1896 yılında ingiltere ile zanzibar * arasında 38 dakika süren savaş.

1890'da ingiltere ile almanya arasında heligoland - zanzibar antlaşması imzalanır. böylece tanzanya almanya tarafından kontrol edilecekken, ona bağlı olan zanzibar da ingiltere'ye verilir. elbette ingiltere işini şansa bırakmak istememektedir. kendisi adına çalışacak, kukla gibi yönetebileceği birini görevlendirmek ister. böylece hamad bin thuwaini bu şerefe(!) layık görülür. 3 sene sonra beklenmedik bir şekilde ölür.

hamad'ın, khalid bin barghash adlı kuzeni tarafından zehirlendiği düşünülmektedir. zira bu kuzen, ingilizler tarafından kendisine görev verilmediği halde bir anda hamad'ın yerine geçer ve sultan olur. tabii ki ingiltere buna izin verecek değildir. khalid, geri çekilmesi ve görevi bırakması konusunda uyarılır ve pek tabii ki uyarılara aldırmaz. onun yerine, saraya kendi kuvvetlerini * toplamaya başlar.

ingiltere de boş durmamakta ve savaş gemilerini limana yığmaktadır bu arada. bölgede bulunan baş diplomata tam yetki verilir. gerekli bulduğu ve başarıyla sonuçlanacağından emin olduğu her türlü eylemi yapabileceğine dair izin çıktığına, ingiliz hükümetinin "hep destek, tam destek" modunda olduğuna ilişkin bir telgraf alır.

27 ağustos sabah saat 09.00'a kadar khalid'in çekilmesi konusunda kendisine ültimatom verilir. khalid, saat 08.00'de "hiç niyetimiz yok. zaten bize ateş açacağınızı da sanmıyorum" minvalinde bir yanıt gönderir. fakat sandığı gibi olmaz ve saat 09.02'de ingiliz bombardımanı başlar. aslında 2 dakika içerisinde saray da, 3000 savaşçı da çoktan bozguna uğratılmıştır ama 09.40'a kadar ateş devam eder. khalid arka kapıdan kaçmış, 500 adamı da yaralanmış yahut ölmüştür. ingiltere yine kendisi hesabına çalışacak birini sultan olarak saraya yerleştirir.

khalid alman konsolosluğu'na kaçmayı başarır. ingilizler iade talep etse de istedikleri olmaz ve khalid tanzanya'ya kaçırılır. 1916'da yakalanarak sürgüne gönderilir ama daha sonra doğu afrika'ya geri dönmesine izin verilir ve başlattığı savaş da tarihe "en kısa savaş" olarak geçer.
devamını gör...

1545 senesi yapımı bronzino tablosu. isminden de anlaşılacağı üzere tabloda 4 belirgin figür vardır. venüs'ü en ortada bir elinde elma ve diğer elinde bir ok ile görüyoruz. aşk tanrısı cupid(eros) ise ona şehvetle sarılmış sol tarafta(bu ikisi ana-oğul bu arada). tablonun sağında ise ellerinde güller tutan bir çocuk görüyoruz ki bu da büyük olasılık ile neşe ve aptallığı temsil ediyor. en üstte ise kronos sırtında kum saati ile tabloyu içten yırtıp atmak istercesine çekiyor tabloyu kaplayan örtüyü.
hemen cupid'in arkasında ise tablonun en tezat karakteri duruyor. tam olarak kim olduğu bilinmese de kıskançlığa bir gönderme deniyor. çığlığını duymamak çok zor.
tam olarak neyi anlattığı bilinmiyor eserin. ama şahsen ben tüm olayın kronos'ta bittiğine ve tablonun esas karakterinin o olduğuna inanıyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

egzistansiyalist ne ahlaki değerlere ne de tanrıya inanır; fakat insanın vicdanının olduğunu, iyi bir iş yaparsa onu güzelleştirdiğini, teskin edip huzurlu kıldığını ancak kötü işin vicdanı sızlattığını söylüyor. burada bir soru gündeme geliyor: vicdan varlığın mı yoksa mahiyetin, özün, niteliğin, sıfatın mı bir parçasıdır? açıktır ki özün,mahiyetin bir parçası. insan mahiyet ve sıfatlarda değil varlıkta müşterektir...

ali şeriati'ye göre albert camus teslim oluyor; fakat hayatı kötü bilen sartre acıklı bir tarzda hayata bir anlam vermek için çabalıyor, âlemde olmayan mefhumu oluşturmak istiyor, ama olmuyor

neden başarılı olamıyor: çünkü kendi hayatından daha yüksek ve daha kutsal bir merkeze ve mutlak bir hakikate inanan insan kendini feda eder. fakat kendi mutlak özgürlüğüne ve benmerkezciliğe, kendini ölçü almaya inanan -kendini hiç bilen- bir insan, acaba başkaları -onları da hiç biliyor- için böyle bir fedakarlık yapar mı?

ideolojilerde dert, aşk, eylem üçlüsü olmak mecburiyetindedir. zira olmazlarsa başarı elde edemezler. kalıcılık yakalayamazlar.
dert insanın veya ideolojinin aklına takılan herhangi bir sorun, yeryüzündeki bir bozukluktur.
aşk ise bu sorunu ve bozukluğu gidermek için insanın yapıştığı ideoloji veya felsefe akımıdır veya ideolojinin bunu gidermek için ortaya attığı düzeltme teklifidir.
eylem ise senin bu ideolojiye yapışarak o bozukluğu gidermek için harekete geçmek "ben" kavramını "biz" kavramına feda etmen veya ideolojinin insanı buna itmesi, insanı gönüllü olarak kendini fedaya davet etmesidir.
dinin dışında hiçbir ideoloji eylemi gerçekleştiremez ve eylem olmadan dert ve aşk aynı kalpte huzur ve uyum içinde yaşayamaz, bulunamaz.
neden din?
çünkü din dışı ideolojilerde gaye zevktir, ana hedeftir. dinlerde ise kutsal ideye erişmek için çekilen acı ve ızdırap zevktir. dinlerde kutsal bir ideye erişmek için ızdıraba tahammül eden bir kimse zevk alıyor; bu ızdırap dine inanan kimse için bir hedefe varma yolunda zevk veya lezzetttir. oysa diğer akımlarda zevkin bizatihi kendisi hedeftir. bu ise "biz" kavramını "ben" kavramına feda eder ve işin sonunda sartre çıkıp der ki
"özgürlükten kastım bu değildir"*

kısacası (bkz: çok yüce olan ahlâkı hiçlik üzerine inşa etmek)
(ahiret)
#605802
(bkz: psikolojik egoizm)
devamını gör...

en başta dizinin müziğidir. hala da müzik listem de durur.
komşu kızı

bora akkaş hayranlığım yüzünden sevdiceğine "davşanım" diye hitap etmesi, zuhal topal'la olan bölümlerin daha keyifli olduğunu düşünüyorum (ilk sezon) . koyu bilal ile cevahir atışmaları, cevahir, ulvi diyalogları, o dönem kekeme olarak rol yapan ilker ayrık (mürsel) oyunculuğu, bana göre geniş aile dizisinin unutulmazları arasındadır.
çift taraflı montu ters giyen ulvi
site güvenliğine hayırlı tezkereler diyen ulvi!
ehliyet sınavından sonra ilk sıraya tıp yazan ulvi
nikah şahidi olunca çiftin evine yerleşen ulvi
cenazeyi göz yakmayan şampuanla yıkayan ulvi
devamını gör...

eski türkçede susamak gibi, sensiz kaldım, sana hasret kaldım, seni özledim anlamına gelen sözcük.
devamını gör...

atomlardan oluşan kimyasal bileşiklerin özgül niteliklerini taşıyan en küçük temel birimidir.
devamını gör...

(bkz: hayvan gibi şey yapıyorsunuz)

e öyle ama gerçekten.
ben anlamıyorum ki hangi entry çok iyi hangisi sıradan...

ne entryler var, 3-5 beğenide takılıp kalmış.
illa popülizmin everest tepesinde bakış açıları mı sergilemek gerekiyor, beğeni bombardımanına tutulmak için?
peki ya, takipçi sayısını artırmak için önüne geleni takip etmek?
doğru bir şey mi?

bir yazarı yeni keşfetmişsindir, entryleri dikkatini çeker, girersin profiline 5-10 entrysine basarsın beğeniyi, bu olur...
peki, sol frame'de bir başlığı açıp, önüne gelen entryyi beğenmek ne demek?

biraz prensipli olun lütfen.
devamını gör...

istanbul'da bizans'tan miras kaldığı söylenen, rumların yaptığı, meyhanelerde akşamcıların sevdiği salatadır. eskiden ortaköy'de rumların ikamet ettiği evlerin arasına gerilen çamaşır iplerinde çiroz balıkları kurutulurmuş, bu yüzden de sokaklarda yoğun bir çiroz kokusu yayılırmış.

bugün ise bu salatayı yapacak rum vatandaşı da kalmadı. zaten denizin kirlilik yüzünden can çekişmeye başlaması da tuz biber ekmiş oldu.
devamını gör...

sınırdayız. bizi de alın. üstü değil. altı değil tam kırk!
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yarın bir gün terfi bile alır.

ne sandınız türkiye la bura.
devamını gör...

bir de kırmızı japon böceği var. o da bu böceğe benzer. fakat onun rengi kırmızı siyah, bununla karıştırmayın. o da fotoğraftaki gibi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ereğli dç fabrikaları emeklisiydi kendisi.
işletme, 20. yılını dolduran çalışanlara tissot marka bir kol saati hediye ederdi 80' li yıllarda. dedemin de o saatlerden vardı bir tane. fakat kendisi için alelade bir şeydi o saat, kıymetini pek bilmedi, hor kullandı, yüzeyi yıprandı ve bir zaman sonra da bozuldu.
vefatından sonra bir şekilde benim elime geçti bozuk hâliyle o saat. bir servise götürdüm yenisi kadar bedel istediler mekanizma değişimi için. şu anda elimde, çalışmayan ama dede yadigarı oları hatıra bir tissot saatim var.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


selam 1985.
devamını gör...

sevda kuşun kanadında ürkütürsen tutamazsın.
devamını gör...

twitter'a, sözlüğe, instagrama duyurmadan da aylık döngümü sorunsuz yaşayabiliyorum. sürekli konuşmaya mecbur değilsiniz yani sıktı çünkü. vücutta gerçekleşen normal bir olay. sindirmek tuvalete gitmek gibi. ne ayıplayıp ezikçe bir şeymiş gibi muhabbetini yapın ne de insanlara saldıran bir tavırla yüceltin.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bence hinduizmi anlatıyor.
neden derseniz, şimdi ineklere tapıyor ya hindular. burada da kafası olmadığı halde, yaşadığını gördüğümüz bir beden kendi kafasıyla oynuyor.
normalde kafası kesilen insan ölür. ama inekler belli bir süre yaşıyor. son can havliyle kafasına bir tekme atıyor.

evet arkadaşlar kafa sözlük hindulara ait bir oluşum.
nasıl çözdüm olayı.

not : bilyoner, oley, misli gibi sitelerin logolarını da çağrıştırmıyor desem yalan olur. la kim buldu bunu şaka bir yana da
devamını gör...

abbas yolcudur anam, endamı bana sökmüyor...
devamını gör...

(bkz: okumayın zaman kaybı)

edit: başlığı açan sıkıcı nickine sahip yazar topuklamış başlık başa kalmış. saçmalamıştı işte.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim