bilgisayar mühendisliği
merhaba ben guardian. öncelikle tüm üniversiteye başlayacak yazarlara ve okuyuculara başarılar diliyorum. direkt konuya geçelim. bana günde 3 5 kişi bu bilgisayar mühendisliği nedir diye sorular soruyor. yazmalı mıyım? dersler nasıl? geleceği var mı? nasıl başlayacam nasıl devam edeceğim? okuması ne kadar zor derslerin ağırlığı nasıl? gibi onlarca soru soruyorlar haklı olarak. insanlar ömürlerinin 4 yılını buna gömecekler sonuçta. bu sorulara dilim döndüğünce cevap vermek istedim. benden farklı düşünen arkadaşlar da fikirlerini belirtirlerse toplu bir bilgisayar mühendisliği nedir rehberi çıkarabiliriz. sonuçta tüm açılarıyla ele almaya kalkmak ve bunu yazarak anlatmak saatler sürebilir ve cidden o kadar zamanım bulunmamakta ne yazık ki.
ben kabaca nasıl bir bölüm olduğunu yazıldıktan girildikten sonra neler yapılması gerektiğinden bahsedeyim.
bilgisayar mühendisliği nedir kaç para ulan bu bilgisayar mühendisliği
bilgisayar mühendisleri yazılım ve donanım alanında yetkin olarak kendini yetiştiren ve seçtiği alana göre üniversitelerde aldığı bu temel eğitimle kendini her zaman bir ileriye taşımaya çalışan. ömrü boyunca öğrenmeye ve düşünmeye dayanıklı, disiplinli ve sosyal kişilere verilen isimdir.
ben bilgisayarları çok seviyorum bilgisayar mühendisliğini de sever miyim?
seveceğini düşünen insanlar için atalarımızın söylediği çok güzel bir söz var (bkz: davulun sesi uzaktan hoş gelir). bu ağır bir disiplin arkadaşlar ve unutmayın ki bir mühendislik bu işi yapıyorsanız bilgisayarları sevmeniz ne yazık ki yetmiyor. sürekli olarak öğrenmeniz, bildiklerinizi paylaşmanız ve öğrendiğiniz veyahut geliştirdiğiniz teorileri veya düşünceleri uygulamaya dökmeniz gerekiyor. felsefeci değiliz * biz sevgi içimizde de değil. bu mesleği her insan evladı öğrenebilir fakat disiplin, hırs ve zeka üçgeniyle öğrenme hızınız ve okulunuz bittikten sonra iş bulup bulamayacağınız belirleniyor. çocuk değilsiniz siz kendinize yalanlar söylemeyin ve kendinizi bu üç maddeye göre değerlendirip seçiminizi buna göre yapın.
oyun oynamayı sevenler sizlere sesleniyorum
verin unity'mi c# bana ben oyun yapacağım diyenler veya ben bir cs oynuyorum varya uff şimdi de bilgisayar yazacağım diyen ve ne yazık ki yazıp gelecek sene okulu bırakacak veya bize böyle olduğu söylenmedi diyenler. kendinize bu kötülüğü yapmayın oynadığınız oyunların bilgisayar mühendisliğini sevmenizle uzaktan yakından ilgisi yok. şu anda tai'de çalışan senelerce yurtiçinde yurtdışında akadeisyenlik yapmış ve akdeniz üniversitesine giderseniz tanışacağınız bir adam bana şunları söylemişti "guardian oyun oynayan oyunları seven insanlar bu işte büyük oranda başarısız oluyor bu türkiyesi, almanyası, amerikası, japonyası hepsi için geçerli." yani oyunları seviyor ve oyun geliştirmek istiyor olabilirsiniz cidden bu işe meraklı olabilirsiniz o zaman sizin için önerebileceğim bölüm budur. ha tabi istisnaların kaideleri bozmadığını da belirtmek isterim.
bölümü yazacam ben kafaya koydum kardeş peki şimdi ne yapayım
ya kararınızı verdiniz ve tercihlerinizi yaptınız. size bu bölüme giderken hiçbir şey bilmene gerek yok öğretiyorlar kolay la bir şeyi yok algoritma dersinin diyenler olacaktır. en gıcık olduğum tembelliği kendine hedef edinmiş minik sülüklerin sesleri çok daha fazla çıktığından dolayı size bunları söylüyorlar. inanmayın arkadaşım hiçbir şey bilmiyorsan ve bilgisayar mühendisliği yazdıysan senin için ömrün boyunca sürecek ve sürekli hızlanmanı gerektirecek bir maraton başlıyor. ilk olarak unutmaman gereken şey bu maratonu kabul etmen ve hayatını buna göre düzenlemeye başlaman. ilk tavsiyem "bir arkadaşla konuştuktan sonra farkettim ki çoğu öğrenci ingilizce bilmiyor." ingllizce öğreneceksin. bunun kem kümü yok ciddiyim ingilizce öğrenmezsen maratonu koşamazsın yönünü bulamazsın, ilk işin internetteki tonlarca açık kaynaktan ingilizce öğrenmeye başlaman ve senin gibi bir arkadaş bularak aranızda türkçe konuşmayı bırakmanız. türkçe sizi geçmişte bırakıyor ne yazık ki. google translate demeyin ağzınıza bir tane çakarım ciddi ciddi. eğer şimdiden tembelliğe başvuracaksanız hiç gelmeyin 4 seneniz boşa gider işsiz kalırsınız en azından ben size asla iş vermem. ingilizceyi biliyom kardeş ben benim dedem ingiliz kralıydı bizde inglizce native diyorsanız. github, w3school, stack overflow vb pek çok site var. udemyden kurs alabilirsiniz ama ben open source hastası biri olduğumdan dolayı youtube ve internetteki eğitimleri öneririm. bunlara girdiniz buldunuz ve hepsine kaydoldunuz şimdi ne mi yapacaksınız google nasıl kullanılır? onu öğreneceksiniz. nası ya ama biliyorsun demi sen yok kanka yüzde 90 ihtimalle tam olarak nasıl kullanıldığını bilmiyorsun. şu makaleyi okumanı öneririm bak buda google dock en çok kullandığım şeylerden biri ve google'nın güzel bir şekilde kullanıldığında verimliliğin ne kadar artabileceğini gösteren şeylerden biri. kardeş geç bunları biz bunları biliyoruz okeyde 11. parti bitti sal bizi de biraz daha ilerleyelim diyenleri görüyorum çıldırmış durumdalar. tamam size vereceğim tavsiyelere geleyim. şimdi kardeş ilk yapman gereken geliştirmekte olduğun projelerin sayılarını arttırmak, üniversite'de bulunan ve ortamı tatlı olan bir kulübe katılmak. tanıyabildiğiniz kadar insan tanıyıp çok samimi olmamaya bakın, size yardımcı olabilecek sizi ilerletebilecek bilmediğiniz şeyleri öğretecek adamlarla takılın ve en önemlisi hocalarınızı kafalamaya bakın. 3 tane okul değiştim ve okulun ilk haftasında yaptığım ilk şey bölüm başkanını veya o sene bize ders verecek olan bölüm hocasını kafalamak oluyor. o adamlar size göre aptal olabilir hatta kankalarınıza "fahri hocaya bak ben ondan çok biliyorum" diyorsunuzdur belki de ha büyük ihtimalle daha çok biliyorsunuzdur öyle biliyorum fakat bu adamlar akademisyen ve sektör adam aradığına bu insanlara geliyor ve siz üniversiteden çıktığınızda bu adamlar size referans mektubu yazabilecek adamlar. bunları aşağı yukarı yaptıktan sonra şu saçma sapan tekno-bla bla projeleri yarışmaları tübitak yarışmaları falan oluyor. bir ekip bul veya bir ekip kurup bu yarışmalara katılmaya bak. bu senin cv'nde en güzel gözükecek şeylerden biri oluyor. bilgisayar mühendisi senin de bildiğin üzere içine kapanık sadece robot gibi kod yazan insan olamaz. çok sosyal olmak ve çalışkan olmak hem daha kolay hem de daha kazançlıdır. insanlarla konuştuğunda seni yemezler sorduğun soruların ve belki de alamadığın cevapların sana zararı değil karı vardır. karşındaki yüksek mevkide bir adamsa akşam eve gidip karşılaştığı binlerce insana rağmen sen aklına geliyorsan ve bunu sağlamayı öğrendiysen bu işi başarmışsın demektir. hitabetin akıcı ve düzgün konuşmanın olması hayati bir önem taşır bunu unutma. daha üst seviyedeyim kardeş ben ben ne yapayım diyorsan bana tavsiye verebilirsin. ben daha üst seviye için hazırlanan biriyim sonuçta ve tecrübelerini benimle paylaşmak istiyorsan bana mesaj atta mutlu olayım.
iş imkanları neler bu sektörde çalışmak için illaha bilgisayar mı okumalıyım?
işte bu göreceli bir soru. benim tanıdığım en iyi siber güvenlikçiler bilgisayar mühendisliği fakültesinin yanından bile geçmemiş insanlar (red team için). fakat aynı zamanda bazı akıl hocalarım, arkadaşlarım ülkenin hatta ülkeyi bırakın dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun insanlar. bunun tam olarak bir cevabı ne yazık ki yok ve bu iş sizde bitiyor arkadaşlar. iş imkanları ise a101 kasiyerliğinden dünyanın en büyük teknoloji, lojistik, güvenlik şirketlerine varam hatta (bkz: gafam)'a dahi ulaşabileceğiniz büyük bir alan. kendinizi ne kadar ilerlettiğiniz ve ananızdan babanızdan gelen zekayı etkileyen şans faktörüne bağlı olarak değişir. yani bunu söylediğimden dolayı belki kızabilirsiniz fakat aranızdan gafam şirketlerinde çalışabilecek kişilerin çıkma olasılığı ne yazık ki çok düşük. neyse sayılar yalan söylemez sonuçta.
bilgisayara ihtiyacım var mı? benim külüstür emektar sarıkızım yeter mi?
bu soruyu bana soran bir iki kişi falan oldu. yani gittiğiniz üniversiteye göre değişkenlik gösterebilecek bir soru olsa bile sarıkızınız eğer bir dinazora dönüştüyse bir pc almanız sizin karınıza olur. öğrenme hızınızı arttırır. fakat size göre de değişir bir ara bilgisayarsız kaldığım dönemde bölüm başkanıyla konuşup okulda kalıyordum bilgisayar labında. yaptığım bazı projeler ve çalışmalar o bilgisayarsız kaldığım döneme ait.
pekala paranız var ne almalısınız benim tavsiyem gönlümün efendisi macbooklara ait. tuzlu olduysa hafif ama etkili bir şey bulmanızı tavsiye ederim çünkü bir süre sonra farkedeceğiniz şey kaplumbağa nasıl evini sırtında taşıyorsa sizde işinizi sırtınızda taşıyacaksınız.
hangi dili öğreneyim kardeş envai çeşit dil var
şimdi bazı arkadaşlar bana kızacak bu dediğimden dolayı ben cpp'ciyim yani bazılarınız portakalda vitaminken veya gta vice city falan oynarken ben cpp kodluyordum bu yüzden bana çok kızmazsanız iyi olur minik bir kalbim olduğundan dolayı üzülebiliyorum. python diyorum sebebi ise çok farklı. öğrenilmesinin kolay olması sözdiziminin anlaşılabilir olması ve flex olması yalanını size söylemeyeceğim bu yalan python ciddi manada öğrenebileceğiniz ileri seviyede en zor dillerden biri. fakat kurulumu ve başlangıcı kolay olduğundan aynı zamanda işin mantığını öğrenmenizin en başta yeterli olmasından dolayı python hiçbir şey bilmeyen ve maratona yeni başlayan biri için çok tatlı bir dil.
yazının sonuna geldim. atladığım aklıma gelmeyen pek çok soru ve farklı yaklaşımlar illaha vardır. bu alandaki büyüklerim fikirlerini ve düşüncelerini bizimle paylaşırlarsa sözlüğümüzün yazarlarına ve okuyucularına büyük katkılar sağlamış oluruz. bana vermek istedikleri tecrübeleri ve fikirleri varsa bana mesaj atmaları ve tavsiyelerini aktarmaları beni çok ama çok mutlu eder.
yeni başlayan ve aramıza katılacak arkadaşlar hepiniz aramıza hoşgeldiniz diyorum. hedeflerinize ve çalışmalarınıza sıkı sıkıya bağlanın ve en iyilerimizden olmaya çalışın. unutmayın ki bir gün iyi bir mühendis olursanız, muhteşem işler başarırsanız ve iyi yerlerde çalışıp müthiş start-uplar kurarsanız aynı zamanda uslu bir mühendis olursanız şirin guardian amcayi görebilirsiniz...
ben kabaca nasıl bir bölüm olduğunu yazıldıktan girildikten sonra neler yapılması gerektiğinden bahsedeyim.
bilgisayar mühendisliği nedir kaç para ulan bu bilgisayar mühendisliği
bilgisayar mühendisleri yazılım ve donanım alanında yetkin olarak kendini yetiştiren ve seçtiği alana göre üniversitelerde aldığı bu temel eğitimle kendini her zaman bir ileriye taşımaya çalışan. ömrü boyunca öğrenmeye ve düşünmeye dayanıklı, disiplinli ve sosyal kişilere verilen isimdir.
ben bilgisayarları çok seviyorum bilgisayar mühendisliğini de sever miyim?
seveceğini düşünen insanlar için atalarımızın söylediği çok güzel bir söz var (bkz: davulun sesi uzaktan hoş gelir). bu ağır bir disiplin arkadaşlar ve unutmayın ki bir mühendislik bu işi yapıyorsanız bilgisayarları sevmeniz ne yazık ki yetmiyor. sürekli olarak öğrenmeniz, bildiklerinizi paylaşmanız ve öğrendiğiniz veyahut geliştirdiğiniz teorileri veya düşünceleri uygulamaya dökmeniz gerekiyor. felsefeci değiliz * biz sevgi içimizde de değil. bu mesleği her insan evladı öğrenebilir fakat disiplin, hırs ve zeka üçgeniyle öğrenme hızınız ve okulunuz bittikten sonra iş bulup bulamayacağınız belirleniyor. çocuk değilsiniz siz kendinize yalanlar söylemeyin ve kendinizi bu üç maddeye göre değerlendirip seçiminizi buna göre yapın.
oyun oynamayı sevenler sizlere sesleniyorum
verin unity'mi c# bana ben oyun yapacağım diyenler veya ben bir cs oynuyorum varya uff şimdi de bilgisayar yazacağım diyen ve ne yazık ki yazıp gelecek sene okulu bırakacak veya bize böyle olduğu söylenmedi diyenler. kendinize bu kötülüğü yapmayın oynadığınız oyunların bilgisayar mühendisliğini sevmenizle uzaktan yakından ilgisi yok. şu anda tai'de çalışan senelerce yurtiçinde yurtdışında akadeisyenlik yapmış ve akdeniz üniversitesine giderseniz tanışacağınız bir adam bana şunları söylemişti "guardian oyun oynayan oyunları seven insanlar bu işte büyük oranda başarısız oluyor bu türkiyesi, almanyası, amerikası, japonyası hepsi için geçerli." yani oyunları seviyor ve oyun geliştirmek istiyor olabilirsiniz cidden bu işe meraklı olabilirsiniz o zaman sizin için önerebileceğim bölüm budur. ha tabi istisnaların kaideleri bozmadığını da belirtmek isterim.
bölümü yazacam ben kafaya koydum kardeş peki şimdi ne yapayım
ya kararınızı verdiniz ve tercihlerinizi yaptınız. size bu bölüme giderken hiçbir şey bilmene gerek yok öğretiyorlar kolay la bir şeyi yok algoritma dersinin diyenler olacaktır. en gıcık olduğum tembelliği kendine hedef edinmiş minik sülüklerin sesleri çok daha fazla çıktığından dolayı size bunları söylüyorlar. inanmayın arkadaşım hiçbir şey bilmiyorsan ve bilgisayar mühendisliği yazdıysan senin için ömrün boyunca sürecek ve sürekli hızlanmanı gerektirecek bir maraton başlıyor. ilk olarak unutmaman gereken şey bu maratonu kabul etmen ve hayatını buna göre düzenlemeye başlaman. ilk tavsiyem "bir arkadaşla konuştuktan sonra farkettim ki çoğu öğrenci ingilizce bilmiyor." ingllizce öğreneceksin. bunun kem kümü yok ciddiyim ingilizce öğrenmezsen maratonu koşamazsın yönünü bulamazsın, ilk işin internetteki tonlarca açık kaynaktan ingilizce öğrenmeye başlaman ve senin gibi bir arkadaş bularak aranızda türkçe konuşmayı bırakmanız. türkçe sizi geçmişte bırakıyor ne yazık ki. google translate demeyin ağzınıza bir tane çakarım ciddi ciddi. eğer şimdiden tembelliğe başvuracaksanız hiç gelmeyin 4 seneniz boşa gider işsiz kalırsınız en azından ben size asla iş vermem. ingilizceyi biliyom kardeş ben benim dedem ingiliz kralıydı bizde inglizce native diyorsanız. github, w3school, stack overflow vb pek çok site var. udemyden kurs alabilirsiniz ama ben open source hastası biri olduğumdan dolayı youtube ve internetteki eğitimleri öneririm. bunlara girdiniz buldunuz ve hepsine kaydoldunuz şimdi ne mi yapacaksınız google nasıl kullanılır? onu öğreneceksiniz. nası ya ama biliyorsun demi sen yok kanka yüzde 90 ihtimalle tam olarak nasıl kullanıldığını bilmiyorsun. şu makaleyi okumanı öneririm bak buda google dock en çok kullandığım şeylerden biri ve google'nın güzel bir şekilde kullanıldığında verimliliğin ne kadar artabileceğini gösteren şeylerden biri. kardeş geç bunları biz bunları biliyoruz okeyde 11. parti bitti sal bizi de biraz daha ilerleyelim diyenleri görüyorum çıldırmış durumdalar. tamam size vereceğim tavsiyelere geleyim. şimdi kardeş ilk yapman gereken geliştirmekte olduğun projelerin sayılarını arttırmak, üniversite'de bulunan ve ortamı tatlı olan bir kulübe katılmak. tanıyabildiğiniz kadar insan tanıyıp çok samimi olmamaya bakın, size yardımcı olabilecek sizi ilerletebilecek bilmediğiniz şeyleri öğretecek adamlarla takılın ve en önemlisi hocalarınızı kafalamaya bakın. 3 tane okul değiştim ve okulun ilk haftasında yaptığım ilk şey bölüm başkanını veya o sene bize ders verecek olan bölüm hocasını kafalamak oluyor. o adamlar size göre aptal olabilir hatta kankalarınıza "fahri hocaya bak ben ondan çok biliyorum" diyorsunuzdur belki de ha büyük ihtimalle daha çok biliyorsunuzdur öyle biliyorum fakat bu adamlar akademisyen ve sektör adam aradığına bu insanlara geliyor ve siz üniversiteden çıktığınızda bu adamlar size referans mektubu yazabilecek adamlar. bunları aşağı yukarı yaptıktan sonra şu saçma sapan tekno-bla bla projeleri yarışmaları tübitak yarışmaları falan oluyor. bir ekip bul veya bir ekip kurup bu yarışmalara katılmaya bak. bu senin cv'nde en güzel gözükecek şeylerden biri oluyor. bilgisayar mühendisi senin de bildiğin üzere içine kapanık sadece robot gibi kod yazan insan olamaz. çok sosyal olmak ve çalışkan olmak hem daha kolay hem de daha kazançlıdır. insanlarla konuştuğunda seni yemezler sorduğun soruların ve belki de alamadığın cevapların sana zararı değil karı vardır. karşındaki yüksek mevkide bir adamsa akşam eve gidip karşılaştığı binlerce insana rağmen sen aklına geliyorsan ve bunu sağlamayı öğrendiysen bu işi başarmışsın demektir. hitabetin akıcı ve düzgün konuşmanın olması hayati bir önem taşır bunu unutma. daha üst seviyedeyim kardeş ben ben ne yapayım diyorsan bana tavsiye verebilirsin. ben daha üst seviye için hazırlanan biriyim sonuçta ve tecrübelerini benimle paylaşmak istiyorsan bana mesaj atta mutlu olayım.
iş imkanları neler bu sektörde çalışmak için illaha bilgisayar mı okumalıyım?
işte bu göreceli bir soru. benim tanıdığım en iyi siber güvenlikçiler bilgisayar mühendisliği fakültesinin yanından bile geçmemiş insanlar (red team için). fakat aynı zamanda bazı akıl hocalarım, arkadaşlarım ülkenin hatta ülkeyi bırakın dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun insanlar. bunun tam olarak bir cevabı ne yazık ki yok ve bu iş sizde bitiyor arkadaşlar. iş imkanları ise a101 kasiyerliğinden dünyanın en büyük teknoloji, lojistik, güvenlik şirketlerine varam hatta (bkz: gafam)'a dahi ulaşabileceğiniz büyük bir alan. kendinizi ne kadar ilerlettiğiniz ve ananızdan babanızdan gelen zekayı etkileyen şans faktörüne bağlı olarak değişir. yani bunu söylediğimden dolayı belki kızabilirsiniz fakat aranızdan gafam şirketlerinde çalışabilecek kişilerin çıkma olasılığı ne yazık ki çok düşük. neyse sayılar yalan söylemez sonuçta.
bilgisayara ihtiyacım var mı? benim külüstür emektar sarıkızım yeter mi?
bu soruyu bana soran bir iki kişi falan oldu. yani gittiğiniz üniversiteye göre değişkenlik gösterebilecek bir soru olsa bile sarıkızınız eğer bir dinazora dönüştüyse bir pc almanız sizin karınıza olur. öğrenme hızınızı arttırır. fakat size göre de değişir bir ara bilgisayarsız kaldığım dönemde bölüm başkanıyla konuşup okulda kalıyordum bilgisayar labında. yaptığım bazı projeler ve çalışmalar o bilgisayarsız kaldığım döneme ait.
pekala paranız var ne almalısınız benim tavsiyem gönlümün efendisi macbooklara ait. tuzlu olduysa hafif ama etkili bir şey bulmanızı tavsiye ederim çünkü bir süre sonra farkedeceğiniz şey kaplumbağa nasıl evini sırtında taşıyorsa sizde işinizi sırtınızda taşıyacaksınız.
hangi dili öğreneyim kardeş envai çeşit dil var
şimdi bazı arkadaşlar bana kızacak bu dediğimden dolayı ben cpp'ciyim yani bazılarınız portakalda vitaminken veya gta vice city falan oynarken ben cpp kodluyordum bu yüzden bana çok kızmazsanız iyi olur minik bir kalbim olduğundan dolayı üzülebiliyorum. python diyorum sebebi ise çok farklı. öğrenilmesinin kolay olması sözdiziminin anlaşılabilir olması ve flex olması yalanını size söylemeyeceğim bu yalan python ciddi manada öğrenebileceğiniz ileri seviyede en zor dillerden biri. fakat kurulumu ve başlangıcı kolay olduğundan aynı zamanda işin mantığını öğrenmenizin en başta yeterli olmasından dolayı python hiçbir şey bilmeyen ve maratona yeni başlayan biri için çok tatlı bir dil.
yazının sonuna geldim. atladığım aklıma gelmeyen pek çok soru ve farklı yaklaşımlar illaha vardır. bu alandaki büyüklerim fikirlerini ve düşüncelerini bizimle paylaşırlarsa sözlüğümüzün yazarlarına ve okuyucularına büyük katkılar sağlamış oluruz. bana vermek istedikleri tecrübeleri ve fikirleri varsa bana mesaj atmaları ve tavsiyelerini aktarmaları beni çok ama çok mutlu eder.
yeni başlayan ve aramıza katılacak arkadaşlar hepiniz aramıza hoşgeldiniz diyorum. hedeflerinize ve çalışmalarınıza sıkı sıkıya bağlanın ve en iyilerimizden olmaya çalışın. unutmayın ki bir gün iyi bir mühendis olursanız, muhteşem işler başarırsanız ve iyi yerlerde çalışıp müthiş start-uplar kurarsanız aynı zamanda uslu bir mühendis olursanız şirin guardian amcayi görebilirsiniz...
devamını gör...
enver gökçe
toplumcu gerçekçi şiirin büyük ustalarındandır enver gökçe. hakkında hiç yazılmaması beni oldukça şaşırttı. yalnızca şair demek doğru olmaz elbette, kendisi aynı zamanda yazar ve çevirmendi. sanatını toplumdan ayrı tutmamış, dizelerinde ustaca aktarmıştır gördüğünü. ne yazık, birçokları gibi unutulmuş ve anlaşılmadan ölüp gitmiş.
nihat behram'ın kaleminden enver gökçe:
--- alıntı ---
yok edilmiş bir halk cevheri: enver gökçe
(bu yazı 30 yıl önce, gökçe’nin ölüm haberini aldığım kanlı, karanlık 12 eylül günlerinde sürgünde yazdığım ve ancak ölümünün 5. yılında almanya’da yayınlayabildiğim bir yazıdır. ölümünün 30. yılında enver ağabeyi saygıyla anarak...)
shekespeare, “belki kaderimi değiştiremem, fakat aklıma yatmayan şeylere de boyun eğecek değilim!” demişti. akla yatmayan şeylere boyun eğmemek, ‘kader’ diye nitelenen şeye başkaldırının kendisidir zeten. enver gökçe’nin acılar denizi olan hayatını düşünürken hep onun bu sözü dolaştı içimde: “hey benim karasevdam, kalleş kaderim!”
neydi e. gökçe’nin ‘karasevdam’ dediği şey? bıraktığı bir kitapçık şiirin ve acı yaşam öyküsünün her dizesinde, her anında açıkça görülüyor ki, halkına, yurduna sonsuz bir tutkuyla bağlıydı. halkının mutluluğu uğrunda her türden belaya ‘hoş geldin!’ dediği bir tutkuydu bu. kısaca, bir karasevdaydı halk deyimiyle. ve sevdası ve sevdasındaki kararlılığı ve kararlılığındaki direnci ‘kaderini’ çizmişti. kalleşçe çizmişti hem de. bütün dizelerinde kolayca görünüyor ki, aklına yatmayan bu kadere başkaldırısında karasevdası gibi kararlıydı.
enver gökçe, yazık ki yok edilmiş bir halk cevheridir. şiir dolu yüreği açmadan soldurulmuş bir çiçek gibidir. meyveye duracakken yolunmuş bir tomurcuk gibidir. daha çağlasında kırılmış bir dal gibidir. zehirlenmiş bir akarsu, yakılmış bir orman, ana rahminde öldürülmüş bir çocucuk gibidir. bala durmuş bir kovanın arıları nasıl dağıtılmışsa, öylece ziyan edilmiştir bu halk cevheri.
bir düzen ki, köylüsünü, işçisini, gençliğini kırbaç altında tutuyor... aynı günlerde gökçe’yi de hücrelere koymuşlar, zincirlere vurmuşlar. bir düzen ki, ahtapot gibi kollarıyla halkın kanını emiyor... aynı günlerde gökçe’yi de bir dilim ekmeğe muhtaç etmiştir.
ilk gençlik günlerinden, düşkünler evinde yoksulluk içinde öldüğü güne dek hayatının her anında teniyle, yüreğiyle acılarına ortak olmuş halkının. yani karasevdası kalleş kaderi olmuş!
enver gökçe, her şeyden önce onurlu bir hayat bıraktı geriye. acının iğnesi ipliğiyle dokunmuş onurlu bir hayat. bıraktığı şiirler bir elin parmakları, bir kitapçığın sayfalarıyla sayılacak denli az. az fakat her satırında yaşadığı acı denizinin destanı gizlidir. her satırı halkına duyduğu karasevdanın ışığıyla yazılmıştır. her satırı kalleş kaderine başkaldırının hıncıyla yazılmıştır. gökçe’nin şiirleri, katliamlardan kurtulmuş bir çocuk gibidir: her şeyi anlatan bakışlarıyla usul usul büyür. hıncını, öfkesini büyütür. sevdasını, dileğini büyütür. hesap sorulsun diye büyütür.
büyük kente geldiği ilk gençlik günlerinde halkın kültür hazinesi uçsuz bucaksız bir deniz gibiydi onun için. üniversite eğitimini de bu konuda seçmişti. gerek öğrencilik döneminde gerekse sonraki yıllarında köy köy dolaştığı türkiye’de halk türküleri, halk sanatı içinde yoğruldu. üniversite bitirme tezi olarak ‘egin türküleri’ üstünde çalıştı. o dönemde halk kültürüne karşı düşmanca bir anlayış egemendi. büyük halk kültürü bilgini pertev naili boratav’ın üniversite kürsüsü lağv edilmişti. tıpkı kültürü gibi, halkın acılarıyla ilgilenenlerin de peşini bela bırakmıyordu.
gökçe’nin halk kültürüne olan derin tutkusu halkının acılarına duyduğu öfkeyle pekişti. bu birlikten gökçe şiiri doğdu. gökçe’nin şiiri bir halk danteli gibidir. şiirine dantel gibi işlediği türkiye’yi en ince güzelliklerine, en ince özelliklerine dek tanıyordu: “böğürtlen / köklerinden / yayla / çiçeklerinden / ve de / yarpuzlardan / pırıl / pırıl / cam gibi / serin / sulardan / doğar / çemişgezek / suyu.”
derin inceliklerine dek soluduğu bu tanışmayı, o doğanın üstündeki insanlarla olan tanışmasıyla pekiştirmişti: “ ve / yamada / allı / pullu / beyaz / peştemallı / başörtülü / üç / etekli / kadınlar / kimi / göbek / toplar / kimi / madımak / ve / keban / ile / elazığın / arası / un / uçmaz / kepek / kaçmaz / viranler / var...”
halkıyla bu tanışması sıradan bir tanışma değildi. onun görüntülerini acı gerçeğiyle tanımlıyordu: “sırtımda / alaca / mintan / boynumda / yazma / afilli / kasketim / düşmüş / yere / ayağımda / kar / kabar / ayağımda / soğuk / kuyu / lastiği / boynu / buruk / kalmışım / böyle / ah / len / ah.”
ve bu sentezi toplumcu gerçekçi sanat anlayışının ölçüleriyle bilincin danteline işliyordu: “anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar / sizlerle beraber herk ettik toprağı / beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık / ve maniler yaktık hasret için / gülemediysek de boş verdik beraber... / halay mı çekmedik kol kola / horon mu tepmedik diz dize / cepken mi vermedik rüzgâra? / koyun koyuna yattık toprak duvarlarda / sıtmayla, sığırla, davarlarla... / daha da yatarız dostlarım daha da... / gün gelirse eğer / halay söyler, türkü söyler gibi yan yana / mavzer mavzere verip de / düşmana kurşun da atarız / sizlere kanım kaynıyor, yabancı değilsiniz bana...”
halkı her ulustan, her inançtan insanlar bütünlüğü içinde tanıyordu. gökçe’nin halk olgusuna bakışındaki bu boyutun örneği türkiye sanat dünyasında çok azdır: “ ve / kürtler / aleviler / çingeneler / yaşar / toprak / damlar / ve / çadırlarda...külli / topraksız / killi / arkasız / ve / horlanmış”
duygu, düşünce ve gözlemleriyle, doğasıyla, yaşamıyla tanışı olduğu halkı işlerken, sanatına çıkış noktasını da zengin halk kültürünün kaynağından alıyor, kaynağın damarlarından besliyordu. halk efsaneleri, masalları, türküleri, manileri, gökçe şiirinin rengini, tadını veriyordu: “zaman akar, zaman geçer / zaman zindan içinde / biz mapusta gürül gürül yatardık / yılan çıyan içinde / getirdiler ite kaka bir yiğit / ayak çıplak / ak bir mintan içinde / zaman zaman içinde / işık duman içinde...”
halk masallarının ‘masal başlangıcı’ ölçüleriyle yazılmış bu şiirde görülen biçim yani halk kültüründen esinlenme gökçe’nin tüm şiirlerinde değişik tadlarla kendini hissettirir. bu biçimin özüne işlediği devrimci düşünce, halkın güncel acılarından, çağsal boyutlara kadar bir yelpaze oluşturur şiirinde: “kore dağlarında tabakam kaldı”... acısını türküsüne ‘bayburt dağlarında mendilim kaldı’ diye işleyen bir halka, gökçe’nin şiirindeki öz hiç de yabancı değildir. bilir, duyar ne söylemek istediğini.
sevgisiyle, sevdasıyla, acısıyla halk denizine savrulmuş, o denizin bir parçası olmuş gökçe daha ilk gençlik günlerinden öldüğü güne dek sonu gelmez baskılara hedef oldu. sanatını hiçbir zaman satamadı. çünkü sanatı kendini satmayan bir adamın sanatıydı. sanatıyla yaşama olanağı bulabilmesi bir yana, yaptığı sanat, üstünde ezici baskılara neden oluyordu. açlıktan ölmemek için kimi zaman sıradan gazetelerde düzeltmenlik yapıyor, kimi zaman bir başka yerde karın tokluğuna çalışıyordu. binbir acıya ve zorluğa hedef olması yetmiyormuş gibi bir de horlanıyordu: “döğülmüşüm / söğülmüşüm / kovulmuşum / siktir çekilmişim yani / kendi öz yurdumda / bir meri keklik gibi / çeker giderim”
ölümünden kısa bir süre önce yayınladı bu şiirini. içine bir türlü sindiremediği 12 eylül darbesi’nin kanlı karanlık günlerinde, iç dünyası daha da örselendi. 19 kasım 1981 de yalnızlığına, acılarına sarınıp sessizce ayrıldı aramızdan. ölümü darbeci medyada ‘haber değeri’ taşımadı...
her birinde yüreğinin, onurlu bir hayatın gürültüsü duyulan şiirlerini bıraktı halkına. yaşadığı acı hayat nedeniyle, halkına armağan edebileceği zenginliğin çok azını başarabildi. yıkılıp yakılmış ormanların, talan edilmiş, peşkeş çekilmiş madenlerin, işkencelerin, katliamların, sömürünün, soygunun, ayrı düşürülmüş sevdalıların, gurbetin, zindanın hesabıyla birlikte gökçe’nin hesabı da sorulmalıdır. o, bir de bu mirası bıraktı halkına: “bir mermi de benden aslanım / bir mermi de benden / bir mermi de benden / zafer topları, mübarek namlular!”
halkı için düşünen beyin, çarpan yüreklerin yanı başında gökçe her zaman soluyacak....
nihat behram
16.11.2011 - 07:31
--- alıntı ---
"düştüm bir öylesi çekilmez derde,
ne ölümü düşünürdüm, ne yaşamak korkusu,
ne sır aradım herşeyde, ne gariplik var serde,
ne kara sevda, ne sevmek ne sevilmek arzusu
artık her şarkı dokunur bana bu şehirde."
nihat behram'ın kaleminden enver gökçe:
--- alıntı ---
yok edilmiş bir halk cevheri: enver gökçe
(bu yazı 30 yıl önce, gökçe’nin ölüm haberini aldığım kanlı, karanlık 12 eylül günlerinde sürgünde yazdığım ve ancak ölümünün 5. yılında almanya’da yayınlayabildiğim bir yazıdır. ölümünün 30. yılında enver ağabeyi saygıyla anarak...)
shekespeare, “belki kaderimi değiştiremem, fakat aklıma yatmayan şeylere de boyun eğecek değilim!” demişti. akla yatmayan şeylere boyun eğmemek, ‘kader’ diye nitelenen şeye başkaldırının kendisidir zeten. enver gökçe’nin acılar denizi olan hayatını düşünürken hep onun bu sözü dolaştı içimde: “hey benim karasevdam, kalleş kaderim!”
neydi e. gökçe’nin ‘karasevdam’ dediği şey? bıraktığı bir kitapçık şiirin ve acı yaşam öyküsünün her dizesinde, her anında açıkça görülüyor ki, halkına, yurduna sonsuz bir tutkuyla bağlıydı. halkının mutluluğu uğrunda her türden belaya ‘hoş geldin!’ dediği bir tutkuydu bu. kısaca, bir karasevdaydı halk deyimiyle. ve sevdası ve sevdasındaki kararlılığı ve kararlılığındaki direnci ‘kaderini’ çizmişti. kalleşçe çizmişti hem de. bütün dizelerinde kolayca görünüyor ki, aklına yatmayan bu kadere başkaldırısında karasevdası gibi kararlıydı.
enver gökçe, yazık ki yok edilmiş bir halk cevheridir. şiir dolu yüreği açmadan soldurulmuş bir çiçek gibidir. meyveye duracakken yolunmuş bir tomurcuk gibidir. daha çağlasında kırılmış bir dal gibidir. zehirlenmiş bir akarsu, yakılmış bir orman, ana rahminde öldürülmüş bir çocucuk gibidir. bala durmuş bir kovanın arıları nasıl dağıtılmışsa, öylece ziyan edilmiştir bu halk cevheri.
bir düzen ki, köylüsünü, işçisini, gençliğini kırbaç altında tutuyor... aynı günlerde gökçe’yi de hücrelere koymuşlar, zincirlere vurmuşlar. bir düzen ki, ahtapot gibi kollarıyla halkın kanını emiyor... aynı günlerde gökçe’yi de bir dilim ekmeğe muhtaç etmiştir.
ilk gençlik günlerinden, düşkünler evinde yoksulluk içinde öldüğü güne dek hayatının her anında teniyle, yüreğiyle acılarına ortak olmuş halkının. yani karasevdası kalleş kaderi olmuş!
enver gökçe, her şeyden önce onurlu bir hayat bıraktı geriye. acının iğnesi ipliğiyle dokunmuş onurlu bir hayat. bıraktığı şiirler bir elin parmakları, bir kitapçığın sayfalarıyla sayılacak denli az. az fakat her satırında yaşadığı acı denizinin destanı gizlidir. her satırı halkına duyduğu karasevdanın ışığıyla yazılmıştır. her satırı kalleş kaderine başkaldırının hıncıyla yazılmıştır. gökçe’nin şiirleri, katliamlardan kurtulmuş bir çocuk gibidir: her şeyi anlatan bakışlarıyla usul usul büyür. hıncını, öfkesini büyütür. sevdasını, dileğini büyütür. hesap sorulsun diye büyütür.
büyük kente geldiği ilk gençlik günlerinde halkın kültür hazinesi uçsuz bucaksız bir deniz gibiydi onun için. üniversite eğitimini de bu konuda seçmişti. gerek öğrencilik döneminde gerekse sonraki yıllarında köy köy dolaştığı türkiye’de halk türküleri, halk sanatı içinde yoğruldu. üniversite bitirme tezi olarak ‘egin türküleri’ üstünde çalıştı. o dönemde halk kültürüne karşı düşmanca bir anlayış egemendi. büyük halk kültürü bilgini pertev naili boratav’ın üniversite kürsüsü lağv edilmişti. tıpkı kültürü gibi, halkın acılarıyla ilgilenenlerin de peşini bela bırakmıyordu.
gökçe’nin halk kültürüne olan derin tutkusu halkının acılarına duyduğu öfkeyle pekişti. bu birlikten gökçe şiiri doğdu. gökçe’nin şiiri bir halk danteli gibidir. şiirine dantel gibi işlediği türkiye’yi en ince güzelliklerine, en ince özelliklerine dek tanıyordu: “böğürtlen / köklerinden / yayla / çiçeklerinden / ve de / yarpuzlardan / pırıl / pırıl / cam gibi / serin / sulardan / doğar / çemişgezek / suyu.”
derin inceliklerine dek soluduğu bu tanışmayı, o doğanın üstündeki insanlarla olan tanışmasıyla pekiştirmişti: “ ve / yamada / allı / pullu / beyaz / peştemallı / başörtülü / üç / etekli / kadınlar / kimi / göbek / toplar / kimi / madımak / ve / keban / ile / elazığın / arası / un / uçmaz / kepek / kaçmaz / viranler / var...”
halkıyla bu tanışması sıradan bir tanışma değildi. onun görüntülerini acı gerçeğiyle tanımlıyordu: “sırtımda / alaca / mintan / boynumda / yazma / afilli / kasketim / düşmüş / yere / ayağımda / kar / kabar / ayağımda / soğuk / kuyu / lastiği / boynu / buruk / kalmışım / böyle / ah / len / ah.”
ve bu sentezi toplumcu gerçekçi sanat anlayışının ölçüleriyle bilincin danteline işliyordu: “anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar / sizlerle beraber herk ettik toprağı / beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık / ve maniler yaktık hasret için / gülemediysek de boş verdik beraber... / halay mı çekmedik kol kola / horon mu tepmedik diz dize / cepken mi vermedik rüzgâra? / koyun koyuna yattık toprak duvarlarda / sıtmayla, sığırla, davarlarla... / daha da yatarız dostlarım daha da... / gün gelirse eğer / halay söyler, türkü söyler gibi yan yana / mavzer mavzere verip de / düşmana kurşun da atarız / sizlere kanım kaynıyor, yabancı değilsiniz bana...”
halkı her ulustan, her inançtan insanlar bütünlüğü içinde tanıyordu. gökçe’nin halk olgusuna bakışındaki bu boyutun örneği türkiye sanat dünyasında çok azdır: “ ve / kürtler / aleviler / çingeneler / yaşar / toprak / damlar / ve / çadırlarda...külli / topraksız / killi / arkasız / ve / horlanmış”
duygu, düşünce ve gözlemleriyle, doğasıyla, yaşamıyla tanışı olduğu halkı işlerken, sanatına çıkış noktasını da zengin halk kültürünün kaynağından alıyor, kaynağın damarlarından besliyordu. halk efsaneleri, masalları, türküleri, manileri, gökçe şiirinin rengini, tadını veriyordu: “zaman akar, zaman geçer / zaman zindan içinde / biz mapusta gürül gürül yatardık / yılan çıyan içinde / getirdiler ite kaka bir yiğit / ayak çıplak / ak bir mintan içinde / zaman zaman içinde / işık duman içinde...”
halk masallarının ‘masal başlangıcı’ ölçüleriyle yazılmış bu şiirde görülen biçim yani halk kültüründen esinlenme gökçe’nin tüm şiirlerinde değişik tadlarla kendini hissettirir. bu biçimin özüne işlediği devrimci düşünce, halkın güncel acılarından, çağsal boyutlara kadar bir yelpaze oluşturur şiirinde: “kore dağlarında tabakam kaldı”... acısını türküsüne ‘bayburt dağlarında mendilim kaldı’ diye işleyen bir halka, gökçe’nin şiirindeki öz hiç de yabancı değildir. bilir, duyar ne söylemek istediğini.
sevgisiyle, sevdasıyla, acısıyla halk denizine savrulmuş, o denizin bir parçası olmuş gökçe daha ilk gençlik günlerinden öldüğü güne dek sonu gelmez baskılara hedef oldu. sanatını hiçbir zaman satamadı. çünkü sanatı kendini satmayan bir adamın sanatıydı. sanatıyla yaşama olanağı bulabilmesi bir yana, yaptığı sanat, üstünde ezici baskılara neden oluyordu. açlıktan ölmemek için kimi zaman sıradan gazetelerde düzeltmenlik yapıyor, kimi zaman bir başka yerde karın tokluğuna çalışıyordu. binbir acıya ve zorluğa hedef olması yetmiyormuş gibi bir de horlanıyordu: “döğülmüşüm / söğülmüşüm / kovulmuşum / siktir çekilmişim yani / kendi öz yurdumda / bir meri keklik gibi / çeker giderim”
ölümünden kısa bir süre önce yayınladı bu şiirini. içine bir türlü sindiremediği 12 eylül darbesi’nin kanlı karanlık günlerinde, iç dünyası daha da örselendi. 19 kasım 1981 de yalnızlığına, acılarına sarınıp sessizce ayrıldı aramızdan. ölümü darbeci medyada ‘haber değeri’ taşımadı...
her birinde yüreğinin, onurlu bir hayatın gürültüsü duyulan şiirlerini bıraktı halkına. yaşadığı acı hayat nedeniyle, halkına armağan edebileceği zenginliğin çok azını başarabildi. yıkılıp yakılmış ormanların, talan edilmiş, peşkeş çekilmiş madenlerin, işkencelerin, katliamların, sömürünün, soygunun, ayrı düşürülmüş sevdalıların, gurbetin, zindanın hesabıyla birlikte gökçe’nin hesabı da sorulmalıdır. o, bir de bu mirası bıraktı halkına: “bir mermi de benden aslanım / bir mermi de benden / bir mermi de benden / zafer topları, mübarek namlular!”
halkı için düşünen beyin, çarpan yüreklerin yanı başında gökçe her zaman soluyacak....
nihat behram
16.11.2011 - 07:31
--- alıntı ---
"düştüm bir öylesi çekilmez derde,
ne ölümü düşünürdüm, ne yaşamak korkusu,
ne sır aradım herşeyde, ne gariplik var serde,
ne kara sevda, ne sevmek ne sevilmek arzusu
artık her şarkı dokunur bana bu şehirde."
devamını gör...
ölmesi gereken türk gelenekleri
çevremden ve medyadan gördüğüm kadarı ile her türlü söz nişan düğün adeti.
devamını gör...
hz. ali'den hikmetler
"haksızlık karşısında eğilmeyiniz. çünkü hakkınızla beraber, şerefinizi de kaybedersiniz."
devamını gör...
süleyman seba
5.04.1926 hendek/sakarya doğumlu (lakabı çerkes süleyman), beşiktaş jimnastik klübünün efsane başkanlarından biridir.
1946 - 1954 yılları arasında futbol oynayan seba, menisküs sebebiyle futbola erken veda etmek zorunda kalmıştır. (menisküs o dönemde tam tedavisi imkansız bir sakatlıktır).
1947 yılında inönü stadındaki ilk maçta isveç'in aik takımına ilk golü atarak da ayrıca tarihe geçmiştir.
futbolculuk kariyeri kısa süren süleyman seba 1957 yılında klübe üye olmuş, 1963 yılında da ilk kez yönetim kuruluna girmiştir. 1984 yılında da beşiktaş futbol takımının çok zorlu dönemlerden geçtiği zamanlarda (ligde sallandığı dönemler) başkan seçilmiş ve 2000 yılına kadar 16 yıl boyunca başkanlık yapmıştır.
başkanlığı döneminde;
5 lig şampiyonluğu
4 türkiye kupası
4 cumhurbaşkanlığı kupası (adı süper kupa olarak değişti)
2 başbakanlık kupası (artık oynanmıyor)
6 tsyd kupası (artık oynanmıyor)
kupalarını kazanmıştır. beşiktaş'ın "kolej takımı" adını aldığı efsane kadronun kurulmasında büyük payı olan seba, klübün tesisleşmesinde de çok büyük atılımlar yapmıştır.
akaretler yokuşundaki klüp binasının arkasında bulunan arsaya bjk plaza, fulya tesisleri, çilekli tesisleri, bjk koleji gibi yatırımlarla klübün gelirlerini arttırmıştır.
1946 - 1954 yılları arasında futbol oynayan seba, menisküs sebebiyle futbola erken veda etmek zorunda kalmıştır. (menisküs o dönemde tam tedavisi imkansız bir sakatlıktır).
1947 yılında inönü stadındaki ilk maçta isveç'in aik takımına ilk golü atarak da ayrıca tarihe geçmiştir.
futbolculuk kariyeri kısa süren süleyman seba 1957 yılında klübe üye olmuş, 1963 yılında da ilk kez yönetim kuruluna girmiştir. 1984 yılında da beşiktaş futbol takımının çok zorlu dönemlerden geçtiği zamanlarda (ligde sallandığı dönemler) başkan seçilmiş ve 2000 yılına kadar 16 yıl boyunca başkanlık yapmıştır.
başkanlığı döneminde;
5 lig şampiyonluğu
4 türkiye kupası
4 cumhurbaşkanlığı kupası (adı süper kupa olarak değişti)
2 başbakanlık kupası (artık oynanmıyor)
6 tsyd kupası (artık oynanmıyor)
kupalarını kazanmıştır. beşiktaş'ın "kolej takımı" adını aldığı efsane kadronun kurulmasında büyük payı olan seba, klübün tesisleşmesinde de çok büyük atılımlar yapmıştır.
akaretler yokuşundaki klüp binasının arkasında bulunan arsaya bjk plaza, fulya tesisleri, çilekli tesisleri, bjk koleji gibi yatırımlarla klübün gelirlerini arttırmıştır.
devamını gör...
rüyada küsuratlı banknot ve madeni para görmek
başlık tam anlamlı olmadı ama şöyle; mesela rüyamda ben 21 lira, 14 lira, 8.35 lira gibi banknotlar görüyorum. paranın arkasında da zeki müren, uludağ, marmaris resimleri falan oluyor. bozuk paralar daha feci... 3.12 lira, 0.56 lira, 1.2 kuruş vs. bir de hepsi değişik değişik şekillerde. bozuk paraların kimisi piramit şeklinde, kimisi damla gibi, kimisi üçgen vs.
eminim bu rüyayı gören bir tek ben değilimdir.
eminim bu rüyayı gören bir tek ben değilimdir.
devamını gör...
adminlik teklifini reddetmek
ben bu arkadaştan umutluydum ama olmadı. yine kaldık ermolettinle lucifere. sözlükte adam gibi troll yetiştiremiyoruz. alt yapıya daha mı fazla eğilmek lazım? ne yapsak bilemedim.
devamını gör...
30 yaş üstü yazarlar uçurulsun kampanyası
ağır ol bakalım yeğenn! git bir hava al yasak başlamadan dediğim başlık.
devamını gör...
tolgame
sözlükte varlığını, okuduğunu hissettiren, takip ettiğim, sevdiğim yazarlardandır,
bende tolgeym diye okuyanlardanım, tolga me ise de, ikiside güzel orjinal.
bende tolgeym diye okuyanlardanım, tolga me ise de, ikiside güzel orjinal.
devamını gör...
o bir hırsız çünkü kalbimi çaldı
dur bacım daha yeni kahvaltı ettim böyle tanımlara hazır değilim dediğim başlık. (bkz: swh)
devamını gör...
lozan antlaşması
gizli maddeleri var diyen arkadaşa ünlü ekonomist mahfi eğilmez'in lozanla ilgili yazısını okumasını öneririm. sorgulamadan inanmayalım her şeye.
not: siyasi bir görüşüm yok. sadece objektif olmak için dedim.
not: siyasi bir görüşüm yok. sadece objektif olmak için dedim.
devamını gör...
baskıcı aile
çok da doğru değildir. özellikle başarı odaklı aileler çocuklarını resmen hırpalamaktadır. *
ancak bu dönem gelişen sözde demokratik ailelerde doğru değildir. sözde çünkü çocuklarından resmen korkan aileler var. hocam ya bana küserse, aramız bozulursa. siz konuşsanız diyen var. hiçbir şeyi dengede tutamıyoruz.
(bkz: ülkede orta halli davranan insan olmaması)
ancak bu dönem gelişen sözde demokratik ailelerde doğru değildir. sözde çünkü çocuklarından resmen korkan aileler var. hocam ya bana küserse, aramız bozulursa. siz konuşsanız diyen var. hiçbir şeyi dengede tutamıyoruz.
(bkz: ülkede orta halli davranan insan olmaması)
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
ermolettin silmeden yazayım dedim
araya bir kampanya ilave edelim
aşıkları eleştirirsen ama seni üzerim
gelmişkende bir çay ikram edelim.
araya bir kampanya ilave edelim
aşıkları eleştirirsen ama seni üzerim
gelmişkende bir çay ikram edelim.
devamını gör...
tutmayan başlığın verdiği başarısızlık hissi
insanın içine “ ben acaba adam yerine konmuyor muyum bu sözlükte?” hissiyatı gark eder.
devamını gör...
sibirya termik yüksek basıncı
malûm kış mevsimindeyiz. haberlerde '' kar geliyor '' diye duyduğunuzda bilin ki sibirya'dan soğuk yola çıktı geliyor demek.
şimdi biraz ayrıntılarıyla sibirya termik yüksek basıncının karakteristik özelliklerini yazacağım.
ülkemize soğuk hava dalgaları sibirya kökenli ataklarla gelir.
bakanlardan gelen soğuk ve yağışlı hava dediğimiz sistemler, sibirya'dan balkanlara sarkan soğuk havanın dünyanın dönüş hareketiyle doğuya hareket ederek ülkemizi etkiler.
kışın nasıl geçeceğini bu termik kökenli basıncı izleyerek tahmin edebiliriz.
kısacası; sibirya güçlü -> kış karlı ve soğuk.
sibirya zayıf -> kış ılık ve kurak.
tabiki genellememek lazım ama yüksek ihtimal diyebiliriz.

* ülkemizde doğu ve kuzeydoğudan sokulan termik kökenli yüksek basınç alanıdır.
* türkiye’yi sadece kış aylarında doğu anadolu ve balkanlar üzerinden sarkarak etkiler.
* az fakat etkin kar yağışı ile soğuk ve ayazın fazla olduğu hava tipini simgeler.
* balkanlardan sarktığında azor yüksek basıncı ile birleşerek izlanda alçak basıncı’nın türkiye’yi etkilemesine izin vermez. bu nedenle uzun süreli, sakin ve soğuk kış koşulları yaşanır.
bu görselde bugünün 850 hpa sıcaklık sinoptiği
göründüğü üzere soğuğun kaynağı sibirya.
şimdi biraz ayrıntılarıyla sibirya termik yüksek basıncının karakteristik özelliklerini yazacağım.
ülkemize soğuk hava dalgaları sibirya kökenli ataklarla gelir.
bakanlardan gelen soğuk ve yağışlı hava dediğimiz sistemler, sibirya'dan balkanlara sarkan soğuk havanın dünyanın dönüş hareketiyle doğuya hareket ederek ülkemizi etkiler.
kışın nasıl geçeceğini bu termik kökenli basıncı izleyerek tahmin edebiliriz.
kısacası; sibirya güçlü -> kış karlı ve soğuk.
sibirya zayıf -> kış ılık ve kurak.
tabiki genellememek lazım ama yüksek ihtimal diyebiliriz.

* ülkemizde doğu ve kuzeydoğudan sokulan termik kökenli yüksek basınç alanıdır.
* türkiye’yi sadece kış aylarında doğu anadolu ve balkanlar üzerinden sarkarak etkiler.
* az fakat etkin kar yağışı ile soğuk ve ayazın fazla olduğu hava tipini simgeler.
* balkanlardan sarktığında azor yüksek basıncı ile birleşerek izlanda alçak basıncı’nın türkiye’yi etkilemesine izin vermez. bu nedenle uzun süreli, sakin ve soğuk kış koşulları yaşanır.
bu görselde bugünün 850 hpa sıcaklık sinoptiği
göründüğü üzere soğuğun kaynağı sibirya.

devamını gör...
sözlüğe kitap almak için üye olmak
insanları garipseyeceğinize tanıtımını piyasaya öyle yapan yöneticileri garipseyin. siz de bir garipsiniz.
devamını gör...
göğsüne oturan fille yaşamak
konu ile ilgili cok bilgim yok, ama tahminimce once sebebini arastirmak ve ogrenmek, sonrasinda o sebebi yok etmeye calismak, yok edilemiyorsa da kabullenmek lazimdir diye dusunuyorum. her gece her gece bu fille yasamak olmaz.
devamını gör...