101.
"rastgele çekilen fotoğraflar daha güzel çıkar, tesadüfen tanışılan insanlarla daha mutlu oluruz, kıyıda köşede uyuya kalmak uykunun en keyiflisidir, plansız yapılan aktiviteler daha eğlencelidir. kısacası her şeyin kendiliğinden olanı güzel."
ara güler
ara güler
devamını gör...
102.
şimdi fotoğraf çekilsek gözlerimiz
bulutlu çıkar. baharın en hırpani
kadrosu arkamızda; uçurtmalar, kediler ve aşk.
şimdi her fotoğrafta defolu bir kelebek
uçar. şimdi her fotoğraf bizi dışlar,
nisansız ve insansız bir sabah. ne yapsa,
anlamaz insanın dilinden yağmur. ne yapar
açamaz kilitlenen aşkları bu zavallı çilingir,
ücra günler büyük harflerle başlar.
insan ıslansa biraz aklından kuş sürüleri mi
taşar?
bulutlu çıkar. baharın en hırpani
kadrosu arkamızda; uçurtmalar, kediler ve aşk.
şimdi her fotoğrafta defolu bir kelebek
uçar. şimdi her fotoğraf bizi dışlar,
nisansız ve insansız bir sabah. ne yapsa,
anlamaz insanın dilinden yağmur. ne yapar
açamaz kilitlenen aşkları bu zavallı çilingir,
ücra günler büyük harflerle başlar.
insan ıslansa biraz aklından kuş sürüleri mi
taşar?
devamını gör...
103.
güneşe gözlerini dikip bakarsan gözün bozulur.. gözlük takıp bakarsan güneş
bozulur.
özdemir asaf- kırılmadık bir şey kalmadı- s/ 33
bozulur.
özdemir asaf- kırılmadık bir şey kalmadı- s/ 33
devamını gör...
104.
kadını sen kendin şımartıyorsun.
sadık bir kadın istiyorsun, ama kendin kiminle ve nerede kayboluyorsun.
gerçek bir adamın yeminlerine sadık olduğunu düşünüyorsun kendin sağa ve sola sözler veriyorsun.
kadının ne olursa olsun beklemesi gerektiğini "sadık" olması gerektiği söylüyorsun ama ayrılınca yeni birini buluyorsun.
hareketlerinin güzel olduğunu söylüyorsun ama aramaya vakit bulamıyorsun.
gerçek ve dürüst kdın kalmadığını söylüyorsun ve onları kendin şımartıyorsun. senin nazik, sevecen, şefkatli birine ihtiyacın var, ama ona bir şey olursa, sorunlarıyla kendi başına ilgilenmesine izin veriyorsun. öfke nöbetlerinden nefret ediyorsun ama sakinleşmek istemiyorsun.
kendiniz aynısını veremeyecekken neden bir şeyi talep ediyor ve bekliyorsunuz?
unutma, sadece layık olanlar layık olana gider.
sevgi dolu ve şefkatli olana sadık.
(dimitri nagiyev)
devamını gör...
105.
ı̇nsan yıldızlara çıkmak istedi
tarihini yazmak
cama ya da taşa
tarihini yazmak
cama ya da taşa
devamını gör...
106.
canım kızım sana mektup yazacağım. çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. saçıma tutuyorum. bakın yakışmış mı diye soruyorum. sonra yaprakları havaya savuruyorum. ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! canım kızım, cehaletimden şair oldum… annesizlikten. sen sakın şair olma!
didem madak
didem madak
devamını gör...
107.
sen benim zihnimde bir düş, bir düşüncesin. bana şu anda dokunuyorsun. ama ben sana dokunamıyorum. çünkü düşlere dokunmak mümkün olabilir mi?
puslu kıtalar atlası - ihsan oktay anar
puslu kıtalar atlası - ihsan oktay anar
devamını gör...
108.
herkes birbirini kırarak anlıyor yaşadığını. kimsenin yüzünde bulut yok, yağmur yok, güneş yok. hatır bitti, tahammül bitti, kapı zilleri bitti, sevinçler bitti.
devamını gör...
109.
belki de biraz geç rastladım sana ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza?
cemal süreya
cemal süreya
devamını gör...
110.
“ bir insanın yaşayabileceği en korkunç aydınlanma anı , babasının da insan olduğunu , etiyle kemiğiyle insan olduğunu keşfettiği andır “
dune, frank herbert
dune, frank herbert
devamını gör...
111.
"kalbin kör olursa hiçbir şey göremezsin. kötülük yaptığını da göremezsin."
devamını gör...
112.
özgür mü diyorsun kendine?
egemen düşünceni işitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtulduğunu değil.
f. w. nietzsche
egemen düşünceni işitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtulduğunu değil.
f. w. nietzsche
devamını gör...
113.
çevresine bakındı. yoktu. oturma odasını da aradı.
orada da yoktu. bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken , bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu...
(bkz: aylak adam)
orada da yoktu. bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken , bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu...
(bkz: aylak adam)
devamını gör...
114.
bi orman doğrulttum bu belimden,
şehirler büküldü.. kağıda çekti evren tasavvuru...
can b.
şehirler büküldü.. kağıda çekti evren tasavvuru...
can b.
devamını gör...
115.
'siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.'
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.'
devamını gör...
116.
‘güzel günler göreceğiz çocuklar
motorları maviliklere süreceğiz
çocuklar inanın inanın çocuklar
güzel günler göreceğiz güneşli günler’
motorları maviliklere süreceğiz
çocuklar inanın inanın çocuklar
güzel günler göreceğiz güneşli günler’
devamını gör...
117.
biliyor musun sebastian, bazen tanrıyı hiç anlamıyorum.
- tanrı mı efendim? hangi tanrı?
- o ne demek öyle sebastian? kaç tane tanrı var ki?
- bilmiyorum efendim. sizce kaç tane var?
- elbette bir tane var sebastian. o da bildiğimiz tanrı. hani şu adaleti sağlayan.
- adalet mi efendim? hangi adalet?
- yeryüzündeki ve öteki dünyadaki adalet elbette sebastian.
- efendim, beni affedin ama ben yeryüzünde adalet göremiyorum.
- saçmalama sebastian. elbette yeryüzünde adalet var.
- bence yok efendim.
- neden böyle düşünüyorsun sebastian?
- çünkü eğer yeryüzünde adalet olsaydı efendim, fakir bir köylünün tek oğlu savaşta ölmezdi ve kralın oğulları da bugün hayatta olmazlardı. çünkü o tek oğul, kralın oğulları rahat yaşantılarına devam etsinler diye öldü.
- saçmalama sebastian! o fakirin oğlu, ülkemiz için öldü ve şehit oldu. şehitlik, bir insanın ulaşabileceği en üst rütbedir. krallıktan bile daha üstündür şehitlik rütbesi.
- o zaman herhalde kral hazretleri oğullarını ve hatta kendisini hiç sevmiyor olsa gerek efendim.
- neden böyle söyledin sebastian?
- çünkü şehitlik gibi üst bir rütbe dururken, sadece krallıkla yetinmeyi seçiyor da ondan efendim.
- seni anlamıyorum sebastian. ne söylemeye çalışıyorsun?
- sadece gerçekleri efendim.
- sen delirmişsin olmalısın sebastian. tanrı sana akıl versin.
- hangi tanrı efendim? adalet dağıtan mı? yoksa bunca adaletsizlik karşısında kılını bile kıpırdatmayan mı?
- ne saçmalıyorsun sen? sadece bir tane tanrı var. tanımıyor musun onu?
- ne yazık ki, tanıdıklarımın içinde hiç tanrı yok efendim. zaten fazla bir tanıdığım da yok. yan köşkün uşağı olan meslektaşım filip, bizim köyün nalburu moris ve bir de savaşta tek oğlu ölen şu zavallı köylüyü tanıyorum efendim. ama hiç tanrı tanımıyorum. siz tanıyor musunuz?
- ?..
pis moruğun notları-charles bukowski
- tanrı mı efendim? hangi tanrı?
- o ne demek öyle sebastian? kaç tane tanrı var ki?
- bilmiyorum efendim. sizce kaç tane var?
- elbette bir tane var sebastian. o da bildiğimiz tanrı. hani şu adaleti sağlayan.
- adalet mi efendim? hangi adalet?
- yeryüzündeki ve öteki dünyadaki adalet elbette sebastian.
- efendim, beni affedin ama ben yeryüzünde adalet göremiyorum.
- saçmalama sebastian. elbette yeryüzünde adalet var.
- bence yok efendim.
- neden böyle düşünüyorsun sebastian?
- çünkü eğer yeryüzünde adalet olsaydı efendim, fakir bir köylünün tek oğlu savaşta ölmezdi ve kralın oğulları da bugün hayatta olmazlardı. çünkü o tek oğul, kralın oğulları rahat yaşantılarına devam etsinler diye öldü.
- saçmalama sebastian! o fakirin oğlu, ülkemiz için öldü ve şehit oldu. şehitlik, bir insanın ulaşabileceği en üst rütbedir. krallıktan bile daha üstündür şehitlik rütbesi.
- o zaman herhalde kral hazretleri oğullarını ve hatta kendisini hiç sevmiyor olsa gerek efendim.
- neden böyle söyledin sebastian?
- çünkü şehitlik gibi üst bir rütbe dururken, sadece krallıkla yetinmeyi seçiyor da ondan efendim.
- seni anlamıyorum sebastian. ne söylemeye çalışıyorsun?
- sadece gerçekleri efendim.
- sen delirmişsin olmalısın sebastian. tanrı sana akıl versin.
- hangi tanrı efendim? adalet dağıtan mı? yoksa bunca adaletsizlik karşısında kılını bile kıpırdatmayan mı?
- ne saçmalıyorsun sen? sadece bir tane tanrı var. tanımıyor musun onu?
- ne yazık ki, tanıdıklarımın içinde hiç tanrı yok efendim. zaten fazla bir tanıdığım da yok. yan köşkün uşağı olan meslektaşım filip, bizim köyün nalburu moris ve bir de savaşta tek oğlu ölen şu zavallı köylüyü tanıyorum efendim. ama hiç tanrı tanımıyorum. siz tanıyor musunuz?
- ?..
pis moruğun notları-charles bukowski
devamını gör...
118.
karl max, eşine yazdığı mektubu şöyle sonlandırıyor: "dünyada çok kadın var. kimileri de çok güzel ama ben, her bir hattı, hayatta her bir kırışığı bana hayatımın en büyük ve en tatlı anılarını hatırlatan bir yüzü bir daha nerede bulabilirim."
devamını gör...
119.
120.
üst kata taşınan iki öğrenciden tedirgindi adam. daha sonra oğlanlardan biri kayboldu, onun yerine eve bir kızın yerleştiği gözümlendi.
- olmaz ki!
dedi adam.
- ne olmaz ki?
dedi karısı.
- oğlanlardan biri kayboldu, eve bir kız geldi, yerleşti.
- sana ne?
- olur mu canım? genelev mi burası?
- özel ev! herkesin özel evi, sana ne üst kattakilerden?
- durumu polise bildirmek lazım.
- niçin?
- söyledi ya başbakan; kız erkek birlikte oturamaz, dedi. öyle komşularınız varsa, hemen polise ihbar edin, dedi. ben derhal karakola gidiyorum.
diyerek ayaklandı adam.
- bırak allahaşkına, ne işin var karakolda! üst kattakilerin bize bir rahatsızlık verdiği yok.
dedi karısı.
- hayır hayır, onların birlikte oturduğu ortaya çıkar, biz ihbar etmediğimiz için suçlu duruma düşeriz!
diyerek çıktı evden adam. karakola gidip durumu bildirdi, adres verdi.
talimatlı polis dayandı üst katta oturan oğlanın kapısına. oğlan kapıyı aralarken daldılar içeri. kız masada oturmuş ders çalışıyordu.
- bu evin kiracısı sen misin?
diye sordu polis.
- evet.
dedi oğlan.
bu kız kim?
diye sordu polis.
- canan.
diye yanıtladı oğlan.
- birlikte mi oturuyorsunuz?
- evet.
diye yanıtladı canan.
- oturamazsınız.
deyince polis;
biz evliyiz memur bey.
dedi oğlan. polis duraladı, sonra:
- evlilik cüzdanı görebilir miyim?
dedi.
- cüzdan yok memur bey. biz imam nikahlıyız!
dedi canan gülümseyerek.
polisler özür dileyip gittiler. giderken alt katın kapısını çalıp, muhbir vatandaşa, dini bütün insanları rahatsız ettiği için fırça çekmeyi de ihmal etmediler.
ferhan şensoy
- olmaz ki!
dedi adam.
- ne olmaz ki?
dedi karısı.
- oğlanlardan biri kayboldu, eve bir kız geldi, yerleşti.
- sana ne?
- olur mu canım? genelev mi burası?
- özel ev! herkesin özel evi, sana ne üst kattakilerden?
- durumu polise bildirmek lazım.
- niçin?
- söyledi ya başbakan; kız erkek birlikte oturamaz, dedi. öyle komşularınız varsa, hemen polise ihbar edin, dedi. ben derhal karakola gidiyorum.
diyerek ayaklandı adam.
- bırak allahaşkına, ne işin var karakolda! üst kattakilerin bize bir rahatsızlık verdiği yok.
dedi karısı.
- hayır hayır, onların birlikte oturduğu ortaya çıkar, biz ihbar etmediğimiz için suçlu duruma düşeriz!
diyerek çıktı evden adam. karakola gidip durumu bildirdi, adres verdi.
talimatlı polis dayandı üst katta oturan oğlanın kapısına. oğlan kapıyı aralarken daldılar içeri. kız masada oturmuş ders çalışıyordu.
- bu evin kiracısı sen misin?
diye sordu polis.
- evet.
dedi oğlan.
bu kız kim?
diye sordu polis.
- canan.
diye yanıtladı oğlan.
- birlikte mi oturuyorsunuz?
- evet.
diye yanıtladı canan.
- oturamazsınız.
deyince polis;
biz evliyiz memur bey.
dedi oğlan. polis duraladı, sonra:
- evlilik cüzdanı görebilir miyim?
dedi.
- cüzdan yok memur bey. biz imam nikahlıyız!
dedi canan gülümseyerek.
polisler özür dileyip gittiler. giderken alt katın kapısını çalıp, muhbir vatandaşa, dini bütün insanları rahatsız ettiği için fırça çekmeyi de ihmal etmediler.
ferhan şensoy
devamını gör...