birçok konuda eksik olunduğunu fark etmek
insan zaten ben tamamım dediği zaman gaflete düşüp kendi gelişimini kendi bitirmiş demektir.
devamını gör...
yerin dibine girmek istenen anlar
t: keşkeli zaman hadiseleridir.
bazen bir şeyleri geçiştirmek maksatlı küçük yalanlar söyleyebiliyorum, bu basit ve küçük yalanların açığa çıkması bende hep yerin dibine girme hissi uyandırır.
jonathanlivingston ukdesidir.
bazen bir şeyleri geçiştirmek maksatlı küçük yalanlar söyleyebiliyorum, bu basit ve küçük yalanların açığa çıkması bende hep yerin dibine girme hissi uyandırır.
jonathanlivingston ukdesidir.
devamını gör...
z kuşağı
"merhaba arkadaşlar, tanımıma hoşgeldiniz. tanımımı okuduktan sonra beğenmeyi ve profilimi takibe almayı unutmayın."
z kuşağı yeminimizi yaptığımıza göre başlayabiliriz.
z kuşağı kendisinden önce gelen x ve y kuşağının isimlerine atıfta bulunularak değil, "boomer" kuşağının ismine atıfta bulunularak "zoomer" olarak isimlendirilmiş. internet ve akıllı telefon kullanım miktarları ve yakınlaştırarak bakmaları yani zoom yapmalarından ötürü. bu bile kendilerini diğer kuşaklardan ayıran en önemli özellik.
kevın kelly ; "teknoloji siz doğduktan sonra icat edilenlerdir." demiş ki ben de öyle düşünüyorum bu nedenle z kuşağının zaten içine doğduğu bir teknolojiyi etkin kullanıyor olmasından dolayı bu kadar eleştirilmesi bana tuhaf geliyor.
x ve y kuşağının icat ettiği ürünleri onlardan daha çok ve etkin kullanıyor olmaları aslında x ve y kuşağının başarı ya da başarısızlığı olmalı.
bir diğer nokta kuşak sınıflandırılmalarının neye ya da kime göre yapıldığı ile ilgili. 30 yaşına gelip evlenmeyi erteleyen, korkan, yalnız yaşamayı tercih eden, apolitik bir duruş tercih edip sadece bedensel zevklerine önem veren, sürekli eleştiren, melankolik bir ruh hali ile dolaşan insanlar ne kadar y kuşağı üyesi olamaz ise, 15 temmuz da ya da gezi de ya da başka bir toplumsal olayda kendi politik duruşuna göre tepkisini ortaya koyan, bir sosyal sorumluluk projesinde görev alan, ailesi ile yaşadığı sorunlara ya da günümüz yaşam şartlarına göre oluşan sıkıntılara rağmen kendisine bir amaç belirleyip ona ulaşmaya çalışan gençler de o “akıllı telefon” kuşağı olarak adlandırılmamalıdır.
takip ettiğim bir dergide 3 aylık bir yazı dizisi olarak yayınlan z kuşağı ile ilgili müspet ve menfi yönler oldukça hoşuma gitti.
z neslinin müsbet görülen tarafları
bu kuşak hakkında pek çok araştırma ve makale mevcut. bunları okuyup değerlendirirken hangi niyetle ve bakış açısıyla yazıldıklarına bakmak, yerinde olacaktır. bu araştırmalarla, berbat bir türkiye mesajı mı verilmeye çalışılıyor, yoksa gençlerin dünyasını anlayıp onlara daha yakın olmak, yol gösterici olmak mı hedefleniyor, bunları yerinde değerlendirmek gerekiyor. söz konusu gençlerin hayat biçimleri incelenirken, kuşatıcı bir nazariye ile toplumun her kesiminde yaşayan z nesli gençler ele alınmalıdır.
bu neslin öğrenme usûlleri görselliğe dayalı. bu noktada genel bir kabul hâkim. okumalarını, araştırmalarını, öğrenmelerini çoğunlukla ekran üzerinden yapıyorlar. hızlı öğreniyorlar, bilgiye çabuk ulaşıyorlar. iletişim ve bilişim mânâsında çok iyiler. teknolojiye hâkimiyetleri ileri seviyede…
üretmek, bir şeyler ortaya çıkarmak ve onları sergilemek, onlar için paha biçilemez güzellikler… yerli ve millî pek çok projeye mühim katkı sunmaları bunun bir işareti.
hayvanlara ve çevrenin korunmasına karşı çok hassaslar. adâletsizliğe, ayrımcılığa, başkasına söyleyip de kendisi yapmayan insanlara çok tepkililer.
tek kelime ile “farklı” olmak istiyorlar. bu, onlar için negatif bir unsur değil, onlara artı değer katıyor. nev’i şahsına münhasır olmak ifadesi, tam da onları anlatıyor.
sosyal ve dijital mecraları çok iyi kullandıklarından, hemen organize olup tepki ve ihtiyaçlarını dile getirebiliyorlar. önceki nesillerin sahada ve sokaklarda yaptığı teşkilâtlanmayı internet grupları üzerinden sanal dünyada yürütüyorlar.
politikaya karşı tepkisiz ve duyarsız olmadıklarını, 15 temmuz’da gösterdiler. söz konusu vatan olunca, sahaya da inebiliyorlar.
beyin yapıları ve işleyişi, diğer kuşaklardan farklı… hızlı öğreniyor, çabuk analiz yapıyor, pek çok işi bir arada halledebiliyorlar. senkronize bir biçimde el-göz koordinasyonu ve hareket becerileri dikkat çekiyor.
büyük düşünüyorlar, “herhangi bir işte çalışır, geçinir giderim!” gibi bir dertleri yok. kariyer plânları var. dil öğrenmeye karşı heveskârlar. birkaç dil öğrenebiliyorlar.
âilelerini güvenli bir liman olarak görüyorlar. değerlerine bağlılıkları eleştirilse de âileye bağlılıkları yüksek.
pek çoğu okul öncesi dönemde dînî eğitim veren kurumlarda eğitim almış. kur’ân-ı kerîm’i okumayı bildiğini söyleyenlerin sayısı önceki nesillere göre daha fazla.
önceki nesillere göre kur’ân kursu, imam-hatip ortaokulu ve imam-hatip lisesi’ni tercih edenlerin sayısı yüksek.
menfî görülen/eleştirilen tarafları
geldik, z kuşağı denilince hemen akla gelen özelliklere... insanoğlu yapısı itibariyle menfîyi düşünmeye odaklı olduğundan, bu kuşak da bazı değerlendirmeler üzerinden tanınıyor ve tanıtılıyor. bu değerlendirmelerin bazılarında haklılık payı varken, bazıları bu kuşağın değil, ebeveynlerin ve terbiye usûllerinin eksikliğini gösteriyor.
onlara bizim açımızdan baktığımızda muhafazakârlık ve dindarlık algıları oldukça düşük. yapılan araştırmalar da dînî vecîbeleri daha az uyguladıklarını ve inanç konusunda diğer kuşaklara göre daha sorgulayıcı olduklarını gösteriyor. (dinî vazifeleri uygulayanlar % 15, uygulamayanlar % 55 iken, inançsız olduğunu beyan edenlerin oranı % 28 gibi yüksek bir rakam.)[1]
ebeveynlerinin elinden kayıp giden z neslini, youtuber’lar ve sosyal medya fenomenleri terbiye edip yönetiyor.
toplumda görünen genel tabloya bakarsak, bir dertleri, ülküleri, dâvâları olanların sayısı oldukça az. itiraza ve tepkiye daha çok meyilliler... ekran zamanları fazla olduğundan, dikkat süreleri kısa... neredeyse bir uzuvları gibi gördükleri dijital âletlerden kopamıyorlar.
hayatla yüzleşmeyi, mücadele etmeyi, emek verip kazanmayı bilmiyorlar. bunun altında yatan sebep “helikopter ebeveyn” olarak gösterilen ebeveyn tutumları… “efendisini doğuran câriyeler”[2] hadîsini akla getiren ebeveynler, bu nesille kendini göstermeye başlıyor.
yazının tamamı için link
buradan
yazının üçüncü bölümü henüz dijitale aktarılmamıs. takip edip onu da eklerim.
tanım: 2000 - 2020 arasında doğan insanların dahil olduğu kuşak.
z kuşağı yeminimizi yaptığımıza göre başlayabiliriz.
z kuşağı kendisinden önce gelen x ve y kuşağının isimlerine atıfta bulunularak değil, "boomer" kuşağının ismine atıfta bulunularak "zoomer" olarak isimlendirilmiş. internet ve akıllı telefon kullanım miktarları ve yakınlaştırarak bakmaları yani zoom yapmalarından ötürü. bu bile kendilerini diğer kuşaklardan ayıran en önemli özellik.
kevın kelly ; "teknoloji siz doğduktan sonra icat edilenlerdir." demiş ki ben de öyle düşünüyorum bu nedenle z kuşağının zaten içine doğduğu bir teknolojiyi etkin kullanıyor olmasından dolayı bu kadar eleştirilmesi bana tuhaf geliyor.
x ve y kuşağının icat ettiği ürünleri onlardan daha çok ve etkin kullanıyor olmaları aslında x ve y kuşağının başarı ya da başarısızlığı olmalı.
bir diğer nokta kuşak sınıflandırılmalarının neye ya da kime göre yapıldığı ile ilgili. 30 yaşına gelip evlenmeyi erteleyen, korkan, yalnız yaşamayı tercih eden, apolitik bir duruş tercih edip sadece bedensel zevklerine önem veren, sürekli eleştiren, melankolik bir ruh hali ile dolaşan insanlar ne kadar y kuşağı üyesi olamaz ise, 15 temmuz da ya da gezi de ya da başka bir toplumsal olayda kendi politik duruşuna göre tepkisini ortaya koyan, bir sosyal sorumluluk projesinde görev alan, ailesi ile yaşadığı sorunlara ya da günümüz yaşam şartlarına göre oluşan sıkıntılara rağmen kendisine bir amaç belirleyip ona ulaşmaya çalışan gençler de o “akıllı telefon” kuşağı olarak adlandırılmamalıdır.
takip ettiğim bir dergide 3 aylık bir yazı dizisi olarak yayınlan z kuşağı ile ilgili müspet ve menfi yönler oldukça hoşuma gitti.
z neslinin müsbet görülen tarafları
bu kuşak hakkında pek çok araştırma ve makale mevcut. bunları okuyup değerlendirirken hangi niyetle ve bakış açısıyla yazıldıklarına bakmak, yerinde olacaktır. bu araştırmalarla, berbat bir türkiye mesajı mı verilmeye çalışılıyor, yoksa gençlerin dünyasını anlayıp onlara daha yakın olmak, yol gösterici olmak mı hedefleniyor, bunları yerinde değerlendirmek gerekiyor. söz konusu gençlerin hayat biçimleri incelenirken, kuşatıcı bir nazariye ile toplumun her kesiminde yaşayan z nesli gençler ele alınmalıdır.
bu neslin öğrenme usûlleri görselliğe dayalı. bu noktada genel bir kabul hâkim. okumalarını, araştırmalarını, öğrenmelerini çoğunlukla ekran üzerinden yapıyorlar. hızlı öğreniyorlar, bilgiye çabuk ulaşıyorlar. iletişim ve bilişim mânâsında çok iyiler. teknolojiye hâkimiyetleri ileri seviyede…
üretmek, bir şeyler ortaya çıkarmak ve onları sergilemek, onlar için paha biçilemez güzellikler… yerli ve millî pek çok projeye mühim katkı sunmaları bunun bir işareti.
hayvanlara ve çevrenin korunmasına karşı çok hassaslar. adâletsizliğe, ayrımcılığa, başkasına söyleyip de kendisi yapmayan insanlara çok tepkililer.
tek kelime ile “farklı” olmak istiyorlar. bu, onlar için negatif bir unsur değil, onlara artı değer katıyor. nev’i şahsına münhasır olmak ifadesi, tam da onları anlatıyor.
sosyal ve dijital mecraları çok iyi kullandıklarından, hemen organize olup tepki ve ihtiyaçlarını dile getirebiliyorlar. önceki nesillerin sahada ve sokaklarda yaptığı teşkilâtlanmayı internet grupları üzerinden sanal dünyada yürütüyorlar.
politikaya karşı tepkisiz ve duyarsız olmadıklarını, 15 temmuz’da gösterdiler. söz konusu vatan olunca, sahaya da inebiliyorlar.
beyin yapıları ve işleyişi, diğer kuşaklardan farklı… hızlı öğreniyor, çabuk analiz yapıyor, pek çok işi bir arada halledebiliyorlar. senkronize bir biçimde el-göz koordinasyonu ve hareket becerileri dikkat çekiyor.
büyük düşünüyorlar, “herhangi bir işte çalışır, geçinir giderim!” gibi bir dertleri yok. kariyer plânları var. dil öğrenmeye karşı heveskârlar. birkaç dil öğrenebiliyorlar.
âilelerini güvenli bir liman olarak görüyorlar. değerlerine bağlılıkları eleştirilse de âileye bağlılıkları yüksek.
pek çoğu okul öncesi dönemde dînî eğitim veren kurumlarda eğitim almış. kur’ân-ı kerîm’i okumayı bildiğini söyleyenlerin sayısı önceki nesillere göre daha fazla.
önceki nesillere göre kur’ân kursu, imam-hatip ortaokulu ve imam-hatip lisesi’ni tercih edenlerin sayısı yüksek.
menfî görülen/eleştirilen tarafları
geldik, z kuşağı denilince hemen akla gelen özelliklere... insanoğlu yapısı itibariyle menfîyi düşünmeye odaklı olduğundan, bu kuşak da bazı değerlendirmeler üzerinden tanınıyor ve tanıtılıyor. bu değerlendirmelerin bazılarında haklılık payı varken, bazıları bu kuşağın değil, ebeveynlerin ve terbiye usûllerinin eksikliğini gösteriyor.
onlara bizim açımızdan baktığımızda muhafazakârlık ve dindarlık algıları oldukça düşük. yapılan araştırmalar da dînî vecîbeleri daha az uyguladıklarını ve inanç konusunda diğer kuşaklara göre daha sorgulayıcı olduklarını gösteriyor. (dinî vazifeleri uygulayanlar % 15, uygulamayanlar % 55 iken, inançsız olduğunu beyan edenlerin oranı % 28 gibi yüksek bir rakam.)[1]
ebeveynlerinin elinden kayıp giden z neslini, youtuber’lar ve sosyal medya fenomenleri terbiye edip yönetiyor.
toplumda görünen genel tabloya bakarsak, bir dertleri, ülküleri, dâvâları olanların sayısı oldukça az. itiraza ve tepkiye daha çok meyilliler... ekran zamanları fazla olduğundan, dikkat süreleri kısa... neredeyse bir uzuvları gibi gördükleri dijital âletlerden kopamıyorlar.
hayatla yüzleşmeyi, mücadele etmeyi, emek verip kazanmayı bilmiyorlar. bunun altında yatan sebep “helikopter ebeveyn” olarak gösterilen ebeveyn tutumları… “efendisini doğuran câriyeler”[2] hadîsini akla getiren ebeveynler, bu nesille kendini göstermeye başlıyor.
yazının tamamı için link
buradan
yazının üçüncü bölümü henüz dijitale aktarılmamıs. takip edip onu da eklerim.
tanım: 2000 - 2020 arasında doğan insanların dahil olduğu kuşak.
devamını gör...
telefonuna 100 kontör yüklemiş insan
100 kontöre 10 dakika konuşurdun. bir mesaj 2 kontördü, çok karanlık dönemlerdi o zamanlar.
o yüzden çağrı atardık 1 kontör kalınca hesapta.
1 çağrı geliyor musun.
2 çağrı birazdan geliyorum.
3 çağrı bensiz devam edin.
o yüzden çağrı atardık 1 kontör kalınca hesapta.
1 çağrı geliyor musun.
2 çağrı birazdan geliyorum.
3 çağrı bensiz devam edin.
devamını gör...
tamer karadağlı'nın nihal yalçın'ı terörizm ile suçlaması
hdp li falan değilim ama bir cenahın sürekli karşı grubu yok etmek için, işin basitine kaçıp terör şeysi yapıştırması da bok tadı verdi artık.
arkadaşım siz değil miydiniz, daha 2 sene önce öcalan'ın mektubunu trt de okutan.
öcalan'ın hdp'li seçmene, belediye seçiminde tarafsız kalın talimatını ileten.
yapmayın artık komik bunlar ya.
arkadaşım siz değil miydiniz, daha 2 sene önce öcalan'ın mektubunu trt de okutan.
öcalan'ın hdp'li seçmene, belediye seçiminde tarafsız kalın talimatını ileten.
yapmayın artık komik bunlar ya.
devamını gör...
aç karnına baklava yiyebilen insan
teneke gibi midesi olan insandır.yoksa o şerbet akşama kadar mideyi ekşitir.
devamını gör...
yevmen fe yevmen
osmanlıca bir zarftır.
devamını gör...
rimel sürerken ağzın istemsizce açık kalması
neden olduğunu kimselerin bilmediği, refleks denilerek geçiştirilen bir durum.
en mantıklı açıklaması kortikal homunculus'ta ağız, burun ve gözün kontrol sahalarının yakın olmasıdır. beyindeki sinirsel bağlantılar çok yoğun ve karmaşık olduğu için impulsun* komşu nöronal sahalara yansıyabilmesi söz konusudur.

bunun da sadece bir teori olduğunu akıldan çıkarmamak gerek yine de.
rimel-ağız ilişkisi her ne kadar basit ve önemsiz bir tuhaflık gibi görünse de arkada yatan nedenin bilinmesi insan nörofizyolojisine dair bazı bilinmezlerin ortadan kalkmasına yardımcı olabilir.
en mantıklı açıklaması kortikal homunculus'ta ağız, burun ve gözün kontrol sahalarının yakın olmasıdır. beyindeki sinirsel bağlantılar çok yoğun ve karmaşık olduğu için impulsun* komşu nöronal sahalara yansıyabilmesi söz konusudur.

bunun da sadece bir teori olduğunu akıldan çıkarmamak gerek yine de.
rimel-ağız ilişkisi her ne kadar basit ve önemsiz bir tuhaflık gibi görünse de arkada yatan nedenin bilinmesi insan nörofizyolojisine dair bazı bilinmezlerin ortadan kalkmasına yardımcı olabilir.
devamını gör...
sır katibi
bir kimsenin gizli yazılarını yazan veya bütün gizli işlerini paylaştığı kişi.
devamını gör...
wabi-sabi
toplanın sevgili okuyucular, bugün sizinle wabi-sabi sayesinde aydınlanacağız.
wabi-sabi, japon geleneğinde sadelik, şıklık ve kusurlardan zevk alma demektir. hepimizin de artık fark ettiği üzere bir mükemmelliyetçilik akımına kapıldı insanlık. özellikle sosyal medyada filtre dediğimiz, aslında çok basite indirgenen bu şey, insanların hayat görüşünü bile inanılmaz derecede etkiler oldu. bu da bizi strese, sıkıntıya ve hatta depresyona sokacak kadar önemli bir hal almış durumda. çünkü mükemmel asla ulaşılamayacak bir şeydir bana göre..
wabi-sabi anlayışındaki temel ilkeler şu şekildeymiş: basitlik, düzensizlik, sadelik, doğallık, zarafet, özgürlük ve huzur. ah! bu terimleri yazarken bile içimi huzur kaplıyor.. ne kadar uzak kalmışım diyorum kendi kendime..
aslında wabi-sabi sadece ikili ilişkiler anlamında bir fiziksel görüşten ziyade, insanın dünya görüşünü de temsil ediyor. bunu şu şekilde irdeleyelim kısaca: kutuplaşmalar.. herkes kendi görüşünü mükemmel ve kusursuz sayıyor. aslında bir düşünsek! her siyahın içinde bir beyaz, her beyazın içinde bir siyah olduğunu. hiçbir düşüncenin, ideolojinin aslında kusursuz olmadığını ve dünyanın en kıymetli şeyi olan insan kalbinin bu sebeplerle kırılmaması gerektiğini..
sanırım çok uzattım.. ben daha yazardım.. ama tanımımı yaptığıma ve ana fikri naçizane verdiğime göre kaçabilirim..
wabi-sabi, japon geleneğinde sadelik, şıklık ve kusurlardan zevk alma demektir. hepimizin de artık fark ettiği üzere bir mükemmelliyetçilik akımına kapıldı insanlık. özellikle sosyal medyada filtre dediğimiz, aslında çok basite indirgenen bu şey, insanların hayat görüşünü bile inanılmaz derecede etkiler oldu. bu da bizi strese, sıkıntıya ve hatta depresyona sokacak kadar önemli bir hal almış durumda. çünkü mükemmel asla ulaşılamayacak bir şeydir bana göre..
wabi-sabi anlayışındaki temel ilkeler şu şekildeymiş: basitlik, düzensizlik, sadelik, doğallık, zarafet, özgürlük ve huzur. ah! bu terimleri yazarken bile içimi huzur kaplıyor.. ne kadar uzak kalmışım diyorum kendi kendime..
aslında wabi-sabi sadece ikili ilişkiler anlamında bir fiziksel görüşten ziyade, insanın dünya görüşünü de temsil ediyor. bunu şu şekilde irdeleyelim kısaca: kutuplaşmalar.. herkes kendi görüşünü mükemmel ve kusursuz sayıyor. aslında bir düşünsek! her siyahın içinde bir beyaz, her beyazın içinde bir siyah olduğunu. hiçbir düşüncenin, ideolojinin aslında kusursuz olmadığını ve dünyanın en kıymetli şeyi olan insan kalbinin bu sebeplerle kırılmaması gerektiğini..
sanırım çok uzattım.. ben daha yazardım.. ama tanımımı yaptığıma ve ana fikri naçizane verdiğime göre kaçabilirim..
devamını gör...
venn şeması
matematikte bir veya daha çok kümeyi ve aralarındaki mantıksal ilişkiyi gösteren diyagram'lardır.
devamını gör...
ince memed
öyle hissedilerek yazılmış ki, köpeği öldürdükleri bir sahnede hüngür hüngür ağlamıştım.
sanki gerçekten yanımda bir köpek öldürülüyormuş gibi hissettiydim orayı, 32 yılda inşa edilmiş bir başyapıt. yaşar kemal' in ruhu şad olsun.
sanki gerçekten yanımda bir köpek öldürülüyormuş gibi hissettiydim orayı, 32 yılda inşa edilmiş bir başyapıt. yaşar kemal' in ruhu şad olsun.
devamını gör...
kocasının aldığı abur cuburları kıskanın kudurun yazarak paylaşan kadın
mutlu değiller mi? meseleye öyle bir odaklanalım. hani şu kıymalı poşeti ayıcığa dönüştürüp buzluğa atan, her yere sim döken, kocişine pembeli kahveler kurdeleli çokalatlar ikram eden, hayatlarını bunun üzerine kuran bu insanlar mutlu değil mi? bence o kadar mutlular ki bizim bu mutluluğu kıskandığımızı düşünüyorlar. bu çok ilginç bir şey. bir an nefretten ve acıma hissinden uzaklaşırsanız çok başka şeyler görüyorsunuz bu durumun arkasında.
meseleye başka bir noktadan bakalım, 5 kutu piskübeyt, bimden alınmış 13 gofret ve hespini yesen düz duvara tırmanmana neden olan o abucuburcular ile mutlu olabilmeleri, bunu büyük bir zenginlik olarak sunabiliyor olmaları çok ilginç bir şey değil mi? istiyoruz ki bizim başarılar! ile dolu hayatımızı örnek alsınlar ve utansınlar kendilerinden. bence biz şunu sorgulayalım, neden onlar kadar basit şekilde mutlu olamıyoruz?
bilen bilir. 28 yaşındayım. aksini asla kabul etmem. bu sene yeniden eğitim almaya başladım. şimdi yeniden sınava gireceğim bi bölüm daha seçeceğim. sonra başka bir bölüm. ölene kadar okuyup öğreneceğim. taktım buna. bir sürü farklı iş yaptım, hâlâ ne iş yapmam gerektiğini bilmiyorum çünkü beni mutlu edecek işi bulamadım. gel yeni proje var diyorlar gitmiyorum. biriyle flört ediyorum olmuyor. mutlu olamıyorum. ne yapsam bir türlü tamam ya oldu işte diyemiyorum. daha fazlasını istiyorum. boşlukta süzülüp duruyorum.
sonra bir kadın çıkıyor ve şöyle diyor. kocam bana yemek yedirdi, kudurun. kocam bana toplam 145 lira turan çohalata kutusu yaptı popomu yiyin ahahaha. 6 tane oje almış sevgilisi, kadın mutluluktan kafayı yemiş. havasını atıyor bize. arkadaşa gidiyorum, eşi pembe mutfak aleti almış nasıl mutlu onu gösteriyor bana. su ısıtıyor alt tarafı ama nasıl özel o kadına göre. alıp onu sosyal medya üzerinden gösteriyor herkese. sanki koçişi ona müstakil bahçeli ev aldı, öyle bir gurur. böylesine bir mutluluk.
ve artık sorgulamanın zamanı geldi sevgili bebeksilerim. bu insanlar bu kadar basit ve ucuz şeylerden nasıl mutlu oluyor? neden mutlu oluyor? biz neden mutlu ve başarılı olmak için çabalayıp bir türlü doyduğumuzu hissedemiyoruz? neden biz hep fazlası için çabalarken onlar daha azı ile mutlu oluyor?
ben takılıyorum bu meseleye kusura bakmayın. lütfen bu nedenle vurmayın bana. hatta niye vurmuyorsunuz. vurun banaa. vuruunnn. efendiler vuruuun.
nasıl mutlular ya. arkadaş çok basit bir şey ya, kocası ciğer falan yediriyor, mesele bize dönüyor, hepiniz kudurun sidikliler falan diyor. çok acayip. öyle aykü 100 üzeri olmayacak bak. en fazla 80 olacak, misler gibi mutlusun. ben bunu gördüm.
hakkat ilginç kafalar ya. çok sorgulanası.
meseleye başka bir noktadan bakalım, 5 kutu piskübeyt, bimden alınmış 13 gofret ve hespini yesen düz duvara tırmanmana neden olan o abucuburcular ile mutlu olabilmeleri, bunu büyük bir zenginlik olarak sunabiliyor olmaları çok ilginç bir şey değil mi? istiyoruz ki bizim başarılar! ile dolu hayatımızı örnek alsınlar ve utansınlar kendilerinden. bence biz şunu sorgulayalım, neden onlar kadar basit şekilde mutlu olamıyoruz?
bilen bilir. 28 yaşındayım. aksini asla kabul etmem. bu sene yeniden eğitim almaya başladım. şimdi yeniden sınava gireceğim bi bölüm daha seçeceğim. sonra başka bir bölüm. ölene kadar okuyup öğreneceğim. taktım buna. bir sürü farklı iş yaptım, hâlâ ne iş yapmam gerektiğini bilmiyorum çünkü beni mutlu edecek işi bulamadım. gel yeni proje var diyorlar gitmiyorum. biriyle flört ediyorum olmuyor. mutlu olamıyorum. ne yapsam bir türlü tamam ya oldu işte diyemiyorum. daha fazlasını istiyorum. boşlukta süzülüp duruyorum.
sonra bir kadın çıkıyor ve şöyle diyor. kocam bana yemek yedirdi, kudurun. kocam bana toplam 145 lira turan çohalata kutusu yaptı popomu yiyin ahahaha. 6 tane oje almış sevgilisi, kadın mutluluktan kafayı yemiş. havasını atıyor bize. arkadaşa gidiyorum, eşi pembe mutfak aleti almış nasıl mutlu onu gösteriyor bana. su ısıtıyor alt tarafı ama nasıl özel o kadına göre. alıp onu sosyal medya üzerinden gösteriyor herkese. sanki koçişi ona müstakil bahçeli ev aldı, öyle bir gurur. böylesine bir mutluluk.
ve artık sorgulamanın zamanı geldi sevgili bebeksilerim. bu insanlar bu kadar basit ve ucuz şeylerden nasıl mutlu oluyor? neden mutlu oluyor? biz neden mutlu ve başarılı olmak için çabalayıp bir türlü doyduğumuzu hissedemiyoruz? neden biz hep fazlası için çabalarken onlar daha azı ile mutlu oluyor?
ben takılıyorum bu meseleye kusura bakmayın. lütfen bu nedenle vurmayın bana. hatta niye vurmuyorsunuz. vurun banaa. vuruunnn. efendiler vuruuun.
nasıl mutlular ya. arkadaş çok basit bir şey ya, kocası ciğer falan yediriyor, mesele bize dönüyor, hepiniz kudurun sidikliler falan diyor. çok acayip. öyle aykü 100 üzeri olmayacak bak. en fazla 80 olacak, misler gibi mutlusun. ben bunu gördüm.
hakkat ilginç kafalar ya. çok sorgulanası.
devamını gör...
la vie de gargantua et de pantagruel
fransız yazar françois rabelais tarafından 1532 yılında yazılmış seri. beşinci kitabın rabelais tarafından yazıldığı şaibeli olsa bile seri beş kitaptan oluşuyor. rabelais serinin ilk kitabında -pantagruel*- kendi isminin bir anagramı olan alcofribas nasier ismini kullanmıştır fakat bu durum kitabın sorbonne ve kilise tarafından yasaklanmasına engel olamamıştır. rabelais'nin eleştiri niteliği taşıyan bu eserleri molierevari bir komedi unsuru taşıdığı düşünülse bile aslında oldukça alakasız bir güldürü niteliği taşıyor. rabelais, üzüntünün insanın içini kemirdiğini bu yüzden insanı insan yapan şeyin neşeli olmak olduğunu düşünüyordu, bir dram yaratmak yerine güldürmeyi tercih etti ve bu durum başta voltaire olmak üzere bir çok fransız düşünür tarafından ciddiyetsiz olmakla eleştirildi hatta öyle ki; voltaire, rabelais'nin zekasını boşa harcayan sarhoş bir düşünür olduğunu dile getirmiştir. yine de toplumun ve bir zamanlar mensubu olduğu kilisenin hicvini öyle döneminin üstünde bir mizah ile yapmış ki hayranlık duymamak elde değil. rabelais'nin hümanizm anlayışı ve bence biraz da hedonist tutumu eserin her noktasında gözlemlenebilir.ilk iki kitap; gargantua ve pantagruel dilimize birsel uzma tarafından çevrilmiştir fakat rabelais'nin karmaşık hatta neredeyse ağdalı bir fransızca kullanmasından ötürü tatmin edici bir çeviri değil. serinin ismi bazı kaynaklarda gargantua et pantagruel* olarak geçmektedir.
(bkz: pantagruel)*
(bkz: gargantua)*
(bkz: le tiers livre)*
(bkz: le quart livre)*
(bkz: le cinquième livre)* - rabelais tarafından yazıldığı oldukça şaibelidir, ölümünden sonra basılmıştır ve en iyi ihtimalle notlarından veya makalelerinden derlendiği düşünülüyor-
« voyez vous ce jeune enfant ? ıl n’a encor douze ans ; voyons, si bon vous semble, quelle difference y a entre le sçavoir de voz resveurs mateologiens du temps jadis et les jeunes gens de maintenant. »
l’essay pleut à grandgousier, et commanda que le paige propozast. […]
le tout feut par icelluy proferé avecques gestes tant propres, pronunciation tant distincte, voix tant eloquente et languaige tant aorné et bien latin, que mieulx resembloit un gracchus, un ciceron ou un emilius du temps passé qu’un jouvenceau de ce siecle.
mais toute la contenence de gargantua fut qu’il se print à plorer comme une vache et se cachoit le visaige de son bonnet, et ne fut possible de tirer de luy une parolle non plus q’un pet d’un asne mort.
gargantua, c.xv
(bkz: pantagruel)*
(bkz: gargantua)*
(bkz: le tiers livre)*
(bkz: le quart livre)*
(bkz: le cinquième livre)* - rabelais tarafından yazıldığı oldukça şaibelidir, ölümünden sonra basılmıştır ve en iyi ihtimalle notlarından veya makalelerinden derlendiği düşünülüyor-
« voyez vous ce jeune enfant ? ıl n’a encor douze ans ; voyons, si bon vous semble, quelle difference y a entre le sçavoir de voz resveurs mateologiens du temps jadis et les jeunes gens de maintenant. »
l’essay pleut à grandgousier, et commanda que le paige propozast. […]
le tout feut par icelluy proferé avecques gestes tant propres, pronunciation tant distincte, voix tant eloquente et languaige tant aorné et bien latin, que mieulx resembloit un gracchus, un ciceron ou un emilius du temps passé qu’un jouvenceau de ce siecle.
mais toute la contenence de gargantua fut qu’il se print à plorer comme une vache et se cachoit le visaige de son bonnet, et ne fut possible de tirer de luy une parolle non plus q’un pet d’un asne mort.
gargantua, c.xv
devamını gör...
şans
elle tutamaz ve gözle göremeyiz ama var olduğunu biliriz. sizde yoksa başkasında mutlaka vardır*. herkes kendisine de uğramasını ister. o bir güçtür ki iyi dediğimiz durumlarda insan mutluluktan uçar. kötü dediğimiz tarafta ise çeşitli problemler çıkar. belli ki tesadüfle aralarında henüz çözemediğimiz bir bağlantıya sahip olan kelimeden daha fazlasını ifade eden şey.
devamını gör...
sayı bölü sonsuz
sorunun cevabı sıfır değildir.
çünkü sonsuz bir sayı değildir.
sorunun cevabı tanımsızdır.
aslında tanımsız da değildir.
böyle bir soru yoktur.
böyle bir soru olamaz.
ne salak salak sorular bunlar ya
çünkü sonsuz bir sayı değildir.
sorunun cevabı tanımsızdır.
aslında tanımsız da değildir.
böyle bir soru yoktur.
böyle bir soru olamaz.
ne salak salak sorular bunlar ya
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
"saçmalama, yazma" dedi bir dost ve o şimdi uyudu ve kulaklıkta streotipa* var, dönüyor, dönüyor, durmadan dönüyor.
yazacağım tabii ki ama o adam anlatsın, ben olamadım.
gündüz, 10 dakikalık bir yola gideceğim ama yürümek azap. dolmuş, el, durdu. arka en sol, güneş, sıcak.
3. dakikada sanırım dizimin üstüne kırmızı siyah bir arkadaş yerleşti, kırmızı ışıkta beklerken fotoğrafını çektim, öyle huysuz ki, yerinde duramayan bişi ama benden de ayrılmıyor, sevdi beni ya da bir mesaj, o an bilmiyorum.
uçar diye bekliyorum uçmuyor, dokunsam ölecek ufacık. ineceğim yere gelmek üzereyim, gözüm onda ama artık ne yaparsa yapsın dedim, boşverdim. hep öyle yapmaz mıyım zaten?
inilecek yer, devlet grisi binalar.
içimden "sen arabada kal, gez işte, ne güzel" dedim, zor bela çıktım arabadan.
üstümü düzelteyim diyorum, orada.
sol omuzumda bana bakıyor.
güldüm, "nasıl istersen?" dedim, kulağıma yaklaşmasını beklemeden, yoluma yürüdüm. bilmiyordum ki ya o / ya da / akrabası olan aynı elbiseyi giymiş başka bir böcek yine karşıma çıkacak ileriki saatlerde?
biri birgün bişi demişti benim için, "bir kere yolunuz kesiştiğinde kopamıyorsunuz.". doğru yalan bilemiyorum, onun yalancısıyım.
/ beni bir kadının hikayesinde yaşatan arkadaşım,teşekkür ederim
sahi, sen ne diyecektin bana? /
yazacağım tabii ki ama o adam anlatsın, ben olamadım.
gündüz, 10 dakikalık bir yola gideceğim ama yürümek azap. dolmuş, el, durdu. arka en sol, güneş, sıcak.
3. dakikada sanırım dizimin üstüne kırmızı siyah bir arkadaş yerleşti, kırmızı ışıkta beklerken fotoğrafını çektim, öyle huysuz ki, yerinde duramayan bişi ama benden de ayrılmıyor, sevdi beni ya da bir mesaj, o an bilmiyorum.
uçar diye bekliyorum uçmuyor, dokunsam ölecek ufacık. ineceğim yere gelmek üzereyim, gözüm onda ama artık ne yaparsa yapsın dedim, boşverdim. hep öyle yapmaz mıyım zaten?
inilecek yer, devlet grisi binalar.
içimden "sen arabada kal, gez işte, ne güzel" dedim, zor bela çıktım arabadan.
üstümü düzelteyim diyorum, orada.
sol omuzumda bana bakıyor.
güldüm, "nasıl istersen?" dedim, kulağıma yaklaşmasını beklemeden, yoluma yürüdüm. bilmiyordum ki ya o / ya da / akrabası olan aynı elbiseyi giymiş başka bir böcek yine karşıma çıkacak ileriki saatlerde?
biri birgün bişi demişti benim için, "bir kere yolunuz kesiştiğinde kopamıyorsunuz.". doğru yalan bilemiyorum, onun yalancısıyım.
/ beni bir kadının hikayesinde yaşatan arkadaşım,teşekkür ederim
sahi, sen ne diyecektin bana? /
devamını gör...
tam intihar edecekken büyük tuvaletin gelmesi
hayat kurtarmıştır bu durum kesinlikle adam gidip rahatladıysa.
devamını gör...
seri oylamanın sözlüğe zarar verdiği gerçeği
sinirlama getirilmesini desteklemiyorum ama seri begeni yerine, ben de okuyarak begenilmesinden mutlu oluyorum. kendim de okumadan begeni ve favori butonlarina hic basmiyorum.
devamını gör...
