şu anki bilgilerimize göre düz olan geometri. karıştırmayalım; düz olan dünya değil, evren.

evrenin tamamını göremiyoruz ve görebildiğimiz kadarına gözlenebilir evren diyoruz. bu nedenle konuştuğumuz birçok konu aslında evrenin tamamından ziyade görebildiğimiz kısmıyla ilgili. bu konu da öyle...

yerel bir ölçekte baktığımızda evren bize inişli çıkışlı, pürüzlü bir yapı olarak görülür çünkü içinde birçok kütle var ve bunlar uzay - zaman dokusunda dalgalanmalar oluşturuyor. mikro ölçekte baktığımızda da yine evren dalgalanmalar gösterir. ancak kozmolojik ölçekte baktığımızda bizi bekleyen sonuç farklıdır.

***

evrenin şekli neye bağlı? anahtar kelime: yoğunluk.

fizikçiler işin hesabını kitabını yapmış ve sonuçlar böyle çıkmış karşılarına:

1. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu çok yüksek olursa, evren pozitif eğriliğe sahip olur ve küresel bir şekil alır. kapalı olan bu evren modeli, genişlemesinin gittikçe yavaşlaması sonucu kendi üzerine çöker. böyle bir evrende paralel 2 ışın demeti bir yerlerde mutlaka kesişir.

2. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu çok düşük olursa, evren negatif eğriliğe sahip olur. hiperbolikuzay da denilen bu modelde evren, azalan bir değerle de olsa genişlemeyi sürdürür. böyle bir evrende paralel 2 ışın demeti gittikçe birbirinden uzaklaşır.

3. durum: eğer evrenin maddesel yoğunluğu, adına "kritik yoğunluk" denen dengeli bir değerdeyse, evren açık ve düz bir geometriye sahip olur. bu durumda evren genişlemeye devam eder ve paralel 2 ışın demeti sonsuza dek paralel kalır.

kozmik mikrodalga arka plan ışınımı gözlemleri ve başka bazı çalışmalar, evrenin 3. durumdaki kritik yoğunluk değerine sahip olduğunu gösteriyor. bu durumda, eğer bir gün aksini ispatlayacak kanıtlar ortaya çıkmazsa, evrenin düz olduğunu söylemeye devam edebiliriz.
devamını gör...

namı diğer yeşil yol. 1999 yapımı bir hollywood filmi. stephen king'in romanından uyarlanmıştır. yönetmeni ve senaristi frank darabont'tur. en iyi film akademi ödülü, en iyi yardımcı erkek oyuncu akademi ödülü, en iyi uyarlama senaryo akademi ödülü ve en iyi özgün müzik akademi ödülü'ne aday gösterilmiştir. başrollerini tom hanks ve micheal clarke duncan oynamıştır.
john coffey'nin "kahve gibi ama yazılışı farklı" diyerek kendini tanıtması unutulmayandır.
izleyin, izlettirin.
devamını gör...

etrafta birçok örneğini görebiliriz, görüyoruz da. ne acı..
devamını gör...

sakızdaki karikatür gibi kasketli, gözlüklü ve palto giyen kişilere yapılan benzetme.
devamını gör...

çanakkale..
devamını gör...

tehlikeli üzücü bir histir. bir şeye geç kalmış hissetmek çok üzer insanı. hayata geç kalmak sevgiye geç kalmak aileye geç kalmak son derece berbat hislerdir öyle halı sahaya geç kalmaya benzemez. bazen ailenize değer vermeye geç kaldığınızı bile hissedebilirsiniz. saymakla bitmez yazmakla belki biter ama gece gece moralimi bozamayacağım. ama moralim bozulunca buraya geleceğim.
devamını gör...

danimarka, isveç, izlanda, estonya ve norveç'te kullanılan para birimi. estonya daha sonra euro kullanmaya başladı.
devamını gör...

hiç kimsenin sizi görmediği, hiçbir hareketinizin ayıplanmadığı, tamamen karanlık bir dünyada yaşasaydınız ne kadar süre insan kalabilirdiniz? hayatta kalmak için, cinayet işler, hırsızlık yapar veya tecavüz eder miydiniz?
jose saramago'nun ilk kez 1995 yılında yayınlanan eseri, yukarıdaki sorulara nispeten yanıtlar bulmanıza yardımcı olabilir. kitapta hiçbir karakterin ve mekânın adı zikredilmediği için kurgulanan dünya, tarihin herhangi bir döneminde yaşamış veya yaşayacak tüm insanlık için olasıdır. dış dünyayı göremediğimiz zaman değil, dış dünyaya görünmediğimiz zaman yani; genele yayılmış bir körlük salgınında yaşanacakları anlatan bu eser, “insan insanın kurdudur” sözüne nazire yapmaktadır. insan içinde bir şeytan ile mi doğar, yoksa erdem, iyilik, ahlak gibi kavramlara doğuştan sahip miyiz? gözlerimizi kapatıp, bizi kendi içimize doğru gezintiye çıkaran güzel bir eser.

kitapta başta konuşma çizgisi olmak üzere nokta ve virgül haricinde noktalama işareti kullanılmamış, diyaloglar sıralı cümleler şeklinde aktarılmıştır. bu durum okumayı biraz zorlaştırsa da mükemmel kurgu, okuyucuyu hemen cezbediyor.


kitabın sonlarına doğru, doktorun karısının kiliseye gidip tüm ikonaların gözünün kapatıldığını görmesinden sonra, tanrının da körleştiği ve yaşananları görmediği sonucuna varılır. tanrının bu körlüğü karşısında şoke olan ve kiliseden koşarak kaçanlardan sonra, kendi başına kalan insanoğlunun salgını atlatması manidardır.
devamını gör...

içinde yaşadığımız ama kimsenin kendini ifşa etmediği bir türkiye gerçeği.
üniversitede bir ablamın bürosunda biri ile tanışmıştım. adam adli tıp kurumu başkanı bir doktordu. konuşması, görüntüsü hoş bir adamdı. balkan göçmeni idi. biri doktor biri hemşire iki eşi vardı.
küçücük bir şehirde iki eşli bir hayat yaşıyordu.
teyzem ondan uzak durun dedi.
sonradan eş sayısını üçe çıkardığını duydum.
en son bildiğim artık yalnız yaşadığı.
şehirler arası çalışıp, farklı şehirlerde eşleri olan adamları çok duydum.
kıt kanaat geçinip aynı şehirde iki evi olan bunu kızının fark ettiği adamlar duydum.
paraya, konuma endeksli bir durum değil tamamen fıtrata endeksli bir durum.
devamını gör...

kendi etrafında dönen, size göre sebepsiz bağıran, adıyla seslendiğinizde bakmayan o çocuk. okulda arkadaşınız, sitede komşunuz, bayram ziyaretinde akrabanız, belki de kardeşiniz...
fiziksel olarak ayırt edemediğimiz bu dostlarımızın hayatını değiştirmek mümkün. çünkü içten bir gülüş; her şeye değer.

“otizm benim seçimim değil,
otizmi farketmek senin seçimin”
devamını gör...

ciddiye almamak için hiçbir sebep yoktur. sonuçta, kimseye sözlüğe kaydolduğu an 50 takipçi verilmiyor. ya da kimse dank diye iyi bir yazar da olmuyor. bu sözlükte gün yüzüne çıkarılması beklenen birçok cevher var, ve bunun bilincinde olarak tüm yazarlar ona göre değerlendirilmelidir. isim vermeyim şimdi ama tek takipçisi ben olan bazı yazarlar var bunu da bilebilirsiniz efendim.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

(bkz: beyle)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

allah’ın bulutlardan challenge accepted yazıp diyaneti dumura uğratması ile biterse ne gülerim.
devamını gör...

çiçekleri açtığında çok mükemmel kokan, nemli, deniz kıyı semtlerinde bolca karşılaşabileceğiniz nadide ağaç. yaprakları zeytin dallaranı anımsatır.
anadolu insanının kutsal saydığı, gazi mustafa kemal paşa’nın çok sevdiği bir ağaçtır aynı zamanda.
nezihe araz’ın atatürk’ü ağlatan ağaç yazısı;

ankara kurtuluş savaşı’nın eşsiz önderine kollarını açtığı günlerde, çankaya’dan şehre inen yol üzerinde tek bir iğde ağacı varmış, ağaç olarak. mustafa kemal o ağacın yanından geçerken yanındakilere” bak dermiş, bu benim iğde ağacım” dermiş
bu sevgiden haberi olmayanlar, bir gün yolu genişletmek amacıyla iğde ağacını kesmişler.
mustafa kemal bu yoldan geçişi sarasında iğde ağacını selamlamak için başını çevirdiğinde ağacın yenini bom boş görmüş.”heyecanla sormuş, ne oldu benim ağacım” diye. ağacın kesildiğini öğrendiği zaman iki elini yüzüne kapatarak, ağlamaya başlamış.
koca bozkırda on binlerce ağacın yeşerip göverdiği bir ankara, gazi orman çiftliği varsa…
bunu mustafa kemal’in o günkü gözyaşlarına borçluyuz.
bir iğde ağacı yerine bir orman, on binlerce ağaç on binlerce sevgi” deniliyor.
-nezihe araz
devamını gör...

iki yıl önce ailemle yaptığımız, şimdi yapmış olduğumuz için üzüldüğüm bir şeydir.
keşke bir barınaktan veya sokaktan sahiplenseydik.
yine de hayvan ticaretine kurban gidebilecek bir canı sahiplendiğimiz için mutluyum.
ha, bir daha yapar mıyım? asla.
devamını gör...

tam karşılığı çözücüdür. her hangi bir maddeyi bileşenlerine ayırır. tiner ve aseton da bir nevi çözücüdür. üzerimize dökülen her hangi bir kimyasalı ya da araçlardaki armayı-logoyu söktüğümüzde, geride kalan lekeleri kolaylıkla çıkaran kimyasaldır. yanıcıdır ve solunduğunda kötü yolculuklara sizi uğurlar.
devamını gör...

sene sonunda efsane olduğu takımdan ayrılacak olan futbolcu. göreceğiz bakalım barcelona harici bir takımda adından söz ettirebilecek mi?
devamını gör...

easy come, easy go, will you let me go?
bismillah! no, we will not let you go...
devamını gör...

pentagram'ın osmanlı dönemindeki kafes usulünü tam 51 yıl tahtı bekleyen üçüncü osman'ın gözünden anlattığı güzel bir parça. şarkının sözlerini tarihle harmanlayıp anlatmaya çalışacağım.

öncelikle osmanlı devletinde on yedinci asra gelinceye kadar padişahı belirlemede yerleşik bir usulün olmadığını söylemek lazım. bu anlayışın bir yansımasına fatih kanunnamesi'nde geçen "evladımdan her kime saltanat müyesser olursa" kısmını örnek olarak verebiliriz. belki bu şekilde tahta en liyakatli olanın geçeceği düşünülmüştür. eski türk devlet geleneğinde tahta kimin geçeceği konusunda yerleşik bir usulün olmamasını, devletin sadece hükümdarın değil, hükümdarlık ailesinin ortak bir malı olmasına dayandırabiliriz. bunun sonucu olarak tahtta birden fazla kişinin söz hakkına sahip olması bir sorun teşkil etmiş ve on yedinci asra kadar tahta geçmede iki farklı usul kullanılmıştır.

bunlardan birincisi seçim usulüdür. padişah öldüğünde yerine geçecek şehzade merkezdeki dar bir kadronun seçimiyle belirlenir. ikinci usul ise tahttaki padişah tarafından yerine geçecek kimsenin belirlenmesidir. buna ahd denir.

osmanlı tarihinde on yedinci asra kadar bu iki yolun dışında olmak üzere başka bir yol ile tahta çıkan tek padişah yavuz sultan selim'dir. babası ikinci bayezıt'ın, şehzade ahmed'i veliaht olarak düşündüğünü anlayan selim, arkasına yeniçerilerin de desteğini alarak, bir nevi zor kullanarak, babasının tahtı kendisine bırakmasını sağlamıştır.

tüm bunlar tahtta birden fazla kişinin söz sahibi olması sebebiyle taht mücadelelerine engel olamamıştır. taht kavgalarını önlemenin bir yolu olarak, tahta geçen osmanlı padişahının nizam-ı alem için hayatta bulunan kardeşlerini katlettirmesi uygun görülmüştür.

konuyu biraz açmak gerekirse, kardeş katlinden kasıt, tahta geçen padişaha isyan eden ve onu devirip yerine geçmek isteyen şehzadelerin öldürülmesi değil, buna teşebbüs dahi etmeyen şehzadelerin öldürülmesidir. hatta bu durum çocuk yaşta şehzadeleri de kapsamış ve halk nazarında büyük tepki çekmiştir. osmanlı tarihi boyunca bu şekilde öldürülen şehzade sayısı elli civarındadır.

çocuk yaşta şehzadelerin öldürülmesinin en uç örneği üçüncü mehmet döneminde gerçekleşmiştir. tahta çıkar çıkmaz ilk işi bebek yaşta 19 kardeşini boğdurtmak olmuştur. (20 kız kardeşini ve babasının hamile bıraktığı cariyeleri ve daha sonrasında 16 yaşındaki oğlunu da öldürtmüştür. babası (gbkz: üçüncü murat)'ın 130 çocuğu olduğu söylenir.) sonrasında kafes usulünü getirmiştir. oğlu birinci ahmet de tahta geçecek şehzadenin çocuk yaşta olması sebebiyle ekber ve erşed sistemini getirmiştir.

kafes sistemi ile şehzadelerin sancağa çıkma uygulaması son buldu. bu durum sarayda dışarıdan izole bir şekilde hayat süren şehzadeler üzerinde ruhsal ve fiziksel anlamda genellikle kötü bir etki bırakmıştır. kafesten çıkma ihtimalleri ekber ve erşed sistemine göre tahta çıkmaya uygun olmalarıydı. ekber ve erşed sistemi tahta en yaşlı ve aklı başında olanın geçmesini şart koşmuştur. böylelikle padişahı belirlemede yerleşik bir usul oluşmuş ve kardeş katlinin önüne geçilmiştir.

evet, şimdi ufaktan şarkıya geçiş yapmaya çalışalım. şarkıya konu olan üçüncü osman tam 51 yıl kafes hayatı yaşamıştır. kafes hayatında şehzadeler dışarıdan izole bir şekilde ya eceliyle ölmeyi ya da bir gün tahta çıkmayı bekliyorlar. dünyadan bir haber olmaları sebebiyle tahta çıktıklarında devlet işlerinde genellikle başarı gösteremez, onların yerine devlet işlerine vezirler bakar. kafes hayatlarında çocuk sahibi olmaları yasaktır. maksat şehzade sayısının tutulup olası bir taht mücadelesine sebebiyet verilmemesidir. tahta geçmeye uygun kişi sayısının çokluğu, tahta geçen kişinin uzun yıllar tahtta kalma gibi bir kaç ihtimal sebebiyle, üçüncü osman 51 yıl boyunca kafes hayatı yaşamıştır. kaldı ki bu en uzun kafes süresidir.

şarkı sözlerini dikkate alarak bir kaç şey söylemek gerekirse, çok önceden doğmuş olmayı dilemiş midir? kesinlikle. kafes hayatı bir zindan hayatı gibi midir? evet, fakat ortada bile isteye yapılmış bir kötülük yok. yine de ruhsal ve fiziksel olarak şehzadeleri yıpratan bir süreç. hele hele bu süre 51 yıl ise şarkıdaki ima adeta gerçek gibi. sıra ona geldiğinde kimsenin canını bağışlamamış mıdır? hayır, tahtta kısa süre (3 yıl) kalmış, istanbul yangınlarını saymazsak nispeten sakin geçen bir dönemde padişahlık yapmıştır. fakat içinden bunları geçirmediğine kimse yüzde yüz emin olamaz.
şarkıda geçen "kardeşlerimi de öldürdüm ben yapmam gerektiğinde" geçmişe atıf muhtemelen. şarkının sonundaki, "ne yaparsan yap" tek kanun olacak! kısmı aleister crowley'e ait bir söz. o adam başka bir dünya zaten. swh
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim