381.
yapma yanarız .
devamını gör...
382.
biraz yanaş, biraz daha. bu kafi. söyle bana adın ne? elinle yokla nefesin yerinde mi? kokla bakalım etrafı. bin bir çiçekten hangisi kokar? kendine sormadan geçme ama. geçersen neler olacağını biz de bilmiyoruz. geceleri gündüzlerle bağlayan kahve bardaklarında, yere yığılmış tonlarca kağıtta görür müsün hep sanrılar, onlarda kaybolur musun sürekli sorarken etrafa, adım ne?. taze kimliklerle sürüklerken kendini oradan oraya, elinle koymuş gibi hissetmezsin ama di mi? koyduğun yerde de el sıcaklıgı yoktur çünkü. bedenindeki tozları da arındıramazsın insanların. insanlığı filitresiz içerken dolaşırsın biraz. adım adım. ınsandan insana. gezegenden gezegene. yörüngeden yörüngeye.
bunu biliyorum. insan yörüngelerini yaratır. yörüngeler insanlarını yutar. sessizliğinde süzüldüğümüz o yörüngelerde bağdaş kurduk. uyuştuk, kalkarsak canımız yanacak. arkamızda önümüzde sağımızda solumuzda koskoca insanlar, koskoca semtler, koskoca ağızlar. hayat ile öpüstüğümüzü sanarken aslında ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. utanmaya gerek yok. "çünkü hayat böyledir". bu evrenin tüm sinirlerini sürekli üstümüze çekiyoruz sanki.
kurban seçiyoruz . hayatlarına girip parmak izlerimizi alnına çat diye mühürleyebileceğimiz kurbanlar. elimizi kolumuzu sallaya sallaya hayatlara girip bir anda puf! olup kayboluyoruz. bunu da çok severek yapıyoruz aslında. neden? çünkü hayat böyledir. aynı zamanda kurban da ediliyoruz. sonra boşverip kendimize fısıldıyoruz, hayat böyleydi ya işte, melodilerine izin vermek gerekir.
bir nevi mazoşizm gibi. hem acı hem de bir zevk aşısı. en başında kapattınız çiçeklerinizi güneşe. kendi yörüngelerinizde. her seferinde kurban ettiniz çiçeklerinizi. yapmasanız, sırtınızda büyük pişmanlık. keşkeleri de asla sevmeyiz. bu durumlara ısrarla düşeriz. bile bile. tekrarlarca. kör kalmışçasına. bilinçaltımızın oyunlarıyla. farkında olamadığımızın farkına vardığımız o güçlü oyunlar. dönüp durup kanatan o sıcaklık hep orada. gitmeyecek. elini dizimize koyup özgürlüğümüzü bulandıran o duygu. çünkü hayat böyledir. onun benlerini vücudumuzda taşıyacağız. insan hissedebildiği sürece var. insan hissettirebildiği sürece var. insan körkütük bir şekilde var. bazen özgürlük düşmanı gibi. ama var. orda. siz de varsınız. biz de varız. yörüngelere yaslanmış, kafalarımız birbirimizin omzunda.
buradayız. her seferinde
müzik gurubu ( kendileri )
bunu biliyorum. insan yörüngelerini yaratır. yörüngeler insanlarını yutar. sessizliğinde süzüldüğümüz o yörüngelerde bağdaş kurduk. uyuştuk, kalkarsak canımız yanacak. arkamızda önümüzde sağımızda solumuzda koskoca insanlar, koskoca semtler, koskoca ağızlar. hayat ile öpüstüğümüzü sanarken aslında ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. utanmaya gerek yok. "çünkü hayat böyledir". bu evrenin tüm sinirlerini sürekli üstümüze çekiyoruz sanki.
kurban seçiyoruz . hayatlarına girip parmak izlerimizi alnına çat diye mühürleyebileceğimiz kurbanlar. elimizi kolumuzu sallaya sallaya hayatlara girip bir anda puf! olup kayboluyoruz. bunu da çok severek yapıyoruz aslında. neden? çünkü hayat böyledir. aynı zamanda kurban da ediliyoruz. sonra boşverip kendimize fısıldıyoruz, hayat böyleydi ya işte, melodilerine izin vermek gerekir.
bir nevi mazoşizm gibi. hem acı hem de bir zevk aşısı. en başında kapattınız çiçeklerinizi güneşe. kendi yörüngelerinizde. her seferinde kurban ettiniz çiçeklerinizi. yapmasanız, sırtınızda büyük pişmanlık. keşkeleri de asla sevmeyiz. bu durumlara ısrarla düşeriz. bile bile. tekrarlarca. kör kalmışçasına. bilinçaltımızın oyunlarıyla. farkında olamadığımızın farkına vardığımız o güçlü oyunlar. dönüp durup kanatan o sıcaklık hep orada. gitmeyecek. elini dizimize koyup özgürlüğümüzü bulandıran o duygu. çünkü hayat böyledir. onun benlerini vücudumuzda taşıyacağız. insan hissedebildiği sürece var. insan hissettirebildiği sürece var. insan körkütük bir şekilde var. bazen özgürlük düşmanı gibi. ama var. orda. siz de varsınız. biz de varız. yörüngelere yaslanmış, kafalarımız birbirimizin omzunda.
buradayız. her seferinde
müzik gurubu ( kendileri )
devamını gör...
383.
"eger, yarim asirlik hayat bana bir sey ogretmisse sunu ogretmistir; huzuru size kendinizden baska kimse saglayamaz."
dale carnegie
dale carnegie
devamını gör...
384.
"eskiden olduğum insanla şimdi olduğum insan arasındaki dağın yamacına bağdaş kurup oturdum. ne de çok değişmiş neler atlatmışım. nasıl değişmiş başkalaşmışım. dün üzüntüden kalp ağrısı geçirdiğim şeyler bugün gülümseyerek anımsadığım basit bir anı olarak kaldı. hayat çok garip..."
devamını gör...
385.
insan sevilmekten çok, anlaşılmayı istiyordu belki de.
george orwell
george orwell
devamını gör...
386.
"sen" dedi.
"şu denizin dibindeki balıklara benziyorsun. onlar kadar çaresizsin."
"hem birileri seni oradan çekip çıkarsın istiyorsun, hem kaçıyorsun yanına yaklaşmaya çalışan herkesten."
"korkuyorsun !"
"bunu inkar edeceksin. hatta en çok korktuğunu inkar edeceksin..."
boğulmaktan yorulmadın mı ?
ne kadar saklayabilirsin, kahkahaların ardındaki özlemlerini ?
ayakların parçalanana kadar koşsan bile, kendinden kaçabilir misin ?
nursen yıldırım / küfrüm aşar edebimi
"şu denizin dibindeki balıklara benziyorsun. onlar kadar çaresizsin."
"hem birileri seni oradan çekip çıkarsın istiyorsun, hem kaçıyorsun yanına yaklaşmaya çalışan herkesten."
"korkuyorsun !"
"bunu inkar edeceksin. hatta en çok korktuğunu inkar edeceksin..."
boğulmaktan yorulmadın mı ?
ne kadar saklayabilirsin, kahkahaların ardındaki özlemlerini ?
ayakların parçalanana kadar koşsan bile, kendinden kaçabilir misin ?
nursen yıldırım / küfrüm aşar edebimi
devamını gör...
387.
insanları uygarlaştıran ve insan türünü bozan şey, ozana göre altın ve gümüş ama filozofa göre demir ve buğdaydır.
rousseau
rousseau
devamını gör...
388.
sadece ikimizin uyandığı saatlerde duruyor zaman
çünkü sadece sen tutuklarsın beni, apansız uyanış gibi
çünkü sadece sen tutuklarsın beni, apansız uyanış gibi
devamını gör...
389.
“her insan mutlu olamaz. cunku gereginden fazla ozler dünü. hakettiginden cok dusunur yarini. ve haketmedigi kadar bilincsizce yasar bugunu.
gereginden cok ozler hayatindan cikanlari.
hak ettiginden daha buyuk umutla bekler hayatina girecekleri,
ve asla gormez yanindakileri…”
erich fromm
gereginden cok ozler hayatindan cikanlari.
hak ettiginden daha buyuk umutla bekler hayatina girecekleri,
ve asla gormez yanindakileri…”
erich fromm
devamını gör...
390.
sen ve ben gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız, rengimize baksınlar! kandan ve çamurdanız.
sakarya türküsü
n.f.k
sakarya türküsü
devamını gör...
391.
yaşayan en büyük şairimiz, prof.dr. ataol behramoğlu’nun bugün yazdığı şiiri ile çok haklı isyanını ve durum özetini sanatla yansıtan şiiri:
suçlusunuz !
ordusunu milletinden ayırdınız.
tasada ve sevinçte her zaman birlikte olmuş milleti de sizden olanlar ve olmayanlar diye birbirinden ayırdınız.
suçlusunuz!
dindarlık, sevgi demektir.
inanan, inanmayan herkese sevgi, saygı, şefkat demektir.
siz dindarlığı kindarlık, dindarı kindar yaptınız.
dine, dindara, inanan insana karşı da suç işlediniz.
suçlusunuz!
sorumluluktan kurtulmak için kader, şehitlik gibi kutsal kavramları kullanıyorsunuz.
bu konuda size bir yetki mi verildi?
şehitlik mertebesi dağıtmaya özel bir yetkiniz mi var?
kader sizin oyuncağınız mıdır?
kutsal kavramları ayağa düşürüyor, kirletiyorsunuz.
suçlusunuz!
paramızı dünyanın en değersiz parası yaptınız.
ülke dışına seyahat ortalama insanımız için hayal olmuşken başka ülkelerin az gelirli yurttaşları bile ülkemize sömürgeye gelir gibi gelmekte, ülkesinin parasıyla burada varlıklı bir insanmış gibi yaşayabilmektedir.
uzak yakın tarihinde hiçbir zaman sömürge olmamış ülkemizin insanını sömürge ülke insanı yaptınız.
suçlusunuz!
hukuku elinizde oyuncak yaptınız.
dilediğiniz kararı aldırtıyor, uluslararası hukuk kuruluşlarının kararlarına rağmen insanları cezaevlerinde çürütmeye devam ediyorsunuz. insanımızın hukuka, adalete inancını kaybetmesine yol açtınız.
suçlusunuz!
tehditle, sopayla insanların gözünü korkuttunuz.
ihbarcılık, jurnalcilik, yalan, iftira, çıkarcılık, fesat, birbirinin kuyusunu kazma, gelecek korkusu, yarın başıma her şey gelebilir kaygısı, ülkemizde hiçbir zaman bu kadar yaygın olmamıştı.
suçlusunuz!
çağdaş devlet uzlaştırıcı, birleştiricidir.
siz ayırıcı, düşmanlaştırıcısınız.
çağdaş devlet, güler yüzlüdür.
burada bu yüzün güldüğünü gören olmadı.
çağdaş devlet, toplumsal çelişkileri yumuşatmaya çalışır.
siz çelişkileri derinleştiriyorsunuz.
suçlusunuz!
suçlarınız saymakla bitmez.
ülkemizin büyük tarihine, çağdaş zamanların en büyük devrimlerinden cumhuriyet devrim'ine, bu devrimin kazanımlarına, bu ülkenin çağdaşlığa susamış kadınlarına, çocuklarına, bebeklerine, cehaletin, bilime saygısızlığın, kâr ve çıkar dışında değer tanımazlığın yol açtığı enkazların altında can veren insanlarına, bütün insanlığa karşı s.u.ç.l.u.s.u.n.u.z!
ataol behramoğlu, 10 şubat 2023
suçlusunuz !
ordusunu milletinden ayırdınız.
tasada ve sevinçte her zaman birlikte olmuş milleti de sizden olanlar ve olmayanlar diye birbirinden ayırdınız.
suçlusunuz!
dindarlık, sevgi demektir.
inanan, inanmayan herkese sevgi, saygı, şefkat demektir.
siz dindarlığı kindarlık, dindarı kindar yaptınız.
dine, dindara, inanan insana karşı da suç işlediniz.
suçlusunuz!
sorumluluktan kurtulmak için kader, şehitlik gibi kutsal kavramları kullanıyorsunuz.
bu konuda size bir yetki mi verildi?
şehitlik mertebesi dağıtmaya özel bir yetkiniz mi var?
kader sizin oyuncağınız mıdır?
kutsal kavramları ayağa düşürüyor, kirletiyorsunuz.
suçlusunuz!
paramızı dünyanın en değersiz parası yaptınız.
ülke dışına seyahat ortalama insanımız için hayal olmuşken başka ülkelerin az gelirli yurttaşları bile ülkemize sömürgeye gelir gibi gelmekte, ülkesinin parasıyla burada varlıklı bir insanmış gibi yaşayabilmektedir.
uzak yakın tarihinde hiçbir zaman sömürge olmamış ülkemizin insanını sömürge ülke insanı yaptınız.
suçlusunuz!
hukuku elinizde oyuncak yaptınız.
dilediğiniz kararı aldırtıyor, uluslararası hukuk kuruluşlarının kararlarına rağmen insanları cezaevlerinde çürütmeye devam ediyorsunuz. insanımızın hukuka, adalete inancını kaybetmesine yol açtınız.
suçlusunuz!
tehditle, sopayla insanların gözünü korkuttunuz.
ihbarcılık, jurnalcilik, yalan, iftira, çıkarcılık, fesat, birbirinin kuyusunu kazma, gelecek korkusu, yarın başıma her şey gelebilir kaygısı, ülkemizde hiçbir zaman bu kadar yaygın olmamıştı.
suçlusunuz!
çağdaş devlet uzlaştırıcı, birleştiricidir.
siz ayırıcı, düşmanlaştırıcısınız.
çağdaş devlet, güler yüzlüdür.
burada bu yüzün güldüğünü gören olmadı.
çağdaş devlet, toplumsal çelişkileri yumuşatmaya çalışır.
siz çelişkileri derinleştiriyorsunuz.
suçlusunuz!
suçlarınız saymakla bitmez.
ülkemizin büyük tarihine, çağdaş zamanların en büyük devrimlerinden cumhuriyet devrim'ine, bu devrimin kazanımlarına, bu ülkenin çağdaşlığa susamış kadınlarına, çocuklarına, bebeklerine, cehaletin, bilime saygısızlığın, kâr ve çıkar dışında değer tanımazlığın yol açtığı enkazların altında can veren insanlarına, bütün insanlığa karşı s.u.ç.l.u.s.u.n.u.z!
ataol behramoğlu, 10 şubat 2023
devamını gör...
392.
sevgili dost!
herkes kaybetti, ölüm kazandı.
mezar taşlarına “huve'l baki” kazındı.
herkes kaybetti, ölüm kazandı.
mezar taşlarına “huve'l baki” kazındı.
devamını gör...
393.
“insanlar uzaktayken elden bir şey gelmez deyip trajediye gözlerini kapatırlar ancak korktuklarını bahane ederek yanlarında olan olaylara da yaklaşmazlar.”
devamını gör...
394.
kendimden başka hiç kimse düşüşümden sorumlu değildir. ben, kendimin en büyük düşmanı, felaketli kaderimin nedeniyim.
devamını gör...
395.
artık ne zaman biri sevgiden bahsetse elim tabancama gidiyor. benden korkmana gerek yok. biliyorum beni biraz kaba buluyorsun ama şiddete meyyalim vallahi dertten.
devamını gör...
396.
köyün birine eski zamanda bir çakmak getirmişler, çakmak o kadar kıymetli ki, sağı-solu yakmaması, yanlış işlerde kullanmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş.
köylüleri toplayıp bu ateş aletini kime verelim diye sormuşlar, köylüler de muhtarı salık vermiş, ihtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız, demişler.
muhtar çakmağı alınca -ateşin sahibi olarak- giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış. saygı arttıkça muhtarın kibri de büyümüş.
etrafından daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş. dalkavukların da tahrikleri ile kendisine yalakalık yapmayanlara karşı ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış.
tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. ticaret durmuş, köye gelen çerçicilerin ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş.
muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş.
oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş; “sizde çakmak yok mu?”
köylüler; “var” demişler,
“peki sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?”
köylüler; “yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?”
“evet, muhtara verdik.”
“eyvah! büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?”
“siz öyle yapmadınız mı?”
“hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik.
ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.”
“desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız...!"
köylüleri toplayıp bu ateş aletini kime verelim diye sormuşlar, köylüler de muhtarı salık vermiş, ihtiyaç duydukça alır, ateşimizi yakarız, demişler.
muhtar çakmağı alınca -ateşin sahibi olarak- giderek saygınlığı artmış, etrafında dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış. saygı arttıkça muhtarın kibri de büyümüş.
etrafından daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. ateşi kendine verenin köylüler olduğunu unutmuş. dalkavukların da tahrikleri ile kendisine yalakalık yapmayanlara karşı ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış.
tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. ticaret durmuş, köye gelen çerçicilerin ayağı kesilmiş, çevre köyler gelişirken muhtarın köyü giderek gerilemiş.
muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip çevre köylerden birine gitmiş.
oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş; “sizde çakmak yok mu?”
köylüler; “var” demişler,
“peki sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız, bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı, bizim köyde her şey tarumar oldu?”
köylüler; “yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?”
“evet, muhtara verdik.”
“eyvah! büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi?”
“siz öyle yapmadınız mı?”
“hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik.
ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor.”
“desenize biz hepsini bir kişiye vermekle kendi kendimizi yakmışız...!"
devamını gör...
397.
398.
sırt sırta vererek gökyüzünü seyrettiler.
"yaşamdan neyi istiyorsun?" diye sordu peri kızı.
"ben özgürlüğümü istiyorum."
umutlarım doğruysa az kalmıştır.
"yaşamdan neyi istiyorsun?" diye sordu peri kızı.
"ben özgürlüğümü istiyorum."
umutlarım doğruysa az kalmıştır.
devamını gör...
399.
gelenekler , kanunlardan daha bir katıydı. kanunda affetme , beraat ettirme hakkın var ama gelenekte bu yoktu. geleneği koyan halk ; kendi kurallarının delinmesine , değiştirilmesine izin vermiyor ve dedikodu sağanağı altında insanları ezip geçiyordu.
muhsin ilyas subaşı / aşk prensesleri de öldürür
muhsin ilyas subaşı / aşk prensesleri de öldürür
devamını gör...
400.