461.
"özgürlüğün temelinde itaatsizlik yatar.itaat edenlerden ancak köle olur."
henri david thoreau
henri david thoreau
devamını gör...
462.
''daha önce yıldızların altında güzel bir gece geçirdiyseniz, herkesin uyuduğu o saatlerde, yalnızlığın ve sessizliğin ortasında gizemli bir âlemin belirdiğini bilirsiniz.''
değirmenimden mektuplar & alphonse daudet
değirmenimden mektuplar & alphonse daudet
devamını gör...
463.
bilenler vardır, sunay akın çok güzel anlatır bunu ama oldu ya ilk defa duyacaklar da vardır.
[[alıntı]
1827 yılı..
almanya’nın magdeburg şehri…
bu şehirde ludwig carl friedrich dedloid adında bir erkek çocuğu dünyaya gözlerini açar.
büyüdükçe huzursuzluğun ne olduğunu anlar, çünkü annesi ve babası sürekli kavga etmektedir.
aileyi ve carl’ı çok seven yakınları, bu kavgalardan etkilenmesin diye carl’ı bir yetimhaneye verirler.
12 yaşına kadar bu yetimhanede kalır carl, çok eziyet çeker, dayak yer ve artık kaçmaya karar verir. bir gece çarşafları birbirine bağlar ve kaçarak hamburg’a gelir.
daha 12 yaşındaki carl, bir gemide miço olarak iş bulur. çok sıkıntılı bir 3 4 ay geçirir. miço olduğu gemi istanbul boğazından geçerken kız kulesini görür carl, denize atlar ve kız kulesine kadar yüzer.
o sıralar kız kulesi cüzzamlıların kapalı tutulduğu bir minik adadır. carl yakalanır ve emin ali paşa’nın yanına götürülür. paşa sorar niye kaçtın diye, dayaktan der, peki de 3 4 aydır denizlerdesin neden istanbul der paşa, çocuk kız kulesini gösterir, bu kule yüzünden, ben bu kuleyi çok sevdim…
tabi bu büyük bir haber olur, almanlar çocuğu ister ama emin ali paşa vermez ve himayesine alır.
adı mehmet ali olur, askeriyeye gönderilir. eğitimler alır ve sonunda paşa olur, artık adı carl dedloid değil, mehmet ali paşadır. çok başarılı bir asker olur, bir çok savaşta ve anlaşmada osmanlıyı temsil eder.
bu arada evlenir, dört tane kız çocuğu olur. evlatlarından birisinin adı leyla hanımdır, leyla hanımın da bir kızı olur, adını celile koyarlar. celile hanımın da bir oğlu olur.
adını nazım koyarlar, nazım hikmet.
yani nazım hikmet, 12 yaşında kız kulesine sığınan adı carl dedloid olan sonra da mehmet ali paşa’nın torunudur.
hikaye bitti mi …
hayır!
bundan sonrasını da dinleyin….
nazım malum selanik’te doğar, hayatını herkes biliyor, ona girmeyeceğim.
nazım hikmet 1938 yılında tutuklanır, neden?
orduda isyan çıkartmaktır suçu… bu suça da neden olan şey beyoğlu’nda bir sinema çıkışında ömer deniz adında bir askeri öğrencinin şiirlerini nazım hikmet’in okumasını istemesidir.
birlikte tutuklanırlar …
ömer deniz’i kimse tanımaz etmez ama nazım o günden sonra mahkumiyetten kurtulamaz.
peki ömer deniz’e ne olur?
7 sene hapis yatar, sonra ben der hukuk okuyacağım ama parası yok. fatih’te okul parasını çıkarmak için bir oyuncakçı dükkanı açar.
tahta oyuncaklar yapar, çocuklara satar, oradan gelen para ile de okulunun ödemelerini yapar, hayatını geçirir.
günlerden bir gün 7 8 yaşında bir çocuk dükkana girer ve ömer deniz’e yanında çalışıp çalışamayacağını sorar. ömer deniz çocuğu sever, gel der, çalış yanımda.
çocuk sevinir ve ömer deniz’in yanında çalışmaya başlar.
bir gün çocuk ömer amca der, benim hiç oyuncağım yok, bana da bir tane yapsana. ömer deniz ona da bir oyuncak yapar, her tarafı oynayan kuklalardır bu oyuncak.
ve bu çocuk o kuklaları alı, okula gider ve ilk gösterisini yapar.
bu çocuk ta müjdat gezen dir …
nasıl buldunuz, hayat ne garip değil mi, carl dedloid’ten mehmet ali paşaya, nazım hikmet’ten ömer cengiz’e, ömer cengiz’den müjdat gezen’e…
yaşam ağlarını kurmuş …
[[/alıntı]]
biliyorum uzun oldu ama umarım keyifli olmuştur…
[[alıntı]
1827 yılı..
almanya’nın magdeburg şehri…
bu şehirde ludwig carl friedrich dedloid adında bir erkek çocuğu dünyaya gözlerini açar.
büyüdükçe huzursuzluğun ne olduğunu anlar, çünkü annesi ve babası sürekli kavga etmektedir.
aileyi ve carl’ı çok seven yakınları, bu kavgalardan etkilenmesin diye carl’ı bir yetimhaneye verirler.
12 yaşına kadar bu yetimhanede kalır carl, çok eziyet çeker, dayak yer ve artık kaçmaya karar verir. bir gece çarşafları birbirine bağlar ve kaçarak hamburg’a gelir.
daha 12 yaşındaki carl, bir gemide miço olarak iş bulur. çok sıkıntılı bir 3 4 ay geçirir. miço olduğu gemi istanbul boğazından geçerken kız kulesini görür carl, denize atlar ve kız kulesine kadar yüzer.
o sıralar kız kulesi cüzzamlıların kapalı tutulduğu bir minik adadır. carl yakalanır ve emin ali paşa’nın yanına götürülür. paşa sorar niye kaçtın diye, dayaktan der, peki de 3 4 aydır denizlerdesin neden istanbul der paşa, çocuk kız kulesini gösterir, bu kule yüzünden, ben bu kuleyi çok sevdim…
tabi bu büyük bir haber olur, almanlar çocuğu ister ama emin ali paşa vermez ve himayesine alır.
adı mehmet ali olur, askeriyeye gönderilir. eğitimler alır ve sonunda paşa olur, artık adı carl dedloid değil, mehmet ali paşadır. çok başarılı bir asker olur, bir çok savaşta ve anlaşmada osmanlıyı temsil eder.
bu arada evlenir, dört tane kız çocuğu olur. evlatlarından birisinin adı leyla hanımdır, leyla hanımın da bir kızı olur, adını celile koyarlar. celile hanımın da bir oğlu olur.
adını nazım koyarlar, nazım hikmet.
yani nazım hikmet, 12 yaşında kız kulesine sığınan adı carl dedloid olan sonra da mehmet ali paşa’nın torunudur.
hikaye bitti mi …
hayır!
bundan sonrasını da dinleyin….
nazım malum selanik’te doğar, hayatını herkes biliyor, ona girmeyeceğim.
nazım hikmet 1938 yılında tutuklanır, neden?
orduda isyan çıkartmaktır suçu… bu suça da neden olan şey beyoğlu’nda bir sinema çıkışında ömer deniz adında bir askeri öğrencinin şiirlerini nazım hikmet’in okumasını istemesidir.
birlikte tutuklanırlar …
ömer deniz’i kimse tanımaz etmez ama nazım o günden sonra mahkumiyetten kurtulamaz.
peki ömer deniz’e ne olur?
7 sene hapis yatar, sonra ben der hukuk okuyacağım ama parası yok. fatih’te okul parasını çıkarmak için bir oyuncakçı dükkanı açar.
tahta oyuncaklar yapar, çocuklara satar, oradan gelen para ile de okulunun ödemelerini yapar, hayatını geçirir.
günlerden bir gün 7 8 yaşında bir çocuk dükkana girer ve ömer deniz’e yanında çalışıp çalışamayacağını sorar. ömer deniz çocuğu sever, gel der, çalış yanımda.
çocuk sevinir ve ömer deniz’in yanında çalışmaya başlar.
bir gün çocuk ömer amca der, benim hiç oyuncağım yok, bana da bir tane yapsana. ömer deniz ona da bir oyuncak yapar, her tarafı oynayan kuklalardır bu oyuncak.
ve bu çocuk o kuklaları alı, okula gider ve ilk gösterisini yapar.
bu çocuk ta müjdat gezen dir …
nasıl buldunuz, hayat ne garip değil mi, carl dedloid’ten mehmet ali paşaya, nazım hikmet’ten ömer cengiz’e, ömer cengiz’den müjdat gezen’e…
yaşam ağlarını kurmuş …
[[/alıntı]]
biliyorum uzun oldu ama umarım keyifli olmuştur…
devamını gör...
464.
"dünyayı görüp tanıdıkça hoşnutsuzluğum artıyor. insanların içyüzünün nasıl hiç göründüğü gibi çıkmadığını; iyi ya da akıllı gibi görünenlere bile nasıl hiç güven olmadığını her gün daha açıkça anlıyorum."
devamını gör...
465.
"şüphe ediyorum. şüphe etmek, mükemmel olmamak. mükemmel olmadığını bilmek, ancak mükemmel olduğuna inandığım bir varlığın bana mükemmeliyet fikrini vermiş olmasına inanmaktır."
devamını gör...
466.
“aşırı mı hassasım yoksa hayat mı dayanılmaz bilmiyorum.”
van gogh
van gogh
devamını gör...
467.
evet, yüzyılımızda herkesin tekliğe kaçması, kendi kabuğuna çekilmesi, varını yoğunu başkalarından kaçırması insanları sadece hemcinslerinden uzaklaştırmak, karşılarındakini de kendinden nefret ettirmek sonucunu veriyor. biriktirdiği servetin miktarı arttıkça 'artık kudretliyim, hiçbir ihtiyacım kalmadı!' diye düşünür. akılsızın, ne kadar çok biriktirse kendisini o ölçüde ölüme götüren bir iktidarsızlığa güttüğünden haberi yoktur, çünkü yalnız kendine güvenmeye alışmıştır o. toplumda tek olarak sivrilmiş, ruhunu insanlara, insanların yakınlığına inanmamaya alıştırmıştır. elde ettiği parayla sağladığı hakları yitirmemekten başka derdi, tasası yoktur. insan zekâsı gitgide kişilerin güvenliği ile rahatının tek, özel çabalarla değil, toplumun birleşmesiyle sağlanabileceği konusunda alaycı bir anlayışsızlık göstermeye başladı. ama bu korkunç ruh yalnızlığının sonu mutlaka gelecektir, insanlar hep birden, kişilerin birbirinden ayrılmasının doğal yaşayışa ne kadar aykırı olduğunu anlayacaklardır. böylece herkes, bunca zaman nasıl karanlıkta yaşadıklarına şaşacaktır.
karamazov kardeşler
syf. 405
devamını gör...
468.
bir konuşma sırasında adamın biri kadının birine sormuş :
‘nasıl bir erkek arıyorsun?’
kadın bir süre sessiz kaldıktan sonra adamın gözlerinin içine
bakarak sormuş: ‘gerçekten bilmek istiyor musun?’
adam biraz isteksiz, ‘evet’ demiş.
ve kadın başlamış anlatmaya;
bugün ve bu yaşta bir kadın olarak, bir erkeğe onun benim için
benim kendime yapabileceğimden fazla ne yapabileceğini soracak
konumdayım.
kendi masraflarımı karşılayabiliyorum;
bir erkeğin yada bir başka kadının yardımına gerek duymadan evimi idare ediyorum.
böyle olunca,
sen masaya ne koyuyorsun?’ sorusunu sorma konumundayım.
adam kadına bakmış. paradan söz ettiğini düşünüyormuş.
kadın hemen bu düşünceyi düzeltmiş: ‘sözünü ettiğim, para değil.
ondan öte bir şey istiyorum.
hayatın her alanında mükemmeliyeti arayan bir erkeğe ihtiyacım var.’
adam arkasına yaslanıp kollarını kavuşturarak kadından biraz
daha açıklama istemiş.
kadın başlamış anlatmağa:
‘kendini zihnen mükemmelleştirmeye çalışan birini istiyorum,
çünkü sohbet ve zihnen uyarılma arıyorum.
basit bir adama ihtiyacım yok.
ruhen mükemmelleşmeye çalışan birini arıyorum, çünkü dengesiz
bir birleşmeye ihtiyacım yok.
inananlarla inanmayanların bir araya gelmesi felakete yol açar.
bir kadın olarak yaşadıklarımı anlayacak kadar duyarlı,
ayağımı sağlam basmamı sağlayacak kadar güçlü bir erkek arıyorum.
saygı duyabileceğim birini arıyorum.
ona boyun eğmem için
onu saymam gerekir. ben ona ne kadar dürüst ve açıksam,
onunda bana dürüst ve açık olması gerekir.
kendi işini , hayatını yürütemeyen adama boyun eğemem.
boyun eğme konusunda sorunum yok…
yeter ki buna değer biri olsun.
kendine yardım edemeyen adama ben yardım edemem.’
kadın aklından geçenleri böyle döküverdikten sonra adama bakmış.
adam yüzünde şaşkın bir ifadeyle oturakalmış:
‘çok fazla şey istiyorsun.’ demiş.
' değerim çok fazla.’ diye yanıtlamış kadın..
değeri çok fazla olan bütün kadınlara selam olsun...
devamını gör...
469.
yarın ölsen bile şanslı bir adamsın. *
devamını gör...
470.
devamını gör...
471.
“türkiye de ki 525 şubesiyle türk halkına 80 liradan kahve satan starbucks ailesine tesekkurlerlerimi sunuyorum.!!
tüm avrupanın iki katı şube sayısına ulaşmış olmalarına rağmen, doğan görünümlü şahin müşterilerinin 20 dakikalığına olsada sınıf atlamalarına yardımcı olmaları ise takdirlerin en büyüğünü hakediyor...
minnettarız sana starbucks.!!
fakir delikanlı; sizin sayenizde ve 80 lira karşılığında bir süreliğine de olsa kendisini zengin hissetti...
karton bardağı eline alan bir gencin "bende sizdenim" dercesine gururlu ve mağrur bir şekilde ortalarda dolaşması,
kahvelerden alınan her yudumda yerine biraz daha oturan özgüvenler sayesinde hayatı daha yaşanabilir kıldığınız için mūteşekkiriz size starbucks...
üstelik bütün bunların bedeli sadece 80 lira...
ayşe kadın fasulye de 130 lira ama yediğinizde starbucks da ki etkinin binde biri bile oluşmuyor...”
tüm avrupanın iki katı şube sayısına ulaşmış olmalarına rağmen, doğan görünümlü şahin müşterilerinin 20 dakikalığına olsada sınıf atlamalarına yardımcı olmaları ise takdirlerin en büyüğünü hakediyor...
minnettarız sana starbucks.!!
fakir delikanlı; sizin sayenizde ve 80 lira karşılığında bir süreliğine de olsa kendisini zengin hissetti...
karton bardağı eline alan bir gencin "bende sizdenim" dercesine gururlu ve mağrur bir şekilde ortalarda dolaşması,
kahvelerden alınan her yudumda yerine biraz daha oturan özgüvenler sayesinde hayatı daha yaşanabilir kıldığınız için mūteşekkiriz size starbucks...
üstelik bütün bunların bedeli sadece 80 lira...
ayşe kadın fasulye de 130 lira ama yediğinizde starbucks da ki etkinin binde biri bile oluşmuyor...”
devamını gör...
472.
kayıp zamanın izinde sayfa/38
odama vardığımda, bütün çıkışları tıkamam, panjurları kapatmam, yatak örtüsünü açarak kendi mezarımı kazmam, gecelik biçimindeki kefenimi giymem gerekti.
t/ bir alıntı bırakılan başlık.
odama vardığımda, bütün çıkışları tıkamam, panjurları kapatmam, yatak örtüsünü açarak kendi mezarımı kazmam, gecelik biçimindeki kefenimi giymem gerekti.
t/ bir alıntı bırakılan başlık.
devamını gör...
473.
dünyada belli ve sabit sayıda mutluluk vardır
o yüzden birinin mutluluğu kesinlikle bir başkasının mutsuzluğudur.
devamını gör...
474.
"kolomb amerika'yı bulduğunda mutlu olmadı, ararken mutluydu"
budala- dostoyevski
budala- dostoyevski
devamını gör...
475.
yasamimizi sahiplenip ustlendikce bir seyi fark ederiz; biz yasama geldigimizde digerleri gitmislerdir, kökten yasamimizi… yalniz basimiza yasamak zorundayizdir ve ancak yalnizligimizla kendi gercegimize ulasiriz.
yasamimiz olan o caresiz kökten yalnizligin dibinden hep bir o kadar kökten eslik arayisiyla cikariz. yasami bizimkiyle bir potada eriyecek, girift olacak kisiyi arariz. bunun icin en degisik girisimlerde bulunuruz. bir tanesi dostluktur. ama en yucesi ask dedigimiz seydir. gercek ask iki yalnizligi degis tokus etme cabasindan baska bir sey degildir…
insan ve herkes/ortega y. gasset
devamını gör...
476.
ve kitabın sonu şöyle bitiyordu; o ilk gördüğü, tanıdığı, güvendiği,sevdiği insan değildi artık. seven yanılmış,sevilen yabancılaşmıştı..
∆nazım hikmet
∆nazım hikmet
devamını gör...
477.
geçen ömre
boşa demem
ben kendim buldum
üryan geldim
üryan gitmem
ben seni bildim
karacaoğlan
boşa demem
ben kendim buldum
üryan geldim
üryan gitmem
ben seni bildim
karacaoğlan
devamını gör...
478.
herkes farklı bir şekilde tükeniyor hayatta;
kimi doğru insanı beklerken,
kimi yanlış insana katlanırken.
ve herkes birşeyin bedelini ödüyor;
bazen seçimlerinin,
bazen seçemediklerinin ...
- özdemir asaf
kimi doğru insanı beklerken,
kimi yanlış insana katlanırken.
ve herkes birşeyin bedelini ödüyor;
bazen seçimlerinin,
bazen seçemediklerinin ...
- özdemir asaf
devamını gör...
479.
tanrı’nın insana gönderdiği en kutsal şey kitaplar değildir...
akıldır...
uygar dünyayı yöneten demokrasi kutsal kitaplarda yoktu...
sınıfların eşitliği, bedenin dokunulmazlığı, kadın hakları, insan hakları, laiklik, evrensel hukuk...
ne kullandığımız takvimler, ne de organ nakilleri, ne radyo dalgaları, ne antibiyotikler, ne bilgisayarlar...
hiçbirisi kitaplarla gelmedi...
akılla geldi...
*
tanrı’nın insana verdiği en mübarek şey:
akıl...
onu sana veren işlesin diye verdi ya...
*
şu haline bak...
dünyanın en en bereketli topraklarının üzerinde yarı tok, yarı açsın...
ve dünyanın en katmer katmer kültürü üzerinde üretimden, teknolojiden, sanattan, bilgi zenginliklerinden yoksun...
üzerindeki ceketin modelinden...
ayağındaki pabucun astarından...
gözündeki gözlüğün çerçevesinden...
bindiğin arabadan...
bereket beklediğin traktöründen ununu veren değirmenine kadar...
bir teki olsun senin değil...
aklını kullananların eseri...
*
şeker şurubundan bal, patatesten tereyağı, benzinden votka yaptın da dünya kimyacıları şaşırdılar...
ama bir ağrı kesici yapamadın...
canın mı sıkıldı bu işlere, al bir alman hapı...
ve daya sırtını rus doğalgazlı peteğe, geçer...
*
en çok beslenme eksikliğinden çocuğun öldüğü...
en çok işçinin çalışırken yaşamını yitirdiği...
en çok annenin doğumda can verdiği...
en çok kadının bıçaklandığı...
en çok gencin intihar ettiği ülkenin bireyisin...
neden?..
*
dört yanın ateş...
kurşunlar vızır vızır...
kan gölü içindesin...
çocuklarını alıyorlar elinden...
aklın ermiyor...
*
ne diyeyim...
aç gözünü artık...
yol ver allah’ın verdiği akla...
takılma şu yobazların peşine, bin senedir geldiğin yeri artık gör...
*
niye evde öyle söylenip durduğunu biliyor musun?..
çünkü aklın dahi senden şikâyetçi...
akıldır...
uygar dünyayı yöneten demokrasi kutsal kitaplarda yoktu...
sınıfların eşitliği, bedenin dokunulmazlığı, kadın hakları, insan hakları, laiklik, evrensel hukuk...
ne kullandığımız takvimler, ne de organ nakilleri, ne radyo dalgaları, ne antibiyotikler, ne bilgisayarlar...
hiçbirisi kitaplarla gelmedi...
akılla geldi...
*
tanrı’nın insana verdiği en mübarek şey:
akıl...
onu sana veren işlesin diye verdi ya...
*
şu haline bak...
dünyanın en en bereketli topraklarının üzerinde yarı tok, yarı açsın...
ve dünyanın en katmer katmer kültürü üzerinde üretimden, teknolojiden, sanattan, bilgi zenginliklerinden yoksun...
üzerindeki ceketin modelinden...
ayağındaki pabucun astarından...
gözündeki gözlüğün çerçevesinden...
bindiğin arabadan...
bereket beklediğin traktöründen ununu veren değirmenine kadar...
bir teki olsun senin değil...
aklını kullananların eseri...
*
şeker şurubundan bal, patatesten tereyağı, benzinden votka yaptın da dünya kimyacıları şaşırdılar...
ama bir ağrı kesici yapamadın...
canın mı sıkıldı bu işlere, al bir alman hapı...
ve daya sırtını rus doğalgazlı peteğe, geçer...
*
en çok beslenme eksikliğinden çocuğun öldüğü...
en çok işçinin çalışırken yaşamını yitirdiği...
en çok annenin doğumda can verdiği...
en çok kadının bıçaklandığı...
en çok gencin intihar ettiği ülkenin bireyisin...
neden?..
*
dört yanın ateş...
kurşunlar vızır vızır...
kan gölü içindesin...
çocuklarını alıyorlar elinden...
aklın ermiyor...
*
ne diyeyim...
aç gözünü artık...
yol ver allah’ın verdiği akla...
takılma şu yobazların peşine, bin senedir geldiğin yeri artık gör...
*
niye evde öyle söylenip durduğunu biliyor musun?..
çünkü aklın dahi senden şikâyetçi...
devamını gör...
480.
devamını gör...