hayat nasıl yaşanmalı sorunsalı
hayat görüşümüze ve cesaretimize göre şekillendirdiğimiz bir eylem muhteviyatı.
şimdiye kadar yaşadıklarımızdan eğer memnun değilsek aynı olmamalı. eksikse tamamlanmalı. yoksa bir oluşum başlatmalı.
harekete geçilmeli.
şimdiye kadar yaşadıklarımızdan eğer memnun değilsek aynı olmamalı. eksikse tamamlanmalı. yoksa bir oluşum başlatmalı.
harekete geçilmeli.
devamını gör...
kedi vs köpek
nazım hikmet, it ürür kervan yürür isimli kitabında orhan selim müstear adıyla kedici olduğunu ve bu konudaki farkı şöyle anlatmış :
" siz isterseniz gün ağarıncaya dek karda, yağmurda kapınızı bekleyen, dövseniz de sövseniz de yaltaklanmaktan vazgeçmeyen karabaş'ı seviniz, ben tekir'i severim.
" siz isterseniz gün ağarıncaya dek karda, yağmurda kapınızı bekleyen, dövseniz de sövseniz de yaltaklanmaktan vazgeçmeyen karabaş'ı seviniz, ben tekir'i severim.
devamını gör...
4 nisan 2021 22 mumyanın yeni müzeye taşınması
mısır'da 22 firavunun mumyaları akşam saatlerinde başkent kahire caddelerinden kortejle geçirilerek ulusal mısır medeniyeti müzesi'ne taşındı. görkemli bir tören eşliğinde gerçekleştirilen nakil işlemine birçok mısırlı'nın yanı sıra online olarak dünyanın birçok ülkesinden kişi yoğun ilgi gösterdi.
buradan
devamını gör...
kendi saçını kesmek
kadın ve erkeğin imajını en üst düzeye çıkaran bir eylemi en alt seviyeye çekme durumudur. bir berber bile bir berbere saç kesimi için beraberlik öneriyorsa, kişinin kendi saçını kesmesi güzel bir şey ortaya çıkarmaz.
devamını gör...
kitap kulübü hakkında her şey
normal sözlük bünyesinde kurulan kitap kulübü hakkında bilgi almak ve katılmak isterseniz #1041665 no'lu tanımı ziyaret edebilirsiniz.
kitap kulübü, normal sözlük yazarlarının her ay seçilen kitap hakkında kitap toplantılarına katıldığı, bünyesinde edebiyat, yazarlar, kitaplar hakkında sohbet edilen ve incelemelerde bulunulan, yani sizlerin keyifli vakit geçireceği normal sözlük kulüplerinden biridir. bu başlık altında kitap kulübü'nde yapılan toplantı duyuruları, sözlük yazarlarının kulüp hakkında söylemek istedikleri, fikirleri, soru ve sorunları, yılbaşı çekilişi gibi yapılan bazı etkinlikler yer almaktadır.
kitap kulübüne katılmak için ilgili başlığı ziyaret edebilir, soru ve sorunlarınızı kulüp başkanları @armysuzy ve @aziz varvara alekseyevna'ya iletebilirsiniz.
kitap kulübü, normal sözlük yazarlarının her ay seçilen kitap hakkında kitap toplantılarına katıldığı, bünyesinde edebiyat, yazarlar, kitaplar hakkında sohbet edilen ve incelemelerde bulunulan, yani sizlerin keyifli vakit geçireceği normal sözlük kulüplerinden biridir. bu başlık altında kitap kulübü'nde yapılan toplantı duyuruları, sözlük yazarlarının kulüp hakkında söylemek istedikleri, fikirleri, soru ve sorunları, yılbaşı çekilişi gibi yapılan bazı etkinlikler yer almaktadır.
kitap kulübüne katılmak için ilgili başlığı ziyaret edebilir, soru ve sorunlarınızı kulüp başkanları @armysuzy ve @aziz varvara alekseyevna'ya iletebilirsiniz.
devamını gör...
köy okulu ihtiyaçları
kafa sözlük moderasyonu'nun önderliğinde en azından bir tanesine çözüm olabileceğimiz okullardan birinin yardım çığlığıdır, üstte, akışta ve akılda tutmak farzdır.
devamını gör...
survivor barış ile nisa'nın öpüşmesi
(bkz: bundan bize ne olması)
devamını gör...
sözlük yazarlarının arkadaş ortamındaki konumu
en arka masa cam kenarı.
devamını gör...
mhp'nin kayseri'de esnafa 50 kuruş siftah dağıtması
makarna dağıtan parti ile enseye şaplak dübüre parmak misali takıldıkları için çok görmediğim olay.
devamını gör...
sodomites
bana anlamsız gelen gaspar noé filmi.
bazıları için fazlasıyla rahatsız edici görüntüler içeren filmdir. pornografi içerir. o yüzden izlemeye kalkışmayabilirsiniz, öyle bildiğiniz pornografi de değil sonuçta. (bkz: sanat)
yani illaki bir anlam arayacaksak anlam bulunur. sembolizm de var üstelik filmde... ama öyle her şeye anlam katmanın da bir mantığı yok. sadece bir tencereyi çekerim buna da film derim, adım da tanınmışsa, alın size film. sonuçta zihnimden fikirler geçiriyor, onları süzüyorum. işliyorum ve yaratıyorum! fazlası neme gerek! *
iyi de efendim, bu filmde anlam niye arayayım ben? önemli olan anlamın yüzeysel bir şekilde görülebilmesi ve derinlere indikçe yüceliğinin artması değil midir? öyledir elbette. yani benim kanaatim bu yönde. o yüzden bu filme 5 üzerinden 1 buçuk veriyorum. o da yine bana anlamı düşündürttüğü için. film süresince mantıklı bir şey aradım. ama hatırlamıyorum. *
günün sonunda, vpn ile girip de izlemek zorunda kaldığım bu kısa filmden hiçbir şey kazanmadığımı fark ettim ayrıca. bazen quentin tarantino'yu özlüyorum böyle anlarda.
kısacası saçma, anlamsız ve olağan bir film idi. gaspar noe severim ama bu film pek mantıklı değildi.
hem beethoven böyle mi sanat yapıyordu? 9. senfoniyi dinleyince halen gözlerim yaşarıyor.
farklı kulvardalar ama aynı dünyadalar.
ayrıca bazı filmlerde anlam aramak yersiz olur diyebilirsiniz. bu mantıklı bir argüman olur. o zaman da cevabım şu ama: anlamsız olan bir film bile insanda anlamı düşündürtmeme güdüsü uyandırır. örneğin, david lynch'in mulholland drive (film) filmi.
tabii mulholland dr. çok ama çok muazzam bir filmdi. mesela bu filmde anlamı düşünüyorsun yine ama filmin sonuna gelince şöyle diyorsun: yahu ben izledim ama sanki film rüya gibiydi! (ya da kabus (kime göre neye göre)) yani film anlamsız gibiydi... cidden de öyleydi. gerçi anlam da yok gibi değil de neyse... ama mükemmel ötesi bir filmdi. nihayetinde anlamı düşündürtmeme güdüsü uyandırmıştır içimde. rüya görmek istedikçe açasınız gelir böylece. *
edit: yazıda nerede hata yaptım diye düşünüyordum uzun zamandır ve sonunda gözüme çarptı. dehşet verici bir hataydı gerçekten. düzeltildi.
bazıları için fazlasıyla rahatsız edici görüntüler içeren filmdir. pornografi içerir. o yüzden izlemeye kalkışmayabilirsiniz, öyle bildiğiniz pornografi de değil sonuçta. (bkz: sanat)
yani illaki bir anlam arayacaksak anlam bulunur. sembolizm de var üstelik filmde... ama öyle her şeye anlam katmanın da bir mantığı yok. sadece bir tencereyi çekerim buna da film derim, adım da tanınmışsa, alın size film. sonuçta zihnimden fikirler geçiriyor, onları süzüyorum. işliyorum ve yaratıyorum! fazlası neme gerek! *
iyi de efendim, bu filmde anlam niye arayayım ben? önemli olan anlamın yüzeysel bir şekilde görülebilmesi ve derinlere indikçe yüceliğinin artması değil midir? öyledir elbette. yani benim kanaatim bu yönde. o yüzden bu filme 5 üzerinden 1 buçuk veriyorum. o da yine bana anlamı düşündürttüğü için. film süresince mantıklı bir şey aradım. ama hatırlamıyorum. *
günün sonunda, vpn ile girip de izlemek zorunda kaldığım bu kısa filmden hiçbir şey kazanmadığımı fark ettim ayrıca. bazen quentin tarantino'yu özlüyorum böyle anlarda.
kısacası saçma, anlamsız ve olağan bir film idi. gaspar noe severim ama bu film pek mantıklı değildi.
hem beethoven böyle mi sanat yapıyordu? 9. senfoniyi dinleyince halen gözlerim yaşarıyor.
farklı kulvardalar ama aynı dünyadalar.
ayrıca bazı filmlerde anlam aramak yersiz olur diyebilirsiniz. bu mantıklı bir argüman olur. o zaman da cevabım şu ama: anlamsız olan bir film bile insanda anlamı düşündürtmeme güdüsü uyandırır. örneğin, david lynch'in mulholland drive (film) filmi.
tabii mulholland dr. çok ama çok muazzam bir filmdi. mesela bu filmde anlamı düşünüyorsun yine ama filmin sonuna gelince şöyle diyorsun: yahu ben izledim ama sanki film rüya gibiydi! (ya da kabus (kime göre neye göre)) yani film anlamsız gibiydi... cidden de öyleydi. gerçi anlam da yok gibi değil de neyse... ama mükemmel ötesi bir filmdi. nihayetinde anlamı düşündürtmeme güdüsü uyandırmıştır içimde. rüya görmek istedikçe açasınız gelir böylece. *
edit: yazıda nerede hata yaptım diye düşünüyordum uzun zamandır ve sonunda gözüme çarptı. dehşet verici bir hataydı gerçekten. düzeltildi.
devamını gör...
girift radyo yayını
şu an çalan şarkıdan dolayı ciğerimin söküldüğü yayındır.
devamını gör...
crush sendromu
iş ve trafik kazalarındaki darbeler, çığ düşmesi ile kar kitlesinin altıda kalmak crush sendromuna yol açsa da en sık ve yaygın neden deprem sebebiyle göçük altında kalmaktır. vücudun bir kısmı bir yere sıkışır ve kaslar kan gitmediği için ölmeye başladıkça toksik madde salgılar, daha sonra toksinler vücuda yayılır.
crush sendromu ilk olarak 1909 yılındaki messina depremi'nde tanımlanmış, depremden sağ kurtulan kişilerin halsizlik ve ödem gibi belirtiler ile öldükleri izlenmiştir.
crush sendromu ilk olarak 1909 yılındaki messina depremi'nde tanımlanmış, depremden sağ kurtulan kişilerin halsizlik ve ödem gibi belirtiler ile öldükleri izlenmiştir.
devamını gör...
terliksi vedat
sürekli terlik istirahati almasından dolayı bu lakap onu takılmıştır. dizinin komik olan karakterlerinden biriydi, seyfi ile ikisini severdim.
devamını gör...
twitter'ın bağış özelliğini aktifleştirmesi
sosyal medya platformlarından facebook yayılmaya başladığında her beğeni bir amin demekti artık durum kesmemiş olacak ki beğeni dilenciliği olayını yanlış anlayan twitter "50 kuruş ver lan tırrek" özelliğini devreye sokmaya başlamış.
iyi haber ise henüz bizim ülkemizde aktif değil ama aktif olursa taksim, sultanahmet dilencileri pandemi var deyip yığılır.
fenerbahçe görmez umarım bu özelliği yoksa tweet ol demeye başlar.
iyi haber ise henüz bizim ülkemizde aktif değil ama aktif olursa taksim, sultanahmet dilencileri pandemi var deyip yığılır.
fenerbahçe görmez umarım bu özelliği yoksa tweet ol demeye başlar.
devamını gör...
eskisi kadar popüler olmayan şeyler
rock müzik.
türkiye'de neredeyse hiç aktif rock müzik yapan grup kalmadı. 90larda her yerden rock grupları çıkıyordu. şimdi onun yerini rap müzik aldı. *
türkiye'de neredeyse hiç aktif rock müzik yapan grup kalmadı. 90larda her yerden rock grupları çıkıyordu. şimdi onun yerini rap müzik aldı. *
devamını gör...
dinlenme tesisinde unutulma fobisi
adı üstünde zorunlu ihtiyaç molası. yiyip içmek için belki otobüsten inmek istemeyebilirsiniz ama tuvalete gitmeniz gereken bir durum olduğu zaman bu tercih değil zorunluluk oluyor.
bir şarkı var her telefona sen çık her kapıya sen koş beni hatırla diye. işte her anons acaba benim otobüsüm mü algısı yaratan bir korkudur.
bir şarkı var her telefona sen çık her kapıya sen koş beni hatırla diye. işte her anons acaba benim otobüsüm mü algısı yaratan bir korkudur.
devamını gör...
göçebe
upuzun ama çok güzel bir cemal süreya şiiridir.
sen sık sık gülen, gülerken de
sevecen bir akdeniz çizgisini
sol yanına ağzının
iliştiren çocuk, özenle
yabana mı atıyorum yani seni?
yabana mı atıyorum saat altı buçukları?
çocuk ve allah'ın en eski baskısını
değil, değil bunların biri
gözlerimin gemileri kuş istiyor
açılıp kapandıkça sevdam
kapanıp açılıyor bir mavi
şahmeran süt istiyor kefeninden
üç aylık ölmüş çocukların
kerem ile arzu geliyor aslı ile kanber
ay kana kana batıyor
ay kana kana batıyor
eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta
kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir
otobüsteyim
jandarma daima nesirde kalacaktır
eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça
patronun karısını zimmetine geçirip
amasya'dan kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla
alevilikten konuşuyoruz uzun süre
yanımdaki hep bir gazetede marilyn monroe'nun
resimlerine bakıyor
marilyn monroe öldü diyorum ona
ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi
şimdiyse cennette nietzsche'nin metresi olması gerekir
bunları diyorum daha ne varsa diyorum
işte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye
işte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu
belki de bir günler bunun için aydın'da
bulunduğumu
zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu
olduğumu
işte eflatun kakalı çocuklar olduğunu kütahya'da
ankara'da dokunak yozgat'ta becerik olduğunu
van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları
istanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse
dialektik
acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı
gibi
bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma
sinirli bir elin uysal bir bardağa
çok yukardan döktüğü bir içki gelir
sonsuz ve olağanüstü bir bira
köpüklene köpüklene biçimlendirir
soyunarak ağlayan bir kadını
acı bilincinde sonrasızlığın
ama bırakalım bırakalım bunları
yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve
büyük yakalarıyla
ve faytoncular görüyorum
yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için
tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren
kars'tayım bu ne biçim kars bir kenarda
pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin
üstünde
kars kalesi yükseliyor
gökyüzünü ankara kalesine göre daha soyut ve daha
elverişli bir şekilde
hırpalayan bu kale de olmasa
n'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa
kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk
biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası
bir de yine sevgili çocuk
biliyorsun kişi tutkularıyla
yalnızlığını adlandırıyor o kadar
arkada bir su devrile devrile akıyor
rastgele bir ağaca soruyorum
bir şey var sanki onu soruyorum
değil orda diyor belki biraz daha ilerde
tanrı meleğini ağırlamaya çalışan
ataerkil bir aile gözümü alıyor
dedelerin yüzlerinde erozyon
silip götürmüş bütün evetleri
annelerinse ağızlarında hiyeroglif
babalarınsa ağustoslar atasözleri
amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini
ablalarınsa boyunları soru işareti
ağabeylerse utançlarından emrah
sıralanmışlar su boylarına
bıçakla soyuyorlar kelimeleri
ya suya giden küçük kızlar
onlar
tıpkı o kuşlar gibi
uçan daha bir süre
sonra da vurulduktan
bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur anadolu şiiri
ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
şu son dönemecini de aşınca gecenin
doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
bu ağartı ancak yürekle karşılabilir
bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
ve balyozla vursalar mısralarına
soylu bir demir sesi yükselir
soylu büyük ve mavi bir demir sesi
ellerim egece yatısına çağrılmış
ve
telaşsız görünmeye çalışan bir kafka gibi
yüzüm giyotine abone
sen sık sık gülen, gülerken de
sevecen bir akdeniz çizgisini
sol yanına ağzının
iliştiren çocuk, özenle
yabana mı atıyorum yani seni?
yabana mı atıyorum saat altı buçukları?
çocuk ve allah'ın en eski baskısını
değil, değil bunların biri
gözlerimin gemileri kuş istiyor
açılıp kapandıkça sevdam
kapanıp açılıyor bir mavi
şahmeran süt istiyor kefeninden
üç aylık ölmüş çocukların
kerem ile arzu geliyor aslı ile kanber
ay kana kana batıyor
ay kana kana batıyor
eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta
kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir
otobüsteyim
jandarma daima nesirde kalacaktır
eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça
patronun karısını zimmetine geçirip
amasya'dan kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla
alevilikten konuşuyoruz uzun süre
yanımdaki hep bir gazetede marilyn monroe'nun
resimlerine bakıyor
marilyn monroe öldü diyorum ona
ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi
şimdiyse cennette nietzsche'nin metresi olması gerekir
bunları diyorum daha ne varsa diyorum
işte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye
işte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu
belki de bir günler bunun için aydın'da
bulunduğumu
zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu
olduğumu
işte eflatun kakalı çocuklar olduğunu kütahya'da
ankara'da dokunak yozgat'ta becerik olduğunu
van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları
istanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse
dialektik
acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı
gibi
bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma
sinirli bir elin uysal bir bardağa
çok yukardan döktüğü bir içki gelir
sonsuz ve olağanüstü bir bira
köpüklene köpüklene biçimlendirir
soyunarak ağlayan bir kadını
acı bilincinde sonrasızlığın
ama bırakalım bırakalım bunları
yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve
büyük yakalarıyla
ve faytoncular görüyorum
yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için
tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren
kars'tayım bu ne biçim kars bir kenarda
pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin
üstünde
kars kalesi yükseliyor
gökyüzünü ankara kalesine göre daha soyut ve daha
elverişli bir şekilde
hırpalayan bu kale de olmasa
n'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa
kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk
biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası
bir de yine sevgili çocuk
biliyorsun kişi tutkularıyla
yalnızlığını adlandırıyor o kadar
arkada bir su devrile devrile akıyor
rastgele bir ağaca soruyorum
bir şey var sanki onu soruyorum
değil orda diyor belki biraz daha ilerde
tanrı meleğini ağırlamaya çalışan
ataerkil bir aile gözümü alıyor
dedelerin yüzlerinde erozyon
silip götürmüş bütün evetleri
annelerinse ağızlarında hiyeroglif
babalarınsa ağustoslar atasözleri
amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini
ablalarınsa boyunları soru işareti
ağabeylerse utançlarından emrah
sıralanmışlar su boylarına
bıçakla soyuyorlar kelimeleri
ya suya giden küçük kızlar
onlar
tıpkı o kuşlar gibi
uçan daha bir süre
sonra da vurulduktan
bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur anadolu şiiri
ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
şu son dönemecini de aşınca gecenin
doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
bu ağartı ancak yürekle karşılabilir
bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden
ve balyozla vursalar mısralarına
soylu bir demir sesi yükselir
soylu büyük ve mavi bir demir sesi
ellerim egece yatısına çağrılmış
ve
telaşsız görünmeye çalışan bir kafka gibi
yüzüm giyotine abone
devamını gör...
lübnan
izlediğim bir belgesel lübnan’da kadınların yaşamını anlatıyordu. dışarıdan bomba sesleri gelirken saçlarını boyatmaya devam ediyor kadınlar. savaş ortamında yıllar geçirmek, her günü son günleriymiş gibi yaşamayı öğretmiş onlara, enteresan gelmişti öğrenince.
devamını gör...

