761.
kendime mahkûmum. ağlasam, gözyaşlarım benim gözyaşlarım. ben cehennemde değilim, cehennem benim içimde.
cehennem çiçeği (kitap)
cehennem çiçeği (kitap)
devamını gör...
762.
763.
“sınırları çizilmemiş her samimiyet saygısızlıkla sonuçlanır.”
devamını gör...
764.
"insanlara aptal olduklarını söylemekten çekinmeyin. farkında değildirler. iyilik yapmış olursunuz"
devamını gör...
765.
766.
başlık altında cehennem çiçeği’ni görmek beni anlık olarak mutlu etti, teşekkürler. tabi ben de alper kamu’dan bir alıntı yapmazsam olmazdı…
bütün aşklar küllenir, bütün babalar ölür, bütün hikayeler biter. birinin yıkıntıların nöbetini tutması gerekir; işte o yüzden, biri hariç, bütün çocuklar büyür.
bütün aşklar küllenir, bütün babalar ölür, bütün hikayeler biter. birinin yıkıntıların nöbetini tutması gerekir; işte o yüzden, biri hariç, bütün çocuklar büyür.
devamını gör...
767.
768.
fleabag'den bir alıntı bırakmak isterim, "when you find somebody that you love, it feels like hope."
uzun zamandır umutsuzum arkadaşlar, biri kafama umut fırlatsın*
uzun zamandır umutsuzum arkadaşlar, biri kafama umut fırlatsın*
devamını gör...
769.
ve fırtına dindiğinde nasıl hayatta kaldığını, bunu nasıl atlattığını hatırlamayacaksın. aslında, fırtınanın gerçekten dinip dinmediğinden emin olmayacaksın. ama şurası kesin; fırtınadan çıktığında fırtınaya giren kişi olmayacaksın artık.
ingilizce adı kafka on the shore olan ve türkçeye sahilde kafka olarak çevrilen, okunası haruki murakami romanından bir alıntıdır.
devamını gör...
770.
bir kitap okumuştum. adını hatırlamıyorum. içinde bir domino teorisi vardı. domino taşlarını bilirsin. önce özenle dizilirler sonra tek bir fiskeyle hepsi teker teker yıkılır. ancak romandaki hikayede domino taşlarından oluşmuş zincirin iki tarafına da aynı anda dokunuluyor. ve zincir aynı anda iki taraftan yıkılmaya başlıyor. zincirdeki domino taşı sayısı tek. iki uçtan birbirini yıkarak ilerleyen taşlar tam ortadaki taşın iki yanına da aynı anda çarpıyor. ortadaki taş aynı anda, aynı güçte iki darbeyi, iki tarafından aldığı için ayakta kalıyor. bütün yıkılmış taşların arasında tek başına duruyor.
domino taşlarından oluşmuş zincirin bir ucu geçmiş, diğer ucu gelecek. yıkılıyorlar teker teker ve şimdi ki zaman kalıyor ayakta. geçmiş ve gelecek sıkıştırdığı için, ayakta kalan sadece şu an. şimdiki zamana mahkum olmuş insanlar. hareket edemeyen o domino taşı gibi felç geçirmiş insanlar. geçmiş, anılarla zihnimde, gelecekse tahminlerimle zihnimde. hepsi acı dolu. hepsinde kırılan hayaller var. her saniye içimde hissettiğim geçmiş, şimdiki zaman ve gelecekle dolu aklımla donup kaldığımı görüyorum. bütün heykeller gibi ben de sadece zaman içinde hareket ediyorum. yani yaşlanıyorum. elimden başka bir şey gelmiyor. tabiî her anın içinde üç zamanında yaşayarak yaşlanıyorum ve bu beni delirtiyor. insanın üç zamanlı bir canlı olmasından nefret ediyorum. aynı anda geri, park ve ileriye takılmış otomatik vitesli bir arabanın motoru ne gürültü çıkarabilirse, bin katını ben her saniye aklımda duyuyorum.
gelecek, geçmişin merhametine kalmıştır ve insan, ikisinin arasında bir kurbandır.
piç - hakan günday
devamını gör...
771.
"korkma, ben seni korurum.ben seni kötü şarkılardan, canını acıtacak alışkanlıklardan, kötü filmlerden, ülkedeki amerikan yatırımlarından, saç döken şampuanlardan, diş mineni yeterince koruyamayan diş macunlarından, kalitelisinden daha pahalıya satılan ucuz markalardan,samimiyetsiz şaraplardan korurum. ben seni birbirimizi kaybetmemize neden olacak kalabalık, popüler caddelerden, iğrenç gişe filmlerinden, aklından geçmesi muhtemel her kötü olasılıktan, ampul rejiminden, polis gazından, yoldan geçen arabaların üzerine su sıçratmasından korurum.
seni ben iğrenç televizyon dizilerinden, taraflı medya yayınlarından, iç karartan ana haber bültenlerinden de korurum.
yahu ben seni, uyurken yüzünü gıdıklayan batteniyenden, plajda ayak parmaklarının arasına kaçan kumlan, açısı değiştiği için doğrudan yüzüne vuran güneşin ultraviyole ışınlardan, küresel ısınmadan, ekonomik çalkantılardan,sürdüğün ojenin tırnağının dışına taşmasından,taktığın saatin kolunda iz bırakmasından, bol peynirli olmayan bütün kahvaltılardan korurum..
canım ben seni..
sonra konuşuruz, olur mu?
seni ben iğrenç televizyon dizilerinden, taraflı medya yayınlarından, iç karartan ana haber bültenlerinden de korurum.
yahu ben seni, uyurken yüzünü gıdıklayan batteniyenden, plajda ayak parmaklarının arasına kaçan kumlan, açısı değiştiği için doğrudan yüzüne vuran güneşin ultraviyole ışınlardan, küresel ısınmadan, ekonomik çalkantılardan,sürdüğün ojenin tırnağının dışına taşmasından,taktığın saatin kolunda iz bırakmasından, bol peynirli olmayan bütün kahvaltılardan korurum..
canım ben seni..
sonra konuşuruz, olur mu?
devamını gör...
772.
devamını gör...
773.
celine: senin lanet kitabını okuyana kadar iyiydim! ortalığı karıştırdı, biliyor musun? bana ne kadar romantik olduğumu, şeylere ne kadar çok umut bağladığımı hatırlattı ve şimdi, aşkla ilgili hiçbir şeye inanmıyorum gibi. artık insanlara karşı bir şeyler hissetmiyorum. bir bakıma, tüm romantizmimi o geceye koydum ve bir daha asla bunların hiçbirini hissedemedim. sanki, bu gece bir şekilde benden bazı şeyleri aldı ve ben onları sana ifade ettim ve sen de onları beraberinde götürdün! soğuk hissettirdi, sanki aşk benim için değilmiş gibi!
jesse: ben... ben buna inanmıyorum. buna inanmıyorum.
celine: biliyor musun? gerçeklik ve aşk benim için neredeyse çelişkili. komik olan şu ki, eski sevgililerimin hepsi artık evli! erkekler benimle çıkıyor, ayrılıyoruz ve sonra onlar evleniyor! ve sonra beni arayıp onlara aşkın ne olduğunu öğrettiğim için teşekkür ediyorlar ve onlara kadınlara değer vermeyi ve saygı duymayı öğrettiğim için!
jesse: sanırım ben de onlardan biriyim.
celine: biliyor musun, onları öldürmek istiyorum! neden bana evlenme teklif etmediler? "hayır" derdim ama en azından sorabilirlerdi! ama bu benim hatam, bunun benim hatam olduğunu biliyorum, çünkü asla doğru adam olduğunu hissetmedim. asla! ama doğru adam ne anlama geliyor? hayatının aşkı mı? kavram saçma. sadece başka biriyle tamamlanabileceğimiz fikri kötü! değil mi?!
jesse: konuşabilir miyim?
celine: biliyor musun, sanırım çok fazla kalbim kırıldı. ve sonra iyileştim. bu yüzden şimdi, bilirsin, en başından beri hiçbir çaba göstermiyorum çünkü bunun işe yaramayacağını biliyorum, bunun işe yaramayacağını biliyorum.
jesse: ben... ben buna inanmıyorum. buna inanmıyorum.
celine: biliyor musun? gerçeklik ve aşk benim için neredeyse çelişkili. komik olan şu ki, eski sevgililerimin hepsi artık evli! erkekler benimle çıkıyor, ayrılıyoruz ve sonra onlar evleniyor! ve sonra beni arayıp onlara aşkın ne olduğunu öğrettiğim için teşekkür ediyorlar ve onlara kadınlara değer vermeyi ve saygı duymayı öğrettiğim için!
jesse: sanırım ben de onlardan biriyim.
celine: biliyor musun, onları öldürmek istiyorum! neden bana evlenme teklif etmediler? "hayır" derdim ama en azından sorabilirlerdi! ama bu benim hatam, bunun benim hatam olduğunu biliyorum, çünkü asla doğru adam olduğunu hissetmedim. asla! ama doğru adam ne anlama geliyor? hayatının aşkı mı? kavram saçma. sadece başka biriyle tamamlanabileceğimiz fikri kötü! değil mi?!
jesse: konuşabilir miyim?
celine: biliyor musun, sanırım çok fazla kalbim kırıldı. ve sonra iyileştim. bu yüzden şimdi, bilirsin, en başından beri hiçbir çaba göstermiyorum çünkü bunun işe yaramayacağını biliyorum, bunun işe yaramayacağını biliyorum.
devamını gör...
774.
775.
küçük prens, tertemiz aşkına rağmen, çok geçmeden çiçekten şüphe eder oldu. önemsiz sözlerini ciddiye almış, çok üzülmüştü.
"dinlememeliydim onu, demişti bana bir gün; çiçeklerin söylediklerine aldırmamalı! seyretmeli, koklamalı, o kadar! benim çiçeğim gezegenimi güzel kokularla dolduruyordu da ben kadrini bilememişim. bunca sinirime dokunan o pençe hikayesi aslında
yüreğimi yumuşatmalıydı."
içini dökmeye devam etti:
"hiç bilememişim, o zaman! söylediklerine değil, yaptıklarına
bakmalıydım. güzel kokular yayıyordu, içimi aydınlatıyordu. kaçmamalıydım. beceriksiz nazlanmalarının arkasındaki yumuşaklığını görmeliydim. böyledir çiçekler; çelişkilerle dolu! ama o zamanlar, sevmesini bilemeyecek kadar küçüktüm!"
"dinlememeliydim onu, demişti bana bir gün; çiçeklerin söylediklerine aldırmamalı! seyretmeli, koklamalı, o kadar! benim çiçeğim gezegenimi güzel kokularla dolduruyordu da ben kadrini bilememişim. bunca sinirime dokunan o pençe hikayesi aslında
yüreğimi yumuşatmalıydı."
içini dökmeye devam etti:
"hiç bilememişim, o zaman! söylediklerine değil, yaptıklarına
bakmalıydım. güzel kokular yayıyordu, içimi aydınlatıyordu. kaçmamalıydım. beceriksiz nazlanmalarının arkasındaki yumuşaklığını görmeliydim. böyledir çiçekler; çelişkilerle dolu! ama o zamanlar, sevmesini bilemeyecek kadar küçüktüm!"
devamını gör...
776.
en beğendiğim sözlerden...
zihninin hapishanesinden kurtulmak için önce duvarlarının farkına varmalısın.
foucault
zihninin hapishanesinden kurtulmak için önce duvarlarının farkına varmalısın.
foucault
devamını gör...
777.
"yağmur dinince şemsiyenin yük olduğu gibi, sizinle işi biten insanlara güneşli havada şemsiye olursunuz."
(biraz anonim, biraz benden)
(biraz anonim, biraz benden)
devamını gör...
778.
“uğrunda ölmeye değer bir hayat yaşa.”
devamını gör...
779.
“başumı kesdügine râzıyem ol hûnînün
ayagın bassa yüzüm üstine kassâb gibi”*
ayagın bassa yüzüm üstine kassâb gibi”*
devamını gör...
780.
"konuşacak konu bulmakta sıkıntı çektiklerinde, arkadaşlarının sırlarını ifşa etmeyen çok az kişi vardır."
(bkz: insanca pek insanca)
(bkz: friedrich nietzsche)
(bkz: insanca pek insanca)
(bkz: friedrich nietzsche)
devamını gör...