kanlı elmas
oscar ödüllerine şüphe ile yaklaşmamı sağlamış olan filmdir.yahu bu film ile oscar alamadıysa leonardo di caprio o işte kesin bir bit yeniği var diye düşnüyorum.aradan yıllar geçti sadece bir görsel efekt olan ayı ile yalandan boğuştu diye oscar verdiniz adama.bu filmde ruhunu ortaya koymuştu oysa ki.finalinde hüzünlenmiştim.
devamını gör...
egonun amacı
egonun en temel amacı, karar vermek ya da ertelemektir. id, mızmız bir çocuk gibidir. zaman ya da mekan tanımaz, istediği şey hemen olsun ister. buna karşın, süperego ise "insanlar ne der?", "günah değil mi?" diyerek idin isteklerini toplumsal ve vicdani açıdan sorgular. gerekirse cezalandırabilir de. ego ise, bu ikisi arasındaki dengeyi sağlar. idin isteklerini ve süperegonun baskısı arasında ya karar verir ya da erteler. bu sayede her ikisinin de görüşlerine göre hareket eder. kısa bir örnek verelim:
kişinin dış mekanda tuvaleti gelir. id, "koy ver gitsin" der. bu sırada süperego; "yavrum sen deli misin? insanlar ne der koy verirsen? aman bırakma" der. ego, id ile süperegonun baskısı arasında karar vermek zorundadır. karar verene kadar durumu erteler. sonrasında kişi, çalılık bir yer arar. bulduğunda, süperegoya şöyle der; "bak şurada 2 dakikada işimi hallederim kimse de görmez." bu sayede ego, idin dediğini yapar ama süperegonun da gönlünü alır. eğer idin dediğini yapmazsa, idden gelen enerji geri gönderilir ve bu bir zaman sonra patlamaya yol açar. eğer süperegonun dediğini yapmazsa, büyük bir vicdan azabı çeker ve kişi kendini cezalandırır.
sözün özü egonun amacı, karar vermektir.
kişinin dış mekanda tuvaleti gelir. id, "koy ver gitsin" der. bu sırada süperego; "yavrum sen deli misin? insanlar ne der koy verirsen? aman bırakma" der. ego, id ile süperegonun baskısı arasında karar vermek zorundadır. karar verene kadar durumu erteler. sonrasında kişi, çalılık bir yer arar. bulduğunda, süperegoya şöyle der; "bak şurada 2 dakikada işimi hallederim kimse de görmez." bu sayede ego, idin dediğini yapar ama süperegonun da gönlünü alır. eğer idin dediğini yapmazsa, idden gelen enerji geri gönderilir ve bu bir zaman sonra patlamaya yol açar. eğer süperegonun dediğini yapmazsa, büyük bir vicdan azabı çeker ve kişi kendini cezalandırır.
sözün özü egonun amacı, karar vermektir.
devamını gör...
sözlüğü gündüz vakti gece modunda kullanan tip
gece modunda gözlerim her daim daha rahat ettiği için aralarında bulunduğum tiplerdir. astigmatımdan dolayı olduğunu düşünüyorum. beyaza alerjim var.
devamını gör...
sevgiliden canını acıtmadan ayrılmanın yolları
aklıma ünlülerin ayrılık story'lerini getiren başlık.
x sen benim can dostum, hayat yoldaşım, evim oldun. bana unutamayacağım binlerce güzel anı, sayamayacağım kadar çok gülümseme bıraktın. kalbimdeki yerin hep ayrı olacak. x ile olan mutlu ilişkimizi sonlandırdık. güzel yüzü hiç solmasın, hep mutlu olsun canözüm.
gibi gibi.
x sen benim can dostum, hayat yoldaşım, evim oldun. bana unutamayacağım binlerce güzel anı, sayamayacağım kadar çok gülümseme bıraktın. kalbimdeki yerin hep ayrı olacak. x ile olan mutlu ilişkimizi sonlandırdık. güzel yüzü hiç solmasın, hep mutlu olsun canözüm.
gibi gibi.
devamını gör...
lazca
bir güney kafkas dilidir.
doğu karadeniz kıyı şeridinde, rize ilinin pazar ilçesinden gürcistan sarpa kadar yerli halk tarafından konuşulur.
doğu karadeniz kıyı şeridinde, rize ilinin pazar ilçesinden gürcistan sarpa kadar yerli halk tarafından konuşulur.
devamını gör...
ilk kimin aklına geldiği merak edilen şeyler
bir bitkinin yapraklarının içine birtakım yiyecek maddeleri koyup pişirmek kimin aklına gelmiş? üstelik neden özellikle o yiyecek maddeleri de başka bir şey değil? yoksa başka şeyleri de denedi de çok mu kötü oldu? (bkz: yaprak sarma)
***
peki, ilk kez kim "kocaman, taştan bir kutu yapalım. bunun içerisinde birbirini hiç tanımayan onlarca insan toplanıp birbirinin her türlü gürültü patırtısına, pisliğine göz yummak zorunda kalsın." dedi ve apartman fikri çıktı ortaya? hangi aklı evvel "evet güzel fikir, yapalım bunu ve içinde yaşayalım." diye kabul etti?
kim bu insanlar, kim?
***
peki, ilk kez kim "kocaman, taştan bir kutu yapalım. bunun içerisinde birbirini hiç tanımayan onlarca insan toplanıp birbirinin her türlü gürültü patırtısına, pisliğine göz yummak zorunda kalsın." dedi ve apartman fikri çıktı ortaya? hangi aklı evvel "evet güzel fikir, yapalım bunu ve içinde yaşayalım." diye kabul etti?
kim bu insanlar, kim?
devamını gör...
dünyanın en eski mesleği
kesinlikle avcılıktır.
karnı açken hala cinsel ilişki düşünen adama direkt ben kadın ayarlarım. takdiri hak ediyordur çünkü o adam. o libidoyla mamuta bile hallenebilirdi böyle bir adam.
kaldı ki insanların tarıma geçmesi bile tamamen tesadüf eseri "anaa tohum diye bir şey varmış lan, ekiyorsun yine bitki çıkıyor" şeklindeki gözleminden sonra olmuştur. yoksa hayvan peşinde gezip duracaktık.
şimdi diyeceksiniz ki, "kadın adamın avından pay almak için kendini satarsa ne olacak?"
yine avcılık birinci sırada oluyor, fahişelik ikinci sırada oluyor.
karnı açken hala cinsel ilişki düşünen adama direkt ben kadın ayarlarım. takdiri hak ediyordur çünkü o adam. o libidoyla mamuta bile hallenebilirdi böyle bir adam.
kaldı ki insanların tarıma geçmesi bile tamamen tesadüf eseri "anaa tohum diye bir şey varmış lan, ekiyorsun yine bitki çıkıyor" şeklindeki gözleminden sonra olmuştur. yoksa hayvan peşinde gezip duracaktık.
şimdi diyeceksiniz ki, "kadın adamın avından pay almak için kendini satarsa ne olacak?"
yine avcılık birinci sırada oluyor, fahişelik ikinci sırada oluyor.
devamını gör...
para mutluluğu satın almaz
geçmişte yaşanan zor günleri hala unutamayan veya gelecek endişesine sahip kişiler sahip olduklarının keyfini çıkaramaz belki. bu noktada onlar için değeri olmayabilir. ama onun dışında bir çocuk ailesinden bir çikolata veya bir bisiklet istediğinde onu alacak durumda ise alır ve çocuk mutlu olur.
para yoksa alamazsa eğer mutsuzluğu satın almış olur.
çok nadir rastlanan veya tedavinin pahalı olduğu hastalıklar var. bu paraya sahip olmak sağlığa kavuşma ihtimalidir. mutluluktur. önce sağlık gelir. sağlıklı ve mutlu yaşamak için de para gerekir. araç olduğu sürece mutlu eder. amaç haline gelirse belki hırsı artıracağı için kişinin mutluluk eşiğini yükselterek mutluluğa ulaşmasına engel olabilir.
para yoksa alamazsa eğer mutsuzluğu satın almış olur.
çok nadir rastlanan veya tedavinin pahalı olduğu hastalıklar var. bu paraya sahip olmak sağlığa kavuşma ihtimalidir. mutluluktur. önce sağlık gelir. sağlıklı ve mutlu yaşamak için de para gerekir. araç olduğu sürece mutlu eder. amaç haline gelirse belki hırsı artıracağı için kişinin mutluluk eşiğini yükselterek mutluluğa ulaşmasına engel olabilir.
devamını gör...
yazarların 100 sene sonrası için öngörüleri
yüz senede mi olur bin senede mi bilemiyorum ama zenginler izole bir yaşam sürmek isteyecektir. halihazırda böyle bir senaryo için onlarca film/dizi/belgesel/animasyon var. çünkü kötü bi olasılık değil.
yaklaşık 120 yıl önce ekonomi kanunları arasına girmiş pareto ilkesinin çürümeye yüz tuttuğu milenyum döneminde, zengin ve diğerlerini ayıran dilim %20lerden %10'a kadar düşmüş, çok değil on yıl içinde %5'e hatta %2ye kadar ineceği tahmin edilmektedir. diğer taraftan oto kontrole sahip robot programları da tıpkı transistörler gibi her yıl katlanarak ivmelenen grafikle artıyor. öte yandan; nüfusu "kontrol etme" veya "düşürme" çabalarının beyhuda olduğu da ortaya çıkıyor. zira gelişen teknoloji, insanı öldürmeye değil yaşatmaya yönelik bir teknoloji. üretim kapasitesi her zaman nüfusla doğru orantılı şekilde artıyor ve her gün, günlük ihtiyacın x3 katı gıda üretiliyor. 8 milyara yetecek olan bu gıdanın yarısını nüfusun %10'u tüketirken, kalan yarısını ise %80lik kısım tüketiyor. tüketiyor dediğime bakmayın, ihtiyacın 3 misli üretim olmasına rağmen gıdaya erişimi kolay olan bu %90lık dilim, gıdanın tamamını harcıyor(mideye ve çöpe atıyor) dolayısıyla her gün nüfusun %10'u, gıdaya erişemeden ölüyor. kafaların yanmasına gerek yok, hesap gayet basit. ihtiyacımızdan fazla üretip herkese dağıtamadan hiç ediyoruz hepsini. facia dimi? değil. açlıktan ölen %10 için herhangi bi çaba gösterilmiyor çünkü bu durum bildiğimiz tüm doğa yasalarıyla örtüşüyor. yani evrim sürecinin çalışmaya devam etmesi için birilerinin bu cangılda ölmesi şart. e peki o zaman, ver gazı ver virüsü veya şakkadanak patlat bi nükleer bombe, yetmedi bi tane daha patlat. nüfusü azalt. olmaz mı? olmaz. mevcut nüfus dağılımını bozma girişimi, arkasını göremediğimiz bi senaryo. ölecekleri kim belirleyecek ve nasıl eyleme geçilecek, dünyanın en akıllı veya en zengini de olsanız bu sorunun cevabını bulamıyorsunuz. ayrıca azalan nüfusun olup bitene nasıl bi reaksiyon vereceği de belirsiz. yani nüfusu azaltıp, daha dengeli daha sözümona muhteşem bi dünya planınız varsa muhtemelen çalışmayacaktır. kitlesel bir yokoluşa zemin hazırlamaktan başka bi işe yaramayacaktır. bu yüzden dur bugün afrika kıtasını yok edeyim, zaten orda zengin yok deyip, ertesi gün hindistan'ı haritadan yok edemiyorsunuz.
sevmesek de birbirimize muhtacız. nüfusu azaltmak yerine artırmak veya stabil tutmak şart. zira insan demek, işgücü demek. herhangi bir teknolojik yıkımda medeniyeti tekrar inşa etmek için muhtaç olduğumuz tek güç, insan gücü, insan aklı. kısaca şanslı addettiğimiz zengin kesim dışında kalan tüm insanlığa muhtacız. herkesi yedekte tutmak için yaşatmak zorundayız.
tüm bu veriler ışığında, fakirle bir arada yaşamak zorunda kalan soylu adamın işi çok zorlaşıyor. bir yandan açlıktan ağzı kokan toplumların isyan etmesini önleyecek, bi yandan onları sömürecek, bi yandan kendini uzaya ve bilime adayıp geleceği inşa edecek, bütün bunları yaparken de keyif sürmek isteyecek*. peki bu nasıl mümkün olabilir? muhtemelen araya perde koyarak. güç ekseni ülkelerin değil, bireylerin elinde olacak ve bireyler birbirleri ile bir arada yaşamak isteyecektir. dolayısıyla devlet anlayışı değişime uğrayacak, milliyetçilik çöp olacaktır.
olası dikey mimari yaşam


bu modelde insanlığın hammadde ve dayanıklılık sorunlarını çözdüğü varsayılıyor. nitekim bu sorunları aşmak zor değil. hatta sorun bile sayılmıyor şu an bunlar. bu senaryoda medeniyet üç sınıfa ayrılır. soylu, burjuva, işçi. aynı coğrafyada yaşayan birileri yerden evlerde, 50 60 70 150 katlı binalarda yaşayacak, birileri de bin, beşbin katlı, bulutların arasındaki gökdelenlerde yaşayacak. insan ömrü şimdikinden birkaç kat daha uzun olacakken, bu fırsattan sadece imkanı olanlar yararlanacak. aşağıda yaşayanlar yine 70-120 yıl yaşarken, yukarıdakiler birkaç asır yaşamanın keyfini sürebilir. bu durum mevcut vicdan öğretilerine aykırı değil. itirazı olanı sjw ilan edersin*, paran yoksa git çalış köpek herif deyip susturursun, sorunu çözersin. üst katlarda mı yaşamak istiyorsun? imkansız değil. ama imkansıza yakın şartlar aranacak. gökdelenin üst katlarında kahramanlık hikayeleri yazılacak, fedakarlık öykülerinin şahitleri teşhir edilecek ve aslında üst kattaki medeniyetin ne kadar ahlaklı, erdemli ve muhteşem olduğu empoze edilecek. aynı senaryo yatay mimari için de geçerli.


bu model daha basic, daha tasarruflu ve daha kolay inşa edilebilir olmasına karşın isyanlara daha müsait, empoze etmesi daha zor, haliyle tehlikeli bi izolasyon modeli. alt kesimi verimsiz topraklara gönderip, onları orada yalnız bırakma misyonudur. doğal seçilim sadece fakirler arasında çalışsın, diğerleri planetin daha verimli coğrafyalarında istediğini yapabilsin istenir. bu modelde asayiş yoktur. güçlü olanın hayatta kalacağı, akıllı olanın "karşı tarafa" geçebileceği bir imtihan süreci mevcut. asayiş yok, çünkü bu modelde alt sınıf insana zaten ihtiyacın yok. işgücüne ihtiyacın yok. her türlü ihtiyacını yapay zekaya teslim eden üst akıl modeli var.
zenginler için hayat çok zor. komşusu açken tok yatamaz. komşuyu doyurmak yerine komşudan izole bir hayat yaşamak isteyebilir. karşısında organize olamayan, haksızlıklarla mücadele etmeyi bilmeyen kesim olduğu sürece hikayeden galip gelen kesim zengin olacaktır.
not: görseller konuyla ilgili yapımlardan alınmış olup hepsi hayal ürünüdür. bu yazı da hayal gücü ürünüdür. zengini aşağılamaz, fakiri hor görmez veya tam tersini yapmaz.
yaklaşık 120 yıl önce ekonomi kanunları arasına girmiş pareto ilkesinin çürümeye yüz tuttuğu milenyum döneminde, zengin ve diğerlerini ayıran dilim %20lerden %10'a kadar düşmüş, çok değil on yıl içinde %5'e hatta %2ye kadar ineceği tahmin edilmektedir. diğer taraftan oto kontrole sahip robot programları da tıpkı transistörler gibi her yıl katlanarak ivmelenen grafikle artıyor. öte yandan; nüfusu "kontrol etme" veya "düşürme" çabalarının beyhuda olduğu da ortaya çıkıyor. zira gelişen teknoloji, insanı öldürmeye değil yaşatmaya yönelik bir teknoloji. üretim kapasitesi her zaman nüfusla doğru orantılı şekilde artıyor ve her gün, günlük ihtiyacın x3 katı gıda üretiliyor. 8 milyara yetecek olan bu gıdanın yarısını nüfusun %10'u tüketirken, kalan yarısını ise %80lik kısım tüketiyor. tüketiyor dediğime bakmayın, ihtiyacın 3 misli üretim olmasına rağmen gıdaya erişimi kolay olan bu %90lık dilim, gıdanın tamamını harcıyor(mideye ve çöpe atıyor) dolayısıyla her gün nüfusun %10'u, gıdaya erişemeden ölüyor. kafaların yanmasına gerek yok, hesap gayet basit. ihtiyacımızdan fazla üretip herkese dağıtamadan hiç ediyoruz hepsini. facia dimi? değil. açlıktan ölen %10 için herhangi bi çaba gösterilmiyor çünkü bu durum bildiğimiz tüm doğa yasalarıyla örtüşüyor. yani evrim sürecinin çalışmaya devam etmesi için birilerinin bu cangılda ölmesi şart. e peki o zaman, ver gazı ver virüsü veya şakkadanak patlat bi nükleer bombe, yetmedi bi tane daha patlat. nüfusü azalt. olmaz mı? olmaz. mevcut nüfus dağılımını bozma girişimi, arkasını göremediğimiz bi senaryo. ölecekleri kim belirleyecek ve nasıl eyleme geçilecek, dünyanın en akıllı veya en zengini de olsanız bu sorunun cevabını bulamıyorsunuz. ayrıca azalan nüfusun olup bitene nasıl bi reaksiyon vereceği de belirsiz. yani nüfusu azaltıp, daha dengeli daha sözümona muhteşem bi dünya planınız varsa muhtemelen çalışmayacaktır. kitlesel bir yokoluşa zemin hazırlamaktan başka bi işe yaramayacaktır. bu yüzden dur bugün afrika kıtasını yok edeyim, zaten orda zengin yok deyip, ertesi gün hindistan'ı haritadan yok edemiyorsunuz.
sevmesek de birbirimize muhtacız. nüfusu azaltmak yerine artırmak veya stabil tutmak şart. zira insan demek, işgücü demek. herhangi bir teknolojik yıkımda medeniyeti tekrar inşa etmek için muhtaç olduğumuz tek güç, insan gücü, insan aklı. kısaca şanslı addettiğimiz zengin kesim dışında kalan tüm insanlığa muhtacız. herkesi yedekte tutmak için yaşatmak zorundayız.
tüm bu veriler ışığında, fakirle bir arada yaşamak zorunda kalan soylu adamın işi çok zorlaşıyor. bir yandan açlıktan ağzı kokan toplumların isyan etmesini önleyecek, bi yandan onları sömürecek, bi yandan kendini uzaya ve bilime adayıp geleceği inşa edecek, bütün bunları yaparken de keyif sürmek isteyecek*. peki bu nasıl mümkün olabilir? muhtemelen araya perde koyarak. güç ekseni ülkelerin değil, bireylerin elinde olacak ve bireyler birbirleri ile bir arada yaşamak isteyecektir. dolayısıyla devlet anlayışı değişime uğrayacak, milliyetçilik çöp olacaktır.
olası dikey mimari yaşam


bu modelde insanlığın hammadde ve dayanıklılık sorunlarını çözdüğü varsayılıyor. nitekim bu sorunları aşmak zor değil. hatta sorun bile sayılmıyor şu an bunlar. bu senaryoda medeniyet üç sınıfa ayrılır. soylu, burjuva, işçi. aynı coğrafyada yaşayan birileri yerden evlerde, 50 60 70 150 katlı binalarda yaşayacak, birileri de bin, beşbin katlı, bulutların arasındaki gökdelenlerde yaşayacak. insan ömrü şimdikinden birkaç kat daha uzun olacakken, bu fırsattan sadece imkanı olanlar yararlanacak. aşağıda yaşayanlar yine 70-120 yıl yaşarken, yukarıdakiler birkaç asır yaşamanın keyfini sürebilir. bu durum mevcut vicdan öğretilerine aykırı değil. itirazı olanı sjw ilan edersin*, paran yoksa git çalış köpek herif deyip susturursun, sorunu çözersin. üst katlarda mı yaşamak istiyorsun? imkansız değil. ama imkansıza yakın şartlar aranacak. gökdelenin üst katlarında kahramanlık hikayeleri yazılacak, fedakarlık öykülerinin şahitleri teşhir edilecek ve aslında üst kattaki medeniyetin ne kadar ahlaklı, erdemli ve muhteşem olduğu empoze edilecek. aynı senaryo yatay mimari için de geçerli.


bu model daha basic, daha tasarruflu ve daha kolay inşa edilebilir olmasına karşın isyanlara daha müsait, empoze etmesi daha zor, haliyle tehlikeli bi izolasyon modeli. alt kesimi verimsiz topraklara gönderip, onları orada yalnız bırakma misyonudur. doğal seçilim sadece fakirler arasında çalışsın, diğerleri planetin daha verimli coğrafyalarında istediğini yapabilsin istenir. bu modelde asayiş yoktur. güçlü olanın hayatta kalacağı, akıllı olanın "karşı tarafa" geçebileceği bir imtihan süreci mevcut. asayiş yok, çünkü bu modelde alt sınıf insana zaten ihtiyacın yok. işgücüne ihtiyacın yok. her türlü ihtiyacını yapay zekaya teslim eden üst akıl modeli var.
zenginler için hayat çok zor. komşusu açken tok yatamaz. komşuyu doyurmak yerine komşudan izole bir hayat yaşamak isteyebilir. karşısında organize olamayan, haksızlıklarla mücadele etmeyi bilmeyen kesim olduğu sürece hikayeden galip gelen kesim zengin olacaktır.
not: görseller konuyla ilgili yapımlardan alınmış olup hepsi hayal ürünüdür. bu yazı da hayal gücü ürünüdür. zengini aşağılamaz, fakiri hor görmez veya tam tersini yapmaz.
devamını gör...
arkadaş kalalım
insanlar güzel anılar biriktirebilir sevgiliyken. yaşanmışlıkları olur alışkanlıkları olur, gönül bağı kurarlar. iki taraftan birinin veya ikisininde sevgisi bitebilir ve ilişki tıkanabilir. hâl böyle olunca ayrılıkta kaçınılmaz olur kötü anılar çokçaysa bir daha görüşmemek üzere yollar ayrılır ama yukarıda da bahsettiğim gibi güzel anılar ve güzel paylaşımlar varsa ortada, birbirlerini tamamen kaybetmemek adına arkadaş kalınabilir. ha bu her zaman görüşecekler veya beraber sık sık vakit geçirecekler anlamınada gelmez. gün olur selamlaşılır, darda kalınır dertleşilir ne bileyim an gelir geçmiş yadedilir. evet “arkadaş kalalım.” diyebilecek kadar güzel şeyler yaşanmışsa arkadaşta kalınabilir.
devamını gör...
yoksul insanların videolarının paylaşılması
son zamanlarda sosyal medyada sıkça rastlanılan bi rezilliktir bu. çok takipçili hesaplar(kimi zaman fenomenler) yardım veya sosyal deney adı altında rezil bi tavırla yoksul insanları ziyaret edip ''farkındalık'' yaratmaya çalışıyorlar. bu arkadaşları alıp sorsak, yahu kardeşim senin bu insanlarla video çekmenin amacı nedir, diye sorsak, cevap değişmez: ''farkındalık oluşturma''. ben hayatımda bu kadar leş, bu kadar çukur bi yöntem görmedim farkındalık için. ulan sanki biz bilmiyoruz senin sürekli içerik üretmen gerektiğini, sürekli gündemi takip etmen, güzel reklam yapman gerektiğini. herkes 'iletişim' uzmanı bu ülkede. (bunu ironi yapmadan söylüyorum. en cahili bile vitrine ne koyması gerektiğini bilir) gidip buluyolar bi fakir fukara, koyuyolar cebine max 500 lira. bi güzel video, iki efekt. böyle bi insafsızlık olabilir mi ya? o adam zaten yüz lira da versen kabul edecek kadar çaresiz. sen ona belki onu o hayattan kurtarabilecek bi ümit veriyosun. bunu ona vaadetmesen de, adamı kamuoyunun haberdar olacağı bi platformda meze olarak kullanıyosun. milletin gözünde acındırıp zavallı pozisyona düşürüyosun. ne videolar gördüm, hangi birine söveyim şaşırdım. pazarda kaçak satış yapmak zorunda olan teyzeyi ''biz zabıtayız'' diye kandırıp ağlatıyolar, sonra ''deney yaptık biz hehehe diyip 200 lira veriyolar. başka bi tanesi yoldan kağıtçı çocuğu çağırıp ampır ampır konuşup gönderiyo. daha sonra ''işte bizim anadolu insanı yaaa'', ''ne kadar mert, doğru insanlar var bak görüyosunuz'' gibi kusmuk ötesi leş bi romantizmle gariban övüyolar. onların hayatını iki gün yaşasa kendi bokunda boğulup ölecek adamlar, güzellik naraları atabiiliyo. hitler'deki merhamet bile yok bu insafsızlarda...
devamını gör...
1v1'de dövebileceğiniz 3 ünlü
hülya avşar
deniz akkaya
seren serengil.
ekstradan kerimcan durmaz. teşekkürler.
deniz akkaya
seren serengil.
ekstradan kerimcan durmaz. teşekkürler.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çizimleri

bugün öğrenilenler:
1) kağıda yapılan resimler de verniklenebilir.
2) akrilik her zaman guaj boyadan iyidir.
3) simle yıldız yapmaya çalışmak kötü bir fikirdir.
4) kağıdın kenarını ne kadar bantlarsan bantla boyayı taşırmak senin lanetin.
devamını gör...
anathema
pandeminin bize kaybettirdiklerindendir. dağılmış olan ingiliz doom metal grubu.
devamını gör...
ülkenin geri kalmışlık belirtileri
kasis çokluğu.mesela konya’da nerdeyse ana yollara 2'şer metre arayla koymuşlardı diyebileceğim kadar çoktur. artık nasıl bir trafik kurallarını ihlal varsa , belediye milleti yola getireceğim diye ne yapacağını şaşırmıştı resmen. arabam o yollarda perte çıkmadıysa daha da çıkmaz *
devamını gör...




