ölenler toprağın altında ne yapıyor sorusu
her gece ortalık sakinleşince gün yüzüne çıkıp parti veriyorlar.
"iyi bir yazar olursanız, bir gün siz de onları görebilirsiniz" (şirinler).
"iyi bir yazar olursanız, bir gün siz de onları görebilirsiniz" (şirinler).
devamını gör...
24 mayıs 2021 habertürk süleyman soylu yayını
programın özeti:
süleyman soylu soru sordu sedat peker yanıtladı.
süleyman soylu soru sordu sedat peker yanıtladı.
devamını gör...
şöyle şöyle olsa ne yaparsın şeklindeki sorular
kişiye göre cevabı değişeceği için, anlamsız sorulardır.
belki bir fikir almak için sorulmuş olabilir. gene de sormayın böyle sorular bana biri sorunca geriliyorum.
belki bir fikir almak için sorulmuş olabilir. gene de sormayın böyle sorular bana biri sorunca geriliyorum.
devamını gör...
ispanya
7 ay kadar başkenti madrid'de ve 1 sene kadar sevilla 'da ikamet ettiğim ülke. iklimi can sıkıcı olmasına rağmen bir çok bölgede mimarisi insana sabah sabah nefes aldırmaktadır. dil bilmiyorsanız eğer eziyet çekmeniz olası. benim yaşadığım zamanlar , dilini öğrenene kadar elimde sözlükle gezmeme sebep olmuştur. kalabalığı bazen yorar ama prado müzesi sizi şehire zincirleyecek kadar güzeldir. sanatın hayat bulduğu ülkelerden biri ispanya . yazın gitmediğiniz , polislerle tartışmadığınız ve insanlarla din üzerine polemiğe girmediğiniz sürece çok sorun yaşamazsınız . ayrıca rìo manzanares karşısında biraz sangria içmeden yaşamış hissetmiyor insan.
devamını gör...
seviyoraaa
grup vitamin'in 2015 yılında çıkan endoplazmik retikulum adlı albümlerinden eğlenceli bir şarkı.
dinle
sözleri
inan seni sevgilim çok seviyoraaa
bilmem niye sana bi türlü yetmiyora
anla diye bin takla atıyora
hey hey
atıyora tutuyora olmuyora
ne olur ne olmaz
telefonu hep açık tutuyora
iş arasında bile
mesajlarına cevap yazıyora
her sorduğunda
nerde kimleyim hesap veriyora
hey hey
daha ne la daha ne la daha ne la
biliyor musun ben
kendime hiç zaman ayıramıyora
arkadaşlarımı hiç göremiyora
benim de bir özel hayatım
hey hey
var ya la var ya la var ya la
sabah akşam yavrum
devamlı didişme nereye ka
manasız manasız kavgalar bitmiyora
çok doldum
yeter artık geldi bak buraya ka
tiiiii
buraya ka buraya ka buraya ka
allah aşkına sus
sevgilim sen ne kadar çok konuşuyora
üstelik konuşup da hiçbir şey demiyora
vallahi bir süre sonra kafam almıyora
ne olur
bir sus ya la bir dur ya la konuşma la la la
sevgilim biz durmadan ayrılıyora
eş dost aramızı yapıyora
üç gün geçmiyor yeniden barışıyora
bu da ne la bu da ne la bu da ne la
yeter artık lütfen
beni delirttin artık bak kızıyora
tepemin tası fena atıyora
korkuyorum elimden bi kaza çıkacak ha
aman ha aman ha aman ha
olur olmaz yerde
bir de bana bebişim diyon ya la
aşkımlı maşkımlı konuşuyora
o an kan beynime sıçrıyora
yapma
o da ne la aşkım ne la bebiş ne la
işin tuhaf yanı
görüyorum ki herkes böyle ya la
sen de onlar gibi konuşuyora
bu bana çok itici geliyora
aşkım
deme bana yapma bana şişiyora
kısacası tatlım
la la la la
vitamin diyor ki;
bu işler böyle gider
sonsuza ka
tadını çıkarmaya bak bitene ka
mühim olan insanlık gerisi
tiiii
şeyime ka şeyime ka şeyime ka
dinle
sözleri
inan seni sevgilim çok seviyoraaa
bilmem niye sana bi türlü yetmiyora
anla diye bin takla atıyora
hey hey
atıyora tutuyora olmuyora
ne olur ne olmaz
telefonu hep açık tutuyora
iş arasında bile
mesajlarına cevap yazıyora
her sorduğunda
nerde kimleyim hesap veriyora
hey hey
daha ne la daha ne la daha ne la
biliyor musun ben
kendime hiç zaman ayıramıyora
arkadaşlarımı hiç göremiyora
benim de bir özel hayatım
hey hey
var ya la var ya la var ya la
sabah akşam yavrum
devamlı didişme nereye ka
manasız manasız kavgalar bitmiyora
çok doldum
yeter artık geldi bak buraya ka
tiiiii
buraya ka buraya ka buraya ka
allah aşkına sus
sevgilim sen ne kadar çok konuşuyora
üstelik konuşup da hiçbir şey demiyora
vallahi bir süre sonra kafam almıyora
ne olur
bir sus ya la bir dur ya la konuşma la la la
sevgilim biz durmadan ayrılıyora
eş dost aramızı yapıyora
üç gün geçmiyor yeniden barışıyora
bu da ne la bu da ne la bu da ne la
yeter artık lütfen
beni delirttin artık bak kızıyora
tepemin tası fena atıyora
korkuyorum elimden bi kaza çıkacak ha
aman ha aman ha aman ha
olur olmaz yerde
bir de bana bebişim diyon ya la
aşkımlı maşkımlı konuşuyora
o an kan beynime sıçrıyora
yapma
o da ne la aşkım ne la bebiş ne la
işin tuhaf yanı
görüyorum ki herkes böyle ya la
sen de onlar gibi konuşuyora
bu bana çok itici geliyora
aşkım
deme bana yapma bana şişiyora
kısacası tatlım
la la la la
vitamin diyor ki;
bu işler böyle gider
sonsuza ka
tadını çıkarmaya bak bitene ka
mühim olan insanlık gerisi
tiiii
şeyime ka şeyime ka şeyime ka
devamını gör...
yazarların şu an dinledikleri şarkı
neden diye sorma-madrigal
-küçük ve daha çok tanınmamış olduğunu düşündüğüm bir grup olsa da kelebekler,seni dert etmeler,neden diye sorma şarkıları kesin tavsiyemdir-
-küçük ve daha çok tanınmamış olduğunu düşündüğüm bir grup olsa da kelebekler,seni dert etmeler,neden diye sorma şarkıları kesin tavsiyemdir-
devamını gör...
alfred hitchcock
ingiliz yönetmen. (1899-1980)
sinemayı seven herhangi birinin bu tombiş amcamdan hoşlanmaması beklenemez. sinemaya yepyeni bir soluk getirmiştir. gerilim filmleri ile tanınır.
en beğendiğim filmi için (bkz: rear window)
sinemayı seven herhangi birinin bu tombiş amcamdan hoşlanmaması beklenemez. sinemaya yepyeni bir soluk getirmiştir. gerilim filmleri ile tanınır.
en beğendiğim filmi için (bkz: rear window)
devamını gör...
gözlük
hayatım boyunca takmaya imrendiğim tek aksesuar evet sağlık problemleri olanlar için bir zorunluluk ve rahatsız edici olabilir ama kaç kere sırf dinlendirici de olsa bir gözlük alayım diye doktora gitsem hem geri çevrildim. bu da ruhumda derin izler bıraktı sanırım. kendimi siyah kalın çerçeveli gözlüğümle, köşemde kitap okurken hayal ediyorum de ne kadar havalı di mi? (swh)
devamını gör...
gılgamış destanı
gılgamış'ın başından geçen olayların anlatıldığı destandır.
başından ne geçtiğine değinecek olursak;
gılgamış, uruk şehrinde hüküm süren bir sümer süperman'ıdır. ülen demiş kendi kendine ben bu şehrin etrafını sur ile çevireceğim. halk çalışmayı sever mi? sevmez bu sebeple gılgamışı tanrılara şikayet ederler. tanrılar halkı dinler ve savaş ve aşk tanrıçası iştar ; halkı korumak için, enkidu‟yu görevlendirir. enkidu bir çeşit tarzandır. sedir ormanları içinde, vahşi hayvanlar arasında yaşamaktadır.
bu enkidu bir savaşta kötülük yapan bir devi öldürmüş mübarek bir insandır. endiku, gılgamışı görünce onunla kanka olur.
her iki mübarek kahraman , gılgamış ile enkidu, insanoğluna düşman olan yaratıkları yok ederek dünyayı düzenini kurmaya çalışırlar.
enkidu, kankası gılgamış‟ı tanrıça iştar‟ı görmeye götürür. aşüfte iştar; enkidu'nun gılgamış'a kankalık bağını bozmak ister. aşüfte iştar, gılgamış‟ı baştan çıkarmaya çalışır. gılgamış, aşüfte iştarı pek tekin bulmaz ve bu aşkı reddeder. aşüfte iştar senmisin beni reddeden diyip; endiku'yu cüzzamla lanetler. ve zavallı endiku cüzzamdan ölür. aşüfte iştar, gılgamış'ıda lanetlemek ister. bunun üzerine aşüfte iştardan yılmış vaziyette bari ölümsüz olayım diyerek atası utanapişti'ye danışır.
araki utanapişti'yi bulasın... gezerken, gezerken ....dünya üzerinde gezilmedik yer bırakmaz gılgamış...
en sonunda ölüm kıyılarında utanapişti'yi bulur. utanapişti gılgamış‟ı aşüfte iştar'ın şerrinden kurtarı, ancak ölümsüzlüğün sırrını vermez. gılgamış o kadar yol gelmiş boşta göndermemek adına kuvvet ve gençliğin sırrını verir.
gılgamış gerisin geri boynu bükük döner. çok yorulur ve uyur. rüyasında kankası enkidu'yu görür. enkidu ölülerin bulunduğu gölgeler vadisi‟nde, hiçbiri kendisini tanıyıp hatırlamayan yaratıkların arasında, tanrıların iyiliğini beklemektedir. gılgamış bu rüyadan anlar ki, ölümsüzlük; dünyada ulaşılabilecek en büyük mutluluk değildir. yeryüzünde gerçek mutluluk, tanrıların yardımıyla insanların hafızasından
silinmemektir.
başından ne geçtiğine değinecek olursak;
gılgamış, uruk şehrinde hüküm süren bir sümer süperman'ıdır. ülen demiş kendi kendine ben bu şehrin etrafını sur ile çevireceğim. halk çalışmayı sever mi? sevmez bu sebeple gılgamışı tanrılara şikayet ederler. tanrılar halkı dinler ve savaş ve aşk tanrıçası iştar ; halkı korumak için, enkidu‟yu görevlendirir. enkidu bir çeşit tarzandır. sedir ormanları içinde, vahşi hayvanlar arasında yaşamaktadır.
bu enkidu bir savaşta kötülük yapan bir devi öldürmüş mübarek bir insandır. endiku, gılgamışı görünce onunla kanka olur.
her iki mübarek kahraman , gılgamış ile enkidu, insanoğluna düşman olan yaratıkları yok ederek dünyayı düzenini kurmaya çalışırlar.
enkidu, kankası gılgamış‟ı tanrıça iştar‟ı görmeye götürür. aşüfte iştar; enkidu'nun gılgamış'a kankalık bağını bozmak ister. aşüfte iştar, gılgamış‟ı baştan çıkarmaya çalışır. gılgamış, aşüfte iştarı pek tekin bulmaz ve bu aşkı reddeder. aşüfte iştar senmisin beni reddeden diyip; endiku'yu cüzzamla lanetler. ve zavallı endiku cüzzamdan ölür. aşüfte iştar, gılgamış'ıda lanetlemek ister. bunun üzerine aşüfte iştardan yılmış vaziyette bari ölümsüz olayım diyerek atası utanapişti'ye danışır.
araki utanapişti'yi bulasın... gezerken, gezerken ....dünya üzerinde gezilmedik yer bırakmaz gılgamış...
en sonunda ölüm kıyılarında utanapişti'yi bulur. utanapişti gılgamış‟ı aşüfte iştar'ın şerrinden kurtarı, ancak ölümsüzlüğün sırrını vermez. gılgamış o kadar yol gelmiş boşta göndermemek adına kuvvet ve gençliğin sırrını verir.
gılgamış gerisin geri boynu bükük döner. çok yorulur ve uyur. rüyasında kankası enkidu'yu görür. enkidu ölülerin bulunduğu gölgeler vadisi‟nde, hiçbiri kendisini tanıyıp hatırlamayan yaratıkların arasında, tanrıların iyiliğini beklemektedir. gılgamış bu rüyadan anlar ki, ölümsüzlük; dünyada ulaşılabilecek en büyük mutluluk değildir. yeryüzünde gerçek mutluluk, tanrıların yardımıyla insanların hafızasından
silinmemektir.
devamını gör...
tarih-i kadim
yüz yıl önce şairin serzenişte bulunduğu ve hala süregelmekte olan bir mahşerin tanımıdır. manzumede şair tarih ve tanrı ile hesaplaşma içine girer.
tarih-i kadîm, eski tarih anlamından çok dünyanın ve insanlığın varolduğu günden beri süregelen süreç olarak tanımlanmıştır.
etimle kemiğimle insan olmaktan nefret ettiğim bu yüzyılda daha çok alt başlık eklemek isterdim. pedofili gibi , insan öldürülmesi gibi (hem de savaşları ya da dini bile alet etmeden sırf vahşet için). uzunca bir metin ama kesinlikle okunmalıdır insan hayatında, en azından bir kez .
tarihi kadim
işte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
ve başlar bize maval okumaya.
ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
başı geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.
ben hiç tiksinmem ondan,
karşıma alırım onu arada bir,
anlat bakalım, derim, şu eskilerden.
bir parça feylesofa benzer o,
bir parça sırtlana benzer,
berbat suratıyla da bir hortlağa.
yoklar mezarını unutulmuş gecelerin,
başlar paslı, boğuk bir sesle
bir bir bana anlatmaya,
sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse:
hep yıkım üstüne yıkım,
acı üstüne acı!
ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu,
çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,
kanlar yağar dört bir yana.
en başta bir kanlı bayrak.
kanlı bir taç gelir arkasından.
sonra araçlar sökün eder kan içinde:
balta, topuz, yay, kılıç, mızrak,
mancınık, top, tüfek, sapan.
arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri.
en son alay alay esirler geçer.
yenen bir kişiye yenilen on kişi,
çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu.
yıkımlara, acılara alkış tut,
yüksekten bakanlar önünde eğil,
insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk,
doğruluk lafta, yürekte değil,
iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.
bir gerçek var, tek bir gerçek:
eli kolu bağlayan zincir.
bir tek şey var sözü geçen: yumruk.
hak güçlünün, kötünün yanı.
uzun lafın kısası:
ezmeyen ezilir!
nerde bir şeref var, iğreti.
nerde bir mutluluk var, yama.
bir şeyin ne başına inan ne sonuna.
din şehit ister, gökyüzü kurban.
her yanda durmadan kan akacak,
durmadan her yanda kan!
işte böyle inler, sayıklar o,
anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü
ne yolda, nasıl sürdüğünü.
bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.
duyarım sesinin titreyen kuyusunda
yankısını korkunç bir iniltinin,
ben de başlarım birdenbire titremeye,
toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana.
savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık
indir bu acıklı sahnenin perdesini!
dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık!
sen de, gelenekçi iskelet,
yazdığın kara yazılara bir son ver,
aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.
uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?
bizden iyi geceler onlara,
bizden onlara iyi uykular!
kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş,
koşuyorsun karanlıklara doğru?
kanla oynamış gibisin,
kırmış geçirmişsin insanoğlunu.
sen buna kahramanlık mı dedin?
onun kökü kan ve hayvanlık be?
şehirler çiğne, ordular dağıt,
kes, kopar, kır, sürükle,
ez, vur, yak ve yık.
yalvarmalara yakarmalara boş ver,
gözyaşlarına iniltilere aldırma.
ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,
ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda,
kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,
mezar taşına dönsün her ocak,
damlar çöksün yetimlerin başına.
bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk!
hey bana bak, başbuğ musun ne?
yerin dibine bat, cakanla gösterişinle!
her başarı bir yıkım bir mezarlık,
işte bir yavrucak yatıyor şurda,
ey cihangir, onu gör de utan!
devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril,
nice acılar verdin bütün insanlara,
inim inim inlettin bütün insanları.
parçalan, kararmış tac, tuz buz ol,
hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.
göz yaşından incilerin nerde hani?
nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen!
eski çağlar nasıl kanmış size?
ey kan içen kargalar,
bütün karanlıklar sizinle dolu!
artık yeter fikri susturduğunuz,
yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada
zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.
hadi gidin tarih korusun sizi,
-haydutlara en iyi sığınaktır gece-,
gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.
işte müjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!
ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman,
kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini,
savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne?
belki duyulmadık bir öykü,
belki korkunç bir masal.
çok sürmez köhne kitap,
fikri gömen sayfaların
bugün olmazsa yarın yırtılacak.
ama kim yapacak dersin bu işi?
bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki,
hangi güç kalkar, ben yaparım der?
yerlerin ve göklerin sahibi mi?
tamam, işte oldu şimdi!
yeri göğü elinde tutan o kibirli,
o somurtkan ve dokunulmaz.
bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi?
gökyüzü, sen söyle,
yüzyıllarca sel gibi akan su,
- şimdi esrik bir ağzın türküsü,
kuru sesi zindandaki bir adamın,
iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi,
bir geniş "oh! ", bir derin "eyvah! ",
bir yakarış, bir övgü,
şimdi tüy gibi bir rüzgar,
şimdi ağzın bir kasırga.
dokunaklı bir yakınma şimdi,
sabredemeyen bir başa kakma,
bir titreme, bir çan sesi,
bir savaş davulunun gümbürtüsü,
için için ağlamasi çaresizliğin,
kahrın iyilikbilir kişnemesi,
bir söylev, apaçık, gürül gürül,
şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış,
bir rahatlık bir iç sıkıntısı,
şimdi korkunç bir haykırma -
bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla
inleyen boş kubbe, sen söyle!
sen ki her sesi yankılayansın,
söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde,
daha yukarlardaki şu tanrı katına
hangi sesin yankısı varabilmiş ki?
hangi dua kabul olmuş bugüne dek?
binlerim seni, göklerin tanrısı,
din ulularından dinlerim seni:
"ne benzer var, ne noksanı,
canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
odur veren yiyeceği içeceği,
düşleri gerçek yapan o,
bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
seni böyle övüp duruyorlar işte.
oysa senin en üstün özelliğin ne,
"ortaksız" oluşun değil mi?
kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
ve topu ortaksız ve tek.
ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
bütün ordan gelir yüreğe doğan.
topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünmez bir tanrısı.
topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
tanrılar ne derse onu yapacak halk,
sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
ama tanrılar ne derse onu yapacak.
inanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
"ne bileyim? " diyor kime sorsam.
hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
kusurum ne? kuşkuda olmak mı?
kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru.
insan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan.
belki de yok olacağız bir gün topumuz birden.
kimbilir, öbür dünya belki de var.
madem bu beden o ölümsüzün işi,
ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde?
hadi diyelim aslımız toprak bizim,
sen gel onu kederden bir çamur yap.
- her yeri kanla, göz yaşıyla dolu -
insaf be, bu kadarı da olur mu?
sen gel hem yoktan var et,
sonra da ettiğini boz, kötüle.
hiç bir yaradandan ummam bunu:
yaradan yok eder, ama perişan etmez!
en zorlu düşmanın işte, tanrı,
boğmak ister seni ulu katında,
çok iyi tanırsın sen o yılanı,
onun kızgın zehrinden bir vakitler bize
bir tadımlık vermiştin hani.
kuşku! en zalim en güçlü düşman.
bunu ya bildin ya koydun kafamıza,
ya da bilemedin işin nereye varacağını.
"şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
tapınağında ışıklarını söndürüyor,
elleriyle parçalıyor heykelini.
sense, iler tutar yerin kalmamış,
göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
burçlarında yıkılmalar falan hani?
nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?
o kızgın soluğun hani nerde?
ne cehennemlerinde bir kaynama var?
ne büyük acını gören bir göz.
ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.
oysa bir ufak parçası kopsa insanın,
bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.
sen yeryüzü ve gökyüzü'nle göç gir de,
bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.
tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
zaten yalana ağlasa ağlasa,
bir ikiyüzlüler ağlar,
bir de ahmaklar.
t. f.
en sevdiğimdir.
tarih-i kadîm, eski tarih anlamından çok dünyanın ve insanlığın varolduğu günden beri süregelen süreç olarak tanımlanmıştır.
etimle kemiğimle insan olmaktan nefret ettiğim bu yüzyılda daha çok alt başlık eklemek isterdim. pedofili gibi , insan öldürülmesi gibi (hem de savaşları ya da dini bile alet etmeden sırf vahşet için). uzunca bir metin ama kesinlikle okunmalıdır insan hayatında, en azından bir kez .
tarihi kadim
işte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu.
ve başlar bize maval okumaya.
ninniler uydurup uyutur bizi
dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun,
zifiri karanlık hayatından.
gösterir bize evvel zamanı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden.
senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
başı geçmişe bir düşe değer,
sürünür ayağı bomboş bir geleceğe,
bir deri bir kemik,
ayakta zorla durur.
ben hiç tiksinmem ondan,
karşıma alırım onu arada bir,
anlat bakalım, derim, şu eskilerden.
bir parça feylesofa benzer o,
bir parça sırtlana benzer,
berbat suratıyla da bir hortlağa.
yoklar mezarını unutulmuş gecelerin,
başlar paslı, boğuk bir sesle
bir bir bana anlatmaya,
sırasıyle, ne olmuş ne bitmişse:
hep yıkım üstüne yıkım,
acı üstüne acı!
ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu,
çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,
kanlar yağar dört bir yana.
en başta bir kanlı bayrak.
kanlı bir taç gelir arkasından.
sonra araçlar sökün eder kan içinde:
balta, topuz, yay, kılıç, mızrak,
mancınık, top, tüfek, sapan.
arada, kanlı komutanlar ve savaş birlikleri.
en son alay alay esirler geçer.
yenen bir kişiye yenilen on kişi,
çiğneyen haklı, yiğnenen hapı yuttu.
yıkımlara, acılara alkış tut,
yüksekten bakanlar önünde eğil,
insafla birdir aşşağılık ve namussuzluk,
doğruluk lafta, yürekte değil,
iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.
bir gerçek var, tek bir gerçek:
eli kolu bağlayan zincir.
bir tek şey var sözü geçen: yumruk.
hak güçlünün, kötünün yanı.
uzun lafın kısası:
ezmeyen ezilir!
nerde bir şeref var, iğreti.
nerde bir mutluluk var, yama.
bir şeyin ne başına inan ne sonuna.
din şehit ister, gökyüzü kurban.
her yanda durmadan kan akacak,
durmadan her yanda kan!
işte böyle inler, sayıklar o,
anlatır insanoğlunun bu belalı ömrü
ne yolda, nasıl sürdüğünü.
bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.
duyarım sesinin titreyen kuyusunda
yankısını korkunç bir iniltinin,
ben de başlarım birdenbire titremeye,
toprak da tiksintiyle titremiş gibi gelir bana.
savaşın gürültüsü, patırtısı, indir artık
indir bu acıklı sahnenin perdesini!
dinsin sonu gelmeyen bu karışıklık!
sen de, gelenekçi iskelet,
yazdığın kara yazılara bir son ver,
aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.
uzun karanlıklar içinde uyumak isteyen mi var?
bizden iyi geceler onlara,
bizden onlara iyi uykular!
kimsin, ey gölge, kendinden geçmiş,
koşuyorsun karanlıklara doğru?
kanla oynamış gibisin,
kırmış geçirmişsin insanoğlunu.
sen buna kahramanlık mı dedin?
onun kökü kan ve hayvanlık be?
şehirler çiğne, ordular dağıt,
kes, kopar, kır, sürükle,
ez, vur, yak ve yık.
yalvarmalara yakarmalara boş ver,
gözyaşlarına iniltilere aldırma.
ölümle, acıyla doldur geçtiğin yeri,
ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
sönsün evler, sürünsün insanlar orda burda,
kalmasın alt üst olmayan hiçbir yer,
mezar taşına dönsün her ocak,
damlar çöksün yetimlerin başına.
bu ne alçaklık böyle bu ne namussuzluk!
hey bana bak, başbuğ musun ne?
yerin dibine bat, cakanla gösterişinle!
her başarı bir yıkım bir mezarlık,
işte bir yavrucak yatıyor şurda,
ey cihangir, onu gör de utan!
devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril,
nice acılar verdin bütün insanlara,
inim inim inlettin bütün insanları.
parçalan, kararmış tac, tuz buz ol,
hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.
göz yaşından incilerin nerde hani?
nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen!
eski çağlar nasıl kanmış size?
ey kan içen kargalar,
bütün karanlıklar sizinle dolu!
artık yeter fikri susturduğunuz,
yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada
zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.
hadi gidin tarih korusun sizi,
-haydutlara en iyi sığınaktır gece-,
gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.
işte müjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!
ey soyulan iskelet, kimse bilmeyecek o zaman,
kimse bilmeyecek senin sayıp döktüklerini,
savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, anlaşma ne?
belki duyulmadık bir öykü,
belki korkunç bir masal.
çok sürmez köhne kitap,
fikri gömen sayfaların
bugün olmazsa yarın yırtılacak.
ama kim yapacak dersin bu işi?
bu öyle büyük, öyle kocaman bir devrim ki,
hangi güç kalkar, ben yaparım der?
yerlerin ve göklerin sahibi mi?
tamam, işte oldu şimdi!
yeri göğü elinde tutan o kibirli,
o somurtkan ve dokunulmaz.
bütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi?
gökyüzü, sen söyle,
yüzyıllarca sel gibi akan su,
- şimdi esrik bir ağzın türküsü,
kuru sesi zindandaki bir adamın,
iç açan bir söz ya da yakan bir söz şimdi,
bir geniş "oh! ", bir derin "eyvah! ",
bir yakarış, bir övgü,
şimdi tüy gibi bir rüzgar,
şimdi ağzın bir kasırga.
dokunaklı bir yakınma şimdi,
sabredemeyen bir başa kakma,
bir titreme, bir çan sesi,
bir savaş davulunun gümbürtüsü,
için için ağlamasi çaresizliğin,
kahrın iyilikbilir kişnemesi,
bir söylev, apaçık, gürül gürül,
şimdi utangaç ve hasta bir yalvarış,
bir rahatlık bir iç sıkıntısı,
şimdi korkunç bir haykırma -
bütün bu karman çorman gürültü patırtıyla
inleyen boş kubbe, sen söyle!
sen ki her sesi yankılayansın,
söyle, bu bir sürü boş çabalama içinde,
daha yukarlardaki şu tanrı katına
hangi sesin yankısı varabilmiş ki?
hangi dua kabul olmuş bugüne dek?
binlerim seni, göklerin tanrısı,
din ulularından dinlerim seni:
"ne benzer var, ne noksanı,
canlı ve ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve yüce.
odur veren yiyeceği içeceği,
düşleri gerçek yapan o,
bilen, haberi olan, kahreden ve öç alan,
açık, kapalı her şeyi duyan ve anlayan,
el uzatan yoksullara ve çaresizlere,
her zaman her yerde bulunan ve her yeri gören..."
seni böyle övüp duruyorlar işte.
oysa senin en üstün özelliğin ne,
"ortaksız" oluşun değil mi?
kaç ortağın var şu bataklıkta, bir bak.
topu ölümsüz ve her şeye gücü yeten ve kahreden.
ve topu ortaksız ve tek.
ve topunun buyruğu yasağı ve saltanatı var,
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
bütün ordan gelir yüreğe doğan.
topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünmez bir tanrısı.
topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygamberi.
ve topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar.
ve topunun cehenneminde birer lokmadır insancıklar.
tanrılar ne derse onu yapacak halk,
sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
ama tanrılar ne derse onu yapacak.
inanasım gelmiyor bunların hiçbirine.
"ne bileyim? " diyor kime sorsam.
hepsi bir kuruntu mu bunların yoksa?
belki aldanmak yaşamanın bir gereği.
belki de hepsi de doğrudur, kim bilir,
belki ben hiç bir şeyin farkında değilim,
karıştırmaktayım "yok" la "var" ı.
kusurum ne? kuşkuda olmak mı?
kuşku koşmaktır aydınlıklara doğru.
insan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan.
belki de yok olacağız bir gün topumuz birden.
kimbilir, öbür dünya belki de var.
madem bu beden o ölümsüzün işi,
ne diye kıvranır durur bin türlü dert içinde?
hadi diyelim aslımız toprak bizim,
sen gel onu kederden bir çamur yap.
- her yeri kanla, göz yaşıyla dolu -
insaf be, bu kadarı da olur mu?
sen gel hem yoktan var et,
sonra da ettiğini boz, kötüle.
hiç bir yaradandan ummam bunu:
yaradan yok eder, ama perişan etmez!
en zorlu düşmanın işte, tanrı,
boğmak ister seni ulu katında,
çok iyi tanırsın sen o yılanı,
onun kızgın zehrinden bir vakitler bize
bir tadımlık vermiştin hani.
kuşku! en zalim en güçlü düşman.
bunu ya bildin ya koydun kafamıza,
ya da bilemedin işin nereye varacağını.
"şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
tapınağında ışıklarını söndürüyor,
elleriyle parçalıyor heykelini.
sense, iler tutar yerin kalmamış,
göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
burçlarında yıkılmalar falan hani?
nerde hani gümbürtüsü yıldırımlarının?
o kızgın soluğun hani nerde?
ne cehennemlerinde bir kaynama var?
ne büyük acını gören bir göz.
ne de kulaklarda dokunaklı bir çınlama.
oysa bir ufak parçası kopsa insanın,
bir sızlanma olur, duyulur bir ağlaşma.
sen yeryüzü ve gökyüzü'nle göç gir de,
bir inilti bile duyulmasın ortalıkta.
tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
zaten yalana ağlasa ağlasa,
bir ikiyüzlüler ağlar,
bir de ahmaklar.
t. f.
en sevdiğimdir.
devamını gör...
az bilinen görgü kuralları
birini aradığınızda kendinizi tanıtın lütfen niye sessiz sessiz bekliyorsunuz öyle
devamını gör...
görünmez heykelin 150 bin liraya satılması
sanatçının yerinde olsaydım alan kişiye, neyi aldıysa artık, "hayrını gör" deyip yüzüne pişkin pişkin gülerdim. sanırım bu yüzden ben burada boşluğa bakarken o boşluğu satabiliyor. aydınlandım. öyle ki ibret bile almış olabilirim.
devamını gör...
ice (yazar)
devamını gör...
pinky ve android ile pembe robotik sakız radyo yayını
merhaba, ben pinky ve android'in android'i. sizlere ikinci kısımda, camille claudel'i anlatmayı denedik. ilk yayın heyecanından dolayı normalden birkaç kat daha heyecanlı bir şekilde yapmayı denedik bunu. bugün dinleyeceğiniz bu yayının, sizlere bir şey kazandırması bizim tek temennimiz. sizleri seviyoruz, saat 22:00'da görüşürüz!
devamını gör...
kadın düşmanı başlıklara izin vermeyeceğiz
kadının, bedeni üzerinden, giydiği kıyafetinden, yürüyüşünden, süslenmesinden, yazdığı yazıya kadar laf edip espri yapıyorum yeaa diye savunan ve kadın cinayetlerine karşıyız yeaaa diye yalancıktan savunma yapıp; ilgi budalası, egosu tavan yapmış kişilerin açtığı başlıklara itibar etmememiz ve izin vermememiz gereken durumdur.
devamını gör...
haber bültenlerinde en sık yapılan anlatım bozuklukları
(bkz: yasa dışı terör örgütü)
devamını gör...
john wick
içinde çok büyük hayvan sevgisi olan bir abimizin sabrının sınandığı filmdir, köpekleri sevelim
devamını gör...
ankara
doğup büyüdüğüm, farklı yaşlarımda farklı yönlerini gördüğüm güzel şehrim.
bir ankaralı olarak söylemek istediklerim var, sevabıyla günahıyla.
-şehrimizin çakalı çukalı, arsızı, cahili çok. özellikle belirli semtleri ve mahalleleri iyice yuva ettiler kendilerine.
-trafik adabı diğer şehirlere göre daha düşük. buradaki insanların tahammülleri istanbul ile mukayese edilemeyecek seviyede. istanbul trafiği ankara'da olsa her sabah ve akşam en üç dört kişi vurulur. sıfır tolerans.
-pavyon kültürü falan leş. ben bunu beğeniyorum diyen de yalan söyler, başka yerde başka ortamda kabul görmemiş insan avuntusudur bu. ancak suç ankara'nın değil, iç anadolu'dan bu kadar çok göç alan bir şehirde aksi zaten düşünülemezdi.
-burası memur şehri olarak bilinir ancak son onbeş yılda gayet ciddi zengin bir kesim oluştu. ben çocukken okulda üç aşağı beş yukarı hepimiz aynı düzeydik. şimdi bakıyorum da ne okullardaki lüksün ne de konutlardaki lüksün sınırı yok.
-içine edilen mahallemizde çok. çukurambar örneğin. siyasal islamın kalesi haline gelen, şehrin tam ortasında acayip acayip gökdelenlerin dolduğu bir yer oldu.
güzel tarafları yok mu? olmaz mı?
-kışı çok güzel olur, özellikle kar yağıyorsa, tunalı hilmi'ye bir uzanmalı mutlaka.
-bir çok rock grubu ankara kökenlidir, malum pandemi ve öncesinde yoğun iş temposundan çok takip edemedim ama ciddi bir müzik kültürü de var.
-melih'in tarumar edemediği odtü arazisi ve eymir, bir an size nerede olduğunuzu unutturur.
-her yere en fazla yarım saatte bilemedin kırk dakikada yetişirsiniz.
-atam bize emanet.
-size ani sürprizler yapmaz bu şehir, nerede ne olacağını bilirsiniz.
seviyorum seni ankara.
bir ankaralı olarak söylemek istediklerim var, sevabıyla günahıyla.
-şehrimizin çakalı çukalı, arsızı, cahili çok. özellikle belirli semtleri ve mahalleleri iyice yuva ettiler kendilerine.
-trafik adabı diğer şehirlere göre daha düşük. buradaki insanların tahammülleri istanbul ile mukayese edilemeyecek seviyede. istanbul trafiği ankara'da olsa her sabah ve akşam en üç dört kişi vurulur. sıfır tolerans.
-pavyon kültürü falan leş. ben bunu beğeniyorum diyen de yalan söyler, başka yerde başka ortamda kabul görmemiş insan avuntusudur bu. ancak suç ankara'nın değil, iç anadolu'dan bu kadar çok göç alan bir şehirde aksi zaten düşünülemezdi.
-burası memur şehri olarak bilinir ancak son onbeş yılda gayet ciddi zengin bir kesim oluştu. ben çocukken okulda üç aşağı beş yukarı hepimiz aynı düzeydik. şimdi bakıyorum da ne okullardaki lüksün ne de konutlardaki lüksün sınırı yok.
-içine edilen mahallemizde çok. çukurambar örneğin. siyasal islamın kalesi haline gelen, şehrin tam ortasında acayip acayip gökdelenlerin dolduğu bir yer oldu.
güzel tarafları yok mu? olmaz mı?
-kışı çok güzel olur, özellikle kar yağıyorsa, tunalı hilmi'ye bir uzanmalı mutlaka.
-bir çok rock grubu ankara kökenlidir, malum pandemi ve öncesinde yoğun iş temposundan çok takip edemedim ama ciddi bir müzik kültürü de var.
-melih'in tarumar edemediği odtü arazisi ve eymir, bir an size nerede olduğunuzu unutturur.
-her yere en fazla yarım saatte bilemedin kırk dakikada yetişirsiniz.
-atam bize emanet.
-size ani sürprizler yapmaz bu şehir, nerede ne olacağını bilirsiniz.
seviyorum seni ankara.
devamını gör...