21.
ilk kez dün denediğim yiyecektir. a1 seviyesinde uzakdoğu kültürüne hakim olmamdan mütevellit ilk başta sevemeyeceğimi düşündüm ancak california roll gerçekten hoşuma gitti benim gibi beginner iseniz california roll deneyebilirsiniz efenim. ben california roll'un ardından pişmiş suşi denemeye karar verdim fakat pişmişliği tartışılır gayet çiğdi. tadı deniz kokusuna benziyor. ama pirinç de var ve balık da. üçünü karıştırın yerken salata yiyor hissiyatı da aldım. deneyiniz efenim, öldürmüyor kesin bilgi.
devamını gör...
22.
çok açken, ve bedava bulunmuşsa yenir, onun dışında para verip alacağım bir şey değil.
son çare sushi.
son çare sushi.
devamını gör...
23.
gereksiz bir yiyecek.
devamını gör...
24.
yengecli olanını yemiştim californiaydi adı galiba. yerken öyle çok hoşuma gitmiyor,ortalama tadı var. hatta çok aç değilseniz vasat bir tat.. ama bir yerde adını okuyunca (bkz: şuan olduğu gibi) ya da resmini görünce canım çekiyor. ılginç.
devamını gör...
25.
hayat felsefesi olarak gittiğim ülke ve şehirlerde mutlaka oranın özel lezzetlerine dalarım. ücra köşede de yerim, sağlam restoranlara da gider denerim. kimi zaman bir tarafıma hesap girmiş olsa da huyumdan vazgeçmedim.
suşi bilmem kaçlı yıllarda orada burada çok konuşulmaya başladığında herkes gibi benimde ilgimi çekmişti. fırsatını bulduğumda yemeliydim ama öyle ondan bundan değil direkt memleketlisinden.
neyse lafı fazla uzatmadan yurtdışında girdiğim tüm asya kökenli restoranlara saldırdım. pekin çorbası ve noodle alırken yanına da mutlaka suşi çeşitleri içeren karışık tabaktan aldım. şimdi çorbayı ve noodle'ı almamın sebebi aç kalmamak, nede olsa onlar tanıdık.
açtım baktım rengarenk baya albenisi olan bir lokum gibi duruyor. sade yenildiğinde öyle çiğ balık tadı madı yok (evet çiğ hamsi yedim oradan biliyorum). hatta hiç tadı yok bile diyebilirim. soğuk balık + tatsız tuzsuz pilav etrafı yosun sarılı.
neyse açalım sosları ile deneyelim dedim ve yanında gelen turşumsu şeyi açmamla etrafı bi koku sardı ki tarifini şöyle yapabilirim ; soğuk çiş, anason ve turşuyu mikserleyin, sonra mabadınıza sokup çıkarın. evet tam olarak böyle bir koku. herşeyi yiyoruz ama bu işinde bir gururu var sonuçta diyip çöpe salladım. en son denenmeyi bekleyen vasabiyle gözgöze geldik. acıyla aram hiç iyi değildir ama bi kokladım, öyle keskin kokusu olmadığı için yenilebilir diyip sürdüm suşiye attım ağzıma. ulen böyle bir tat yok, yeminle gres yağı tadı. acı değil ama böyle sanki uranyum yalamış gibi bir tat. ağızda bıraktığı o çakmak gazı etkisi falan berbat bir şey. 3 farklı zamanda 3 farklı asya restoranında şans verdim belki denk gelememişimdir diye yok abi imkansız.
hayatımda yediğim en b*ktan şey. yani yok damak zevkiymiş falanmış filanmış. bunu beğenen şahsiyet küçükken dilinin üzerinde cam şekeri drift attırmıştır. zira tat alma duyusu olan herhangi bir canlı bile bunu beğenemez ya.
suşi bilmem kaçlı yıllarda orada burada çok konuşulmaya başladığında herkes gibi benimde ilgimi çekmişti. fırsatını bulduğumda yemeliydim ama öyle ondan bundan değil direkt memleketlisinden.
neyse lafı fazla uzatmadan yurtdışında girdiğim tüm asya kökenli restoranlara saldırdım. pekin çorbası ve noodle alırken yanına da mutlaka suşi çeşitleri içeren karışık tabaktan aldım. şimdi çorbayı ve noodle'ı almamın sebebi aç kalmamak, nede olsa onlar tanıdık.
açtım baktım rengarenk baya albenisi olan bir lokum gibi duruyor. sade yenildiğinde öyle çiğ balık tadı madı yok (evet çiğ hamsi yedim oradan biliyorum). hatta hiç tadı yok bile diyebilirim. soğuk balık + tatsız tuzsuz pilav etrafı yosun sarılı.
neyse açalım sosları ile deneyelim dedim ve yanında gelen turşumsu şeyi açmamla etrafı bi koku sardı ki tarifini şöyle yapabilirim ; soğuk çiş, anason ve turşuyu mikserleyin, sonra mabadınıza sokup çıkarın. evet tam olarak böyle bir koku. herşeyi yiyoruz ama bu işinde bir gururu var sonuçta diyip çöpe salladım. en son denenmeyi bekleyen vasabiyle gözgöze geldik. acıyla aram hiç iyi değildir ama bi kokladım, öyle keskin kokusu olmadığı için yenilebilir diyip sürdüm suşiye attım ağzıma. ulen böyle bir tat yok, yeminle gres yağı tadı. acı değil ama böyle sanki uranyum yalamış gibi bir tat. ağızda bıraktığı o çakmak gazı etkisi falan berbat bir şey. 3 farklı zamanda 3 farklı asya restoranında şans verdim belki denk gelememişimdir diye yok abi imkansız.
hayatımda yediğim en b*ktan şey. yani yok damak zevkiymiş falanmış filanmış. bunu beğenen şahsiyet küçükken dilinin üzerinde cam şekeri drift attırmıştır. zira tat alma duyusu olan herhangi bir canlı bile bunu beğenemez ya.
devamını gör...
26.
asla denemeyeceğim yiyeceklerdendir.
ekmek arası ton balığı jelepano turşusu zeytinyağ ve limondan daha lezzetli olması imkansız olan yiyecektir.
ekmek arası ton balığı jelepano turşusu zeytinyağ ve limondan daha lezzetli olması imkansız olan yiyecektir.
devamını gör...
27.
(bkz: sushi)
uzak doğu mutfağının en gözde yemeklerinden biri.
dünya'nın türk mutfağındaki yemeklerden sonra sahip olduğu en iyi yemektir.
önemli olan nasıl yiyeceğinizi bilmek ve hangi tür suşiyi yiyeceğinizi bilmek.
bak kokusu burnuma geldi. muhteşem.
bir kere öncelikle biz türk'üz kardeşim bize çiğ balık falan gelmez.
bizim öncelikle vejetaryen suşi çeşitlerini denememiz lazım. alışmak için ilk adım bu.
japonların özel bir mantarı var, bu mantarla yaptıkları bir sushi var.
bak sana yemin ediyorum onu bi ye, suşi bağımlısı olursun. geceleri aklına gelir, kokusu burnuna gelir nasıl canın çeker nasıl.
kendi kendine inanamazsın. şusi birden en sevdiğin yemek oluverir bak öyle bir şey.
biraz çeşitlerinden söz edeceğim, sonra nasıl yemelisin onu anlatacağım.
bi kere en başta (bkz: sashimi)'den uzak duruyoruz asla sipariş vermiyoruz. bu pişmemiş sushi balığının ta kendisi ve tek başına geliyor. bunu yersen kusarsın.
(bkz: nigiri) de yemiyoruz. bu da pirinç üzeri çiğ balık. bize göre değil. (aslında tadı mükemmel ama ilk kez yiyecekler bundan başlamasın.)
(bkz: chirashi) buna bakmıyoruz bile.
(bkz: maki roll) biz bunu yiyecceğiz. kavrulmuş deniz yosunu, sushi pilavı ve sebze. mümkünse vejetaryen maki roll alıyoruz. içinde genelde salatalık avakado vs oluyor. ya da işte o muhteşem mantarlar. ahhh.... yosun dış taraftadır.
(bkz: california roll) bu da maki rollun tersi yosun içerde pirinç dışardadır.
(bkz: dragon roll) yiyebiliriz ama lütfen vejetaryen seçmeyi unutmayın.
şimdi nasıl yeniyor; bütün sır burada.
soya sosunu önünüze alıyorsunuz, zaten onlar size minnacık özel bir kap getiriyor onun içine koyuyrsunuz azcık. bir çimdik de o getirdikleri yeşil şey*den koyuyorsunuz ve ikisini birbirine iyice karıştırıyorsunuz.
sonra sushinizi bu karışıma batırıyorsunuz, komple bulamıyoruz bi kenarını batırın pirinç onu emiyor hemen zaten.
komple ağzımıza sokuyoruz.
böyle bir lezzet yok kardeşlerim.
nasıl acıktım nağlet gelsin kim hortlattı bu başlığı ya.
bak ben anasının kınalı kuzusu, annesinin yemekleri dışındaki her yemeğe burun kıvıran ben, bir sushi aşığıyım.
kaçırma bu tadı. *
hem japonlar akıllı adam olm. yiyorlarsa vardır bi bildikleri. dene gitsin.
alıştıktan sonra da bi nigiri patlatırsınız. eyt be...
uzak doğu mutfağının en gözde yemeklerinden biri.
dünya'nın türk mutfağındaki yemeklerden sonra sahip olduğu en iyi yemektir.
önemli olan nasıl yiyeceğinizi bilmek ve hangi tür suşiyi yiyeceğinizi bilmek.
bak kokusu burnuma geldi. muhteşem.
bir kere öncelikle biz türk'üz kardeşim bize çiğ balık falan gelmez.
bizim öncelikle vejetaryen suşi çeşitlerini denememiz lazım. alışmak için ilk adım bu.
japonların özel bir mantarı var, bu mantarla yaptıkları bir sushi var.
bak sana yemin ediyorum onu bi ye, suşi bağımlısı olursun. geceleri aklına gelir, kokusu burnuna gelir nasıl canın çeker nasıl.
kendi kendine inanamazsın. şusi birden en sevdiğin yemek oluverir bak öyle bir şey.
biraz çeşitlerinden söz edeceğim, sonra nasıl yemelisin onu anlatacağım.
bi kere en başta (bkz: sashimi)'den uzak duruyoruz asla sipariş vermiyoruz. bu pişmemiş sushi balığının ta kendisi ve tek başına geliyor. bunu yersen kusarsın.
(bkz: nigiri) de yemiyoruz. bu da pirinç üzeri çiğ balık. bize göre değil. (aslında tadı mükemmel ama ilk kez yiyecekler bundan başlamasın.)
(bkz: chirashi) buna bakmıyoruz bile.
(bkz: maki roll) biz bunu yiyecceğiz. kavrulmuş deniz yosunu, sushi pilavı ve sebze. mümkünse vejetaryen maki roll alıyoruz. içinde genelde salatalık avakado vs oluyor. ya da işte o muhteşem mantarlar. ahhh.... yosun dış taraftadır.
(bkz: california roll) bu da maki rollun tersi yosun içerde pirinç dışardadır.
(bkz: dragon roll) yiyebiliriz ama lütfen vejetaryen seçmeyi unutmayın.
şimdi nasıl yeniyor; bütün sır burada.
soya sosunu önünüze alıyorsunuz, zaten onlar size minnacık özel bir kap getiriyor onun içine koyuyrsunuz azcık. bir çimdik de o getirdikleri yeşil şey*den koyuyorsunuz ve ikisini birbirine iyice karıştırıyorsunuz.
sonra sushinizi bu karışıma batırıyorsunuz, komple bulamıyoruz bi kenarını batırın pirinç onu emiyor hemen zaten.
komple ağzımıza sokuyoruz.
böyle bir lezzet yok kardeşlerim.
nasıl acıktım nağlet gelsin kim hortlattı bu başlığı ya.
bak ben anasının kınalı kuzusu, annesinin yemekleri dışındaki her yemeğe burun kıvıran ben, bir sushi aşığıyım.
kaçırma bu tadı. *
hem japonlar akıllı adam olm. yiyorlarsa vardır bi bildikleri. dene gitsin.
alıştıktan sonra da bi nigiri patlatırsınız. eyt be...
devamını gör...
28.
#1454166 genel olarak çok güzel açıklamış.
benim çok severek ve hatta bayılarak yediğim yiyecek türü. ama çeşitlerinin isimlerini bir türlü öğrenemedim.
wasabiyi öyle ekmeğe salça sürer gibi sürmeyin. soya ile karıştırıp sos hsline getirdikten sonra kullanın. asıl lezzeti o zmaan oluyor. ben her seferinde bir miktar wasabiyi daha başlamadan yemeyi seviyorum. böyle burnumdan ateşler çıkması çok garip. ama en fazla 3 saniye sürer acısı. anında yakıp geçer.
hongkong da (bir zamanlar) sürekli gittiğim sushi büfesi vardı. sanırım oranın alışkanlığı. ve o küçük büfenin lezzetini hiç bulamadım.
ilk sefer tadıyorsanız pirinçten dolayı çok tatsız gelecektir. birkaç çeşidini denemeniz faydalı olacaktır. hafif bir yemek türüdür. ilk deneyen herkesi hayal kırıklıpına uğratır.
benim çok severek ve hatta bayılarak yediğim yiyecek türü. ama çeşitlerinin isimlerini bir türlü öğrenemedim.
wasabiyi öyle ekmeğe salça sürer gibi sürmeyin. soya ile karıştırıp sos hsline getirdikten sonra kullanın. asıl lezzeti o zmaan oluyor. ben her seferinde bir miktar wasabiyi daha başlamadan yemeyi seviyorum. böyle burnumdan ateşler çıkması çok garip. ama en fazla 3 saniye sürer acısı. anında yakıp geçer.
hongkong da (bir zamanlar) sürekli gittiğim sushi büfesi vardı. sanırım oranın alışkanlığı. ve o küçük büfenin lezzetini hiç bulamadım.
ilk sefer tadıyorsanız pirinçten dolayı çok tatsız gelecektir. birkaç çeşidini denemeniz faydalı olacaktır. hafif bir yemek türüdür. ilk deneyen herkesi hayal kırıklıpına uğratır.
devamını gör...
29.
devamını gör...
30.
yıllar önce denediğimde, mide bulantım günlerce sürmüştü.
wasabi veya sushinin içeriğinden ziyade, dışına sarılan yaprak yosunun plastiğimsi tadından hiç hoşlanmadım.
farklı çeşitler de denemek lazım tabi, öylece kestirip atmamalı...
wasabi veya sushinin içeriğinden ziyade, dışına sarılan yaprak yosunun plastiğimsi tadından hiç hoşlanmadım.
farklı çeşitler de denemek lazım tabi, öylece kestirip atmamalı...
devamını gör...
31.
hayatımda hiç yememiştim. evet yememiştim diyorum çünkü birkaç sene evvel yanlışlıkla yedim. yani o gün hiç yaşanmasa hayatım boyunca da eksikliğini hissetmezdim.
bir ramazan ayında birkaç firma toplanıp hem iftar yemeği yenecek hem de kaynaşılıp iş güç konuşulacak, ilişkiler sıkılaştırılacak. neyse bizim patron beni ve başka bir arkadaşı daha davet etti. beraber gidelim dedi. eyvallah dedik. yani o kasıntı ortamı da gerçekten sevmediğim gibi o trafikte anadolu yakasından avrupa'ya geçmek benim için ayrı dert zaten. ama davet edildik sonuçta, bahanemiz de yok, geliriz dedik. güzel bir mekan ayarlanmış, herkes giyinmiş kuşanmış gelmiş. oturduk bekliyoruz. yavaştan servisler falan yapıldı başlangıçlar masaya konuldu. ezan okununca yumulacağız.
sonunda ezan da okundu başladık yemeye. porsiyonlar ufak ufak da olsa masa boşaldıkça bir şeyler geliyor sürekli.
yalnız sorun şu ki ortalama bir türk doymaz lan bunlarla. evet doymuyorduk. hani ortam nezih olmasa, o kasıntılığı da biri üstünden atıp cengaverlik yapsa "şefim yağdır artık masaya! yağdır!" moduna girmişiz.
evet, işte o an gelmişti. tabağımda duran şeyin ne olduğuyla alakalı hiçbir fikrim yoktu. fakat yemek de istiyorum. soramıyorum da bu nedir diye. yani izliyorum diğer insanları kimisi yiyor, kimisi tabaktaki diğer şeyleri yiyip bunu ayırıyordu. o kadar da merak ettim ki aynı zamanda. ölmeyiz ya sonuçta, başladım yemeye ben de. yani yiyorum ama hala tadından ne olduğunu çıkaramıyorum. kötü de bir tadı yok ama iyi de denemez. bizim patronun bir ara garip bakışlarını hissettim, kıllanır gibi oldum. ama zaten yarısını gömmüştüm bile.
neyse yemek bitti, tatlılar yendi, çaylar içildi. sigara faslında ben, patron ve diğer arkadaş üçümüz bir araya geldik. sonra şu soruyu duymamla içimden "heeee" dedim.
"sushi'yi beğendiniz mi ya?"
yani bir akşam yemeği toplanmasında menüde sushi olması tuhaf değil. yalnız müdür iftar yemeği lan bu. hani bir insana deseler ki hangi akşam yemeğinde sushi yeme ihtimalin en düşüktür, ramazan ayında bir iftar yemeği der. kimin aklına geldi iftar menüsüne sushi koymak ya? doğu batı sentezinden sonra doğu-uzakdoğu sentezinde çığır açmak bu olsa gerek.
bir ramazan ayında birkaç firma toplanıp hem iftar yemeği yenecek hem de kaynaşılıp iş güç konuşulacak, ilişkiler sıkılaştırılacak. neyse bizim patron beni ve başka bir arkadaşı daha davet etti. beraber gidelim dedi. eyvallah dedik. yani o kasıntı ortamı da gerçekten sevmediğim gibi o trafikte anadolu yakasından avrupa'ya geçmek benim için ayrı dert zaten. ama davet edildik sonuçta, bahanemiz de yok, geliriz dedik. güzel bir mekan ayarlanmış, herkes giyinmiş kuşanmış gelmiş. oturduk bekliyoruz. yavaştan servisler falan yapıldı başlangıçlar masaya konuldu. ezan okununca yumulacağız.
sonunda ezan da okundu başladık yemeye. porsiyonlar ufak ufak da olsa masa boşaldıkça bir şeyler geliyor sürekli.
yalnız sorun şu ki ortalama bir türk doymaz lan bunlarla. evet doymuyorduk. hani ortam nezih olmasa, o kasıntılığı da biri üstünden atıp cengaverlik yapsa "şefim yağdır artık masaya! yağdır!" moduna girmişiz.
evet, işte o an gelmişti. tabağımda duran şeyin ne olduğuyla alakalı hiçbir fikrim yoktu. fakat yemek de istiyorum. soramıyorum da bu nedir diye. yani izliyorum diğer insanları kimisi yiyor, kimisi tabaktaki diğer şeyleri yiyip bunu ayırıyordu. o kadar da merak ettim ki aynı zamanda. ölmeyiz ya sonuçta, başladım yemeye ben de. yani yiyorum ama hala tadından ne olduğunu çıkaramıyorum. kötü de bir tadı yok ama iyi de denemez. bizim patronun bir ara garip bakışlarını hissettim, kıllanır gibi oldum. ama zaten yarısını gömmüştüm bile.
neyse yemek bitti, tatlılar yendi, çaylar içildi. sigara faslında ben, patron ve diğer arkadaş üçümüz bir araya geldik. sonra şu soruyu duymamla içimden "heeee" dedim.
"sushi'yi beğendiniz mi ya?"
yani bir akşam yemeği toplanmasında menüde sushi olması tuhaf değil. yalnız müdür iftar yemeği lan bu. hani bir insana deseler ki hangi akşam yemeğinde sushi yeme ihtimalin en düşüktür, ramazan ayında bir iftar yemeği der. kimin aklına geldi iftar menüsüne sushi koymak ya? doğu batı sentezinden sonra doğu-uzakdoğu sentezinde çığır açmak bu olsa gerek.
devamını gör...
32.
çok severim geçen hafta berbat bir sushi yedim her yerden yemeyin keşke daha uygun fiyatta olsa her gün yerdim.
devamını gör...
33.
fiyatı uygun olsa gece gündüz yiyebileceğim japon yemeği.
somonlusunun ayrı bir hastasıyım. yanında yosun salatasıyla inanılmaz doyurucu bir öğün.
somonlusunun ayrı bir hastasıyım. yanında yosun salatasıyla inanılmaz doyurucu bir öğün.
devamını gör...
34.
çok sağlıklı bir yemek değil. şekerde pişmiş pirinç yiyorsun sonuçta. en yaygın balık da somon, hani şu dünyanın en toksik, en pis yemeği sayılan somon.
ama japon ne yapıyor, bir porsiyon, 4-6 tane yiyor, şintosuna, atasına şükredip kalkıyor. biz istiyoruz bir tepsi daha. paramız olsa ikinci tepsiyi de isteriz.
ama japon ne yapıyor, bir porsiyon, 4-6 tane yiyor, şintosuna, atasına şükredip kalkıyor. biz istiyoruz bir tepsi daha. paramız olsa ikinci tepsiyi de isteriz.
devamını gör...
35.
aperatif ana yemek falan degil. oyuna gelmeyin halkim!
devamını gör...
36.
sevmeyenlerin pişmiş olanlarıyla barıştığı, çiğ olarak tercih edilesi japon yemeği. son keşfim cadde bostan kültür merkezi karşısındaki yamo sushi,ortam samimi. fiyat performans olarakta tatmin edici.
devamını gör...
37.
bunu yiyen şırdan yemez, ay öğh der, çiğ köfte dersin etli, ay der çiğ çiğ mi yicez? lakin suşi yer.
ya bunlar riyakar. bunlar samimiyetsiz.
kardeşim çiğ balık yiyorsun da, pişmiş kuzu bağırsağı neden yemiyorsun?
hayatınız şov.
bakın gelin ben size bir sunumla mumbar ısmarlayayım, en kral insan ben olurum.
bunlar firavun.
ya bunlar riyakar. bunlar samimiyetsiz.
kardeşim çiğ balık yiyorsun da, pişmiş kuzu bağırsağı neden yemiyorsun?
hayatınız şov.
bakın gelin ben size bir sunumla mumbar ısmarlayayım, en kral insan ben olurum.
bunlar firavun.
devamını gör...
38.
içinde çiğ balık olsun istemiyorsanız kore restorantında kimbap yiyebilirsiniz. sushinin çiğ balıksızı ve bayılıyorum o kurutulmuş yosunun tadına
devamını gör...
39.
kore restorantı gimbap rezaletinden sonra benim için zaten fiyatı yüksek olan bir kaç kore restoranına baktım. en son 1 yıl kadar önce gitmiştim ve fiyatlar inanılır gibi değil. geçen yıl gittiğimde 70-80tl gibi bir fiyatı olan noodle için 175tl demişler. suşileri zaten yeseniz oturur ağlarsınız 12li suşilere 300-400 fiyat yazmışlar.
önceden kırk yılda bir de olsa gidebilirken artık anlaşılan hiç yemeyeceğiz (yiyemeyeceğiz).
önceden kırk yılda bir de olsa gidebilirken artık anlaşılan hiç yemeyeceğiz (yiyemeyeceğiz).
devamını gör...
40.
çeşitleri bulunan, yoruma açık, malzeme olarak zengin, şekilli şüküllü japon yemeği. ya da öyle bir şey işte, tanım yapmak için yaptım, hepimiz biliyoruz neticede.
efenim, ben buna bir ara kafayı takmıştım; görmemişlik işte anamızın evinde suşi mi vardı? merak ettim. herkes cayır cayır yiyor, instalarda fotoğraflar paylaşıyorlar filan elit elit, peş peşe çin restoranları, japon şeyleri açılmış her köşe başına, bir statü göstergesi haline gelmiş suşi yemek, herkes de bayım bayım bayılıyor ve "tadını beğenmedim" diyene "sen ne anlarsın zaten allah'ın köylüsü" deyip öteye iteliyorlar filan... "mükemmel bir lezzeti deneyimleme fırsatını kaçırıyor muyum acaba?" düşüncesi ile panikleyerek ölmeden önce denenecekler listesine hemen not düştüm suşi yemeyi.*
karar vermişim o gün, yiyeceğim suşiyi, yiyeceğim de bir çekinme hissiyatı hasıl oldu o sıra efenim yalan yok; çubuk nasıl tutulur bilmiyorum. tarhana kaşıklamaya ve ekmekle sahandan yağda yumurta sıyırmaya alışkın bünyeme japon çubuklarıyla insan içinde suşi yemek ağır gelebilirdi, utanabilirdim ufacık ters bir bakış alsam. bu yüzden paket yaptırıp, eve götürüp incelemenin duygusal hasar almamak için daha güvenli olacağını düşündüm.
malzeme soruyorlar efenim, kumpir içi seçer gibi işte; starbaks gören masum köylü gibiyim ortamda, "en çok hangisi tercih ediliyorsa ondan olsun, ilk kez deneyeceğim" dedim. yaptılar ettiler derken... 6 tane ya, 6 tanecik lokmaya it gibi parayı çıkarmak zorunda kalınca fakir bünyem için için isyana dayandı. "süper bir şey olmazsa, çöp oldu param vallahi çöp oldu" diye içimden söylenerek eve vardım ki hemen ardımdan kapı zili çaldı. poşetleri mutfağa henüz bırakıp geri döndüm. lanet olsun! arkadaşlarım gelmiş. elbette ilk suşi deneyimime tebelleş oldular ve altı lokmaya hayıflanırken payıma iki lokma ancak düşebildi... suşi bekaretimi daha özel kaybetmeyi isterdim, olmadı efenim, neyse.
"fena değil ama o kadar ölünüp bitilesi bir şey de değil" diyerek, aşağıladım biraz nimeti. "kurban olun içliköftemize!" diye de bi celallenme geldi, japonlara karşı milli duygularım kabardı, ödediğim paranın miktarından olsa gerek, yedikçe sinirlendim. yok efenim yok, bizim mutfağın yeteri kadar reklamı, prı yok, olsa ah, suşi muşi de neymiş? dünyayı sallarız, yerinden oynatırız. bir içliköfte, bir zeytinyağlı sarma, bir enginar dolma, tandır, mantı, künefe... kendimden geçtim efenim bi saniye. oh...
oruç tutanlar, hamileler de artık kusura bakmayın, gezmeyin efenim suşi başlığında siz de alla alla.
neyse efenim, yerken çatalla didikledim biraz; nasıl yapmışlar, mantığı ne bunun derken "kurutulmuş yosun da neymiş? peeh. ben bunu ıspanakla sararım lan!" dedim. öyle bi meydan okudum japon mutfak kültürüne, kendi 15 m2lik mutfağımda ancak sonradan fark edecektim kurutulmuş yosunun pirinçleri toparlamadaki iskelet yapı olduğunu. deniz kumundan bina yapmaya girişmekti benimki, sulusepken, yağda döndürülmüş ıspanak, o pirinçleri nasıl bir arada tutsundu? zaten "pilavlık pirinçten de yaparım ben bunu" deyip baldo pirinci de dayadım. evet efenim, evde, kendi yorumumla suşi yaptım. sonuç ise "pirinçli ıspanak topları" oldu.
sonrasında biraz daha kafa yorunca "pestil mantığıyla, ıspanaklara biraz nişasta ile kıvam versem ve incecik serip fırında kurutsaam... hımmm" dedim. evet... henüz denemedim ama teoride mümkündür. bekleyin japonlar, morticia geliyor!
efenim, ben buna bir ara kafayı takmıştım; görmemişlik işte anamızın evinde suşi mi vardı? merak ettim. herkes cayır cayır yiyor, instalarda fotoğraflar paylaşıyorlar filan elit elit, peş peşe çin restoranları, japon şeyleri açılmış her köşe başına, bir statü göstergesi haline gelmiş suşi yemek, herkes de bayım bayım bayılıyor ve "tadını beğenmedim" diyene "sen ne anlarsın zaten allah'ın köylüsü" deyip öteye iteliyorlar filan... "mükemmel bir lezzeti deneyimleme fırsatını kaçırıyor muyum acaba?" düşüncesi ile panikleyerek ölmeden önce denenecekler listesine hemen not düştüm suşi yemeyi.*
karar vermişim o gün, yiyeceğim suşiyi, yiyeceğim de bir çekinme hissiyatı hasıl oldu o sıra efenim yalan yok; çubuk nasıl tutulur bilmiyorum. tarhana kaşıklamaya ve ekmekle sahandan yağda yumurta sıyırmaya alışkın bünyeme japon çubuklarıyla insan içinde suşi yemek ağır gelebilirdi, utanabilirdim ufacık ters bir bakış alsam. bu yüzden paket yaptırıp, eve götürüp incelemenin duygusal hasar almamak için daha güvenli olacağını düşündüm.
malzeme soruyorlar efenim, kumpir içi seçer gibi işte; starbaks gören masum köylü gibiyim ortamda, "en çok hangisi tercih ediliyorsa ondan olsun, ilk kez deneyeceğim" dedim. yaptılar ettiler derken... 6 tane ya, 6 tanecik lokmaya it gibi parayı çıkarmak zorunda kalınca fakir bünyem için için isyana dayandı. "süper bir şey olmazsa, çöp oldu param vallahi çöp oldu" diye içimden söylenerek eve vardım ki hemen ardımdan kapı zili çaldı. poşetleri mutfağa henüz bırakıp geri döndüm. lanet olsun! arkadaşlarım gelmiş. elbette ilk suşi deneyimime tebelleş oldular ve altı lokmaya hayıflanırken payıma iki lokma ancak düşebildi... suşi bekaretimi daha özel kaybetmeyi isterdim, olmadı efenim, neyse.
"fena değil ama o kadar ölünüp bitilesi bir şey de değil" diyerek, aşağıladım biraz nimeti. "kurban olun içliköftemize!" diye de bi celallenme geldi, japonlara karşı milli duygularım kabardı, ödediğim paranın miktarından olsa gerek, yedikçe sinirlendim. yok efenim yok, bizim mutfağın yeteri kadar reklamı, prı yok, olsa ah, suşi muşi de neymiş? dünyayı sallarız, yerinden oynatırız. bir içliköfte, bir zeytinyağlı sarma, bir enginar dolma, tandır, mantı, künefe... kendimden geçtim efenim bi saniye. oh...
oruç tutanlar, hamileler de artık kusura bakmayın, gezmeyin efenim suşi başlığında siz de alla alla.
neyse efenim, yerken çatalla didikledim biraz; nasıl yapmışlar, mantığı ne bunun derken "kurutulmuş yosun da neymiş? peeh. ben bunu ıspanakla sararım lan!" dedim. öyle bi meydan okudum japon mutfak kültürüne, kendi 15 m2lik mutfağımda ancak sonradan fark edecektim kurutulmuş yosunun pirinçleri toparlamadaki iskelet yapı olduğunu. deniz kumundan bina yapmaya girişmekti benimki, sulusepken, yağda döndürülmüş ıspanak, o pirinçleri nasıl bir arada tutsundu? zaten "pilavlık pirinçten de yaparım ben bunu" deyip baldo pirinci de dayadım. evet efenim, evde, kendi yorumumla suşi yaptım. sonuç ise "pirinçli ıspanak topları" oldu.
sonrasında biraz daha kafa yorunca "pestil mantığıyla, ıspanaklara biraz nişasta ile kıvam versem ve incecik serip fırında kurutsaam... hımmm" dedim. evet... henüz denemedim ama teoride mümkündür. bekleyin japonlar, morticia geliyor!
devamını gör...