çabuk çorba
açlıktan nefesin kokmasını engelleyen pratik çorbadır.
devamını gör...
iki satırda derdini anlat
"ne doğan güne hükmüm geçer,
ne halden anlayan bulunur..."
ne halden anlayan bulunur..."
devamını gör...
söyleşi
bir yazarın seçtiği bir konuyla ilgili kendine has görüş ve düşüncelerini fazla derine inmeden okurla konuşuyormuş gibi anlattığı yazı türüdür.
kalemi elime almadığım uzunca bir zaman diliminin ardından bir parça dökülme hissinden yola çıkarak birkaç kelam edeyim istedim.
okumaya durumumuz yoktu kitlesini şurada kaybettiğimizi varsayarak kalanlar için hazırsanız başlıyorum.
bugünkü konu, birçok insanı derinden etkileyen ancak bazıları için hala sıradan görülen bir olay, "kadına şiddet".
şimdi biraz tanımsal bir şekilde başlayacak olursak
nedir kadına şiddet? fiziksel ya da psikolojik tahrip. nedenleri nelerdir? işte bu kısım uzun uzadıya bir makalede konu olarak işlenebilir. keza işlenmiştir de. olayın derinine inmeden zikredecek olursak fiziksel ya da ekonomik açıdan güçlü bireylerin zayıf olan üzerinde gücünü kabul ettirme durumu.
nasıl gerçekleşir? darp, hakaret, küçük görme...
peki kimler şiddet görür? işte bu kısım çok önemli herkes yani her kadın şiddet görebilir, en azından bir kez. eğer tanıdığımız biri ise baba, anne, eş, abi, sevgili bu bir kereden sonra yolumuza bakarız. tabii maddi açıdan kendine yetebilen, hayatta tek başına ayakta kalabilecek şekilde yetiştiysek. bu şartları sağlayamayan bireyler zaten bu zulmün altında ne yazık ki hayatlarına devam etmek zorunda kalıyorlar.
ve bu konu bir kesim tarafından hala sıradanlaştırılabiliyor. basit argümanlar; bir de kadının ne yaptığına bakmak lazım, insanı da çileden çıkarabiliyorlar vesaire... hayır, efendim. çileden çıkabilirsiniz. kadın yanlış yapmış olabilir. ama bu size şiddet hakkını doğurmaz. pozitif ayrımcılık yapmıyorum eğer kadın da psikolojik şiddet uyguluyorsa o zaman aynı kınama, onun için de geçerli olacaktır. ancak fiziksel şiddet tek taraflıdır. kendisini savunamayacak bir bireye saldırmak, zarar vermek için insaniyetin yitirilmiş olması gerekir.
peki şiddeti sadece tanıdıklarımızdan mı görürüz? hayır!
burada anlatmak istediğim iki anım var, konuyu pekiştirmek için ve de şiddetin bazen gerçekten hiç beklemediğiniz bir anda karşımıza çıkıveriyor oluşunu göstermek için. biri henüz yirmi yaşında bir öğrenciyken bir diğeri de öğretmen olduğum, otuz yaşındayken gerçekleşen iki olay.
evet şimdi ilk olay şu şekilde vuku buldu. "o sıralar eskişehir'de, üniversitede okuyorum; bir tatilde yakın bir arkadaşımla birlikte birkaç günlüğüne istanbul'a gidiyoruz. annesi, arkadaşım ve ben alışveriş için dışarıya çıkıyoruz ve akşam on gibi kağıthane'de anacadde üzerinden eve dönüyoruz. o esnada koyu renkli bir araba yanımızdan yavaşlayarak geçiyor. laf atıyorlar. sonra karşı şeritten aynı şekilde laf atarak geçiyorlar. tekrar yanımazdan geçerken arkadaşımın annesi elindeki şemsiyesi sallayarak bağırıyor. 'defolun gidin rahatsız etmeyin' diye. araç birden köklenerek durduluyor. içindeki dört kişiden ikisi iniyor. birden arkadaşımın annesine saldırmaya başlıyor bir tanesi. diğeri izliyor. biz de arkadaşımla araya girmeye çalışıyoruz. ama adam durmuyor. bir müddet bu böyle devam ediyor. yoldan insanlar gelip geçiyor. bağırıp yardım istiyoruz. bir arabadan geçen birinin şu sözlerini duyuyorum o kargaşa esnasında 'kimbilir o....lar, ne yaptılar!' bakın o gece tokat yedim, itildim, fırlatıldım ama bu cümle daha çok acıttı canımı. bu arada adam bizi bir kenara atıyor sürekli kadına yumruk, tekme falan atıyor. bir şey yapamayacağımı anlayınca plakayı aldım, polisi aradım. ama adres bilmiyordum! sonra bir güvenlik ya da bekçi emin değilim ama silahlı üniformalı biri geldi. havaya ateş etti ve adamı kadının üzerinden zor bela aldılar. hastaneye gittik. darp raporu aldık. arkadaşımın annesinin burnu kırıldı, arkadaşımın kaşı patladı ve hepimizde birçok morarmış bölge vardı. doktor beyin tavrına da değinmek istiyorum 'gece vakti sokakta ne işimiz varmış?'*
sonra adam 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. ha bunda başka suçların da etkisi vardı gerçi ama olsun. "
ikinci olaya gelirsek o da bir zamanlar gelibolu'da görev yaptığım sırada gerçekleşti." bir gün bir kadın öğretmen arkadaşımla okul bahçesinde nöbet tutuyoruz. o esnada kapıya yakın bir yerde bir hengame oluyor. koşup gidiyoruz. erkek öğrencilerimizden biri gözyaşı içinde yerde, öğrencimiz olmayan bir erkek ile bir kız da okula doğru yürüyor. ilk önce çocuğu kontrol edip diğerlerinin peşinden koşuyoruz. memurun odasına geçiriyorum. orada beklemelerini, polisi arayacağımı söylüyorum. o ara müdüre falan haber yollayınca erkek olan 'aman işi amma büyüttünüz, kız arkadaşıma top attı,ben de bir tokat attım altı üstü, gidiyoruz biz.' deyip kapıya yöneliyor. hayır gidemezsiniz deyince arkadaşımı da beni tartaklayarak kapıdan çıkmaya çalışıyor. ve başarıyor. okuldan çıkmadan polis geliyor. karakola gidiyoruz. karokolda öğreniyoruz ki başka bir liseden olan bu öğrenci birçok kez başka öğrencilere şiddet uygulamış ancak hatırı sayılan bir dayısı olduğu için hep şikayetler geri alınmış ve de 10 kereden fazla karakolluk olmasına rağmen davranışlarının sonucuna hiç katlanmamış. biz ifade verirken dışarıda bir gürültü kopuyor. bakıyoruz aynı kişi bu sefer bir polis memuru ile kavga ediyor. ama tabii ki polis etkisiz hale getiriyor. ona da şahit olunca hem davacı hem de başka bir olayın tanığı oluyoruz. tam hatırlamıyorum ama 18 ay gibi bir ceza alıyor sonuç olarak. "
konuya geri dönecek olursam görüyorsunuz ki bazen nedenleri kişiden kaynaklanmasa da sebep-sonuçlarıyla ilginiz olmasa da şiddetin ortasında kalıveriyorsunuz. ailemden ya da çevremden hiç şiddet görmemiş bir bireyken fiziksel olarak bir kadından daha güçlü olmalarını hak gören birileri sebebiyle bu durumu yaşadım. suçlu; paşa oğlum her şeyi yapabilir diyen anneler mi, babasından gördüğü şiddeti yansıtan adamlar mı bilmiyorum. bildiğim tek şey var. yakmayın kadınların canlarını!
kalemi elime almadığım uzunca bir zaman diliminin ardından bir parça dökülme hissinden yola çıkarak birkaç kelam edeyim istedim.
okumaya durumumuz yoktu kitlesini şurada kaybettiğimizi varsayarak kalanlar için hazırsanız başlıyorum.
bugünkü konu, birçok insanı derinden etkileyen ancak bazıları için hala sıradan görülen bir olay, "kadına şiddet".
şimdi biraz tanımsal bir şekilde başlayacak olursak
nedir kadına şiddet? fiziksel ya da psikolojik tahrip. nedenleri nelerdir? işte bu kısım uzun uzadıya bir makalede konu olarak işlenebilir. keza işlenmiştir de. olayın derinine inmeden zikredecek olursak fiziksel ya da ekonomik açıdan güçlü bireylerin zayıf olan üzerinde gücünü kabul ettirme durumu.
nasıl gerçekleşir? darp, hakaret, küçük görme...
peki kimler şiddet görür? işte bu kısım çok önemli herkes yani her kadın şiddet görebilir, en azından bir kez. eğer tanıdığımız biri ise baba, anne, eş, abi, sevgili bu bir kereden sonra yolumuza bakarız. tabii maddi açıdan kendine yetebilen, hayatta tek başına ayakta kalabilecek şekilde yetiştiysek. bu şartları sağlayamayan bireyler zaten bu zulmün altında ne yazık ki hayatlarına devam etmek zorunda kalıyorlar.
ve bu konu bir kesim tarafından hala sıradanlaştırılabiliyor. basit argümanlar; bir de kadının ne yaptığına bakmak lazım, insanı da çileden çıkarabiliyorlar vesaire... hayır, efendim. çileden çıkabilirsiniz. kadın yanlış yapmış olabilir. ama bu size şiddet hakkını doğurmaz. pozitif ayrımcılık yapmıyorum eğer kadın da psikolojik şiddet uyguluyorsa o zaman aynı kınama, onun için de geçerli olacaktır. ancak fiziksel şiddet tek taraflıdır. kendisini savunamayacak bir bireye saldırmak, zarar vermek için insaniyetin yitirilmiş olması gerekir.
peki şiddeti sadece tanıdıklarımızdan mı görürüz? hayır!
burada anlatmak istediğim iki anım var, konuyu pekiştirmek için ve de şiddetin bazen gerçekten hiç beklemediğiniz bir anda karşımıza çıkıveriyor oluşunu göstermek için. biri henüz yirmi yaşında bir öğrenciyken bir diğeri de öğretmen olduğum, otuz yaşındayken gerçekleşen iki olay.
evet şimdi ilk olay şu şekilde vuku buldu. "o sıralar eskişehir'de, üniversitede okuyorum; bir tatilde yakın bir arkadaşımla birlikte birkaç günlüğüne istanbul'a gidiyoruz. annesi, arkadaşım ve ben alışveriş için dışarıya çıkıyoruz ve akşam on gibi kağıthane'de anacadde üzerinden eve dönüyoruz. o esnada koyu renkli bir araba yanımızdan yavaşlayarak geçiyor. laf atıyorlar. sonra karşı şeritten aynı şekilde laf atarak geçiyorlar. tekrar yanımazdan geçerken arkadaşımın annesi elindeki şemsiyesi sallayarak bağırıyor. 'defolun gidin rahatsız etmeyin' diye. araç birden köklenerek durduluyor. içindeki dört kişiden ikisi iniyor. birden arkadaşımın annesine saldırmaya başlıyor bir tanesi. diğeri izliyor. biz de arkadaşımla araya girmeye çalışıyoruz. ama adam durmuyor. bir müddet bu böyle devam ediyor. yoldan insanlar gelip geçiyor. bağırıp yardım istiyoruz. bir arabadan geçen birinin şu sözlerini duyuyorum o kargaşa esnasında 'kimbilir o....lar, ne yaptılar!' bakın o gece tokat yedim, itildim, fırlatıldım ama bu cümle daha çok acıttı canımı. bu arada adam bizi bir kenara atıyor sürekli kadına yumruk, tekme falan atıyor. bir şey yapamayacağımı anlayınca plakayı aldım, polisi aradım. ama adres bilmiyordum! sonra bir güvenlik ya da bekçi emin değilim ama silahlı üniformalı biri geldi. havaya ateş etti ve adamı kadının üzerinden zor bela aldılar. hastaneye gittik. darp raporu aldık. arkadaşımın annesinin burnu kırıldı, arkadaşımın kaşı patladı ve hepimizde birçok morarmış bölge vardı. doktor beyin tavrına da değinmek istiyorum 'gece vakti sokakta ne işimiz varmış?'*
sonra adam 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. ha bunda başka suçların da etkisi vardı gerçi ama olsun. "
ikinci olaya gelirsek o da bir zamanlar gelibolu'da görev yaptığım sırada gerçekleşti." bir gün bir kadın öğretmen arkadaşımla okul bahçesinde nöbet tutuyoruz. o esnada kapıya yakın bir yerde bir hengame oluyor. koşup gidiyoruz. erkek öğrencilerimizden biri gözyaşı içinde yerde, öğrencimiz olmayan bir erkek ile bir kız da okula doğru yürüyor. ilk önce çocuğu kontrol edip diğerlerinin peşinden koşuyoruz. memurun odasına geçiriyorum. orada beklemelerini, polisi arayacağımı söylüyorum. o ara müdüre falan haber yollayınca erkek olan 'aman işi amma büyüttünüz, kız arkadaşıma top attı,ben de bir tokat attım altı üstü, gidiyoruz biz.' deyip kapıya yöneliyor. hayır gidemezsiniz deyince arkadaşımı da beni tartaklayarak kapıdan çıkmaya çalışıyor. ve başarıyor. okuldan çıkmadan polis geliyor. karakola gidiyoruz. karokolda öğreniyoruz ki başka bir liseden olan bu öğrenci birçok kez başka öğrencilere şiddet uygulamış ancak hatırı sayılan bir dayısı olduğu için hep şikayetler geri alınmış ve de 10 kereden fazla karakolluk olmasına rağmen davranışlarının sonucuna hiç katlanmamış. biz ifade verirken dışarıda bir gürültü kopuyor. bakıyoruz aynı kişi bu sefer bir polis memuru ile kavga ediyor. ama tabii ki polis etkisiz hale getiriyor. ona da şahit olunca hem davacı hem de başka bir olayın tanığı oluyoruz. tam hatırlamıyorum ama 18 ay gibi bir ceza alıyor sonuç olarak. "
konuya geri dönecek olursam görüyorsunuz ki bazen nedenleri kişiden kaynaklanmasa da sebep-sonuçlarıyla ilginiz olmasa da şiddetin ortasında kalıveriyorsunuz. ailemden ya da çevremden hiç şiddet görmemiş bir bireyken fiziksel olarak bir kadından daha güçlü olmalarını hak gören birileri sebebiyle bu durumu yaşadım. suçlu; paşa oğlum her şeyi yapabilir diyen anneler mi, babasından gördüğü şiddeti yansıtan adamlar mı bilmiyorum. bildiğim tek şey var. yakmayın kadınların canlarını!
devamını gör...
radyodan kasete şarkı çekmiş nesil
ucundan yakaladığım nesildir. radyoyu arayıp bir de utanmadan istek yapardık. hangi şarkıyı keydedeceğimizi bilelim yani. öyle otur bekle nereye kadar?
devamını gör...
nocebo etkisi
plasebo etkisinin zıttı diyebiliriz.
beklentiler olumsuz sonuçlanır zira. hastalık hastası olanlarda daha fazla görülebilir ayrıca.
kendini gerçekleştiren kehanetin olumsuz yönde olanı da denilebilir.
edit: imla
beklentiler olumsuz sonuçlanır zira. hastalık hastası olanlarda daha fazla görülebilir ayrıca.
kendini gerçekleştiren kehanetin olumsuz yönde olanı da denilebilir.
edit: imla
devamını gör...
kazıklı maria
beni bu sözlük ile tanıştıran kişidir. kendisine keşfetimde denk gelmiş olmam büyük mutluluk. her videosunu havada kapıyorum. görüşlerine aşırı katıldığım başarılı biri. teşekkürler meryem
devamını gör...
çocuğa yeni eşin soyadı verilebilir mi sorunsalı
eski eşin taciz, cinayet vs gibi yüz kızartıcı bir suçu yoksa, neden çocuğunun soyadını değiştirmek ister ki bir insan? ayrıca neden kendi soyadı değil de başka bir adamın soy adı? insan hayret ediyor gerçekten.
devamını gör...
normal sözlük web view
yalniz bende sanıyordum.bozuldu sanıp iphone pro max sipariş etmiştim. iptal edeyim.*
devamını gör...
trans bireylere servisi reddeden işkembeciye hapis cezası
ülkede arada güzel şeyler oluyor dedirten haber.
devamını gör...
kurgan
etrafına (bkz: balbal) adı verilen heykelcikler konulan, islamiyet öncesi türk devletlerinde ahiret inancının var olduğunun kesin kanıtı olan mezar türüdür.
devamını gör...
normal sözlük'teki kaos eksikliği
birçok kişinin "ya bir şey eksik ama ne?" dediği eksiklik bu işte. sözlükte hiç kaos yok, kavgaya izin yok. hep bir düzen, hep bir nizam var. böyle olmaz bu. biraz kaos olsun, skandal yaşansın. bu kadar insan sıkışmış bak, gerginiz hep. bu sıkışma, gerginlik kedi fotileriyle gitmez. bize arenanın kapılarını açın.
devamını gör...
normal sözlük'ün gececi yazarları
ben de olabilirim. gececi degilim aslinda da, yasadigim ulkenin saat farkindan kaynakli bu saatlerde girebiliyorum cogu zaman.sozlugu bana emanet edebilirsiniz yani ,bakarim ben...
iki ay sonrasinda edit: istedim ve oldu evet...
iki ay sonrasinda edit: istedim ve oldu evet...
devamını gör...
sigara ve alkolün dünya çapında tamamen yasaklanması gerekliliği
siz var ya kafayı yemişsiniz, dibini de sıyırmışsınız.
devamını gör...
sevmediğiniz birini görünce telefonla oynamak
görmezden gelmenin, sizi görünce de "aaa pardon ya görmedim" demenin etkili bir yolu. sizi henüz görmemişse, hemen telefon çıkarılır ve holding patronu taklidi yapılır. yanından geçilip tehlike atlatıldığında da telefon bırakılır.
devamını gör...
kütle çekim kuvvetinin kaynağı
kütle çekimi ya da yer çekimi kavramları fiziğe resmî olarak giriş yaptığından beri merak edilen kaynak.
bu konu hakkında mesela döngüsel kuantum kütle çekim teorisi gibi birtakım yorumlar var; henüz hiçbiri kanıtlanamamış olsa da... ben burada olaya tersinden bakan farklı bir bakış açısına değineceğim.
şimdi, kütle çekimi diye bir şeyin olmadığını hayal edelim. bu bir ön koşul olsun düşünce deneyimiz için. bu durumda yerde durabilmemiz ya da newton'un hareket yasaları gereğince, durup dururken bir yerlere savrulmamız için hiçbir nedenimiz yok. şu halde atmosferdeki gazlar gibi bir akışkanın içinde havada duran bir elma hayal edebiliriz. hiç hareket etmiyor; ne aşağıya ne de yukarıya doğru çünkü ona dışarıdan herhangi bir güçle etki etmiyoruz.
bu elmayı bir uzay-zaman grafiğine oturtalım. bildiğimiz kartezyen koordinat sisteminden bahsediyorum. elmayı x ve y eksenleri arasında bir yere koyduk. unutmayalım; elma uzayda hareketsiz. diyelim ki y eksenimiz uzayı temsil ediyor. o halde elma y ekseninde hep aynı değere karşılık gelen bir noktada duruyor. fakat zamanı temsil eden x ekseninde sürekli olarak hareketli çünkü zaman sürekli "akış" halinde.
üşenmedim çizdim:

elma 2 numaralı görselde y1 ve x1 noktalarına karşılık gelen bir konumdayken, 3 numaralı görselde y1 sabit kaldı ama x2 noktasına ilerledi.
gerçek deneylerden biliyoruz ki, yerde duran bir saatle havadaki bir uçaktaki saat arasında, son derece küçük boyutta da olsa zaman genişlemesi kaynaklı bir fark vardır. bu farkı düşünce deneyimizde kullanacağız.
elmanın alt kısmını yerdeki saat en üstünü de uçaktaki saat gibi kullanacağız. bu iki alan arasında aşırı derecede küçük de olsa bir zaman farkı olacağını biliyoruz. elmamız zamanda hareket ettiğinden, elmanın üst kısmı zamanda daha hızlı hareket edecek (uçak deneyini unutmayın.)

evet, ortada elmanın alt ve üst kısmı arasında ve aslında elmanın tümü boyunca yukarıya doğru zamansal bir farklılık var. manzara şu: bir akışkan içerisinde, üst kısmı alt kısmına nazaran daha hızlı hareket eden bir cisim var karşımızda. bu durumda ortaya kendi ekseni etrafında dönme hareketine benzeyen dairesel bir hareket çıkacağı açık. zamanla bu harekete ait olan vektör yavaş yavaş yere doğru yönlenecek. bu durumda görmeyi beklediğimiz şey hareketsiz duran elmanın yere doğru hareketi olacak.
voila! yola zamandan çıktık ve zamandaki değişimin kütle çekimine neden olabileceğini gördük. unutmayın bu sadece bir düşünce deneyi. vardığımız bu sonuç bir kanıt değil.
olay "yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan" noktasına geldi de diyebiliriz. yani bugüne dek kütlenin zamanı bükmesinden yola çıkarak kütle çekiminin varlığına eğiliyorduk ama acaba tam tersi mi oluyor: yani zaman "aktığı" için mi kütle çekimi ortaya çıkıyor?
***
kütle çekiminin tam olarak ne olduğunu anlamak için biraz daha zamana ihtiyacımız var. bilim insanları bu konu üzerinde hararetli şekilde çalışıyor. umarım kendi ömür süremiz içerisinde bununla ilgili mihenk taşı olacak bir keşifte bulunulur ve cevabı bizim de öğrenme şansımız olur.
bu konu hakkında mesela döngüsel kuantum kütle çekim teorisi gibi birtakım yorumlar var; henüz hiçbiri kanıtlanamamış olsa da... ben burada olaya tersinden bakan farklı bir bakış açısına değineceğim.
şimdi, kütle çekimi diye bir şeyin olmadığını hayal edelim. bu bir ön koşul olsun düşünce deneyimiz için. bu durumda yerde durabilmemiz ya da newton'un hareket yasaları gereğince, durup dururken bir yerlere savrulmamız için hiçbir nedenimiz yok. şu halde atmosferdeki gazlar gibi bir akışkanın içinde havada duran bir elma hayal edebiliriz. hiç hareket etmiyor; ne aşağıya ne de yukarıya doğru çünkü ona dışarıdan herhangi bir güçle etki etmiyoruz.
bu elmayı bir uzay-zaman grafiğine oturtalım. bildiğimiz kartezyen koordinat sisteminden bahsediyorum. elmayı x ve y eksenleri arasında bir yere koyduk. unutmayalım; elma uzayda hareketsiz. diyelim ki y eksenimiz uzayı temsil ediyor. o halde elma y ekseninde hep aynı değere karşılık gelen bir noktada duruyor. fakat zamanı temsil eden x ekseninde sürekli olarak hareketli çünkü zaman sürekli "akış" halinde.
üşenmedim çizdim:

elma 2 numaralı görselde y1 ve x1 noktalarına karşılık gelen bir konumdayken, 3 numaralı görselde y1 sabit kaldı ama x2 noktasına ilerledi.
gerçek deneylerden biliyoruz ki, yerde duran bir saatle havadaki bir uçaktaki saat arasında, son derece küçük boyutta da olsa zaman genişlemesi kaynaklı bir fark vardır. bu farkı düşünce deneyimizde kullanacağız.
elmanın alt kısmını yerdeki saat en üstünü de uçaktaki saat gibi kullanacağız. bu iki alan arasında aşırı derecede küçük de olsa bir zaman farkı olacağını biliyoruz. elmamız zamanda hareket ettiğinden, elmanın üst kısmı zamanda daha hızlı hareket edecek (uçak deneyini unutmayın.)

evet, ortada elmanın alt ve üst kısmı arasında ve aslında elmanın tümü boyunca yukarıya doğru zamansal bir farklılık var. manzara şu: bir akışkan içerisinde, üst kısmı alt kısmına nazaran daha hızlı hareket eden bir cisim var karşımızda. bu durumda ortaya kendi ekseni etrafında dönme hareketine benzeyen dairesel bir hareket çıkacağı açık. zamanla bu harekete ait olan vektör yavaş yavaş yere doğru yönlenecek. bu durumda görmeyi beklediğimiz şey hareketsiz duran elmanın yere doğru hareketi olacak.
voila! yola zamandan çıktık ve zamandaki değişimin kütle çekimine neden olabileceğini gördük. unutmayın bu sadece bir düşünce deneyi. vardığımız bu sonuç bir kanıt değil.
olay "yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan" noktasına geldi de diyebiliriz. yani bugüne dek kütlenin zamanı bükmesinden yola çıkarak kütle çekiminin varlığına eğiliyorduk ama acaba tam tersi mi oluyor: yani zaman "aktığı" için mi kütle çekimi ortaya çıkıyor?
***
kütle çekiminin tam olarak ne olduğunu anlamak için biraz daha zamana ihtiyacımız var. bilim insanları bu konu üzerinde hararetli şekilde çalışıyor. umarım kendi ömür süremiz içerisinde bununla ilgili mihenk taşı olacak bir keşifte bulunulur ve cevabı bizim de öğrenme şansımız olur.
devamını gör...
burçlara inanan insan
fala inanma falsız da kalma gibi bir şeydir benim için burçlar..
devamını gör...
doğu türkistan bayrağı

türkiye cumhuriyeti bayrağının aynısının gök mavisi renginde olan şeklidir. bu yüzden de türk bayrağına al bayrak denmesi gibi uygur bayrağına da gök bayrak denmektedir. 1932 yılında bağımsızlığını ilân eden doğu türkistan islam cumhuriyetine atatürk'ün ''al bayraktan gök bayrağa selam olsun!'' şeklinde selam gönderdiği rivayet edilir ama bu rivayet güvenilir değildir.
devamını gör...
kadının hoşlandığı erkeğe sevgisini ifade etmesi
değen biriyse sonuna kadar açılabilir.
devamını gör...
