aşırı gerekli bilgiler
hayatınıza dünyanın en güzel iki kelimesini alın sanane-banane bu iki kelimeyle hayat çok daha güzel.
devamını gör...
oturak alma
özellikle sivas, kastamonu ve kütahya dolaylarında görülen bir evlenme biçimidir. kadının bohçasını alarak, evlenmek istediği adamın evine gidip oturması sonucunda adam evlenmeye mecbur kalır. genellikle sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerde görülen bu evlenme biçimi hala yaşatılmaktadır. bir başka deyiş ile; ''kadının erkeği kaçırması'' şeklinde yorumlanabilir.
şahsi görüşüm; bu evlenme biçimi ana erkil düzende yaşayan ve yine aynı coğrafyalarda yaşamış olan amazon kadınlarından kalmış bir gelenek olması yönünde. farklı bir açıdan örnek ile daha iyi anlaşılabilir bu söylediğim; türk ve altay halk inancında yeri bulunan al karısı inancından ötürü günümüzde hala lohusa kadınları ve bebekleri; al karısından korumak için lohusa kadının saçlarına kırmızı kurdela bağlanır. bir şekilde insanlar bulunduğu coğrafyanın ve tarihi geçmişinin izlerini günlük yaşantılarına yansıtır.
edit; türkiyede görülen diğer ilginç evlenme biçimleri hakkında bilgi sahibi olmak isteyen yazarlar için kaynak bırakayım.
anadolu üniversitesi türkiyat araştırma enstitüsü dergisinin 27 numaralı sayısında, profesör doktor şinasi tekin özel'in araştırması şu şekilde
şahsi görüşüm; bu evlenme biçimi ana erkil düzende yaşayan ve yine aynı coğrafyalarda yaşamış olan amazon kadınlarından kalmış bir gelenek olması yönünde. farklı bir açıdan örnek ile daha iyi anlaşılabilir bu söylediğim; türk ve altay halk inancında yeri bulunan al karısı inancından ötürü günümüzde hala lohusa kadınları ve bebekleri; al karısından korumak için lohusa kadının saçlarına kırmızı kurdela bağlanır. bir şekilde insanlar bulunduğu coğrafyanın ve tarihi geçmişinin izlerini günlük yaşantılarına yansıtır.
edit; türkiyede görülen diğer ilginç evlenme biçimleri hakkında bilgi sahibi olmak isteyen yazarlar için kaynak bırakayım.
anadolu üniversitesi türkiyat araştırma enstitüsü dergisinin 27 numaralı sayısında, profesör doktor şinasi tekin özel'in araştırması şu şekilde
devamını gör...
en son alınan teknolojik alet
kulaklık.
lazım olur diye aldım.
onu da kızım aldı benden.
çok sevmem teknolojik alışveriş işini.
lazım olur diye aldım.
onu da kızım aldı benden.
çok sevmem teknolojik alışveriş işini.
devamını gör...
herpes simplex virus
uçuk etkeni dna virüsü. çoğu dna virüsünde olduğu gibi latentlik bu arkadaşımızda da görülüyor. trigeminal gangliona yerleşir (sarı alan)

(alt çene-üst çene-göz üçlüsünün birleştiği sinir kavşağı diyeyim. nasıl anlatacağımı bilemedim). iki türü var biz insanda enfeksiyon yapan, hsv-1 ve hsv-2.
hsv-1 uçuk yaparken hsv-2 genital bölgede enfeksiyona sebep olur. 1 için konuşursak, semptomatik tedavisi antiviral topikal merhemlerdir genelde (asiklovir pensiklovir). semptomatik diye özellikle belirttim çünkü kalıcı bir tedavi yok. bir kez uçuk geçirdiyseniz geçmiş olsun, ömür boyu sizinle kalacak bir enfeksiyonunuz var demektir çünkü sinir hücrelerinin genlerine yerleşir virüs. fırsat bulunca da aktive olur. tamamen ortadan kaldırmak için o sinir hücresini yerinden almak lazım, ki böyle bir şey yaparsak hem kör olursunuz hem çeneniz çalışmaz. mümkansız yani.
inanılmaz kolay bulaşır. en kolay yolu oral-oral (ağızdan ağza) bulaşmadır. (bkz: öpüşmek). ikinci sırada oral-genital yol var, yani oral seks. bunun dışında uçuğunuza dokunup, o elinizle başka bir şeyi elleyip (mesela kumanda), ellediğiniz yere başka biri dokunup elini ağzına götürürse ona da uçuk bulaştırabilirsiniz. öpüşme deyince akla sadece seks geldiği için gözden kaçan bir başka yol da annenin bebeğini öpmesidir. bebeğinizi uçuklu uçuklu öpmeyin. uçuk hayat kalitesini düşüren en avam hastalıklardan biri. nefret ediyorum.

(alt çene-üst çene-göz üçlüsünün birleştiği sinir kavşağı diyeyim. nasıl anlatacağımı bilemedim). iki türü var biz insanda enfeksiyon yapan, hsv-1 ve hsv-2.
hsv-1 uçuk yaparken hsv-2 genital bölgede enfeksiyona sebep olur. 1 için konuşursak, semptomatik tedavisi antiviral topikal merhemlerdir genelde (asiklovir pensiklovir). semptomatik diye özellikle belirttim çünkü kalıcı bir tedavi yok. bir kez uçuk geçirdiyseniz geçmiş olsun, ömür boyu sizinle kalacak bir enfeksiyonunuz var demektir çünkü sinir hücrelerinin genlerine yerleşir virüs. fırsat bulunca da aktive olur. tamamen ortadan kaldırmak için o sinir hücresini yerinden almak lazım, ki böyle bir şey yaparsak hem kör olursunuz hem çeneniz çalışmaz. mümkansız yani.
inanılmaz kolay bulaşır. en kolay yolu oral-oral (ağızdan ağza) bulaşmadır. (bkz: öpüşmek). ikinci sırada oral-genital yol var, yani oral seks. bunun dışında uçuğunuza dokunup, o elinizle başka bir şeyi elleyip (mesela kumanda), ellediğiniz yere başka biri dokunup elini ağzına götürürse ona da uçuk bulaştırabilirsiniz. öpüşme deyince akla sadece seks geldiği için gözden kaçan bir başka yol da annenin bebeğini öpmesidir. bebeğinizi uçuklu uçuklu öpmeyin. uçuk hayat kalitesini düşüren en avam hastalıklardan biri. nefret ediyorum.
devamını gör...
kadınların da tuvaletini yaptığı gerçeği
biraz zorlasak banyo bile yaparız, tabii len manyak mısın. kimseye söylemeyin ama aramızda minik bir sır. başkasından duysak ağzınıza tuvalet yaparız.
devamını gör...
kadınlar olarak bıyıklarımızı almak istemiyoruz
ya ama bu, "kadınlar olarak bilmem ne yapmak zorunda değiliz." muhabbeti çok sıktı ya.
evet canım kadınlar hiçbir yerinizi almak zorunda değilsiniz, değiliz.
aynaya bakınca o bıyıklarla iyi hissediyorsanız bitmiştir.
almayın gitsin.
evet canım kadınlar hiçbir yerinizi almak zorunda değilsiniz, değiliz.
aynaya bakınca o bıyıklarla iyi hissediyorsanız bitmiştir.
almayın gitsin.
devamını gör...
yazarların ilk izlediği yabancı dizi
ziyaretçiler (bkz: visitors)
devamını gör...
ilkokulun vazgeçilmezleri
her hafta yıkanması için bir öğrenciye verilen sıra örtüleri, kermesler, kalem açmak için çöp önünde edilen sohbetler, sınıf maçlarında ölümüne sınıf arkadaşlarını desteklemek...
devamını gör...
bir özlem atağıyla olduğun yerde kalakalmak
bazen bi’ koku , bi söz ,bi yol ne olacağını bilemediğin, seni bir anda yakalayan ,yüreğini sıkan sımsıkı tutan içini anılarla özlemle doldurduran yaşadığın his sonucu senin için kaçınılmaz olan durumdur.
devamını gör...
bill gates'in 1 milyon kilometrekare arazi satın alması
bilgi için söylüyorum: türkiye'nin yüzölçümü 783.562 km²'dir. yani bill gates ülkemizden daha geniş topraklara sahiptir. bu yüzden bilo ağa değil de "sultan 1. bilo" desek daha iyi olur gibi... *
edit: haberde dönüşüm yanlış yapılmış galiba. suya düştü senin padişahlık hayalleri billy...
edit: haberde dönüşüm yanlış yapılmış galiba. suya düştü senin padişahlık hayalleri billy...
devamını gör...
insan neden okumalı sorunsalı
okumak başka dünyalara konuk olma imkanı tanıdığı gibi, beyninizdeki nöronlarda yeni köprülerin kurulmasını yani bir şeyleri anlamlandırmanızı kolaylaştırır. bu kolaylığa ulaşmak için okumak gerekli bir eylemdir, bunun dışında insana yeni tatlarla, heyecanlarla karşılaşma olanağı verdiği gibi, okuduğu türe göre insana entelektüel birikim de kazandırır. her seferinde farklı bir düşünceyle karşılaşmak çok yönlü düşünmenize, daha doğrusu düşünmenize ve sorgulamanıza neden olur. tabii bu durumda ne okuduğunuz önemli; gidip pucca filan okuyorsanız, bu kadar büyük beklentilere girmemelisiniz. ama ne olursa olsun okumanın bir alışkanlık haline dönüşmesi taraftarıyım. en uyduruk kitaplar bile olsa, bahsettiğim gibi; en kötü, olaylardaki bağlantıyı kolay görmenize; bu sayede hem rasyonel zekanıza, hem de kültürünüze katkı sağlamaya yarayacaktır.. dünyayı sorgulayıp, mutsuz olmaya gelince; bir şeyleri okumak dünyayı sorgulama sürecinizin erken gelişine neden oluyor. farklı deneyimler insanın ufkunu açıyor ve tarihin tekerrürden ibaret olduğuna şahit oluyorsunuz. bu da sizi sorgulamaya iten nedenlerden biri. karşıdaki fikirleri düşünüp, sürekli "neden?" diye sordukça en sonunda sadece kitabı ya da yazarı değil, kendi düşüncelerinizi ve dünyayı sorguluyorsunuz. aslında ortada o kadar da kompleks bir argüman söz konusu değil. sorgulamak, sorgulamak istemek kişinin kendi tabiatıyla ilgili olduğu gibi; çoğu zaman herkesin eninde sonunda yaptığı bir şey. farklı olan ulaştıkları sonuçlar. bu sebepten insanlar "hey gibi kahpe dünya, kader kısmet" vs dedikleri gibi, "düşünüyorum; öyleyse varım" da diyebilmişlerdir.
devamını gör...
sayıların kontu
susam sokağı’ndaki, kont drakula karakterini taklit eden, arkadaş canlısı kurgusal kukla.
devamını gör...
dede yadigarı kafa sözlük madalyasını satan hayırsız torun
bugün 2. el alım-satım sitesinde ilanıyla karşılaştığım, atasına ceddine saygısı kalmamış olan torundur.
bugün kafa tatili yapmak istedim. bilen bilir oto galericiyim. işim dolayısıyla telefonlarım tıpkı bir çağrı merkezi gibi sürekli olarak çalmaktadır. hasar kayıtsız 50 bin km aracını satmak için uğraşan beyaz yakalı ekşici tiplerle hemhal olmamak için uçak moduna aldım telefonumu.. inanın dostlarım işimden zaman zaman nefret ediyorum. benim gibi entrepreneur bir kişilik, bu gibi insanlarla vaktini boşa çarçur ettikçe köreliyor. kendimi zaman zaman tükenmişlik sendromunda hissediyorum.
gelgelelim meselemize. daha önce söylemiştim sanırım. antika alım-satım yapmayı severim. özellikle savaş görmüş olan süvari kılıcı, matara, miğfer, zippo çakmak, antika tabanca gibi nesneleri koleksiyonuma koymayı severim. girdim malum 2. el alım-satım sitesine. bir yandan laptop'ımdan bitcoin'lerimin eriyişine bakıyor ve kahroluyorken, öbür yandan esra'mın benim için hazırlamış olduğu meyve tabağından tıkınıyorum. müstakbel kayınvalidem cevahir hanım iki akşam üzeri bizim eve yatıya geldi. fevzi amca ile kavga etmişler, koskoca kadın elinde bavulu gecenin bir körü kapıyı tıklattı. üstü başı depresif haldeydi ve yüzüklerin efendisindeki "neden et yiyemiyoss" diyen goblin gibi görünüyordu, yıpranmış görünüyordu. içeri buyurduk tabii salonda netflix'ten vegan belgeseli izleyerek uyumuş.
neyse girdim websitesine. madalyalar filtresini uyguladım. gözüme bir ilan ilişti ve gördüklerime inanamadım. önce bunun trollüğüne açılmış bir ilan olduğunu düşündüm. ne var ki böyle troll ilanlar siteden kolayca çıkabiliyordu.
tam da o sırada irkilerek bir aristo mantığı uygulayarak kendime bir düşünce çizelgesi hazırladım.. gramafonuma wagner'in faust'unu takarak, bir yandan dinlerken, bir yandan dört sayfa jean jacques rousseau okuyarak devrimlerin halktan mı yoksa burjuva güruhundan mı verilmesi gerektiği ikileminde bir müddet dolandım. tabii bu da yetmeyince dört sayfa da matthew arnold okuyarak devrimlerin sosyokültürel altyapısı hakkındaki olumlu ya da olumsuz bazı umdelerimi yenileme fırsatı buldum. sonra ekinezya çayımı içip "ben napıyorum anasını satimm??" diyerek kitapları kaldırdım ve gördüğüm manzara karşısında gözlerimi buruşturan bu sevimsizliğe döndüm.
dede yadigârı kafa sözlük madalyamı ihtiyaçtan satıyorum. "gecenin ikisinde sözlüğe giren kızın amacı" başlığında toplumun sinir uçlarına dokunan bir başlık sahibi trolle, rahmetli kafa sözlük yazarı dedem tarafından üsluplu bir "don't feed the troll" cevabı verilmiş olup, yönetim tarafından madalyaya layık görülmüştür. temiz temiz pırıl pırıl hiç kullanılmamıştır. fiyatı 1500 tl. pazarlık payı yoktur. ölücüler aramasın lütfen..!!
koskoca dede yadigarı madalyanın değeri 1500 tl mi yani? o şerefin, haysiyetin, onurun satış fiyatı bu mu gerçekten de?
ilan sahibini aradım. sesi çatallanmış bir ergen açtı. "neden böyle bir şey yapıyorsun dedenin hiç mi hatrı yok sende aslanım?" diye sordum. "abi oyunda silah alacam, para lazım oldu" dedi bana.
ulan oyun parası diyor oyun parası!!
gel de celallanme anasını satim!
neyse çocuğa parasını verdim cebimden. dedesinin kemikleri sızlamasın hiç değilse. adam zaten kabirde sorguya çekilirken bir ton sıkıntı çekmiştir, bir de mezarda takla atmasın yazıktır...
hesabın şifresini hash yaparak değiştirdim. bundan sonra ben de dahil kimse giremeyecek oraya. atalarımıza saygı duymalıyız derken lakırdı yapmıyoruz vesselam.
bugün kafa tatili yapmak istedim. bilen bilir oto galericiyim. işim dolayısıyla telefonlarım tıpkı bir çağrı merkezi gibi sürekli olarak çalmaktadır. hasar kayıtsız 50 bin km aracını satmak için uğraşan beyaz yakalı ekşici tiplerle hemhal olmamak için uçak moduna aldım telefonumu.. inanın dostlarım işimden zaman zaman nefret ediyorum. benim gibi entrepreneur bir kişilik, bu gibi insanlarla vaktini boşa çarçur ettikçe köreliyor. kendimi zaman zaman tükenmişlik sendromunda hissediyorum.
gelgelelim meselemize. daha önce söylemiştim sanırım. antika alım-satım yapmayı severim. özellikle savaş görmüş olan süvari kılıcı, matara, miğfer, zippo çakmak, antika tabanca gibi nesneleri koleksiyonuma koymayı severim. girdim malum 2. el alım-satım sitesine. bir yandan laptop'ımdan bitcoin'lerimin eriyişine bakıyor ve kahroluyorken, öbür yandan esra'mın benim için hazırlamış olduğu meyve tabağından tıkınıyorum. müstakbel kayınvalidem cevahir hanım iki akşam üzeri bizim eve yatıya geldi. fevzi amca ile kavga etmişler, koskoca kadın elinde bavulu gecenin bir körü kapıyı tıklattı. üstü başı depresif haldeydi ve yüzüklerin efendisindeki "neden et yiyemiyoss" diyen goblin gibi görünüyordu, yıpranmış görünüyordu. içeri buyurduk tabii salonda netflix'ten vegan belgeseli izleyerek uyumuş.
neyse girdim websitesine. madalyalar filtresini uyguladım. gözüme bir ilan ilişti ve gördüklerime inanamadım. önce bunun trollüğüne açılmış bir ilan olduğunu düşündüm. ne var ki böyle troll ilanlar siteden kolayca çıkabiliyordu.
tam da o sırada irkilerek bir aristo mantığı uygulayarak kendime bir düşünce çizelgesi hazırladım.. gramafonuma wagner'in faust'unu takarak, bir yandan dinlerken, bir yandan dört sayfa jean jacques rousseau okuyarak devrimlerin halktan mı yoksa burjuva güruhundan mı verilmesi gerektiği ikileminde bir müddet dolandım. tabii bu da yetmeyince dört sayfa da matthew arnold okuyarak devrimlerin sosyokültürel altyapısı hakkındaki olumlu ya da olumsuz bazı umdelerimi yenileme fırsatı buldum. sonra ekinezya çayımı içip "ben napıyorum anasını satimm??" diyerek kitapları kaldırdım ve gördüğüm manzara karşısında gözlerimi buruşturan bu sevimsizliğe döndüm.
dede yadigârı kafa sözlük madalyamı ihtiyaçtan satıyorum. "gecenin ikisinde sözlüğe giren kızın amacı" başlığında toplumun sinir uçlarına dokunan bir başlık sahibi trolle, rahmetli kafa sözlük yazarı dedem tarafından üsluplu bir "don't feed the troll" cevabı verilmiş olup, yönetim tarafından madalyaya layık görülmüştür. temiz temiz pırıl pırıl hiç kullanılmamıştır. fiyatı 1500 tl. pazarlık payı yoktur. ölücüler aramasın lütfen..!!
koskoca dede yadigarı madalyanın değeri 1500 tl mi yani? o şerefin, haysiyetin, onurun satış fiyatı bu mu gerçekten de?
ilan sahibini aradım. sesi çatallanmış bir ergen açtı. "neden böyle bir şey yapıyorsun dedenin hiç mi hatrı yok sende aslanım?" diye sordum. "abi oyunda silah alacam, para lazım oldu" dedi bana.
ulan oyun parası diyor oyun parası!!
gel de celallanme anasını satim!
neyse çocuğa parasını verdim cebimden. dedesinin kemikleri sızlamasın hiç değilse. adam zaten kabirde sorguya çekilirken bir ton sıkıntı çekmiştir, bir de mezarda takla atmasın yazıktır...
hesabın şifresini hash yaparak değiştirdim. bundan sonra ben de dahil kimse giremeyecek oraya. atalarımıza saygı duymalıyız derken lakırdı yapmıyoruz vesselam.
devamını gör...
didim
bırakın denizi, güneşi bir kenara da önce tarihine bakalım diyeceğim amma malesef tarihi çalınmış bir beldedir.
efendim, anne babanın yazlık tercihi didim olunca her yaz hem ziyaret, hem tatil için uzun zamandır gittigim yerdir. bu sene üç beş on kez plan yaptıysamda henüz gidemedim. ancak annem sık sık arıyor ve “ne zaman geleceksin?” diye soruyor. gelde gitme! ancak özel nedenlerden dolayı son yıllarda gitmek istemedim. bu yaz da aileyi iki gün gördükten sonra, göcek istikametine devam edip, tatilimi burada eda etmeyi planlıyorum. *
benim gibi tarih meraklısı biri için öncelik antik kenti gezmektir. didim’e gittigim ilk yıl dedim ki ben şu ören yerlerini gezeyim.
amma velakin...
ana! kent yok. yani bildiğiniz yok. ulen bu kadar çalınır mı ya? ayakta kalan tek yapı apollon tapınağı. antik kent malesef diğer birçok tarihi eserlerimiz gibi yağmalanmış. apollon tapınağını ise büyük cüssesi nedeniyle götürülememiş olabilir. ne acı değil mi? ayrıca tapınağa gelirseniz hemen etrafına bakın evler, cafeler, dükkanlar. sit alanı olması gereken yere, dönemin sit kafalı yöneticileri tarafından imar izni verilmiş. lan oranın altında tarih yatıyor ya.

didyma, ikiz veya ikiz tepeler anlamına geliyor. didim adı antik kente benzerlikten dolayı sonradan verilmiştir. apollon tapınağına ise, kehanetler tapınağı denir. tarihi m.ö. 7 yy. kadar uzanır. nedeni ise, tapınak içerisinde din adamlarının gelecek hakkında kehanette bulunmalarıdır. konu hakkında pek bilgi yok. tapınağın yapımı bitirelememiştir. devasa boyutları ile yapı tamamlanmış olsaydı, sanırım dünya harikaları listesine girerdi. o derece görkemli bir yapı. helenistik dönemin en büyük 3 tapınağından biridir. mitolojiye göre müziğin, sanatın ve güneşin tanrısı apollon için yapılmıştır.

gelelim medusa hanım kızımıza, ilçenin sembolüdür. apollon tapınağı girişinde heykel ve kabartmaları vardır. sanırım hakkında en çok mit üretilen karakterlerden biridir. ben bilinen iki medusayı yazayım, siz karar verin. ilki bu tarz kabartma ve heykeller, o bölgeyi kötülüklerden korumak için yapılmış olmasıdır. ancak buradan bir hikaye çıkmaz. ikincisi daha esrarengizdir. mitoloji candır ya! gözlerine bakanı taşa çeviren, yılan saçlı bir hatundur medusa. bunlar aslında üç kız kardeşler. gorgon kardeşler denir. insan değil, canavar olarak tanımlanır. içlerinden biri ölümlüdür. tabii ki bu bizim didimli medusadır. insanların kahramanı “perseus” tarafından öldürülür. kelle, bedenden ayrılır. rivayet o ya, medusa öldüğünde hamiledir ve çocuğunun babası denizler ve depremler tanrısı “poseidon”dur. gerçi poseidon medusaya zorla sahip olmuş derler ama artık nabalı günahı onun boynuna.
tüm koylarını bilirim ki, az değil 27 koy vardır. gerçi ben o kadarını sayamadım ama var diyolla! denizi sakin ve sıcaktır. konum olarak ise kuşadası, çeşme ve bodrum’a yaklaşık bir saatlik mesafededir. yani sıkıldın mı? kaç git! benim tercihim genelde bodrum oluyordu. nedense bir türlü sevemedim kuşadası ve çeşmeyi.
başlığa yazan bir arkadaş, didim için kekoların yeri demiş. ulen ülkede aristokrasi var da bizim mi haberimiz yok? elin ingilizi gelmiş yerleşmiş. oksijeni bol diye. ayrıca ben avam olduğum ve herhangi bir hanedan soyundan gelmediğim için sorun yok.
bırakın altınkum plajını, yakın koylara gidin. ege bölgesini iyi bilirim. bir çok yerinden denize çivileme dalmışımdır. ancak didim bu anlamıyla fark yaratır. havuz gibidir denizi. yürü ha yürü boyu aşmıyor ve en önemlisi deniz suyu sıcaktır.
gelelim eğlenmeye. eskiden akşam eğlencesi için iyi mekanlar yoktu. ancak son yıllarda birbirinden güzel cafeler açıldı. ben bu yazıyı yazarken bakmadım ama umarım duruyorlardır. eflatun bar, temmuz bar, rehab barı öneririm. müzik dinlenilecek ve eş, dost varsa sevgili ile gidilecek iyi mekanlardır. ben annemi alır giderim, iki rock şarkı dinleriz artık.
olurda yolunuz düşerse bize uğrayın. ev giderken solda, dönerken solda. biz soldayız yani. çaya bekleriz.
efendim, anne babanın yazlık tercihi didim olunca her yaz hem ziyaret, hem tatil için uzun zamandır gittigim yerdir. bu sene üç beş on kez plan yaptıysamda henüz gidemedim. ancak annem sık sık arıyor ve “ne zaman geleceksin?” diye soruyor. gelde gitme! ancak özel nedenlerden dolayı son yıllarda gitmek istemedim. bu yaz da aileyi iki gün gördükten sonra, göcek istikametine devam edip, tatilimi burada eda etmeyi planlıyorum. *
benim gibi tarih meraklısı biri için öncelik antik kenti gezmektir. didim’e gittigim ilk yıl dedim ki ben şu ören yerlerini gezeyim.
amma velakin...
ana! kent yok. yani bildiğiniz yok. ulen bu kadar çalınır mı ya? ayakta kalan tek yapı apollon tapınağı. antik kent malesef diğer birçok tarihi eserlerimiz gibi yağmalanmış. apollon tapınağını ise büyük cüssesi nedeniyle götürülememiş olabilir. ne acı değil mi? ayrıca tapınağa gelirseniz hemen etrafına bakın evler, cafeler, dükkanlar. sit alanı olması gereken yere, dönemin sit kafalı yöneticileri tarafından imar izni verilmiş. lan oranın altında tarih yatıyor ya.

didyma, ikiz veya ikiz tepeler anlamına geliyor. didim adı antik kente benzerlikten dolayı sonradan verilmiştir. apollon tapınağına ise, kehanetler tapınağı denir. tarihi m.ö. 7 yy. kadar uzanır. nedeni ise, tapınak içerisinde din adamlarının gelecek hakkında kehanette bulunmalarıdır. konu hakkında pek bilgi yok. tapınağın yapımı bitirelememiştir. devasa boyutları ile yapı tamamlanmış olsaydı, sanırım dünya harikaları listesine girerdi. o derece görkemli bir yapı. helenistik dönemin en büyük 3 tapınağından biridir. mitolojiye göre müziğin, sanatın ve güneşin tanrısı apollon için yapılmıştır.

gelelim medusa hanım kızımıza, ilçenin sembolüdür. apollon tapınağı girişinde heykel ve kabartmaları vardır. sanırım hakkında en çok mit üretilen karakterlerden biridir. ben bilinen iki medusayı yazayım, siz karar verin. ilki bu tarz kabartma ve heykeller, o bölgeyi kötülüklerden korumak için yapılmış olmasıdır. ancak buradan bir hikaye çıkmaz. ikincisi daha esrarengizdir. mitoloji candır ya! gözlerine bakanı taşa çeviren, yılan saçlı bir hatundur medusa. bunlar aslında üç kız kardeşler. gorgon kardeşler denir. insan değil, canavar olarak tanımlanır. içlerinden biri ölümlüdür. tabii ki bu bizim didimli medusadır. insanların kahramanı “perseus” tarafından öldürülür. kelle, bedenden ayrılır. rivayet o ya, medusa öldüğünde hamiledir ve çocuğunun babası denizler ve depremler tanrısı “poseidon”dur. gerçi poseidon medusaya zorla sahip olmuş derler ama artık nabalı günahı onun boynuna.
tüm koylarını bilirim ki, az değil 27 koy vardır. gerçi ben o kadarını sayamadım ama var diyolla! denizi sakin ve sıcaktır. konum olarak ise kuşadası, çeşme ve bodrum’a yaklaşık bir saatlik mesafededir. yani sıkıldın mı? kaç git! benim tercihim genelde bodrum oluyordu. nedense bir türlü sevemedim kuşadası ve çeşmeyi.
başlığa yazan bir arkadaş, didim için kekoların yeri demiş. ulen ülkede aristokrasi var da bizim mi haberimiz yok? elin ingilizi gelmiş yerleşmiş. oksijeni bol diye. ayrıca ben avam olduğum ve herhangi bir hanedan soyundan gelmediğim için sorun yok.
bırakın altınkum plajını, yakın koylara gidin. ege bölgesini iyi bilirim. bir çok yerinden denize çivileme dalmışımdır. ancak didim bu anlamıyla fark yaratır. havuz gibidir denizi. yürü ha yürü boyu aşmıyor ve en önemlisi deniz suyu sıcaktır.
gelelim eğlenmeye. eskiden akşam eğlencesi için iyi mekanlar yoktu. ancak son yıllarda birbirinden güzel cafeler açıldı. ben bu yazıyı yazarken bakmadım ama umarım duruyorlardır. eflatun bar, temmuz bar, rehab barı öneririm. müzik dinlenilecek ve eş, dost varsa sevgili ile gidilecek iyi mekanlardır. ben annemi alır giderim, iki rock şarkı dinleriz artık.
olurda yolunuz düşerse bize uğrayın. ev giderken solda, dönerken solda. biz soldayız yani. çaya bekleriz.
devamını gör...
dünyanın en mutlu ülkeleri listesi'nde türkiye'nin gerilemesi
mutsuzuz. bizi kendi içimizdekiler sömürüyor çünkü..
devamını gör...
ağlamak için sudan sebepler bulmak
abi haftada 4 5 gün rahat sebep bulurum. hiçbir şey bulamazsam ailemin öldüğünü düşünür kendimi ağlatırım bir çeşit fantezi ya da manyaklık istediğinizi söyleyebilirsiniz..
devamını gör...
cemal süreya'nın dediği gibi
“nazar değmesin diye mi kurşun döküyordu kalleşler masum çocuklara? “
devamını gör...
sorumsuz babaya ölüp biten aile fertleri
var bizim toplumda böyle saçma düşünceler. "başınızda erkek olsun" ne saçma bir düşüncedir... yanında erkek olsun da, eğer o erkek/ baba artık her neyse seni huzursuz hissettiriyor, psikolojini olumsuz etkiliyor ve zarardan başka bir şey getirmiyorsa neden yanında olsun?
bizim toplumun kendi ayakları üzerinde duran kişilerden hiç haz etmeme gibi bir huyu var zaten. özellikle bu kişi kadın olunca dayanamayıp hemen eleştirecek bir şeyler buluyor, kendilerince tahminler yürütüyorlar. bence bir insanın kendi ayakları üzerinde durabilecekken bir kurtarıcı ya da yanında bir sembol görme ihtiyacı kendisine yaptığı en büyük saygısızlıktır.
bizim toplumun kendi ayakları üzerinde duran kişilerden hiç haz etmeme gibi bir huyu var zaten. özellikle bu kişi kadın olunca dayanamayıp hemen eleştirecek bir şeyler buluyor, kendilerince tahminler yürütüyorlar. bence bir insanın kendi ayakları üzerinde durabilecekken bir kurtarıcı ya da yanında bir sembol görme ihtiyacı kendisine yaptığı en büyük saygısızlıktır.
devamını gör...
kız çocuğuna şantajla 1 yıl boyunca tecavüz eden aşağılıklar
bazen sözlükte küfür olmadığı için üzülüyorum...
devamını gör...
