güne bir siyasetçi yalanı bırak
s: "hesap sormazsam namertim"
devamını gör...
doğmadan önce neredeydik sorunsalı
'sen potakalda vitaminken' diye bir cümle vardı bir ara.
bana çok şirin gelir bu cümle. lütfen ben potakalda vitamin olabilir miyim? çok erken bir talep bu farkındayım. hahah canım ben ya.
bana çok şirin gelir bu cümle. lütfen ben potakalda vitamin olabilir miyim? çok erken bir talep bu farkındayım. hahah canım ben ya.
devamını gör...
yar diye diye
serdar ortaç'ın amcasının zamanında halay diye bir şeyin olmadığını iddia ettiği, 1999 tarihli bilsem ki albümünden bir şarkı. şarkının kalan sözleri de epey enterasan.
efendiyim aslında, bulunmaz eşim
malatya civarından bir yar sevmişim
bakıyoruz, gayet makul iddialar. malatya'nın civarı olarak nereyi kast ettiği tam olarak belli değil. belli bir çap vermemiş serdar bey fakat çevre iller desek; malatya, sivas, erzincan, tunceli, elazığ, diyarbakır, adıyaman ve maraş'tan biri olması lazım ilgili yârın memleketinin.
erkeklik dergahından geçmez sevdalar
babam bilmez aslında, erkekler ağlar
ilginç. erkeklik dergahından sevda geçmemesine rağmen, neden aslında erkeklerin ağladığı belli değil. sevda dışında kalan tüm mevzularda aslında erkekler ağlar mı demek istemiş? bilemiyoruz. serdar bey ve babası arasındaki erk mücadelesinin bir izdüşümü olan bu söylemdeki çelişkili ifadeler, serdar ortaç'ın bu kavgayı sonlandırabilmek için yeterince olgunlaşmadığını gözler önüne sermekte. devam edelim.
kırkından sonra amcam çeker halayı
e amcamın zamanında halay mı vardı
hayli ilginç bir başka söylemle daha karşı karşıyayız. amcasının kırkından sonra halay çekmesinden dem vurmakta olan serdar bey, halay çekmek için belirli bir yaş aralığı olduğundan ve amcasının bulunduğu kırklı yaşların da ilgili aralık dışında kaldığından bahsediyor ve bunu tiye alıyor. çok garip. bir sonraki cümle, daha da garip. ilgili albüm çıktığında takvimlerimiz 99 yılını gösteriyor. kırkından sonra söyleminden kaynaklı olarak, amcasının 40-50 yaş aralığında olduğunu varsayarsak, serdar ortaç 1949-1999 yılları arasında halay diye bir şey olmadığını iddia ediyor. bu söylemin de gerçekleri yansıtmadığını rahatlıkla onayabiliriz.
ağzın dilin kavrulsun, kapansın yollar
seven bilmez aslında erkekler ağlar
serdar beyin bu dizelerde kime ah ettiği bilinmemekle beraber, önceki dizelerde babasına ait olduğunu belirttiği ve yanlış olduğunu iddia ettiği erkeklerin ağlamadığı algısını bu kez sevenler olarak nitelendirdiği bir çoğul özneye yüklemiş. sanırım babasının da bu sevenler topluluğuna dahil olduğunu anlamamız gerekiyor.
belki ben bunu çoktan beri hak ettim
ömrümün tamamını sende tükettim
kim bilir belki sana kavuşacağım
belki de genç yaşımda yaşlanacağım
serdar bey burada yârına bir takım söylemlerde bulunuyor. aynı zamanda geçmişe yönelik belirsiz çıkarımları olduğunu ve gelecek konusunda da net fikirleri olmadığını anlıyoruz. sıkıcı dizeler, geçiniz.
yar diye, diye, diye yandım bir yar var diye
bu yaşımda azdım diye açıkta kaldım
ilk dize tamamen kafiye ve yer doldurma amaçlı yazılmış olmakla birlikte ikinci dizede biraz gariplik mevcut. serdar ortaç'ın 1999 yılında içinde bulunduğu yaş: 29. serdar bey 29 yaşın libido yüksekliğine sahip olmak için geç bir yaş olduğunu düşünmekte sanırım lakin bir hayli yanılıyor. erkeklerde testosteron üretimi yaşla birlikte bir miktar azalsa da, 29 bu azalma seyrinde değil pek. genelde 40'lardan sonra belirgin bir düşüş görünüyor. direkt testosteron seviyesine göre libido çıkarımı yapmak her ne kadar doğru değilse de internetteki libido-yaş grafikleri birbirini pek tutmuyor. biz yine de bakalım.

evet, görüleceği üzere 29 gayet libidonun yüksek olduğu bir yaş. yanılıyorsun serdar, yanılıyorsun ortaç.
koynumu sarar diye, fazlası zarar diye
en azı karar diye açıkta kaldım
bu dizelerden hiçbir şey anlamadım. "koynumu sarsın yeter, fazlası zarar. çok değil azla yetineyim" demiş sanırım serdar bey, tam da bu yüzden açıkta kalmış. e az önce libidosu yüksek diye açıkta kaldığını iddia ediyordu. ne diyeyim.
alacağın olsun serdar.
efendiyim aslında, bulunmaz eşim
malatya civarından bir yar sevmişim
bakıyoruz, gayet makul iddialar. malatya'nın civarı olarak nereyi kast ettiği tam olarak belli değil. belli bir çap vermemiş serdar bey fakat çevre iller desek; malatya, sivas, erzincan, tunceli, elazığ, diyarbakır, adıyaman ve maraş'tan biri olması lazım ilgili yârın memleketinin.
erkeklik dergahından geçmez sevdalar
babam bilmez aslında, erkekler ağlar
ilginç. erkeklik dergahından sevda geçmemesine rağmen, neden aslında erkeklerin ağladığı belli değil. sevda dışında kalan tüm mevzularda aslında erkekler ağlar mı demek istemiş? bilemiyoruz. serdar bey ve babası arasındaki erk mücadelesinin bir izdüşümü olan bu söylemdeki çelişkili ifadeler, serdar ortaç'ın bu kavgayı sonlandırabilmek için yeterince olgunlaşmadığını gözler önüne sermekte. devam edelim.
kırkından sonra amcam çeker halayı
e amcamın zamanında halay mı vardı
hayli ilginç bir başka söylemle daha karşı karşıyayız. amcasının kırkından sonra halay çekmesinden dem vurmakta olan serdar bey, halay çekmek için belirli bir yaş aralığı olduğundan ve amcasının bulunduğu kırklı yaşların da ilgili aralık dışında kaldığından bahsediyor ve bunu tiye alıyor. çok garip. bir sonraki cümle, daha da garip. ilgili albüm çıktığında takvimlerimiz 99 yılını gösteriyor. kırkından sonra söyleminden kaynaklı olarak, amcasının 40-50 yaş aralığında olduğunu varsayarsak, serdar ortaç 1949-1999 yılları arasında halay diye bir şey olmadığını iddia ediyor. bu söylemin de gerçekleri yansıtmadığını rahatlıkla onayabiliriz.
ağzın dilin kavrulsun, kapansın yollar
seven bilmez aslında erkekler ağlar
serdar beyin bu dizelerde kime ah ettiği bilinmemekle beraber, önceki dizelerde babasına ait olduğunu belirttiği ve yanlış olduğunu iddia ettiği erkeklerin ağlamadığı algısını bu kez sevenler olarak nitelendirdiği bir çoğul özneye yüklemiş. sanırım babasının da bu sevenler topluluğuna dahil olduğunu anlamamız gerekiyor.
belki ben bunu çoktan beri hak ettim
ömrümün tamamını sende tükettim
kim bilir belki sana kavuşacağım
belki de genç yaşımda yaşlanacağım
serdar bey burada yârına bir takım söylemlerde bulunuyor. aynı zamanda geçmişe yönelik belirsiz çıkarımları olduğunu ve gelecek konusunda da net fikirleri olmadığını anlıyoruz. sıkıcı dizeler, geçiniz.
yar diye, diye, diye yandım bir yar var diye
bu yaşımda azdım diye açıkta kaldım
ilk dize tamamen kafiye ve yer doldurma amaçlı yazılmış olmakla birlikte ikinci dizede biraz gariplik mevcut. serdar ortaç'ın 1999 yılında içinde bulunduğu yaş: 29. serdar bey 29 yaşın libido yüksekliğine sahip olmak için geç bir yaş olduğunu düşünmekte sanırım lakin bir hayli yanılıyor. erkeklerde testosteron üretimi yaşla birlikte bir miktar azalsa da, 29 bu azalma seyrinde değil pek. genelde 40'lardan sonra belirgin bir düşüş görünüyor. direkt testosteron seviyesine göre libido çıkarımı yapmak her ne kadar doğru değilse de internetteki libido-yaş grafikleri birbirini pek tutmuyor. biz yine de bakalım.

evet, görüleceği üzere 29 gayet libidonun yüksek olduğu bir yaş. yanılıyorsun serdar, yanılıyorsun ortaç.
koynumu sarar diye, fazlası zarar diye
en azı karar diye açıkta kaldım
bu dizelerden hiçbir şey anlamadım. "koynumu sarsın yeter, fazlası zarar. çok değil azla yetineyim" demiş sanırım serdar bey, tam da bu yüzden açıkta kalmış. e az önce libidosu yüksek diye açıkta kaldığını iddia ediyordu. ne diyeyim.
alacağın olsun serdar.
devamını gör...
yeni gelin sorunsalı
günümüzde kendi evlendiği için hemen bir başkasının da evlenmesi gerektiğini savunan ve düşünen gelindir. evlilik onun için bir hayat felsefesi, yaşam tarzıdır. evin içini pembe, mor renklerde donatması da hayattaki evlilikten sonraki tek başarısıdır. görgüsüz sunumları, evin her yerinde göz kanatan renk ve tonları, el işleri ile sizi evlilikten soğutabilir. bir yeni gelin evine yolunuz düşerse, sizi karşılayacak sunumlara,ev düzenine ve tasarımına alışık olmanız gerekir. aksi halde göz zevkiniz sizi bir daha dönmemek üzere terkedebilir.
yeni gelin adayı: "aaa canım sen ne zaman evleneceksin bitanem? (yeni gelen adaylarının baş sorunlarından biri de evlendikten sonra herkese canım, bitanem, hayatım diye çok bilmiş tavırlarla konuşup, hitap etmesidir.
yeni gelin adayı: (i: dur ben sana bi kahve yapayım.)
( binbir çeşit züccaciyeden alınmış ve çeyizine doldurulmuş ürünlerle yapılan kahve sunumudur. keşke pahalı bir cafeye gidip boru gibi bir hesap ödeseydim de bu sunuma şahit olmasaydım dedirtir.
bir de koçişkosunun en sevdiği huylarından, eve gelirken aldığı 10203. çiçeği, kuyumcu soymuş gibi kollarını ve boynunu saran altınlarına maruz kalabilirsiniz.
her şeye hazırlıklı olmanız gerekir her şeye...
yeni gelin adayı: "aaa canım sen ne zaman evleneceksin bitanem? (yeni gelen adaylarının baş sorunlarından biri de evlendikten sonra herkese canım, bitanem, hayatım diye çok bilmiş tavırlarla konuşup, hitap etmesidir.
yeni gelin adayı: (i: dur ben sana bi kahve yapayım.)
( binbir çeşit züccaciyeden alınmış ve çeyizine doldurulmuş ürünlerle yapılan kahve sunumudur. keşke pahalı bir cafeye gidip boru gibi bir hesap ödeseydim de bu sunuma şahit olmasaydım dedirtir.
bir de koçişkosunun en sevdiği huylarından, eve gelirken aldığı 10203. çiçeği, kuyumcu soymuş gibi kollarını ve boynunu saran altınlarına maruz kalabilirsiniz.
her şeye hazırlıklı olmanız gerekir her şeye...
devamını gör...
aynası iştir kişinin lafa bakılmaz
devamını gör...
sinirden ağlamak
aşırı sinir bozucu bir olaydır. kendini ifade etmeye çalışırken birden sesin çatallaşır, gözlerin dolar, kendini ağlamamak için zorlarken daha da şekilden şekile girersin ve karşıdaki bunu fark edip gülmeye başlar. bu sefer bir de kendine sinirlenirsin, hayır ağlanacak da bir şey yok ki. e bayıl bi de istersen feriha! gözlerinden istemsiz yaşlar akar, içinden gelen o ağlamayı ne kadar ittirirsen bi süre sonra o kadar boğazın düğümlenir, konuşamazsın. rahat rahat sinirlenemiyoruz da ya.
(bkz: bak şerefsiz evladıyım ağlamamak için kendimi zor tutuyorum)
(bkz: bak şerefsiz evladıyım ağlamamak için kendimi zor tutuyorum)
devamını gör...
doksanlı yılların pop müziği
sırrı hala çözülememiş bir güzelliktir.
biz pandemiden önceleri ofiste çalışırken ara sıra arkadaşımla "hadi bugün 90'lar dinleyelim" derdik...
bence 90'larda sadece şarkılar değil, insanlar ve dünya da daha güzeldi...
90'ları özleyenlere gelsin...
biz pandemiden önceleri ofiste çalışırken ara sıra arkadaşımla "hadi bugün 90'lar dinleyelim" derdik...
bence 90'larda sadece şarkılar değil, insanlar ve dünya da daha güzeldi...
90'ları özleyenlere gelsin...
devamını gör...
normal sözlük ocak devrimi
hemen acaba çaylak mıyım diye kontrol ettim. şükürler olsun ki aslanlar gibi yazarız. o zaman tam gaz devam.
devamını gör...
kız isteme cinsiyetçi midir sorunsalı
(bkz: her b.ku cinsiyete bağlayan 3. sınıf ülke başlıkları).
ya bir yol bul ya bir yol aç ya da yoldan çekil.
ya bir yol bul ya bir yol aç ya da yoldan çekil.
devamını gör...
üzerlik tohumu
lat. peganum harmala
ing. syrian rue, african rue

halk arasında nazar otu olarak da bilinir. aktarlardan temin edilebilir. mayıs-temmuz aylarında çiçek açan, yüksekliği 70 cm kadar olan, steplerde yetişen çok yıllık otsu bir bitkidir. tohumları esmer siyah renkli, 1-2 mm uzunluktadır.

peganum harmala halüsinojenik etkiye sahip ayahuasca maddesinin hazırlanmasında kullanılır.
ülkemizde halk arasında meyvelerindan nazarlık, tohumlarından ise nazara karşı tütsü yapılmaktadır. ayrıca bağırsak parazitlerine karşı bal ile karıştırılarak kullanıldığı hakkında bazı kayıtlar bulunmaktadır. tohum ve köklerinden elde edilen boya, kumaş ve yün boyamada kullanılmaktadır.


harmala alkaloitlerinin antihipertansif ve santral sinir sistemi stimulanı olduğu uzun zamandan beri bilinmektedir.
alkaloit ekstresi farelere subkutan (deri altı enjeksiyon) olarak verildiğinde 30 dakika içinde titremelere sebep olmaktadır. ayrıca alkaloitlerden harmin ve harmalin halüsinasyona neden olur ve insanlarda halüsinojenik doz 4 mg/kg'dir. yüksek dozda meydana gelen zehirlenmede renkli görme, titreme, salya ifrazatı, mide bulantısı görülmektedir.
ayrıca afyonun uzaktan kuzenidir.

kaynak: buradan
ing. syrian rue, african rue

halk arasında nazar otu olarak da bilinir. aktarlardan temin edilebilir. mayıs-temmuz aylarında çiçek açan, yüksekliği 70 cm kadar olan, steplerde yetişen çok yıllık otsu bir bitkidir. tohumları esmer siyah renkli, 1-2 mm uzunluktadır.

peganum harmala halüsinojenik etkiye sahip ayahuasca maddesinin hazırlanmasında kullanılır.
ülkemizde halk arasında meyvelerindan nazarlık, tohumlarından ise nazara karşı tütsü yapılmaktadır. ayrıca bağırsak parazitlerine karşı bal ile karıştırılarak kullanıldığı hakkında bazı kayıtlar bulunmaktadır. tohum ve köklerinden elde edilen boya, kumaş ve yün boyamada kullanılmaktadır.


harmala alkaloitlerinin antihipertansif ve santral sinir sistemi stimulanı olduğu uzun zamandan beri bilinmektedir.
alkaloit ekstresi farelere subkutan (deri altı enjeksiyon) olarak verildiğinde 30 dakika içinde titremelere sebep olmaktadır. ayrıca alkaloitlerden harmin ve harmalin halüsinasyona neden olur ve insanlarda halüsinojenik doz 4 mg/kg'dir. yüksek dozda meydana gelen zehirlenmede renkli görme, titreme, salya ifrazatı, mide bulantısı görülmektedir.
ayrıca afyonun uzaktan kuzenidir.

kaynak: buradan
devamını gör...
ekonomiyi eleştiren kara çarşaflı kadın
kara çarşaflı kadın hmm gördüğüm en saçma başlık.
devamını gör...
afganistan'dan 10 milyon kişi göç edebilir
afganistan cumhurbaşkanı eşref gani'nin beyanıdır. bakın ben ırkçı bir insan değilim. ırkçı olmadığım gibi aptal da değilim. bu afganlar da bizim başımıza dert olacak. en son ak parti'ye oy veren bazı çomarlar "sınırları açarız, avrupa bizden korksun" dediğinde yunanistan'da mültecilerin botunu batırdı adamlar. arkadaşlar herkes bizim gibi gerizekalı olmadığı gibi, sınırları da bizim sınırımız gibi yol geçen hanı değil hani. bu afganlar da eminim bizim içimizde patlayacak. haberin kaynağı iktidar medyası olduğunda "ab falan da dikkatli olmalı" diyor. ab senin gibi gerizekalı değil kardeşim. senin miden o kadar mülteciyi ve ülkenin demografik yapısının bozulmasını kaldırıyor olabilir lakin onlar senin gibi midesiz değil. sen anca bu yalanlarla "sınırları açarız, avrupa bizden korksun" diyen çomar kitleni kandırırsın. hoş artık onları da kandıramıyorsun da...
afganistan’daki iç savaşın tırmanması halinde özellikle iran üzerinden göç dalgası bekleniyor. cumhurbaşkanı eşref gani, 10 milyondan fazla kişinin göç etmek zorunda kalacağını açıkladı. olası afgan göçü türkiye’ye olduğu kadar avrupa için de endişe konusu. ülkedeki nato misyonu biterken ab ile henüz göç mekanizmaları kurulmadığını belirten yetkililer, “ab, suriye’de yapılan hataları tekrarlamamalı” diyor.
buradan
afganistan’daki iç savaşın tırmanması halinde özellikle iran üzerinden göç dalgası bekleniyor. cumhurbaşkanı eşref gani, 10 milyondan fazla kişinin göç etmek zorunda kalacağını açıkladı. olası afgan göçü türkiye’ye olduğu kadar avrupa için de endişe konusu. ülkedeki nato misyonu biterken ab ile henüz göç mekanizmaları kurulmadığını belirten yetkililer, “ab, suriye’de yapılan hataları tekrarlamamalı” diyor.
buradan
devamını gör...
synthesizer
osilatörler yardımı ile oluşturulmuş bir nevi 'müzik sentezleyici'. bu osilatörler elektrik sinyalinin dalga boyunu değiştirerek üç farklı şekle sokarlar ve tınısını şekillendirerek ses'e dönüştürürler. tınısı değişen bu üç farklı dalga(sinüs dalga, kare dalga ve üçgen dalga), bir synthesizer'ın ana sesleridir. bu alet ile hem doğal sesler taklit edilebilir hem de yeni tür sesler oluşturulabilir. ilk örneği 1870'lerde çıkmıştır fakat günümüzde kullanılan 'voltaj kontrollü' synthesizer'ların çıkması ise 1960'lardadır. zira moog synthesizer bu yıllarda çıkmıştır. peki nedir bu moog synthesizer? tabi ki bilinen ilk taciri amaçlı synthesizer. aynı zamanda ilk analog(ses üretme veya birleştirme için analog veriler kullanan) model olarak da geçer.
ayrıca sentez türüne göre de artırmalı ve eksiltmeli olarak ikiye ayrılır. artırmalı olanlarda ses'e, harmonik açıdan ilişkili yeni dalga şekilleri eklenir ve ulaşılmak istenen ses elde edilir. eksiltmeli olanlarda ise basit bir filtreleme ile bazı frekanslar elenir.
gelelim popüler müzikteki birkaç örneğine;
sweet dreams
(bkz: personal jesus)
(bkz: just can't get enough)
(bkz: tainted love)
ve en sevdiğim örnekler ise;
(bkz: together in electric dreams)
(bkz: giorgio by moroder)
ayrıca sentez türüne göre de artırmalı ve eksiltmeli olarak ikiye ayrılır. artırmalı olanlarda ses'e, harmonik açıdan ilişkili yeni dalga şekilleri eklenir ve ulaşılmak istenen ses elde edilir. eksiltmeli olanlarda ise basit bir filtreleme ile bazı frekanslar elenir.
gelelim popüler müzikteki birkaç örneğine;
sweet dreams
(bkz: personal jesus)
(bkz: just can't get enough)
(bkz: tainted love)
ve en sevdiğim örnekler ise;
(bkz: together in electric dreams)
(bkz: giorgio by moroder)
devamını gör...
bozatlı hızır
esasen yine türk mitolojisine ait bir kavramın, dini inancın değişmesi ile birlikte yeni dini inanca adaptasyonudur. köken olarak kök tengri'nin ata ruhlarından birisidir. koruyucu ve kollayıcı iyelerdendir. bu mitin temelini özellikle tuva, yakut ve altay anlatılarında yakinen görebilirsiniz. hatta boz atın kanatlı bir at olduğuna dair anlatılar da mevcuttur. genelde kanatlı at olarak, ak tulpar ya da tulpar biliniyor olsa dahi bu özelliği haiz daha fazla sayıda at olduğundan bahsedebiliriz. yani gök sakallı kıdır'ın atı ile birlikte boz atlı hızır'a dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz. siz darda kaldığınızda o gök yüzünden kanatlı atı ile zıpkın gibi fişek gibi yeryüzüne iner ve gerekeni yapar. aslında günümüz şartlarında değerlendirdiğinizde süper kahraman tabirinin öbür adıdır. * işin latifesi bir yana gökten ya da kayın ağacından inerek yardıma koştuğuna inanılan bu ulu kişi, şekil değiştirme özelliğine de sahiptir. karşınıza her türlü formda çıkabilir. onunla karşılaşmanız için darda kalmanız ve onu çağırmış olmanız kafidir. atıyla birlikte çok hızlı hareket ettiği için bir mekandan diğer mekana çok kısa bir süre içerisinde geçebilir. bu da onun her yere yetişmesinin altındaki temel argümandır. birde kimi zamanlar sizi sınava tabi tutar. siz ondan yardım isterken kuvvetle muhtemel öncesinde onunla karşılaşmışsınızdır. çünkü o ihtiyaç sahibi bir insan formundayken kapınızı çalmış ya da karşınıza çıkmıştır. işte hızır size yetişmiyorsa hatayı kendinizde aramanız lazım. kim bilir neler ettiniz adama? *
tabi burada şu noktanın altını çizmek lazım; bazılarının hoşuna gitmese de bugün anadolu coğrafyasında eski türk kültürü ve inançlarına dair değerler bizatihi alevi toplumu içerisinde yaşatılmaktadır. tabiri caizse aleviler tüm olumsuzluklara rağmen, türk kültürü ve geçmişine dair toplumsal hafıza görevi görmeye devam etmektedirler. bugün alevi toplumunu anadolu coğrafyasından çıkardığınızda geriye ne yazık ki çok az şey kalır.
tabi burada şu noktanın altını çizmek lazım; bazılarının hoşuna gitmese de bugün anadolu coğrafyasında eski türk kültürü ve inançlarına dair değerler bizatihi alevi toplumu içerisinde yaşatılmaktadır. tabiri caizse aleviler tüm olumsuzluklara rağmen, türk kültürü ve geçmişine dair toplumsal hafıza görevi görmeye devam etmektedirler. bugün alevi toplumunu anadolu coğrafyasından çıkardığınızda geriye ne yazık ki çok az şey kalır.
devamını gör...
bibliyoterapi
kitaplarla tedavi anlamına gelen bir sözcüktür.
çok romantik, çok eski moda, çok çağdışı gelebilecek bir fikir savunmak üzere olduğumu belirterek “en son ilkokulda cin ali okumuştum” , “ hala kitap okuyan var mı?”, “ filmi varken romanı okuyan tipler” gibi cümleler kuran ya da kuranlara hak veren arkadaşların okumayı bir an önce bırakmasını salık veririm.
kitaplar bir tedavi aracı olarak kullanılabilir ve aslında kullanılmalıdır da. hele de içinde yaşadığımız ve bizi bir kemirgen gibi yiyip bitirmeye yeminli bu vahşi ve doymak bilmez çağda.
insanlar yalnızlaşmaya başladı. bu açıkça görünen bir gerçek ama bu yalnızlık sadece fiziksel bir tek başınalık hali değil. yabancılaşmayı da beraberinde getiren kalabalıklar arasında yoksun hissetme hali.
kimse kimseye derdini açamıyor, kimse sorunlarını konuşup sadece kendisini dinleyecek insanlar bulamıyor. ya da anlattığında kendine akıl verilmesini, acınmasını, sırtının sıvazlanmasını istemiyor. insanların derdi anlaşılarak yalnızlıktan kurtulmak.
herkes sahibi olduğun derdin, sorunun, hastalığın, takıntının kendinden başka kimsede olmadığını zannederek kendi kişisel cehennemini inşa ediyor. kimse kendine benzeyen insanlar bulamıyor içini rahatlatmak için. işte burda kitaplar devreye girebilir.
hiç karşılaşmadığınız ama size benzeyen insanları görebilirsiniz o kağıt yığınları içinde. yalnız olmadığınızı, gözünüzde büyüttüğünüz sorunların birçok insan tarafından deneyimlendiğini anlamanın rahatlığını yaşayabilirsiniz.
kitaplar hayat kurtarır. iş; doğru kitapları bulabilmekte. kitaplar insanları birbirine bağlar ve yalnızlık duygusunu yok edemese de azaltır.
michael jackson öldüğü zaman yanlış hatırlamıyorsam uykusuz dergisi eci vokke öldü diye bir kapak hazırlamıştı. o başlığı görünce o kadar mutlu olmuştum ki. herkesin tıpkı benim gibi o şarkıyı ecci vokke diye okuduğunu öğrenince bir ingilizce öğretmeni olarak kendimden utanmaktan vazgeçmiştim.
okuyun hanımlar beyler. bu bir iyileşme yöntemidir.
çok romantik, çok eski moda, çok çağdışı gelebilecek bir fikir savunmak üzere olduğumu belirterek “en son ilkokulda cin ali okumuştum” , “ hala kitap okuyan var mı?”, “ filmi varken romanı okuyan tipler” gibi cümleler kuran ya da kuranlara hak veren arkadaşların okumayı bir an önce bırakmasını salık veririm.
kitaplar bir tedavi aracı olarak kullanılabilir ve aslında kullanılmalıdır da. hele de içinde yaşadığımız ve bizi bir kemirgen gibi yiyip bitirmeye yeminli bu vahşi ve doymak bilmez çağda.
insanlar yalnızlaşmaya başladı. bu açıkça görünen bir gerçek ama bu yalnızlık sadece fiziksel bir tek başınalık hali değil. yabancılaşmayı da beraberinde getiren kalabalıklar arasında yoksun hissetme hali.
kimse kimseye derdini açamıyor, kimse sorunlarını konuşup sadece kendisini dinleyecek insanlar bulamıyor. ya da anlattığında kendine akıl verilmesini, acınmasını, sırtının sıvazlanmasını istemiyor. insanların derdi anlaşılarak yalnızlıktan kurtulmak.
herkes sahibi olduğun derdin, sorunun, hastalığın, takıntının kendinden başka kimsede olmadığını zannederek kendi kişisel cehennemini inşa ediyor. kimse kendine benzeyen insanlar bulamıyor içini rahatlatmak için. işte burda kitaplar devreye girebilir.
hiç karşılaşmadığınız ama size benzeyen insanları görebilirsiniz o kağıt yığınları içinde. yalnız olmadığınızı, gözünüzde büyüttüğünüz sorunların birçok insan tarafından deneyimlendiğini anlamanın rahatlığını yaşayabilirsiniz.
kitaplar hayat kurtarır. iş; doğru kitapları bulabilmekte. kitaplar insanları birbirine bağlar ve yalnızlık duygusunu yok edemese de azaltır.
michael jackson öldüğü zaman yanlış hatırlamıyorsam uykusuz dergisi eci vokke öldü diye bir kapak hazırlamıştı. o başlığı görünce o kadar mutlu olmuştum ki. herkesin tıpkı benim gibi o şarkıyı ecci vokke diye okuduğunu öğrenince bir ingilizce öğretmeni olarak kendimden utanmaktan vazgeçmiştim.
okuyun hanımlar beyler. bu bir iyileşme yöntemidir.
devamını gör...
bir öz eleştiri yap
ben kendi kendimin hakimiyim ve herkesi kendim gibi sanmak suçundan müebbet yedim.
devamını gör...
normal sözlük'ün kadın yazarları
süslü sözlük hariç diğer sözlüklerden çok daha fazla boy gösterebildiğimizi düşündüğüm yerde bulunan bence hepsi birbirinden tatlı hemcinslerim. daha çok yazın yahu, buraları kadınlar kurtaracak. sizi seviyorum.
devamını gör...
sevgilisine tektaş alamayan erkek
bana deniyor ki bahadırcığım senin kafa store’unda 6500 karma puanın var. teşekkür ederim, sağ olun. ya benim canım geçen akşam sevgilime tektaş almak istedi, alamadım ya. benim canım geçen akşam sevgilime tektaş almak istedi, alamadım ya! kusura bakmayın ama böyle köklü yazarlığın ben anasına portakal atayım ya. böyle köklü yazarlığın ben anasına portakal atayım. ne iş yapıyorum ben? benjamin bey siz söyleyin, ne iş yapıyorum ben? yazarlık yapıyorum ben, yazarlık! kafa store’umda 400 karma puan var şu anda. ben ne yapıyorum? yazarlık yapıyorum!
devamını gör...
kitap alıntıları
acılarla beslenen insan modeli
neden acılardan beslenir insan?
ve neden her şey yolundayken rahatsız olur,
temcit pilavı gibi eski acıları,yaşanmışlıkları bugüne taşır taşır durur?
bilinçaltının gücünü hafife almayalım ve bir örnekle konuya açıklık getirelim istiyorum.
bütün hayatı boyunca mücadele etmiş,elinden geldiğince herkese yardım etmiş birini düşünelim.
yememiş yedirmiş giymemiş giydirmiş hani derler ya saçını süpürge etmiş biri olsun örneğimiz.
sözde kendini düşünmeden yaşayan örneğimiz acaba gerçekten kendini düşünmeden mi yaşamıştır hayatını?
yoksa bencilliği ile sadece kendini düşündüğü için mi gerçekleştirmiştir eylemlerini?
yaptığımız herhangi bir eylem ileride bize bir fayda getirecek düşüncesiyle yapılıyorsa yani işin içinde bir alışveriş varsa bu bir çıkar ilişkisidir.
ben ona saçımı süpürge ettim,yemedim yedirdim,giymedim giydirdim,bir dediğini iki etmedim,yokken var ettim ama ona hissettirmedim.
ne kadar ilahi davranışlar,ne kadar takdirde şayan.
peki ama sen bunları neden yaptın?
hadi gerçek amacını söyle bana.
hayatında bir defa da olsa sadece kendine dürüst davran ve gerçek amacın neydi onu söyle.
saygı görmek sayılmak mı?
aranıp sorulmak,el üstünde tutulmak mı?
ne vefakar ne iyi insan denilmek mi?
zorda kaldığında desteklenmek mi?
yoksa bunların hepsi mi?
iyi de sen bütün bunları yaparken karşındakini borçlandırdığını düşünmedin mi?
onu davranışlarınla ve belki de paranla,gücünle,aklınla ezdiğini.
ve çok daha önemlisi o gerçekten istiyor muydu senin onun için yaptıklarını ya da yaptım dediklerini?
soru üstüne soru ve cevap sadece sen de.
peki cevabı bulduğunda ne olacak?
bilinçaltında oluşturduğun kalıbı kırmış olacaksın,hayatını kendin olarak yaşayacaksın.
her şey yolundayken hayatında bir acı yaratmak istemeyeceksin.
çünkü zorluklardan ve zorlukların ardından gelen acılardan beslenmiyor olacaksın.
hayatını heba etmemiş olacaksın.
mutlu olacaksın.
daha ne olsun ki... *
neden acılardan beslenir insan?
ve neden her şey yolundayken rahatsız olur,
temcit pilavı gibi eski acıları,yaşanmışlıkları bugüne taşır taşır durur?
bilinçaltının gücünü hafife almayalım ve bir örnekle konuya açıklık getirelim istiyorum.
bütün hayatı boyunca mücadele etmiş,elinden geldiğince herkese yardım etmiş birini düşünelim.
yememiş yedirmiş giymemiş giydirmiş hani derler ya saçını süpürge etmiş biri olsun örneğimiz.
sözde kendini düşünmeden yaşayan örneğimiz acaba gerçekten kendini düşünmeden mi yaşamıştır hayatını?
yoksa bencilliği ile sadece kendini düşündüğü için mi gerçekleştirmiştir eylemlerini?
yaptığımız herhangi bir eylem ileride bize bir fayda getirecek düşüncesiyle yapılıyorsa yani işin içinde bir alışveriş varsa bu bir çıkar ilişkisidir.
ben ona saçımı süpürge ettim,yemedim yedirdim,giymedim giydirdim,bir dediğini iki etmedim,yokken var ettim ama ona hissettirmedim.
ne kadar ilahi davranışlar,ne kadar takdirde şayan.
peki ama sen bunları neden yaptın?
hadi gerçek amacını söyle bana.
hayatında bir defa da olsa sadece kendine dürüst davran ve gerçek amacın neydi onu söyle.
saygı görmek sayılmak mı?
aranıp sorulmak,el üstünde tutulmak mı?
ne vefakar ne iyi insan denilmek mi?
zorda kaldığında desteklenmek mi?
yoksa bunların hepsi mi?
iyi de sen bütün bunları yaparken karşındakini borçlandırdığını düşünmedin mi?
onu davranışlarınla ve belki de paranla,gücünle,aklınla ezdiğini.
ve çok daha önemlisi o gerçekten istiyor muydu senin onun için yaptıklarını ya da yaptım dediklerini?
soru üstüne soru ve cevap sadece sen de.
peki cevabı bulduğunda ne olacak?
bilinçaltında oluşturduğun kalıbı kırmış olacaksın,hayatını kendin olarak yaşayacaksın.
her şey yolundayken hayatında bir acı yaratmak istemeyeceksin.
çünkü zorluklardan ve zorlukların ardından gelen acılardan beslenmiyor olacaksın.
hayatını heba etmemiş olacaksın.
mutlu olacaksın.
daha ne olsun ki... *
devamını gör...
seks anıları
şahsi ve muhterem anlardır. godoşluğun lüzumu yok. adam olun.
devamını gör...