341.
''...uzun zaman muharebe etmek ve bütün milletin savaşma hislerini daima zinde tutabilmek için gerilla teşkilatı yapacağız… ''
mustafa kemal,
12.07.1920,
t.b.m.m.
mustafa kemal,
12.07.1920,
t.b.m.m.
devamını gör...
342.
12 eylül öncesi devrimci çocuklara yardım ve yatakcılıkdan hatice nine yi göz altına alıp hakimin karşısına çıkarmışlar.
hakim hatce teyzeye, sen bu gençlere ekmek verirmişsin , eve alıp yemek verirmişsin öyle mi demiş.
hatce teyze: hakim bey gül yüzlü çocuklardı, kapıma gelirlerse onlara yemek ekmek verirdim; sonra ben kapıma gelene sofra açmadan salmam ki demiş.
peki demiş hakim
hatce ana sen bu gençler illagal demedin mi ?
yok hakim bey ben onlara illa galın demedim demiş.
yemin edenmi bunların illagal olduğunu bilmediğine demiş hakim bey.
hatce teyze
şah hüseyinin başı için ben bunlara illagalın demedim demiş.
hakim “böyle yeminmi olur başka yemin et” demiş.
hatce teyze gara coğ beni taş kessin ki dediğim doğrudur demiş
hakim “olmadı başka yemin et “ demiş
hatce nine aha hüseyin abdalın niyazı demiş.
hakim “ oda kim böyle yeminmi olur deyince
hatce nine muhtara dönmüş “ula muhtar bu hakim yezit mi yoksa, hiç kimseyi tanımıyor” demiş.
(yaşanmıştır 1981)
hakim hatce teyzeye, sen bu gençlere ekmek verirmişsin , eve alıp yemek verirmişsin öyle mi demiş.
hatce teyze: hakim bey gül yüzlü çocuklardı, kapıma gelirlerse onlara yemek ekmek verirdim; sonra ben kapıma gelene sofra açmadan salmam ki demiş.
peki demiş hakim
hatce ana sen bu gençler illagal demedin mi ?
yok hakim bey ben onlara illa galın demedim demiş.
yemin edenmi bunların illagal olduğunu bilmediğine demiş hakim bey.
hatce teyze
şah hüseyinin başı için ben bunlara illagalın demedim demiş.
hakim “böyle yeminmi olur başka yemin et” demiş.
hatce teyze gara coğ beni taş kessin ki dediğim doğrudur demiş
hakim “olmadı başka yemin et “ demiş
hatce nine aha hüseyin abdalın niyazı demiş.
hakim “ oda kim böyle yeminmi olur deyince
hatce nine muhtara dönmüş “ula muhtar bu hakim yezit mi yoksa, hiç kimseyi tanımıyor” demiş.
(yaşanmıştır 1981)

devamını gör...
343.
güneş batmak üzereydi ve kervan geceyi çölde geçirmek için hazırlandı. develerin başındaki çocuk rehbere yaklaşıp: "efendim bir sorunumuz var" dedi. toplam 20 deve var ama benim sadece 19 tane ipim var.
rehber, genç adamı rahatlatmak istedi.
" merak etmeyin, develer pek akıllı değildir. serbest olana yaklaşın ve onu bağlıyormuş gibi yapın. sanki boynuna ve bacaklarına gerçekten bir ip geçirmişsiniz gibi ve orada sabit kalacağını göreceksiniz."
çocuk, onun tavsiyesine uydu ve ertesi sabah kervan tekrar yola çıktığında, develerin hepsi tek sıra halinde ilerlemeye başladı, biri hariç.
çocuk: "efendim, bu sabah yürümek istemeyen hayvanlardan biri var."
rehber sordu: "ipsiz kalan mı? devam et ve çözüyormuş gibi yap, yoksa hala bağlı olduğunu düşünecek."
rehber, bu yüzden yürümek istemediğini açıkladı. hemen ardından deve, çözüldüğüne inanarak yürümeye başladı.
aynı şey birçok insanın başına gelir, onlar ipsiz bağlanmış develerdir. çünkü sınırları gerçekler değil, kendi zihinlerimiz ve inançlarımız belirler.
rehber, genç adamı rahatlatmak istedi.
" merak etmeyin, develer pek akıllı değildir. serbest olana yaklaşın ve onu bağlıyormuş gibi yapın. sanki boynuna ve bacaklarına gerçekten bir ip geçirmişsiniz gibi ve orada sabit kalacağını göreceksiniz."
çocuk, onun tavsiyesine uydu ve ertesi sabah kervan tekrar yola çıktığında, develerin hepsi tek sıra halinde ilerlemeye başladı, biri hariç.
çocuk: "efendim, bu sabah yürümek istemeyen hayvanlardan biri var."
rehber sordu: "ipsiz kalan mı? devam et ve çözüyormuş gibi yap, yoksa hala bağlı olduğunu düşünecek."
rehber, bu yüzden yürümek istemediğini açıkladı. hemen ardından deve, çözüldüğüne inanarak yürümeye başladı.
aynı şey birçok insanın başına gelir, onlar ipsiz bağlanmış develerdir. çünkü sınırları gerçekler değil, kendi zihinlerimiz ve inançlarımız belirler.
devamını gör...
344.
gene de bilmiyor, tek bir sözcük için bile sonsuz bir bakışın gerektiğini.
aslı erdoğan/
aslı erdoğan/
devamını gör...
345.
evet siradaki alintiyi kendime armagan ediyorum;
"senin almaya cesaret edemedigin riskleri alanlar, senin yasamak istedigin hayati yasarlar."
sokrates
"senin almaya cesaret edemedigin riskleri alanlar, senin yasamak istedigin hayati yasarlar."
sokrates
devamını gör...
346.
artık kimse bilmiyor beni. izlemiyor yaptıklarımı. hiçbir tanrının ilgi alanına girmiyorum. ilginç değilim hiçbir güç için. kurtuluşu olmayan bir ruh gibi. freni patlamış bir kamyon gibi! hiç ilginç değil. yapacak bir şey yok önümden çekilmek dışında. yokuş bitene kadar. büyük çarpışmaya kadar. hızlandıkça ağırlaşan bir kamyon. bu yüzden dostsuz kaldım. daha fazla ezmemek için ruhlarını, sevebileceklerimin…
devamını gör...
347.
düşünmeye geldim, mutlu bir son olmadığını.
elbette sonsuz sonlar vardır.
ya da belki, bir kez başladığınızda
var olan tek şey sonlardır...
louise glück.
elbette sonsuz sonlar vardır.
ya da belki, bir kez başladığınızda
var olan tek şey sonlardır...
louise glück.
devamını gör...
348.
yıldıza sormuşlar;
"niçin bizden bu kadar uzaklarda yanar tütersin?"ya sizin göz bebekleriniz..." demiş yıldız, "niçin biz açılırken onlar kapanır?"
"niçin bizden bu kadar uzaklarda yanar tütersin?"ya sizin göz bebekleriniz..." demiş yıldız, "niçin biz açılırken onlar kapanır?"
devamını gör...
349.
kadın hamile.
bebek erkekmiş.
aile mutlu çok mutlu.
bebek doğdu, pipisini gösterdi amcalara.
amcalarda bayram sevinci. dünyanın en gerekli organını gördüler çünkü.
bebek terledi, çırılçıplak soydular, evde misafirlikte, mahallede böyle gezdi. bu hakka sahipti çünkü pipisi vardı.
bebek biraz büyüdü. sünnet olacak.
davullar, zurnalar, hediyeler… çocuk düşündü;
“sanırım bu çok önemli bir organ”
çocuk aklının en karanlık köşesine yazdı.
üç beş güzel kız var gittikleri yerde, annesi babası dedi ki:
“hangisini alayım oğlum sana?”
çocuk düşündü:
“sanırım karşı tarafa sormaksızın seçme hakkım var”
çocuk acıktı, sofrasını varsa kız kardeşleri ve annesi hazırladı. yemek bitince topladılar.
çocuk düşündü:
“sanırım kızlar/kadınlar bana hizmet etmekle yükümlü. “
çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
kalabalık bir yemek daveti, herkes masaya sığmayacak. erkekler ve yaşlılar masaya oturdu. çocuğu da masaya oturtturdular. annesi ve varsa kız kardeşleri yerde oturuyordu.
çocuk düşündü:
“sanırım önemli olan erkeklerin konforu.”
çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
servis yapılacak, önce erkeklere yemek verildi, erkekler yardım etmedi.
çocuk düşündü:
“sanırım öncelikli olan erkeklerin karnının doyması. “
çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
çocuğun kız arkadaşı oldu.
bütün sülale duydu. herkesin ağzı kulaklarında. densiz bir amca:
“neler yapacan bahim gızlaraaa” dedi.
çocuğun annesi ve babası:
“oğlumdan daha iyisini mi bulacak?” dediler.
çocuk düşündü:
“sanırım en iyisini hak eden benim ve bu yüzden kızlara rızasıyla ya da rızasız istediğimi yapabilirim. “
çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
çocuk büyüdü, arkadaşlarıyla dışarı çıktı, gezdi, eğlendi. eve geç geldi paşalar gibi karşılandı. kız kardeşi eve geç geldiği için azar işitirken , dövülürken.
genç düşündü:
“sanırım eve istediğim saatte girip çıkabilirim. “
genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
kavga etti, ağzı burnu kan içinde.
annesi, babası:
“koçum benim helâl olsun. ” dedi
genç düşündü:
“sanırım güçlüyüm ve sorunlarımı bu şekilde halledebilirim. “
genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
genç büyüdü insan olamadı.. ve yazılanlar uygulamaya koyuldu...
bebek erkekmiş.
aile mutlu çok mutlu.
bebek doğdu, pipisini gösterdi amcalara.
amcalarda bayram sevinci. dünyanın en gerekli organını gördüler çünkü.
bebek terledi, çırılçıplak soydular, evde misafirlikte, mahallede böyle gezdi. bu hakka sahipti çünkü pipisi vardı.
bebek biraz büyüdü. sünnet olacak.
davullar, zurnalar, hediyeler… çocuk düşündü;
“sanırım bu çok önemli bir organ”
çocuk aklının en karanlık köşesine yazdı.
üç beş güzel kız var gittikleri yerde, annesi babası dedi ki:
“hangisini alayım oğlum sana?”
çocuk düşündü:
“sanırım karşı tarafa sormaksızın seçme hakkım var”
çocuk acıktı, sofrasını varsa kız kardeşleri ve annesi hazırladı. yemek bitince topladılar.
çocuk düşündü:
“sanırım kızlar/kadınlar bana hizmet etmekle yükümlü. “
çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
kalabalık bir yemek daveti, herkes masaya sığmayacak. erkekler ve yaşlılar masaya oturdu. çocuğu da masaya oturtturdular. annesi ve varsa kız kardeşleri yerde oturuyordu.
çocuk düşündü:
“sanırım önemli olan erkeklerin konforu.”
çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
servis yapılacak, önce erkeklere yemek verildi, erkekler yardım etmedi.
çocuk düşündü:
“sanırım öncelikli olan erkeklerin karnının doyması. “
çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
çocuğun kız arkadaşı oldu.
bütün sülale duydu. herkesin ağzı kulaklarında. densiz bir amca:
“neler yapacan bahim gızlaraaa” dedi.
çocuğun annesi ve babası:
“oğlumdan daha iyisini mi bulacak?” dediler.
çocuk düşündü:
“sanırım en iyisini hak eden benim ve bu yüzden kızlara rızasıyla ya da rızasız istediğimi yapabilirim. “
çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
çocuk büyüdü, arkadaşlarıyla dışarı çıktı, gezdi, eğlendi. eve geç geldi paşalar gibi karşılandı. kız kardeşi eve geç geldiği için azar işitirken , dövülürken.
genç düşündü:
“sanırım eve istediğim saatte girip çıkabilirim. “
genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
kavga etti, ağzı burnu kan içinde.
annesi, babası:
“koçum benim helâl olsun. ” dedi
genç düşündü:
“sanırım güçlüyüm ve sorunlarımı bu şekilde halledebilirim. “
genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
genç büyüdü insan olamadı.. ve yazılanlar uygulamaya koyuldu...
devamını gör...
350.
sen şimdi arabalı vapurun güvertesinden denize bakıcaksın ya, ciddiye alma! bizim sevdamız ondan büyük...
devamını gör...
351.
son sürat sana doğru koşarken beni vurdular.
sen vurdun demiyorum ama beni vurdular.
sen vurdun demiyorum ama beni vurdular.
devamını gör...
352.
"bazen merak ediyorum," diye mırıldandı thomas. "neyi merak ediyorsun?" "yaşamanın önemli olup olmadığını.ölümün daha kolay olup olmayacağını."
devamını gör...
353.
içimde neler olduğunu hissetmiyor musunuz? anlamıyor musunuz? konuşmakta bile güçlük çekiyorum. tam şuramda verin elinizi, tam şuramda bir şey, taş gibi ağır bir şey duruyor, derin bir acı duyuyormuşum gibi. garip değil mi, acı da, sevinç de insanda aynı etkiyi yapıyor; soluğumuz kesiliyor, insanın ağlayası geliyor. ağlasam belki rahatlarım; tıpkı büyük acılarda olduğu gibi...
devamını gör...
354.
“insanoğlu, kendine bak ve kederlen. çünkü doğa hiç bu kadar aşağılık bir şey görmedi.”
devamını gör...
355.
dünyaya hükmetmeye hazırlanıyormuş!..
dünya kim?..
benden başka dünya var mı?..
herkesin bir tek dünyası vardır, o da kendisi..
içimizdeki şeytan, sabahattin ali
dünya kim?..
benden başka dünya var mı?..
herkesin bir tek dünyası vardır, o da kendisi..
içimizdeki şeytan, sabahattin ali
devamını gör...
356.
"çocuktuk bir zamanlar. en son ne zaman saklambaç oynadığımız unuttuk. o akşam oldu ertesi gün büyüdük. hepimiz taşındık mahallelerden. kimimiz başka okula gittik, kimimiz şehir değiştirdi. belki de bu dünyadan göç ettik.
ama sen hala çocuksun.."
bu sözün şerefine çocuksun sen şiiri dinlenir
ama sen hala çocuksun.."
bu sözün şerefine çocuksun sen şiiri dinlenir
devamını gör...
357.
nuh'a haber eyleyin, gelsin de tufan görsün!
devamını gör...
358.
bir gün bir ülkenin sultanı , canı sıkılmış boş boş oturmaktan , soytarısına sormuş:
-ben büyük bir adam mıyım..?
soytarı hemen :
-evet, demiş,
-büyük bir adamsınız.
sultan yine sormuş;
-mesela kimlerden büyüğüm..?
soytarı ;
-mesela amerika başkanlarından büyüksünüz, çünkü onlar senetolarından çok korkarlar, siz korkmuyorsunuz.
- başka..?demiş , sultan ,
soytarı ;
- ingiltere kıraliçesinden de büyüksünüz, çünkü o da halkından çok çekinir,siz halkınızdan da çekinmiyorsunuz.
sultan işi iyice ileriye götürüp tekrar sormuş;
peki ya peygamberler'den de mi daha büyüğüm..?
soytarı;
- onlardan da büyüksünüz, sultanım,deyince
sultan;
-yok artık, seninki de yalakalık, demiş kızarak.
soytarı bilgiç bir eda ile;
-yok ulu sultanım , peygamber'ler allah’tan korkarlardı siz allah’tan da korkmuyorsunuz ...
-ben büyük bir adam mıyım..?
soytarı hemen :
-evet, demiş,
-büyük bir adamsınız.
sultan yine sormuş;
-mesela kimlerden büyüğüm..?
soytarı ;
-mesela amerika başkanlarından büyüksünüz, çünkü onlar senetolarından çok korkarlar, siz korkmuyorsunuz.
- başka..?demiş , sultan ,
soytarı ;
- ingiltere kıraliçesinden de büyüksünüz, çünkü o da halkından çok çekinir,siz halkınızdan da çekinmiyorsunuz.
sultan işi iyice ileriye götürüp tekrar sormuş;
peki ya peygamberler'den de mi daha büyüğüm..?
soytarı;
- onlardan da büyüksünüz, sultanım,deyince
sultan;
-yok artık, seninki de yalakalık, demiş kızarak.
soytarı bilgiç bir eda ile;
-yok ulu sultanım , peygamber'ler allah’tan korkarlardı siz allah’tan da korkmuyorsunuz ...
devamını gör...
359.
bu olay kayseri’nin bünyan ilçesi’nde yaşanmış.
olay alfred hitchcock’un meşhur korku filmlerini bile çok gerilerde bırakacak kadar tüyler ürpertici.
kendisi bünyanli olmayan, politikayla uğraşmış ve halen kayseri’de yasayan iş adamı...
tamamen gerçek bir olay.
kahramanımız,22 şubat 2005 tarihinde bünyan sınırında,
kayseri malatya kara yolu üzerinde,
bir benzin istasyonuna girer.
lokantaya oturur ve orada kalabalık toplulukla birlikte bir ufak rakı içer.
yürüyüş mesafesindeki bünyan’a gitmek için, lokantadan çıkar.
ancak dışarısı hem zifiri karanlıktır hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır.
benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki,
bünyan’a dönüş yolu kenarına varır.
oradan geçen bir arabaya binip, bünyan’a ulaşma derdindedir.
fırtına daha da şiddetlenir.
adam bir-kaç adım ötesini bile görememektedir.
gelip-geçen bir araba da yoktur.
nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın iki farını fark eder.
arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner.
kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder.
içeridekilere merhaba demek ister.
ama o da ne?
arabada kimse olmadigi gibi, direksiyonda da kimse yoktur.
birden paniğe kapılır.
korkuyla, hemen arabadan atlayıp, oradan koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış,
hem de korku ile dizleri bağlanmış,
hareket edemez hale gelmiştir.
araba keskin bir viraja doğru yaklaşır.
adam dua etmeye baslar.
tüm günahları için tövbe eder.
arabayı durdurması için allah’a yalvarır.
tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar.
her tehlikeli dönemece yaklaştıkça,
allah’a yalvarış ve yakarışı artar
ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir.
sonunda kendisini biraz toparlar, ayaklarını kımıldatır. ‘ya allah koru beni…’ deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır.
bir kaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir.
defalarca 1 fatiha 3 ıhlası şerif okuyarak,
bünyan’a yürüyerek ulaşır ve bir kahvehaneye girer.
üstü başı ıslak ve şoka girmiş haldedir.
kendisini tanıyanlar hemen sobanın başına alırlar.
eline bir çay verirler.
bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek, başına gelen doğa üstü ve korkunç olayı anlatır.
olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin aklı başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur.
yaklaşık yarım saat sonra,
aynı kahvehaneye koyunabdal köyü’nden iki kişi girer.
bir masaya oturur ve iki bardak çay söylerler.
bu arada, gelenlerden birinin gözü yan masada oturan adama ilisir..ve
diğerine şunları söyler :
-ahmet baksana,
su sobanın başında oturan gerizekali,
bizim araba yolda kalınca,
biz arabayı iterken,
arabaya binip-inen
öküz değil mi?
alıntıdır
olay alfred hitchcock’un meşhur korku filmlerini bile çok gerilerde bırakacak kadar tüyler ürpertici.
kendisi bünyanli olmayan, politikayla uğraşmış ve halen kayseri’de yasayan iş adamı...
tamamen gerçek bir olay.
kahramanımız,22 şubat 2005 tarihinde bünyan sınırında,
kayseri malatya kara yolu üzerinde,
bir benzin istasyonuna girer.
lokantaya oturur ve orada kalabalık toplulukla birlikte bir ufak rakı içer.
yürüyüş mesafesindeki bünyan’a gitmek için, lokantadan çıkar.
ancak dışarısı hem zifiri karanlıktır hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır.
benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki,
bünyan’a dönüş yolu kenarına varır.
oradan geçen bir arabaya binip, bünyan’a ulaşma derdindedir.
fırtına daha da şiddetlenir.
adam bir-kaç adım ötesini bile görememektedir.
gelip-geçen bir araba da yoktur.
nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın iki farını fark eder.
arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner.
kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder.
içeridekilere merhaba demek ister.
ama o da ne?
arabada kimse olmadigi gibi, direksiyonda da kimse yoktur.
birden paniğe kapılır.
korkuyla, hemen arabadan atlayıp, oradan koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış,
hem de korku ile dizleri bağlanmış,
hareket edemez hale gelmiştir.
araba keskin bir viraja doğru yaklaşır.
adam dua etmeye baslar.
tüm günahları için tövbe eder.
arabayı durdurması için allah’a yalvarır.
tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar.
her tehlikeli dönemece yaklaştıkça,
allah’a yalvarış ve yakarışı artar
ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir.
sonunda kendisini biraz toparlar, ayaklarını kımıldatır. ‘ya allah koru beni…’ deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır.
bir kaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir.
defalarca 1 fatiha 3 ıhlası şerif okuyarak,
bünyan’a yürüyerek ulaşır ve bir kahvehaneye girer.
üstü başı ıslak ve şoka girmiş haldedir.
kendisini tanıyanlar hemen sobanın başına alırlar.
eline bir çay verirler.
bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek, başına gelen doğa üstü ve korkunç olayı anlatır.
olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin aklı başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur.
yaklaşık yarım saat sonra,
aynı kahvehaneye koyunabdal köyü’nden iki kişi girer.
bir masaya oturur ve iki bardak çay söylerler.
bu arada, gelenlerden birinin gözü yan masada oturan adama ilisir..ve
diğerine şunları söyler :
-ahmet baksana,
su sobanın başında oturan gerizekali,
bizim araba yolda kalınca,
biz arabayı iterken,
arabaya binip-inen
öküz değil mi?
alıntıdır
devamını gör...
360.
"...soğuk bir günde ölürsem de kimse gelmeyecek. bir kaç kişi bulunacak cenazede. ışık ailesinin kaderi: gürültüye gelmek. soğuktan kimse gözünü açamayacak. gözyaşları donup kalacak yanaklarında. baharda ölmek isiyorum."
tutunamayanlar
tutunamayanlar
devamını gör...