361.

oturaklı koca bulaydım oturaklı koca.. ayağını bile yıkardım. ama nerede bulacaksın canını sevdiğim ülkesinde?

bunu diyen teyze çok haklı. herkesin götü başı ayrı oynuyor. o yüzden uzak durmak en iyisi.
devamını gör...
362.
duygulu bir adamım ben
bir film görmüştüm eskilerde
bir fransız filmi adı jesuis un sentimental
o filmdeki adam gibi miyim nedir
öfkem belli olur coşkum ortaya çıkar da
sevincim üzüncüm dibe akar orda büyür
yalnız seninle güçlüyüm
sen olmasan bir anlamım olamaz
sev beni

cemal süreya
devamını gör...
363.
gerçekçi ol, imkansızı iste.

che.
devamını gör...
364.
“beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. tedirgin etme beni. bu sefer geride bir şey bırakmadım. tasımı tarağımı topladım geldim. neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. beni uyandır.”
devamını gör...
365.
"bir insanın, bilinmeyen bir hayatın parçası olduğunu ve ona olan aşkımız sayesinde bu hayata nüfuz edebileceğimizi zannetmek, bir aşkın doğmasında en temel unsurdur ve başka hiçbir şeyin önemsenmemesine yol açar." *
devamını gör...
366.
'' ben seni sen olduğun için sevdim.kaşını, gözünü, gül yüzünü değil ben seni sevdim. hataymış benimkisi büyük bir yanılgı sen seni sevenin kalbine değil yüzüne bakmayı seçtin. benim kusurum seni sen olduğun için sevmekti senin kusurun ise kendinden başka kimseyi sevmemendi. ''
devamını gör...
367.
“ben tanrının yalnız bir adamıyım”
-taxi driver (1976)
devamını gör...
368.
"birine ne kadar çok değer verirsen, onun
sana attığı bıçak darbesi o kadar çok kanar. yani darbeyi bildiğin yerden almak ile beklemediğin yerden almak arasında ince bir çizgi vardır. birinde zamanla iyileşirken yaran, diğerinde safra kesenin üst kısmına sustalı saplamışlar gibi hissedersin. köşeye çekilip akan kanını izlerken üç gün ölmeyi beklersin. aşk, uğruna ölümü göze alabilecek bir şey değildir. aşk, sonunda bir tarafın bok yoluna gideceği bir çeşit suikasttir."
devamını gör...
369.
papazı uzak bir köye atadılar...
gitti baktı, kimsenin kiliseye gelip gittiği yok...
her taraf kir pas içinde...
kolları sıvadı, kiliseyi boyadı, çanı parlattı, bayrak astı, insanları ibadete davet etti, her şey yoluna girdi...
*
tek sorun vardı:
karga...
bir karga gelip çana konup çişini yapıyor, bayrağa konup kirletiyor, haça konup konup berbat ediyor...
papaz yarım gün canı çıkana kadar temizliyor, ertesi gün yine karga gözüküyor...
canı sıkıldı...
çare aradı, bulamadı...
gidip muhtara danıştı:
“şu karga azizim, gelip her şeyi berbat ediyor... ben temizliyorum, paklıyorum, tam yerime oturmuşken yine geliyor...”
muhtar “kolay” dedi:
“kolay, oraya bir parça tuzlu peynir sakla, hırsızdır... yanına susuz rakı koy, bedava bulunca kaçırmaz... göreceksin gelip ayağının ta dibine düşecektir...”
*
papaz denileni yaptı...
tuzlu peyniri kuytuya koydu, tasa susuz rakıyı boşalttı...
gözünü deliğe dayayarak beklemeye başladı...
karga gözüktü...
kendinden emin tuzlu peyniri buldu yedi, yiyince susadı, tasa döndü, tadının farkına varıncaya dek iki fırt aldı...
kafayı buldu...
sallandı...
ve papazın ayaklarının ta dibine düştü...
*
papaz kargayı alıp iki kanadından tutarak havaya kaldırdı...
“sen nesin?” dedi:
“imanım var desen, hırsızlık yapmazsın...
milliyetçiyim desen, bayrağa kıymazsın...
hıristiyanım desen çana sıçmazsın...
müslümanım desen rakı içmezsin...
söyle ulan sen nesin?
bekir coşkun.
devamını gör...
370.
yüzyıllar önce kiliseler cennetten topraklar satıyorlardı. cahil halk ise, ölünce cennette yerimiz hazır olsun diye bu oyuna alet oluyor, böylece papazlar ve kilise zenginleşiyordu.
ancak herkes öyle değildi. bunun bir kandırmaca olduğunu, cennetten toprak satın alınamayacağını söyleyen (bkz: martin luther) mahkemeye çıkarılmıştı. yargı, o zamanlar da dini kullananların elinde oyuncaktı. duruşma sırasında martin yargıçlara seslendi;

-milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı satıyorsunuz. sıkıysa cehennemi satsanız ya!

yargıçlardan biri sordu:cehennemi kim alır ki?

martin luther
ben alıyorum, neyse parası vereyim. dedi.

yargıçlar cehennemi martin'e bedava verdiler!

duruşma sonunda martin kapının önüne çıktı ve duruşma sonucunu merak eden binlerce kişiye seslendi:

cehennemi satın aldım, benimdir. bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın!

cehennem korkusu kaybolan halk böylece kilise baskısından kurtulmuştu. bundan sonra halk (bkz: özgür) beyinlere sahip olmaya başladı ve almanya aydınlanması 500 yıl önce böylece sıradan ve çok akıllı bir olayla başlamış oldu.
devamını gör...
371.
ıstırap ve saadet aynı kör rüzgârın iki zıt yönüdür. gemini elinden geldiği gibi yürüt, yaşa ve öl.

panait ıstrati [angel dayı'dan...]
devamını gör...
372.
"iki şey sonsuzdur: evren ve insanın salaklığı. evrenden pek emin değilim."

albert einstein
devamını gör...
373.
“mutsuzluğuna hiç bir çare aramıyorsun.” demişti. “ve en büyük acının kendininkinin olduğunu düşünüyorsun. dünyadan haberdar olmayan bütün geri zekalılar gibi. ölmesine çeyrek kalmış, herkesi yaşadığına pişman etmeye çalışan, sağlıklı oldukları için suçluluk duymalarını isteyen hastalıklı, yaşlı bir kadın gibisin.”

kayra bir gün bana.
devamını gör...
374.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
375.
idrak gecikmesi
ülkemiz ortadoğu'lu bir zihniyet tarafından,
ortadoğu'lu bir üslupla yönetiliyor ve görünen o ki,
yakında tamamen ortadoğu’ya dönüşeceğiz.!
ortadoğu'luluk nedir bilir misiniz.?
-ölümü yüceltip, güzel yaşamayı aşağılamak ortadoğuluktur.
-dini yüceltip, bilime kayıtsız kalmaktır.
-lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı aşağılamaktır.
-imanı yüceltip, aklı aşağılamaktır.
-duyguları yüceltip mantığı küçümsemektir.
-müteahhiti yüceltip, mühendisi aşağılamaktır.
-üniversite'leriyle değil, camileriyle gurur duymaktır.
-alnı secde görüyor diye, zorba ve hırsız politikacılara oy vermektir.
-imam'ları yüceltip, filozof'ları aşağılamaktır.
-ev kadınlığını yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılamaktır.
-kendi çocuklarını amerika’da okutup, halk çocuklarını imam
hatiplere zorlamaktır.
-sözü yüksek olanı değil, sesi yüksek olanı iyi lider sanmaktır.
-kurumsal çözümler üretmek yerine, karizmatik lidere tapmaktır.
-hatasından öğrenmek yerine, onunla duygusal bağ kurup, hayatını bataklığa çevirmektir.
-standart sahibi olmak yerine, düştükçe “beterin beteri var” diye kendini avutmaktır.
-kendi hayatında hiçbir başarısı yokken, sürekli atalarıyla övünmektir.
-sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inanmaktır.
yukarıdaki maddelerin birçoğunun dinle ilgili olduğunu görüyorsunuz, neden.? çünkü ortalama bir ortadoğu'lunun beyninin yüzde 85'i dinle kaplıdır.
ortadoğu'lu elitler ironik bir şekilde, ülkelerinin sıkıcılığından kaçıp, nefes almak için turist olarak türkiye'ye geliyor. türkiye'nin yöneticileri ise, gittikçe ülkemizi ortadoğulu'laştırıyor maalesef. celladına aşık zihniyette ki insanlar için, ne yapılabilir ki.?
bu topraklarda, her şeyin bir gün anlaşıldığını ama hep geç anlaşıldığını biliyorum. hepsi bir gün neyin ne olduğunu anlarlar, ama hep geç anlarlar!
az gelişmişlerin kaderi iki kelimede saklıdır;
idrak gecikmesi
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
376.
ortam çok rüzgârlıydı. bir odada 4 tane mum usul usul yanıyordu…

4 mum yavaşça yanıyordu, ama ortalık o kadar sessizdi ki, mumların konuşmaları duyabiliyordu…

birinci mum,
ben barış‘ım! ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor. sanırım yakında söneceğim dedi. alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü.

ikinci mum:
ben güvenım! insanlar beni gerekli görmüyorlar. onun için, bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı.” sözlerini tamamladığında, esen rüzgâr onu da tamamen söndürdü…

sırası geldiğinde üçüncü mum, hüzünlü bir sesle konuştu:
”ben sevgiyim ! ama artık yanacak gücüm kalmadı. insanlar beni unuttu, değerimi hiç anlamıyorlar. en yakınlarını sevmeyi bile unuttular.
sevgi de daha fazla beklemeden sönüp gitti…

ansızın...
odaya birden küçük bir çocuk girdi ve üç mumun da yanmadığını gördü.
üzgün ve ağlamaklı bir sesle:
”neden yanmıyorsunuz? sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu?” dedi.
ardından da ağlamaya başladı…

o zaman dördüncü mum konuşmaya başladı:
”korkma, ben hala yanıyorum. ben yandığım sürece öteki mumları da yeniden yakabiliriz, benumut‘um!”

duyduklarıyla sevinen çocuk, gözleri mutlulukla parlayarak, umut mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı...
yeni yılda 4. mumunuz hiç sönmesin.
devamını gör...
377.
ben de bi tekerleme bırakayım dedim... fak fak fak fak yu.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
378.
"öğrenirken hasretinle sevişmeyi
gözyaşlarım akabilirler özgürce
içimde öyle güzelsin ki
onu kirletmeyeceğim seninle.."
devamını gör...
379.
"odysseus:
zaman bir dilencidir, akhilleus;
sırtına torbasını almış sadaka toplar,
unutma denilen o koca gövdeli nankör canavar için"

troilus ile cressida, iii. perde, iii. sahne
william shakespeare
devamını gör...
380.
içimde büyük bir huzursuzluk var, beni yavaş yavaş öldüren bir huzursuzluk.
-zülfü livaneli
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir alıntı bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim