241.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
242.
yıldıza sormuşlar:
"niçin bizden bu kadar uzaklarda yanar tütersin? "ya sizin göz bebekleriniz..." demiş yıldız, "niçin biz açılırken onlar kapanır?"
devamını gör...
243.
naylon leğenleri görünce bakır dövme tabakları satıcıya verdiler, anneanne'nin tepsisinden kablo yapıldı…
floresan tavana asılınca, fitilli lambaları gereksiz kalabalık saydılar…
etrafına toplandığımızda mutlu olduğumuz
o soba, kalorifer gelince evi kirletmekten suçluydu artık…
çöplükte son gördüğümde üzerinde pişirdiğimiz kestanelerin sanki izleri vardı…
televizyonlar gelince mahzenlere atılıp çürümesi beklenen radyoların başında ilk aşk gözyaşlarını dökmüştüm…
yeniler gelince bir eski evde unutulan safiye ayla söylerdi:
“ah şu gönül şarkıları…”
vefasızsın…
marketler gelince bakkalları terk etti mahalleli…
avm'ler geleli, tenhalaştı çarşılar…
traktör aldıkları gün sarı kızı sattılar kasaba…
evin önüne geldiğinde bayram edilen o eski arabanın ah bir dili olsaydı…
eski mahalleler…
eski sokaklar…
o eski köşebaşı…
eski bahçeli evler…
en sevilen giysiler, renkler bile terk edilir,
yerine neyi seveceğini dergiler söylemez mi:
“bu senenin modası sarı…”
cumhuriyet'in de modası mı geçti dersin…
çöpe mi gitti andımız?…
onuncu yıl marşı…
19 mayıs bayramı…
devrimlerin önemi mi azaldı?…
vefasızsın…
tamam da…
naylon leğen mi sandın tarihini?..
imam çıktı çıkalı kurtuluş destanımızın anlamı mı kalmadı?…
manasız mı artık; bebesi çıplakken askere çorap ören o kadınlar…
eskiciye mi gitti mustafa kemal…
öyleyse eğer…
merak etme…
seni de hurdalığa atarlar…
çocuklar bir büyüsün hele…
***
bekir coşkun
anısına saygıyla ve rahmetle...
devamını gör...
244.
insan, yaşadığı gibi ölür.

tarık tufan/kaybolan/ s/ 345
devamını gör...
245.
bir adam çok sevdiği kadına şiirler yazıyordu.
sonra o kadın ansızın onu terk etti.
adam kadının ardından şiirler yazmaya devam etti.
daha çok yazdı.
ve günün birinde çok ünlü bir şair oldu.
yıllar sonra kadının yaşadığı kente gitti ve büyük bir şir dinletisi sundu.
dinleti bittiğinde uğruna şiirler yazılan kadın kolunda kocası ile çıkışa geldi ve adama "merhaba" dedi.adam ona sıradan bir insana bakar gibi baktı.kadın, "beni tanımadın mı" dedi.adam, "hayır tanımadım" dedi.nasıl tanımazsın!
uğruna şiirler yazdığın kadınım ben; seni şair yapan kadın...
adam kadının gözlerine baktı ve şöyle dedi.
“keramet sende olsaydı, o koluna taktığın adam da şair olurdu...
şiir gibi bakan adam’lar
şiirden anlayan kadın’ları sevmeli.
sevmeli ki ,
ziyan olmasın mısralar.
devamını gör...
246.
oturup yazmaya mecalin yoksa ondan iyi twit olur, bir de öyle düşün.

başar başarır
devamını gör...
247.
erkekleri önce bakımlı erkek imajı ile buhrana soktular..
sonra kaşlarını aldırmaya başladılar,
sonra ellerinde kollarında göğüslerindeki kılları almaya başladılar..
sonra renkli çiçekli böcekli gömlekleri moda diye giydirmeyi başardılar..
ardından elmas top küpeleri taktırmaya başladılar..
yılın modası diye saçlarına kahkül yaptırıp sarıya boyattılar..
sonra dapdaracık pantolonları bu yılın trendi diye yutturdular..
ardından rengarenk ayakkabılar bilekleri üzerinde kalan ve bir çok kadının dahi hayal edemediği tayt tarzı pantolonların içine sığdırmaya çalıştılar, başardılar da..
dudaklarında ve tırnaklarında parlatıcı..
sonra'mı ?
erkek görünümlü garip kişilikler..
oysa gerçek kadınlar,
bir erkekte adam kokusu, erkek duruşu ararlar..

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
248.
mutludur, sadakati kalbinde temiz tutan,
hiçbir fedakarlık pişman etmez onu!
faust-goethe
s. 90
devamını gör...
249.
"olmak istediğim yer olmak zorunda olmadığım yerdir"
devamını gör...
250.
gönül ağyâr için incinme yâre
gül olmaz bâğ-ı âlemde dikensiz

neylî
devamını gör...
251.
iyi bir alevi,
iyi bir sünni,
iyi bir müslüman,
iyi bir hristiyan,
iyi bir ermeni,
iyi bir yahudi,
iyi bir dindar,
iyi bir türk,
iyi bir kürt,
iyi bir laz,
iyi bir çerkez,
iyi bir göçmen,
iyi bir halk,
olmadan önce,
iyi bir insan olmalıyız.
çünkü iyi bir insan,
sokakta merhaba demek,
savaşta omuz omuza vermektir.
düğünde birlikte oynamak,
cenazede birlikte ağlamaktır.
bu ülkeye beraber sahip çıkmak,
aynı sofrayı paylaşmaktır.
aynı iş yerinde çalışmak,
aynı öğretmeni dinlemektir.
dürüst olun,
bugün yolda giderken düşseniz,
size el verip kaldıranın,
cinsiyetini,
dilini,
dinini,
ırkını,
mezhebini,
sorgular mısınız ?
hayır.
madem,
birlikte ağlıyor,
birlikte gülüyor,
birlikte derse giriyor,
birlikte nöbet tutuyor,
birlikte çalışıyor,
ve,
hatta evleniyorsak.
bu birbirimizi sevdiğimiz içindir.
hepimiz çok iyi biliyoruz ki,
kimse nerede, hangi aileden, hangi dinden doğacağını seçemiyor.
bunlar elimizde değilse,
bizler de elimizden geleni yapalım.
birbirimizi sevelim,
insan olduğumuz için.
kim,
neye,
inanıyorsa,
saygı duyalım.
bir güler yüzü,
eksik etmeyelim birbirimizden.
belki de ihtiyacımız olan tek şey budur.
ayrıca;
unutmayın ki,
hiç bir din kalp kırmayı,
onaylamaz.
bir kalbi yıkmak dünyayı yıkmaktır.
yaşanabilir bir dünya için ölümü düşünün.
ölümün olduğu bir dünyada,
ömrünüz yettiği kadar sevin.
sonra işe yaramıyor yoksa..
alıntı..
devamını gör...
252.
" düşün, kim üzebilir seni senden başka? kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen? kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen? "
devamını gör...
253.
“çünkü sıkıntı öldürüyor. ve ama sıkıntı öldürüyor. acı ve öfke değil, ama sıkıntı öldürüyor. çok geçici, anlık, masum, makul olabiliyor sıkıntı, ama öldürüyor. sıkıntı eğlence istiyor, tatil istiyor çünkü. tatil çoğulluğa -,çoğulluk gövdelere, yeni kelimelere, yeni yüzlere yol açarak öldürüyor .sıkıntı davet ediyor, açıyor. acı ortak olmayanı defediyor kapatıyor. sıkıntı çözüyor, öfke bağlıyor. sıkıntı plan program demek çünkü. program yazlıklara savuruyor, sayfiyelere, yumuşak içkilere, pahalı yemeklere yol açarak çözüyor. acı kendi yasasını durmadan fısıldıyor, öfke hatırlatıyor oysa: dağılmayın, unutmayın, yetinin, oturun oturduğunuz yerde. ama sıkıntı savuruyor parçalıyor, gebertiyor. sıkıntı kutlamalar şenlikler istiyor çünkü. sıkıntı ille de dans diyor, kahkaha diyor, acının da öfkenin de içini boşaltıyor. acı ve öfke korkuyu yeniyor, sıkıntı okşuyor. sıkıntı arzuyu kaşıyor, acı ve öfke terbiye ediyor. acı değil, öfke değil, sıkıntı öldürüyor.
sıkıldılar. yakışmadı.”
tol - murat uyurkulak
devamını gör...
254.
bir eski şarkı, bir eski bahar, bir bildik deniz
vakit nisan ortasında bir akşam..


turgut uyar
devamını gör...
255.
19. yüzyıl efsanesine göre gerçek ve yalan bir gün buluşurlar. yalan doğru söyler ve " bugün hava çok güzel” der.
gerçek onun etrafına bakar ve gözlerini gökyüzüne kaldırır. gün gerçekten çok güzeldir.bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte çok zaman geçirirler.yalan doğru söyler.
" su çok güzel, birlikte banyo yapalım!"
gerçek şu ki, bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur,su gerçekten çok güzeldir. soyunur ve yüzmeye başlarlar.
yalan bir anda sudan çıkar, gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar, kayıplara karışır. kızgın gerçek, kuyudan çıkar yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her yere gider. dünyada çıplak gerçeği görenler onu hor görmekte ve öfkeyle bakmaktadır.
zavallı gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur.
o zamandan beri yalan, dünyanın her yerinde gerçek gibi giyinmiş ve içimizde yaşamaktadır. dünya ise, hiçbir şekilde çıplak gerçeği görmek istememektedir.
herkesin vicdanı rahatsa, bu kadar kalbi kim kırdı?
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
256.
'ifadesi güç şeyler düşünüyorum. şeyler... şeyler...' 'çok saçma şeyler, çok önemsiz şeyler de düşünüyorum. kafam hiç durmadan çalışıyor. önemli, önemsiz: ben sıraya koymaya fırsat bulamadan büyük bir hızla geçiyorlar. geriye yalnız yorgunluk kalıyor. okumalıyım ve bütün bunları unutmalıyım.'
oğuz atay-tutunamayanlar
devamını gör...
257.
“ ama sonra dünyam genişledi ve kelimeler benim gerçeğim için yetersiz kaldı”
devamını gör...
258.
"üstadım"dedim,
"bayrama ne alayım?"
dedi ki; "birkaç piri faniden gönül, birkaç çocuktan gülücük,
alabilirsen birkaç fakirden de gönül al."
devamını gör...
259.
gecemizi kalemine hayran olduğum bir yazarın kelimeleriyle güzelleştireyim. gerçi bu güzelleştirme bana biraz acı veriyor. zira bu cümleler geri dönülmez diyarlara göç eden birinin sözleri.


"hayat hepimizin önüne türlü türlü yollar seriyor. bazen bilerek bazen de mecbur kalarak seçiyoruz birini. bana soracak olursan, ufak tefek günlük dertler dışında hayatın yekününden alacaklı görmüyorum kendimi. herkes kadar acı yaşadım, herkes kadar ondum. geri dönüp baktığımda en büyük acziyetimin sana dur diyememek, önünde bir pencere açıp yaşanabilecekleri sana önceden gösterememek olduğunu anlıyorum. gidene dur denmez diye düşünmüştüm. oysa gidene dur denirmiş. gitmesine engel olunamasa da içine hiç değilse kurt düşürülebilirmiş. belki de diyorum kendime sık sık, onun bu kadar üzüntüyü tek başına göğüslemesine, belki de engel olabilirdim. o soğuk ekrana yazıp gönderdiğin bir mesajında, her şey yaşanması gerektiği için yaşanıyor, zordu ama çok değiştim, bildiğimi sandığım pek çok şeyi aslında bilmiyor olduğumu öğrendim, az şey mi bu, diye yazmıştın. çok şey mi nilgün? sorarım sana, bu bedel elde ettiğini sandığın sonuç için gerekli miydi?"
...
"sana insanın her zaman yeni baştan başlayabileceğini hatırlatmak istiyorum. hata yapmak kadar hatayı görmek ve geriye dönmek de insancadır. bazen gönül yenik düşer, akıl aciz kalır, beden sürüklenir... o kış tatilinde ilk kez kıvılcımlar saçan yabani bir ışığın gözlerine gelip oturduğunu gördüğümde anlamıştım, son hızla keskin bir virajı almak üzere olduğunu. yaşadıklarından bana söyleyebildiğin kadarının ardında, aklımı felce uğratacak çok daha fazlasının olduğunu görebiliyordum. savrulacaktın sen. tutamam diye kenarda durdum. sevdayı en iyi sevda yükünü gizli gizli taşıyanlar bilir. sevdasını dillendirememiş, sözlere döküldüğü an bıçak gibi yaralayacağından çekinerek hislerini fikrinin rahminden dışarı hiç çıkaramayanlar... şimdi artık bu kadar yıl sonra tutup da, bu yükü senin kucağına bırakmak değil niyetim takdir edersin... ki aslında yük de değil artık sevda da... zamanla, aldığı tüm biçimlerden bambaşka bir hale geliyor insanın ille bir isim koymaya alışkın olduğu duyguların pek çoğu. ve bana sorarsan ömrümün ulaştığım şu noktasında diyebilirim ki, aşkların en nihaisi ruhun, dokusunu yadırgamadığı bir başka cisme bürünmüş ruhla aynı yere ait olduğunu duyması, onunla birlikte sığındığı kovukta yuva sıcaklığını bulması ve başka her şeyin anlamını azar azar yitirmesidir. evet kıymetlim, sevda ya da aşk, işte benim için bunun gibi bir histir.


durun, daha büyük belirtmem gereken bir yer var:
"aşkların en nihaisi ruhun, dokusunu yadırgamadığı bir başka cisme bürünmüş ruhla aynı yere ait olduğunu duyması, onunla birlikte sığındığı kovukta yuva sıcaklığını bulması ve başka her şeyin anlamını azar azar yitirmesidir."

ben buraya "insan sevdiğinin yuvasıdır" diyebilirdim sadece. misli hocam ise kelimeleri dans ettirmiş. hep bir hasretlik, hep bir acı çektiriyor sağ olsun. ne gerek var şimdi olmayan sevdaya dertlenmeye? ya da olmayan diyarlara mektup göndermeye heveslenmeye? ayrıca yazayım desem sıralanabilecek kelimelerim mi var benim? kedisi ve o şahane eserleri yazdığı masası ile acılara gark ediyor beni, davacıyım kendisinden.*
devamını gör...
260.
sevmenin şivesi olur mu?
neden olsun ki....
istanbullu seni seviyorum
urfalı seni seviyem
trabzonlu seni seveyrum da
egeli seni sevip durum
elazığlı ele sevim
hakkarili
ez ji te hezdikim
ha bir de üş beş trakyalı
seviyom beya!
hangi şivede olursa olsun sevginin dili birdir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir alıntı bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim