yanlış anlaşılmak
kimi zaman "kader"'in de müdahil olduğu, hatta "ben bu işi düzeltirim/düzelteyim" diyerek davranıldığında daha da beter bir duruma kişiyi düşürdüğü görülmüş, zaman zaman tecrübe de edilmiş olan eylem, durum.
demek ki bazen bazılarının bizi yanlış anlaması gerekiyor.
demek ki bazen bazılarının bizi yanlış anlaması gerekiyor.
devamını gör...
maya angelou
hayat aldığımız nefeslerle değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür. sözünün sahibidir.
devamını gör...
kendisine verilen tableti satan öğrenci
milletvekillerine verilen milyonluk saatler için de aynı hassasiyeti görmek isteriz. onların elinden de geri alınsın.
iş vermiyor aş vermiyor 10 yaşındaki çocuğa dava açıyor hey güzel ülkem!
iş vermiyor aş vermiyor 10 yaşındaki çocuğa dava açıyor hey güzel ülkem!
devamını gör...
soy ağacımın yeni dalı olmak ister misin
#1491019 burada maaşlı ukdecisi var,ille de ben yapacağım diyor,eyvallah.*
devamını gör...
anahtarlık yapılan şeyler
diyarbakır'da oturan canım ciğerim ablamın ziyaretine gittiğim bir hafta bana arkadaşının örüp ona vermiş olduğu tatlı mı tatlı siyah papyonlu sarı bir tavşan vermişti anahtarlık yaparım diye. hem normal anahtarlıklara göre biraz büyük olması sebebiyle çantamda yarım saat anahtar aramama gerek de kalmıyor. canım ablam.
devamını gör...
seri katil psikolojisi
suç işlemeye iten bir çok etken var. biyolojik ve çevresel faktörler gibi. yetiştirildikleri çevrede şiddet nasıl algılanıyor mesela bu çok önemli.
çocuklukta yaşanan tramvalar örnek: ted bundy adlı seri katil annesi tarafından reddedilmesi. edmund kemper gibi bazı seri katiller ise anne tarafında işkence'ye maruz bırakılmış.
eğitim düzeyi de suç işlemeyi etkilemiyor. otokontrolü daha çok arttıyor. atalay filiz'in uzun süren çabalar sonucu bulunması bunu gösterdi. ve anti-sosyal kişilik bozukuluğu tanısı konuluyor bir çoğuna. ceza çekseler bile uslanma olmuyor. umursamazlık ve delilik arasında gidip gelen tavırları dikkat çekiyor.
işledikleri suçu haklı görüyorlar!
işlenen suçlarda kurbanların seçiminde savunmasızlık ve arzulunabilinirlik faktörleri ön sırada. arzulabilinirlik için yine ted bundy örneği geliyor buraya işlediği cinayetler de ilk kız arkadaşına benzeyen kadınlardan seçiyor.
richard adlı seri katil ise evlerinin kapılarını kilitlemeyenlerin onu evinde misafir etmek istediklerini öne sürerek işemiş cinayetleri.
enterasan bir bilgi daha, araştırmalar şunu gösteriyor. erkek seri katillerin, yabancıları öldürme olasılığının neredeyse altı kat; kadın seri katillerin ise tanıdıklarını hedef alma olasılığının iki kat daha muhtemel. erkekler suç aleti olarak daha çok silah kullanırken, kadınların çoğunlukla boğarak öldürdüğü tespit edilmiş. gel de yorumla verileri, neyin psikolojisiyse!
öldürmek çoğunda motivasyon olmuş. eksik olan güvensizlik duygusunu tatmin etme ihtiyacını psikolojik hastalıklarıyla birleştirip kabus yaşattırmışlar. empati duygusu sıfır. canavar olmak deniliyor buna. peki bir insan canavar nasıl oluyor? psikolojik bir hastalığın genetik miras ile taşındığını varsaysak bile bazı acıların insanın ruhunu zehirlediğini ve sadist bir karakter yarattığını söyleyebiliriz. seri katil listesine bakınca korkunç yaşanmışlıklarla karşılaşabiliniyor. özellikle çocukluk yıllarında cinsel istismara uğrayanlar (başta bahsettiğim gibi) şiddete maruz kalanların seri katil olup suç işleme eğiliminin fazla olduğu görüyoruz.
çocuklukta yaşanan tramvalar örnek: ted bundy adlı seri katil annesi tarafından reddedilmesi. edmund kemper gibi bazı seri katiller ise anne tarafında işkence'ye maruz bırakılmış.
eğitim düzeyi de suç işlemeyi etkilemiyor. otokontrolü daha çok arttıyor. atalay filiz'in uzun süren çabalar sonucu bulunması bunu gösterdi. ve anti-sosyal kişilik bozukuluğu tanısı konuluyor bir çoğuna. ceza çekseler bile uslanma olmuyor. umursamazlık ve delilik arasında gidip gelen tavırları dikkat çekiyor.
işledikleri suçu haklı görüyorlar!
işlenen suçlarda kurbanların seçiminde savunmasızlık ve arzulunabilinirlik faktörleri ön sırada. arzulabilinirlik için yine ted bundy örneği geliyor buraya işlediği cinayetler de ilk kız arkadaşına benzeyen kadınlardan seçiyor.
richard adlı seri katil ise evlerinin kapılarını kilitlemeyenlerin onu evinde misafir etmek istediklerini öne sürerek işemiş cinayetleri.
enterasan bir bilgi daha, araştırmalar şunu gösteriyor. erkek seri katillerin, yabancıları öldürme olasılığının neredeyse altı kat; kadın seri katillerin ise tanıdıklarını hedef alma olasılığının iki kat daha muhtemel. erkekler suç aleti olarak daha çok silah kullanırken, kadınların çoğunlukla boğarak öldürdüğü tespit edilmiş. gel de yorumla verileri, neyin psikolojisiyse!
öldürmek çoğunda motivasyon olmuş. eksik olan güvensizlik duygusunu tatmin etme ihtiyacını psikolojik hastalıklarıyla birleştirip kabus yaşattırmışlar. empati duygusu sıfır. canavar olmak deniliyor buna. peki bir insan canavar nasıl oluyor? psikolojik bir hastalığın genetik miras ile taşındığını varsaysak bile bazı acıların insanın ruhunu zehirlediğini ve sadist bir karakter yarattığını söyleyebiliriz. seri katil listesine bakınca korkunç yaşanmışlıklarla karşılaşabiliniyor. özellikle çocukluk yıllarında cinsel istismara uğrayanlar (başta bahsettiğim gibi) şiddete maruz kalanların seri katil olup suç işleme eğiliminin fazla olduğu görüyoruz.
devamını gör...
kızların beni sevmeme nedeni
passat sevip, şahin'e binen hırbolar gibi davranman olabilir.
devamını gör...
arkadaşlığın bir üstü sevgililiğin bir altı
iki ucu b*klu değnek.
öyle çok can yakar ki. aslında iki taraf da kendine karşı bir şey hissedilip hissedilmediğine dair tereddüttedir. söylemek istersiniz ama tersleyecegini düşündüğünüzden kaybetme korkusu daha ağır basar.
her şey çok güzel olmasına rağmen zamanla arada ne olduğunuzu bilmemezliğin verdiği belirsizlik yüzünden aranızdaki mutluluk halini bir gerginlik, bir huzursuzluk hâli alır. birinden birinin gitmesi gerekiyordur.
bir taraf her zaman daha çok seviyordur. bu kesin. ister giden tarafta, ister kalan tarafta olsun en çok canı yanan kisi de bu çok seven taraf olacaktır.
kusura bakma, seni unutamadım.
öyle çok can yakar ki. aslında iki taraf da kendine karşı bir şey hissedilip hissedilmediğine dair tereddüttedir. söylemek istersiniz ama tersleyecegini düşündüğünüzden kaybetme korkusu daha ağır basar.
her şey çok güzel olmasına rağmen zamanla arada ne olduğunuzu bilmemezliğin verdiği belirsizlik yüzünden aranızdaki mutluluk halini bir gerginlik, bir huzursuzluk hâli alır. birinden birinin gitmesi gerekiyordur.
bir taraf her zaman daha çok seviyordur. bu kesin. ister giden tarafta, ister kalan tarafta olsun en çok canı yanan kisi de bu çok seven taraf olacaktır.
kusura bakma, seni unutamadım.
devamını gör...
outlast
başlayıp bitiremediğim bir oyun. efektleri çok gerçekçi, karanlıkta oynadığınızda daha bir güzel.
devamını gör...
yazarların iyi ki okudum dediği kitaplar
çocukken merak edip karıştırdığım babamın kitaplığında duran tozlu ansiklopedilerdir. tam olarak okumak diyemeyiz ama kitap okumayı bana sevdiren güzel kitaplardı.
devamını gör...
louis de broglie
1905 yılında dalgaların parçacık özellikler gösterdiği keşfedildikten sonra 1924 yılında parçacıkların da dalga özelliği gösterdiği fikri öne sürülmüştür.
tanım ekseriyetle çok komik bir tanım, normal bir insan; "bu fizikçiler de beyinsiz, dalga parçacık özellik gösteriyorsa, parçacık da dalga özellik gösterecek tabi" şeklinde bir ifade kullanabilir, ki benim lisansta okuttuğum öğrenciler bile bu yanılgıya düşebiliyor. fakat bir fikri ileri sürmek; hiçbir zaman bir fikri deneysel verilerle gözlemeye benzemez.
louis de broglie de bu fikri ortaya attı. bir zamanlar einstein ve planck da deneysel sonuçlar ileri sürerek ışığın kuantumlu doğasını keşfetmişti ancak bilim insanlarından çokça tepki almıştı; ama de broglie daha şanslı bir bilim adamıymış. her neyse bu başka bir konu.
parçacığın momentumu ne kadar büyükse; dalga boyu o kadar kısadır. buna ek olarak hareketli cisimlerin dalga ve parçacık özelliklerinin aynı zamanada gözlenebilmesi olanaksızdır; yani ya dalga özelliklerini gözleyebileceğiz ya da parçacık görünümlerini gözleyeceğiz.
bu da karşımıza şu sonuçla geliyor; dalga ya da parçacık, hangisinin doğru bir betimle olduğu sorusunu sormak yanlış bir soru olacaktır. dahası bazı durumlarda bir dalga bazı durumlarda ise bir parçacıktır. hangi özelliğinin öne çıktığını gözleyebileceğiz ancak.
de broglie dalga boyu cismin ve cismin etkileştiği diğer cisimlerin boyutlarına göre, bağıl büyüklüğüne bağlıdır.
kendisinin başarısını anlattıktan sonra tanım vermek daha doğru olacaktır düşüncesiyle biraz da kendisinden bahsedelim:
tam adı louis-victor de broglie olan, 1892-1987 yılları arasında yaşamış bir fizikçi. "broglie" adını doğduğu kasabadan almıştır. soylu bir fransız ailesinin oğlu olan de broglie fransa'nın dieppe kentinde doğmuştur.
de broglie'nin abisi maurice adında çok ünlü olmasa da ünlü bir fizikçidir, abisi de broglie'nin fizikle ilgilenmesindeki en büyük etmendir. hatta de broglie ilk olarak tarih bölümünde okumuştur, bunu bitirdikten yaklaşık 5 yıl sonra ise fizik okumaya karar vermiştir.
çalışmalarını genellikle abisiyle kendi kasabalarında kurdukları labaratuvarlarda gerçekleştirmiştir. de broglie abisinin aksine; fiziğin teorik kısmıyla ilgilenmiş bunun yanında bilim felsefesi hakkında çalışmalar yapmıştır.
parçacık niteliği taşıdığı bilinen elektronun; dalga özellikleri de taşıyacağı ilk olarak de broglie tarafından düşünülmüştür. bu çalışma ayrıca onun tez çalışmasıydı.
de broglie'nin ortaya attığı bu fikir bir süre sahipsiz kalmış sonrasında önemi albert einstein tarafından anlaşılmıştır. daha sonra einstein'ın sayesinde bunu öğrenen erwin schrödinger bir kaç sene içerisinde dalga mekaniğini oluşturmuştur. bunun hemen ardında da 1927 yılında clinton davisson ve lester germer, o meşhur deney olarak bahsedilen; elektronlarla kırınım deneyi yaparak de broglie'nin tezini deneysel olarak doğrulamışlardır.
bu başarısı de broglie'ye 1929 ylında nobel ödülü kazandırmıştır.
tanım ekseriyetle çok komik bir tanım, normal bir insan; "bu fizikçiler de beyinsiz, dalga parçacık özellik gösteriyorsa, parçacık da dalga özellik gösterecek tabi" şeklinde bir ifade kullanabilir, ki benim lisansta okuttuğum öğrenciler bile bu yanılgıya düşebiliyor. fakat bir fikri ileri sürmek; hiçbir zaman bir fikri deneysel verilerle gözlemeye benzemez.
louis de broglie de bu fikri ortaya attı. bir zamanlar einstein ve planck da deneysel sonuçlar ileri sürerek ışığın kuantumlu doğasını keşfetmişti ancak bilim insanlarından çokça tepki almıştı; ama de broglie daha şanslı bir bilim adamıymış. her neyse bu başka bir konu.
parçacığın momentumu ne kadar büyükse; dalga boyu o kadar kısadır. buna ek olarak hareketli cisimlerin dalga ve parçacık özelliklerinin aynı zamanada gözlenebilmesi olanaksızdır; yani ya dalga özelliklerini gözleyebileceğiz ya da parçacık görünümlerini gözleyeceğiz.
bu da karşımıza şu sonuçla geliyor; dalga ya da parçacık, hangisinin doğru bir betimle olduğu sorusunu sormak yanlış bir soru olacaktır. dahası bazı durumlarda bir dalga bazı durumlarda ise bir parçacıktır. hangi özelliğinin öne çıktığını gözleyebileceğiz ancak.
de broglie dalga boyu cismin ve cismin etkileştiği diğer cisimlerin boyutlarına göre, bağıl büyüklüğüne bağlıdır.
kendisinin başarısını anlattıktan sonra tanım vermek daha doğru olacaktır düşüncesiyle biraz da kendisinden bahsedelim:
tam adı louis-victor de broglie olan, 1892-1987 yılları arasında yaşamış bir fizikçi. "broglie" adını doğduğu kasabadan almıştır. soylu bir fransız ailesinin oğlu olan de broglie fransa'nın dieppe kentinde doğmuştur.
de broglie'nin abisi maurice adında çok ünlü olmasa da ünlü bir fizikçidir, abisi de broglie'nin fizikle ilgilenmesindeki en büyük etmendir. hatta de broglie ilk olarak tarih bölümünde okumuştur, bunu bitirdikten yaklaşık 5 yıl sonra ise fizik okumaya karar vermiştir.
çalışmalarını genellikle abisiyle kendi kasabalarında kurdukları labaratuvarlarda gerçekleştirmiştir. de broglie abisinin aksine; fiziğin teorik kısmıyla ilgilenmiş bunun yanında bilim felsefesi hakkında çalışmalar yapmıştır.
parçacık niteliği taşıdığı bilinen elektronun; dalga özellikleri de taşıyacağı ilk olarak de broglie tarafından düşünülmüştür. bu çalışma ayrıca onun tez çalışmasıydı.
de broglie'nin ortaya attığı bu fikir bir süre sahipsiz kalmış sonrasında önemi albert einstein tarafından anlaşılmıştır. daha sonra einstein'ın sayesinde bunu öğrenen erwin schrödinger bir kaç sene içerisinde dalga mekaniğini oluşturmuştur. bunun hemen ardında da 1927 yılında clinton davisson ve lester germer, o meşhur deney olarak bahsedilen; elektronlarla kırınım deneyi yaparak de broglie'nin tezini deneysel olarak doğrulamışlardır.
bu başarısı de broglie'ye 1929 ylında nobel ödülü kazandırmıştır.
devamını gör...
babalar günü
amerikan iç savaş gazisi bir babanın kızı olan sonora smart dodd tarafından ortaya atılan babalar günü ilk kez 19 haziran 1910’da kutlandı. böyle bir günü kutlama sebebi ise annelere ithaf edilmiş bir gün olduğu gibi babalara özel bir günün de olması gerektiğini düşünmesiydi.
dodd’un babası, annelerinin yokluğunda 6 çocuğu bir başına büyütmüştü. dodd için babası özeldi ve onun gibi olan tüm babaların kendilerine adanmış bir günü hak ettiğini düşünüyordu. 5 haziran’ın babalar günü olarak anılması için çalışmalara başladı, çünkü 5 haziran babasının doğum günüydü. fakat bu çalışmalar o tarihe yetişmedi ve kutlamalar haziran ayının üçüncü pazar gününe ertelendi.
19 haziran 1910’da washington’un sponkane şehrinde gerçekleştirilen kutlamalar amerika birleşik devletleri’nin başkanı olan calvin
coolidge tarafından desteklendi fakat resmi olarak babalar günü ilan edilmedi.
1966 yılında ise o dönemin başkanı lyndon johnson, babalar günü’nü resmiyete kavuşturdu ve her yıl haziran ayının üçüncü pazarının babalar günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımladı. 1972 yılında da başkan richard nixon’ın imzasıyla babalar günü abd’de resmi tatil ilan edildi.
katolikler ise babalar günü’nü dinî açıdan ele alarak hristiyanlık peygamberi olan isa’nın babasının anısına kutlarlar. mart ayının 19. gününü ise “st. joseph günü” adı altında babalarına armağan etmişlerdir.
kaynaklar: 1, 2, 3
devamını gör...
yediğinin içtiğinin fotoğrafını çekip paylaşan insanlar
yemek tarifleri veren bir hesap değilse, bu insanların savunulacak bir yanı olduğunu düşünmüyorum. sosyal medya platformlarının asıl amacı da bu değil, yanlış kullanılmaya müsait olduğu için bu durum ortaya çıkıyor. illa fotoğraf atmak gerekiyorsa yemek bitince atılabilir. kimse tüh, ne yediğini göremedim diye üzülecek değil.
bazı yiyecek reklamlarına da karşıyım. bir şarkı dinlemek veya ders videosu için girdiğin sitede önce yemek videosu izlemek zorundasın. o reklam videoları tok insanın bile iştahını açacak türden. her istediğini yiyemeyen birini videoyu izlerken düşünün. iki durumun hiçbir farkı yok. yiyemeyen birine hepsi çok lezzetli gelir. bu ülkede açım diye kendini yakan bir baba öldü, unutmayın.
anneannem, yediğin içtiğin senin olsun, bana gezdiğin gördüğün yerleri anlat derdi. ben böyle büyüdüm.
bizim kültürümüzde yemek yerken biri görse, gel beraber olsun en azından bir çayımı iç diye diye zorla oturursun o masaya. şimdi ise, gösteriş yapacağım diye görgüsüzlük normal oldu. toplum olarak değişmemiz gerek. daha bilinçli ve düşünceli insanlara ihtiyacımız var.
bazı yiyecek reklamlarına da karşıyım. bir şarkı dinlemek veya ders videosu için girdiğin sitede önce yemek videosu izlemek zorundasın. o reklam videoları tok insanın bile iştahını açacak türden. her istediğini yiyemeyen birini videoyu izlerken düşünün. iki durumun hiçbir farkı yok. yiyemeyen birine hepsi çok lezzetli gelir. bu ülkede açım diye kendini yakan bir baba öldü, unutmayın.
anneannem, yediğin içtiğin senin olsun, bana gezdiğin gördüğün yerleri anlat derdi. ben böyle büyüdüm.
bizim kültürümüzde yemek yerken biri görse, gel beraber olsun en azından bir çayımı iç diye diye zorla oturursun o masaya. şimdi ise, gösteriş yapacağım diye görgüsüzlük normal oldu. toplum olarak değişmemiz gerek. daha bilinçli ve düşünceli insanlara ihtiyacımız var.
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
olmaz aklınla düşünür
olmaz dilinle söylersin
sanırsın ki
sözlerin kıymetli
görüşün değerli
sanırsın ki
beni tanır beni bilirler
onlar kendilerini bilir de
sen kendini bilmezsin.
olmaz dilinle söylersin
sanırsın ki
sözlerin kıymetli
görüşün değerli
sanırsın ki
beni tanır beni bilirler
onlar kendilerini bilir de
sen kendini bilmezsin.
devamını gör...
ilk kimin aklına geldiği merak edilen şeyler
alexander graham bellin,sevgilisinin ismi allessandra lolita oswaldo olduğundan ,kısaca alo diye hitap ederdi ve ilk telefondan görüşmesini sevgilisiyle yaptığında alo dediğinden hepimiz aynı ismi yıllardır kullanırız. vings kardeşim.
devamını gör...
edip cansever
devamını gör...
a haber'i 3 kelime ile anlat
habercilik nasıl yapılmamalı.
devamını gör...
küçük anne
(bkz: portrait of a lady on fire) adlı yapımdan sonra beni sinemasının iddialı bir tutkunu haline getiren (bkz: céline sciamma)'mızın 2021 yapımı, büyükannesini kaybeden 8 yaşındaki küçük bir kızın bu kayıpla baş etmeyi öğrenmesi üzerine kurulu filmi.
ölümle ilk teması olmasından mütevellit biraz garip bir durumun içine düşen nelly hem kendi hem de annesini için çıkacak bir kapı arıyor. bu arayış yüzünden kendini büyülü bir gerçekliğin içinde bulan nelly, filmin sonuna kadar sorularına cevaplar arıyor.
bakımevinde kalan büyük annesinin eşyalarını toplamaya, annesinin de küçüklüğünün geçtiği eve yaptıkları bir yolculukta birkaç gün orada konaklamaları gerekiyor. ailesi her tarafına anı serpiştirilmiş bu evi toparlarken nelly de evin çevresini saran büyük ormana oyun oynamaya ve annesinin ona küçükken yaptığını söylediği ağaç evi aramaya çıkıyor ama onun yerine tıpkı annesinin hikayesindeki gibi bir ağaç eve, tıpkı kendisine benzeyen bir çocuğun odun taşıdığını görüyor ve olaylar buradan itibaren gelişiyor.
içerikle ilgili daha fazla bilgi vermeyeyim. pek spoiler yenilecek bir film değil, sciamma burada da hikayesini yalın bir şekilde anlatıyor olayları aslında ama yine de izleyeceklere saygımız sonsuz.
fantastik bir temele dayanmadan yaratılan büyülü bir dünya var filmin içinde, gelecekten değil, tam arka yoldan gelen bir kız çocuğu gibi. filmde turuncu ve kahverengi tonları hüküm sürse bile o yumuşak havayı bir şekilde oluşturuyor, sebebi büyük ihtimalle ve tabiri caize bacak kadar boyları ile bu işin altından kalkmış ufaklıklardı. velhasıl bu çok katmanlı eser en sevdiğim filmler listeme üst sıralardan giriş yapmayı başarıyor.
not: başrolü üstlenen iki genç kadın birbirine çok benziyordu -(bkz: joséphine sanz) ve (bkz: gabrielle sanz)- filmin sonunda okuduğum birkaç yazıda ikiz olduklarını öğrenmem ile aklımın yattığı bir mevzu oldu. sizin de yatsın.
ölümle ilk teması olmasından mütevellit biraz garip bir durumun içine düşen nelly hem kendi hem de annesini için çıkacak bir kapı arıyor. bu arayış yüzünden kendini büyülü bir gerçekliğin içinde bulan nelly, filmin sonuna kadar sorularına cevaplar arıyor.
bakımevinde kalan büyük annesinin eşyalarını toplamaya, annesinin de küçüklüğünün geçtiği eve yaptıkları bir yolculukta birkaç gün orada konaklamaları gerekiyor. ailesi her tarafına anı serpiştirilmiş bu evi toparlarken nelly de evin çevresini saran büyük ormana oyun oynamaya ve annesinin ona küçükken yaptığını söylediği ağaç evi aramaya çıkıyor ama onun yerine tıpkı annesinin hikayesindeki gibi bir ağaç eve, tıpkı kendisine benzeyen bir çocuğun odun taşıdığını görüyor ve olaylar buradan itibaren gelişiyor.
içerikle ilgili daha fazla bilgi vermeyeyim. pek spoiler yenilecek bir film değil, sciamma burada da hikayesini yalın bir şekilde anlatıyor olayları aslında ama yine de izleyeceklere saygımız sonsuz.
fantastik bir temele dayanmadan yaratılan büyülü bir dünya var filmin içinde, gelecekten değil, tam arka yoldan gelen bir kız çocuğu gibi. filmde turuncu ve kahverengi tonları hüküm sürse bile o yumuşak havayı bir şekilde oluşturuyor, sebebi büyük ihtimalle ve tabiri caize bacak kadar boyları ile bu işin altından kalkmış ufaklıklardı. velhasıl bu çok katmanlı eser en sevdiğim filmler listeme üst sıralardan giriş yapmayı başarıyor.
not: başrolü üstlenen iki genç kadın birbirine çok benziyordu -(bkz: joséphine sanz) ve (bkz: gabrielle sanz)- filmin sonunda okuduğum birkaç yazıda ikiz olduklarını öğrenmem ile aklımın yattığı bir mevzu oldu. sizin de yatsın.
devamını gör...

