iyi ki varsın balkon
yaşadığım semtin en büyük nimeti, çay içmek için bire bir, tam bir halı saha büyüklüğünde*, bazen içimi açan bazen hüzünlendiren evimin önden çıkması.
az önce ordan geldim. elinde poşetler olan yaşlı bir teyze, başını uzatmış çöp karıştırıyordu. derin bir iç çektim, verdim sonra nefesimi mahalleye doğru.
gideyim de namazımı kılayım, teyzeme dua edeyim. o duadan bende nasiplenirim belki. zalımsın dünya.
az önce ordan geldim. elinde poşetler olan yaşlı bir teyze, başını uzatmış çöp karıştırıyordu. derin bir iç çektim, verdim sonra nefesimi mahalleye doğru.
gideyim de namazımı kılayım, teyzeme dua edeyim. o duadan bende nasiplenirim belki. zalımsın dünya.
devamını gör...
ali
türkiye'de çok kullanılan erkek isimlerinden biri. başlığının olmaması çok şaşırttı.
benim için anlamı çok daha büyük. kendisi büyük oğlumun adıdır. hayatımda tattığım en güzel duygu olan babalığı ilk kez deneyimledim. gerçekten kelimeler ile tarif edilemezdi seni ilk gördüğüm ali'm.
adınla yaşa.
benim için anlamı çok daha büyük. kendisi büyük oğlumun adıdır. hayatımda tattığım en güzel duygu olan babalığı ilk kez deneyimledim. gerçekten kelimeler ile tarif edilemezdi seni ilk gördüğüm ali'm.
adınla yaşa.
devamını gör...
zulme sessiz kalan zulmü yapan gibidir
bir hadisi şerif. zulmü yapanla zulüme sessiz kalan aynı kefeye konmuştur.
bir kötülüğü engellemeye gücü yeterken ona seyirci kalan o kötülüğü yapmışlardan sayılır.
bir kötülüğü engellemeye gücü yeterken ona seyirci kalan o kötülüğü yapmışlardan sayılır.
devamını gör...
karışma o iş bende
duymanız halinde karışmanızın sizin için daha iyi olacağını gösteren cümledir.
devamını gör...
yazarların yazdığı hikayeler
eksik
10 metrekarelik hapishanenizden çıkıp birtakım hislerden veya yalnızca manevi acılardan kaçmak için yürümeye karar veriyorsunuz. birkaç yüz metre ötedeki bir banka oturuyor, gelip geçen insan yığınlarına bakıyorsunuz, soğuk. sürekli gidip gelen tramvaylar raylarından ayrılıp yığınları ezip geçiyor. tanıdık bir ses duyduğunuzu sanıyorsunuz, oysa yalnızca hayal dünyanızdan gelen gaipten bir ses olduğunu fark ediyorsunuz. kalan altı dalınızdan birini feda edip yakıyor, yalınayaklarıyla ve acı dolu gözleriyle etrafa bakan tartıcı çocuğu görmezden gelmek istiyorsunuz, halbuki dakikalardır gözlerine kilitlenmiş bir vaziyettesiniz. yalınayaklı çocuk, tartısı ve acı dolu gözlerini başka bir tramvay durağına götürüyor, ardından seyrediyorsunuz. tam aksi yöne gitmek için ayağa kalkıyor, bir vakitler sizi en derinden yaralayan bir şarkıyı mırıldanarak sakince yürümeye başlıyorsunuz. sakinlik mutsuzluğunuzu anbean, katbekat arttırıyor, dindirmek için bir sigara yakıyorsunuz. bu kez girmeniz gereken sokağın başındaki konteynırın yanında çöpü karıştıran bir kedi ve yaşlı bir kadın görüyorsunuz, hemen birkaç adım ötedeyse evini market arabasına sığdıran, aylardır orada yokluğunu sürdüren evsiz adamı. bu kez utancınızdan hiçbirinin sisli gözlerine aldırış etmiyorsunuz. bir hışımla hapishanenize kendi rızanızla geri dönüyorsunuz. şimdi ise hem kendinizle hem de adeta sizden kendilerini yıkmanızı talep eden dört duvarla başbaşa kalıyorsunuz. dört duvarın her birinde yaşamınızın ayrı bir anısını görüyorsunuz. o anıları yaşatmak istemiyor, aksine yok etmek istiyorsunuz. herkes zihinde mutlu anılar kalır diyor, bunun kocaman bir yalan olduğunu biliyorsunuz. yılların yükünü paslı ayaklarında saklayan sandalyenize oturuyorsunuz, hapishane dışarıdan daha soğuk, çünkü kendinizle başbaşasınız. yine sigara yakıyorsunuz. bu kez acı ve sisli gözler yok, sadece siz varsınız. zihninde yalandan birkaç mutluluk verici anı kurguluyorsunuz. hayal dünyanızın artık sizi tatmin etmediği gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. sigaranızı söndürüp hakikatten daha fazla kopmak için zulanızı kontrol ediyorsunuz. birkaç gün öncesinden kalan tütünle karışık maddeyi hazırlıyorsunuz. birkaç nefes sonra artık onun da vâdesinin dolduğunu anlıyorsunuz. usulca olduğunuz yerde saatlerce oturup ümitsizce zamanın geçmesini bekliyorsunuz. birden kalp atışınız hızlanıyor, işte o an geldi diyorsunuz, yanılıyorsunuz. sizi gittikçe dibe çeken binanın temellerine karşı koyup yatağınıza giriyorsunuz. bu kez uyuyacağım umuduyla gözlerinizi hayattan koparıyorsunuz. zihninizde aynı anda binlerce kişi konuşuyor, siz yalnızca birini dinlemek istiyorsunuz, yapamıyorsunuz. zaman düpedüz geriye doğru akıyor. bir önceki günü, bir önceki ayı, bir önceki yılı, doğduğunuz anı düşünüyorsunuz. en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz an. şimdi zaman olağan akışına geçiyor. hepsinin en'leri geride kaldı, artık masum, savunmasız ve katlanılmaz değilsiniz. gözlerinizi hayata geri çağırıyorsunuz. karşınızda hiç tanımadığınız soluk yüzlü biri beliriyor aniden, kalp atışınız daha da hızlanıyor, sebebinin korku değil heyecan olduğunu biliyorsunuz. belki de yıllardır beklediğiniz o an bu kez gerçekten gelmiştir diyor zihninizdeki binlerce sesten biri. soluk yüzlü yok olunca bir düş olduğunu anlıyorsunuz. uzun zamandır düş görmüyor, nadirattan gördükleriniz de rehberinizdeki ölü numaralar veya ölümü hatırlatan diğer nesneler. uyuyamayacağınızı anlayınca bu defa zulanızda daha işe yarar bir şeyler arıyorsunuz. aradığınız şeyi buluyor ve kolunuzda ufak bir acıyla yatağa geri dönüyorsunuz. tavan size doğru yaklaşıyor, gökyüzünü görüyorsunuz. gözünüzden nedensiz bir yaş akıyor. silmek için elini götürdüğünüzde kolunuzda bir ağırlık hissediyorsunuz. elinizdeki kimden yadigar olduğunu bilmediğiniz bir 7,65'liği fark ediyorsunuz. işte o an sizi tekrar en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz güne götürüyor. namluyu şakağınıza dayayıp tetiği çekiyorsunuz. uyandığınızda kendinizi sandalyede sallanır bir vaziyette sol elinizin parmakları arasında bir sigarayla buluyorsunuz. tezgah hiç olmadığı kadar düzenli. üzerine düşünmeden terasa çıkıyorsunuz. 10 yıl önce çatı tahtasına bağladığınız muntazam ipi görüyorsunuz. şaşkınlığınız karşısında sakin kalıyorsunuz. sandalyeyi mutfaktan getirip terasın kapısını kilitliyorsunuz. telefonunuz cebinizde, birileri arıyor, aldırış etmiyorsunuz, birileri kapı ardından sizi seyrediyor ve adınızı haykırıyor, aldırış etmiyorsunuz, çatı üzerinize çökmek üzere, aldırış etmiyorsunuz. gözler ve sesler arasında zihninizdeki o bir sesi bu kez dinlemeyi başarıp yavaşça sandalyenin üstüne çıkıyorsunuz. son dileğinizi aklınıza yazıyor, hiçbir yerde aradığınızı bulamayacağınızı bilerek kendinizi boşluğa teslim ediyorsunuz. hâlâ soğuk.
10 metrekarelik hapishanenizden çıkıp birtakım hislerden veya yalnızca manevi acılardan kaçmak için yürümeye karar veriyorsunuz. birkaç yüz metre ötedeki bir banka oturuyor, gelip geçen insan yığınlarına bakıyorsunuz, soğuk. sürekli gidip gelen tramvaylar raylarından ayrılıp yığınları ezip geçiyor. tanıdık bir ses duyduğunuzu sanıyorsunuz, oysa yalnızca hayal dünyanızdan gelen gaipten bir ses olduğunu fark ediyorsunuz. kalan altı dalınızdan birini feda edip yakıyor, yalınayaklarıyla ve acı dolu gözleriyle etrafa bakan tartıcı çocuğu görmezden gelmek istiyorsunuz, halbuki dakikalardır gözlerine kilitlenmiş bir vaziyettesiniz. yalınayaklı çocuk, tartısı ve acı dolu gözlerini başka bir tramvay durağına götürüyor, ardından seyrediyorsunuz. tam aksi yöne gitmek için ayağa kalkıyor, bir vakitler sizi en derinden yaralayan bir şarkıyı mırıldanarak sakince yürümeye başlıyorsunuz. sakinlik mutsuzluğunuzu anbean, katbekat arttırıyor, dindirmek için bir sigara yakıyorsunuz. bu kez girmeniz gereken sokağın başındaki konteynırın yanında çöpü karıştıran bir kedi ve yaşlı bir kadın görüyorsunuz, hemen birkaç adım ötedeyse evini market arabasına sığdıran, aylardır orada yokluğunu sürdüren evsiz adamı. bu kez utancınızdan hiçbirinin sisli gözlerine aldırış etmiyorsunuz. bir hışımla hapishanenize kendi rızanızla geri dönüyorsunuz. şimdi ise hem kendinizle hem de adeta sizden kendilerini yıkmanızı talep eden dört duvarla başbaşa kalıyorsunuz. dört duvarın her birinde yaşamınızın ayrı bir anısını görüyorsunuz. o anıları yaşatmak istemiyor, aksine yok etmek istiyorsunuz. herkes zihinde mutlu anılar kalır diyor, bunun kocaman bir yalan olduğunu biliyorsunuz. yılların yükünü paslı ayaklarında saklayan sandalyenize oturuyorsunuz, hapishane dışarıdan daha soğuk, çünkü kendinizle başbaşasınız. yine sigara yakıyorsunuz. bu kez acı ve sisli gözler yok, sadece siz varsınız. zihninde yalandan birkaç mutluluk verici anı kurguluyorsunuz. hayal dünyanızın artık sizi tatmin etmediği gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. sigaranızı söndürüp hakikatten daha fazla kopmak için zulanızı kontrol ediyorsunuz. birkaç gün öncesinden kalan tütünle karışık maddeyi hazırlıyorsunuz. birkaç nefes sonra artık onun da vâdesinin dolduğunu anlıyorsunuz. usulca olduğunuz yerde saatlerce oturup ümitsizce zamanın geçmesini bekliyorsunuz. birden kalp atışınız hızlanıyor, işte o an geldi diyorsunuz, yanılıyorsunuz. sizi gittikçe dibe çeken binanın temellerine karşı koyup yatağınıza giriyorsunuz. bu kez uyuyacağım umuduyla gözlerinizi hayattan koparıyorsunuz. zihninizde aynı anda binlerce kişi konuşuyor, siz yalnızca birini dinlemek istiyorsunuz, yapamıyorsunuz. zaman düpedüz geriye doğru akıyor. bir önceki günü, bir önceki ayı, bir önceki yılı, doğduğunuz anı düşünüyorsunuz. en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz an. şimdi zaman olağan akışına geçiyor. hepsinin en'leri geride kaldı, artık masum, savunmasız ve katlanılmaz değilsiniz. gözlerinizi hayata geri çağırıyorsunuz. karşınızda hiç tanımadığınız soluk yüzlü biri beliriyor aniden, kalp atışınız daha da hızlanıyor, sebebinin korku değil heyecan olduğunu biliyorsunuz. belki de yıllardır beklediğiniz o an bu kez gerçekten gelmiştir diyor zihninizdeki binlerce sesten biri. soluk yüzlü yok olunca bir düş olduğunu anlıyorsunuz. uzun zamandır düş görmüyor, nadirattan gördükleriniz de rehberinizdeki ölü numaralar veya ölümü hatırlatan diğer nesneler. uyuyamayacağınızı anlayınca bu defa zulanızda daha işe yarar bir şeyler arıyorsunuz. aradığınız şeyi buluyor ve kolunuzda ufak bir acıyla yatağa geri dönüyorsunuz. tavan size doğru yaklaşıyor, gökyüzünü görüyorsunuz. gözünüzden nedensiz bir yaş akıyor. silmek için elini götürdüğünüzde kolunuzda bir ağırlık hissediyorsunuz. elinizdeki kimden yadigar olduğunu bilmediğiniz bir 7,65'liği fark ediyorsunuz. işte o an sizi tekrar en masum, en savunmasız, en katlanılmaz olduğunuz güne götürüyor. namluyu şakağınıza dayayıp tetiği çekiyorsunuz. uyandığınızda kendinizi sandalyede sallanır bir vaziyette sol elinizin parmakları arasında bir sigarayla buluyorsunuz. tezgah hiç olmadığı kadar düzenli. üzerine düşünmeden terasa çıkıyorsunuz. 10 yıl önce çatı tahtasına bağladığınız muntazam ipi görüyorsunuz. şaşkınlığınız karşısında sakin kalıyorsunuz. sandalyeyi mutfaktan getirip terasın kapısını kilitliyorsunuz. telefonunuz cebinizde, birileri arıyor, aldırış etmiyorsunuz, birileri kapı ardından sizi seyrediyor ve adınızı haykırıyor, aldırış etmiyorsunuz, çatı üzerinize çökmek üzere, aldırış etmiyorsunuz. gözler ve sesler arasında zihninizdeki o bir sesi bu kez dinlemeyi başarıp yavaşça sandalyenin üstüne çıkıyorsunuz. son dileğinizi aklınıza yazıyor, hiçbir yerde aradığınızı bulamayacağınızı bilerek kendinizi boşluğa teslim ediyorsunuz. hâlâ soğuk.
devamını gör...
çay tiryakiliği
nerde ne zaman hangi şartta olursa olsun bir ortamda çay varsa içilir
(bkz: günde 20 bardak çay içmek)
(bkz: günde 20 bardak çay içmek)
devamını gör...
mahşerde biz şimdi kime oy vereceğiz diyen kişi
yeter ulan orda da mi rahat yok..
devamını gör...
whatsapp'ta sürekli sesli mesaj atan arkadaş
bazen toplum önünde yanlışlıkla açınca müstehcen şeyler söylediği zaman gebertmek istediğiniz arkadaş olur kendileri.
devamını gör...
dünyanın en güzel kokusu
evlat kokusu olandır.
devamını gör...
filenin sultanları’nın elle tutulur bir başarısı olmaması
olayı kalça indirgedikten sonra okumaya gerek duymadım. amacını direkt ortaya koymuş. herkes başarıyı izlerken demek ki kalçayı izleyenler de varmış, aslında şaşırtmadı. milletin derdi kalça olsaydı, google'da zibilyon tane kalça var.
devamını gör...
kaostan kozmosa
kaos (chaos): evrenin düzenden önceki karmaşık, şekilsiz, ayrışmamış, anlaşılmayan ve kontrol edilemeyen hali.
kozmos (cosmos): canlı, iyi ve düzenli bir bütün olarak evren.
büyük patlamadan önce ve hemen sonrasında evren kaos halindeydi. zamanla düzensizlikler düzene doğru dönüşerek kozmosun oluştuğu bilinmektedir.
fizikçilerin söylemine göre evren sürekli olarak düzenini yitirip milyarca yıllık zaman ölçeğinde kaosa doğru gidiyor.
evren sürekli olarak düzensizliğe doğru giderken insanın düzende kalması mümkün müdür ?
derler ki kaos da düzen de bir saatin altında sallanan sarkaç gibi aynı kavramın iki uç noktasıdır. unutulmaması gereken kalıcı bir kaos ve bir düzen yoktur. çünkü her şey yaşar ve her şey değişir. her kaosta evren, bütün düzensizliklerde gizli bir düzen, bütün değişkenlerde sabit bir yasa vardır.
yaşamlarımıza baktığımızda bazı dönemlerinin daha düzenli, mutlu ve huzurlu geçtiğini bazı dönemlerinin de daha düzensiz, mutsuz ve huzursuz geçtiğini görürüz.
görünen o ki düzensizlikten kaçış yok. peki düzene tekrar nasıl dönebiliriz. ne kadar çabuk dönebilirsek o kadar iyi değil midir ?
farkındalık seviyemizi artırıp bir düzensizlik dönemine girdiğimizi anladığımızda kendimizi yönetebilmeyi tekrar başarabildiğimizde yeniden düzene doğru gittiğimizi göreceğimiz açıktır. insanın kendini kontrol etmesi ne demektir ? kişinin sahip olduğu duygu ve düşünceleri kontrol altına alıp, onları olumlu amaçlara yönledirebilmektir.
kozmos (cosmos): canlı, iyi ve düzenli bir bütün olarak evren.
büyük patlamadan önce ve hemen sonrasında evren kaos halindeydi. zamanla düzensizlikler düzene doğru dönüşerek kozmosun oluştuğu bilinmektedir.
fizikçilerin söylemine göre evren sürekli olarak düzenini yitirip milyarca yıllık zaman ölçeğinde kaosa doğru gidiyor.
evren sürekli olarak düzensizliğe doğru giderken insanın düzende kalması mümkün müdür ?
derler ki kaos da düzen de bir saatin altında sallanan sarkaç gibi aynı kavramın iki uç noktasıdır. unutulmaması gereken kalıcı bir kaos ve bir düzen yoktur. çünkü her şey yaşar ve her şey değişir. her kaosta evren, bütün düzensizliklerde gizli bir düzen, bütün değişkenlerde sabit bir yasa vardır.
yaşamlarımıza baktığımızda bazı dönemlerinin daha düzenli, mutlu ve huzurlu geçtiğini bazı dönemlerinin de daha düzensiz, mutsuz ve huzursuz geçtiğini görürüz.
görünen o ki düzensizlikten kaçış yok. peki düzene tekrar nasıl dönebiliriz. ne kadar çabuk dönebilirsek o kadar iyi değil midir ?
farkındalık seviyemizi artırıp bir düzensizlik dönemine girdiğimizi anladığımızda kendimizi yönetebilmeyi tekrar başarabildiğimizde yeniden düzene doğru gittiğimizi göreceğimiz açıktır. insanın kendini kontrol etmesi ne demektir ? kişinin sahip olduğu duygu ve düşünceleri kontrol altına alıp, onları olumlu amaçlara yönledirebilmektir.
devamını gör...
denge
“sizin alınız al inandım
sizin morunuz mor inandım
tanrınız büyük amenna
şiiriniz adamakıllı şiir
dumanı da caba
bütün ağaçlarla uyuşmuşum
kalabalık ha olmuş ha olmamış
sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
ama sokaklar şöyleymiş
ağaçlar böyleymiş
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız
aşkım da değişebilir gerçeklerim de
pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
yangelmişim diz boyu sulara
hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
hiçbirinizle dövüşemem
benim bir gizli bildiğim var
sizin alınız al inandım
morunuz mor inandım
ben tam kendime göre
ben tam dünyaya göre
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız.”
bir turgut uyar şiirinin ismi.
sizin morunuz mor inandım
tanrınız büyük amenna
şiiriniz adamakıllı şiir
dumanı da caba
bütün ağaçlarla uyuşmuşum
kalabalık ha olmuş ha olmamış
sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
ama sokaklar şöyleymiş
ağaçlar böyleymiş
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız
aşkım da değişebilir gerçeklerim de
pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
yangelmişim diz boyu sulara
hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
hiçbirinizle dövüşemem
benim bir gizli bildiğim var
sizin alınız al inandım
morunuz mor inandım
ben tam kendime göre
ben tam dünyaya göre
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız.”
bir turgut uyar şiirinin ismi.
devamını gör...
kadın cinayetlerinde yanlış tercih gerçeği
gerçeğin kralı olmasına rağmen ne hikmetse feminist ve meriçlerin üzerine bir türlü değinemediği olaydır. son bilmem kaç yılda işlenen kadın cinayetlerini ele alırsak, bu cinayetleri işleyen erkek profillerinin aşağı yukarı suç işleme oranı yüksek olan tipler olduğunu görürüz. toplumda kadınların ezici çoğunluğu maço diye tarif edilen, kendisine bile saygısı olmayan erkeklerin peşinde dolanıp duruyor. sessiz, efendi olan erkeklere ezik muamelesi çekerler. sorunlu ve her şeye karışan erkeklerle kasıtlı olarak birlikte olup daha sonra da kadın cinayeti var demek şova kaçıyor.
devamını gör...
rastgele butonu da olmasa tanım yazamayacağım hissi
evet arkadaşlar sol tarafa bakıyorum, iki tanım karalayım neşem gelsin kafam dağılsın diyorum ama sol taraf akşam pazar kapanırken kalan çürük çarık meyve sebze gibi. insanın vücudunun olmasının güzel olması diye başlık mı olur alüminyum! rastgeleye abanıp aklı selim başlık avına çıkıyorum mecbur okumak ve yazmak için. belki de bir bana böyle geliyor bilemedim.
devamını gör...
din istismarını önlemenin yolları
önlenemez fakat azaltılabilir bunu da ancak ve ancak eğitilimle yapılabilir, insanları bilinçlenmesi lazım bu konularda. eğitim dediğim sadece okuldan kasıt değil bilgi seviyesi yüksek herkes bu misyonu üstlenmeli çünkü herkes eşit şartlarda doğmuyor.
devamını gör...
kendimizi hafiflemiş hissetmemizi sağlayan şeyler
sorumluluklarımı yerine getirdikten sonra oluşan o hafiflik hissi...
devamını gör...


