481.
"tanrı tarafından insanlara bahşedilmiş en büyük nimet, hiç şüphesiz özgürlük. dünyada kazanılan hiçbir servet, insanın uğrunda can verdiği özgürlükle kıyaslanamaz."

miquel de cervantes- don kişot
devamını gör...
482.
islam vaizi zakir naik londra'da bir taksiye bindi ve taksi şoförüne yüksek sesle şöyle dedi:
- kardeşim lütfen radyoyu kapat çünkü kur'an-ı kerim'in buyurduğu üzere müzik dinlememe izin verilmiyor çünkü peygamber zamanında müzik yoktu özellikle batı müziği kafirlerin müziğidir.
taksi şoförü kibarca radyoyu kapattı, taksiyi durdurdu ve kapıyı açtı.
zakir ona sordu:
- ne yapıyorsun kardeşim... ;
taksi şoförü kibarca cevap verdi:
- peygamber devrinde:
hiç taksi yoktu.
bomba falan yoktu.
hiç kestirme yol yoktu.
camilerde yeni doğanları, yaşlıları ve hastaları ürkütücü saatlerde uyandırmak için hoparlör yoktu.
intihar bombalaması yoktu.
ak 47 yoktu.
her yerde huzur vardı...
yani kapa çeneni, dışarı çık ve bir deve bekle...
devamını gör...
483.
bektaşi ve cami hocası karşılaşır hoca bektaşiyi sorguya çeker.
"söyle bakalım, müslümanlığın şartı kaç?!
bektaşi "dokuz..." diye cevap verir.
cami hocası kızar:
"be hey zındık! beşi nasıl dokuz yaptın?!... say bakalım. "
bektaşi saymaya başlar:
1 - allaha ve resul'üne inanmak!
2 - dürüst olmak, yalan söylememek.
3- adaletli olmak, haksızlık yapmamak!
4 - merhametli olmak, zulüm yapmamak...
5- helalinden yemek! çalmamak!
6 - aklı, ilmi kullanmak. tefekkür etmek.
7- hayatın geçici olduğunu bilerek, iyilik üzerine yaşamak!
8- kimsenin canına kıymamak!
9- çalışkan olmak, üretmek... helal kazancından yoksullara da pay vermek...
cami hocasi bu cevaplara bir yandan kızmış, diğer yandan afallamış.
-bre zındık. bu saydıklarından birincisi dışında, diğerleri hangi mezhepte var?!
peki, namaz, zekat, oruç, hac ne oldu?!
bektaşi:
-namaz, bu saydığım farzları yapan insanın secdeye giderek,
kendi varlığının geçici olduğunu idrak etmesidir.
yoksa "vay o namaz kılanların haline! " der allah...
-zekat, helal kazancından ihtiyaç sahiplerine verilen yardımdır.
yoksa, yetim malı yiyenin cenaze namazı kılınmaz! biliyorsun...
- oruç, kişinin bir beden olmadığını, şuur bir varlık olduğunu anlamasıdır.
yoksa, dünyayı gerçek zannedip haksızlık yapanların vay haline...
-hac, komşusu aç iken tok yatmayanların gitmeyeceği bir seyahattir.
bu şartları yerine getirmeyenler boşuna gitmiş olur...
cami hocasi,
"seni mezhepsiz zındık! "
deyip uzaklaşırken, bektaşi imamın arkasından bağırmış:
-imam efendi, bir tane daha aklıma geldi:
-dedikodu yapmamak.
mazallah, dedikodu yapmak, fesatlık çıkarmak, "ölmüş kardeşinin etini çiğnemek! der kuran....
hoca uzaklaşırken bektaşi bir daha seslenmiş:
hoca efendi, aklıma yeni farzlar gelirse sana söylerim...
" biz az söyledik sizler çok anlayın "
devamını gör...
484.


hamlet okurken aklım hep leyla ile mecnun'a kaydı zaten. bir de ezel'e.
devamını gör...
485.

kader;
iç içe geçmiş binlerce nedenin sonsuz, aralıksız zincirine bu adı veririz.

borges
alçaklığın evrensel tarihi
devamını gör...
486.
"evet, çiçeği saklıyorum," dedi kelsier. "neden olduğundan emin değilim. ama... sadece o sana ihanet etti diye birisini sevmeyi bırakır mısın? ben sanmıyorum. ihanetin bu kadar çok acıtmasının sebebi de bu; acı, hüsran, öfke... ben onu yine de seviyordum. hala seviyorum."

sissoylu
buradan
devamını gör...
487.
"dünya kuruldu kurulalı bilinir; aşk, derinliğinin farkına ancak ayrılık saati gelip çattığında varır."

(bkz: halil cibran)

tüm kayıplar ve ardında bıraktığı boşluklar gibi.
devamını gör...
488.
emin olma dugusunu çok özledim.
nereye elimi atsam şüphe..
şeker portakalı
devamını gör...
489.
benim şair orhan veli olduğumu da herhalde öğrenmemeliydi. gözünden fena düşerdim yoksa. hatta aleyhimde atıp tuttuğunu bile duysam kendimi tanıtmamalıydım. varsın o rahat konuşsun. desin ki orhan veli mi? onlar da mı şair? bırak şu hopstilleri allahaşkına! bu türlü maskaralıklar avrupa'da çoktan geçti. yazsalar ya vezinli, kâfiyeli, doğru dürüst şiir. yazsalar ya! sıkı mı? yazamayınca ne yapacaklar? tabii böyle bin bir şaklabanlıkla nazarı dikkati celbetmeye çalışacaklar. kolay iş bunlar, kardeşim, kolay iş. hâlbuki sanat o kadar kolay değil.”**
devamını gör...
490.

karşılaştığımızda benden geriye ne kalmış olacak hiç bilmiyorum.

aylin balboa
ateş sönene kadar
devamını gör...
491.
günün birinde hepimiz kendi yıldızımızı bulalım diye mi hepsi birbirinden uzak.
devamını gör...
492.
“kendine kötü davranıyorsun ruhum, kendine kötü davranıyorsun!”
marcus aurelius
devamını gör...
493.
"bazen virgül gibi yavaşlayıp duruyorsun bir yerde, çağını bekliyorsun."

aytuğ akdoğan
devamını gör...
494.
elmayı daldan kızı merzifondan ~ bilge kagan
devamını gör...
495.
“kendimizi bir binanın tepesinden hep beraber boşluğa bırakmayışımızın tek nedeni yarındı! lotonun çıkma ihtimalini, aşık olunacak insanla tanışma ihtimalini, sonsuz mutluluk ihtimalini içinde barındıran o sihirli sözcük, yarın.”
(bkz: hakan günday)
devamını gör...
496.
mahallede beyaz tenli, dalgalı saçlı tek veledim. tipim amerikan filmlerinde uyuşturu satan mahalleye yerleştirilmiş beyaz çocuk gibi.
yaşım 12, 13 falan.
hiç unutmam okullar kapanmış, temmuz ortaları gibi. bizim üst mahalleye yelda diye bi kız geldi. sap sarı saçlar, yem yeşil gözler..
mahalle maçında yelda izliyor diye ibo diye bir çocuk, bayramlık takım elbisesinle kalecilik yapmıştı. babası görüp sopayla dövdü. saklambaç oynuyoruz, yelda'yı bulan, herkesi söbeliyor yelda nerde, biz orda. yelda'yı söbeledi diye bebeklik arkadaşını döven bile oldu.
tam bir eve düşen yıldırım sendromu yaşıyoruz mahallenin erkekleri olarak. neyse mahallenin 13 yaş grubu erkeklerinin azmanlığını ve mahalleye gelen sarışın "ah ulan yelda" nın yaşattığı etkiyi anlamışsınızdır.
şimdi gelelim benim durumuma. evdeyim, hastayım. ama böyle yatmalı, matmalı değil. üzerinize afiyet motoru bozmuşum. evde tuvalete çadır kurdum, nefes alsam sıçıyorum, allah hiç bir delikanlıyı böyle sınamasın.
annem mutfakta yemek yapıyor, kapı çaldı. topladım donu koştum açtım, bi baktım yelda.
yelda bütün tasolarını çingen aykut'a kaybetmiş, gelip tasolarımı tekrar kazanır mısın diye soruyor. dedim yelda mahalleyi yakarım. ama önce içerde bana şans getirecek bir şey yapmam lazım.
yaaa çok tatlısın napıcaksın dedi. kız zannediyor ki dedemden kalma yadigar bir kolye falan takıcam.
gidip 1 posta daha yaptım. götün bağı çözülmüş diye kendimle kavga ediyorum.. neyse çıktım, elimi yüzümü yıkadım, giyindim.. anne dedim ben çıkıyorum.
ne sokağa çıkması hayvan, koltuklara sıçma diye banyoya soktum seni, dışarı çıkcam diyosun. anne dedim sus, yelda kapıda.
annem de sinirlendi mi kimseyi takmaz. sen sıç bak ben sana napcağımı çok iyi bilirim.. çıktım evden, gittik aykut'un yanına. tasolar üstüste dizildi, önce atmak için açık-kapalı yapıldı. ben hak kazandım. dedim hadi oğlum yap şu işi..
yelda yanımdan eğildi, pat öptü yanağımdan. o ana kadar popomu kollayarak yoluna devam eden ben, ishal misal her şeyi unuttum, tasolara yüklendim. abanmanın aksi şiddetine oranla oracıkta altıma bir sıçtım breh breh....
bunu size anlatamam. sanki sıçmak değil de özgürlüğünü kazanmış bir mahkumun gökyüzüne mutluluğu haykırması gibi bi şey... göt bi yana, millet bi yana, yelda bi yana, taso bi yana, ben bi yana gidiyoruz. mahallelede, sıçan bir çocuğun yarattığı kaos hakim....
bakın allah kimseye sevdiğinin yanında altına sıçma acısı vermesin. gerisi hallolur. acımı bi hayal edin. komşular falan camda. yengemin camdan ay, ay, ay paçasından akıyor ay, bulaşmasın üstünüze çığlıklarıyla irkildim, kendime geldim..
bi koluma çingen aykut, bi koluma yelda girdi, ben ağlıyorum, götte bok, beni eve getirdiler. zile basacaklar. dedim zile basmayın, annem ağzıma sıçar. aman sıçarsa sıçsın, sen mahalleye sıçıyorsun dedi yelda...
annem beni bi gördü, sinir krizi geçirdi kadın. beni neyle döveceğine karar veremiyor. neyle vursa yetinemeyecek gibi.
dedim ey ümmeti muhammed kıyamet bu gündür. hem hâlâ altıma sıçıyorum, hem ağlıyorum, önünü alamıyorum, kayış koptu.
gitti içeri fırçayla, hortumla geri geldi. dedim anne insan evladını bunlarla döver mi?
ne dövmesi, yıkıcam seni. giremezsin böyle içeri dedi. aykut da bi yandan kıza yürüyor. sen kaybettiğin tasoları neden benden istemiyorsun, bu lavuğu çağırıyorsun diyor, fırsatçı pezevenk.
hala unutmam, içimde hep yaradır; annem beni soydu, yelda hortum tuttu, aykut'da bi güzel fırçayla yıkadı.. bütün mahalle beni izliyor, az önce sevdası için dışarı çıkan bu yiğit çocuk, şimdi sokakta dal daş.....
o günden beri aşka küstüm, kendime küstüm. ve ne kadınlara inandım, ne de ishal olan g.tüme
alıntıdır..
devamını gör...
497.
son sürat sana doğru koşarken beni vurdular.
sen vurdun demiyorum ama beni vurdular.
devamını gör...
498.
"aile fertleri tek tek kara toprağa girerek eksiliyor. ben satranç tahtasındaki boyu devrilesi şah misali orada öylece dikiliyorum."
devamını gör...
499.
500.

i never asked for a miracle i'll get things done myself.


-guts
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir alıntı bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim