acaba sadece bana mı oluyor diye düşünülen şeyler
her an izlendiğimi,birinin beni gözetlediğini düşünüyorum.
sağımdaki solumdaki , yukarıdaki tarafından değil harbi harbi birinin beni izlediğini hissediyorum.
sağımdaki solumdaki , yukarıdaki tarafından değil harbi harbi birinin beni izlediğini hissediyorum.
devamını gör...
ateist olmak
kendisine saygısı olmakla ne alakasi olduğunu merak ettiğim eylem,allahtan deistimde kendime saygim var ateist olsam rezil bir insan olacakmisim(!).
edit:başlık sahibi kaçmış,ilk kez bir trolün doğuşuna tanıklık ettim sanırım.
edit:başlık sahibi kaçmış,ilk kez bir trolün doğuşuna tanıklık ettim sanırım.
devamını gör...
kilosundan utanmadan manita yapmaya çalışan şişman kişi
insanları çeşitli sebeplerle yere yere kendimizi onlardan daha üstün olduğumuza inandırdık. egosu nirvana'ya çıkmış kişi beyanı.
devamını gör...
evdeki böceğin bir anda kaybolması
evi ona bırakıp gitmek isteğiyle yanıp tutuştuğumdur. resmen aklımızla oynuyor yahu. şak diye gelsem ne yapabilirsin ki, diyor. peki ya şak diye gidiversem kim tutabilir ki beni, diyor. daha karpuz keseceğdük diyemiyorum...
devamını gör...
kaan ertem’in yaşamını yitirmesi
bir zamanlar atmaya kıyamayıp biriktirdiğim leman, lemanyak dergilerinin, ete kemiğe bürünsede hadsizlere ayar verse dedigim baş kahramanlarının yaratıcısı, en sevdigim çizerlerdendi kaan ertem.
devri daim olsun.
devri daim olsun.
devamını gör...
kapıkulu sipahileri
osmanlı ordusunda padişahın hassa ordusunun atlı birliklerini oluşturan, tıpkı yeniçeriler ve diğer kapıkulu ocakları gibi ulufe alan seçkin birliklerin adı. dış görünüş olarak tımarlı sipahilere göre daha ihtişamlı ama kullandıkları silahlar aynıdır. kapıkulu sipahilerinde de bozulma dönemi 17.yüzyıl başlarında başlamıştır.
16. yüzyılın ünlü diplomatlarından busbecq bu sipahileri şu şekilde tarif eder: “üzengileri altın, gümüş ve değerli taşlardan parlayan kapadokya, suriye veya başka cins en soylusundan bir at üzerinde önünden geçip giderken, böyle bir türk şövalyesinden daha ihtişamlı bir görüntü yoktur. üzerine altın ve gümüş işlemeli kumaştan, hafif veya ağır ipekten ya da koyu kırmızı, sarı yahut lacivert renkte değerli başka bir elbise giyiyor. iki yanında birinde yayın durduğu ve diğerinde renkli oklarla dolu olan, partların ülkesindekiler gibi seçkin elişi ile işlenmiş iki sadak taşıyor. sol kolunda taşıdığı, oklara ve kılıç veya topuz darbelerine dayanıklı kalkanı da aynı seçkin işçiliktendir. boş bırakmayı yeğlemediği takdirde, sağ elinde çoğunlukla yeşil renkte hafif bir mızrak taşıyor. kısa ve değerli taşlarla bezenmiş bir kılıç kuşanıyor ve eyerden topuzu sarkıyor.
diyorsunuz ki bu kadar silah niye? öyleyse biliniz ki bu süvari tüm bu silahları kullanmasını gayet iyi biliyor. şimdi de diyorsunuz ki, bir kişi hem yayı, hem de mızrağı nasıl bir arada kullanabilir? yayını ancak mızrağını attıktan veya kırdıktan sonra mı çıkarıyor? hayır, zira mızrağı mümkün olduğunca yanında tutuyor, ama savaşın gidişatı yayı kullanmasını gerektiriyorsa, hafif ve buna göre düzenlenmiş mızrağı eyerinin ve bacaklarının arasına o şekilde sıkıştırıyorlar ki, ucu arkadan yukarı doğru bakıyor, böylece mızrağı dizleri ile istediği kadar sıkıca tutabiliyor. mızrakla savaşmaları gerekiyorsa, yayı ya sadağına yerleştiriyor ya da kalkanının üzerinden sol koluna asıyor. başlığı, ortasından şeritler ile bölünmüş koyu kırmızı bir ipek kumaşın uzandığı bembeyaz ince pamuklu bir kumaştan oluşuyor. birçoğu başlıklarını ayrıca siyah tüyler ile süslüyorlar”.
dünyanın en iyi atlı binicileri olan bu sipahiler, tabii ki çoğunlukla kıymetli olan atlarına çok değer veriyorlardı ve çok iyi bakıyorlardı. bilhassa at cinslerinin ıslahı ile uğraşan hipologlar ve soylu at yetiştiricileri için, busbecq’in çağdaşı olan başka yazarlar tarafından da teyit edilen bu ilgi çekici anlatımından, o dönemlerde bir atın akıllıca ve sevgi ile beslenmesinin osmanlı sipahilerinin hristiyan ülkelerine karşı üstünlük kazanmalarında büyük etkisi olduğunu anlamak mümkün.
sipahiler, tıpkı osmanlı’nın tüm süvari birlikleri gibi, mükemmel atları ile savaş alanında hücumlarının şiddeti ile kendilerini gösteriyorlardı. hücumlarına daima havayı yırtan ve hristiyan süvarilerin demir gibi saflarını bile titreten korkunç bir nara eşlik ediyordu.
uzaktan hala en önemli hücum silahları yaydı. sipahiler tarafından büyük bir çeviklik ve güvenle kullanılıyordu. busbecq, bu hususta mucizevi şeyler anlatır. isterse düşmanın göz bebeği olsun, hedef nadiren ıskalanıyordu. erkek çocuklar 7-8 yaşlarından itibaren kısa ama oldukça güçlü yaylar ile alıştırma yapıyorlardı ve güçlü bir kol gerektiren bu silahla yapılan savaş oyunları, bayram günlerinde erkeklerin ve yaşlıların en büyük eğlencesiydi.
kapıkulu sipahileri hassa ordusu olduklarından, kendileri tımarlı sipahilerin üstünde görüyorlardı. esas itibariyle orhan gazi’nin tıpkı yeniçerilerde olduğu gibi, osmanlı askeri teşkilatının oluşumunda çok büyük hizmetleri geçen kardeşi alaeddin’in bir eseri olarak ortaya çıkmışlardı ve ilk örgütsel yapılanmalarıyla da uyum içinde olupdaha kesin olarak geliştirilmeleri ve teşkilatlandırılmaları ise sultan 1.murad’ın aynı şekilde büyük hizmetleri bulunan beylerbeyi timurtaş paşa sayesinde gerçekleştirilmişti.
başlangıçta saltanat sancağını korumakla görevlendirilen en fazla 2500 kadar seçkin adamdan oluşan bu birlik, zamanla önemli ölçüde takviye edilerek daha geniş bir oluşum ve buna uygun bir sınıflandırma kazandı. kısa bir süre sonra, kapıkulu süvarileri adı altında, özelliklerini belirten farklı isimlerle dört bölüğe ayrıldılar.
*sipahiler
*silahdarlar
*ulufeciler
*garipler.
yavuz sultan selim, bu sipahilerin sayısını 3500 kişiye çıkarmıştı. padişahın süvari hassa ordusunda ilk sıradaydılar, ordugahta daima padişahın yanında bulunmak ve mesela kötü hav şartlarında, yağmur veya kar yağdığında, muhtemelen havada daha uygun bir ısı oluşturmak üzere, padişahın otağında veya otağın önünde uyumak zorunda kalan 500 kişilik bir birlik temin etmek gibi tuhaf bir yükümlülüğü yerine getirmek zorundaydılar. ulufeleri o zamanlar günlük 20 ile 40 akçe arasında değişiyordu ve başlarında günlük 80 akçe ulufeli, rütbe olarak yeniçeri ağasına en yakın sipahiler ağası bulunuyordu. sipahiler, kırmızı sancak ve mızraklarının ucunda kırmızı şeritler taşıyorlardı.
aynı zamanda silahdarlar da 2500 kişiye çıkartılmışlardı. rütbe olarak sipahiler ile aynı seviyede bulunan silahdarlar, günlük 20 ile 40 akçe arasında değişen miktarlarda ulufe alıyorlardı. başlarında bulunan silahdar ağası tıpkı sipahi ağası gibi 80 akçe ulufe alıyordu. sancaklarının rengi ise sarı renkteydi.
kanuni sultan süleyman’ın hükümdarlığı döneminde gerek sayıları, gerekse ulufeleri bakımından bazı değişiklikler meydana geldi. 1534’te sayıları 11500 kişiye kadar çıkmıştı. ilk iki bölükle dördüncü bölükten her biri 3000, üçüncü bölük ise 2500 kişiden oluşuyordu. 20 yıl sonra ilk üç bölük 2000 kişiden oluşurken, dördüncü bölük 1500 kişilikti ve ilk iki bölüğün ulufeleri 15 ile 45 akçe arasında değişirken, üçüncü bölüğün ulufeleri 10 akçe, dördüncü bölüğün ulufeleri ise 8 akçeye kadar indirilmişti.
ilk üç bölüğe çıkanlar o dönemlerde genelde saraydan, savaş sırasında esir alınan hristiyan çocuklarının yetiştirildiği içoğlanı ocaklarından gelen içoğlanlarıydı. dördüncü bölük olan garipler de yine aynı şekilde devşirmeydi ve daha az ulufe alıp daha az itibar görüyorlardı.
3.murad zamanındaki iran seferlerine kadar, kapıkulu süvarilerinin sayısı, her biri 500 kişilik bölükler halinde vezirlerin maiyetine verilen 2500 kişi ve adeta veziriazamın muhafız kıtası gibi doğrudan onun emrinde bulunan 1000 kişi dahil olmak üzere, 14-16 bin kişi arasında sabit kaldı. iran seferleri sonucunda, bilhassa batı kaynaklı 1590 ve 1594 tarihli raporlardan anlaşılabileceği üzere, sayıları yaklaşık 40 bine çıkacak şekilde takviye edilmişlerdi.
halbuki sayılarının bu denli yükselmesi, bu seçkin birliklerin bozulmaya başladığını gösteriyordu. iran seferleri, bu açıdan iki sebepten ötürü osmanlı askeri teşkilatına uğursuz gelmişti. öncelikle sefere bu kadar büyük sayıda birlikler çıkarabilmek için eski asker toplama yöntemlerinden vazgeçmek ve eksik kalan yerleri yalnızca sarayın içoğlanı ocaklarından doldurmak yerine, sipahilerin arasına onlarla aynı hünerlere sahip olmayan ne kadar vasıfsız adam varsa almak zorunda kaldılar. ikinci olarak, bu savaşlarda yalnızca insan olarak değil iyi atlar bakımından da maruz kalınan büyük kayıplar sipahi birliklerini öyle bir hle getirdi ki, o dönemden sonra bir daha eski ihtişamlı günlerine geri dönemediler.
kapıkulu sipahilerinde, tıpkı yeniçerilerde olduğu gibi, mevcut direniş, isyan ve ayaklanma ruhu, böylece gitgide daha fazla beslendi ve oldukça tehlikeli bir girişim gösterdi. zorlu yürüyüş insanlarla atları harap ettiği için, terk ve talan edilmiş topraklarda en iyi ihtimalle hiçbir şey alınamayacağı için iran seferine hiç istemeyerek çıktılar. zira türklerin “kızılbaş” diye adlandırdıkları iran şahının savaş yönetim sistemi, düşman yaklaştıkça sınır eyaletlerini yakarak harap etmek ve halkın tamamını iç kısımlara doğru çekmekti. böylece osmanlı birliklerinin buralarda ihtiyaçlarını gidermesi epey zor hatta imkansız bir hale gelirdi.
kapıkulu sipahileri 1826 yılına kadar varlıklarını sürdürdüler. 1826 yılında sultan 2.mahmud yeniçeri ocağını ortadan kaldırdığında sipahilere dokunulmadı ve anlaşarak yeni kurulan orduya katıldılar.
16. yüzyılın ünlü diplomatlarından busbecq bu sipahileri şu şekilde tarif eder: “üzengileri altın, gümüş ve değerli taşlardan parlayan kapadokya, suriye veya başka cins en soylusundan bir at üzerinde önünden geçip giderken, böyle bir türk şövalyesinden daha ihtişamlı bir görüntü yoktur. üzerine altın ve gümüş işlemeli kumaştan, hafif veya ağır ipekten ya da koyu kırmızı, sarı yahut lacivert renkte değerli başka bir elbise giyiyor. iki yanında birinde yayın durduğu ve diğerinde renkli oklarla dolu olan, partların ülkesindekiler gibi seçkin elişi ile işlenmiş iki sadak taşıyor. sol kolunda taşıdığı, oklara ve kılıç veya topuz darbelerine dayanıklı kalkanı da aynı seçkin işçiliktendir. boş bırakmayı yeğlemediği takdirde, sağ elinde çoğunlukla yeşil renkte hafif bir mızrak taşıyor. kısa ve değerli taşlarla bezenmiş bir kılıç kuşanıyor ve eyerden topuzu sarkıyor.
diyorsunuz ki bu kadar silah niye? öyleyse biliniz ki bu süvari tüm bu silahları kullanmasını gayet iyi biliyor. şimdi de diyorsunuz ki, bir kişi hem yayı, hem de mızrağı nasıl bir arada kullanabilir? yayını ancak mızrağını attıktan veya kırdıktan sonra mı çıkarıyor? hayır, zira mızrağı mümkün olduğunca yanında tutuyor, ama savaşın gidişatı yayı kullanmasını gerektiriyorsa, hafif ve buna göre düzenlenmiş mızrağı eyerinin ve bacaklarının arasına o şekilde sıkıştırıyorlar ki, ucu arkadan yukarı doğru bakıyor, böylece mızrağı dizleri ile istediği kadar sıkıca tutabiliyor. mızrakla savaşmaları gerekiyorsa, yayı ya sadağına yerleştiriyor ya da kalkanının üzerinden sol koluna asıyor. başlığı, ortasından şeritler ile bölünmüş koyu kırmızı bir ipek kumaşın uzandığı bembeyaz ince pamuklu bir kumaştan oluşuyor. birçoğu başlıklarını ayrıca siyah tüyler ile süslüyorlar”.
dünyanın en iyi atlı binicileri olan bu sipahiler, tabii ki çoğunlukla kıymetli olan atlarına çok değer veriyorlardı ve çok iyi bakıyorlardı. bilhassa at cinslerinin ıslahı ile uğraşan hipologlar ve soylu at yetiştiricileri için, busbecq’in çağdaşı olan başka yazarlar tarafından da teyit edilen bu ilgi çekici anlatımından, o dönemlerde bir atın akıllıca ve sevgi ile beslenmesinin osmanlı sipahilerinin hristiyan ülkelerine karşı üstünlük kazanmalarında büyük etkisi olduğunu anlamak mümkün.
sipahiler, tıpkı osmanlı’nın tüm süvari birlikleri gibi, mükemmel atları ile savaş alanında hücumlarının şiddeti ile kendilerini gösteriyorlardı. hücumlarına daima havayı yırtan ve hristiyan süvarilerin demir gibi saflarını bile titreten korkunç bir nara eşlik ediyordu.
uzaktan hala en önemli hücum silahları yaydı. sipahiler tarafından büyük bir çeviklik ve güvenle kullanılıyordu. busbecq, bu hususta mucizevi şeyler anlatır. isterse düşmanın göz bebeği olsun, hedef nadiren ıskalanıyordu. erkek çocuklar 7-8 yaşlarından itibaren kısa ama oldukça güçlü yaylar ile alıştırma yapıyorlardı ve güçlü bir kol gerektiren bu silahla yapılan savaş oyunları, bayram günlerinde erkeklerin ve yaşlıların en büyük eğlencesiydi.
kapıkulu sipahileri hassa ordusu olduklarından, kendileri tımarlı sipahilerin üstünde görüyorlardı. esas itibariyle orhan gazi’nin tıpkı yeniçerilerde olduğu gibi, osmanlı askeri teşkilatının oluşumunda çok büyük hizmetleri geçen kardeşi alaeddin’in bir eseri olarak ortaya çıkmışlardı ve ilk örgütsel yapılanmalarıyla da uyum içinde olupdaha kesin olarak geliştirilmeleri ve teşkilatlandırılmaları ise sultan 1.murad’ın aynı şekilde büyük hizmetleri bulunan beylerbeyi timurtaş paşa sayesinde gerçekleştirilmişti.
başlangıçta saltanat sancağını korumakla görevlendirilen en fazla 2500 kadar seçkin adamdan oluşan bu birlik, zamanla önemli ölçüde takviye edilerek daha geniş bir oluşum ve buna uygun bir sınıflandırma kazandı. kısa bir süre sonra, kapıkulu süvarileri adı altında, özelliklerini belirten farklı isimlerle dört bölüğe ayrıldılar.
*sipahiler
*silahdarlar
*ulufeciler
*garipler.
yavuz sultan selim, bu sipahilerin sayısını 3500 kişiye çıkarmıştı. padişahın süvari hassa ordusunda ilk sıradaydılar, ordugahta daima padişahın yanında bulunmak ve mesela kötü hav şartlarında, yağmur veya kar yağdığında, muhtemelen havada daha uygun bir ısı oluşturmak üzere, padişahın otağında veya otağın önünde uyumak zorunda kalan 500 kişilik bir birlik temin etmek gibi tuhaf bir yükümlülüğü yerine getirmek zorundaydılar. ulufeleri o zamanlar günlük 20 ile 40 akçe arasında değişiyordu ve başlarında günlük 80 akçe ulufeli, rütbe olarak yeniçeri ağasına en yakın sipahiler ağası bulunuyordu. sipahiler, kırmızı sancak ve mızraklarının ucunda kırmızı şeritler taşıyorlardı.
aynı zamanda silahdarlar da 2500 kişiye çıkartılmışlardı. rütbe olarak sipahiler ile aynı seviyede bulunan silahdarlar, günlük 20 ile 40 akçe arasında değişen miktarlarda ulufe alıyorlardı. başlarında bulunan silahdar ağası tıpkı sipahi ağası gibi 80 akçe ulufe alıyordu. sancaklarının rengi ise sarı renkteydi.
kanuni sultan süleyman’ın hükümdarlığı döneminde gerek sayıları, gerekse ulufeleri bakımından bazı değişiklikler meydana geldi. 1534’te sayıları 11500 kişiye kadar çıkmıştı. ilk iki bölükle dördüncü bölükten her biri 3000, üçüncü bölük ise 2500 kişiden oluşuyordu. 20 yıl sonra ilk üç bölük 2000 kişiden oluşurken, dördüncü bölük 1500 kişilikti ve ilk iki bölüğün ulufeleri 15 ile 45 akçe arasında değişirken, üçüncü bölüğün ulufeleri 10 akçe, dördüncü bölüğün ulufeleri ise 8 akçeye kadar indirilmişti.
ilk üç bölüğe çıkanlar o dönemlerde genelde saraydan, savaş sırasında esir alınan hristiyan çocuklarının yetiştirildiği içoğlanı ocaklarından gelen içoğlanlarıydı. dördüncü bölük olan garipler de yine aynı şekilde devşirmeydi ve daha az ulufe alıp daha az itibar görüyorlardı.
3.murad zamanındaki iran seferlerine kadar, kapıkulu süvarilerinin sayısı, her biri 500 kişilik bölükler halinde vezirlerin maiyetine verilen 2500 kişi ve adeta veziriazamın muhafız kıtası gibi doğrudan onun emrinde bulunan 1000 kişi dahil olmak üzere, 14-16 bin kişi arasında sabit kaldı. iran seferleri sonucunda, bilhassa batı kaynaklı 1590 ve 1594 tarihli raporlardan anlaşılabileceği üzere, sayıları yaklaşık 40 bine çıkacak şekilde takviye edilmişlerdi.
halbuki sayılarının bu denli yükselmesi, bu seçkin birliklerin bozulmaya başladığını gösteriyordu. iran seferleri, bu açıdan iki sebepten ötürü osmanlı askeri teşkilatına uğursuz gelmişti. öncelikle sefere bu kadar büyük sayıda birlikler çıkarabilmek için eski asker toplama yöntemlerinden vazgeçmek ve eksik kalan yerleri yalnızca sarayın içoğlanı ocaklarından doldurmak yerine, sipahilerin arasına onlarla aynı hünerlere sahip olmayan ne kadar vasıfsız adam varsa almak zorunda kaldılar. ikinci olarak, bu savaşlarda yalnızca insan olarak değil iyi atlar bakımından da maruz kalınan büyük kayıplar sipahi birliklerini öyle bir hle getirdi ki, o dönemden sonra bir daha eski ihtişamlı günlerine geri dönemediler.
kapıkulu sipahilerinde, tıpkı yeniçerilerde olduğu gibi, mevcut direniş, isyan ve ayaklanma ruhu, böylece gitgide daha fazla beslendi ve oldukça tehlikeli bir girişim gösterdi. zorlu yürüyüş insanlarla atları harap ettiği için, terk ve talan edilmiş topraklarda en iyi ihtimalle hiçbir şey alınamayacağı için iran seferine hiç istemeyerek çıktılar. zira türklerin “kızılbaş” diye adlandırdıkları iran şahının savaş yönetim sistemi, düşman yaklaştıkça sınır eyaletlerini yakarak harap etmek ve halkın tamamını iç kısımlara doğru çekmekti. böylece osmanlı birliklerinin buralarda ihtiyaçlarını gidermesi epey zor hatta imkansız bir hale gelirdi.
kapıkulu sipahileri 1826 yılına kadar varlıklarını sürdürdüler. 1826 yılında sultan 2.mahmud yeniçeri ocağını ortadan kaldırdığında sipahilere dokunulmadı ve anlaşarak yeni kurulan orduya katıldılar.
devamını gör...
haz duyulan küçük sapıklıklar
kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmak.*
devamını gör...
yolda görsem selam vermem diyeceğimiz ünlüler
gereksiz poh pohlanmış , ucuz espri anlayışıyla cem yılmaz dan başkası değil
devamını gör...
yuvayı dişi kuş yapar baskısı
(bkz: yuvayı dişi kuş yapar)
başlık açma nedenimse içimi dökmek. sevgili yazarlar* bu cümleyi erkekler çoğunlukla kadınlara yük bindirmek, kendi sorumsuzluklarını kadına yüklemek için kullanmaktadırlar. özellikle karadeniz bölgesinde görebileceğiniz bir şeydir bu durum. * boşanırsın kadın ilişkiyi yürütememiştir olur çoğunlukla. ne de olsa yuvayı yapan dişi kuştur. ilk bakışta romantik gibi dursa da yıllar sonra anlarsınızki aslında çoğu yük sizin omuzlarınızdadır artık.
(bkz: sözüm meclisten dışarı)
başlık açma nedenimse içimi dökmek. sevgili yazarlar* bu cümleyi erkekler çoğunlukla kadınlara yük bindirmek, kendi sorumsuzluklarını kadına yüklemek için kullanmaktadırlar. özellikle karadeniz bölgesinde görebileceğiniz bir şeydir bu durum. * boşanırsın kadın ilişkiyi yürütememiştir olur çoğunlukla. ne de olsa yuvayı yapan dişi kuştur. ilk bakışta romantik gibi dursa da yıllar sonra anlarsınızki aslında çoğu yük sizin omuzlarınızdadır artık.
(bkz: sözüm meclisten dışarı)
devamını gör...
yazarların okumakta zorlandığı kitaplar
suç ve ceza
okurken sanki ben de sıtmaya yakalanmış, deyim yerindeyse beraber tir tir titriyoruz, beynim uyuşmuş gibi hissediyorum. bi türlü bitiremedim.
okurken sanki ben de sıtmaya yakalanmış, deyim yerindeyse beraber tir tir titriyoruz, beynim uyuşmuş gibi hissediyorum. bi türlü bitiremedim.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
kim bilir kaç kişi ayrı yataklarda birbirine sarılarak uyuyordur.
özdemir asaf.
özdemir asaf.
devamını gör...
güzel kadın isimleri
gelecekte olursa eğer kızımın / kızlarımın ismini bırakmak isterim.
eylül ve arven
eylül ve arven
devamını gör...
kendi kendine gelin güvey olmak
anadolu da karşı cinsin haberi yokken onun da aşık olduğunu veya karşılıklı hisler beslediğini düşünen kişiler için kullanılan deyim.
devamını gör...
normal sözlük'teki ittihat ve terakkiciler
ii. abdülhamit'i benim kadar okuyup bilseler, küfür kıyamet homurdanacaklar tarafından eleştirilen insanlardır. ha; mevcut şartlarda ittihatçılık diye bir şey kalmış mıdır ? hayır. ancak son 200 yıldır osmanlı-türk siyasetinde iki kanat vardır. muhafazakarlar ve genç türkler. isimler ve kişiler değişse de bu böyledir. yalnız kaderin bir cilvesi mi desek bilemiyorum ancak abdülhamit gerçekten batıya yüzü dönük, imparatorluğun kurtarılabilmesi için gerekli reformları yapabilmiş bir devlet adamıdır. ha, abdülhamid'i bitiren şey, şahsi paranoyasının sebep olduğu baskıcı yönetimiydi. düşünsenize... abdülhamid'in temelini attığı modern askeri okullardan mezun olan genç subaylar abdülhamid'i devirdiler... bu noktada da böyle bir dilemma var. yani tüm gün sherlock okuyan, klasik batı müziğine meftun, modernist bir vizyonu olan adamın muhafazakarlar tarafından sahiplenilmesi de garip bir dilemma.
birinci dünya savaşı'na gelirsek... bu biz türklerin kaçamayacağı bir kıyametti. berlin konferansından beri parça pinçik olmuşsun... batı avrupalı hasımların seni ''şark sorunu'' diye görüyor. son 200 sene ruslarla savaşmışsın karadeniz senin süs havuzunken adamlar çatalca hattına kadar seni itmiş, kaç sefer batı avrupalıların el uzatmasıyla uçurumun kıyısından dönmüşsün... bütün cendere senin etrafında dönerken savaştan irlandalı nötralizmi gibi kaçman mümkün değildi. coğrafya kader. burada var olmak istiyorsan savaşacaksın. bu açıdan ittihatçılar biraz da battı fish yan going prensibi ile savaşa girmişlerdir. ha yanlış olanları konuşalım. mesela yazlık üniforma ile doğuda ruslarla savaşmak. mesela afedersin bir tarafında ayı böğürürken iran'a ve bakü'ye asker yollamak... bunlar yanlışlardı... ingiliz senden petrol kuyularını kapmış sen hala romantik bir hayal ile bakü'ye girmenin derdindesin. o da olsun.. o da olmalıydı ama önce kendi cephe hattını bi durdur sonra bakü'ye gir değil mi ? neyse nerelerdeeeen nerelere geldik...
ittihat ve terakki 1918'de kurumuş bir ağaçtır. ha ağacın kütüğünden yeni filiz çıktı türkiye oldu. yarın gene kocaman ağaç oluverir. bu işler böyle...
edit: ek olarak, enver talat ve cemal paşaları aldıkları yanlış kararlardan ötürü eleştirebilirsiniz. ancak günün sonunda hepsi ülkesine aşık vatanperver askerler ve devlet adamlarıydı.
birinci dünya savaşı'na gelirsek... bu biz türklerin kaçamayacağı bir kıyametti. berlin konferansından beri parça pinçik olmuşsun... batı avrupalı hasımların seni ''şark sorunu'' diye görüyor. son 200 sene ruslarla savaşmışsın karadeniz senin süs havuzunken adamlar çatalca hattına kadar seni itmiş, kaç sefer batı avrupalıların el uzatmasıyla uçurumun kıyısından dönmüşsün... bütün cendere senin etrafında dönerken savaştan irlandalı nötralizmi gibi kaçman mümkün değildi. coğrafya kader. burada var olmak istiyorsan savaşacaksın. bu açıdan ittihatçılar biraz da battı fish yan going prensibi ile savaşa girmişlerdir. ha yanlış olanları konuşalım. mesela yazlık üniforma ile doğuda ruslarla savaşmak. mesela afedersin bir tarafında ayı böğürürken iran'a ve bakü'ye asker yollamak... bunlar yanlışlardı... ingiliz senden petrol kuyularını kapmış sen hala romantik bir hayal ile bakü'ye girmenin derdindesin. o da olsun.. o da olmalıydı ama önce kendi cephe hattını bi durdur sonra bakü'ye gir değil mi ? neyse nerelerdeeeen nerelere geldik...
ittihat ve terakki 1918'de kurumuş bir ağaçtır. ha ağacın kütüğünden yeni filiz çıktı türkiye oldu. yarın gene kocaman ağaç oluverir. bu işler böyle...
edit: ek olarak, enver talat ve cemal paşaları aldıkları yanlış kararlardan ötürü eleştirebilirsiniz. ancak günün sonunda hepsi ülkesine aşık vatanperver askerler ve devlet adamlarıydı.
devamını gör...
beğeni alınca mutlu olan yazar
bu ben. beğeni aldığım an o yazar gözümde dünyanın en minnoş kişisine dönüşüyor.
devamını gör...
normal sözlük'te elit olmanın beş şartı
yoldaş'a inanmak aralarında olmayan şartlardır.
(bkz: tövbe de)
ben bir yazar olsam, bu tür başlıklardan sonra yoldaştan nefret eder, ayar olurdum.
hatta ediyorum gerçi *
(bkz: tövbe de)
ben bir yazar olsam, bu tür başlıklardan sonra yoldaştan nefret eder, ayar olurdum.
hatta ediyorum gerçi *
devamını gör...
başarısız yemek yapma anısı
12-13 yaşlarındayım , yumurta pişirmeye karar verdim sanıyordum ki tavaya yumurta kırınca ananemin yaptığı gibi olacak. aslında olurdu ama işte yağ koymayı akıl edebilseydim.
devamını gör...
ekin beril
çok tatlı bir ben nasıl büyük adam olucam cover'ı vardır. sanırım pek çok insan da böyle tanımıştır. dinleyelim:
devamını gör...
en tatlı kahvaltı
bir ay orucun üzerine, ramazan bayramı sabahı yapılan, envai çeşit kahvaltılık ile yapılan, özlenen sabah çayına doyulan kahvaltıdır.
ps:kahvaltıyı özlemişim.
ps:kahvaltıyı özlemişim.
devamını gör...
anadolu efes
hanımlar beyler euroleague şampiyonu!
devamını gör...