kızların espri yapmayı becerememesi
kadın-erkek diye hiçbirşeyin kategorize edilmesini istemiyorum aslında,
ama maalesef erkeklerin çoğu (%99,999 :) komikle, belden aşağı kavramlarını ayırt edemiyor,
bir kadın bir erkeğe espri yapabiliyormu zannediyorsunuz, hele gülmek filan..
allah muhafaza yanılıp da ağzınızdan biraz samimi bir kelime çıkmaya görsün, yanlışlıkla bir gülmeyiverin yani,
işte orada birdenbire espriyle karışık, seviyede düşüyor, muhabbet de düşüyor,
bir insan her saniye, her dakikamı aç olur,
alarmı kurulu olur, uzaktan yakından tek bir kelime ile zıplar ya..
espiri anlayışları hep aynı yönde zaten, ve gerçekten, ne yaşadıkları muhit, ne aldıkları eğitim, ne gördükleri ülkeler, bulundukları makam, mevki, hiçbirşey, bu belki doğuştan gelen, hormonlarına bağlı çalışan mekanizmayı değiştirmiyor, yaşamları boyunca,
o yüzden kendilerine kadar
bir "çap" daki mizahı anlayabiliyorlar..
yukarısı matematiksel olarak anlamadıklarından (!) "becerememektir" onlar için, çıta orda...
mizah yapan erkeklerin çok olması ;
erkekler "sadece" kendileri için birşeyler yapmak üzere imkanlar verilerek, yaptıklarına değer verilerek, iyi olacaklarına, başaracaklarına dair yüreklendirilerek yetiştiriliyor,
buna inandırılıyorlar,
onlarda yaptıkları, mizah, yemek herneyse, değer verildiği için, para ettiği için, takdir edildiği için, üretme ve hakkını isteme, satma, pazarlama cesareti ile, istemeyi biliyorlar, öğreniyorlar... ortaya çıkma hakkı öğretiliyor, cesaretlendiriliyorlar, (en başta anneleri tarafından sonra baba, abla, kızkardeş vs) onlarda daha çok ortalarda oluyorlar, çünkü kendilerine o haklar veriliyor, bu duyguyu küçük yaşlarda tanıyıp öğreniyorlar, ileriki yaşlarda da herşeyi kendilerine hak görüyorlar....
daha rahatlar heryerde,
orasını burasını kapatma, delil olarak kullanılacak bir saati, bir mekanı, bir dekolteyi sürekli hesaplamak yada kollamak gibi bir mesaileri de yok,
bir erkeğin, çook daha fazla vakti olması, çok daha fazla dinlenip, özenilip, daha fazla enerjisinin olması, övülüp, sevilip, daha fazla cesaretinin olması çok önemli bir etken değilmidir sizce de?
peki kadınlar....
yaptıkları herşey, zaten görevi, zaten yapması gereken, zaten ailesine "erkek kardeşlerine, babasına hep hizmet etmesi, konforunu sağlaması gereken olduğu öğretiliyor, okula da gitse, işe de gitse, bunlar bedelsizmiş gibi, doğuştan borçluymuşuz gibi öğretiliyor...
o yüzden kadınlar, yaptığı ürettiği birşeyi değersiz bedelsiz zannediyor, karşılığı olduğunu görmüyorki, istemeyi bilmiyor, zaten susması, söyleneni yapması fazla konuşmaması, gülmemesi öğretiliyor...
birşey yapıp, karşılığı hakkını bilmek, beklemek, satmak tan önce, karşılıksız o kadar çok şey yaptırılmış/yapmanın normal olduğu öğretilmiş bir insan, nasıl ortaya çıkıp, kendi emeği/ürettiğinin değerini isteyebilir, nasıl ürettiği her hangi birşeyin, karşılığı olduğunu, değerli olduğunu düşünebilirki....
görmemiş ve alışmamıştır...
bu kodlar değişmediği sürece, erkekler de böyle, "ee o zaman niye ahçılar, komedyenler hep erkek" demeye devam edecekler.
bu kadar pohpohlanmaya, yıllardır yemeği yiyip televizyonun karşısına geçmenize rağmen, bu kadar konfora yüreklendirmeye, bu kadar imkana kayırmaya rağmen, yinede çok da uzaya çıkarmadınız memleketi, hiçbir alanda...
ama maalesef erkeklerin çoğu (%99,999 :) komikle, belden aşağı kavramlarını ayırt edemiyor,
bir kadın bir erkeğe espri yapabiliyormu zannediyorsunuz, hele gülmek filan..
allah muhafaza yanılıp da ağzınızdan biraz samimi bir kelime çıkmaya görsün, yanlışlıkla bir gülmeyiverin yani,
işte orada birdenbire espriyle karışık, seviyede düşüyor, muhabbet de düşüyor,
bir insan her saniye, her dakikamı aç olur,
alarmı kurulu olur, uzaktan yakından tek bir kelime ile zıplar ya..
espiri anlayışları hep aynı yönde zaten, ve gerçekten, ne yaşadıkları muhit, ne aldıkları eğitim, ne gördükleri ülkeler, bulundukları makam, mevki, hiçbirşey, bu belki doğuştan gelen, hormonlarına bağlı çalışan mekanizmayı değiştirmiyor, yaşamları boyunca,
o yüzden kendilerine kadar
bir "çap" daki mizahı anlayabiliyorlar..
yukarısı matematiksel olarak anlamadıklarından (!) "becerememektir" onlar için, çıta orda...
mizah yapan erkeklerin çok olması ;
erkekler "sadece" kendileri için birşeyler yapmak üzere imkanlar verilerek, yaptıklarına değer verilerek, iyi olacaklarına, başaracaklarına dair yüreklendirilerek yetiştiriliyor,
buna inandırılıyorlar,
onlarda yaptıkları, mizah, yemek herneyse, değer verildiği için, para ettiği için, takdir edildiği için, üretme ve hakkını isteme, satma, pazarlama cesareti ile, istemeyi biliyorlar, öğreniyorlar... ortaya çıkma hakkı öğretiliyor, cesaretlendiriliyorlar, (en başta anneleri tarafından sonra baba, abla, kızkardeş vs) onlarda daha çok ortalarda oluyorlar, çünkü kendilerine o haklar veriliyor, bu duyguyu küçük yaşlarda tanıyıp öğreniyorlar, ileriki yaşlarda da herşeyi kendilerine hak görüyorlar....
daha rahatlar heryerde,
orasını burasını kapatma, delil olarak kullanılacak bir saati, bir mekanı, bir dekolteyi sürekli hesaplamak yada kollamak gibi bir mesaileri de yok,
bir erkeğin, çook daha fazla vakti olması, çok daha fazla dinlenip, özenilip, daha fazla enerjisinin olması, övülüp, sevilip, daha fazla cesaretinin olması çok önemli bir etken değilmidir sizce de?
peki kadınlar....
yaptıkları herşey, zaten görevi, zaten yapması gereken, zaten ailesine "erkek kardeşlerine, babasına hep hizmet etmesi, konforunu sağlaması gereken olduğu öğretiliyor, okula da gitse, işe de gitse, bunlar bedelsizmiş gibi, doğuştan borçluymuşuz gibi öğretiliyor...
o yüzden kadınlar, yaptığı ürettiği birşeyi değersiz bedelsiz zannediyor, karşılığı olduğunu görmüyorki, istemeyi bilmiyor, zaten susması, söyleneni yapması fazla konuşmaması, gülmemesi öğretiliyor...
birşey yapıp, karşılığı hakkını bilmek, beklemek, satmak tan önce, karşılıksız o kadar çok şey yaptırılmış/yapmanın normal olduğu öğretilmiş bir insan, nasıl ortaya çıkıp, kendi emeği/ürettiğinin değerini isteyebilir, nasıl ürettiği her hangi birşeyin, karşılığı olduğunu, değerli olduğunu düşünebilirki....
görmemiş ve alışmamıştır...
bu kodlar değişmediği sürece, erkekler de böyle, "ee o zaman niye ahçılar, komedyenler hep erkek" demeye devam edecekler.
bu kadar pohpohlanmaya, yıllardır yemeği yiyip televizyonun karşısına geçmenize rağmen, bu kadar konfora yüreklendirmeye, bu kadar imkana kayırmaya rağmen, yinede çok da uzaya çıkarmadınız memleketi, hiçbir alanda...
devamını gör...
önce o eli bi indir
akıllara kuzey tekinoğlu'nu getirir.
devamını gör...
friedrich nietzsche sözleri
'' beni anlamıyorlar, ben bu kulaklara göre ağız değilim.”
(bkz: böyle buyurdu zerdüşt)
(bkz: böyle buyurdu zerdüşt)
devamını gör...
türk dizilerinin olmazsa olmazları
her dizide en az bir cinayet ya da teşebbüsü, bir hamilelik, bir gayrımeşru çocuk, sırlar, ihanetler, intikamlar, aldatmalar, şirket savaşları.
devamını gör...
71 yaşındaki adamın kıskançlık yüzünden karısını öldürmesi
70 yaşından sonra bir insanın ihtiyacı olan huzurdur diye biliriz ama ne yazık ki öyle de değilmiş.
devamını gör...
tanrı
cok ilginctir ki, inanan insanlar, hangi milletten veya hangi semavi dinden olursa olsun, ona hep “sen” diye hitap eder. kimse ne dualarinda, ne sukurlerinde, ne de tefekkurunde, asla “siz” demiyor, hep “sen”li konusuyor.
devamını gör...
bardak çorba
(bkz: çabuk çorba) başlığında bilgi verilen çorba türünün diğer adıdır.
devamını gör...
dan dolayı
neden anlatım bozukluğu dediklerini anlayamadığım durumdur. tdk, "dolayı" sözcüğünü taradığınızda "-dan dolayı" kullanımına örnek verir. eş anlamlısı olan ötürü sözcüğününse başka kullanımı yoktur. metnin okunmasını kolaylaştırmak için bazen anlamı pekiştirecek kelimeler kullanılabilir.
2. zarf, halk ağzında ötürü:
"ona böylesi kararlarından dolayı soru sorulmazdı." - ayla kutlu
2. zarf, halk ağzında ötürü:
"ona böylesi kararlarından dolayı soru sorulmazdı." - ayla kutlu
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
düşündüklerimi açık açık belirtemiyorum, istediğim gibi yaşayamıyorum, giyinemiyorum. yaşım gereği zaten tamamen özgür olamayacağımın bilincindeyim ancak ben yaşadıklarımı yaşıma bağlayamıyorum maalesef. bir t-shirt giymesine bile izin verilmeyen birine kısmen dahi olsa özgür denilebilir mi? hiç sanmıyorum. hayatım yasaklarla dolu, o yasak, bu yasak. artık bu yasakları koruma içgüdüsüne de bağlayamıyorum, sadece kontrolcü bir aileye sahibim.
zaten 2 x kromozomun olunca hayata 1-0 geride başlıyorsun, bunu hepimiz biliyoruz, olaya bir de aile dahil olunca daha da geriye düşüyorum. ben de yaşıtlarım gibi deneyimlemek istiyorum bazı şeyleri, ne bileyim onlarla buluşmak istiyorum, bu bile olmuyor. aileme kızmamam gerektiğinin de farkındayım, onlar akıllarınca beni koruyorlar ama ben bu kadar da korunmak istemiyorum. rüzgarı saçlarımda hissetmek istiyorum, arkadaşlarımı toplayıp oturup onlarla beraber sohbet edebilmek istiyorum, yüz yüze.
ben dışarı çıkacağımı duyduğum zaman titremek istemiyorum mesela, bir şey giyerken 10 defa düşünmek istemiyorum. ailem bunu giyersem bana kızar mı stresini çekmek istemiyorum. çok mu şey istiyorum? balkonuma çıkmak istiyorum, onu dahi yapamıyorum. bu kadarı da abartı değil mi? akıl karı mı? bunu sorguluyorum işte, bu durum bana anormal geliyor.
vaatler havada uçuşuyor, istediğimizi yaparsan sana onu alacağım, en lüks markalardan kıyafet alacağım sana deniliyor. istemiyorum. sanki hayat lüks eşyalardan ibaret, huzurlu olmak istiyorum, isterseniz beni dünyanın en zengin insanı yapın, umurumda değil, stressiz bir hayat istiyorum ben. sadece sorguluyorum. insan evladıyla böyle bir pazarlığa girer mi, girmesi doğru mu? evladını olduğu gibi kabul etmeye çabalamak yerine onu niye manipüle etmeye çalışır insan? hiç mi düşünmez bu yaptıklarım bu çocuğu nasıl etkiliyor diye?
hep aynı şeyleri duyuyorum, ben seni yetiştirememişim, ben bunu hak edecek ne yaptım, sanki dünyanın sonu. bir örtü parçasının bu kadar umursanması beni deli ediyor. her konusu açıldığında daha az ağlamaya başladım. içime öküz oturmuş gibi hissediyorum ama artık ağlamaya bile mecalim kalmadı. hüngür hüngür ağlamak istiyorum ben oysaki, yarınlar yokmuşcasına. ama olmuyor, onu bile beceremiyorum.
özgüvenim kırılıyor, durmadan kendimi sorguluyorum. neden ben bunları yaşıyorum? hak edecek bir haltlar mı yedim? muhtemelen yemişimdir. üzgün değilim, şu an kendimi yorgun da hissetmiyorum, sadece anlam veremiyorum. ben hiçbir zaman açık giyinmedim, yaşıma uygun olmayacak davranışlarda bulunmadım, o zaman sorun ne? olduğum gibi kabul edilemeyecek miyim ben hiç?
eğer bana baş örtmek farz olduysa ne yapmak istediğime karar verebilecek yaştayımdır, değil mi? sorumluysam ne yapabileceğimi tercih edebilecek olgunluktayımdır da. ama onlar işlerine geldiklerinde 10 yaşındaymışım gibi davranıyorlar, işlerine gelmediğinde kocaman genç kız oluyorum, zannedersin 20lerimdeyim. daha reşit bile değilim neyim kocaman kız anlamıyorum. ne çocukluğumu yaşayabiliyorum, ne lise yıllarımın tadını çıkartabiliyorum, e ben ne anladım bu işten?
zaten 2 x kromozomun olunca hayata 1-0 geride başlıyorsun, bunu hepimiz biliyoruz, olaya bir de aile dahil olunca daha da geriye düşüyorum. ben de yaşıtlarım gibi deneyimlemek istiyorum bazı şeyleri, ne bileyim onlarla buluşmak istiyorum, bu bile olmuyor. aileme kızmamam gerektiğinin de farkındayım, onlar akıllarınca beni koruyorlar ama ben bu kadar da korunmak istemiyorum. rüzgarı saçlarımda hissetmek istiyorum, arkadaşlarımı toplayıp oturup onlarla beraber sohbet edebilmek istiyorum, yüz yüze.
ben dışarı çıkacağımı duyduğum zaman titremek istemiyorum mesela, bir şey giyerken 10 defa düşünmek istemiyorum. ailem bunu giyersem bana kızar mı stresini çekmek istemiyorum. çok mu şey istiyorum? balkonuma çıkmak istiyorum, onu dahi yapamıyorum. bu kadarı da abartı değil mi? akıl karı mı? bunu sorguluyorum işte, bu durum bana anormal geliyor.
vaatler havada uçuşuyor, istediğimizi yaparsan sana onu alacağım, en lüks markalardan kıyafet alacağım sana deniliyor. istemiyorum. sanki hayat lüks eşyalardan ibaret, huzurlu olmak istiyorum, isterseniz beni dünyanın en zengin insanı yapın, umurumda değil, stressiz bir hayat istiyorum ben. sadece sorguluyorum. insan evladıyla böyle bir pazarlığa girer mi, girmesi doğru mu? evladını olduğu gibi kabul etmeye çabalamak yerine onu niye manipüle etmeye çalışır insan? hiç mi düşünmez bu yaptıklarım bu çocuğu nasıl etkiliyor diye?
hep aynı şeyleri duyuyorum, ben seni yetiştirememişim, ben bunu hak edecek ne yaptım, sanki dünyanın sonu. bir örtü parçasının bu kadar umursanması beni deli ediyor. her konusu açıldığında daha az ağlamaya başladım. içime öküz oturmuş gibi hissediyorum ama artık ağlamaya bile mecalim kalmadı. hüngür hüngür ağlamak istiyorum ben oysaki, yarınlar yokmuşcasına. ama olmuyor, onu bile beceremiyorum.
özgüvenim kırılıyor, durmadan kendimi sorguluyorum. neden ben bunları yaşıyorum? hak edecek bir haltlar mı yedim? muhtemelen yemişimdir. üzgün değilim, şu an kendimi yorgun da hissetmiyorum, sadece anlam veremiyorum. ben hiçbir zaman açık giyinmedim, yaşıma uygun olmayacak davranışlarda bulunmadım, o zaman sorun ne? olduğum gibi kabul edilemeyecek miyim ben hiç?
eğer bana baş örtmek farz olduysa ne yapmak istediğime karar verebilecek yaştayımdır, değil mi? sorumluysam ne yapabileceğimi tercih edebilecek olgunluktayımdır da. ama onlar işlerine geldiklerinde 10 yaşındaymışım gibi davranıyorlar, işlerine gelmediğinde kocaman genç kız oluyorum, zannedersin 20lerimdeyim. daha reşit bile değilim neyim kocaman kız anlamıyorum. ne çocukluğumu yaşayabiliyorum, ne lise yıllarımın tadını çıkartabiliyorum, e ben ne anladım bu işten?
devamını gör...
makarnaya en çok yakışan şey
öğrenci.
devamını gör...
yağmur
"bazı insanlar yağmuru hisseder. diğerleri sadece ıslanır."
~bob dylan
~bob dylan
devamını gör...
yazarların olmak istediği hayvan
panda olmayı çok isterdim. canları sıkılınca yuvarlanıp duruyorlar. günün on saatlik zaman diliminde uyurken kalan vakitte de ya yiyecek arıyor ya da o çok sevdikleri bambularını kemiriyorlar. işte aradığım hayat..
devamını gör...
pilav kaşıkla mı çatalla mı yenir sorunsalı
kaşıkla yemeği tercih ederim. çatal biraz uğraştırıyor.
devamını gör...
bu vatan kimin
her türk evladının şiir defterinde ve yüreğinde yurt tutmuş bir şiir. nice bayramlarda bu soylu millet haykırmıştır orhan şaik gökyay'ın bu şiirini. ruhu şad mekanı cennet olsun.
bu vatan kimin
bu vatan toprağın kara bağrında
sıra dağlar gibi duranlarındır.
bir tarih boyunca onun uğrunda,
kendini tarihe verenlerindir.
tutuşup kül olan ocaklarından,
şahlanıp köpüren ırmaklarından,
hudutlarda gazâ bayraklarından.
alnına ışıklar vuranlarındır.
ardına bakmadan yollara düşen
şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
huduttan hududa yol bulup koşan
cepheden cepheyi soranlarındır…
ileri atılıp sellercesine
göğsünden vurulup tam ercesine,
bir gül bahçesine girercesine,
şu kara toprağa girenlerindir.
tarihin dilinden düşmez bu destan
nehirler gazidir, dağlar kahraman
her taşı bir yakut olan bu vatan
can verme sırrına erenlerindir.
gökyay’ım ne desem ziyade değil,
bu sevgi bir kuru ifade değil.
sencileyin hasmı rüyada değil,
topun namlusundan görenlerindir…
bu vatan kimin
bu vatan toprağın kara bağrında
sıra dağlar gibi duranlarındır.
bir tarih boyunca onun uğrunda,
kendini tarihe verenlerindir.
tutuşup kül olan ocaklarından,
şahlanıp köpüren ırmaklarından,
hudutlarda gazâ bayraklarından.
alnına ışıklar vuranlarındır.
ardına bakmadan yollara düşen
şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
huduttan hududa yol bulup koşan
cepheden cepheyi soranlarındır…
ileri atılıp sellercesine
göğsünden vurulup tam ercesine,
bir gül bahçesine girercesine,
şu kara toprağa girenlerindir.
tarihin dilinden düşmez bu destan
nehirler gazidir, dağlar kahraman
her taşı bir yakut olan bu vatan
can verme sırrına erenlerindir.
gökyay’ım ne desem ziyade değil,
bu sevgi bir kuru ifade değil.
sencileyin hasmı rüyada değil,
topun namlusundan görenlerindir…
devamını gör...
türkiye'de gençlerin yüzde 77'sinin işinden memnun olması
yahu he he ...
devamını gör...



