hayat
seksendört - azap şarkısında der ki;
“hayat o kadar acımasız ki sevgilim, verdiği her şeyi geri alır da sonu gelmez.”
“hayat o kadar acımasız ki sevgilim, verdiği her şeyi geri alır da sonu gelmez.”
devamını gör...
boğaziçi’nde aşağı bak yalanı
konu aşağı bak ya da aşağıdan git mevzusu mu gerçekten sizce? sadece arkadaşlarıyla birlikte yürüyorlar. hiçbir taşkınlıkları yok, slogan atmıyorlar. sadece yürüyorlar. o öğrenciler terörist değil. o öğrenciler bu ülkenin geleceği olacaktı ve emin olun hepsini kaybettiniz bile. haklarını savundukları ve demokrasi istedikleri için gözaltına alınmayı böyle bir muamele görmeyi hak etmediler.
çoğumuz unuttu belki ama türkiye'nin en iyi öğrencilerinin bulunduğu üniversitenin çevresinde hale ağır silahlı polisler devriye geziyor. mezunları ve basın mensupları içeri alınmıyor.
muhalefetten o zaman ümidi kesmiştik zaten. en azından bizden bir önceki nesilin bize bıraktıkları yıkıntının sorumluluğunu almasını bizi z kuşağı diye sürekli hor görecek bir şeyler bulmayı bırakmalarını ve haklı olduğumuzda bizi ezmek yerine yanımızda durmalarını beklerdik.*
ama pardon aşağı bak demedi aşağıdan git dedi. suçlu biziz..
çoğumuz unuttu belki ama türkiye'nin en iyi öğrencilerinin bulunduğu üniversitenin çevresinde hale ağır silahlı polisler devriye geziyor. mezunları ve basın mensupları içeri alınmıyor.
muhalefetten o zaman ümidi kesmiştik zaten. en azından bizden bir önceki nesilin bize bıraktıkları yıkıntının sorumluluğunu almasını bizi z kuşağı diye sürekli hor görecek bir şeyler bulmayı bırakmalarını ve haklı olduğumuzda bizi ezmek yerine yanımızda durmalarını beklerdik.*
ama pardon aşağı bak demedi aşağıdan git dedi. suçlu biziz..
devamını gör...
tek cümleyle hayatı tanımla
bunu başka bir yere de yazmıştım. burada da bulunsun.
"geldin bu yaşa bu zamana kadar ne yaptın anlat deseler, tek bir sözcük çıkar ağzımdan "okudum" derim ama öyle bir okudum derim ki bu tek sözcüğün her bir harfi haykırır yaşamak için okuduğumu, okumak için yaşadığımı ... "
"geldin bu yaşa bu zamana kadar ne yaptın anlat deseler, tek bir sözcük çıkar ağzımdan "okudum" derim ama öyle bir okudum derim ki bu tek sözcüğün her bir harfi haykırır yaşamak için okuduğumu, okumak için yaşadığımı ... "
devamını gör...
bulgarları türk sanmak
bizans kaynaklarında türk diye geçer bulgarlar. aynı zamanda, georg ostrogorski, aleksandr vasilyev gibi bizans tarihciliginin en büyük isimlerini de türkçü zannetmek ne bileyim şimdi... vasiliev, harward'da bizans tarihi üzerine dersler vermiştir ki, bulgarların türk olup olmadığı bizans tarihçileri arasında tartışılmıyor bile. hiçbir şey bilmiyorsanız, 9. yüzyıla kadar bulgar komutanların isimlerine bakabilirsiniz, hepsi türk ismi.
edit, ayrica #997953
edit, ayrica #997953
devamını gör...
miyop olmanın zorlukları
bende 2 metreden ötesi yok.
devamını gör...
the truman show
jim carrey’nin kariyerinin dönüm noktası sayılan, platon'un mağara alegorisine atıfta bulunan hiç eskimeyecek filmdir.
etrafı oyuncularla çevrilen, ailesinin bile sahte olduğu, gökyüzünün, kumsalın, denizin, hepsinin dekorlardan ibaret olduğu ve bebekliğinde bir televizyon şirketi tarafından evlatlık edinilip böyle bir kurgunun içerisinde yani tv şovunun (truman show) ortasında kendisini bulan bir insan hayal edin. truman herkesin bebekliğinden beri onu tv'de izlediği ama kendisinin asla bundan haberi olmadığı bir birey.
birçok kişiye göre kusursuz bir hayatı var. fakat gökyüzü ve denizin sahte olması zaten başlı başına bir kusur değil midir? onu sevmeyen kadının seviyormuş gibi davranması, ailesinin aslında gerçek ailesi olmaması ve yaşadığı her şeyin tamamıyla kurgudan ibaret olması? truman en yakın arkadaşı sandığı kişiye bütün hayatının bir şeyler üzerine inşa ediliyor gibi hissedip hissetmediğini sorar. çünkü truman bunu fazlasıyla hissediyordur, bir anda reklamlara girer gibi konuşan eşindeki garipliği hissettiği gibi*.
bundan sonrası spoiler içerebilir, izlemeyenlerin okumaması önerilir: truman özgürlüğüne; dekordan ibaret olan denize açılarak kavuşur. çünkü deniz bittiğinde bir kapı aralanır gerçekliğe açılan.
--- alıntı ---
in case i don't see ya,
good afternoon,
good evening,
and good night!
--- alıntı ---
etrafı oyuncularla çevrilen, ailesinin bile sahte olduğu, gökyüzünün, kumsalın, denizin, hepsinin dekorlardan ibaret olduğu ve bebekliğinde bir televizyon şirketi tarafından evlatlık edinilip böyle bir kurgunun içerisinde yani tv şovunun (truman show) ortasında kendisini bulan bir insan hayal edin. truman herkesin bebekliğinden beri onu tv'de izlediği ama kendisinin asla bundan haberi olmadığı bir birey.
birçok kişiye göre kusursuz bir hayatı var. fakat gökyüzü ve denizin sahte olması zaten başlı başına bir kusur değil midir? onu sevmeyen kadının seviyormuş gibi davranması, ailesinin aslında gerçek ailesi olmaması ve yaşadığı her şeyin tamamıyla kurgudan ibaret olması? truman en yakın arkadaşı sandığı kişiye bütün hayatının bir şeyler üzerine inşa ediliyor gibi hissedip hissetmediğini sorar. çünkü truman bunu fazlasıyla hissediyordur, bir anda reklamlara girer gibi konuşan eşindeki garipliği hissettiği gibi*.
bundan sonrası spoiler içerebilir, izlemeyenlerin okumaması önerilir: truman özgürlüğüne; dekordan ibaret olan denize açılarak kavuşur. çünkü deniz bittiğinde bir kapı aralanır gerçekliğe açılan.
--- alıntı ---
in case i don't see ya,
good afternoon,
good evening,
and good night!
--- alıntı ---
devamını gör...
shakespeare'in sevilen sözleri
insanlar göründükleri gibi olmalıdır. eğer değillerse hiç görünmesinler daha iyi.
devamını gör...
kaba olmayı komik sanmak
yöresel ağız yaparak konuştuğunda komik olduğunu sanan kişi ile aynı kişidir.
devamını gör...
ülkenin gayet güzel olduğu gerçeği
devamını gör...
f klavye vs q klavye
ticaret lisesinde 3 sene dersini okuduğumuz, on parmak yazabilme kalibilitetine sahip olduğum için bir türk olarak gururunu yaşadığım, türkçe metin yazabilmenin en hızlı ve pratik yolu olduğu halde neredeyse hiç kimse tarafından kullanılmayan, kullananlara da nedense aşağılayıcı bir gözle bakılan, dil konusunda esiri olduğumuz ingiliz amerikan emperyalizminin işgali ve esareti altındaki ulusal klavye düzenimizdir.
devamını gör...
ahlakın ölmesi
ahlak öldü ve katilleri aramızda en ahlaklı biziz edasıyla dolaşıyor.
devamını gör...
uğur mumcu
adı ne zaman geçse yerinin halen doldurulamamış olduğunu fark ettiğimiz usta gazeteci, araştırmacı ve yazar.
seneler öncesinde uyarılarda bulundu ama dinleyen olmadı.
"imam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve islam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor?
cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar."
15 temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimini önceden tahmin etmişti.
"ben atatürkçüyüm.... ben, cumhuriyetçiyim... ben lâikim... ben antiemperyalistim... ben tam bağımsız türkiye'den yanayım... ben insan hakları savunucuyum... ben, terörün karşısındayım... ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.”
…ve uğur mumcu 24 ocak 1993 tarihinde bombalı suikasta kurban gider.
(aşağıdaki video 4:03 de bitmektedir.)
“anayasaya bakarsanız , yasa önünde herkes eşittir. uygulamaya göz atarsanız , insanlar çeşit çeşittir.”
"gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. ya da türkiye'de olduğu gibi arap sermayesi tarafından türkiye'de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. bu bir sömürüdür. mustafa kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. ingiliz emperyalizminin, arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için. "
“biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak birer gizli faşistiz demektir."
“türkiye'de yayımlanan gazete ve dergilerin kaçı halkın öz sorunlarını yazmaktadır?”
“anneler ve babalar, çocuklarını sokak ortalarında eşkiya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler. bir gün bunların hesabı sorulacaktır. devlet koltuklarına dayanarak kabadayılık yapanları, sanık sandalyesinde göreceğiz bir gün.”
seneler öncesinde uyarılarda bulundu ama dinleyen olmadı.
"imam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve islam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor?
cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar."
15 temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimini önceden tahmin etmişti.
"ben atatürkçüyüm.... ben, cumhuriyetçiyim... ben lâikim... ben antiemperyalistim... ben tam bağımsız türkiye'den yanayım... ben insan hakları savunucuyum... ben, terörün karşısındayım... ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.”
…ve uğur mumcu 24 ocak 1993 tarihinde bombalı suikasta kurban gider.
(aşağıdaki video 4:03 de bitmektedir.)
“anayasaya bakarsanız , yasa önünde herkes eşittir. uygulamaya göz atarsanız , insanlar çeşit çeşittir.”
"gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. ya da türkiye'de olduğu gibi arap sermayesi tarafından türkiye'de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. bu bir sömürüdür. mustafa kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. ingiliz emperyalizminin, arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için. "
“biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak birer gizli faşistiz demektir."
“türkiye'de yayımlanan gazete ve dergilerin kaçı halkın öz sorunlarını yazmaktadır?”
“anneler ve babalar, çocuklarını sokak ortalarında eşkiya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler. bir gün bunların hesabı sorulacaktır. devlet koltuklarına dayanarak kabadayılık yapanları, sanık sandalyesinde göreceğiz bir gün.”
devamını gör...
en hüzünlü kelime
çaresizlik. içi bambaşka hikayelerle doldurulabilecek bir kelime. fakat hikaye ne olursa olsun içindeki çaresizlik aynı hissiyatı yaratır.
devamını gör...
düşmanı küçümseme gafleti
ava giderken avlanmak deyimini hatırlatır.
"düşmanın karınca ise de hor bakma" demiş atalarımız.
"düşmanın karınca ise de hor bakma" demiş atalarımız.
devamını gör...
üzgünken yapılanlar
üzgünken üzülmek artı hiçbir şey yapmamak. hasıraltı etmek çözüm değil. bu duygular ileri bir tarihte olmayacak zamanda evrim geçirerek karşımıza çıkacaktır. mutluysam sonuna kadar yaşarım çocuklar gibi eğlenirim. üzgünsem karalar bağlarım bir müddet kendime izin veririm . *
devamını gör...
doğalgaz ve elektriğe yüzde 40 zam gelecek iddiası
ateş yakarız evin içinde kışın artık.
devamını gör...
süleyman soylu'ya 22.000 defa hakaret edilmesi
kulaklarını gün aşırı çınlatanlar kaç milyon kişi acaba?
ben her saat başı, alarm kurmuş gibi sinkaflı kelimeler ile yad ediyorum kendilerini.
ben her saat başı, alarm kurmuş gibi sinkaflı kelimeler ile yad ediyorum kendilerini.
devamını gör...
yasemin
çok güzel bir akgün akova şiiridir;
çimenlerin içinde bekledim seni sırtı dikenli bir böcek gibi
orkidelerin arasında kara nanelerin fesleğenlerin
kardelenlerin köklerinde
ve yapraklarında
arıların ayak izlerini taşıyan gelinciklerin
sonra yasemin, güzelim, senin son yaprağın aşktı
aşktı aralık kapılara anlattığın
çıkıp gitmelerin aşktı
aşktı dönüp gelmelerin
sonra yasemin, güzelim
likenli kayaların üzerine adını yazdım
ve okuma yazma öğrettim kertenkelelere
sersem gibiydiler, yeni uyanmışlardı kış uykularından
sarı saçlarından söz edince onlara, ilkbahardan dayak yedim
çünkü hem annen hem babandı ilkbahar
allahtan arkadaşım yaz vardı, çok yakındaydı, geldi beni kurtardı
yaşadığın bütün evleri bir bir gezdim o yaz
ebene teşekkür ettim doğduğun evin bahçesinde
"bir zeytin dalına benziyordu elime aldığımda,
sonra birden bir çiçeğe dönüşüverdi,"
dedi ve sordu,
"yeniden zeytin dalı mı oldu yoksa?"
sonra yasemin, güzelim
taşbebeğine yeni elbiseler giydirdim
ahşabını kokladım merdivenlerinde bakıştığımız evin
ve bir avuç yem bıraktım havuzun yanına ardıç kuşları için
sonra yasemin, güzelim
kendimi de bıraktım orda
yitirdiğim
ve yitireceğim bütün kadınlar için
sonra yasemin, güzelim, senin son yaprağın aşktı
aşktı uçmak ve konmak
varmak ve dönmek aşktı
memelerinin arasından
bulutlara tırmanan
bir çocuk olarak duruyor aşk
bugün bile
belleğimde
çimenlerin içinde bekledim seni sırtı dikenli bir böcek gibi
orkidelerin arasında kara nanelerin fesleğenlerin
kardelenlerin köklerinde
ve yapraklarında
arıların ayak izlerini taşıyan gelinciklerin
sonra yasemin, güzelim, senin son yaprağın aşktı
aşktı aralık kapılara anlattığın
çıkıp gitmelerin aşktı
aşktı dönüp gelmelerin
sonra yasemin, güzelim
likenli kayaların üzerine adını yazdım
ve okuma yazma öğrettim kertenkelelere
sersem gibiydiler, yeni uyanmışlardı kış uykularından
sarı saçlarından söz edince onlara, ilkbahardan dayak yedim
çünkü hem annen hem babandı ilkbahar
allahtan arkadaşım yaz vardı, çok yakındaydı, geldi beni kurtardı
yaşadığın bütün evleri bir bir gezdim o yaz
ebene teşekkür ettim doğduğun evin bahçesinde
"bir zeytin dalına benziyordu elime aldığımda,
sonra birden bir çiçeğe dönüşüverdi,"
dedi ve sordu,
"yeniden zeytin dalı mı oldu yoksa?"
sonra yasemin, güzelim
taşbebeğine yeni elbiseler giydirdim
ahşabını kokladım merdivenlerinde bakıştığımız evin
ve bir avuç yem bıraktım havuzun yanına ardıç kuşları için
sonra yasemin, güzelim
kendimi de bıraktım orda
yitirdiğim
ve yitireceğim bütün kadınlar için
sonra yasemin, güzelim, senin son yaprağın aşktı
aşktı uçmak ve konmak
varmak ve dönmek aşktı
memelerinin arasından
bulutlara tırmanan
bir çocuk olarak duruyor aşk
bugün bile
belleğimde
devamını gör...
akvaryum
camdan yapılan, içerisinde çeşitli süslemeler bulunan ve suda yaşayan hayvanları beslemeye yarayan kutu benzeri yapı.
balıkları belirli bir ortamda tutarak beslemek eski çağlardan beri uygulanan bir yöntem. fakat günümüzde bildiğimiz cam akvaryumlar 1832'de, doğa bilimci bir kadın olan jeanne villepreux-power tarafından icat edildi.
balıkları belirli bir ortamda tutarak beslemek eski çağlardan beri uygulanan bir yöntem. fakat günümüzde bildiğimiz cam akvaryumlar 1832'de, doğa bilimci bir kadın olan jeanne villepreux-power tarafından icat edildi.
devamını gör...
ilişki istemeyen insan
ancak kendi sorunlarıyla uğraşan insandır. maalesef günümüz ilişkilerinde kimse kimseye iyi gelmiyor daha bir dertlendiriyor.
devamını gör...