memati
yeni rütbemdir.
bir hayırlı olsun favı alırım.
bir hayırlı olsun favı alırım.
devamını gör...
kadınların dış görünüşe göre erkek seçmesi
erkeklerin, kadınların vucüt ölçüsüne bakması ile bir olandır.
devamını gör...
an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu
verandada oturuyorum. yemeği yedik, şimdi kahvemi yudumluyorum. efil efil de esiyor.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının favori yara izleri
sanırım 4-5 yaşlarında iken çok kuzeyde yaşadığımız zamanlardan sağ yanağımda kalan artık belli belirsiz belli olan yusyuvarlak izdir.

singer dikiş makinesinden hatıra kalan bu yara izini kaybolana kadar hep çok sevdim. kar altında geçen çocukluk zamanlarımı hatırlattığı için belki de.
bu dikiş makinesi benim için uzay gemisi gibi bir şeydi o zamanlar. alt tarafta bulunan kısmı tahterevalli olarak kullanmaktan tutun da yine alt tarafta olan tekerleği araba direksiyonu olarak kullanmaya kadar onlarca şekilde kullanabilirdim onu. o benim kişisel tardis’im idi hatta.
yine zekama haksızlık etmek için saçmasapan hareketler yaptığım bir gün dikiş makinesini neye benzeteceğimi şaşırmış deli deli koşarken sandalyeye çıkıp makinenin üzerinden atlamak geldi içimden. o zamanlar da şimdi olduğum kadar zekiydim çünkü.
benim yaşımdaki her çocuğun yapabileceği salaklıklar her seferinde bana bir ceza olarak dönmüştür zaten. o gün de öyle oldu. sandalyenin üzerine çıkıp atlamaya hazırlanırken sandalye altımdan kaydı ve makinenin üzerindeki silindirik şey - artık o neyse- yüzüme battı.
çok kan akmasa da yanağımda nur topu gibi bir yara izi uzun süre kaldı. hala az da olsa bellidir iz ve ben bu izi hala çok severim. ve o günden beri yoknaz ile tanıştım yoknaz ile çalıştım.

singer dikiş makinesinden hatıra kalan bu yara izini kaybolana kadar hep çok sevdim. kar altında geçen çocukluk zamanlarımı hatırlattığı için belki de.
bu dikiş makinesi benim için uzay gemisi gibi bir şeydi o zamanlar. alt tarafta bulunan kısmı tahterevalli olarak kullanmaktan tutun da yine alt tarafta olan tekerleği araba direksiyonu olarak kullanmaya kadar onlarca şekilde kullanabilirdim onu. o benim kişisel tardis’im idi hatta.
yine zekama haksızlık etmek için saçmasapan hareketler yaptığım bir gün dikiş makinesini neye benzeteceğimi şaşırmış deli deli koşarken sandalyeye çıkıp makinenin üzerinden atlamak geldi içimden. o zamanlar da şimdi olduğum kadar zekiydim çünkü.
benim yaşımdaki her çocuğun yapabileceği salaklıklar her seferinde bana bir ceza olarak dönmüştür zaten. o gün de öyle oldu. sandalyenin üzerine çıkıp atlamaya hazırlanırken sandalye altımdan kaydı ve makinenin üzerindeki silindirik şey - artık o neyse- yüzüme battı.
çok kan akmasa da yanağımda nur topu gibi bir yara izi uzun süre kaldı. hala az da olsa bellidir iz ve ben bu izi hala çok severim. ve o günden beri yoknaz ile tanıştım yoknaz ile çalıştım.
devamını gör...
osmanlı'da kölelik
osmanlıda da köleliğin en temel kaynağı tıpkı roma'da olduğu gibi captivitas yani savaş esaretidir. fetihlerin ve zaferlerin artması ile beraber osmanlı'da köle sayısının arttığını görürsünüz. tabi savaş eserleri için öncelikli olarak kuran'ın öngördüğü şekilde fidye koşulunu yerine getirmek elzemdir. islam hukuku açısından savaş esirlerinin köleliğine karar verilmeden önce mutlak surette fidye meselesi değerlendirmeye alınmak zorundadır. eğer esir için fidye ödeniyorsa, onun köleliğine hükmedemezsiniz. osmanlının kölelik mevzusundaki temel kaynağı savaş esirleri olmakla birlikte aynı zamanda doğal olarak kölelerin çocukları da köle statüsünde doğmuş sayılıyordu. ebeveynlerinin hukuki statüsünü devam ettiriyorlardı. işin aslına bakarsanız antik romalı köleler başlığına yazdığım kölelikle ilgili temel esaslar genel olarak, osmanlı için de hemen hemen aynıdır. kölenin doğal olarak hak ehliyeti bulunmaz lakin sahibinin ona tanıdığı sınırlar dahilinde fiil ehliyetine sahip olabilir. sahibi adına ticaret yapmak, iş takip etmek, bir malın devir işlemini yerine getirmek vesaire. bu yönlerden de roma kölelik hukukunun doğurduğu sonuçlarla benzer özellikleri taşır.
tabi işin teorik boyutu ile pratik boyutu biraz farklılık gösteriyor olsa dahi köleye iyi davranma zorunluluğu ve yine kuran temelli olarak allah katında hem kölenin hem efendinin eşit olduğu algısı, kölelerinin haklarının bir nebze de olsa gözetildiği şeklinde yorumlanır. ancak her ne olursa olsun bir satım akdinin, rehinin ya da kiralamanın konusu olan bir insandan bahsediyoruz. bunların doğurduğu hukuki sonuçlar ve kişide yaratacağı tahribatı iyi muamele ve merhamet ne kadar giderebilir orası muamma tabi. yalnız azad sevap hükmünde olduğu için ekonomik durumu iyi olanların köle pazarlarında köle alıp, azat ettikleri de bir vakıadır. bu da yaygın bir uygulama sayılabilir.
osmanlı da köleler roma'dan farklı olarak tarım alanında çok kullanılmamışlardır. daha çok devlet hizmetlerinde değerlendirilmişlerdir. tabi bazı vezirlerin ve devlet ileri gelenlerinin geniş tarım arazileri ve çok sayıda kölesi olduğu için onları bu genellemenin dışında tutmak gerekir zira rüstem paşa'nın 1700 kölesinin ve 815 çiftliğinin olduğundan bahsedilir. bülent tahiroğlu hocanın doçentken yazdığı osmanlı hukukunda kölelik adlı çalışmasında bu noktalara ayrıntısı ile değinilmiştir. sayılarda orada hammer atfı ile net olarak verilmiştir ki daha başka sayılara da bu çalışmalardan ve atıf kaynaklarından ulaşabilirsiniz. tabi burada asıl enteresan nokta şu; bakınız bu yöneticilerin çoğu devşirme olarak devlet idaresinde yükselmiş insanlar ve sonrasında kendileri sayıya vurduğunuzda epeyce köle edinmişler. bu kısım kanımca önemli buranın altını çizmek gerek.
osmanlı'da kölelik hukuki sonuçlar anlamında roma ile benzerlik gösterse dahi sosyal ve ekonomik anlamda aralarında ciddi farklar vardır. çünkü osmanlı'da kölelik roma'daki gibi ekonominin temel kaynaklarından biri değildir ve tarım alanında köle kullanımı yok denecek kadar azdır. sonuç olarak osmanlı'da kölelikle ilgili bir yasal zeminde net olarak yoktur. ta ki, mecelle'ye kadar islam hukuku uygulamaları baz alınmıştır. zaten o dönemlerde de osmanlı'ya yeni köle akışı olmadığı için köle sayısı da bir hayli azalmış bulunuyordu. yani iş işten geçmişti.*
bu arada köleler için sicil kayıtları da tutulmuştur. boyuna posuna ait olduğu millete kadar bu kayıtlara not düşülmüştür. sahibi, köleliğin sebebi gibi durumlar falanda bu sicil kayıtlarında yer almıştır. daha bir sürü ıvırı zıvırı varda sözlük için bu kadarı bile çok kanımca * ayrıntısını merak edenler yukarıda bahsettiğim çalışmayı okuyabilir. artı o çalışmada yer alan atıfları da kaynak olarak okurlarsa osmanlı'da kölelik konusunda kafalarında soru işareti kalmaz. bu tanımda burada biter.
tabi işin teorik boyutu ile pratik boyutu biraz farklılık gösteriyor olsa dahi köleye iyi davranma zorunluluğu ve yine kuran temelli olarak allah katında hem kölenin hem efendinin eşit olduğu algısı, kölelerinin haklarının bir nebze de olsa gözetildiği şeklinde yorumlanır. ancak her ne olursa olsun bir satım akdinin, rehinin ya da kiralamanın konusu olan bir insandan bahsediyoruz. bunların doğurduğu hukuki sonuçlar ve kişide yaratacağı tahribatı iyi muamele ve merhamet ne kadar giderebilir orası muamma tabi. yalnız azad sevap hükmünde olduğu için ekonomik durumu iyi olanların köle pazarlarında köle alıp, azat ettikleri de bir vakıadır. bu da yaygın bir uygulama sayılabilir.
osmanlı da köleler roma'dan farklı olarak tarım alanında çok kullanılmamışlardır. daha çok devlet hizmetlerinde değerlendirilmişlerdir. tabi bazı vezirlerin ve devlet ileri gelenlerinin geniş tarım arazileri ve çok sayıda kölesi olduğu için onları bu genellemenin dışında tutmak gerekir zira rüstem paşa'nın 1700 kölesinin ve 815 çiftliğinin olduğundan bahsedilir. bülent tahiroğlu hocanın doçentken yazdığı osmanlı hukukunda kölelik adlı çalışmasında bu noktalara ayrıntısı ile değinilmiştir. sayılarda orada hammer atfı ile net olarak verilmiştir ki daha başka sayılara da bu çalışmalardan ve atıf kaynaklarından ulaşabilirsiniz. tabi burada asıl enteresan nokta şu; bakınız bu yöneticilerin çoğu devşirme olarak devlet idaresinde yükselmiş insanlar ve sonrasında kendileri sayıya vurduğunuzda epeyce köle edinmişler. bu kısım kanımca önemli buranın altını çizmek gerek.
osmanlı'da kölelik hukuki sonuçlar anlamında roma ile benzerlik gösterse dahi sosyal ve ekonomik anlamda aralarında ciddi farklar vardır. çünkü osmanlı'da kölelik roma'daki gibi ekonominin temel kaynaklarından biri değildir ve tarım alanında köle kullanımı yok denecek kadar azdır. sonuç olarak osmanlı'da kölelikle ilgili bir yasal zeminde net olarak yoktur. ta ki, mecelle'ye kadar islam hukuku uygulamaları baz alınmıştır. zaten o dönemlerde de osmanlı'ya yeni köle akışı olmadığı için köle sayısı da bir hayli azalmış bulunuyordu. yani iş işten geçmişti.*
bu arada köleler için sicil kayıtları da tutulmuştur. boyuna posuna ait olduğu millete kadar bu kayıtlara not düşülmüştür. sahibi, köleliğin sebebi gibi durumlar falanda bu sicil kayıtlarında yer almıştır. daha bir sürü ıvırı zıvırı varda sözlük için bu kadarı bile çok kanımca * ayrıntısını merak edenler yukarıda bahsettiğim çalışmayı okuyabilir. artı o çalışmada yer alan atıfları da kaynak olarak okurlarsa osmanlı'da kölelik konusunda kafalarında soru işareti kalmaz. bu tanımda burada biter.
devamını gör...
ne ekmek ne de su
papatya albümünden teoman şarkısı. teocuğumun acemiliğine denk gelmiş olsa gerek hiç teoman şarkısı gibi durmayan sözleri var. daha çok ümit sayın şarkısı gibi. yakışmadı.
edit: pek sevgili yazarımız mois uyardı. sözleri barlas erinç'e aitmiş. bikaç yerde teoman & barlas olarak geçse de teoman bi iki virgül attı muhtemelen. araştırmadan yazdığım için haksız, teo tarzı değil dediğim için haklıymışım. hayat böyledir işte.
edit: pek sevgili yazarımız mois uyardı. sözleri barlas erinç'e aitmiş. bikaç yerde teoman & barlas olarak geçse de teoman bi iki virgül attı muhtemelen. araştırmadan yazdığım için haksız, teo tarzı değil dediğim için haklıymışım. hayat böyledir işte.
devamını gör...
20 mart 2021 türkiye'nin istanbul sözleşmesi'nden ayrılması
bi arkadaş twitterda şöyle yazmış
"tarikat/cemaat yapılanmalarından gelecek %2 oy kadından ve aileden çok daha değerli. ve her zaman öyleydi. olay da bundan ibaret."
o kadar doğru ki....
"tarikat/cemaat yapılanmalarından gelecek %2 oy kadından ve aileden çok daha değerli. ve her zaman öyleydi. olay da bundan ibaret."
o kadar doğru ki....
devamını gör...
boşanma aşamasındaki eşini öldüren adamın tezahüratla karşılanması
bu ülke de bosanilamiyor bile..
devamını gör...
beşir fuat
ilk türk materyalist, denemeci, pozitivist olarak nitelendirilen tanzimat dönemi edebiyatçısı.
yıllar önce tanzimat dönemi yazarlar ve eserleri hakkında oluşturduğum arşivin göz bebeği olmuştur. yalnız ilk'lerin ilki olan bu adam öss'ye hazırlık dershanelerinde ya da lise kitaplarında öğretilmez. sebebi yaşamı kadar ölümünün de ürpertici olmasıdır.
bir gün dönemin en önemli romancılarından ahmet mithat efendi'ye beşir fuat'tan bir mektup gelir:
''intiharımı fenne tatbik edeceğim; şiryanlardan (damarlardan) birinin geçtiği mahalde cildin altına klorit kokain şırınga edip buranın hissini ibtal ettikten sonra orasını yarıp şiryanı keserek seyelan-ı dem tevlidiyle (kan kaybıyla) terk-i hayat edeceğim. kan akmakta iken her zaman şiryanı sıkıca tutarak vesair tedbire müracaat ederek muhafaza-i hayat mümkün olduğu halde azmimden nükul etmeyeceğim (geri dönmeyeceğim)! şairler söz ile pek çok kahramanlık satarlar; fakat fiiliyata gelince, böyle bir metanet göstereceklerinden pek emin değilim. çünkü şu intihar, beyne bir tabanca sıkmak, kendini asmak veya suya atılmak gibi değildir. onlara bir kere teşebbüs edilince, onu menetmek ihtiyarı elden gider."
24 kanun-ı sani sene 302
bu mektuptan tam iki sene sonra beşir fuat odasına kapanır ve kendisine morfin enjekte ederek sürekli yanında bulundurduğu neşterle bileklerini dört çizgi şeklinde keserek intiharını an an yazmaya başlar:
"ameliyatımı icra ettim. hiçbir ağrı duymadım. kan aktıkça biraz sızlıyor. kanım akarken baldızım aşağıya indi. yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. bereket versin içeri girmedi. bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı. canib-i zabıtadan gelecek tahkik memuruna: size anlatmağa mecbur olmadığım bazı esbabdan dolayı terk-i hayata mecburiyet gördüm. kendi kendimi öldürdüm. benim yazım ve imzam alem-i matbuatta bulunan muharrirlerce malumdur. binaenaleyh beyhude işgüzarlık edeceğim diye zaten matem içinde bulunacak familyam azası hakkında bi-lüzum tahkikata girişip de onları iz'ac etmeyiniz. şu itirafnamem intiharın vukusunu müsbittir. sizin vazifeniz kağıdı alıp bir jurnal ile makama takdim etmekten ibarettir. vücudumu teşhir olunmak üzere mekteb-i tıbbiyye'ye teberrüan bahşettim. cenaze oraya naklolunmalıdır. 5 şubat 1887"
(mektubunun son kısmını mürekkebi yerine kanıyla yazmıştır, hatta bazı yerleri okunamayacak durumdadır.)
edit-ekleme: dönemin toplumu ilk kez intihar kavramıyla karşılaşmış ve beşir fuat'ın intiharı bir çeşit salgın yaratarak bir çok insanın intihar etmesine sebep olmuştur. hükümet gazetelerin intihar haberi yayınlamasını 7 ay kadar yasaklamıştır.
yıllar önce tanzimat dönemi yazarlar ve eserleri hakkında oluşturduğum arşivin göz bebeği olmuştur. yalnız ilk'lerin ilki olan bu adam öss'ye hazırlık dershanelerinde ya da lise kitaplarında öğretilmez. sebebi yaşamı kadar ölümünün de ürpertici olmasıdır.
bir gün dönemin en önemli romancılarından ahmet mithat efendi'ye beşir fuat'tan bir mektup gelir:
''intiharımı fenne tatbik edeceğim; şiryanlardan (damarlardan) birinin geçtiği mahalde cildin altına klorit kokain şırınga edip buranın hissini ibtal ettikten sonra orasını yarıp şiryanı keserek seyelan-ı dem tevlidiyle (kan kaybıyla) terk-i hayat edeceğim. kan akmakta iken her zaman şiryanı sıkıca tutarak vesair tedbire müracaat ederek muhafaza-i hayat mümkün olduğu halde azmimden nükul etmeyeceğim (geri dönmeyeceğim)! şairler söz ile pek çok kahramanlık satarlar; fakat fiiliyata gelince, böyle bir metanet göstereceklerinden pek emin değilim. çünkü şu intihar, beyne bir tabanca sıkmak, kendini asmak veya suya atılmak gibi değildir. onlara bir kere teşebbüs edilince, onu menetmek ihtiyarı elden gider."
24 kanun-ı sani sene 302
bu mektuptan tam iki sene sonra beşir fuat odasına kapanır ve kendisine morfin enjekte ederek sürekli yanında bulundurduğu neşterle bileklerini dört çizgi şeklinde keserek intiharını an an yazmaya başlar:
"ameliyatımı icra ettim. hiçbir ağrı duymadım. kan aktıkça biraz sızlıyor. kanım akarken baldızım aşağıya indi. yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. bereket versin içeri girmedi. bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. baygınlık gelmeye başladı. canib-i zabıtadan gelecek tahkik memuruna: size anlatmağa mecbur olmadığım bazı esbabdan dolayı terk-i hayata mecburiyet gördüm. kendi kendimi öldürdüm. benim yazım ve imzam alem-i matbuatta bulunan muharrirlerce malumdur. binaenaleyh beyhude işgüzarlık edeceğim diye zaten matem içinde bulunacak familyam azası hakkında bi-lüzum tahkikata girişip de onları iz'ac etmeyiniz. şu itirafnamem intiharın vukusunu müsbittir. sizin vazifeniz kağıdı alıp bir jurnal ile makama takdim etmekten ibarettir. vücudumu teşhir olunmak üzere mekteb-i tıbbiyye'ye teberrüan bahşettim. cenaze oraya naklolunmalıdır. 5 şubat 1887"
(mektubunun son kısmını mürekkebi yerine kanıyla yazmıştır, hatta bazı yerleri okunamayacak durumdadır.)
edit-ekleme: dönemin toplumu ilk kez intihar kavramıyla karşılaşmış ve beşir fuat'ın intiharı bir çeşit salgın yaratarak bir çok insanın intihar etmesine sebep olmuştur. hükümet gazetelerin intihar haberi yayınlamasını 7 ay kadar yasaklamıştır.
devamını gör...
şu an hissettiğiniz burukluğun sebebi
öğle molasındayım,
herkes birileriyle deli gibi konuşuyor, mesajlaşıyor.
ben sadece izliyorum..
hemde her gün
söyleyeceklerim bu kadar.
herkes birileriyle deli gibi konuşuyor, mesajlaşıyor.
ben sadece izliyorum..
hemde her gün
söyleyeceklerim bu kadar.
devamını gör...
meddah
bir seyirci topluluğu önünde, küçük bir sahne ya da yükselti üzerinde hikaye anlatan, meddah oyunu icra eden kişi. hikaye anlatıcılığı (storytelling) ile uğraşır kısaca. nispeten günümüzün tek kişilik sahne icralarına benzer bir performans sergiler. ya da eski zamanın barış özcan'ı bile denebilir belki.
devamını gör...
bir bilen (yazar)
bak hele bak sen önce ölümün sebeplerini konuşacakmışız, sonra da ölümleri konuşacakmışız. bu mantıkla sen de birilerine göre öldürülmeyi hak ediyor olabilirsin. o halde senin de başına kötü ve acımasızca bir olay gelirse önce sebepleri düşünürsün, hak ettim falan dersin herhalde tamam mı canım? ulan can almak da can vermek de allah'a mahsus değil mi? senin inandığın din öldür falan mı diyor?
vay be yiğidim seni reelde de tanımak isterim.
gerçi siz badem bıyıklarınızın altına saklanmayı seversiniz.
vay be yiğidim seni reelde de tanımak isterim.
gerçi siz badem bıyıklarınızın altına saklanmayı seversiniz.
devamını gör...
kyk borcu olan yazarlar
(bkz: kafa yazarlarının yirmi beş bin tl ile yapacakları) başlığını açtıktan sonra yorumlara tek tek baktım.
nerdeyse 10 yazardan 4'ünün kyk borcu olduğunu (bu arada ben de dahil), bunun ne kadar ciddi bir yer kapladığını gördüm.
şuan hepinize yetecek kadar param yok ama bi gün zengin olursam kyk team için fon kuracağım.
en kısa sürede ödemeniz dileğimle.
nerdeyse 10 yazardan 4'ünün kyk borcu olduğunu (bu arada ben de dahil), bunun ne kadar ciddi bir yer kapladığını gördüm.
şuan hepinize yetecek kadar param yok ama bi gün zengin olursam kyk team için fon kuracağım.
en kısa sürede ödemeniz dileğimle.
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
patlamayan mısırlar, ıslatılarak tekrar patlatılabilir.
devamını gör...
wylde
kadınım ben kadın!
devamını gör...
temperleme
temperleme, alaşımın sertliğini azaltarak daha fazla tokluk elde etmek için çelik veya dökme demir gibi demir alaşımlarına uygulanan bir ısıl işlem tekniğidir. temperleme genellikle, metalin en sert durumuna getirmek için hızlı bir şekilde soğutulması olan söndürme işleminden sonra gerçekleştirilir. çelik sertleştiğinde aşırı derecede kırılgan ve sert hale gelebilir. bununla birlikte, sertleştirilmediğinde, çelik amaçlanan uygulama için gereken mukavemete veya aşınma direncine sahip olmayabilir. temperleme ayrıca sertleştirilmiş bir çeliğin işlenebilirliğini ve şekillendirilebilirliğini arttırır ve iç gerilimler nedeniyle çeliğin çatlaması veya kırılma riskini azaltabilir.
devamını gör...
l'existentialisme est un humanisme
sartre'in 1945 yilinda yaptigi bir konferansin, 1946 yilinda yayimlanmis yazili hali. sartre, bu kitapta kendi varolusculuk konseptini anlatir. sartre'a gore "varolus, özden once gelir". bundan dolayi insani, yaptiklari tanimlar. insanin ozu ya da dogasi degil. sartre, "insan özgür olmaya mahkumdur" der. yani, insan her karari almakta ozgurdur ve her kararindan da sadece kendisi sorumludur.
sartre'in fikrini elestirmeden once, sartre'in gecmisini gozden gecirmek gerek. sartre, ikinci dunya savasi fransa'sinda, isgalci nazi almanya'sina karsi direnise katilmistir. ancak isgal boyunca, direnisciler nufusun cok kucuk bir kismindan olusuyordu. fransizlarin yuzde sekseni isgale karsi pasif kalmayi tercih etmisti.
sartre, insanin her kararinda ozgur oldugunu gostermek icin ikinci dunya savasi ornegini kullaniyor:
eger, direnise katilmayi secerseniz olebilirsiniz. direnise katilmayi secmeyip hicbir sey yapmazsaniz, o zaman hayatiniz tehlikeye girmez. ancak, nazi isgaline ve isgal boyunca almanlarin yaptiklarina karsi tepkisiz kalmaktan sorumlu olursunuz. bir kararin sonucunda olum olsa bile bu karari almakta ozgursunuz. olumden korkup direnmemeyi tercih etdiginizde ise bu kararinizdan sorumlusunuz. nasil bir tehdit ile karsi karsiya kaldiginiz, aldiginiz kararin sorumlulugu sizin. sartre'a gore insani tanimlayan aldigi kararlardir, niyeti degil. tabii sunu unutmamak gerek: sartre, insanin sinirsiz opsiyonlari olmadigini kabul ediyor. insanin sorumlu ve ozgur oldugu sadece gercekte olan opsiyonlar arasindan verdigi karar.
sartre'in fikrini elestirmeden once, sartre'in gecmisini gozden gecirmek gerek. sartre, ikinci dunya savasi fransa'sinda, isgalci nazi almanya'sina karsi direnise katilmistir. ancak isgal boyunca, direnisciler nufusun cok kucuk bir kismindan olusuyordu. fransizlarin yuzde sekseni isgale karsi pasif kalmayi tercih etmisti.
sartre, insanin her kararinda ozgur oldugunu gostermek icin ikinci dunya savasi ornegini kullaniyor:
eger, direnise katilmayi secerseniz olebilirsiniz. direnise katilmayi secmeyip hicbir sey yapmazsaniz, o zaman hayatiniz tehlikeye girmez. ancak, nazi isgaline ve isgal boyunca almanlarin yaptiklarina karsi tepkisiz kalmaktan sorumlu olursunuz. bir kararin sonucunda olum olsa bile bu karari almakta ozgursunuz. olumden korkup direnmemeyi tercih etdiginizde ise bu kararinizdan sorumlusunuz. nasil bir tehdit ile karsi karsiya kaldiginiz, aldiginiz kararin sorumlulugu sizin. sartre'a gore insani tanimlayan aldigi kararlardir, niyeti degil. tabii sunu unutmamak gerek: sartre, insanin sinirsiz opsiyonlari olmadigini kabul ediyor. insanin sorumlu ve ozgur oldugu sadece gercekte olan opsiyonlar arasindan verdigi karar.
devamını gör...