kitap alıntıları
günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz.
son kuşlar, sait faik abasıyanık.
son kuşlar, sait faik abasıyanık.
devamını gör...
kendine zarar vermek
insanların ruhsal acıya dayanamadığı durumda yapmaya karar verdikleri eylem çeşidi. bunun farklı versiyonları olabiliyor, konserlerde kendine zarar vermekten tutun da insanın hayatını sonlandırmasına kadar gidebilen geniş bir skalaya sahip olabiliyor..
çözüm değil tabi ki insanın kendine zarar vermesi ve fakat insanların ruhsal acılarla baş edemediği durumlarda tercih etmeleri ve fiziksel acıya dönüştürerek bu hissi bastırmaya çalışmaları da çok insani bir durum..
çözümü ise insanın kendi üzerine çalışma yaparak farkındalığını arttırması ki bu da egoyu törpüleyebilmeyi gerektiriyor..
çözüm değil tabi ki insanın kendine zarar vermesi ve fakat insanların ruhsal acılarla baş edemediği durumlarda tercih etmeleri ve fiziksel acıya dönüştürerek bu hissi bastırmaya çalışmaları da çok insani bir durum..
çözümü ise insanın kendi üzerine çalışma yaparak farkındalığını arttırması ki bu da egoyu törpüleyebilmeyi gerektiriyor..
devamını gör...
otomatik portakal
kitabın ilk sayfalarında alışık olmadığım bir üslup ve dil olunca bunun dışında da; kısa kısa ve henüz ne anlatamaya çalıştığını kavrayamadığım hikayeler yer alınca acayip sıkıldım. sonra yarım bırakmak istemediğimden devamını getirdikçe olay örgüsünün farklı bir yola gittiğini anladım.
kitabın şöyle bir yanı var ki; şiddet tanımını ayrıştırıp önümüze seriyor alex sayesinde. bir katilin belki de şiddeti eğlence aracı olarak gören bir kişi gözünden. kitabın devamında tabi asıl çocuğumuzun yaşını görünce insanın hayreti daha da bir artıyor. bu kadar suça itecek sebepler ne olabilir o yaşta bu çocuğu diye düşünmeden edemiyor insan. bunun cevabını hala bulamasam da insanların, doğru notalara basıldığı müddetçe içlerinden çıkacak olan ezgilerin daha kulağa hoş gelir olduğunu kitabın sonlarında görmek mümkün zaten; yazar bu noktada güzel bir yere temas etmiş..
şiddetin ne kadar kötü olduğunu, insana ve insanlığa ne denli zarar verdiğini de tarihi olaylarla desteklemiş. şiddet, tarihin her anında, dünyanın her yerinde kol geziyor ve bunu bilinçli olarak kamçılayan unsurlar varken tamamen ortadan kalkması da imkansız gibi, bir kere daha inanmış oldum buna.
kitabın şöyle bir yanı var ki; şiddet tanımını ayrıştırıp önümüze seriyor alex sayesinde. bir katilin belki de şiddeti eğlence aracı olarak gören bir kişi gözünden. kitabın devamında tabi asıl çocuğumuzun yaşını görünce insanın hayreti daha da bir artıyor. bu kadar suça itecek sebepler ne olabilir o yaşta bu çocuğu diye düşünmeden edemiyor insan. bunun cevabını hala bulamasam da insanların, doğru notalara basıldığı müddetçe içlerinden çıkacak olan ezgilerin daha kulağa hoş gelir olduğunu kitabın sonlarında görmek mümkün zaten; yazar bu noktada güzel bir yere temas etmiş..
şiddetin ne kadar kötü olduğunu, insana ve insanlığa ne denli zarar verdiğini de tarihi olaylarla desteklemiş. şiddet, tarihin her anında, dünyanın her yerinde kol geziyor ve bunu bilinçli olarak kamçılayan unsurlar varken tamamen ortadan kalkması da imkansız gibi, bir kere daha inanmış oldum buna.
devamını gör...
normal sözlük web view
gerekir. twitter'dan giriyorum hoş değil
devamını gör...
kutsala saygı duymanın saçmalık olması
hayatta hiçbir şeye saygı duymak zorunda değiliz, fakat saygı duymama durumu eyleme dönüşmemeli. yani içinden istediğin kadar saygı duyma, kim engelleyebilir? çevreye de “şu şu nedenlerden dolayı şuna saygı duymuyorum” diyebilirsin. ama hakaret etme veya tahrik etme hakkın yok.
devamını gör...
hayal edilen ölüm şekli
uyurken usul usul ölmek. yaşarken bir varlık gösteremedim. ölürken de kimseyi rahatsız etmek istemem. hiç gelmemiş gibi gitmek isterim .
devamını gör...
an itibarıyla işsiz kalmam
çalışınca da sadece hayatta kalmaya yetecek para veriyor işverenler sağolsunlar, çünkü kendileri için hak gördükleri şeyler o kadar fazlaki, size verdikleri maaş, mesainiz için değil, kendi keyiflerine aldıkları paradan artan kısım, bütün bu çıkmazların esas sorumluları, varlıklarına, sahip olduklarına doymayan, çalıştırdıkları insanlara, hakettiğini vermeyenler yüzünden,
tabiiki kesinlikle haketmiyorsunuz, öncelikle elinizdeki kaynakları değerlendirmeniz gerekiyor, matematiksel olarak bu böyle maalesef, ailenizin yanında yaşama imkanınız varsa, bunu kullanın, gelirinizi arttırana kadar, maddi olarak avantajınız varken, kişisel becerilerinizin, eğitiminizin, yaptığınız işin sosyal medyadan tanıtımını yapabilirsiniz, aşağıdaki başlığa link bırakabilirsiniz, bol şans.
kafasozluk.com/b/destek-bek...
edit : insanların çalışınca, hayatını idame ettirmesini, barınmasını, karnını doyurmasını, sosyalleşmesini sağlayacak parayı, çalışmasının karşılığında beklemesi, zaten "hak"kıdır...
bunlar insani normal ihtiyaçlardır,
(ki buda, örnek vereyim, buradaki arkadaştan bağımsız, 1+1 evde biri salonda biri küçücük odada yaşayan iki kişinin evi ev, hayatı, hayat da değildir)
lüks de değildir...
siz istiyorsunuzki, gençler ne bulduysa şükretsin... birşey buldukları da yok çocukların, kendi evinde, kendi salonunda oturmasın, hiçbir şey istemesin, ideal genç profili bu olsa çok memnun olacaksınız...
bazılarımız sadece ahırdaki inekler gibi, yemini yiyip, çiftleşip uyumaya hakkı olduğunu zannediyor, bu kadarını "hak" ettiğini öğrenmiş, fazlasını da düşünmeye, istemeye, aklı da yetmemiş, düşünmeye bile cesareti yok gördüğüm kadarıyla...
arkadaşım lüks böyle bir şey değil..
bunlar zaten senin hakkın...
diycem ama, boşuna konuşucam,
ben yine de yazıyım da, beeelki kafası karışır.. inşallah birazcık da olsa karışır...
tabiiki kesinlikle haketmiyorsunuz, öncelikle elinizdeki kaynakları değerlendirmeniz gerekiyor, matematiksel olarak bu böyle maalesef, ailenizin yanında yaşama imkanınız varsa, bunu kullanın, gelirinizi arttırana kadar, maddi olarak avantajınız varken, kişisel becerilerinizin, eğitiminizin, yaptığınız işin sosyal medyadan tanıtımını yapabilirsiniz, aşağıdaki başlığa link bırakabilirsiniz, bol şans.
kafasozluk.com/b/destek-bek...
edit : insanların çalışınca, hayatını idame ettirmesini, barınmasını, karnını doyurmasını, sosyalleşmesini sağlayacak parayı, çalışmasının karşılığında beklemesi, zaten "hak"kıdır...
bunlar insani normal ihtiyaçlardır,
(ki buda, örnek vereyim, buradaki arkadaştan bağımsız, 1+1 evde biri salonda biri küçücük odada yaşayan iki kişinin evi ev, hayatı, hayat da değildir)
lüks de değildir...
siz istiyorsunuzki, gençler ne bulduysa şükretsin... birşey buldukları da yok çocukların, kendi evinde, kendi salonunda oturmasın, hiçbir şey istemesin, ideal genç profili bu olsa çok memnun olacaksınız...
bazılarımız sadece ahırdaki inekler gibi, yemini yiyip, çiftleşip uyumaya hakkı olduğunu zannediyor, bu kadarını "hak" ettiğini öğrenmiş, fazlasını da düşünmeye, istemeye, aklı da yetmemiş, düşünmeye bile cesareti yok gördüğüm kadarıyla...
arkadaşım lüks böyle bir şey değil..
bunlar zaten senin hakkın...
diycem ama, boşuna konuşucam,
ben yine de yazıyım da, beeelki kafası karışır.. inşallah birazcık da olsa karışır...
devamını gör...
hidano
gökyüzünden bizi bir daha mahrum etmeyecekmiş öyle diyor, çok pişmanmış gittiğine...
ayrıca hiç tanımadığım bir yönümle tanıştırmıştır beni, ne kadar teşekkür etsem azdır.
bütün güzel kelimeler sizinle olsun!
ayrıca hiç tanımadığım bir yönümle tanıştırmıştır beni, ne kadar teşekkür etsem azdır.
bütün güzel kelimeler sizinle olsun!
devamını gör...
kendinle aran nasıl sorunsalı
birbirimizle iletişim kurmamayı tercih ediyoruz.*
devamını gör...
sözlüğün en yakışıklı yazarı olmak
sözlüğün en güzel teyzesi olarak torunuma almak istediğim yazardır. ssk var mı?
devamını gör...
yazarların duydukları enfes cümleler
bakarken kıyamamak mı, yoksa baktıkça doyamamak mıdır aşk?
-özdemir asaf-
-özdemir asaf-
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
yazmayı bırakmanın zararı ne olur bilmiyorum. bir süredir yazmıyorum hatta okumuyorum hatta düşünmüyorum da. antidepresanı kafama göre kullanıyorum, doktorla görüşmeyeli aylar oldu. yeni psikoloğa da dönüş yapmıyorum. hangi evredeyim nasıl bi noktadayım kaybedeli çok oldu. bulabilecek miyim yolumu bilmiyorum. belki bi ihtimal. ama ben değişemedikten sonra o ihtimal nasıl gerçekleşsin ki? ey şiraze bul beni. ey anlamın frekansı bul beni. ey kalbim seni yola getiremedim ya da sen kendi yolundasın da ben aklımı yola getiremedim. ey akıl, uğra bana, kal biraz. gitme uzaklara.
devamını gör...
boyu 155 cm olan kız
boyunu kendisi seçemeyen her insandan biridir. ne zaman bırakacaksınız insanları boyuyla,saçıyla,kilosuyla,cinsiyetiyle tipleyip başlık açmayı.
devamını gör...
düşün ki tanrı bunu okuyor
naptın sattın mı dobloyu?...elde edemediğime dönüşmüşken ve buna alışmışken niye şimdi? şakaların canımı acıtıyor yapma.
devamını gör...
erkek mi kadın mı üstün sorunsalı
tamam da yurt dışında roman okuyan yazarım yetmedi mi benzer başlıklar sorgulamalar artık bende cidden metpamid alma ihtiyacı uyandırıyor bu başlıklar dediğim sorunsal.
devamını gör...
çok fena cehaletin döndüğü düşünülen yerler
er gazinosu. orada dönen cehaletin şokuyla kendine gelemez bir süre insan.
devamını gör...
aşk
can yücel aşkın tarifini şöyle anlatmış;
"onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz..
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
onunlayken pervaneleşen yelkovanlar, onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat onunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan oysa... her filmin kahramanı o...
her roman ondan söz ediyor, her çiçek onu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep onun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde yarın sizin gününüz!..
"çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz."
aslında aşk'a dair her şeyi bu güzel tarifle anlatmış olsa da aşk herkeste farklı yaşanan yegane duygudur. özlemin anlam bulduğu, huzur kokan, sevgiyle büyüyen ve sarmaşık gibi yüreğinizi sarıp sarmalayan duygudur aşk.
"aşk(ışk) kelimesinin sözlük anlamı ‘sarmaşık' demektir. bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bütün bahçeyi sarıp sarmalar, hatta dışarı taşarsa; gönle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar, oradan etrafa yayılır. nice fidanlar, selviler, çınarlar, bir sarmaşık tarafından sarılınca gitgide sarmaşık dalları arasında görünmez oluyorsa, aşk sarmaşığı da insan fidanını öyle kaplayıp gõrünmez şeyler, yok eder. sarmaşığın özelliği, sarıldığı ağacı içten içe kurutması, bitirmesi ,sonunu hazırlamasıdır. nitekim aşk da insanı sarınca onu içten içe eritip yok eder." sözleriyle açıklamış iskender pala.
benim için de aşk bir bağdır. nasıl olduğu görülmeyen ilmek ilmek özlem, huzur ve sevgi dolu bir bağ.
-ne kadar seviyorsun dersen "nar" kadar derim. dışımda bir ben görünürüm, içimden binlerce sen dökülür!-
"onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz..
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
onunlayken pervaneleşen yelkovanlar, onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat onunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan oysa... her filmin kahramanı o...
her roman ondan söz ediyor, her çiçek onu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep onun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde yarın sizin gününüz!..
"çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz."
aslında aşk'a dair her şeyi bu güzel tarifle anlatmış olsa da aşk herkeste farklı yaşanan yegane duygudur. özlemin anlam bulduğu, huzur kokan, sevgiyle büyüyen ve sarmaşık gibi yüreğinizi sarıp sarmalayan duygudur aşk.
"aşk(ışk) kelimesinin sözlük anlamı ‘sarmaşık' demektir. bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bütün bahçeyi sarıp sarmalar, hatta dışarı taşarsa; gönle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar, oradan etrafa yayılır. nice fidanlar, selviler, çınarlar, bir sarmaşık tarafından sarılınca gitgide sarmaşık dalları arasında görünmez oluyorsa, aşk sarmaşığı da insan fidanını öyle kaplayıp gõrünmez şeyler, yok eder. sarmaşığın özelliği, sarıldığı ağacı içten içe kurutması, bitirmesi ,sonunu hazırlamasıdır. nitekim aşk da insanı sarınca onu içten içe eritip yok eder." sözleriyle açıklamış iskender pala.
benim için de aşk bir bağdır. nasıl olduğu görülmeyen ilmek ilmek özlem, huzur ve sevgi dolu bir bağ.
-ne kadar seviyorsun dersen "nar" kadar derim. dışımda bir ben görünürüm, içimden binlerce sen dökülür!-
devamını gör...
1 ocak 2021 chp lideri kılıçdaroğlu'ndan başörtülü hakim açıklaması
mesele insanların giyinişlerine göre yargılanmaları değil, çok sıkı kurallarla düzenlenmiş bir dine göre giyinen kişinin başkalarını yargılayacak olması. dini emirleri her türlü modern hukuk kuralından üstün tutan bireyler gerçekten bu hukuk kurallarına göre, önyargısız bir yargılama yapabilecek mi?
ikincisi, hiçbir fıkıh ehline göre hakim olamayan kadınların inatla hakim olmaya çalışması ne anlama geliyor? dini inancı gereği başını örten birinin dinin yasakladığı bir işi yapması çelişki değil midir?
üçüncüsü, açıkça siyasi bir duruşu temsil eden ve diğer örtünme biçimlerinden ayrılan, siyasal islamcılar eliyle yaratılmış türbana din ve vicdan özgürlüğü kapsamında mı yaklaşmalı yoksa dinin siyasallaştırılması sürecinde bir simge olarak mı görülmeli?
dördüncüsü, türbana din ve vicdan özgürlüğü kapsamında yaklaşılsa bile belli bir dress code'u olan, önyargısız olması gereken yargıçlık mesleğine dini simgelerin karıştırılması doğru mudur?
beşincisi, islam dışında başka dinlere mensup kişiler de yargıç olduklarında dini simgelerini rahatlıkla takabilecekler mi? örneğin bir yahudi, yargıç olur ve mahkeme salonunda kepini takarsa aynı "din özgürlüğü hassasiyeti"ni yine görebilecek miyiz?
mesele öyle basit değil. 20 yılda içine düştüğümüz korkunç durumu düşünürsek hiç öyle masumane bir olay da değil.
ikincisi, hiçbir fıkıh ehline göre hakim olamayan kadınların inatla hakim olmaya çalışması ne anlama geliyor? dini inancı gereği başını örten birinin dinin yasakladığı bir işi yapması çelişki değil midir?
üçüncüsü, açıkça siyasi bir duruşu temsil eden ve diğer örtünme biçimlerinden ayrılan, siyasal islamcılar eliyle yaratılmış türbana din ve vicdan özgürlüğü kapsamında mı yaklaşmalı yoksa dinin siyasallaştırılması sürecinde bir simge olarak mı görülmeli?
dördüncüsü, türbana din ve vicdan özgürlüğü kapsamında yaklaşılsa bile belli bir dress code'u olan, önyargısız olması gereken yargıçlık mesleğine dini simgelerin karıştırılması doğru mudur?
beşincisi, islam dışında başka dinlere mensup kişiler de yargıç olduklarında dini simgelerini rahatlıkla takabilecekler mi? örneğin bir yahudi, yargıç olur ve mahkeme salonunda kepini takarsa aynı "din özgürlüğü hassasiyeti"ni yine görebilecek miyiz?
mesele öyle basit değil. 20 yılda içine düştüğümüz korkunç durumu düşünürsek hiç öyle masumane bir olay da değil.
devamını gör...
günün karikatürü
bugünün karikatürü sevgili büfeci için gelsin. bu karikatürü görür görmez aklıma domestic hıyar ile ikisi geldi. domestic'in bu cümleyi büfeci'ye kurması biraz zor ama olsun, serde erkeklik var belki dener.*
devamını gör...
