sevilen latince deyişler
dum spiro spero.
(nefes aldığım sürece umuyorum.)
(nefes aldığım sürece umuyorum.)
devamını gör...
aşık olacak yerlerin ağrıması
çoğumuzun muzdarip olduğu kara humma gibi bulaşıcı olan bir hastalık.
insan başkasıyla mutlu olmaktan umudunu kesip; kendi kendine de mutluluğu keşfedince yolun sonunda aşık olacak yerleri falan ağrıyor.
ünlü bilim mercii grup vitamin'nin de belirttiği gibi;
"kader defterimin kabı yırtıldı
hayret ettim inanmadım gözüme
yüreğimin sol kapağı burkuldu
al aşkını sok, sok gözüne gözüne"
insan başkasıyla mutlu olmaktan umudunu kesip; kendi kendine de mutluluğu keşfedince yolun sonunda aşık olacak yerleri falan ağrıyor.
ünlü bilim mercii grup vitamin'nin de belirttiği gibi;
"kader defterimin kabı yırtıldı
hayret ettim inanmadım gözüme
yüreğimin sol kapağı burkuldu
al aşkını sok, sok gözüne gözüne"
devamını gör...
ne zaman gitti tren (yazar)
çok tatlı, gönlü geniş, artı yönünden eli açık tatlış bir yazar. geç fark ettim, hatta artı oyları olmazsa belki daha geç fark ederdim. kusuruma bakmayın efendim, benim hatam. bazen yazmaya başlayınca akışa falan hiç bakamıyorum.
umarım bana küsmemiştir. değerlidir. *
umarım bana küsmemiştir. değerlidir. *
devamını gör...
esrar bitti
adı damağımda kalması üzerine biraz spoiler içerebilecek olan bir entry girmeme sebep olacak güzellikteki film. siz dışarıdan bakan bir çift gözsünüz bir kere filmde. hiç kendinizi filmdeki herhangi birinin yerine koyamıyorsunuz, koymayın da zaten. filmin müziksiz olmadığını bilmiyordum en başta mute moduna aldım sandım, ama başlangıçta hiç müzik olmadığı gibi filmin devamı ve bitiminde de bir kuple bir şey duyamadık. bu da filmin gerçek yaşam öyküsü gibi hissedilmesine sebep olan bir durum. al pacino, ah al pacino... 30' lu yaşlarındaki al pacino daha o zamanlardan bağırmış buram buram ben oyuncuyum diye. yakın çekimdeki gözleri, o bir çift elayı görüp de etkilenmeyecek hatun milleti yoktur, erkekler de etkilenebilir sakınca yok. ben olsam etkilenirdim yani. afişinde dediği gidi "allah yardımcıları olsun" luk bir çift var gözlerimizin önünde. önce aşklarını, sonra saygılarını ve en sonunda hayallerini, kendilerini, umutlarını kaybettiklerine birer birer şahit oluyoruz. filmde öyle olağan dışı bir senaryo durumu yok, requiem for a dream gibi tam isabet yediğiniz yumruklar da yok. filmden yapılacak çıkarım tamamen izleyiciye bırakılmış. zaten dan diye bitiyor ve "yaa, bu kadar mı amaaa!" diyorsunuz. tükenmiş hissettiğiniz zamanlar harici izlemeniz yazarın naçizane tavsiyesidir.
devamını gör...
an itibarıyla işsiz kalmam
öncelikle tüm bunları yazmamın sebebi artık içimde tutamıyor olmak. kimsenin acımasını istemiyorum yada sempatisini kazanmak istemiyorum.
ben ankarada yaşayan 20 li yaşların ortasında spor salonunda çalışan bir kadınım. 4 yıl fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü okudum(gayet güzel bir üniversitede) ama mezun olduktan sonra iş bulamadım. araya pandemi de girince mecburen aile evinde kalmak zorunda kaldım. uzun bir zaman iş bulamadım. sonra bir salonda pilates eğitmenliği yapmaya başladım. sigorta yok, öğrenci sayısına göre maaş alınıyor, asgari ücretin altında kazanıyordum.zaten pandemi nedeniyle çok fazla öğrenci gelmiyordu. evde kalıyorum, ev arkadaşım var bir tane, oda öğrenci cafede garsonluk yapıyor. 1 aydır kombimiz kapalı doğal gaz faturası ödememek için, ki bu bir ay birkaç gün dışında çok soğuk geçti. gece uyurken kat kat giyinerek uyuyoruz. yaklaşık 1 yıldır dışarıdan hiç yemek yemedim. 1 yıldır üzerime bir tane bile kıyafet almadım çünkü kazandığım para kira, doğalgaz, elektrik, internet, ulaşım vs gidiyor. ailemden de isteyemiyorum çünkü mezunum işe başladım ve başka kardeşlerim de var, ailemin de borcu var kısacası hem gururuma yediremiyorum hem de onları zorlamak istemiyorum. ilk okula giden kardeşime eğer işe başlarsam ona hediye göndereceğimi söylemiştim telefonda konuştuğumuzda abla hediyem hazır mı diye soruyor her seferinde daha hazır değil merak etme çok yakında göndereceğim diyorum bilmiyor ki ben burada ne zorluk çekiyorum, aileme hep iyiyim param var siz beni merak etmeyin diyorum. şimdi yeni kısıtlamalar gereği spor salonları kapandı kısacası gelir kaynağım ortadan yok oldu, hastanelere iş başvurusu yapıyorum ama ses seda çıkmıyor. sigortam olmadığı için herhangi bir yardım da alamıyorum.
türkiye şartlarında para kazanmak için illaki utanç duyacağım işler mi yapmamak zorundayım. gerçekten artık dayanacak gücüm kalmadı, bu ayı nadıl çıkaracağımı bilmiyorum.
sadece sormak istiyorum ben bunu hak ediyor muyum?
düzenleme : tüm destek mesajlarınız için çok teşekkür ederim. neyine güvendin de aile evinden ayrıldın yazan yazarlar için açıklama : kendimi yük gibi hissettiğim için ayrıldım. ne kadar ailem de olsalar okulum bitmişti, ve ayaklarımın üzerinde durmak istedim. ilk cümlelerde yazdığım gibi amacım acıtasyon vs değil sadece gerçekten çok doldum, susmaktan yoruldum. derdimi anlatmak istedim.
destek olmak isteyen yazarlar oldu hepsine çok teşekkür ederim. anahtarlık yapıyorum örgüyle. almak isterseniz lütfen iletişime geçin.
ben ankarada yaşayan 20 li yaşların ortasında spor salonunda çalışan bir kadınım. 4 yıl fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü okudum(gayet güzel bir üniversitede) ama mezun olduktan sonra iş bulamadım. araya pandemi de girince mecburen aile evinde kalmak zorunda kaldım. uzun bir zaman iş bulamadım. sonra bir salonda pilates eğitmenliği yapmaya başladım. sigorta yok, öğrenci sayısına göre maaş alınıyor, asgari ücretin altında kazanıyordum.zaten pandemi nedeniyle çok fazla öğrenci gelmiyordu. evde kalıyorum, ev arkadaşım var bir tane, oda öğrenci cafede garsonluk yapıyor. 1 aydır kombimiz kapalı doğal gaz faturası ödememek için, ki bu bir ay birkaç gün dışında çok soğuk geçti. gece uyurken kat kat giyinerek uyuyoruz. yaklaşık 1 yıldır dışarıdan hiç yemek yemedim. 1 yıldır üzerime bir tane bile kıyafet almadım çünkü kazandığım para kira, doğalgaz, elektrik, internet, ulaşım vs gidiyor. ailemden de isteyemiyorum çünkü mezunum işe başladım ve başka kardeşlerim de var, ailemin de borcu var kısacası hem gururuma yediremiyorum hem de onları zorlamak istemiyorum. ilk okula giden kardeşime eğer işe başlarsam ona hediye göndereceğimi söylemiştim telefonda konuştuğumuzda abla hediyem hazır mı diye soruyor her seferinde daha hazır değil merak etme çok yakında göndereceğim diyorum bilmiyor ki ben burada ne zorluk çekiyorum, aileme hep iyiyim param var siz beni merak etmeyin diyorum. şimdi yeni kısıtlamalar gereği spor salonları kapandı kısacası gelir kaynağım ortadan yok oldu, hastanelere iş başvurusu yapıyorum ama ses seda çıkmıyor. sigortam olmadığı için herhangi bir yardım da alamıyorum.
türkiye şartlarında para kazanmak için illaki utanç duyacağım işler mi yapmamak zorundayım. gerçekten artık dayanacak gücüm kalmadı, bu ayı nadıl çıkaracağımı bilmiyorum.
sadece sormak istiyorum ben bunu hak ediyor muyum?
düzenleme : tüm destek mesajlarınız için çok teşekkür ederim. neyine güvendin de aile evinden ayrıldın yazan yazarlar için açıklama : kendimi yük gibi hissettiğim için ayrıldım. ne kadar ailem de olsalar okulum bitmişti, ve ayaklarımın üzerinde durmak istedim. ilk cümlelerde yazdığım gibi amacım acıtasyon vs değil sadece gerçekten çok doldum, susmaktan yoruldum. derdimi anlatmak istedim.
destek olmak isteyen yazarlar oldu hepsine çok teşekkür ederim. anahtarlık yapıyorum örgüyle. almak isterseniz lütfen iletişime geçin.
devamını gör...
cenk’in arka bahçesi
çokça sevdiğim yazardır. takipte bir süre denk gelmeyince "ee cenk nerede?" diye sorarım. yeni tanımlar yazmış ve ben kaçırmışsam (özellikle de böyle 2-3 taneyse, zaten fazlası olmaz) sürpriz olur, oturur anlattıklarını uzun uzun, keyifle okurum.
devamını gör...
deşifre
klasik “akp’li değilim ama” tayfasından. benim için hiç bir zaman ak partiyi alenen savunan ve onu öven kişiler trol olmamıştır. ancak muhalif ya da apolitik taklidi yaparak boş kavram çarpıtmalarıyla hükümet destekleyiciliği yapanlarda brnim için hep aktrol olacaktır. bu şahısta onların örneklerinden biridir. açtığı bazı başlıklara cevap verdim okumak istiyorsanız;
#994098
#993994
#994098
#993994
devamını gör...
ideal ölme yaşı
elden ayaktan düşmeden, ona buna muhtaç olmadan.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük uyudum ve büyüdüm ben.
çok çok neşeli bir sabah benim için tüm coğrafyama bahar gelmiş. saçlarıma, yanaklarıma, gözlerime ve hatta ayak parmaklarıma kadar bahar gelmiş.
bir suç ortağı bulsam felekten bir gün çalsam diyor ruhum. olmadı kardeşler ne güne duruyor uyandırıp kendi selime mi katsam bilemedim.
hepinizi yanaklarınızdan koccccamannn öpüyorum.*
şarkı kop kop
çok çok neşeli bir sabah benim için tüm coğrafyama bahar gelmiş. saçlarıma, yanaklarıma, gözlerime ve hatta ayak parmaklarıma kadar bahar gelmiş.
bir suç ortağı bulsam felekten bir gün çalsam diyor ruhum. olmadı kardeşler ne güne duruyor uyandırıp kendi selime mi katsam bilemedim.
hepinizi yanaklarınızdan koccccamannn öpüyorum.*
şarkı kop kop
devamını gör...
filler sultanı ile kırmızı sakallı topal karınca
bir yaşar kemal kitabıdır. işin aslına bakarsanız biraz kıyıda köşede kalmıştır. elbette çokça okuyanı vardır lakin ustanın onca kitabı arasında kaybolmuş ve hak ettiği değeri görememiştir. şimdi bakınız, kuvvetle muhtemel bundan bir kaç başlık ötede siz zalımlar le petit prince'e övgüler düzüyorsunuzdur. veyahut george orwell'in ''animal farm'' başlığında napolyon'du, snowball'du, moses'tı, bay pilkington'dı dibine kadar karakter analizleri yapıp, beyin fırtınları estiriyorsunuzdur. bunlara elbette sözümüz yok. gerek antoine de saint-exupery'e gerekse orwell'a saygımız sonsuz. ama mevzu bu değil!
mevzu; yaşar kemal gibi bu coğrafyanın bağrından kopmuş, tabiri caizse türk dilinin endazesini elinde tutup, gelenin geçenin boyunun ölçüsünü almış bir yazarın, bu eserlerden hiçte aşağı kalır yanı olmayan bu muazzam hikayesinin kıyıda köşede kalmış olması... neyse 6796. geleneksel gömüş şenliklerini yaptığıma göre sadede gelmekte fayda var.
yaşar kemal bu kitabı 1977 yılında çocuklar için yazıyor. iyi ki de yazıyor. ama kitaba çocuk kitabı olarak bakmayın zira henüz fikirsel bazda büyümemiş(!) ezen/ezilen çelişkisini çözememiş, dünyadaki hakim sistemin sırrına mazhar olamamış ufaklıkların da, eğer isterlerse bu kitaptan çıkarabilecekleri yığınla ders var. geriye kalan kitle içinse kitap keyifli bir okuma eylemi ve çocuklarına bu çarpık sistemi masalsı bir dilde anlatabilecekleri bir rehber olarak tavsiye edilebilir.
hikâye hüdhüdlerin lideri ve filler sultanı'nın maşası olan ulukepez'in karıncaların yanında yedi ay kalması ve sonrasında sultana karıncalarla ilgili bilgi vermesiyle başlıyor;
''al gözüm sultanım, seyreyle sen, şimdi karıncıların hünerlerini,'' diye şakıdı. başladı anlatmaya. o anlattıkça filler sultanı kendinden geçiyordu. kendinden geçiyor, durmadan ulukepeze soru üstüne soru soruyordu.
''bir kentler kurmuşlar, hiç sorma sultanım, yerin altına... görkemli uygar kentler. ambarları yıl on iki ay yiyecek, bal
çiçek özü, tahıl, böcek ölüsü dolu, dopdolu. başkentlerini geniş ovaların tam ortalarında, özünde kurmuşlar. bu ovalar nil kıyılarından da, çukurovadan da daha bereketli. hele bir ova, bir ülke var, fil eksen biter, öyle bereketli. kuzey yanını bu ülkenin ulu ormanlar kaplamış. kaplan girse sökemez bir orman, güneyi de yıl on iki ay yemyeşil. bütün ova yıl on iki ay ağzına kadar çiçekle dolu, alabildiğine bir düzlük... doğrusu tarlalar, batısı tarlalar, can eksen biter, kuş eksen, karınca eksen, arı eksen biter.''
işte böylece filler sultanının aklına giriyordu ulukepez... karıncıların hünerlerinden faydalanmanın bin bir türlü yolunu da sultana anlatıyor ve ne yapması gerektiği noktasında öğütler veriyordu. böylece filler ellerinde bulundurdukları gücün de etkisi ile ilk olarak sultanlarına bir saray yapılmasını talep ettiler karıncalardan. gerekli güç gösterisi yapılmış, karıncaların ruhuna korku salınmıştı. sömürü çarkları ışıl ışıl, pırıl pırıl kullanılmaya hazır hale gelmişti...
sonrasında karınca toplumu için böl/parçala/yönet stratejisi devreye giriyordu. karınca aleminin en vasıfsız, en tembel, üretemeyen grubu sarıcalar filler için biçilmiş kaftandı. üretmedikleri için fillerin yardımlarına muhtaçtılrlar. filler sarıcaların karınlarını tok, sırtlarını pek tutup, onları her işlerinde kullandılar. muhbirlikte buna dahil. bunu takiben karıncalara benlikleri unutturulur. her karınca bir fildir! ancak unutulmaması gereken nokta şudur ki; karıncalar fildir ama ancak karınca kadar fildir!
ve sonrasında koca yürekli bir karınca çıkar ortaya,kırmızı sakallı topal karınca bu sömürü düzenine karşı isyan başlatır. ''dünyanın bütün karıncaları birleşirse...'' sorusu ortaya atılır, ve olaylar gelişir gider...
yaşar kemal'in bu hikâye ile ilgili hayıflandığı tek bir nokta olmuş; ''neye üzülüyorum biliyor musunuz, bu kitabı okuyanlar özellikle de çocuklar filleri belki hiç sevmeyecekler, bu bana çok dokunuyor. ne yapabilirim ki? ''
kitabın arka kapağında da şu sözlerine yer vermiştir;
''eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzerini hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. yok yok, sanmıyorum ki yeryüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim...''
hadi bakalım, karıncalar uyandı. darısı insanların (!) başına diyelim. bu kadar horultunun arasında uyumakta maharet işi olsa gerek...
mevzu; yaşar kemal gibi bu coğrafyanın bağrından kopmuş, tabiri caizse türk dilinin endazesini elinde tutup, gelenin geçenin boyunun ölçüsünü almış bir yazarın, bu eserlerden hiçte aşağı kalır yanı olmayan bu muazzam hikayesinin kıyıda köşede kalmış olması... neyse 6796. geleneksel gömüş şenliklerini yaptığıma göre sadede gelmekte fayda var.
yaşar kemal bu kitabı 1977 yılında çocuklar için yazıyor. iyi ki de yazıyor. ama kitaba çocuk kitabı olarak bakmayın zira henüz fikirsel bazda büyümemiş(!) ezen/ezilen çelişkisini çözememiş, dünyadaki hakim sistemin sırrına mazhar olamamış ufaklıkların da, eğer isterlerse bu kitaptan çıkarabilecekleri yığınla ders var. geriye kalan kitle içinse kitap keyifli bir okuma eylemi ve çocuklarına bu çarpık sistemi masalsı bir dilde anlatabilecekleri bir rehber olarak tavsiye edilebilir.
hikâye hüdhüdlerin lideri ve filler sultanı'nın maşası olan ulukepez'in karıncaların yanında yedi ay kalması ve sonrasında sultana karıncalarla ilgili bilgi vermesiyle başlıyor;
''al gözüm sultanım, seyreyle sen, şimdi karıncıların hünerlerini,'' diye şakıdı. başladı anlatmaya. o anlattıkça filler sultanı kendinden geçiyordu. kendinden geçiyor, durmadan ulukepeze soru üstüne soru soruyordu.
''bir kentler kurmuşlar, hiç sorma sultanım, yerin altına... görkemli uygar kentler. ambarları yıl on iki ay yiyecek, bal
çiçek özü, tahıl, böcek ölüsü dolu, dopdolu. başkentlerini geniş ovaların tam ortalarında, özünde kurmuşlar. bu ovalar nil kıyılarından da, çukurovadan da daha bereketli. hele bir ova, bir ülke var, fil eksen biter, öyle bereketli. kuzey yanını bu ülkenin ulu ormanlar kaplamış. kaplan girse sökemez bir orman, güneyi de yıl on iki ay yemyeşil. bütün ova yıl on iki ay ağzına kadar çiçekle dolu, alabildiğine bir düzlük... doğrusu tarlalar, batısı tarlalar, can eksen biter, kuş eksen, karınca eksen, arı eksen biter.''
işte böylece filler sultanının aklına giriyordu ulukepez... karıncıların hünerlerinden faydalanmanın bin bir türlü yolunu da sultana anlatıyor ve ne yapması gerektiği noktasında öğütler veriyordu. böylece filler ellerinde bulundurdukları gücün de etkisi ile ilk olarak sultanlarına bir saray yapılmasını talep ettiler karıncalardan. gerekli güç gösterisi yapılmış, karıncaların ruhuna korku salınmıştı. sömürü çarkları ışıl ışıl, pırıl pırıl kullanılmaya hazır hale gelmişti...
sonrasında karınca toplumu için böl/parçala/yönet stratejisi devreye giriyordu. karınca aleminin en vasıfsız, en tembel, üretemeyen grubu sarıcalar filler için biçilmiş kaftandı. üretmedikleri için fillerin yardımlarına muhtaçtılrlar. filler sarıcaların karınlarını tok, sırtlarını pek tutup, onları her işlerinde kullandılar. muhbirlikte buna dahil. bunu takiben karıncalara benlikleri unutturulur. her karınca bir fildir! ancak unutulmaması gereken nokta şudur ki; karıncalar fildir ama ancak karınca kadar fildir!
ve sonrasında koca yürekli bir karınca çıkar ortaya,kırmızı sakallı topal karınca bu sömürü düzenine karşı isyan başlatır. ''dünyanın bütün karıncaları birleşirse...'' sorusu ortaya atılır, ve olaylar gelişir gider...
yaşar kemal'in bu hikâye ile ilgili hayıflandığı tek bir nokta olmuş; ''neye üzülüyorum biliyor musunuz, bu kitabı okuyanlar özellikle de çocuklar filleri belki hiç sevmeyecekler, bu bana çok dokunuyor. ne yapabilirim ki? ''
kitabın arka kapağında da şu sözlerine yer vermiştir;
''eğer insan soyunun bu en zaliminin simgesini, benzerini hayvanlar arasında arayacak olsaydım, belki timsahları bulurdum, boa yılanlarını bulurdum. yok yok, sanmıyorum ki yeryüzünde bu zalimleri simgeleyecek korkunçlukta bir hayvan türü bulabilelim...''
hadi bakalım, karıncalar uyandı. darısı insanların (!) başına diyelim. bu kadar horultunun arasında uyumakta maharet işi olsa gerek...
devamını gör...
birini sevmenin zayıflık olması
sevgi güçtür, diyerek çürüteceğim başlık. sevgi iyileştirir, yaraları sarar, olduğu her yeri güzelleştirir, baharı getirir. sevgi, en büyük eseridir bir insanın yüreğinden çıkan.
devamını gör...
dinlenme tesisinde çayların ya çok sıcak ya çok soğuk olması
ve bardaklarında genelde kirli oldugunu da unutmayalım..
devamını gör...
somon balığı
çok harika bir tadı olan balıktır. omega 3 açısından oldukça zengindir. yağlı olması tercihimdir.
devamını gör...
broadway
new york / manhattan bölgesi'nde yer alan bir caddedir. amerika'daki müzikal tiyatro gösterileri bu cadde üzerinde ve bu caddeye açılan sokaklarda bulunan yaklaşık 40 büyük profesyonel tiyatroda gerçekleştiği için bu caddenin ismi müzikal ve tiyatro sanatıyla özdeşleşmiş broadway tiyatrosu olarak anılmıştır.
sanatsal olarak bu bölgeden bahsedildiğinde kısaca broadway olarak kullanılmıştır.
not: renault marka araba modelidir demek için gelen arkadaşlar renault broadway başlığını açıp gidin buradan..
sanatsal olarak bu bölgeden bahsedildiğinde kısaca broadway olarak kullanılmıştır.
not: renault marka araba modelidir demek için gelen arkadaşlar renault broadway başlığını açıp gidin buradan..
devamını gör...
berlin 65 vagonu
rahmi koç müzesi'nde sergilenen, prusya demiryolları tarafından önemli kişilere tahsis edilen özel bir yemek vagonu. prusya krallığı'nın son hükümdarı olan alman imparatoru 2. wilhelm tarafından padişah beşinci mehmet reşat 'a 1917 yılı istanbul ziyaretinde hediye edilmiş.
vagon, tcdd deposundan bakımsız durumda bulunarak müze tarafından restorasyon yapılmış. şimdi, içi de, dışı da cillop gibi.
vagon, tcdd deposundan bakımsız durumda bulunarak müze tarafından restorasyon yapılmış. şimdi, içi de, dışı da cillop gibi.
devamını gör...
müdür yalakası
müdür de başkalarının yalakasıdır. bu döngüsel bir süreçtir.
devamını gör...
bahadır
canım şahsımın adıdır.
devamını gör...
yüz güzelliği ile karakteri farklı olan insan
vardır elbet. ama ben insanın karakterinin yüzüne, gözlerine, sesine, ufacık mimiğine yansıdığını düşünenlerdenim.
gözler kalbin aynasıdır der susarım
gözler kalbin aynasıdır der susarım
devamını gör...
bende
bulunma hali katıyor ise bitişik, herhangi biri bir de ben gibi bir anlam katıyorsa ayrı yazılır.
devamını gör...
necip hablemitoğlu
fetullahçı p..leri deşifre ettiği için öldürülmüş olan kahraman türk evladı ve gerçek atatürkçü.
devamını gör...