onlardan biri de benim.
devamını gör...

annesiyle sağlıklı ilişkileri olan erkeklerin; sevmeyi daha iyi bildiğine, sevgisini göstermekten çekinmediğinedair gözlemlerim var.
çocukken anneyle kurulan sevgi ve güven temelli ilişki, yetişkinlikte arkadaşlığa evriliyor. annesiyle yemeğe çıkan, sohbet eden, annesine takılan, espri yapan,yardım eden, annesini görmediğinde özleyen, annesiyle bir şeyler yapmaktan hoşlanan erkekler var. bu, sağlıklı olan zaten. kasılmayıp, araya mesafe koymayıp bunu başarabilen erkekler toplumdaki klasik erkek rolünün dışına çıkabiliyorlar. eşlerini seviyor, sevgilerini gösteriyor, bütün sorumluluğu paylaşıyorlar.
devamını gör...

öncelikle şunu söylemek isterim bence yazarlık biraz yetenek biraz ilgi, heves biraz da araştırma, okuma meselesidir. elbette işin teknik boyutları vardır. yazarken dikkat edilecek noktalar ayrı bir alan. bu anlamda mesela makale yazma teknikleri öğretilebilir. ancak kitapları olan yazarların edebî eser yazma kursları vermeleri, yazarlık atölyeleri ile insanlardan para kazanmaları bana biraz zorlama geliyor. bunu basılmış üç kitabı, basıma hazır altı kitabı, uluslararası dergilerde makaleleri olan ve edebiyat alanında doktora yapan birisi olarak söylüyorum. yani bana çok etik gelmiyor bu durum nedense. daha evvel hayatında kalemi eline almamış birine parayla kurs versen ne olacak ki? yazarlık atölyelerle falan öğrenilmez diye düşünüyorum.
devamını gör...

güüüünayyydınnnn sevdiceklerim!
ayılmak için bilmem kaçıncı kahveyi içen varsa sıradaki kahvesi benden gelsin!
buyrun siz sevgili sevdiceklerimi kahveye /kahvaltıya beklerim!
kaymakla bal tadında bir gün olsunnn!
devamını gör...

huy, yaradılış, tabiat, karakter manalarına gelir.
akla ibn-i sina’nın mizaç teorisini getirmiştir.
devamını gör...

bazen büyük yararlar sağlayan bazense içten içe pişmanlık duymamıza neden olan eylemdir. ama genelde bir şeylerin çözümsüz kalmasına, yarım kalmasına neden olur.
devamını gör...

istanbul çıkışlı bir alternatif rock grubu. aynı isimleri gibi çok tatlı bir şarkıya sahiptirler.
(bkz: ne zaman gitti tren)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
süperim.
devamını gör...

empati ve özel alana saygıdır.
devamını gör...

“paris, toprağın altından çıkardığı tuhaf şeye baktı… gülümsedi.
ismini troya savaşı’nın ünlü prensinden almıştı. komik olan ise, onu bugün buraya; bir antik kentin güneyinde yer alan bir roma tapınağının üzerine
inşa edilen, büyük kısmı yerle bir olmuş kiliseye getiren, ona ilham veren kişi, onun derslerine giren arkeoloji profesörü hector’du… burada aradığı şey ise,
ilyada’da söz edilen, kaybolan troyalı askerlerden bile daha ünlü bir mitti…kutsal kase.”

kayıp efsaneler serimizin ilk yazısında elbette kutsal kase var.
son zamanlarda herkes kutsal kase efsanesini az çok duymuş durumda. bunun nedenlerinden birisi, elbette ki sanat tarihçisi eşi sayesinde bizlere louvre’da koşma imkanı sunan dan brown ve ona ilham veren umberto eco ve onun sıra dışı kitabı foucault sarkacı.

kutsal kase, teoloji profesörleri tarafından oldukça tartışılan bir konu. kutsal kase’nin nerede olduğundan tutun, kutsal kase’nin ne olduğuna dair çok fazla görüş söz konusu. gelin hep birlikte, kutsal kase’nin herkes tarafından bilinen efsanesini önce dile getirelim, sonrasında ise ikonografik anlamından söz edelim.

kutsal kase, isa’nın son akşam yemeğinde kullandığı ve mucizevi güçler bahşettiğine inanılan bir kap. bu kabın, aslında bu kadar efsanevi olmasının kaynağının, sadece isa’nın son akşam yemeği olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. bu kadar efsane olmasının asıl nedeni aslında aramatyalı yusuf’un, isa çarmıha gerildikten sonra, isa’nın kanını bu kaseye akıtması…
isa’nın kanıyla sulanan bu kasenin tarihi, isa dirilip 40. günün sonunda göğe yükseldikten sonra tuhaf bir biçimde kaybolması ile başlıyor.

“kutsal kase, aslında başka bir kültürün getirisi olabilir mi?”
kelt mitolojisinde ölüleri dirilten taslar, kazanlar çokça görülür. bu şekilde, aklımıza isa’nın kanı akıtıldıktan üç gün sonra dirilmesi hadisesi geliyor. isa doğmadan yüzlerce yıl öncesinin popüler olan efsanelerinden biri haline gelmiş bu kelt kültleri, birçok teoloji profesörü tarafından kutsal kase’nin bir prototipi olarak ele alınıyor.

“ikonografi, kelime oyunlarını sever.”
sangreal, yani kutsal kasenin, son zamanlarda popüler olma sebeplerinden biri de, bahsettiğim gibi bir dan brown kitabı ve onun öncüsü eco’nun şaheseri idi. sangreal kelimesinde bir kelime oyunu gizli olabilir mi? yoksa sangreal, içine kan akıtılan bir tastan daha fazlası mı? bunu etimolojik olarak ele alma vakti geldi!
sang real, eski fransızcada “asil kan” anlamına gelen kelimeleri içeriyor. asil kan anlamına gelen bu kelimeler, kutsal kase’nin aklımıza bir başka ismi olan graal’i de birlikte getirmekte. gradalis, orta çağ latincesinde “geniş ağızlı veya kenarları alçak kap” anlamına gelmekle birlikte, bir nevi o dönemin sokak ağzı olarak nitelendirir isek, gradalis kelimesi kadın üreme organını da temsil etmekteydi.

gradalis, graal kelimesinin kökeni olduğuna göre, yoksa graal, yani kutsal kase, bir kadını mı temsil ediyordu? işte burada sang real ortaya çıkıp tekrar
kendisini gösteriyor. asil kan anlamına gelen bu sözcük, belki de isa’nın kanı, yani isa’nın kendi çocuklarını taşıyan bir kadın olabilir miydi?

“isa’nın bir çocuğu var ise, bu çocukların annesi kim?!”

ilk inciller yunanca yazılmışlardı ve o dönem yunanca, çok fazla eş anlamlar taşıyan kelimelere sahipti. bir kelime oyunu yapmaya güzel ortam sağlamakla birlikte, birçok şeyi de gizlemek için idealdi. ilk incillere baktığımızda, kayıp olduğu iddia edilen ve kabul edilen 4 incil, yani kanonik inciller dışında, kabul edilmeyen inciller olarak adlandırdığımız apokrif incillerde, fazlası ile bir kadından söz edildiği de birçok roma kaynağında yer almaktaydı.
bu kadın, bir fahişe iken, isa’nın ayaklarına kapanıp tövbe dileyen ve oradan isa’nın yakınında yerini alan, isa’nın dirildikten sonra ilk göründüğü kadın olan mecdelli meryem elbette.

bu kısım, teolojik konuda büyük sarsıntılar yaratmak ile birlikte, son zamanlarda adeta islam — hristiyan teolojisi hakkında da derin rekabete yol açmış durumda.
katolik inancın kesinlikle reddettiği bu efsane, insanın aklına soru işaretleri getiriyor.
niçin katolik inancına ters düşüyor bu mecdelli meryem ve isa’nın aşkı? aslında cevap çok basit. isa, eğer bir çocuk sahibi olacak, bir kadına aşık olacak, sevecek ve sevişecek biri ise, onun tanrısallığı ne yazık ki sorgulanır hale gelecektir. rekabet kısmına gelir isek, tahran üniversitesindeki öğrencilere da vinci şifresi okumak zorunlu hale getirildi…
ama ne var ki, bu kadın aslında bugünün hristiyan inancının, petrus ve pavlus kadar devamını sağlayan bir kadındı. isa’yı dirilmiş halde gören bu kadının ağzından dökülen “isa ölmedi!” haykırışları, bugünün kabul gören incillerinin en önemli kısımları olarak sayılabilir.

“kanonik incillerde fahişe mecdelli metinleri, ortodoks kiliselerindeki mecdelli freskleri…”
yunanca yazılmış apokrif incillerde, mecdelli meryem’in oldukça asil, herkes tarafından bilinir şekilde isa’nın eşi olduğu ve havarilerin,

“yalnızca onu dudağından öperdi” dedikleri kısımlar gözümüze çarpıyor... ama kanonik incillere baktığımızda, mecdelli’yi bir itibarsızlaştırma ve aşık olmayacak kadar insanı duygularından arınmış bir isa karşımıza çıkması ise insanı hayrete düşürür biçimde.

ıslak duvar sıvası üzerine toprak boyayla yapılan resim anlamına gelen freskler, bugün ortodoks kültürünün büyük kısmını kapsamaktadır. katolik fresklerinde mecdelli neredeyse yok denecek kadar az iken, ortodoks freskleri ve ikonalarında bol miktarda gözümüze çarpmakta. katolik fresklerinde tövbe eden bir fahişe rolünde iken, ortodoks fresklerinde gayet asil ve isa’nın yanında yer alan bir dost gibi duran mecdelli’nin önemini, ortodoks inancı, yazılan ilk incillerin yunanca olması yüzünden kavramış olabilir mi?
yüzlerce makale yazılacak bir konuya açılan bu kapı, insanın aklına binlerce cevapsız soruyu da birlikte getiriyor.

bu durumda, isa’nın kanının aktığı bu kasenin bir kadın olması ve bugün isa’nın soyunun belki de aramızda hala dolaşıyor olması, kutsal kase kadar efsane gözükse de neden olmasın diyeceğimiz bir efsane halini almış durumda.

“kutsal kase aslında tapınak şövalyeleri sayesinde vatikan’da saklanıyor olabilir mi?”
gelelim tapınak şövalyelerine. hristiyan efsaneleri arasında en az kutsal kase kadar etkili olan bu korkusuz, haçlı seferlerinin en önemli insan topluluğunun, belki de doğrudan kutsal kase ile bir bağlantıları vardı. o korkunç 13. cuma’ya, yani 13 ekim 1307 gününe gider isek, tapınak şövalyelerine, papalık tarafından büyük çaplı bir darbe yapıldığını hatırlayacağız.
hepsinin yakalanması ve öldürülmeye başlamasıyla ilerleyen sürecin nedenleri, haç’a tükürmek, saygısızlık etmek, bafomet isminde bir pagan tanrısına tapınmak ve eşcinsellik gibi suçlar atfedilmesi idi. ama belki de bunların arkasında çok farklı bir neden vardı…
haçlı seferleri sırasında, kudüs’e giden hacıları korumakla yükümlü dokuz fakir şövalye ile başlayan bu macera, daha sonra binlere ulaşmış ve korkunç derecede, bir anda gelen bir zenginlikle devam etmişti. onları zengin eden şeyin ne olduğunu binlerce sebeple açıklayabiliriz, ama hiçbiri papalığın onlara duyduğu aşırı saygının nedenini açıklamaya yetmiyor. ödü kopan papa, krallar ve daha nicesinin korkmasının nedeni, kudüs’te, süleyman mabedinde buldukları bir şey olabilir mi? bir anda güç kazanan bu topluluğa
gücünü veren şey, mucizevi güçleri olan, isa’nın kanıyla dolmuş kutsal kase olabilir miydi?

eco, foucault sarkacı kitabında tam da bundan bahsetmiş! kutsal kase sayesinde güce erişen tapınak şövalyeleri, artık krallardan ve hatta papa’dan bile üstün bir mevkiye gelmişlerdi. bugünün modern bankacılığının temelini başlatmış bu topluluk, para ve şöhret içinde yüzerken, belki de papa, onların elindeki gücü kazanmak adına onların yakalanıp öldürülmesi ve ellerindeki o büyük hazinenin ele geçirilmesini istemişti.

burada iki farklı teori mevcut. biri, papalığın bu hazineyi ele geçirdikten sonra, gücüne güç kattığı ve diğeri ise yakalanmaktan kurtulan tapınak şövalyelerinin, ellerindeki kutsal kase ile yer altına çekildikleri ve bir gün güçlerini tekrar göstermek adına yüzeye çıkacakları.

kutsal kase ister sadece sıradan, isa’nın kanının akıtıldığı bir kase olsun, ister kelt mitolojisinden çalınan bir kült, isterse isa’nın çocuklarını taşıyan bir kadın, isterse de insanlara güç veren bir mucize olsun, daha binlerce yıl insanların merak ettiği ve aramak için incilleri karıştırıp ünlü rönesans ressamlarının tablolarına göz gezdireceği bir ritüel olarak devam edecek.
devamını gör...

sabah her şeyin değişebilme ihtimali var. sonuna kadar yürümek gerek..
devamını gör...

az önce yanlışlıkla * bir durak önce düğmeye bastığım için ayıp olmasın diye inip yürüyen insanım ben, üzmeyin beni. yeni yıl dileği mi, işte bu. *
devamını gör...

mal turnusolü başlık.

rica ederim felsefe, edebiyat ya da psikoloji gibi düşünme ve düşünmenin tarihiyle ilgilenen alanlar hakkında doğru düzgün birikiminiz, akademik arkaplanınız yoksa yazmayın böyle başlıklara ya.

(bkz: simone de beauvoir)
(bkz: julia kristeva)
(bkz: anna freud)
(bkz: melanie klein)
(bkz: diotima)*
(bkz: hannah arendt)
(bkz: anne conway)
(bkz: helena blavatsky)
(bkz: dion fortune)
(bkz: lou andreas-salomé)
(bkz: simone weil)
(bkz: hélène cixous)

örnekler çoğaltılabilir.

bunlar ilk aklıma gelenler.
devamını gör...

türkiye müziğinde taş plak sesli şarkıcı olarak kendine yer edinmiş, bir daha onun gibisi gelir mi acaba dedirten bir müzisyen.
devamını gör...

#1677831 ne yazık ki söz hakkı bana da düşmüş. böyle nick altları aracalığıyla konuşmayı hiç sevmiyorum, özel mesajla iletişim kurmayı tercih ederim fakat hem yazarla sağlıklı bir iletişim kurmak imkansız olduğundan hem de yapmadığım şeyler için yapıldı denince ister istemez sinirleniyorum. bana hakaretler düzen kişiye daha kibar bir şekilde kendi dediklerini iade ettiğimde nedense tanımımın silinmesi gerektiğini alttan da olsa dile getirmiş. kendi hakaretlerinizi unuttunuz mu, şahsımdan kendinize herhangi bir hakaret aldınız mı? muhakemesini yapın derim.

öncelikle, sırayla gitmek istiyorum. akşam vakitlerinde bir anda mesaj kutuma gelen hakaretler ile başladı her şey. neden hakaret yediğimi bile anlama fırsatı vermedi ilgili yazar. zaten hakaret ettiği tek kişi de ben değilmişim, sonradan öğrendim. hakaret ettikçe kendisine hiçbir yaptırım uygulanmadığı için cesaret bulmuş anladığım kadarıyla.

şiir ile ilgili olan tanımımın sonuna kadar arkasındayım. ne başlığı açan ne de ukde bırakanaydı lafım. ciddi ciddi başlıktaki gibi düşünenler, şiiri her şeye karıştıranlar, papatya, çay vb. edebiyatı yapanlar var. sırf bu yüzden şiirden soğuduğunu, şiire bir türlü ısınamadığını söyleyen arkadaşlarım var. bu yüzden öyle bir tanım yaptım, yine olsun yine yaparım. kendinizi bu kadar özel görmeyin, sizinle ilgili bir düşüncem varsa zaten mesaj kutusu aracılığıyla belirtirim [ki arkadaşınız/arkadaşlarınız kim onu dahi bilmiyorum. tek takıldığım için insanları da birey olarak ele alıyorum]. mesaj atmak yerine tanım yapıyorsam, genel bir sıkıntıyı dile getiriyorumdur. zaten kendiniz demişsiniz ''çok şükür biz hiçbir yere güllü şiirli çiçekler atmadık'' diye, konunun siz olmadığını neden anlamadınız onu anlamadım. normal sözlük yazarlarının şiirleri, yazarların seslendirdiği şiirler gibi şiir konulu birçok başlık var. yani şiir paylaşan tek kişi değilsiniz, şiiri siz de icat etmediniz*. şahsınıza söylediğimi düşündüğünüzde bana söyleseydiniz sizi kastetmediğimi açıklardım. tanımı üzerinize alınıp sonrasında yapılan her şeyi bana bağlamanız en sağlam kurgu filmlerinde bile yok.

gelelim diğer konuya, editörlerin tanım silme yetkisinin olmadığını bilmeyen var mı? ilgili yazarın tanımını istesem de, dediği gibi kendisine takmış olsam da silemem*. ki kendisini tanımadığım, tanımlarına nadiren denk geldiğim birine nasıl takabilirim? her şey bir seraptan ibaret. karşınızdakine kendi kurguladığınız olayı açıklamayıp bir anda hakaret etmek yerine bir düşünün derim ''ben kimim, yerim neresi, insanların bana takacağı kadar önemli miyim?'' diye. aksi olunca gülünç oluyor. algı oyununuza beni veya hazall'ı dahil etmeyin. çünkü siz bu saçmalıkları gerçekleştirdikten sonra haberimiz oldu yapmadığımız şeylerden. ve hazall'ı olaya dahil etmenizin tek nedenin öncesinde kendisine küfür ve hakaret etmiş olduğunuzu söylememe gerek yok sanırım. hadi beni yanlış anladınız, yapmadığım şeyleri yaptım sandınız ve üzerinize alındınız diyelim, hazall ne alakaydı? hiç adaletli değilsiniz. tanımınızı düzenlediğimize veya sildiğimize dair herhangi bir kanıtınız olmadan tahmin yoluyla insanlara iftira atıyorsunuz. hazall'ın dediği gibi bu gereksiz olay için gerekirse kayıtlar çıkabilir. kafanızdaki kurgudan bir an önce çıkmalısınız. aksi halde alfred adler başlığında değindiğim aşağılık kompleksi'nden şüphelenmeye başlayacağım.

kendi takıntılı düşüncelerinize bizi katmayın. amacınızı görebiliyorum. sözlükteki en sessiz iki kişiyi seçmeniz de tesadüf değil. hesaba katmadığınız tek şey, bizi haksız yere itham ederken sessiz kalmayacağımızdı. fakat kendimi ezdirip egonuzu besleyeceğimi düşündüyseniz yanlış kurban seçtiniz. beni ezmeye çalışarak kendi konumunuzdan yükselemezsiniz, üzgünüm. hiçbir şeyden haberi olmadığı gibi ilgisi olmayan insanları suçlama huyunuzdan da vaz geçmenizi öneririm. yazımın ağır olduğunu düşünenler olacaktır, yazım, yediğim hakaretlerden ağır olmadığı gibi gerçeği yansıtmaktadır. eh, gerçekler ağırdır.
devamını gör...

toplumsal bağışıklığı sağlayarak pandemiyi bitirmenin yolu aşıdan geçtiği için yerinde bulduğum karar.
devamını gör...

mevsimin romantizmine hiç giremeyeceğim, deri ceket ve botlarıma beni kavuşturan ay.
devamını gör...

elbette ki feminist bir kız
metafiziğe de inanmakta
bir kusuru var yalnız kızın
biraz entel takılmakta
optimist hem de pesimist biraz
idealizmi de savunmakta.
devamını gör...

ingiltere doğumlu iskoç-türk müzisyen.
güzelim türkülerimizin arasında kaybolmuşken tanımadığım bir ses geldi kulağıma ve resmen mest oldum.
buradan
tabi sonra söylediği birçok şarkıyı, türküyü dinledim ve hakkında biraz araştırma yaptım.
meğer paul ağabeyimiz endipol grubunun pol'ü imiş. 1988 yılında ülkemize gelmişler ve geliş o geliş. paul dwyer istanbul'da çalıştığı otelde önce şimdiki eşine (türk) sonra da anadolu müziğine aşık olup kalmış burada. anadoluyu adım adım gezmiş, bağlama çalmayı öğrenmiş ve hatta merhum aşık veysel'in sazı ile saz çalmak nasip olmuş kendisine. öyle bizden biri olmuş ki milli bayramlarımızı kutlar, milli acılarımızı sahiplenir olmuş.
10. yıl marşı
çanakkale türküsü
ben kendisinin kadife sesini çok sevdim. iyi ki yolu düşmüş buralara. var olsun.
devamını gör...

reddedilince bunu kendine yediremeyen yazar hareketi.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim