz. kalbinizde bir boşluk oluşturmasa bile beyninizi kemiren sorular ile hayatın devam etmesinin çok zor olduğunu düşünüyorsunuz. sonra tutuyor elleriyle yüzünüzü, sevgi dolu gözlerle bakıyor. "seni çok seviyorum sakın gitme. " diyor. içinizde biriken öfke ve sevgi öyle bir terazide kalıyor ki... ne affedebiliyorsunuz, ne de o valizi toplayabiliyorsunuz.
duyduğum an kendimi sorgulamama neden olan cümle. şu an kapıdan çıkacak olsam yanıma ne alırdım ki? düşünüyorum ne biriktirmişim hayata dair diye. maddesel hiçbir şeyin gözümde değeri yokmuş meğerse. 6 ev değiştirirken özenle kutuladığım, her taşınmada yine de eksilterek azalttığım dünyevi ihtiyaç malzemeleri sadece hepsi. kitaplarımdan vazgeçmek zor gelirdi belki. çünkü onlar büyürken en büyük arkadaşım oldular ama onları da bırakırdım, yeni birilerine yoldaşlık etsinler diye. fotoğraflar, anılarımın kalıtsallığı, hemen hepsi dijital ortamda vardı. herhalde kahve kupam, yeğenimin ilk hediyesi el izleri olan ahşap kutu dışında bir şeyim yok yanımda olmasını isteyeceğim. ama valizimi toplayıp gidemiyorum. bir yanım yol almak, yolda olmak istiyor. yepyeni bir başlangıç yapmak. ama geride bırakacamayacağım hislerim var benim. yalnız uyumak istemiyorum mesela. 9 yıl boyunca aynı kokuyla uyuduğunuzda yoksunluk hissedeceğinizi düşünüyorsunuz. tencerenin dibi tutmuş, tuzu çok kaçmış olsa bile elinizden öpüp ellerine sağlık diyen bir adamı bırakamıyorsunuz. uyanır uyanmaz kahveni hazırlıyorum deyip yarı mahmur gözlerle elinize tutuşturulan kahvenin tadı hiçbir kahvede olmuyor.
onca acı, sizi düşürdüğü zor zamanlar aklınıza geliyor. heybeme bir ömür sürecek aşkı da acıyı da kattın be adam, ben şimdi ne yapacağım diyorsunuz. bazen o kapıyı çat diye vurup, çıkıp geri dönmek istemiyorsunuz. yaptığı bir yanlışın tüm doğruları götürdüğünü, artık inancınızı yitirmenize sebep olduğunu fark ediyorsunuz. kalbinizde bir boşluk oluşturmasa bile beyninizi kemiren sorular ile hayatın devam etmesinin çok zor olduğunu düşünüyorsunuz. sonra tutuyor elleriyle yüzünüzü, sevgi dolu gözlerle bakıyor. "seni çok seviyorum sakın gitme. " diyor. içinizde biriken öfke ve sevgi öyle bir terazide kalıyor ki... ne affedebiliyorsunuz, ne de o valizi toplayabiliyorsunuz.
devamını gör...