güncel gürsel artıktay
şarkılarını çok sevdiğim şarkıcı. çok popüler değil. oğuzhan uğur, mevzuların neşter bölümünün sonunda sigara yakıp dinletmişti bana "uzak yolu"... intihar eden kardeşimiz furkan celep de intihar etmeden önce bu şarkıyı hikayesinde paylaşmış...
"bir uzun yoldan geldim
ardım bomboş
aşk yolundan dönmem derdim
kimler sarhoş...
"bir uzun yoldan geldim
ardım bomboş
aşk yolundan dönmem derdim
kimler sarhoş...
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının başarıları
üniversiteyi ruh sağlığımı kaybetmeden ve katil olmadan bitirdim.
kpss'ye hazırlandım ve hala yaşıyorum.
özel sektörde çalıştım ve kendimi ezdirmedim.
hala corona olmadım.
son olarak kalimba çalabiliyorum.
kpss'ye hazırlandım ve hala yaşıyorum.
özel sektörde çalıştım ve kendimi ezdirmedim.
hala corona olmadım.
son olarak kalimba çalabiliyorum.
devamını gör...
haksızlık karşısında susmak
sükut ikrardandır. / susmak kabul etmektir.
haksızlık karşısında susmak ise haksızlığı desteklemek demektir ve susanlar oluşan mağduriyetten sorumlulardır.
:
-hiçbiriniz kendisini tahkir etmesin/aşağılamasın
- ey allah'ın peygamberi bizden biri kendisini nasıl tahkir eder/aşağılar?
-bir kimse öyle bir şey görür ki, onunla ilgili bir şey söylemesi allah'ın onun üzerindeki hakkıdır. fakat o, bu hususta konuşmaz.
allah teala hazreteri de kıyamet günü, ona: şu şu meselede niye üzerine düşen sözü söylemedin?" diye hesaba çeker.
adam: "konuşmamı halk korkusu engelledi" der. allah teala da: "sen, önce benden korkmalıydın" der
not: ben diyalog halinde yazdım tam haliyle linke tıklayarak okuyabilirsiniz.
hadis.resulullah.org/index.... - 2912 . (4008) (7203)
haksızlık karşısında susmak ise haksızlığı desteklemek demektir ve susanlar oluşan mağduriyetten sorumlulardır.
:
-hiçbiriniz kendisini tahkir etmesin/aşağılamasın
- ey allah'ın peygamberi bizden biri kendisini nasıl tahkir eder/aşağılar?
-bir kimse öyle bir şey görür ki, onunla ilgili bir şey söylemesi allah'ın onun üzerindeki hakkıdır. fakat o, bu hususta konuşmaz.
allah teala hazreteri de kıyamet günü, ona: şu şu meselede niye üzerine düşen sözü söylemedin?" diye hesaba çeker.
adam: "konuşmamı halk korkusu engelledi" der. allah teala da: "sen, önce benden korkmalıydın" der
not: ben diyalog halinde yazdım tam haliyle linke tıklayarak okuyabilirsiniz.
hadis.resulullah.org/index.... - 2912 . (4008) (7203)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
hayatımı yaşamlar dolusu hayatların arasında sıkışmış bir hâlde gördüm, rüya denilen zihin kurmacasında.
yaşıyor muyuz gerçekten yoksa bir film kesitinden mi ibaret her şey? bu kadar gerçekken...
uyandığım zaman, rüyaların içinde rüya görmüş bir simülasyondan ibaret mi olacağım şimdi? peki devamı olacak mı bu yarım filmin? belki de yarımşar filmlerin bütününü oluşturuyoruz insanlar olarak, fark etmeden.
karmaşalarla dolu yokluğun içinden geçtim, yoklandım. var olmam için yaşamam mı gerekiyor, ölümün külleriyle uçuştuğumuz bu dünyada?
eskimiş ince kağıdın arkasından yansıyan bir mürekkep gölgelerle parlıyordu. arkasını çevirdiğimde en alttaki iki satır bulanıklaştı, su damlası gibi..
''gökyüzünün rengi kırık, maviler acıyor.'' 0329
yaşıyor muyuz gerçekten yoksa bir film kesitinden mi ibaret her şey? bu kadar gerçekken...
uyandığım zaman, rüyaların içinde rüya görmüş bir simülasyondan ibaret mi olacağım şimdi? peki devamı olacak mı bu yarım filmin? belki de yarımşar filmlerin bütününü oluşturuyoruz insanlar olarak, fark etmeden.
karmaşalarla dolu yokluğun içinden geçtim, yoklandım. var olmam için yaşamam mı gerekiyor, ölümün külleriyle uçuştuğumuz bu dünyada?
eskimiş ince kağıdın arkasından yansıyan bir mürekkep gölgelerle parlıyordu. arkasını çevirdiğimde en alttaki iki satır bulanıklaştı, su damlası gibi..
''gökyüzünün rengi kırık, maviler acıyor.'' 0329
devamını gör...
bir bilen (yazar)
çok şaşkınım 2 haftadır kimse küfür etmiyor ölcem mi ya doğru söyleyin.
devamını gör...
hint avrupa dil ailesi
hint-avrupa dil ailesinin yayılımı konusunda tonlarca teori vardır. ama genel bir anlaşma söz konusudur; o da kafkaslar üzerinden yayılmaya başladığıdır. bir kol kuzey avrupa'ya yönelirken bir kol da güneydoğu asya'ya yönelmiştir. tabi doğuya yönelen koldan bir ufak kolun da vatanımız anadolu'ya geldikleri ön görülür. bu ufak koldaki bütün diller ölü durumdadır. tabi başta belirttiğim gibi bunlar hipotezlerdir. türklerin anadolu'ya çok önce geldiği hipotezleri de mevcuttur. türkçeden kastımız tabiki anatürkçe (proto-turkic), gerçi böyle bir durumda türkçenin yaşı mö 15. yüzyıla uzadığından, özellikle yabancı dilbilimciler oldukça şüpheli yaklaşmakta ve tenkit etmekteler. gerçi hint-avrupa'ya bağlayamadıkları sümerce'ye önce semitik dediler, sonra sümerlilerin semitik dilleri olan akadlarla birliktelik içinde çift dil konuştukları ortaya çıktı. yani dilleri temel anlamda farklıydı. he sonunda biz bunu izole dil diyelim, dediler. senelerdir öyle duruyor konu. türkçe ile bağlantısını söyleyenlere de deli gözüyle bakıyorlar. bir diyemediler bu dil turkic'tir diye. tamam yazılı metinler buna imkan vermiyorsa -ki metin hiç de az değil- özellikle söz dizimi ve söz varlığı konusunda benzerlikleri açıkça söylenmelidir. sümerler konusu kitap yazdırır, kendi başlığında bahsetmek lazım vesselam.
devamını gör...
bir buçuk yıl sonra gelen kargo
an itibarıyla teslim aldığım kargodur. daha önce de böyle saçma bir deneyim yaşamamıştım. kargoyu amerikadan aldığımda dolar 6 liraydı anasını satayım. ptt hızı ve kalitesi yine formunda.
aynı zamanda başka arkadaşların daha önce böyle bir deneyim yaşayıp yaşamadığını merak ettiğim başlıktır.
edit: merak edenler için: içinde 400 tl değerinde eski çizgi romanlar var arkadaşlar. tam 20 tane ve çoğu 70'lerden ve 80'lerden kalma.
aynı zamanda başka arkadaşların daha önce böyle bir deneyim yaşayıp yaşamadığını merak ettiğim başlıktır.
edit: merak edenler için: içinde 400 tl değerinde eski çizgi romanlar var arkadaşlar. tam 20 tane ve çoğu 70'lerden ve 80'lerden kalma.
devamını gör...
yazılı olmayan kurallar
içine doğduysa doğrudur.
devamını gör...
kar körlüğü
askerliğimi kar kalkmayan geniş arazili bir yerde yaptığımdan azıcık da olsa tecrübe ettim. açık alanda geçirdiğim zamandan sonra kapalı alana girdiğimde ilk başta görüşüm çok zayıf oluyor, zamanla normale dönüyordu. bir çok kişi vardı bunu söyleyen. ben güneş kırıcı gözlük takmaya başladım ne olur ne olmaz. hasar alan veya kör olan görmedim.
devamını gör...
gelincik
taç yaprakları dökülmüş bir gülü anımsatan, kokusuz yaz çiçeği. çokça sayıda yanyana gelmişse seyrine doyum olmaz. yapı olarak çok narin bir çiçektir ama en olmadık yerlerde karşılaşırsınız. bir kaldırım kenarında, çöplerin arasında, hatta bazen de bir ağacın gölgesinde. o hâlde onu bir cümleyle daha tanımlayalım: kendine meydan okuyan çiçek.
devamını gör...
tim roth
tarantino filmleri ile tanıdığım, lie to me isimli mükemmel dizisi ile aşık olduğum ingiliz oyuncu ve yönetmen.reservoir dogs filminde freddy newandyke karakterini, pulp fiction'da pumpkin'i ve lie to me dizisinde ana karakter olan cal lightman'ı oynamıştır. la leggenda del pianista sull'oceano filminde danny boodman olarak güzel iş çıkardığını söyleyebilirim. ayrıca 60 yaşında olmasına rağmen ilgi alanımdan çıkmayışı beni mahvediyor.
devamını gör...
9 aralık 2020 türkiye'nin covid-19 nedeniyle tunus'a 5 milyon dolar vermesi
5 milyon dolar para mi diye tepki verilmis olay. buyuk ulkeler icin para degildir elbet ama o ulke kendi vatandasinin ihtiyacini karsilayamazken bu parayi disaya veriyorsa sorgulanir elbet. 5 milyon dediginiz para 1-2 milyon nufuslu bir baltik ulkesinin 1 yillik saglik ya da egitim butcesi olabilir.
su oraya buraya verdiginiz 5 milyonlari pandeminin basinda esnafina verip herkesi evde tutsaydiniz su an bu durumda olmazdik..
su oraya buraya verdiginiz 5 milyonlari pandeminin basinda esnafina verip herkesi evde tutsaydiniz su an bu durumda olmazdik..
devamını gör...
yazarların 4 günlük yasak için planları
dizimizi kırıp kurallara uyup oturacağız,yeri gelecek fırsat bulursak buraya yazacağız yani ekstrem bir durum yok.
devamını gör...
şu an hissettiğiniz burukluğun sebebi
hayatımın hiçbir zaman istediğim gibi olmayacağını anladım.
devamını gör...
islamcılık adı altında türk düşmanlığı yapan soysuzlardan nefret ediyorum
islamcılık altında her hangi bir şeyler yapandan nefret ediyorum diye düzeltmek istediğim başlıktır.
din adı altında her şeyi yapacağını zanneden insanların kafasına portakal atayım.
ayıptır ayıp.
din adı altında her şeyi yapacağını zanneden insanların kafasına portakal atayım.
ayıptır ayıp.
devamını gör...
her şeyden biraz bilmek vs bir konuda çok şey bilmek
entelektüel ve akademisyen versusu gibidir. her şeyden biraz bilen insan entelektüel insandır. bu bilgileri dönüştürür ve ortaya daha farklı düşünceler ortaya koyar. akademisyen ise sınırlı bir konu hakkında çok fazla birikimi olan insandır. örneğin hematoloji üzerine uzman olmak akademisyenin işidir.
devamını gör...
han duvarları
şiiri henüz hiç okumamış yazarlar için amme hizmeti olsun.
han duvarları
-osmanzade hamdi bey'e-
yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadolu'ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"on yıl var ayrıyım kınadağı'ndan
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"
altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplıbeli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.
bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"
sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"garibim namıma kerem diyorlar
aslı'mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben"
bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
arabamız tutarken erciyes'in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
faruk nafiz çamlıbel
han duvarları
-osmanzade hamdi bey'e-
yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadolu'ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"on yıl var ayrıyım kınadağı'ndan
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"
altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplıbeli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.
bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"
sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"garibim namıma kerem diyorlar
aslı'mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben"
bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
arabamız tutarken erciyes'in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
faruk nafiz çamlıbel
devamını gör...
maganda
ne anlama geldiği, hangi kelimeden türediği tam olarak bilinmese de, duyulduğu ya da bir yerlerde okunduğunda otomatik olarak insan beyninde belirli bir şahıs profili oluşmasına neden olan kelime, şahıs tipidir.
maganda deyince ilk akla gelen elbette ki silahlara nedeni tam belli olmayan aşırı bir sevda barındıran erkek profili gelmektedir.
ayrıca trafik kurallarını, dolayısıyla başkalarının haklarını hiçe saymak, uluorta etrafta bayan var mıdır yok mudur diye bakmadan sinkaflı, bol cinsel içerikli sözler sarf etmek, futbolda hastalık derecesine varmış bir fanatiklik, hastane, nüfus müdürlükleri gibi ortamlarda sıra beklememek, kaynak yaptığında gelen itirazlara illa ki ''sen benim kim olduğumu biliyon mu lan?'' gibisinden hafif tehdit vari sözler kusmak bu türün genel özelliklerindendir.
yüksekten atıp tutmak, karşı cins ile olan münasebetlerini bire bin katarak abartmak, (hadi biz buna palavra sıkmak diyelim)'okey masaları yine hadi neyse bir de sözlük facebook sayfası gibi ortamlarda karşı cins ile olan münasebetlerini skor geyiğine çevirmek kıskançsı koca rolü oynayıp elin evli kadınlarına sarkmak `yine bir maganda türünün olmazsa olmaz özelliklerindendir.
maganda deyince ilk akla gelen elbette ki silahlara nedeni tam belli olmayan aşırı bir sevda barındıran erkek profili gelmektedir.
ayrıca trafik kurallarını, dolayısıyla başkalarının haklarını hiçe saymak, uluorta etrafta bayan var mıdır yok mudur diye bakmadan sinkaflı, bol cinsel içerikli sözler sarf etmek, futbolda hastalık derecesine varmış bir fanatiklik, hastane, nüfus müdürlükleri gibi ortamlarda sıra beklememek, kaynak yaptığında gelen itirazlara illa ki ''sen benim kim olduğumu biliyon mu lan?'' gibisinden hafif tehdit vari sözler kusmak bu türün genel özelliklerindendir.
yüksekten atıp tutmak, karşı cins ile olan münasebetlerini bire bin katarak abartmak, (hadi biz buna palavra sıkmak diyelim)'okey masaları yine hadi neyse bir de sözlük facebook sayfası gibi ortamlarda karşı cins ile olan münasebetlerini skor geyiğine çevirmek kıskançsı koca rolü oynayıp elin evli kadınlarına sarkmak `yine bir maganda türünün olmazsa olmaz özelliklerindendir.
devamını gör...
ben kime ne anlatıyorum hissiyatı
çokça yaşamışımdır bu hissi. o anda tamam paşam sen haklısın deyip hayatıma devam ederim.
devamını gör...
