mastor
bu abi, çiçekler dağıtır normalde sözlükte, biraz da gülücükler. koreli küçük bir kızı vardır bir de, kızı dediysem... anladınız siz. ama bu birkaç gündür derinleşti, derin derin güzel güzel yazılar yazmakta. tabii öncekiler de güzeldi de farklı bir tarafını görüyoruz şimdilerde. severim böyle insanları. öyle bir abi işte. nick6 keyfisi.
devamını gör...
yazarların en çok özlemini duyduğu şey
sevmeyi çok özlüyorum
devamını gör...
tuvalu
denizci olmayanların az bildiği lakin denizcilerin bayrak devleti olarak kullandığı bir ada devletidir.
devamını gör...
erkeklerin kin güdememesi
yine bir genellemeye kurban gittik. kin; cinsiyete bağlı bir özellik değildir diye düşünüyorum. insanın kişiliği ile ilgilidir. kadınların hepsi kindardır veya erkekler kin gütmezler diyemeyiz. çok kindar erkekler de gördüm kadınlar da. tam tersi hiç kin güdemeyen kadınlar ve erkekler de var. bunu cinsiyetlerle eşleştirmemeliyiz bence.
devamını gör...
girolamo savonarola
piyanist ukdesi.
1452-1498 yıllarında yaşamış, 4 yıl boyunca floransa'nın yöneticiliğini yapmış olan din adamı. eğitimine tıp okuyarak başlamış ama yarıda bırakıp floransa'da din adamı olmayı seçmiş.
floransa bu dönemde sanatın ve bilimin şehri, rönesans'ın merkezi. tüm sanatçılar burada, medici ailesinin himayesinde.
vaazlarında medici ailesini, yöneticileri kötü yönetim ve yolsuzlukla suçluyor, kiliseyi eleştirip reform yapılması gerektiğini savunuyor ve bu vaazları halkın dikkatini çektikçe etrafı kalabalıklaşıyor. lorenzo de' medici bile kendisinden çekiniyor.
lorenzo'nun ölümü ve oğlu ii. piero'nun zayıf yönetimi sonucu halkın sığındığı yeni lider oluyor kendisi. medici ailesi şehirden sürülüyor ve savonarola floransa'yı ''tanrı'nın şehri'' yapabilmek için yeni bir cumhuriyet kuruyor.
ahlaksızlıkla mücadele için yeni yasalar çıkarıyor, şenlikler ve oyunlar yasaklanıyor, kıyafet reformu getiriliyor. kadınların sokakta dolaşmaması gerektiğini savunuyor, günahkarlar şehri olan floransa'nın tanrı'nın şehri olabilmesi için bu reformlara ihtiyaç olduğuna halkı ikna etmeyi de başarıyor.
savonarola'ya göre insan eliyle yaratılmış her şey şeytan eliyle yapılmış sayılır ve günahtır. bu fikirle 1497'den itibaren sanat ve bilimle ilgili tüm eserlerin toplanıp yakılması için harekete geçiyor: bonfire of the vanities. şehir merkezinde yakılan ateşlerde mücevherler, heykeller, aynalar, süslü kıyafetler, kitaplar, satranç takımları ve enstrümanlar, yani lüks olarak görülebilecek her şey yakılmaya başlanmış. halk bu din adamına o kadar bağlı ki evlerinde ne varsa getirip ateşe atıyorlar.
ludwig von langenmantel - savonarola preaching against prodigality (1879)
sanat eserleri yakılması gereken eşyaların başında geliyor ve floransa sanatın beşiği olduğu için bulmak çok zor değil. burada sandro botticelli'den bahsetmek lazım çünkü kendisi savonarola'nın sıkı takipçisi. vaazlarından etkilenerek resim yapmayı bırakıyor ve bu ateşe kendi eserlerini yakarak katkıda bulunuyor. evet botticelli. vasari ''sanatçıların hayat hikayeleri'' eserinde botticelli için şunu not düşmüş:
“botticelli savonarola’nın yandaşıydı, işte bu yüzden resmi bıraktı ve başka gelir kaynağı olmadığı için de epey sıkıntıya düştü. yine de cemaatin üyesi olarak kalmakta direterek piagnoni’ye (o zamanki adıyla “sızlananlar”) katıldı ve çalışmalarını bir yana bıraktı; dolayısıyla ihtiyarladığında o kadar yoksul düştü ki eğer lorenzo de medici, dostları ve başka değerli kimseler yeteneğinden ötürü onu sevdikleri için yardımına koşmasalardı neredeyse açlıktan ölecekti.”
neyse ki bu çılgınlık çok uzun sürmüyor. kilise aleyhine verdiği vaazlar papa'nın hoşuna gitmemiş olacak, 1497'de aforoz ediliyor ve 1498'de tutuklanması için emir veriliyor. bu arada halk da kendisine sırt çevirmeye başlıyor doğal olarak. savonarola insanları ikna edebilmek için özel güçleri olduğuna ve mucizeler yaptığına inandırmaya çalışsa da tutuklanıyor ve 1498'in mayıs ayında yakılarak idam ediliyor.
insanlık tarihinin en önemli dönemlerinden birinde, botticelli'yi bile müridi yapabilmiş, kim bilir kaç eseri yok etmiş sanat ve bilim düşmanı bir insan, kendi yaktığı ateşte yanarak yok olup gidiyor böylece.
kaynak
kaynak
1452-1498 yıllarında yaşamış, 4 yıl boyunca floransa'nın yöneticiliğini yapmış olan din adamı. eğitimine tıp okuyarak başlamış ama yarıda bırakıp floransa'da din adamı olmayı seçmiş.
floransa bu dönemde sanatın ve bilimin şehri, rönesans'ın merkezi. tüm sanatçılar burada, medici ailesinin himayesinde.
vaazlarında medici ailesini, yöneticileri kötü yönetim ve yolsuzlukla suçluyor, kiliseyi eleştirip reform yapılması gerektiğini savunuyor ve bu vaazları halkın dikkatini çektikçe etrafı kalabalıklaşıyor. lorenzo de' medici bile kendisinden çekiniyor.
lorenzo'nun ölümü ve oğlu ii. piero'nun zayıf yönetimi sonucu halkın sığındığı yeni lider oluyor kendisi. medici ailesi şehirden sürülüyor ve savonarola floransa'yı ''tanrı'nın şehri'' yapabilmek için yeni bir cumhuriyet kuruyor.
ahlaksızlıkla mücadele için yeni yasalar çıkarıyor, şenlikler ve oyunlar yasaklanıyor, kıyafet reformu getiriliyor. kadınların sokakta dolaşmaması gerektiğini savunuyor, günahkarlar şehri olan floransa'nın tanrı'nın şehri olabilmesi için bu reformlara ihtiyaç olduğuna halkı ikna etmeyi de başarıyor.
savonarola'ya göre insan eliyle yaratılmış her şey şeytan eliyle yapılmış sayılır ve günahtır. bu fikirle 1497'den itibaren sanat ve bilimle ilgili tüm eserlerin toplanıp yakılması için harekete geçiyor: bonfire of the vanities. şehir merkezinde yakılan ateşlerde mücevherler, heykeller, aynalar, süslü kıyafetler, kitaplar, satranç takımları ve enstrümanlar, yani lüks olarak görülebilecek her şey yakılmaya başlanmış. halk bu din adamına o kadar bağlı ki evlerinde ne varsa getirip ateşe atıyorlar.
sanat eserleri yakılması gereken eşyaların başında geliyor ve floransa sanatın beşiği olduğu için bulmak çok zor değil. burada sandro botticelli'den bahsetmek lazım çünkü kendisi savonarola'nın sıkı takipçisi. vaazlarından etkilenerek resim yapmayı bırakıyor ve bu ateşe kendi eserlerini yakarak katkıda bulunuyor. evet botticelli. vasari ''sanatçıların hayat hikayeleri'' eserinde botticelli için şunu not düşmüş:
“botticelli savonarola’nın yandaşıydı, işte bu yüzden resmi bıraktı ve başka gelir kaynağı olmadığı için de epey sıkıntıya düştü. yine de cemaatin üyesi olarak kalmakta direterek piagnoni’ye (o zamanki adıyla “sızlananlar”) katıldı ve çalışmalarını bir yana bıraktı; dolayısıyla ihtiyarladığında o kadar yoksul düştü ki eğer lorenzo de medici, dostları ve başka değerli kimseler yeteneğinden ötürü onu sevdikleri için yardımına koşmasalardı neredeyse açlıktan ölecekti.”
neyse ki bu çılgınlık çok uzun sürmüyor. kilise aleyhine verdiği vaazlar papa'nın hoşuna gitmemiş olacak, 1497'de aforoz ediliyor ve 1498'de tutuklanması için emir veriliyor. bu arada halk da kendisine sırt çevirmeye başlıyor doğal olarak. savonarola insanları ikna edebilmek için özel güçleri olduğuna ve mucizeler yaptığına inandırmaya çalışsa da tutuklanıyor ve 1498'in mayıs ayında yakılarak idam ediliyor.
insanlık tarihinin en önemli dönemlerinden birinde, botticelli'yi bile müridi yapabilmiş, kim bilir kaç eseri yok etmiş sanat ve bilim düşmanı bir insan, kendi yaktığı ateşte yanarak yok olup gidiyor böylece.
kaynak
kaynak
devamını gör...
eski tanımlara oy gelmesi
zamanında yazılan bir tanımı, başka bir yazarın uzun bir zaman sonra artılamasıdır.
açıkçası beni çok mutlu eder böyle bir olay.
açıkçası beni çok mutlu eder böyle bir olay.
devamını gör...
incil’in kısa bir özeti
bir lev nikolayeviç tolstoy kitabıdır.
tolstoy tepeden tırnağa düşünceye kesmiş bir yazardı. düşünmeden edemeyen ve bazen bu düşüncelerin ağırlığı altında ezilen ve bunalımlara giren büyük bir yazar. orta yaşlarda girdiği bir bunalım sonrası kaleme aldığı bu roman onun ya da başka insanların kurtuluşunu sağlamak için bir araçtır, ki son paragraflarda bu kurtuluşa bir örnek vereceğim.
bu kitap tıpkı nikos kazancakis’in yeniden çarmıha geriliş ve jose saramago’nun incil’deki ikinci isa romanları gibi incilin yeniden yorumlanması üzerine. yazar sadece isa peygambere odaklanarak yazmış kitabı. dört incili bir araya getirerek ve süzerek isa peygamberin hayat hikayesini yazmış aslında.
bunu yaparken de hurafelere, kilisenin nalıncı keseri gibi kendine yonttuğu gereksiz cümleleri ve mucizeleri kullanmamayı tercih edip saf bir yaşam öyküsü ortaya çıkarıyor yazar.
wittgenstein bir kitapçıda bu kitaba rast gelir dünya savaşı esnasında ve kitabın hayatını kurtardığını söyler ve ekler:
“ bu kitapla henüz tanışmamış birinin, kişi üzerinde bırakacağı etkiyi anlamasına imkan yok.”
benim üzerimde bu kadar büyük bir etki yapmadı kitap. sadece muhteşem bir roman olarak okudum.
tolstoy tepeden tırnağa düşünceye kesmiş bir yazardı. düşünmeden edemeyen ve bazen bu düşüncelerin ağırlığı altında ezilen ve bunalımlara giren büyük bir yazar. orta yaşlarda girdiği bir bunalım sonrası kaleme aldığı bu roman onun ya da başka insanların kurtuluşunu sağlamak için bir araçtır, ki son paragraflarda bu kurtuluşa bir örnek vereceğim.
bu kitap tıpkı nikos kazancakis’in yeniden çarmıha geriliş ve jose saramago’nun incil’deki ikinci isa romanları gibi incilin yeniden yorumlanması üzerine. yazar sadece isa peygambere odaklanarak yazmış kitabı. dört incili bir araya getirerek ve süzerek isa peygamberin hayat hikayesini yazmış aslında.
bunu yaparken de hurafelere, kilisenin nalıncı keseri gibi kendine yonttuğu gereksiz cümleleri ve mucizeleri kullanmamayı tercih edip saf bir yaşam öyküsü ortaya çıkarıyor yazar.
wittgenstein bir kitapçıda bu kitaba rast gelir dünya savaşı esnasında ve kitabın hayatını kurtardığını söyler ve ekler:
“ bu kitapla henüz tanışmamış birinin, kişi üzerinde bırakacağı etkiyi anlamasına imkan yok.”
benim üzerimde bu kadar büyük bir etki yapmadı kitap. sadece muhteşem bir roman olarak okudum.
devamını gör...
iç döküşler
iyi değilim ama neden iyi değilim bilmiyorum...
daha doğrusu iyi olmamak için o kadar sebep var ki hangisi yüzünden bu kadar iyi değilim bilmiyorum.
iyi olmak için belki çok daha harika sebeplerim var ama onları gözüm görmüyor her zaman olduğu gibi...şükretmek şimdilerde dile dolanan bir kelime olmaktan öteye gidemiyor ve içten içe çok kızıyorum kendime.
eylül'e bağlamıştım tüm hüzünleri, ekim geldi değişen bir şey yok. bir huzursuzluk kemiriyor içimi. sanki kötü şeyler olacak gibi. belki de oluyor tam da şu anda ama bilmiyorum. belki birilerine veda ediyorum onun acısı bu, belki zor oluyor. belki de birileri bana veda ediyor haberim yok. belki hayat zorluyor fazlasıyla.
istediğim gibi değil de günün getirdiği bir insana dönüşüyorum günün sonunda. her söylenenden bir şey anlamaya çalışıyorum, rahat bırakmıyorum kendimi ve insanları. onlar bir sürü sorun yaşıyor, belki ben onun hayatında hiçbir şey değilim! üzmüyorum bile, üzemeyecek kadar yokum aslında. bu ne kendini bu kadar önemsemek? görmüyor bile beni belki, etkisiz eleman gibi onun hayatında olmam ya da olmamam sonuca hiç etki etmiyor belki...
peki benim onu koyduğum yer? hani çok severek aldığın, ona anlamlar ve anılar yüklediğin bir sanat eseri gibi saklamaya çalıştığın, içinin en değerli parçası yaptığın senin için paha biçilemez bir biblo vardır ya da sana hediye gelen ama kıyamadığın için hiç kullanamadığın bir eşya. gelip yaramaz bir çocuk salak salak koşarken çarpıp düşürecek diye ödün kopar hani. oralara koyduğumuz insanlar... onlar eğer gidiyorsa bizden? o zaman ne yapmalı?
iyi değilim ben... * *
daha doğrusu iyi olmamak için o kadar sebep var ki hangisi yüzünden bu kadar iyi değilim bilmiyorum.
iyi olmak için belki çok daha harika sebeplerim var ama onları gözüm görmüyor her zaman olduğu gibi...şükretmek şimdilerde dile dolanan bir kelime olmaktan öteye gidemiyor ve içten içe çok kızıyorum kendime.
eylül'e bağlamıştım tüm hüzünleri, ekim geldi değişen bir şey yok. bir huzursuzluk kemiriyor içimi. sanki kötü şeyler olacak gibi. belki de oluyor tam da şu anda ama bilmiyorum. belki birilerine veda ediyorum onun acısı bu, belki zor oluyor. belki de birileri bana veda ediyor haberim yok. belki hayat zorluyor fazlasıyla.
istediğim gibi değil de günün getirdiği bir insana dönüşüyorum günün sonunda. her söylenenden bir şey anlamaya çalışıyorum, rahat bırakmıyorum kendimi ve insanları. onlar bir sürü sorun yaşıyor, belki ben onun hayatında hiçbir şey değilim! üzmüyorum bile, üzemeyecek kadar yokum aslında. bu ne kendini bu kadar önemsemek? görmüyor bile beni belki, etkisiz eleman gibi onun hayatında olmam ya da olmamam sonuca hiç etki etmiyor belki...
peki benim onu koyduğum yer? hani çok severek aldığın, ona anlamlar ve anılar yüklediğin bir sanat eseri gibi saklamaya çalıştığın, içinin en değerli parçası yaptığın senin için paha biçilemez bir biblo vardır ya da sana hediye gelen ama kıyamadığın için hiç kullanamadığın bir eşya. gelip yaramaz bir çocuk salak salak koşarken çarpıp düşürecek diye ödün kopar hani. oralara koyduğumuz insanlar... onlar eğer gidiyorsa bizden? o zaman ne yapmalı?
iyi değilim ben... * *
devamını gör...
hoşlandığın birine açılma yöntemleri
tüm sarhoş duygusallığımı gece gece en üst seviyeye taşımış olan başlık. sene olmuş 2021 ortalıkta bu kadar seks, virüs, seks, doğal afet, seks, enflasyon, seks ve bir de seks ve seks varken hâlâ "birinden hoşlanmak"tan bahseden insanlarla karşılaşmak beni gerçekten duygulandırdı.
devamını gör...
farkındalığı yüksek bireylerin yalnızlaşması
kaçınılmaz olandır. farkındalığı yüksek bireyler eleştirel düşünebilirler. kendilerinin eksi ve artı yönlerini bilirler. olumsuz eleştirildiklerinde ya da başarısız olduklarında savunma mekanizmaları harekete geçip suçu başkasının üzerine atmazlar. yaptıkları yanlışlarla yüzleşebilirler. karşısındakine nefret duyup bu sebeple yerden yere vurmazlar. rasyonel bakarlar. kendi doğrularına göre yaşarlar. e toplumun büyük çoğunluğu ile terstir bu özellikleri, herhangi bir grubun parçası olmakla ilginmezler o yüzden yalnızlaşırlar.
devamını gör...
duyulunca mutlu eden sözler
seni tanıdığıma çok memnun oldum.
devamını gör...
claranın dağdan aşağı yuvarlanan tekerlekli sandalyesi
bu girdiğim nickaltıyla rekor kırdım sanırım. ama bugün o'nun günü, yazmasam olmazdı elbet.*
güzel kalplim, akıl küpüm, sözlüğün en minnak en ponçik ekmek tadındaki yazarı; iyi ki doğmuşsun!*yeni yaşın sana bol başarı, sağlık, mutluluk getirsin. karşına hep kalbin gibi güzel insanlar çıksın. hayat sana hep güzel sürprizler yapsın. musmutlu ol güzel gözlü tarhanam..
güzel kalplim, akıl küpüm, sözlüğün en minnak en ponçik ekmek tadındaki yazarı; iyi ki doğmuşsun!*yeni yaşın sana bol başarı, sağlık, mutluluk getirsin. karşına hep kalbin gibi güzel insanlar çıksın. hayat sana hep güzel sürprizler yapsın. musmutlu ol güzel gözlü tarhanam..
devamını gör...
günübirlik hayatlar
irvin d. yalom'un 10 hikayeden oluşan gerçek psikoterapi anılarını birleştirdiği bir kitaptır.
psikoterapi öyküleri olduğu için ilgimi çeken bir kitaptı ama beklentimi pek karşılamadı. bir iki hikaye dışında diğerleri hep kendini tekrarlıyor gibi hissettim çünkü hep ölüm korkusunun hakim olduğu kişiler vardı. en beğendiğim öykü, kitaba da ismini veren günübirlik hayatlar öyküsü oldu.
kitapta da yer verilen bir alıntıyla sonlandırayım:
hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok. hem anılar hemde onların nesnesi. her şeyi unutmuş olacağın günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın.
marcus aurelius, düşünceler
psikoterapi öyküleri olduğu için ilgimi çeken bir kitaptı ama beklentimi pek karşılamadı. bir iki hikaye dışında diğerleri hep kendini tekrarlıyor gibi hissettim çünkü hep ölüm korkusunun hakim olduğu kişiler vardı. en beğendiğim öykü, kitaba da ismini veren günübirlik hayatlar öyküsü oldu.
kitapta da yer verilen bir alıntıyla sonlandırayım:
hepimizinki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok. hem anılar hemde onların nesnesi. her şeyi unutmuş olacağın günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın.
devamını gör...
uyumak
kişisel gelişim kitaplarında özellikle de bilinçaltının bünyeye etkileri üzerine yazılanlarda sıkça kendine yer bulan evre. kabaca şu şekilde geçer; yatmaya hazırlanırken tam rahatlamış şekilde kendi kendine konuşup, özü telkin edersin. böylece bilinçaltına haber yollar, onun da uykuda küçük çaplı mucizeler yaratmasını beklersin. ah keşke her şey bu kadar kolay olsa.
devamını gör...
elimize bir kalem geçtiğinde ilk yazdığımız kelime
imzamı atarım
devamını gör...
telefonsuz dışarıya çıkmak
başka bir şehirden eve dönerken telefonumu o şehirde unuttum. evet gerçekten yaptım bunu. kınamayın beni, yeni annelerin başına gelebiliyor böyle şeyler* arabayı ben kullandığım için de eve gelene kadar fark etmedim durumu.
sonra ne mi oldu? bir telaş, bir her şeyin bir anda kafama hücum etmesi, bir karamsarlık ki o gün ve ertesi gün kargoya verilme ihtimali yok telefonun. hadi bugünlük idare ederim de diyemiyorum. pazartesiye kadar müthiş bir yoksunluk sendromu çektim. meğer uyuşturucu gibi bir hal almış telefon benim için. saatler geçmiyor sanki. pazartesi kargoya verilir salı falan tamam bu iş diye kendimi avuturken o günün iş yoğunluğu vs unutulmuş telefon. ben küstüm tabi, bildiğiniz küstüm. o derece bozuk atıyorum. aslında bir rahatlama da hissediyorum yavaş yavaş. daha özgür. daha etrafının farkında.
telefon nihayet ulaştı elime. fakat artık o eski aşk kalmamıştı telefonla aramda.
sonra ne mi oldu? bir telaş, bir her şeyin bir anda kafama hücum etmesi, bir karamsarlık ki o gün ve ertesi gün kargoya verilme ihtimali yok telefonun. hadi bugünlük idare ederim de diyemiyorum. pazartesiye kadar müthiş bir yoksunluk sendromu çektim. meğer uyuşturucu gibi bir hal almış telefon benim için. saatler geçmiyor sanki. pazartesi kargoya verilir salı falan tamam bu iş diye kendimi avuturken o günün iş yoğunluğu vs unutulmuş telefon. ben küstüm tabi, bildiğiniz küstüm. o derece bozuk atıyorum. aslında bir rahatlama da hissediyorum yavaş yavaş. daha özgür. daha etrafının farkında.
telefon nihayet ulaştı elime. fakat artık o eski aşk kalmamıştı telefonla aramda.
devamını gör...
aşk için ölmeli aşk o zaman aşk
diline takıldığında kolay kurtulamadığın şarkı nakaratı
devamını gör...


