gerçekten üzüldüğüm bir durum. seninle beğeni paylaşmıştık... bizim bir geçmişiz vardı ama senin için bir hiçmişim... seni kimse benim gibi beğenileyemez bunu sakın unutma.
devamını gör...

kısaca genel bilgilerden özel bilgilere ulaşmak olarak tanımlanabilir.
devamını gör...

iyi insan olmakla ne düşünüldüğüne bağlı iyi insan hor görülmez itilip kakılmaz. bence iyi olmaya çalışan insanlar bir yerden sonra ayarı kaçırıp saf salak oluyor o yüzden bu durumlar oluşuyor. sen iyi olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun demek ki. iyi olmak birine karşılıksız iyilik yaptığında karşıdakinin yaptığın iyiliğin değerini bilmeyip sana değersiz davrandığında senin hala ona iyilik yapman demek değildir mesela o zaman sen iyi olduğunu sanan bir dangalak olursun. bizimkiler iyi olmayı peygamber olmak sanıyor sana ne yapılırsa yapılsın sen iyi olmaya ona iyi davranmaya devam et şeklinde algılıyor herhalde. tabi ki bu iş böyle olmaz. sen iyiliği full içinden gelerek karşılıksız yaparsın ama baktın karşıdaki bunu anlamayan ya da zayıflık gören bir andaval o anda bunu fark ettiğin gibi soğuk bir set çekeceksin arana böyle yapman seni kötü yapmaz karakterli yapar. sonra bak bakayım pişman oluyor mu olmuyor mu bak bakalım seninle konuşmaya çalışıyor mu falan. ne yazık ki insanlar çoğunlukla böyledir. iyilik dediğin şey güzeldir ama herkese durduk yere yapılmaz. iyilik dediğin şey çok değerlidir çok özeldir herkese verilmez öyle sana en değerlilere vermelisin onu başkası anlamaz çünkü onun değerini. daha yeni tanıştığın insana hemen iyi olmaya çalışma, ilk olarak bir tanı zaman geçir. ilişkin ilerlediğinde dahi iyilik dozajını abartma iyi ol ve yardım et ama üstüne öyle titreyecek kadar değil. zaten çok samimi olunca artık iki tarafta birbirini çok sevince kız/erkek fark etmez senin o iyiliğini asla kullanmaz. bu iş böyledir.
devamını gör...

sadece üç yıl evli kalabildiği ve veremden kaybettiği eşine yazdığı mektup o öldükten sonra bulunmuştur. mektup etkileyici bir aşki anlatır.

“sevgilim, seni delicesine seviyorum.
bunu duymayı ne kadar sevdiğini biliyorum ama bunu yazma sebebim sadece senin sevdiğini bilmem değil. bunu yazıyorum çünkü bu satırları sana yazıyor olmak içimi ısıtıyor.
sana en son yazdığımdan beri aradan ne kadar da çok zaman geçti. neredeyse iki yıl… beni affedeceğini biliyorum çünkü nasıl biri olduğumu biliyorsun: inatçı ve gerçekçi. yazmamın bir anlamı olmayacağını düşündüm.
ama biricik eşim yapmakta geciktiğim şey aslında doğru olandı. zaten geçmişte bunu çok yapmıştım. sana seni sevdiğimi söylemek istiyorum. seni sevmek istiyorum ve her zaman da seveceğim.


sen öldükten sonra seni sevmenin ne anlama geldiğini anlamakta zorlanıyorum ama hala sana rahat hissettirmek ve seninle ilgilenmek istiyorum. senin de beni sevmeni ve benimle ilgilenmeni istiyorum.
seninle konuşacağım sorunlarım olsun, seninle çözelim istiyorum. ne yapmalıyız? birlikte kıyafet yapmayı ya da çinceyi öğrenebiliriz. şimdi bir şey yapamaz mıyım? hayır, sensiz tamamen yalnızım ve sen sadece bir hayalden ibaretsin.
hastayken benim ihtiyacım olduğunu düşündüğün ve vermek isteyip veremediğin şeyler yüzünden endişeliydin. oysa endişe duymana gerek yoktu. sana önceden de söylediğim gibi ortada gerçek bir ihtiyaç yoktu çünkü seni çok farklı şekilde ve çok fazla seviyordum. şimdi bu daha da gerçek, şimdi bana hiçbir şey veremezsin. ben seni hala seviyorum ve başkasını sevmem için önümde bir engel olarak duruyorsun ama senin orada durmanı istiyorum. sen ölü halinle bile hayattaki çoğu şeyden daha güzelsin.


biliyorum, sen olsan aptalca davrandığıma beni ikna ederdin. benim mutlu olmamı isterdin. bir kız arkadaşımın bile olmadığına şaşıracağına bahse girerim. bunu ne sen düzeltebilirsin ne de ben. neden böyle olduğunu anlamıyorum. yalnız kalmak istemiyorum. çok güzel kızlarla da tanıştım ama bir iki buluşmadan sonra hepsi gözüme kül gibi gözüktü. geriye kalan tek şey sendin ve gerçektin.
sevgili eşim, seni çok seviyorum.
eşimi seviyorum ve o ölü.
rich.
not: bunu gönderemediğim için beni affet ama yeni adresini bilmiyorum.”
devamını gör...

yunanca ''pan''* ve ''demonium''* un birleşiminden meydana gelmiş, tüm şeytanların bulunduğu yer olarak çevrilebilecek kelime.
john martin'in 1825 tarihli eserinin adı aynı zamanda.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
john milton'ın 1667'de yazdığı paradise lost şiirinde pandemonium cehennemin başkenti olarak geçiyor, john martin de bu şiirin bir bölümünü resmetmiş. tabloda lavların arasında şeytanın muhtemelen bir isyan başlatmak için ellerini havaya kaldırdığını görüyoruz.
john martin'in eserleri genelde görkemli manzaralardan oluşuyor ama bu tablo özellikle beni korkutuyor: sağ üstteki şimşek detayı, lavların kırmızısı ve şeytanın varlığı gerçekten cehenneme bakıyormuşum izlenimi uyandırıyor.
tablo louvre müzesi'nde sergileniyor.
devamını gör...

malazgirt meydan savaşı'nın başlamasını geciktirmiş olan askerdir.

romalı komutan diyojen ve askerleri meydanda beklerken, sultan alparslan'ın başkomutanı çakır bey, asker sayımının yapılmasını ister. sayımda tamı tamına 199 bin 998 baş asker çıkmıştır. bunun üzerine çakır bey:

"nerede o iki münasebetsiz? bre akılsızlar! savaşa geç kalındığı nerede görülmüş! yüzbaşı! gel buraya! nerede bu iki akılsız!" diyerek yüzbaşı samed'i çağırır

yüzbaşı: "beyim yeri bulamamışlar whatsapp'tan konum atar mısınız diyor."
çakır bey: "bir gün önceden malazgirt fatihleri grubunda paylaştık ya yüzbaşı!! densizler!! grubu sessize almışlardır kesin!!"
yüzbaşı: "konumu attım beyim iki dakikaya geliyorlarmış."

bu sebeple malazgirt meydan savaşı, tamı tamına beş dakika gecikmeli başlamıştır. neyse ki bu iki askerin cezası, zafer coşkusundan dolayı arada kaynamıştır.

bazı ünlü tarihçilerin yorumları

danielle de'comp- university of massachusetts gerçekten inanılmaz bir andı! roma'lı diyojen saatine bakıp "erken gelmişiz" dediği rivayet ediliyor.

dimitri vazilesonicsky - lomonosov moscow state university alparsan gerçekten de üst düzey bir komutan. sadece 5 dakikalık rötardan bile mutlak zaferle ayrılmasını bildi. iki askerdeki bu anti-militarist hareket gerçtekten şaşırtıcı.

tatyana sedatova: savaşın seyrini değiştiren iki asker ve anadolu'nun sonsuza kadar açılan kapıları! türkler gerçekten kriz yönetiminde başarılılar. en kritik yerlerde bile, rüzgarı kendilerine çeviriyorlar!
devamını gör...

siyah her şeye yakışabilen bir renk aslında ancak tek yakışmayacağı yer insan kalbi olurdu sanırım.
devamını gör...

kuşkusuz ki en büyük ön yargı,etrafımızdaki herkesi insan sanmamızdır.
charles bukowski
devamını gör...

kitaplarımdır. kitaplarımı okuması için insanlara verdiğimde ya yazıların altı çizilmiş oluyor ya da kitabın kapağını mahvederek getiriyorlar. birkaç kez yaptım bu hatayı bir daha asla yapmam.
devamını gör...

yaktığınızda misss gibi koku veren, hem loşluğuyla hen kokusuyla sizi mest eden mumdur. beni açıkcası mutlu ediyor. yaptığım işi daha keyifle yapmamı sağlarken motivasyonumu artırıyor. bu kokulu mumlarda var bir şey bak deneyin.
devamını gör...

saati gelse de az eglensek; canlar benim icin caliyor, tabii ki oradayim. *

(bkz: bilemezsin)
devamını gör...

böyle bir kıyas olmaz, ikisidir de. biri olmadan diğeri kupkurudur.

yazdıklarımız okunmayacaksa, birilerine dokunmayacaksa nereden temelleneceğiz ki ? hangi motivasyonla yazacağız ? yazmak için yazarsanız, söylemiş olmak için söylemiş olabilirsiniz. gereksizdir, laf kalabalığıdır. hayatın bir yönüne ışık tutmayan sözü kim ne yapsındır ki ? okunmaya değer bir şeyler karalarız ve geri dönüş alırız ki bu hem motivasyon sağlar hem yazdıklarımızı, kendimizi gözden geçiririz hem de hayatta tam olarak nerelerde konumlandığımızı biliriz. bu motivasyondan eksik bir yazma eylemi "benim gibi kasları olmayan kendine erkeğim demesin" seviyesine iner.

bukowski, fante'yi okudu ve "işte, işte budur anasını satayım. tam olarak böyle bir adam olmalıyım" dedi. sonra o da birilerine ön ayak oldu. schopenhauer, çoğunun önderi oldu. yalnızca yazmak için yazmış olsalar, birilerine dokunamazlardı. yazma eyleminden, özellikle nitelikli bir yazma eyleminden bahsediyorsak mutlaka okuyucusuyla buluşturmalıyız.

zaten yazma işini hakkıyla yapanların eğildiği meseleler, akademik olmadığı sürece genellikle insanlığa ya da bir kısmına hitap eder. ona anlatır: "bak, böyleyken böyle" der. kelimeleriyle kilometrelerce uzağa uzanır, oradan bir eli tutar, birini kucaklar. onda bir şeyleri canlandırır. belki çok yorgun birisi vardır, ona enerji verir. belki ateşi çok yüksek biri vardır, birileri yanacaktır. onun ateşini düşürür, yanacakları kurtarırsınız.

yazmak, hakkını vermeye gayret ederseniz çok güzel ve kutsal bir eylem. kolektif bir çaba, yaşamı en masrafsız deneyimleme yöntemi. ben bazı yazarlar sayesinde yörüngemi buldum. yaşamı okumayı 1800, 1900'lerde yaşayıp ölen abilerimden öğrendim. colorado'da bir kar küreyicisinin oğlu öğretti bana. los angeles'te gezinen bir süt hırsızından öğrendim insanlığı, sefaleti, aşkı, yoksulluğu. tom joad'dan öğrendim, hiçbir şeyden habersizken bir yıkımı doz doz hissetmeyi. rozaşarn'dan öğrendim, mutlu olmak isteyen bir garip kızın çilesini. şımarıklığa izin vermeyen yaşamın zulmünü onlarda gördüm.

hem yazmak, hem okunmak için yazarım. belki birilerine dokunurum diye. kendimi mutlu edemedim, belki birinin mutluluğuna sebep olurum ya da hüznüne engel olurum diye yazarım.
devamını gör...

"3 deyince dalıyoruz cemal!"

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

aşkın nur yengi - allah şahit /
devamını gör...

m.s. 100-108 civarı yıllarda doğmuş olan yunan bir astronom. oluşturduğu evren modeline göre merkezde güneş değil dünya var. batlamyus'un oluşturduğu bu yermerkezci (geosantrik) evren modeli, 14 asır yani 1400 yıl ileri gelen toplumlar tarafından bile, batı'da bile, islam aleminde bile kabul görmüştür. daha sonra fake * olduğu ispatlanmıştır. fakat burda ilgi çekici nokta, yanlış bir evren modeli 1400 yıl kabul görmüş, gerçek görülmüş. düşünsenize olm 1400 yıl kimse yanlışlığını kanıtlayamamış.

fakat bu evren modelinin farkı, sanırsam bu modelde de dünya küre diye biliyorum ben. neyse abiler-ablalar, bu modeli boşverelim. batlamyus bundan ilave, mekke şehrinden bahseden ilk insandır. yani, mekke ile ilgili en eski kaynaklar, ahanda batlamyus'a dayanıyor. tabii bu görüşü kabul etmeyip, hayır la, batlamyus'un bahsettiği yer mekke değil diyenler de var. neyse. batlamyus, mekke şehrinden "macoraba" olarak bahseder. haa beyler-bayanlar, peki neden bazı insanlar hayır la macoraba mekke değildir diyor diye soracak olursanız, çünkü akademik toplulukta, macoraba diye bahsedilen yerin mekke olduğuna dair bir görüş birliği yoktur. günümüzde hâlâ mekke-macoraba konusu tartışılıyor. fakat ben bu tartışmaları anlamsız buluyorum. mekke macoraba olmasa noolacak bilmiyorum. sanırsam insanlar macoraba'ya alışmış, ısınmışlar. ailelerinden biri olarak görmüşler. fakat bu beni bağlamaz. yani abicim, islam öncesi, adı ne olursa olsun bakın adı ne olursa olsun diyorum, günümüzdeki mekke şehri bölgesinde var olan bir bölge vardı değil mi? vardı tabii. alın eski haritayı, bakın arayın işte. bize ne macoraba'dan. daha adını yazamıyorum.

neyse batlamyus'a dönelim. batlamyus hakkındaki bilgiler, genelde islami kaynaklara dayanır çünkü, batlamyus, islam astronomisine etki etmiş bir şahıstır. bazı müslüman alimlerini etkilemiş bir şahıstır. o yüzden. yani, aristo diye bahsettiğimiz aristotelestir, eflatun diye bahsettiğimiz platondur, hah işte bu kervanda batlamyus el-kalûzî diye bahsettiğimiz ptolemy de vardır. aristo, eflatun, batlamyus. aa doğru ya sokrat diye bahsettiğimiz sokrates de var. neden islam aleminde yunan bilim adamları bu kadar rağbet görmüş bu da merak konusu. herhalde eski yunanların güzel işler çıkarmalarından dolayıdır.

neyse batlamyus abimize dönelim. batlamyus abiye göre, evrenin sonunda sabit yıldızlar topluluğu vardır. yani adam evrenin sonunu görmemiş ama sonda sabit yıldızlar olduğunu söyleyebilecek kadar mükemmel, babayiğit bir adam. şimdiki araştırmacılar da, uzayda uzaylı var mı onu araştırsın. adam evrenin sonunu tahmin ediyor, biz mars'a gidiyoruz diye övünelim. o değil de cidden mars gezegenine gidince ne olacak acaba. başımız göğe mi erecek. tabii ermiş olacak mantıken uzaydaysak neyse.

son olarak, fatih sultan mehmet, batlamyus'un dünyaca ünlü bir eserini arapçaya tercüme ettirmiştir. bu eser, geographike hyphegesis yani coğrafya kılavuzu adındaki muhteşem bir eserdir. umarım bu tanımı sonuna kadar okuyan herkes inşallah mutlu olur ve bu tanımı sonuna kadar okumayan herkesin allah bela....şaka yapıyorum elbette. selametle.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

p.picasso-bilim ve merhamet.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

gelişme ve büyüme potansiyeline sahip, halka açık piyasa değeri 25 milyon tl’nin altında olan şirketlerin borsa istanbul bünyesinde işlem görebileceği pazardır.
devamını gör...

oblomovreis mahlaslı yazarımızın bugün 20.30'da sagopo kajmer şarkılarından oluşan radyo yayınını merakla bekliyoruz.
yazarımızı heycanlı hissettim, güzel bir yayın olacaktır, teşekkür ediyoruz.
devamını gör...

metallica'nın 2008 çıkışlı albümü. prodüktörlüğünü rick rubin'in yaptığı albüm, metallica'nın uzun bir aradan sonra hem riffler hem de kayıt niteliği açısından bolca thrash öğe sunduğu albüm olmuştur. zaten grup da bu albümün master of puppets ile and justice for all arası bir şey olacağını söylemişti hatırlarsak.

kötü bir kayıtla piyasaya sunulduğundan dem vurulsa da, babaların bunu thrash'in amatör ruhuna bir gönderme amaçlı yaptığını düşünerek rahatlatabiliriz kendimizi.

nihayetinde taş gibi bir metallica albümüdür, gerisi teferruattır.
devamını gör...

"her insan her şeyi yapabilir. kendisine sınır koymamak koşuluyla."

"üstünlük kompleksinin temelinde her zaman bir aşağılık kompleksi yatar."

-alfred adler.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim