islamofobi
git gide arap kültürüne özenen ve benzemek için elinden gelenleri yapan cahil cühela insanların var olduğu bir ülkede yavaş yavaş edinilen fobi türüdür.
devamını gör...
keşke konserine gidebilseydim denilen sanatçılar
zeki müren
devamını gör...
tayyip erdoğan'ın hayvan öldürdün mü sorusu
gerçekten artık saçımı başımı yolmak istiyorum. nasıl bir acımasızlıkla duygusuzlukla mücadele ediyoruz biz? bir insan nasıl böyle bir soru sorup sonra da hehehe diye güler vallahi aklım almıyor artık.
devamını gör...
güzel bir şey söylemeyeceksen konuşma diyen insan
sadece gerçekleri siz biliyormuşsunuz gibi davranmayın yeter. inanın karşıdaki insanda çoğu zaman kusurlarının ve kötü olanların farkındadır ama bunları duymak istemiyordur sadece. gerçekten değerli bir arkadaş olmak istiyorsanız mesele karşındakini anlamaya çalışmaktır. buna odaklanmanızı tavsiye ederim.
devamını gör...
hayatında bir günü her gün yeniden yaşamaya mahkum olsan bu ne olurdu
doğduğum günü yeniden yaşamak isterdim. böylece hiç ölmezdim.
(bkz: hayatın bug'ını bulmak)
edit: soruyu anlamayanlar olmuş, hayatınızda daha öncesinde yaşadığınız bir günü bundan sonra kalan her gününüzde birebir yaşamak isteseydiniz bu ne olurdu diye sorayım yeniden.
(bkz: hayatın bug'ını bulmak)
edit: soruyu anlamayanlar olmuş, hayatınızda daha öncesinde yaşadığınız bir günü bundan sonra kalan her gününüzde birebir yaşamak isteseydiniz bu ne olurdu diye sorayım yeniden.
devamını gör...
kendine nickaltı girmek
kendi omzunu öpmek gibidir.
devamını gör...
elçi
zeval olmaması yazılı olmayan bir kural haline gelmiş kimse. (bkz: elçiye zeval olmaz)
devamını gör...
e devlette ileti yönetim sisteminin erişime açılması
sözlük ahalisi şimdi size yani bilmeyen arkadaşlara önemli bir bilgi vereceğim sonra teşekkürlerinizi alırım :) e-devlette iys yani ileti yönetim sistemi kullanıcı erişimine açılmıştır. yani size hangi firmaların sms yada e-posta atabileceğini seçebiliyorsunuz. eğer istemediğiniz firmalardan sms ler geliyorsa e-devlete girip bu izinleri kaldırabilirsiniz .
devamını gör...
yaşamak
yaşamak denince nazım hikmet'in davet şiirinin son dizeleri geliyor aklıma hep.
"yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim..."
"yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim..."
devamını gör...
recep tayyip erdoğan'ın hitabet yeteneği
bu memlekette ne yaptığın değil, nasıl anlattığın önemlidir tezini doğrulayan yetenektir.
yere batsındır.
yere batsındır.
devamını gör...
ana
(bkz: ana)
maksim gorki romanda devrim öncesi kitlelerin uyanışını ve aydınlanma sürecini işler. kitabın en etkileyici karakteri pavelin annesi pelageyadır. pelageya halkın içinden ve eğitimsiz biridir. çara ve kiliseye son derece bağlıdır. hatta oğluna zarar geleceğini düşünerek çoğu zaman onu vazgeçirmeye ve engel olmaya çalışır. kitabın bence en vurucu kısmı pelageya ananın bu süreçte oğlu ve arkadaşlarından etkilenerek sürekli kendini geliştirmesi ve yaşadığı değişim sürecidir. ilgi kültür sanat ve oda yayınevlerinin çevirileri bende mevcut. iki çeviri de birbirinden kötü. aşağıya pavel ve annesi arasında geçen kısa bir konuşmayı bırakıyorum.
- yasak kitaplar okuyorum anne. devletimiz bu kitapların okunmasını yasakladı çünkü bu kitaplarda, halkın gerçekleri yazıyor. halk eğer bu gerçeklerin farkına varırsa devlet, onu idare edemez. bu kitaplar gizli gizli basılır. eğer bende bu kitapların olduğunu bilseler, hemen hapse tıkarlar. yani kendi gerçeğini öğrenmek isteyen birini hapse atarlar anne, anladın mı?
korku dolu gözlerle oğlunu dinleyen anne, zor nefes alır gibiydi. onun halindeki yabancılaşmayı sezdiği için korkusu iki katına çıkmıştı. pavelin sesindeki kararlılık ve ciddiyet karşısında bir hamle daha yapmak istedi :
- bunları neden okuyorsun oğlum?
pavel başını kaldırdı, ince bıyıklarını parmaklarının arasına aldı ve annesine baktıktan sonra yine aynı tonla cevap verdi:
- gerçeği öğrenmek için...
pavel bunları yavaş yavaş söylemişti. bayan pelageya, oğlunun kalbine giren şey her ne ise -o, buna o kadar inanmıştı ki- söküp atmanın kolay olmadığını sezmişti. yaşadıklarını gözünün önüne getirdi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
pavel annesinin bu haline yine sakin bir edayla karşılık verdi ve onu yanına çekti:
- ağlama anne. düşünsene, bu yaşadığımız hayata, hayat mı denir? kırk yaşındasın ve bugüne kadar doğru dürüst yüzün gülmedi. hep acı çektin. babamı düşün anne. çaresizlikten ve acizlikten her gün döverdi seni. onu daha iyi anlıyorum çünkü hiçbir şey yapamamanın verdiği sıkıntıyla böyle davranıyordu. otuz yıl çalıştığı fabrika bir zamanlar sadece iki tane binaydı. şimdi koskocaman bir şehir oldu. fabrikalar, insanlar çalıştıkça gelişir ve çoğalır ama insanlar çalıştıkça ölürler... sy 16
maksim gorki romanda devrim öncesi kitlelerin uyanışını ve aydınlanma sürecini işler. kitabın en etkileyici karakteri pavelin annesi pelageyadır. pelageya halkın içinden ve eğitimsiz biridir. çara ve kiliseye son derece bağlıdır. hatta oğluna zarar geleceğini düşünerek çoğu zaman onu vazgeçirmeye ve engel olmaya çalışır. kitabın bence en vurucu kısmı pelageya ananın bu süreçte oğlu ve arkadaşlarından etkilenerek sürekli kendini geliştirmesi ve yaşadığı değişim sürecidir. ilgi kültür sanat ve oda yayınevlerinin çevirileri bende mevcut. iki çeviri de birbirinden kötü. aşağıya pavel ve annesi arasında geçen kısa bir konuşmayı bırakıyorum.
- yasak kitaplar okuyorum anne. devletimiz bu kitapların okunmasını yasakladı çünkü bu kitaplarda, halkın gerçekleri yazıyor. halk eğer bu gerçeklerin farkına varırsa devlet, onu idare edemez. bu kitaplar gizli gizli basılır. eğer bende bu kitapların olduğunu bilseler, hemen hapse tıkarlar. yani kendi gerçeğini öğrenmek isteyen birini hapse atarlar anne, anladın mı?
korku dolu gözlerle oğlunu dinleyen anne, zor nefes alır gibiydi. onun halindeki yabancılaşmayı sezdiği için korkusu iki katına çıkmıştı. pavelin sesindeki kararlılık ve ciddiyet karşısında bir hamle daha yapmak istedi :
- bunları neden okuyorsun oğlum?
pavel başını kaldırdı, ince bıyıklarını parmaklarının arasına aldı ve annesine baktıktan sonra yine aynı tonla cevap verdi:
- gerçeği öğrenmek için...
pavel bunları yavaş yavaş söylemişti. bayan pelageya, oğlunun kalbine giren şey her ne ise -o, buna o kadar inanmıştı ki- söküp atmanın kolay olmadığını sezmişti. yaşadıklarını gözünün önüne getirdi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
pavel annesinin bu haline yine sakin bir edayla karşılık verdi ve onu yanına çekti:
- ağlama anne. düşünsene, bu yaşadığımız hayata, hayat mı denir? kırk yaşındasın ve bugüne kadar doğru dürüst yüzün gülmedi. hep acı çektin. babamı düşün anne. çaresizlikten ve acizlikten her gün döverdi seni. onu daha iyi anlıyorum çünkü hiçbir şey yapamamanın verdiği sıkıntıyla böyle davranıyordu. otuz yıl çalıştığı fabrika bir zamanlar sadece iki tane binaydı. şimdi koskocaman bir şehir oldu. fabrikalar, insanlar çalıştıkça gelişir ve çoğalır ama insanlar çalıştıkça ölürler... sy 16
devamını gör...
500 bin dolarlık tabloyu kafasına göre boyayan cahil çift
cehalet değil, boyalar için uyarı bırakmamışlar.
onlar da katılımcı sanat sanıp iştirak etmiş. postmodern sanat kendini yok etmiş .*
edit: ayrıca belli bile olmuyor. bırakın öyle kalsın.
onlar da katılımcı sanat sanıp iştirak etmiş. postmodern sanat kendini yok etmiş .*
edit: ayrıca belli bile olmuyor. bırakın öyle kalsın.
devamını gör...
hayattan zevk alamamak
şu sıralar kurtulmaya çalıştığım can sıkıcı durum. her şey çok anlamsız geliyor. bin defa muhabbeti dönen şeylerin saçmalığı gözüme batıyor. daralıyorum, çığlığı basmak istiyorum. herkesin ağzını yüzünü dağıtasım geliyor. tüm verimliliğimi kaybettim. ama az kaldı kurtulacağım bu ruh halinden.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
hayat ve dünyayı anlamlandırma ile geçiyor yaşamımız ve çoğunlukla bu arayışın farkında da değiliz. hemen şu soru geliyor aklımıza peki neden farkında değiliz ? sonuçta zaman akıp gidiyor ve her şeyin kıymetini bilmeliyiz çünkü biz her zaman hissetmiyor olsak da dünya dönüyor ve biz onu hissedemiyoruz . ne acıdır ki insanoğlu asırlardır bir paradoks içinde ama bir türlü anlamlandıramıyor. şairler gibi olmak lazım bazen kah hüzünlü, kah neşeli . şiirlerde mesela yaşanmışlık ve hayat var yani bir nebze de olsa hayatta anlamlandıramadığımız şeyleri anlamlandırıyoruz, keşke hayatta her şey şiirler gibi net olsaydı ama maalesef değil. sadece bizi paradokstan çıkartan adeta büyülü bir araç. unutmuşum peki ya duygularımız ne alemde bu koşuşturmaca esnasında? maalesef yitikler. daha çok duygularımıza ihtiyacımız varken zaaf olarak görüldüğünden dışarı çıkarmıyoruz oysa bu dünyada duygu olmadan çoğu şey yavandır ama hayat hissettirmez. keşke sevgi ve duygu ile her karanlık noktayı aydınlatabilsek ama maalesef hayatın akışında duygulara yer verilmiyor ,hor görülüyor. bilmiyorum ben duygularımı içimde tutamıyorum ama duygularımda içimde tutsak gibi bekliyor . bizim duygularımızın kıymetini bilmeye ve sınırsız sevgi yaymaya ihtiyacımız var . herkese sevgi vermezsek bu dünya nasıl döner ki ? bazen keşke ahtopot gibi olsam herkese yardım edebilsem diyorum ve bunu da içimdeki sevgi yapabileceğimi düşünüyorum ama realite de bazen mümkün olmuyor . işte o zaman kalbimden hissediyorum . dokunamasam da elimden bir şey gelmese de sadece kalbimin bütün sıcaklığıyla yardım ettiğimi düşünüyorum ve bütün benliğimle yanındaymış gibi oluyorum . umuyorum ki sevgi duygusu çoğalacak ve dünyadaki her karanlık noktayı aydınlatacak bilmiyorum belki de polyanna gibi düşünüyorum ama sevginin olduğu her yerde her şey mümkündür.
orhan veli'nin çok sevdiğim bir eseri var şöyledir ;
anlatamıyorum
ağlasam sesimi duyar mısınız,
mısralarımda;
dokunabilir misiniz,
gözyaşlarıma, ellerinizle?
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce.
bir yer var, biliyorum;
her şeyi söylemek mümkün;
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
anlatamıyorum.
ne kadar güzel yazmış şair değil mi? bana yüzyıllar boyunca tek bir şiir hakkın var deseler sanırım bu şiiri seçerim.
şu şarkı da pek hoştur benim nazarımda ;
umarım hayatın akışında sevgilere daha çok yer veririz.....
orhan veli'nin çok sevdiğim bir eseri var şöyledir ;
anlatamıyorum
ağlasam sesimi duyar mısınız,
mısralarımda;
dokunabilir misiniz,
gözyaşlarıma, ellerinizle?
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce.
bir yer var, biliyorum;
her şeyi söylemek mümkün;
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
anlatamıyorum.
ne kadar güzel yazmış şair değil mi? bana yüzyıllar boyunca tek bir şiir hakkın var deseler sanırım bu şiiri seçerim.
şu şarkı da pek hoştur benim nazarımda ;
umarım hayatın akışında sevgilere daha çok yer veririz.....
devamını gör...
türkiye'nin ilk vegan kasabı
besmele çekip kereviz mi kesecek şimdi bu adam? kurban bayramında pırasa mı kovalayacak? etsiz bir dünya düşünemiyorum ben. dokunmayın etime. dokunmayın kıymama. ben yaşar usta çeker kendi koyunumu kendim keserim ve bir daha sebze kullanmam.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
dürtme içimdeki narı üstümde beyaz gömlek var.
devamını gör...
ahlak felsefesi
ahlak felsefesi, ''iyi'' ve ''doğru'' gibi kavramlar üzerinden evrensel ahlak kriterlerini belirleyen bir disiplindir. bu felsefe iyi,kötü,vicdan,irade,erdem, etik,ahlak yasası gibi kavramlar üzerinde durur. epiküros'a göre ahlakın amacı mutluluk , kant 'a göre ödev dir. nietzsche'ye göre ahlak, sadece bir baskı mekanizmasıdır. insan, her türlü kuralı ve yasayı çiğneyerek özgürleşebilir.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın, günaydın, günaydın...
günaydın demiş miydim?
açıkçası eski bayramlardan dem vurduk vurduk vurmasına ama bayramın artık benim için her manada içi boş.
gerek inanç olsun gerek o eski heyecan olmayışı gerekse geride bıraktıklarımızın hasretini en çok bu zamanlarda duyuyor olmamız.
bilinçaltı bir beklentiye sokuyor yahu bizi o eski kalabalık aileyle geçirilen güzel günler geliyor işte hatıra...
geçen sene bazı sosyal medya zımbırtılarından şu bayram mesajını paylaşmışım.
şimdi eski bayramlar gelir hatıra!
kimsenin bilmediği, senin en derinlerinde yaşadığın...
mutlu, umutlu çocuklar...
en güvendikleri en sevdikleri en sevildikleri yerde; baba ocağında, ana kucağında...
giymişler bayramlıklarını, kurulmuşlar bayram sofrasına... şimdi onların keyfine diyecek yok...
şimdi onlardan şen, oradan daha huzurlu başka bir yer yok...
bir yerlerde yeniden aynı umut ve huzurla buluşmak umuduyla... iyi bayramlar...
şu fotolarıda eklemişim.


anneciğim ve babacığımla sene bilmem kaçta bir bayram sabahı.
eğer üç, dört yaşlarındaysam ben orada var bir otuz yılı.
yahu demir yatağın köşesinden sarkan örtü bile ayrı bir huzur veriyor şimdi bakınca.
çocukların anlamsız mutluluğu, bayramları iple çekerdik yahu o zamanlar.
bir kere kıyafet alınırdı. oo efsaneydi en güzel en cicikli kıyafetleri alırlardı. bir kaç gece önceden başlardım geceleri yatağımın ucunda onlara bakarak hayaller kurarak uyumaya... bayram şangır şungur beraber yapılan kahvaltılar, gülmeler, eğlenmeler... sonra akraba ziyaretleri...
yav çocuk değilsinde nesin işte keyif aldığın şeye bak. akraba ziyareti hahah evlerden ırak.
babamın dayısına giderdik güzel bir muhitte otururdu istanbulda. evler tek katlı, ağaçlı bahçeler içinde.
ne zaman oraya gitsek hem bize poşet poşet çikolatalar verirdi hem de harçlık.
parayı gözümüz hiç görmezdi zaten kapıdan çıkar çıkmaz canım anam alırdı elimizden.
şimdiki çocuklar çikolata verince burun kıvırıyor. hoş haklılar şimdi çikolataların bile tadı yok.
inananlara iyi bayramlar eder inanmayanlara hadi gidin az biraz daha uyuyun derim.
ben ev kalabalık malum uyuyamadım. yıllar sonra en kalabalık bayramım olacak nasıl mutluyum anlatamam? ühüü hüühh neysem azcuk idare edeceğiz tek yaşama alışmış insanın cehennemi bu kalabalık anlar.
günaydın günaydın gü-nay-dınnnnnnn...
günaydın demiş miydim?
açıkçası eski bayramlardan dem vurduk vurduk vurmasına ama bayramın artık benim için her manada içi boş.
gerek inanç olsun gerek o eski heyecan olmayışı gerekse geride bıraktıklarımızın hasretini en çok bu zamanlarda duyuyor olmamız.
bilinçaltı bir beklentiye sokuyor yahu bizi o eski kalabalık aileyle geçirilen güzel günler geliyor işte hatıra...
geçen sene bazı sosyal medya zımbırtılarından şu bayram mesajını paylaşmışım.
şimdi eski bayramlar gelir hatıra!
kimsenin bilmediği, senin en derinlerinde yaşadığın...
mutlu, umutlu çocuklar...
en güvendikleri en sevdikleri en sevildikleri yerde; baba ocağında, ana kucağında...
giymişler bayramlıklarını, kurulmuşlar bayram sofrasına... şimdi onların keyfine diyecek yok...
şimdi onlardan şen, oradan daha huzurlu başka bir yer yok...
bir yerlerde yeniden aynı umut ve huzurla buluşmak umuduyla... iyi bayramlar...
şu fotolarıda eklemişim.


anneciğim ve babacığımla sene bilmem kaçta bir bayram sabahı.
eğer üç, dört yaşlarındaysam ben orada var bir otuz yılı.
yahu demir yatağın köşesinden sarkan örtü bile ayrı bir huzur veriyor şimdi bakınca.
çocukların anlamsız mutluluğu, bayramları iple çekerdik yahu o zamanlar.
bir kere kıyafet alınırdı. oo efsaneydi en güzel en cicikli kıyafetleri alırlardı. bir kaç gece önceden başlardım geceleri yatağımın ucunda onlara bakarak hayaller kurarak uyumaya... bayram şangır şungur beraber yapılan kahvaltılar, gülmeler, eğlenmeler... sonra akraba ziyaretleri...
yav çocuk değilsinde nesin işte keyif aldığın şeye bak. akraba ziyareti hahah evlerden ırak.
babamın dayısına giderdik güzel bir muhitte otururdu istanbulda. evler tek katlı, ağaçlı bahçeler içinde.
ne zaman oraya gitsek hem bize poşet poşet çikolatalar verirdi hem de harçlık.
parayı gözümüz hiç görmezdi zaten kapıdan çıkar çıkmaz canım anam alırdı elimizden.
şimdiki çocuklar çikolata verince burun kıvırıyor. hoş haklılar şimdi çikolataların bile tadı yok.
inananlara iyi bayramlar eder inanmayanlara hadi gidin az biraz daha uyuyun derim.
ben ev kalabalık malum uyuyamadım. yıllar sonra en kalabalık bayramım olacak nasıl mutluyum anlatamam? ühüü hüühh neysem azcuk idare edeceğiz tek yaşama alışmış insanın cehennemi bu kalabalık anlar.
günaydın günaydın gü-nay-dınnnnnnn...
devamını gör...
raelizm
dünyanın şu anda uzay dinleri arasında en fazla katılımcısı olduğu iddia edilen, 1974 yılında yılında claude vorilhon tarafından kurulan ve dünyadaki yaşamın elohim adı verilen uzaylı bilim adamları tarafından yaratıldığını iddia eden ufo dini.
devamını gör...
kronik granülomatöz hastalık
x'e bağlı veya otozomal resesif geçiş gösteren fagositer sistem defekti bir hastalıktır.
patogenezde nadph oksidaz enzim eksikliği vardır.
tanıda özellikle geç iyileşen,tekrarlayan boyun apseleri en sık klinik bulgudur.
ağır infeksiyonlar nedeniyle reaktif hipergamaglobulinemi vardır.
tanıda nitroblue tetrazolium testi veya daha kesin sonuçlar veren dihidrorodamin floresan testi kullanılabilir.
tedavide interferon gama faydalı olsada tek küratif tedavi kemik iliği transplantasyonudur.
patogenezde nadph oksidaz enzim eksikliği vardır.
tanıda özellikle geç iyileşen,tekrarlayan boyun apseleri en sık klinik bulgudur.
ağır infeksiyonlar nedeniyle reaktif hipergamaglobulinemi vardır.
tanıda nitroblue tetrazolium testi veya daha kesin sonuçlar veren dihidrorodamin floresan testi kullanılabilir.
tedavide interferon gama faydalı olsada tek küratif tedavi kemik iliği transplantasyonudur.
devamını gör...