kitap okumanın faydaları
sigarayı bıraktıktan sonraki süreçte (1.5 aydır kullanmıyorum.) 3-4 kitap bitirdim. zamanı kullanma açısından epey faydası oldu. diğer yandan sürekli evde olduğumuz yasak günlerinde adeta arkadaş oldum onlarla. hiç yoktan en azından sizi terk etmiyorlar.
devamını gör...
herkes mahlasına yakışanı yapsın
bir probleminiz olursa daddy dinler.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
sesimi dinleyin ve aşık olun. *
edit: azcık hoşlanan vardıysa da ne kadar kötüdüyse sesim artık ...takipten çıkanlar olmuş. *
edit: azcık hoşlanan vardıysa da ne kadar kötüdüyse sesim artık ...takipten çıkanlar olmuş. *
devamını gör...
terapi yerine geçebilecek şey
eğlenceli bir insanla uzun uzun sohbet etmek.
devamını gör...
en iyi arkadaşa aşık olmak
sonu pişmanlıktır.
devamını gör...
bakire olmayan kadınla evlenmek
21. yüzyılda ataerkil sistemin orta doğudaki kırıntılarından yararlanmaya çalışarak 10 santim fazlalığı var diye* kendisini nimetten sayanlar herhangi bir kadın gel dese ayaklarını kıçına vura vura gidecek ama karşı taraf sevdiği adamla dahi sevişmesin, hatta mastürbasyon yapmasın istiyor, tecrübesiz birini istiyor ki kırılgan egosunu tatmin edebilsin, aseksüel gibi orta doğulu hint kumaşımızı beklesin. kadınların arzuları* olduğunu kabullenemiyor. 2. el, ortalık malı, patlamak, kullanmak*, almak vermek gibi kelimelerle adeta bir eşya gibi kadınlar hakkında atıp tutuyor, sonra aynı kadınları kezban diye yaftalıyor sevgili bulunmaz hint kumaşımız. günümüzde tecrübesiz arayışı salt bencillikten kaynaklanır, ataerkil sistemin dikte ettiği şekilde sahip olmak, tekeline almak, üstünlük kurmak ister ve seksle üstünlük kurduğunu sanacak kadar aymazdır aynı zamanda. bunun dinle alakası yoktur, bağnazlık ve toplumsal cinsiyet rolleri genlerimize işlenmiştir hepimizin. dolayısıyla hem inançsız olup hem sığ anlayıştan kafasını kaldıramamış çok insan vardır, sayıca azımız sıyrılacak donanımı elde ederiz.
m.s 1200 ahlakçı tavırlarınız artık sökmüyor, eril lafları ağzınıza dolayarak kadın düşmanlığı yapmaya devam etseniz de maskülik damarları vazodilatasyona uğramış, yerleşik hayat öncesinde olsak ilk elenecek erkeklere ayağımızın tozunu atmıyoruz. elin düşük profillilerinin ağzına bakarak hayatımızı şekillendirmek doğru olmaz; bu saçmalıklar biz yokken vardı, biz varken olacak, biz yok olduktan sonra da olacak. önemli olan itaat etmemek.
m.s 1200 ahlakçı tavırlarınız artık sökmüyor, eril lafları ağzınıza dolayarak kadın düşmanlığı yapmaya devam etseniz de maskülik damarları vazodilatasyona uğramış, yerleşik hayat öncesinde olsak ilk elenecek erkeklere ayağımızın tozunu atmıyoruz. elin düşük profillilerinin ağzına bakarak hayatımızı şekillendirmek doğru olmaz; bu saçmalıklar biz yokken vardı, biz varken olacak, biz yok olduktan sonra da olacak. önemli olan itaat etmemek.
devamını gör...
olgunluk belirtileri
kontrol edemediğiniz şeylerden zarifçe uzaklaşabilmektir.
devamını gör...
benim güzel hatalarım var kadını
cinsiyetle alakası olmayan hatalarını kabullenme olgunluğuna erişmiş insan davranışıdır. ne yapsın ömür boyu hataları yüzünden üzülüp dursun mu?
devamını gör...
gece gece akla dolapta bulunan yaprak sarmasının düşmesi
o pirinçlerle yeşilliğin birbirine geçtiği tat, o yaprağın verdiği ekşilik. dolapta beklemiş olmanın verdiği lezzet. gece vakti uyanıp sıcaklayan insanın içini soğuk sarmanın serinletmesi... uykuları kaçırtır efenim. uykuları...
devamını gör...
unutulmayan lise anıları
lise 3'ün son gününe 10 arkadaş anlaştık. ben babamın dükkanına halden sebze getiren abiden arabasını rica etmiştim. araba da öyle iyi bir araba değil, anadol kamyonet. ben ve 1 arkadaş içeri oturduk, diğer 8 arkadaş kasada ayakta dikildi. o şekilde tam istiklal marşı okumaya hazırlanırken korna çala çala okulun bahçesine girdik. yediğimiz dayağın haddi hesabı olmadı tabi. ama bütün okulu güldürmüştük.
devamını gör...
birini unutmanın en iyi yolu
o sizi çok yakın bir dost olarak görürken siz ona farkında olmadan büsbütün aşık olduysanız ve o da bunun farkındaysa, onunla konuşmaya devam etmek değildir benim gibi... canı bu kadar yanarken niye yapar bir insan kendine bunu bilmiyorum. ya idrak yollarım tıkalı, ya ömrümde en değer verdiğim insan o , ya vazgeçemiyorum ya da allah belamı verdi....
devamını gör...
mağmum
belki tek ihtiyacı bir magnumdur.
devamını gör...
astral seyahat
en ucuz seyahat türüdür. çıkmak için para ödemek zorunda kalmazsınız.
devamını gör...
proletarya
kelimenin anlam kazanma sürecini en sağlıklı* aşağıdaki şekilde ifade edebileceğim kelimedir;
1. adım: latincedeki proles kelimesi çocuk anlamına gelir.
2. adım: dönemin şartlarında tek mal varlığı * çocukları* olan kişilere sonradan emekçi anlamına da gelen proleter denmiş.
3. adım: son olarak proletarya kelimesi türk dil kurumuna göre dilimize fransızcadan emekçi sınıfı olarak çevrilmiş.
buradan hareketle ilk başlarda çocuğundan -hatta oğullarından- başka sermayesi olmayan insan topluluğu olarak kullanılan bu kelime günümüzde genellikle emekçi sınıfı olarak kullanılmaktadır. hayattaki tek başarısı çocuk yapan insanları temsilen de kullanılan bu kelime dilimizde proleterya olarak da kullanılmakta.
başlıktan bağımsız yazar iç dökmesi: keşke detaylı şekilde kelime kökenlerini, neyin nereden geldiğini anlatan yazılı ya da dijital kaynaklarımız olsa da bi kelime için 49685 tane sayfa gezmesek. kaynak vermek için pek çok yeri aradığım ama içime sinen bi kaynak bulamadığım bu kelime nezdinde bi hayal olarak dursun burada bu istek de.
1. adım: latincedeki proles kelimesi çocuk anlamına gelir.
2. adım: dönemin şartlarında tek mal varlığı * çocukları* olan kişilere sonradan emekçi anlamına da gelen proleter denmiş.
3. adım: son olarak proletarya kelimesi türk dil kurumuna göre dilimize fransızcadan emekçi sınıfı olarak çevrilmiş.
buradan hareketle ilk başlarda çocuğundan -hatta oğullarından- başka sermayesi olmayan insan topluluğu olarak kullanılan bu kelime günümüzde genellikle emekçi sınıfı olarak kullanılmaktadır. hayattaki tek başarısı çocuk yapan insanları temsilen de kullanılan bu kelime dilimizde proleterya olarak da kullanılmakta.
başlıktan bağımsız yazar iç dökmesi: keşke detaylı şekilde kelime kökenlerini, neyin nereden geldiğini anlatan yazılı ya da dijital kaynaklarımız olsa da bi kelime için 49685 tane sayfa gezmesek. kaynak vermek için pek çok yeri aradığım ama içime sinen bi kaynak bulamadığım bu kelime nezdinde bi hayal olarak dursun burada bu istek de.
devamını gör...
yazarların yazdığı hikayeler
her nefes alıp verişte ağzından çıkan dumana bakıyordu genç kadın. buz gibi hava ciğerlerine dek işlemişti. gözünden akan yaşların farkında değildi.
yanına biri oturdu. başını bile çevirmedi. konuşmaya başlayınca onun da bir kadın olduğunu fark etti.
- neden ağlıyorsun? dedi kadın.
sustu. içinden yanıtlamak gelmiyordu. ağladığını da o anda fark etti zaten. korkmuştu. ilk kez bu kadar çaresiz hissetmişti kendini. ve yapayalnız. içinden geçenleri anlatacağı kimsesi de yoktu. hem böylesine bir acı nasıl dillendirilir, hangi sözcük tarif edebilir bunu da bilmiyordu.
kadın tekrar konuştu.
- üzülme yavrum, bu hayatta geçmeyecek dert yoktur.
susmaya devam etti. dışarıdan nasıl göründüğünün farkında değildi. açıkçası umursamıyordu da.
"geçmeyecek dert yoktur." cümlesi kafasında dönmeye başladı. cümle bir uzaklaşıyor, aniden hızlıca dönüp üzerine çullanıyordu sanki. vardı işte.
fiziksel hiçbir acısının olmamasına rağmen bütün vücudunu sızlatan bir ağrısı varmış gibi geliyordu. en çok da kalbini... sanki bir el sıkıyor, sıkıyor, nefes almasını da engelliyordu. oysa nefes de alıyordu işte. ağzından çıkan duman bunun kanıtıydı.
elini karnına götürdü. bastırdı. acıyı hissedene dek bastırdı.
"tüm bunlar neden başıma geldi ki? bu kadar aptal nasıl olabildim. yüzüne bakamıyorum. kimsenin yüzüne bakamıyorum. biriyle yüz yüze gelsem içimi okuyacaklar diye ödüm kopuyor. başka yolu yok. hayır, başka yolu yok. beni anlamayacaklar. sadece suçlayacaklar. utanacaklar. hem de benim adıma utanacaklar. annem, babam da utanacak. insan içine de çıkamayacaklar. hele annem, üzüntüden ölebilir. bunu ona yapamam. peki bebek? ben utanmayayım diye, hayal ettiğim hayatı yaşayayım diye... bebek! sus, sus! bebek değil, o. henüz değil. sus!"
kendisiyle olan kavgası bitmiyordu. zihninde kelimeler uçuşuyor. hissettiği acı artıyordu. bir karara varması lazımdı artık. ellerini sıkıca bastırdığı karnına baktı. yavaşça kalktı oturduğu banktan. yürüdü. tabelaya baktı. muayenehane 3. kattaydı. isteksiz ama kararlı bir adım attı ilk basamağa doğru.
yanına biri oturdu. başını bile çevirmedi. konuşmaya başlayınca onun da bir kadın olduğunu fark etti.
- neden ağlıyorsun? dedi kadın.
sustu. içinden yanıtlamak gelmiyordu. ağladığını da o anda fark etti zaten. korkmuştu. ilk kez bu kadar çaresiz hissetmişti kendini. ve yapayalnız. içinden geçenleri anlatacağı kimsesi de yoktu. hem böylesine bir acı nasıl dillendirilir, hangi sözcük tarif edebilir bunu da bilmiyordu.
kadın tekrar konuştu.
- üzülme yavrum, bu hayatta geçmeyecek dert yoktur.
susmaya devam etti. dışarıdan nasıl göründüğünün farkında değildi. açıkçası umursamıyordu da.
"geçmeyecek dert yoktur." cümlesi kafasında dönmeye başladı. cümle bir uzaklaşıyor, aniden hızlıca dönüp üzerine çullanıyordu sanki. vardı işte.
fiziksel hiçbir acısının olmamasına rağmen bütün vücudunu sızlatan bir ağrısı varmış gibi geliyordu. en çok da kalbini... sanki bir el sıkıyor, sıkıyor, nefes almasını da engelliyordu. oysa nefes de alıyordu işte. ağzından çıkan duman bunun kanıtıydı.
elini karnına götürdü. bastırdı. acıyı hissedene dek bastırdı.
"tüm bunlar neden başıma geldi ki? bu kadar aptal nasıl olabildim. yüzüne bakamıyorum. kimsenin yüzüne bakamıyorum. biriyle yüz yüze gelsem içimi okuyacaklar diye ödüm kopuyor. başka yolu yok. hayır, başka yolu yok. beni anlamayacaklar. sadece suçlayacaklar. utanacaklar. hem de benim adıma utanacaklar. annem, babam da utanacak. insan içine de çıkamayacaklar. hele annem, üzüntüden ölebilir. bunu ona yapamam. peki bebek? ben utanmayayım diye, hayal ettiğim hayatı yaşayayım diye... bebek! sus, sus! bebek değil, o. henüz değil. sus!"
kendisiyle olan kavgası bitmiyordu. zihninde kelimeler uçuşuyor. hissettiği acı artıyordu. bir karara varması lazımdı artık. ellerini sıkıca bastırdığı karnına baktı. yavaşça kalktı oturduğu banktan. yürüdü. tabelaya baktı. muayenehane 3. kattaydı. isteksiz ama kararlı bir adım attı ilk basamağa doğru.
devamını gör...
ekmek arasına en çok yakışan yiyecek
kaşşar
devamını gör...
türk kadınının eleştiri kabul etmemesi
türk insanının eleştiri kabul etmemesi olarak değiştirilmesi gereken başlık.
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
mcarynk sen dur gözünü seveyim
şunları yakaladım 2 laf edeyim
ben yokum ya, ozan olmuş bunlar
sen seyret, ben günlerini göstereyim.
şunları yakaladım 2 laf edeyim
ben yokum ya, ozan olmuş bunlar
sen seyret, ben günlerini göstereyim.
devamını gör...
sınıfta parmak kaldırmadan konuşan çocuk
eğitim size özgüven sağlamalıdır. ben parmak kaldırılmasına karşıyım. işin şov kısmıdır, parmak kaldırmak hatta bir süre sonra hocaların gözdesi olmak için fikri olmamasına rağmen refleks olarak parmak kaldıran ''kısıtlı zekalı'' insanlar doğuyor ortamlarda. kimi, öğrencinin terbiye edilmesi ve düzeni öğrenmesinin parmak kaldırmakla veya söz hakkı istemekle olduğunu düşünüyor. ben bu düşünceye tamamen karşıyım. fikri olan çocuk zaten dersi dinliyordur, hocanın ayırıştırma yapmadan ve öğrencileri strese sokmadan konuyu anlatıp, gözlemleyip, göz göze geleceği öğrenciye söz hakkı vermesi gerekiyor. ''parmağınızı kaldırın'' sistemi sidik yarışıdır, sistem hatasıdır. bir soruya 5 kişi parmak kaldırır, 3 kişi konuşur. diğerlerinin hevesi kursaklarında kalır. hocanın gözüne girmek isteyen o beş öğrenciden üçü kesinlikle parmak kaldırmak için kaldırır ve saçmalar.
tabi bir diğer nokta da hocaların konuya ilgi duymayan, dersle ilgilenmeyenlere ısrarla soru sormasıdır.bu durum, sistemin yanında hocaların hatasıdır. skandal bir hocamız vardı, üniversite çağındaki öğrencilere ''evet parmakları göreyim'' diyordu, inanılır gibi değil. kendisinde hiç haz etmezdim ve sanırım duygularımız karşılıklıydı. bütün parmak kaldıranları es geçip tamam arkadaşlar der, parmak kaldırmayan ben ve benim gibi insanlara ısrarla sorular sorardı. ben bu durma tam 23 yaşımda maruz kaldım. sıklıkla, evet thedansözkiller sen ne düşünüyorsun sorusuna maruz kalıyordum. ders kabusum olmuştu, ilgi duymuyor, inatlaşırcasına okumalarımı yapamıyordum. eziyet gibi geçen bir dönemdi ve her derste benden bir fikir bekler ve bende gıcıklığına her seferinde ''l dont have any idea'' derdim. haliyle dersten kalmıştım fakat pişman değilim, dönem sonu hoca değerlendirmesinde açık açık yazmıştım.
sınıfta parmak kaldırılmasını istemek yanlıştır.
zihninizde hemen türk siyasi programları veya bizim türkiye'de var olan birbirini dinlememe ve her lafa atlama olayı gelmemelidir. kendini bilen öğrenci veya yetişkin, bir fikri varsa eğer kendini belli eder, sırasını bekler ve gerektiği yerde konuşur.
tabi bir diğer nokta da hocaların konuya ilgi duymayan, dersle ilgilenmeyenlere ısrarla soru sormasıdır.bu durum, sistemin yanında hocaların hatasıdır. skandal bir hocamız vardı, üniversite çağındaki öğrencilere ''evet parmakları göreyim'' diyordu, inanılır gibi değil. kendisinde hiç haz etmezdim ve sanırım duygularımız karşılıklıydı. bütün parmak kaldıranları es geçip tamam arkadaşlar der, parmak kaldırmayan ben ve benim gibi insanlara ısrarla sorular sorardı. ben bu durma tam 23 yaşımda maruz kaldım. sıklıkla, evet thedansözkiller sen ne düşünüyorsun sorusuna maruz kalıyordum. ders kabusum olmuştu, ilgi duymuyor, inatlaşırcasına okumalarımı yapamıyordum. eziyet gibi geçen bir dönemdi ve her derste benden bir fikir bekler ve bende gıcıklığına her seferinde ''l dont have any idea'' derdim. haliyle dersten kalmıştım fakat pişman değilim, dönem sonu hoca değerlendirmesinde açık açık yazmıştım.
sınıfta parmak kaldırılmasını istemek yanlıştır.
zihninizde hemen türk siyasi programları veya bizim türkiye'de var olan birbirini dinlememe ve her lafa atlama olayı gelmemelidir. kendini bilen öğrenci veya yetişkin, bir fikri varsa eğer kendini belli eder, sırasını bekler ve gerektiği yerde konuşur.
devamını gör...

