381.
manisa'da 72 yıl önce düğünde göstermelik hediye verdiği için, eşi tarafından elleri tırpanla kesilen 93 yaşındaki nine 72 yıl önce yaşadığı erkek şiddetini anlattı.
evleneli 8 ay olmuştu. köyde bir yakınımın düğününe hediye götürdüm. evden ikişer metreden oluşan iki parça basma alıp gelin evine götürdüm. düğünden sonra geri alacaktım. bizim buralarda adettir, düğünlerde hediye götürülür, düğün bitince geri alınır. bu sebepten dolayı bana çok kızan eşim eve gelip beni tarlaya götürmek istediğini söyledi. bana kötü bir şey yapacağını anlamıştım. hava da çok soğuktu. tarlaya gitmek istemedim ama fazla direnemedim. tarlaya gittiğimizde, bana hediyeyi hangi elimle verdiğimi sordu. sağ elimle verdiğimi söyleyince, sağ elimi tırpanla bileğimden kesti. ben de sol elimi uzatıp, 'bunu da kes, tek basşına bu ne işe yarayacak' dedim, sol elimi de kesti."
bu acı olayın ardından eşinin tutuklanıp hapse gönderildiğino, kendisinin ise bir süre hastanede tedavi gördüğünü ve boşandıklarını dile getiren nine,
o tarihte yeni evli oldukları için çocuklarının olmadığını, kendisinin de bir daha evlenmediğini söyledi...
aradan 24 yıl geçtikten sonra 1973 yılında eşinin hapisten çıkıp köye döndüğünü belirten gökkaya, yeğeninin cezaevinden yeni çıkan kocasını tüfekle vurup öldürdüğünü söyledi.
ayşe nine, erkeklere seslenip, "benim hayatım anlamsız bir olay yüzünden değişti. ellerimi kaybettim. eşinize karşı kibar olun. kadınlara şiddet uygulamayın. benim hayatım çile içinde geçti. o olayı hatırladığımda gözlerim doluyor.
ama benim de kaderim böyleymiş. ben hayata küsmedim. kendi işimi kendim yapıyorum" dedi...
okurken gözlerim doldu *
evleneli 8 ay olmuştu. köyde bir yakınımın düğününe hediye götürdüm. evden ikişer metreden oluşan iki parça basma alıp gelin evine götürdüm. düğünden sonra geri alacaktım. bizim buralarda adettir, düğünlerde hediye götürülür, düğün bitince geri alınır. bu sebepten dolayı bana çok kızan eşim eve gelip beni tarlaya götürmek istediğini söyledi. bana kötü bir şey yapacağını anlamıştım. hava da çok soğuktu. tarlaya gitmek istemedim ama fazla direnemedim. tarlaya gittiğimizde, bana hediyeyi hangi elimle verdiğimi sordu. sağ elimle verdiğimi söyleyince, sağ elimi tırpanla bileğimden kesti. ben de sol elimi uzatıp, 'bunu da kes, tek basşına bu ne işe yarayacak' dedim, sol elimi de kesti."
bu acı olayın ardından eşinin tutuklanıp hapse gönderildiğino, kendisinin ise bir süre hastanede tedavi gördüğünü ve boşandıklarını dile getiren nine,
o tarihte yeni evli oldukları için çocuklarının olmadığını, kendisinin de bir daha evlenmediğini söyledi...
aradan 24 yıl geçtikten sonra 1973 yılında eşinin hapisten çıkıp köye döndüğünü belirten gökkaya, yeğeninin cezaevinden yeni çıkan kocasını tüfekle vurup öldürdüğünü söyledi.
ayşe nine, erkeklere seslenip, "benim hayatım anlamsız bir olay yüzünden değişti. ellerimi kaybettim. eşinize karşı kibar olun. kadınlara şiddet uygulamayın. benim hayatım çile içinde geçti. o olayı hatırladığımda gözlerim doluyor.
ama benim de kaderim böyleymiş. ben hayata küsmedim. kendi işimi kendim yapıyorum" dedi...
okurken gözlerim doldu *
devamını gör...
382.
adam genç kadına seslendi:
- bana gözyaşı borcun var!
genç kadın sordu:
- nasıl öderim?
adam gözlerini kırptı;
- haydi gülümse!
gülümsedi genç kadın. adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.
bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
ikisi de bahar kokuyordu...
biri ilkbahar, diğeri güz.
adam, seslendi yine;
- bana mutluluk borcun var!
genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-nasıl ödeyebilirim?
heyecanlandı adam
- haydi yat dizlerime!
genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
çaresizliğini ördü sırasıra.
sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
yetmedi, gizli düğüm attı... ağladı.
hava kararmak üzereydi. dışarıda yağmur yağıyordu delice.
adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.
genç kadının gözlerinin içine baktı;
- bana yürek borcun var!
borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı.
- bu borcumu nasıl ödeyebilirim?
adam kollarını uzattı
- haydi tut ellerimi!
sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
genç kadın gitmek üzereydi.
adam son kez seslendi;
- bana can borcun var!
kadın irkildi;
- can mı?
sigarasından derin bir nefes çekti adam;
- evet... can borcun var. sensizlik öldürüyor beni!
hoşuna gitti sözler kadının
- peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
adam, biraz daha yaklaştı;
- yum gözlerini!
hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
kadının titreyen dudaklarına.
- bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaslarını kadın...
adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. kekeledi;
- hayat öpücüğüydü!
kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...
adam, şaşırdı;
- ya senin bu yaptığın neydi?
genç kadın kapıya yöneldi;
- veda öpücüğü!
kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.
adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
- ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...
genç kadın sümbülleri aldı:
- merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!
adam sevindi:
- güneşe, suya gerek yok. gülümse yeter!
kadın gözden kaybolurken haykırdı adam,
- umutlarımı kefil yaptım. unutma, bana aşk borçlusun!
haykırışı yağmura karıştı.
kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...
- bana gözyaşı borcun var!
genç kadın sordu:
- nasıl öderim?
adam gözlerini kırptı;
- haydi gülümse!
gülümsedi genç kadın. adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.
bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
ikisi de bahar kokuyordu...
biri ilkbahar, diğeri güz.
adam, seslendi yine;
- bana mutluluk borcun var!
genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
-nasıl ödeyebilirim?
heyecanlandı adam
- haydi yat dizlerime!
genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
çaresizliğini ördü sırasıra.
sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
yetmedi, gizli düğüm attı... ağladı.
hava kararmak üzereydi. dışarıda yağmur yağıyordu delice.
adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.
genç kadının gözlerinin içine baktı;
- bana yürek borcun var!
borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı.
- bu borcumu nasıl ödeyebilirim?
adam kollarını uzattı
- haydi tut ellerimi!
sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
genç kadın gitmek üzereydi.
adam son kez seslendi;
- bana can borcun var!
kadın irkildi;
- can mı?
sigarasından derin bir nefes çekti adam;
- evet... can borcun var. sensizlik öldürüyor beni!
hoşuna gitti sözler kadının
- peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
adam, biraz daha yaklaştı;
- yum gözlerini!
hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
kadının titreyen dudaklarına.
- bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaslarını kadın...
adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. kekeledi;
- hayat öpücüğüydü!
kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...
adam, şaşırdı;
- ya senin bu yaptığın neydi?
genç kadın kapıya yöneldi;
- veda öpücüğü!
kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.
adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
- ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...
genç kadın sümbülleri aldı:
- merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!
adam sevindi:
- güneşe, suya gerek yok. gülümse yeter!
kadın gözden kaybolurken haykırdı adam,
- umutlarımı kefil yaptım. unutma, bana aşk borçlusun!
haykırışı yağmura karıştı.
kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...
devamını gör...
383.
düşün, kim üzebilir seni, senden başka?
kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?
kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
her şey sende başlar, sende biter.
yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini.
ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz.
hayat dediğin nedir ki ?,
friedrich nietzsche
kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?
kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
her şey sende başlar, sende biter.
yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini.
ya çare sizsiniz ya da çaresizsiniz.
hayat dediğin nedir ki ?,
friedrich nietzsche
devamını gör...
384.
kime ait olduğunu bilmiyorum ama ben kendimi buldum bu cümlelerde..
"ne diren, ne zorla. yolunu değiştirene izin ver. sana uğramak istemeyenin yoluna çıkma. birlikte yürümen gerektiğin kişiyle, kendi yolunda yürürken karşılaşacaksın. kendine ve yoluna odaklan. daha iyi olmaya, daha mutlu olmaya odaklan. senin olan seni bulacaktır.."
"ne diren, ne zorla. yolunu değiştirene izin ver. sana uğramak istemeyenin yoluna çıkma. birlikte yürümen gerektiğin kişiyle, kendi yolunda yürürken karşılaşacaksın. kendine ve yoluna odaklan. daha iyi olmaya, daha mutlu olmaya odaklan. senin olan seni bulacaktır.."
devamını gör...
385.
acı karpuz dilimleri
mevlâna celaleddin rumî hazretleri (ö. 672/1273), mesnevî’de şöyle anlatır:
"hazreti lokman, temiz bir kul ve kulluğunda gece gündüz gayretliydi. efendisi onun doğruluğunu ve keskin zekâsını görüp, kendi oğlundan daha üstün tuttu. gerçi lokman köle çocuğu idi ama heva ve hevesten gönlü temizlenip hür oldu. lokman, köle suretinde efendiydi. efendisi bir yere gidecek olsa elbisesini kölesine giydirir, kendisi de onun elbisesiyle gider, kölesi de önünde yürürdü. o da daima köleyi takip ederdi ki böylece kimse durumu anlamasın.
efendisi yemek sofrası hazır olunca hemen lokman’ı çağırtır, önce lokman elini uzatır, sonra da efendisi yemeye başlardı. lokman’ın artığını yemekten hoşlanırdı. yemediğini de yemez, dökerdi. eğer yiyecek de olsa iştahsız yerdi. o, ona ebedî bir dirilik olurdu.
bir karpuz hediye etmişlerdi. “oğlum lokman hemen gelsin.” dedi. lokman yanına gelince efendisi şevkle bıçağa uzanıp karpuzdan bir dilim keserek lokman’a verdi. o da karpuzu şeker gibi yedi. bir daha verdi, onu da yedi. böylece dilimler on yediyi buldu.
sonra efendisi bir dilim alıp, “karpuz tatlı mı bir bakayım...” dedi. zira lokman’ı öyle istekle yerken görünce ona da iştiha gelmişti. yer yemez karpuz ağzını yaktı. dili, ağzı gittikçe acılaştı. bir müddet sustu, konuşamadı. sonra lokman’a: “ey benim canım, bu zehre nasıl teveccüh ettin? kahra karşılık lütuf gösterdin? bu sabrın, cana düşman gibi bu eziyet nedir? niye kibarca bildirmedin? özür dileyip maksadı anlatmadın?” dedi.
lokman da dedi ki: “ben senin nimetinden faydalanmışım. canım ve tenim nimetinden mahcup. senin sunduğun bir şeye acıdır demek, ona karşı iğrenme göstermek ayıptır. nimetlerinin hakkı vücudumda bellidir. her bir kemiğim senin nimetinden nasibini almış. senin bir acı lokmana katlanamazsam, bu can ile bu tenin başına toprak saçılsın. karpuzu veren senin lütuf elin bana onun acılığını göstermez. sevgi acıyı tatlılaştırır, bakırı altın eder. bulanıklar sevgi ile durulur, dert sevginin feyziyle şifa bulur. bu sevgi bir bilinç sonucudur, sıradan kişi bu huzura eremez.”
mesnevî-i şerif, 2/319 vd. (çev. amil çelebioğlu)
mevlâna celaleddin rumî hazretleri (ö. 672/1273), mesnevî’de şöyle anlatır:
"hazreti lokman, temiz bir kul ve kulluğunda gece gündüz gayretliydi. efendisi onun doğruluğunu ve keskin zekâsını görüp, kendi oğlundan daha üstün tuttu. gerçi lokman köle çocuğu idi ama heva ve hevesten gönlü temizlenip hür oldu. lokman, köle suretinde efendiydi. efendisi bir yere gidecek olsa elbisesini kölesine giydirir, kendisi de onun elbisesiyle gider, kölesi de önünde yürürdü. o da daima köleyi takip ederdi ki böylece kimse durumu anlamasın.
efendisi yemek sofrası hazır olunca hemen lokman’ı çağırtır, önce lokman elini uzatır, sonra da efendisi yemeye başlardı. lokman’ın artığını yemekten hoşlanırdı. yemediğini de yemez, dökerdi. eğer yiyecek de olsa iştahsız yerdi. o, ona ebedî bir dirilik olurdu.
bir karpuz hediye etmişlerdi. “oğlum lokman hemen gelsin.” dedi. lokman yanına gelince efendisi şevkle bıçağa uzanıp karpuzdan bir dilim keserek lokman’a verdi. o da karpuzu şeker gibi yedi. bir daha verdi, onu da yedi. böylece dilimler on yediyi buldu.
sonra efendisi bir dilim alıp, “karpuz tatlı mı bir bakayım...” dedi. zira lokman’ı öyle istekle yerken görünce ona da iştiha gelmişti. yer yemez karpuz ağzını yaktı. dili, ağzı gittikçe acılaştı. bir müddet sustu, konuşamadı. sonra lokman’a: “ey benim canım, bu zehre nasıl teveccüh ettin? kahra karşılık lütuf gösterdin? bu sabrın, cana düşman gibi bu eziyet nedir? niye kibarca bildirmedin? özür dileyip maksadı anlatmadın?” dedi.
lokman da dedi ki: “ben senin nimetinden faydalanmışım. canım ve tenim nimetinden mahcup. senin sunduğun bir şeye acıdır demek, ona karşı iğrenme göstermek ayıptır. nimetlerinin hakkı vücudumda bellidir. her bir kemiğim senin nimetinden nasibini almış. senin bir acı lokmana katlanamazsam, bu can ile bu tenin başına toprak saçılsın. karpuzu veren senin lütuf elin bana onun acılığını göstermez. sevgi acıyı tatlılaştırır, bakırı altın eder. bulanıklar sevgi ile durulur, dert sevginin feyziyle şifa bulur. bu sevgi bir bilinç sonucudur, sıradan kişi bu huzura eremez.”
mesnevî-i şerif, 2/319 vd. (çev. amil çelebioğlu)
devamını gör...
386.
(@grlevic):
yaşın ilerledikçe insanları olduğu gibi kabul etmeyi ögreniyorsun ama tahammülün kalmamış oluyor.
yaşın ilerledikçe insanları olduğu gibi kabul etmeyi ögreniyorsun ama tahammülün kalmamış oluyor.
devamını gör...
387.
stephen king:
geri dönüp baktığımızda en net gördüğümüz şeylerden biri aptallığımız değil midir? bir diğeriyse kaçırılan fırsatlardır.
geri dönüp baktığımızda en net gördüğümüz şeylerden biri aptallığımız değil midir? bir diğeriyse kaçırılan fırsatlardır.
devamını gör...
388.
"ama beni kendine alıştırırsan birbirimize ihtiyaç duyarız. gözümde, dünyada eşin benzerin kalmaz. senin gözünde de benim eşim benzerim olmaz..."
küçük prens / antoine de saint-exupéry
küçük prens / antoine de saint-exupéry
devamını gör...
389.
“akıl hastanesinin bahçesinde sigara içiyordum. merakımdan sanırım, bir şekilde orada buldum kendimi. kendi halinde, oldukça normal davranan, yüz çizgilerinden kırklarında olduğunu düşündüğüm bir adamla göz göze geldik. ben bir kaç kafamı çevirsem de, o gözlerini üzerimden hiç çekmedi. kıyafetlerinden anladığım kadarıyla misafirdi orada, hasta demeye dilim varmıyor şimdi. önce biraz çekindim, sonra cesaretimi toplayıp küçük adımlarla yaklaştım yanına.
‘sigara versene’ dedi hemen.
sigarayı uzatırken 'neden buradasınız?’ demiş bulundum.
sigarasını yaktı, tekrar gözlerini dikti üzerime. kırpmıyordu bile, ürkmedim desem yalan olur. 'iyi günler’ dileyerek uzaklaşmaya karar verdim. 'belki de yanlış bir soru sormuşumdur. belki canını sıkmışımdır ya da ne bileyim adam deli işte!’ diye geçirdim içimden. 'sen neden burada değilsin?’ diye bağırdı arkamdan. öyle bir bağırdı ki, arkamı dönmeye korktum. cinnetle bağırır gibi..
döndüm yüzümü, olduğum yerde, yaklaşmadan baktım yüzüne.
bu sefer sesini daha da yükselterek, tekrarladı;
'sen neden burada değilsin?
onca sahtekarın, onca vicdansızın, onca ihanetin içinde durabilmeyi nasıl başarıyorsun ? çocukların vurulduğu, çiçeklerin koparıldığı, sevgilerin harcandığı, umudun tükendiği, renksiz, yapay bir dünya var dışarıda. uyuşmadan uyum sağlayamadığım, gürültüsünden uyuyamadığım. kirli, kibirli, kaba bir dünya var. çıkarları uğruna seni çakıyla son model bir arabayı çizer gibi çizecek binlerce insan var. kanını emecek bir sürü vampir. sana kullanılıp, köşeye atılmış pis bir mendil gibi hissetirecek bir sürü katil.
sen neden burada değilsin?’
deliler mi yatmalı akıl hastanesinede yoksa onları deli edenler mi ?
devamını gör...
390.
- herkes geçer diyor. geçer mi efendim ?- herkes ne bilir acımı olric ?her gün biraz daha acır sonra, biraz daha ve biraz daha. ama en sonunda ne olur biliyor musun olric? geçmez evet geçmez. geçti sanırsın ama, geçmez... örneğin, alışverişe çıkarsın bir mağazaya girersin. öyle bir şarkı çalmaya başlar ki hatırlatır, dağıtır. geçmez...geçer sanırsın ama geçmez. daha az akla gelmeye başlar, alışıyorum galiba dersin. arkadaşlardan biri görmüştür onu biriyle bir yerde bir şeyler içerken.. boğazın kurur, yutkunamazsın ama geçmez... geçer sanırsın ama geçmez. telefonun ekranında duvar kağıdı değildir artık, kendinden bile sakladığın bir fotoğrafını görürsün aklındaki galeride. gözüne çarpar, hatırlatır. vurur, geçmez. rehberden adını silmişsindir, numara aklından geçip gitmez. oturduğu semtin otobüsü önünden geçer sen durakta gözlerin dolmuş beklerken. defalarca doğru durakta inme telaşı yaşadığın o toplu taşıma faaliyeti gözden yaş taşırma hareketine döner. binmezsin, ama geçmez. yine geçti sanırsın olric,unuttum dersin.. ama geçmez olric... adına bir filmde rastlarsın, alelade bir radyo programının canlı bağlantı kısmında istek bir şarkı üzerine..sezen aksu - vazgeçtim talep olunmuştur. çalınır, geçilmez. acır, geçme. birilerini öpüşürken gördüğünde gözünüze çarpan ani bir düşünce ile sarsılır dudağın bir başka dudağa geçme eylemi ve ardından gelen. o da birini öpüyor mudur acaba sorusu ve muhtemeldir öpmesi.. canın acır için kanar, geçmez... başka birini basmak istersin kanayan yarana. saçı onun gibidir, gözleri onunkiler gibi kocaman. sesi onunki gibi ince. bakarsın, gördüğün o değildir.. hayal kırılır, parçalar esner. dağılır, ama geçmez. acır ama, geçmez olric.*
devamını gör...
391.
ah alan 'vah'lara karışır.
devamını gör...
392.
kadınlar düşük gördükleri erkeklere kendilerini bir idol, yüksek gördükleri erkeklere bir eşya gibi sunarlar.
devamını gör...
393.
gülümsemek ve sessiz kalmak iki güçlü silahtır; gülümsemek bir çok sorunu çözer.
sessiz kalmak ise bir çok sorundan kurtarır..
paulo coelho
sessiz kalmak ise bir çok sorundan kurtarır..
paulo coelho
devamını gör...
394.
bir insanın kapasitesi hedefi ve gayreti nispetindedir
nevzat tarhan
nevzat tarhan
devamını gör...
395.
@young_virginia_
"düşünmeyi çok güzel becerenlerin çok azı uygulamada başarılı olur. uygulamak emek ister özveri ister sakinlik ister paylaşmak ister uzakgörüşlülük ister iz’an ister disiplin ister adalet ister hakkaniyet ister.
düşünce üretmek için kaideyi bir yere oturtup uzaklara bakmak yeter."
"düşünmeyi çok güzel becerenlerin çok azı uygulamada başarılı olur. uygulamak emek ister özveri ister sakinlik ister paylaşmak ister uzakgörüşlülük ister iz’an ister disiplin ister adalet ister hakkaniyet ister.
düşünce üretmek için kaideyi bir yere oturtup uzaklara bakmak yeter."
devamını gör...
396.
"anne evde olmadı mı her şey ters gider."
tolstoy
tolstoy
devamını gör...
397.
"işte birkaç zamandır beynimi kemiren şüphe... ben deli miyim?"
- hüseyin rahmi gürpınar
- hüseyin rahmi gürpınar
devamını gör...
398.
399.
iyilik adına ne yapıyorsam felaketim oluyor; başkaları gibi hainlik etseydim, onlar gibi mutlu olurdum.
voltaire.
voltaire.
devamını gör...
400.