21.
bugün itibarıyla yeni kitabı (bkz: veba geceleri) çıkan yazar kişisi.
devamını gör...
22.
ağdalı diliyle okumayı zevkli hale getiren kalemdir.
devamını gör...
23.
"türkler bu topraklarda 30 bin kürdü ve 1 milyon ermeni'yi öldürdü." iftirasıyla nobel edebiyat ödülü alan pamukyan, sözde sevdiği ülkesini 1 milyon euro'ya satan pamukyan, son kitabı ile yine atatürk'e saldırmış, daha evvel yaptığı gibi. çünkü türk ve atatürk düşmanı olarak hizmet ettiği yerlere şirin görünmesi gerek, uşaklığının karşılığını da alması gerek.
kendisini yazar olarak gören ve seven ise net bir şekilde yanılgı içerisindedir.
atatürk'e düşman herkese karşıyız ve susmayacağız.
kendisini yazar olarak gören ve seven ise net bir şekilde yanılgı içerisindedir.
atatürk'e düşman herkese karşıyız ve susmayacağız.
devamını gör...
24.
masumiyet müzesi ile beni kalemine hayran bırakmış yazar.
not: bu etkilenmede masumiyet müzesinin yalnızca bir kitap olmaması, hem müze hem de başka kitaplarla bir arada olması; kısacası muhteşem bir ''proje eser'' olmasının payı vardır. kitabın kendisi bile bu kadar güzelken bir de böyle bir iş olması bence muntazam bir detay. proje eser tanımlaması yanlışsa da affola, en uygun bu gibi geldi kalemime şu anda...
not: bu etkilenmede masumiyet müzesinin yalnızca bir kitap olmaması, hem müze hem de başka kitaplarla bir arada olması; kısacası muhteşem bir ''proje eser'' olmasının payı vardır. kitabın kendisi bile bu kadar güzelken bir de böyle bir iş olması bence muntazam bir detay. proje eser tanımlaması yanlışsa da affola, en uygun bu gibi geldi kalemime şu anda...
devamını gör...
25.
' kendisi hakkında zamanında kitaplarını kendi değil yanındaki sekreteri yazıyor' şeklinde bir haber çıkmıştı gazetede.
devamını gör...
26.
kendisi batı tarafından "neo oryantalist" olarak bilinen yazar. bana göre ise yaşar kemal ile birlikte en büyük edebiyatçılardan. dünyadaki çoğu edebiyatçıdan daha edebiyatçıdır.
dan brown'a, haruki murakami'ye "çok iyi yazar abi ya..." diyenler henüz orhan pamuk okumamıştır veya orhan pamuk'u algılayabilecek kadar kitap okumamıştır. eminim ki kendisinin özellikle nobel ödülü aldıktan sonra yazdıkları yüzyıllar boyunca okunacaktır.
dan brown'a, haruki murakami'ye "çok iyi yazar abi ya..." diyenler henüz orhan pamuk okumamıştır veya orhan pamuk'u algılayabilecek kadar kitap okumamıştır. eminim ki kendisinin özellikle nobel ödülü aldıktan sonra yazdıkları yüzyıllar boyunca okunacaktır.
devamını gör...
27.
devamını gör...
28.
çağımızın yaşayan en iyi yazarlarından biridir.
devamını gör...
29.
her şeye rağmen sevdiğim bir yazardır merhaba poğaçacıcı, siyasi figürsever...
o değil de yeni hayat kitabını unutamıyorum yahu. unutamıyorum bildiğin, gerekli referans anladında hemen aklıma gelir. bir kitap okudum hayatım değişti...
o değil de yeni hayat kitabını unutamıyorum yahu. unutamıyorum bildiğin, gerekli referans anladında hemen aklıma gelir. bir kitap okudum hayatım değişti...
devamını gör...
30.
basit sözdizimi ve noktalama hataları yapan tarihteki tek nobelli yazar. inanılır gibi değil yahu. muazzam yetenekli ve çalışkan, o ayrı.
devamını gör...
31.
cevdet bey ve oğulları, der geçerim. nitekim kişilik olarak politik yönelimi ciddiye alsaydık , gizli sekmede ahmet kaya dinlemezdik.
devamını gör...
32.
azmine hayranım doğrusu ki böyle yazmaya devam ederse ileride güzel romanlar yazmaya başlayacağını zannediyorum.
belki kendince bir özgünlük yakalayıp, oğuz atay, peyami safa, dostoyevski (biraz da ahmet hamdi tanpınar) üslubundan, ömer lütfi akad filmleri senaryosundan, cristopher nolan yönetmenliği tarzı gibi olayları dolaylı yoldan aktarmaktan sıyrılıp kendince bir şeyler yazmayı başarabilir. bu süre zarfında onu övenler de belki oğuz atay okur, ben bu uslübü bir yerden biliyorum, oğuz atay resmen orhan pamuk yazılarını taklit etmiş, derler.
edit: kendisine naçizane tavsiyem şiirle uğraşmasıdır. çünkü kişileştirmeyi olay örgüsünde bütünlük sağlamayı bence başaramıyor ki belki şiir gibi kısa şeyler yazarsa okuyucuyu yormaz ki okuyucu da şiir okudunu bilerek hayal dünyasını devreye sokar.
belki kendince bir özgünlük yakalayıp, oğuz atay, peyami safa, dostoyevski (biraz da ahmet hamdi tanpınar) üslubundan, ömer lütfi akad filmleri senaryosundan, cristopher nolan yönetmenliği tarzı gibi olayları dolaylı yoldan aktarmaktan sıyrılıp kendince bir şeyler yazmayı başarabilir. bu süre zarfında onu övenler de belki oğuz atay okur, ben bu uslübü bir yerden biliyorum, oğuz atay resmen orhan pamuk yazılarını taklit etmiş, derler.
edit: kendisine naçizane tavsiyem şiirle uğraşmasıdır. çünkü kişileştirmeyi olay örgüsünde bütünlük sağlamayı bence başaramıyor ki belki şiir gibi kısa şeyler yazarsa okuyucuyu yormaz ki okuyucu da şiir okudunu bilerek hayal dünyasını devreye sokar.
devamını gör...
33.
bu adamın karakterleri ve hikayeleri bana inandırıcı gelmiyor. nedense çok yapmacık geliyor bana. çok büyük şeyler anlatmaya çalışıyor ama bu inandıramamanın altında boğuluyor hep bu söylemek istedikleri. en azından benim için böyle, nobel aldığına ve bu kadar çok sattığına göre bir çok kişi için böyle değil demek ki.
devamını gör...
34.
spoiler yer alabilir.
iki konuda eksik kalıyor; dil yetersizliği ve karakter yaratma sorunu.
romanlarının dili bazen anlaşılmaza kaçıyor. bir cümlede o kadar virgül kullanıyor ki takip etmekte güçlük çekiyoruz. mesela benim adım kırmızı’da enişte bey ölümünden hemen önce o kadar çok örnek verir ve katili öyle sinirlendirir ki, katilde yeter alüminyum deyip eniştenin kafasına hokkayı indirir.
çokça cümle düşüklüğü içerir romanları, anlatım bozukları vs. vs.
karakter yaratma sorununa gelince. gerçeğe pek paralel bir ilerleme göstermez karakterleri ya da şöyle söyleyeyim, karakterlerin ruh hali iyi betimlenmediği için onlar gibi hissetme güçlüğü çeker okuyucu.
bu iki sorun olmasa orhan pamuk’u türk edebiyatının en iyi yazarı olarak takdim etmemek için hiçbir bahanemiz kalmaz.
edebiyatımızın yetiştirdiği en titiz insan olabilir. öylesine titizdir ki, en az uğraştığı romanı için bile 3 senesini verir.
kurgu mükemmele yakındır. tasvirler, çevre betimlemeleri, verdiği detaylar insanı alır götürür, okuyucunun hikayeden ayrılmasına izin vermez. bu iki özelliği onu türk edebiyatının en iyisi olarak takdim etmeye yeter. büyük romancıdır, yaşayan en iyilerdendir.
size bir tavsiye vereyim. bir insanı okurken kişisel özelliklerini ayrı, yapıtlarını ayrı değerlendirin. bir insanı sevdiğiniz için yapıtlarını övmeyin, bir insandan nefret ettiğiniz için yapıtlarını aşağılamayın. şu dünyadaki en aptal insan bile anlaşılmaya değerdir.
iki konuda eksik kalıyor; dil yetersizliği ve karakter yaratma sorunu.
romanlarının dili bazen anlaşılmaza kaçıyor. bir cümlede o kadar virgül kullanıyor ki takip etmekte güçlük çekiyoruz. mesela benim adım kırmızı’da enişte bey ölümünden hemen önce o kadar çok örnek verir ve katili öyle sinirlendirir ki, katilde yeter alüminyum deyip eniştenin kafasına hokkayı indirir.
çokça cümle düşüklüğü içerir romanları, anlatım bozukları vs. vs.
karakter yaratma sorununa gelince. gerçeğe pek paralel bir ilerleme göstermez karakterleri ya da şöyle söyleyeyim, karakterlerin ruh hali iyi betimlenmediği için onlar gibi hissetme güçlüğü çeker okuyucu.
bu iki sorun olmasa orhan pamuk’u türk edebiyatının en iyi yazarı olarak takdim etmemek için hiçbir bahanemiz kalmaz.
edebiyatımızın yetiştirdiği en titiz insan olabilir. öylesine titizdir ki, en az uğraştığı romanı için bile 3 senesini verir.
kurgu mükemmele yakındır. tasvirler, çevre betimlemeleri, verdiği detaylar insanı alır götürür, okuyucunun hikayeden ayrılmasına izin vermez. bu iki özelliği onu türk edebiyatının en iyisi olarak takdim etmeye yeter. büyük romancıdır, yaşayan en iyilerdendir.
size bir tavsiye vereyim. bir insanı okurken kişisel özelliklerini ayrı, yapıtlarını ayrı değerlendirin. bir insanı sevdiğiniz için yapıtlarını övmeyin, bir insandan nefret ettiğiniz için yapıtlarını aşağılamayın. şu dünyadaki en aptal insan bile anlaşılmaya değerdir.
devamını gör...
35.
bir çok kişinin nazarında edebi yanıyla değil ticari yanıyla başarılı bir yazardır. uzmanı olmadığı konularda beyanat verir. yaşar kemal’den, ahmet hamdi tanpınar’dan daha mı iyi romancıdır? hayır. ama daha ünlü ve zengindir. “1,5 milyon ermeni, 30 bin kürt öldürüldü” dedikten sonra nobel ödülü alması şaşırtıcı değildir. orhan pamuk tescilli bir atatürk düşmanıdır. orhan pamuk ne zaman bir eleştiri alsa, “beni kıskanıyorlar” diye anlamsız bir sav oluşturur. orhan pamuk’un siyasi yanını bir kenara bırakalım, edebiyatçılar kendisiyle ilgili, tıpkı elif şafak gibi, kitaplarında çalıntı bir çok unsurun olduğunu ve orhan pamuk’un intihal yaptığı yönünde görüş bildiriyor.
80’li yıllardan beri çeşitli dergilerde eleştiri ve deneme yazıları yayımlanan oğuz demiralp, kırmızı kedi yayınları etiketiyle yayımlanan yeni kitabı “orhan bey ve kitapları”nda bu kez nobelli yazar orhan pamuk ve eserlerine odaklanıyor.
“orhan pamuk, kendi romanlarını, tanıtmak adına yorumlayarak hem promosyon yapan hem de ters okumalara set çekmeye çalışan bir yazar,” tespitinden hareket eden demiralp, pamuk’un kitaplarını sırayla ele alarak gerek siyasi gerek tarihi çelişkilerini ortaya koyarken dil ve edebiyat açısından “oryantalizm” ve “postmodernizm” kılıfına uydurularak yaptıklarını gözler önüne seriyor.
pamuk her ne kadar kar için “ilk (ve son) siyasi romanım” dese de, demiralp cevdet bey ve oğulları’ndan gizli yüz’e, kar’dan kafamda bir tuhaflık’a pamuk’un neredeyse bütün romanlarının atatürkçülük ve kemalizm eleştirileriyle dolu “siyasi metinler” olduğunu dile getiriyor.
cevdet bey ve oğulları’nın thomas mann’ın buddenbrooklar’ıyla, kara kitap’ın anne marie schimmel’in nur diyarı’yla, yeni hayat’ın j.g. ballard’ın çarpışma’sıyla, benim adım kırmızı’nın başta eco’nun gülün adı olmak üzere başka birçok kitapla, kar’ın dostoyevski’nin ecinniler’iyle hatta babamın bavulu’nun cem uçan’ın bir sürü kadınlı yıllar öyküsüyle birbirinden farklı yönlerden ama dikkat çekecek derecede yakınlığını altını çizerken demiralp, beyaz kale romanı için ise yayımlandığı günlerde çok tartışılan “alıntı”/“intihal”, kibarca esin(!) meselesini yeniden hatırlatıp kaynak metinle karşılaştırarak meşhur listeyi sıralıyor:
"bu romanı ilk çıktığı sıralarda okumuştum. öte yandan, yıllardır orada burada görürüm: rahmetli fuad carım’ın bir çalışmasından orhan pamuk genişçe yararlanmış diye. bu çerçevede anılan kitaptan bölümlerle pamuk’un romanından bölümleri yan yana sergilerler. sonunda fuad carım’ın çalışmasını da okudum: kanuni devrinde istanbul / dört asır yayınlanmadan köşede kalmış çok önemli bir eser diye yazıyor kitabın kapağında. 1964’te istanbul’da basılmış. daha sonra pedro’nun zorunlu istanbul seyahati başlığıyla da basılmış. 16. asırda yaşamış pedro de urdemalas isimli bir ispanyol’un istanbul anılarını yazdığı bir kitap. bu kitabı okuyunca gördüm ki: beyaz kale için gürül gürül bir esin(!) kaynağı olmuş. hadi, olabilir, diyelim, postmoderniz ya, metinlerarası ilişkiler diye bir şey var efendim! hadi, biz eski kafalı olarak postmodernizmden anlamadığımız için bu itirazı da yiyelim! sorun, buradan değil, orhan pamuk’un beyaz kale’nin kaynakçasını anlatırken bu kitaptan açıkça söz etmemesinden kaynaklanıyor, bizim gördüğümüz kadarıyla. anlamıyorum: ne olurdu bu kitaptan yararlandığını anıştırmak yerine açıkça söyleseydi? yakın tarihimizin önemli ve içerikli bir kişisi fuad carım’ın anısı önünde bu vesileyle saygıyla eğilseydi, ne olurdu? bana göre, fuad carım kaynağını açıklasaydı hem yapıtı hem de iyi bir uygulayıcısı olarak bilindiği metinlerarası ilişki kuramı açısından daha olumlu olurdu.
orhan pamuk’un metniyle fuat carım’ınki arasındaki benzerliklerin ortalıkta dolaşan şöyle bir listesini gördüm:
“..cenova’dan napoli’ye giderken, hareketimizi haber alarak ponza adaları’nda bekleyen türk donanmasının hücumuna uğradık...” (pedro s.11)
“venedik’ten napoli’ye gidiyorduk. türk gemileri yolumuzu kesti...” (pamuk s.11)
* * *
“...ama ne olur ne olmaz, gene esir düşebiliriz korkusu ile, kü¬rekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler. malûm a, kürek çekenler ya türk ya mağribi. gemi bir kere zaptedildi mi, bunlar artık serbest. o vakit, türklere, bu bize şunu etti, şu bize işkence yaptı, derler...” (pedro s.12)
“... türk ve mağripli olan kürekçilerimiz sevinç çığlıkları atıyordu; sinirlerimiz bozuldu... esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu...” (pamuk s.11)
* * *
“...ilk önce, öyle bir niyetimiz olmadı değil. fakat bir borda ateşi yiyince teslim olduk...” (pedro s.13)
“şiddetli bir borda ateşine tutulmuştuk, hemen teslim olmazsak gemimiz batacaktı...” (pamuk s.12.)
* * *
“...birinin bileklerini, kulaklarını ve burnunu kesip omuzuna bir pafta yapıştırdılar; paftada şu yazılı idi: ‘böyle eden böyle olur’. öbürünü kazığa çaktılar...” (pedro s.12)
“kazığa oturtulan korkak kaptanımız yeni ölmüştü. kırbaççıları, bur¬nunu, kulağını kesip ibret olsun diye bir sala koyup denize bırakmışlardı...” (pamuk s.11.)
* * *
“...rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. beni tepeden tırnağa soymadılar; sırtımdakiler, onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri şeylerdi. hem, sırtımdakilerle uğraşmaya bir lüzum görmediler; yattığım kamara çok daha değerli eşyalarla doluydu...” (pedro s.13.)
“...rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı çıktım. gemi ana-baba günüydü. dışarıda herkesi toplamışlar çırılçıplak soyuyorlardı...” (pamuk s.14.)
* * *
“...cerrah mısın, diye sordular. hayır deyince, az kalsın partiyi kay-bediyordum. bereket versin lafa, sözü geçen kaptanlardan durmuş reis karıştı. cenevizli dönme durmuş reis ‘idrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır’ dedi, kürekten işte bu suretle kurtuldum...” (pedro s.13.)
“...sonradan ceneviz dönmesi olduğunu öğrendiğim reis iyi davrandı bana; neden anladığımı sordu. küreğe verilmemek için hemen astronomi bilgimden, geceleri yön bulabileceğimden söz ettim, ama ilgilenmediler. bunun üzerine bende bıraktıkları anatomi cildine güvenerek hekim olduğumu ileri sürdüm. az sonra gösterdikleri kolu kopmuş birini görünce cerrah olmadığımı söyledim. öfkelendiler, beni küreğe çekeceklerdi ki, kitaplarımı gören reis sordu: ‘idrardan ve nabızdan anlıyor muydum?’ anladığımı söyleyince hem küreğe verilmekten kurtuldum...” (pamuk s.14.)
* * *
“...en üste muhammed’in sancaklarını astılar; bunların altına, bizden aldıkları bayrakları, haçları ve meryem anamız’ın tasvirlerini astılar. külhanbeyler, başaşağı asılan bu haçlarla tasvirleri bir ok yağ¬muruna tuttular... derken denizlerde eşine rastlanmayan bir top ateşi koptu...” (pedro s.18.)
“...bütün direklerin tepesine sancaklar çektiler, altlarına da bizim bayrakları, meryem ana tasvirlerini, haçları tersinden asıp külhanbeylerine aşağıdan oklattılar. derken toplar yeri göğü inletmeye başladı...” (pamuk s.14.)
* * *
“...ulu-türk, tutsakları görmek istedi. iki bine yakın tutsağı, ayak¬larından zincirleyip sıraladılar; kaptan ve zabit olanları boyunlarından çemberlediler ve bizden aldıkları trampetaları çalarak, boruları öttürerek ve bayrakları sürükleyerek hepimizi saraya götürdüler...” (pedro s.19.)
“...bizleri padişah’a çıkarmak için zincire vurdular, askerlerimizi gülünç göstermek için zırhlarını ters giydirdiler, kaptanların ve subayların boyunlarına demir çemberler taktılar, gemimizden aldıkları borularımızı, trampetlerimizi alayla ve keyifle çalarak eğlene eğlene bizi saraya götürdüler...” (pamuk s. 18)
* * *
“...sinan paşa’nın on iki yıldan beri çektiği nefes darlığı artmıştı. göstermediği hekim kalmamıştı. sonunda beni de çağırdılar. paşa’ya elimle bir şurup hazırladım. nasıl alınacağını sorunca, işi çaktım ve bir kaşık isteyerek, gözü önünde, üç kere doldurup içtikten sonra, ‘alsana senyör’ diyerek, kendisine de içirdim...” (pedro s.22.)
“...oysa, derdi, bildiğimiz nefes darlığıydı. iyice sorup soruşturdum, öksürüğünü dinledim, sonra mutfağına inip orada bulduklarımla naneli yeşil haplar yaptım; bir de öksürük şurubu hazırladım. paşa zehirlenmekten korktuğu için göstererek şuruptan bir yudum içip haplardan bir tane yuttum...” (pamuk s.17.)
* * *
“...amcabey diye anılan, aslen valencialı birini yollayarak, bir hıyanette bulunmayacağıma dair yemin ettirip zincirimi söktürdü...” (pedro s.24.)
“...bir hafta sonra bir gece gelen kâhya, kaçmayacağıma yemin ettirdikten sonra zincirlerimi çözdü...” (pamuk s.18)
* * *
“...yolda müslüman olmamı istedi. yapamam, dedim. koruya vardığımızda, dostlarından olan ve hıristiyanlıktan dönme, iki kişi beklemekte idi... ne söylediğimi soran paşa’ya, ben karşılık vererek, öfkeyle, kestirin kafamı, cellada da sana verilen emri yerine getir, dedim... ‘seni din düşmanı ve muhammed düşmanı köpek seni, biraz geçsin, ben sana yapacağımı bilirim...’ deyip yürüdü...” (pedro s.28-29)
“...bir kâhya kararımı sordu. belki kararımı değiştirirdim, ama bana bunu bir kâhya sordu diye değil! şu sırada din değiştirmeye hazırlıklı olmadığımı söyledim... ikisi, bir duvar dibinde durup ellerimi bağladılar, pek de büyük olmayan bir balta vardı ellerinde. müslüman olmazsam, paşa boynumun he¬men vurulmasını emretmiş. kalakaldım...
(...) orada ellerimi çözerlerken azarladılar beni: allah, muhammet düşmanıymışım.” (pamuk s.30-3l.)”
kaynak:
orhan bey ve kitapları-oğuz demiralp (kırmızı kedi yayınları)
www.idefix.com/Kitap/Orhan-...
www.hurriyet.com.tr/resad-e...
80’li yıllardan beri çeşitli dergilerde eleştiri ve deneme yazıları yayımlanan oğuz demiralp, kırmızı kedi yayınları etiketiyle yayımlanan yeni kitabı “orhan bey ve kitapları”nda bu kez nobelli yazar orhan pamuk ve eserlerine odaklanıyor.
“orhan pamuk, kendi romanlarını, tanıtmak adına yorumlayarak hem promosyon yapan hem de ters okumalara set çekmeye çalışan bir yazar,” tespitinden hareket eden demiralp, pamuk’un kitaplarını sırayla ele alarak gerek siyasi gerek tarihi çelişkilerini ortaya koyarken dil ve edebiyat açısından “oryantalizm” ve “postmodernizm” kılıfına uydurularak yaptıklarını gözler önüne seriyor.
pamuk her ne kadar kar için “ilk (ve son) siyasi romanım” dese de, demiralp cevdet bey ve oğulları’ndan gizli yüz’e, kar’dan kafamda bir tuhaflık’a pamuk’un neredeyse bütün romanlarının atatürkçülük ve kemalizm eleştirileriyle dolu “siyasi metinler” olduğunu dile getiriyor.
cevdet bey ve oğulları’nın thomas mann’ın buddenbrooklar’ıyla, kara kitap’ın anne marie schimmel’in nur diyarı’yla, yeni hayat’ın j.g. ballard’ın çarpışma’sıyla, benim adım kırmızı’nın başta eco’nun gülün adı olmak üzere başka birçok kitapla, kar’ın dostoyevski’nin ecinniler’iyle hatta babamın bavulu’nun cem uçan’ın bir sürü kadınlı yıllar öyküsüyle birbirinden farklı yönlerden ama dikkat çekecek derecede yakınlığını altını çizerken demiralp, beyaz kale romanı için ise yayımlandığı günlerde çok tartışılan “alıntı”/“intihal”, kibarca esin(!) meselesini yeniden hatırlatıp kaynak metinle karşılaştırarak meşhur listeyi sıralıyor:
"bu romanı ilk çıktığı sıralarda okumuştum. öte yandan, yıllardır orada burada görürüm: rahmetli fuad carım’ın bir çalışmasından orhan pamuk genişçe yararlanmış diye. bu çerçevede anılan kitaptan bölümlerle pamuk’un romanından bölümleri yan yana sergilerler. sonunda fuad carım’ın çalışmasını da okudum: kanuni devrinde istanbul / dört asır yayınlanmadan köşede kalmış çok önemli bir eser diye yazıyor kitabın kapağında. 1964’te istanbul’da basılmış. daha sonra pedro’nun zorunlu istanbul seyahati başlığıyla da basılmış. 16. asırda yaşamış pedro de urdemalas isimli bir ispanyol’un istanbul anılarını yazdığı bir kitap. bu kitabı okuyunca gördüm ki: beyaz kale için gürül gürül bir esin(!) kaynağı olmuş. hadi, olabilir, diyelim, postmoderniz ya, metinlerarası ilişkiler diye bir şey var efendim! hadi, biz eski kafalı olarak postmodernizmden anlamadığımız için bu itirazı da yiyelim! sorun, buradan değil, orhan pamuk’un beyaz kale’nin kaynakçasını anlatırken bu kitaptan açıkça söz etmemesinden kaynaklanıyor, bizim gördüğümüz kadarıyla. anlamıyorum: ne olurdu bu kitaptan yararlandığını anıştırmak yerine açıkça söyleseydi? yakın tarihimizin önemli ve içerikli bir kişisi fuad carım’ın anısı önünde bu vesileyle saygıyla eğilseydi, ne olurdu? bana göre, fuad carım kaynağını açıklasaydı hem yapıtı hem de iyi bir uygulayıcısı olarak bilindiği metinlerarası ilişki kuramı açısından daha olumlu olurdu.
orhan pamuk’un metniyle fuat carım’ınki arasındaki benzerliklerin ortalıkta dolaşan şöyle bir listesini gördüm:
“..cenova’dan napoli’ye giderken, hareketimizi haber alarak ponza adaları’nda bekleyen türk donanmasının hücumuna uğradık...” (pedro s.11)
“venedik’ten napoli’ye gidiyorduk. türk gemileri yolumuzu kesti...” (pamuk s.11)
* * *
“...ama ne olur ne olmaz, gene esir düşebiliriz korkusu ile, kü¬rekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler. malûm a, kürek çekenler ya türk ya mağribi. gemi bir kere zaptedildi mi, bunlar artık serbest. o vakit, türklere, bu bize şunu etti, şu bize işkence yaptı, derler...” (pedro s.12)
“... türk ve mağripli olan kürekçilerimiz sevinç çığlıkları atıyordu; sinirlerimiz bozuldu... esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu...” (pamuk s.11)
* * *
“...ilk önce, öyle bir niyetimiz olmadı değil. fakat bir borda ateşi yiyince teslim olduk...” (pedro s.13)
“şiddetli bir borda ateşine tutulmuştuk, hemen teslim olmazsak gemimiz batacaktı...” (pamuk s.12.)
* * *
“...birinin bileklerini, kulaklarını ve burnunu kesip omuzuna bir pafta yapıştırdılar; paftada şu yazılı idi: ‘böyle eden böyle olur’. öbürünü kazığa çaktılar...” (pedro s.12)
“kazığa oturtulan korkak kaptanımız yeni ölmüştü. kırbaççıları, bur¬nunu, kulağını kesip ibret olsun diye bir sala koyup denize bırakmışlardı...” (pamuk s.11.)
* * *
“...rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. beni tepeden tırnağa soymadılar; sırtımdakiler, onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri şeylerdi. hem, sırtımdakilerle uğraşmaya bir lüzum görmediler; yattığım kamara çok daha değerli eşyalarla doluydu...” (pedro s.13.)
“...rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı çıktım. gemi ana-baba günüydü. dışarıda herkesi toplamışlar çırılçıplak soyuyorlardı...” (pamuk s.14.)
* * *
“...cerrah mısın, diye sordular. hayır deyince, az kalsın partiyi kay-bediyordum. bereket versin lafa, sözü geçen kaptanlardan durmuş reis karıştı. cenevizli dönme durmuş reis ‘idrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır’ dedi, kürekten işte bu suretle kurtuldum...” (pedro s.13.)
“...sonradan ceneviz dönmesi olduğunu öğrendiğim reis iyi davrandı bana; neden anladığımı sordu. küreğe verilmemek için hemen astronomi bilgimden, geceleri yön bulabileceğimden söz ettim, ama ilgilenmediler. bunun üzerine bende bıraktıkları anatomi cildine güvenerek hekim olduğumu ileri sürdüm. az sonra gösterdikleri kolu kopmuş birini görünce cerrah olmadığımı söyledim. öfkelendiler, beni küreğe çekeceklerdi ki, kitaplarımı gören reis sordu: ‘idrardan ve nabızdan anlıyor muydum?’ anladığımı söyleyince hem küreğe verilmekten kurtuldum...” (pamuk s.14.)
* * *
“...en üste muhammed’in sancaklarını astılar; bunların altına, bizden aldıkları bayrakları, haçları ve meryem anamız’ın tasvirlerini astılar. külhanbeyler, başaşağı asılan bu haçlarla tasvirleri bir ok yağ¬muruna tuttular... derken denizlerde eşine rastlanmayan bir top ateşi koptu...” (pedro s.18.)
“...bütün direklerin tepesine sancaklar çektiler, altlarına da bizim bayrakları, meryem ana tasvirlerini, haçları tersinden asıp külhanbeylerine aşağıdan oklattılar. derken toplar yeri göğü inletmeye başladı...” (pamuk s.14.)
* * *
“...ulu-türk, tutsakları görmek istedi. iki bine yakın tutsağı, ayak¬larından zincirleyip sıraladılar; kaptan ve zabit olanları boyunlarından çemberlediler ve bizden aldıkları trampetaları çalarak, boruları öttürerek ve bayrakları sürükleyerek hepimizi saraya götürdüler...” (pedro s.19.)
“...bizleri padişah’a çıkarmak için zincire vurdular, askerlerimizi gülünç göstermek için zırhlarını ters giydirdiler, kaptanların ve subayların boyunlarına demir çemberler taktılar, gemimizden aldıkları borularımızı, trampetlerimizi alayla ve keyifle çalarak eğlene eğlene bizi saraya götürdüler...” (pamuk s. 18)
* * *
“...sinan paşa’nın on iki yıldan beri çektiği nefes darlığı artmıştı. göstermediği hekim kalmamıştı. sonunda beni de çağırdılar. paşa’ya elimle bir şurup hazırladım. nasıl alınacağını sorunca, işi çaktım ve bir kaşık isteyerek, gözü önünde, üç kere doldurup içtikten sonra, ‘alsana senyör’ diyerek, kendisine de içirdim...” (pedro s.22.)
“...oysa, derdi, bildiğimiz nefes darlığıydı. iyice sorup soruşturdum, öksürüğünü dinledim, sonra mutfağına inip orada bulduklarımla naneli yeşil haplar yaptım; bir de öksürük şurubu hazırladım. paşa zehirlenmekten korktuğu için göstererek şuruptan bir yudum içip haplardan bir tane yuttum...” (pamuk s.17.)
* * *
“...amcabey diye anılan, aslen valencialı birini yollayarak, bir hıyanette bulunmayacağıma dair yemin ettirip zincirimi söktürdü...” (pedro s.24.)
“...bir hafta sonra bir gece gelen kâhya, kaçmayacağıma yemin ettirdikten sonra zincirlerimi çözdü...” (pamuk s.18)
* * *
“...yolda müslüman olmamı istedi. yapamam, dedim. koruya vardığımızda, dostlarından olan ve hıristiyanlıktan dönme, iki kişi beklemekte idi... ne söylediğimi soran paşa’ya, ben karşılık vererek, öfkeyle, kestirin kafamı, cellada da sana verilen emri yerine getir, dedim... ‘seni din düşmanı ve muhammed düşmanı köpek seni, biraz geçsin, ben sana yapacağımı bilirim...’ deyip yürüdü...” (pedro s.28-29)
“...bir kâhya kararımı sordu. belki kararımı değiştirirdim, ama bana bunu bir kâhya sordu diye değil! şu sırada din değiştirmeye hazırlıklı olmadığımı söyledim... ikisi, bir duvar dibinde durup ellerimi bağladılar, pek de büyük olmayan bir balta vardı ellerinde. müslüman olmazsam, paşa boynumun he¬men vurulmasını emretmiş. kalakaldım...
(...) orada ellerimi çözerlerken azarladılar beni: allah, muhammet düşmanıymışım.” (pamuk s.30-3l.)”
kaynak:
orhan bey ve kitapları-oğuz demiralp (kırmızı kedi yayınları)
www.idefix.com/Kitap/Orhan-...
www.hurriyet.com.tr/resad-e...
devamını gör...
36.
iyi romancıdır lakin fazla politik olduğu için romancılığından farklı konularda eleştiriye maruz kalmıştır. kalemini beğenmemin yanı sıra "bakın ben nasıl edebiyat yapıyorum" minvalinde gövde gösterisi yaparken aşırıya kaçıp can sıkıcı romanlar üretmiştir.
(bkz: kırmızı saçlı kadın) romanı aslında "ben herkesin anlayabileceği romanlar yazabilirim ama kalemim sağlam, herkes anlamasın ama edebi olarak sağlam olsun" düşüncesinin ispatıdır.(u: )
(bkz: kırmızı saçlı kadın) romanı aslında "ben herkesin anlayabileceği romanlar yazabilirim ama kalemim sağlam, herkes anlamasın ama edebi olarak sağlam olsun" düşüncesinin ispatıdır.(u: )
devamını gör...
37.
en iyi kitabının ilk kitabı (cevdet bey ve oğulları) olduğunu düşündüğüm, bana edebiyatta ilhamı değil emeği, çalışmayı ve ince işçiliği çağrıştıran nobel edebiyat ödüllü ilk ve tek yazarımızdır.
devamını gör...
38.
siyasi görüşlerini onu bunu kenara bırakırsak, hâlâ neden nobel aldığını anlamadığım yazar. kalemine hakaret etmiyorum ki 'kırmızı saçlı kadın' eserini bir oturuşta okuyup çok keyif aldım. ama en basitinden yaşar kemal (bkz: nobel edebiyat ödülüne aday gösterilen ilk türk yazar) gibi bir kalem varken (eminim daha iyileri vardır yalnızca aklıma ilk gelen buydu) neden orhan pamuk'un aldığını anlayamadım bir türlü. sebebini bilen
varsa dinlemeyi öğrenmeyi gerçekten isterim.
varsa dinlemeyi öğrenmeyi gerçekten isterim.
devamını gör...
39.
ağdalı yazdığını düşündüğüm. şu an hala veba gecelerini okumaktayım ve hikaye ne kadar güzel olsa da okurken kıvranıyorum. örneğin dostoyevski tolstoy da zor yazarlar ama su gibi yazmışlar dil muazzam. orhan pamuk okurken yoruluyorum nedense. tabii ki bu da yazarın kötü olduğu anlamına gelmez çünkü toni morrison gibi çok başarılı bir yazarın dili de oldukça karmaşıktır. bilemiyorum altan.
devamını gör...
40.
9. sınıfta ,çok sevdiğim edebiyat öğretmenim o adamı hiç sevmediğini söylediğinden beri ön yargılı olduğum ve asla okumadığım yazar. *
devamını gör...