cv doldururken hakkımda kısmına hayırlısı yazmak
mantıklı bir açıklama.
mesela şu da bana çok mantıklı geliyor.

neden iş görüşmeleri bana çok kasıntı geliyor?
sanki show yapmaya gidiyoruz. her şey eklenerek söylenmeli, süslü ama içi boş cümleler kullanılmalı. zaten bu işten anlayan kişi mülakata girip potansiyeli farkedebilir. yaşadıkları farklı yapmaya çalıştığı şeyler farklı. sonra samimiyetten yoksun olunduğu için sıkıntılar yaşanıyor. kimse arasında güven kalmıyor.
iş görüşmesinde, ben şöyle bir soruya denk gelmiştim?
-size güvenebilir miyiz? *
beynim error verdi.
+şey, tabii, evet..
ne diyeceğimi bilemedim aslında.
kimse bu soruya hayır diye cevap vermez. herkes o işi almak ister. o an ki halim ve tavrım ile beni değerlendirip kişilik analizi yapmaya çalışıyorsa da yanılıyordur. heyecanlı olabilirim. mülakatı yapan da komiser ya da psikolog olmadığına göre yanılma ihtimali yüksektir. işe almadan da çok anlaşılamaz böyle şeyler.
gerçek hayattan çok kopuk bazı sorular. değerlendirmeler de bir yanlışlık var. ya da ben de bir sorun var.
ben cv'me hakkımda hayırlısı yazabilirim. çünkü artık o evredeyim. takmıyorum değil de çok saçma buluyorum.
mesela şu da bana çok mantıklı geliyor.

neden iş görüşmeleri bana çok kasıntı geliyor?
sanki show yapmaya gidiyoruz. her şey eklenerek söylenmeli, süslü ama içi boş cümleler kullanılmalı. zaten bu işten anlayan kişi mülakata girip potansiyeli farkedebilir. yaşadıkları farklı yapmaya çalıştığı şeyler farklı. sonra samimiyetten yoksun olunduğu için sıkıntılar yaşanıyor. kimse arasında güven kalmıyor.
iş görüşmesinde, ben şöyle bir soruya denk gelmiştim?
-size güvenebilir miyiz? *
beynim error verdi.
+şey, tabii, evet..
ne diyeceğimi bilemedim aslında.
kimse bu soruya hayır diye cevap vermez. herkes o işi almak ister. o an ki halim ve tavrım ile beni değerlendirip kişilik analizi yapmaya çalışıyorsa da yanılıyordur. heyecanlı olabilirim. mülakatı yapan da komiser ya da psikolog olmadığına göre yanılma ihtimali yüksektir. işe almadan da çok anlaşılamaz böyle şeyler.
gerçek hayattan çok kopuk bazı sorular. değerlendirmeler de bir yanlışlık var. ya da ben de bir sorun var.
ben cv'me hakkımda hayırlısı yazabilirim. çünkü artık o evredeyim. takmıyorum değil de çok saçma buluyorum.
devamını gör...
ölüler konuşmaz ki
yapımcılığını, yönetmenliğini ve senaristliğini yavuz yalınkılıç'ın yaptığı 1970 yılına ait kült olan bir yerli korku filmi *
filmin konusuna gelecek olursak:
ölüler konuşmaz ki , kasabaya yeni gelmiş genç bir çiftin faytonla tekinsiz bir malikane otel karışımı bir yere gelmesi ile başlıyor. at arabacı abimiz bir garip davranmakta ve sürekli olarak bügün ayın 15′i deyip durmaktadır. arabacı, genç çifti konaklayacakları malikane otel karışımı yere bırakıp, parasını bile almadan kirişi kırar. adem bey’in malikanesi olarak bilinen ve adem bey’in ölümünden sonra bıraktığı vasiyet üzerine ücretsiz otele dönüştürülmüş olan bu malikanede yalnızca siyah giyinen tövbe bismillah bir acaip tipli hasan adlı bir kahya tek başına yaşamaktadır. hasan, eski sevgilisinin portresi olduğu anlaşılan bir tabloyu gözünden sakınmakta ve adeta çılgınlar gibi ona tapınmaktadır. genç çift, gece eve giren şapkalı, acaip bir pardösü giyen garip bir adam tarafından öldürülür. bu garip adam aslında malikanenin dibinde bulunan mezarlıktan kalkmış bir hortlaktır. bu acaip hortlak her ayın 15′inde ortaya çıkarak cinayetler işlemektedir. kasabaya yeni atanan öğretmen sema da aynı malikaneye yerleşir ve aynı hortlağın saldırısına uğrar. mezardan kalkmış ölü ile karşılaşır yani ayın 15'inde, finalde, kuran’dan ayetler okuyan bir hoca ve ellerinde küçük kuran’lar olan destekçileri tarafından köşeye sıkıştırılacaktır.
filmde hortlak abimizin kahkahaları filmi biraz değişik yere götürse de çekildiği yıllara göre çok başarılı çekim teknikleri var aslında duvarlarda olan ayna kullanımları gibi mesela.
ama kostümler hak getire hortlak abimizin bizimkiler geliyor dediği sahnede görülen hortlaklar.
ilk öldürülen genç çiftimizin erkeğini aytekin akkaya abimiz canlandırıyor ilk filmlerinden olsa gerek.
filmin konusuna gelecek olursak:
ölüler konuşmaz ki , kasabaya yeni gelmiş genç bir çiftin faytonla tekinsiz bir malikane otel karışımı bir yere gelmesi ile başlıyor. at arabacı abimiz bir garip davranmakta ve sürekli olarak bügün ayın 15′i deyip durmaktadır. arabacı, genç çifti konaklayacakları malikane otel karışımı yere bırakıp, parasını bile almadan kirişi kırar. adem bey’in malikanesi olarak bilinen ve adem bey’in ölümünden sonra bıraktığı vasiyet üzerine ücretsiz otele dönüştürülmüş olan bu malikanede yalnızca siyah giyinen tövbe bismillah bir acaip tipli hasan adlı bir kahya tek başına yaşamaktadır. hasan, eski sevgilisinin portresi olduğu anlaşılan bir tabloyu gözünden sakınmakta ve adeta çılgınlar gibi ona tapınmaktadır. genç çift, gece eve giren şapkalı, acaip bir pardösü giyen garip bir adam tarafından öldürülür. bu garip adam aslında malikanenin dibinde bulunan mezarlıktan kalkmış bir hortlaktır. bu acaip hortlak her ayın 15′inde ortaya çıkarak cinayetler işlemektedir. kasabaya yeni atanan öğretmen sema da aynı malikaneye yerleşir ve aynı hortlağın saldırısına uğrar. mezardan kalkmış ölü ile karşılaşır yani ayın 15'inde, finalde, kuran’dan ayetler okuyan bir hoca ve ellerinde küçük kuran’lar olan destekçileri tarafından köşeye sıkıştırılacaktır.
filmde hortlak abimizin kahkahaları filmi biraz değişik yere götürse de çekildiği yıllara göre çok başarılı çekim teknikleri var aslında duvarlarda olan ayna kullanımları gibi mesela.
ama kostümler hak getire hortlak abimizin bizimkiler geliyor dediği sahnede görülen hortlaklar.
ilk öldürülen genç çiftimizin erkeğini aytekin akkaya abimiz canlandırıyor ilk filmlerinden olsa gerek.
devamını gör...
süper kahramanlar türk olsa olacaklar
pandemiden dolayı işsiz kalıp banka soyabilirlerdi.
devamını gör...
anton çehov
yalnız olana bu dünya bir çöldür demiş.ölürken kalbinin üstüne buz torbası koymuşlar;bu boş kalbe bu buz ne etki eder ki?demiş.
devamını gör...
kadir topbaş
malum zatın yol arkadaşı, eski istanbul belediye başkanı. kendisi şu anda covid yüzünden yoğun bakımda.
bu zat aynı zamanda saray muhallebicisi ve sütiş’in sahiplerindendir. başkanlığı döneminde çengelköy’deki devlet malı abdullah ağa yalısını türlü katakulli ile, zimmetine geçirerek ,tapuyu cebe indirmiş ve sütiş şubesi yapmıştır , bununla da yetinmeyerek , yalının ön tarafına beton dökerek denizi doldurtmuştur. şahsım ile aralarının açılmasına neden olan bu eylemi sonrasında da “emekli “edilmiştir. sırf bu aç gözlülüğü ve güzel istanbul’a , boğaza yaptıkları nedeniyle asla affetmeyeceğim, hakkımı da helal etmeyeceğim kişidir.
bu zat aynı zamanda saray muhallebicisi ve sütiş’in sahiplerindendir. başkanlığı döneminde çengelköy’deki devlet malı abdullah ağa yalısını türlü katakulli ile, zimmetine geçirerek ,tapuyu cebe indirmiş ve sütiş şubesi yapmıştır , bununla da yetinmeyerek , yalının ön tarafına beton dökerek denizi doldurtmuştur. şahsım ile aralarının açılmasına neden olan bu eylemi sonrasında da “emekli “edilmiştir. sırf bu aç gözlülüğü ve güzel istanbul’a , boğaza yaptıkları nedeniyle asla affetmeyeceğim, hakkımı da helal etmeyeceğim kişidir.
devamını gör...
ekşi sözlük'ün intihar eden yazarı
birileri insanları trollemiyorsa* son derece üzücü olan bir harekete imza atmış olan kişi.
son yıllarda intihara meyilli çok fazla insan tanıdım. onları bu hâle tam olarak neyin getirdiğini bilmiyorum. sanırım ben çok güçlü bir insanım çünkü bir başkasının yaşaması durumunda intihar edeceği bir olayı atlattım doğal bir süreç içerisinde. ancak herkesin sınırları ne yazık ki aynı değil.
insanlar çok değişti. aileleriyle, çevreleriyle olan ilişkileri o kadar yetersiz ve yüzeysel ki çoğunun... bazen zamanında gösterilecek biraz sevgi, biraz ilgi birçok ruhu iyileştirebilecekken bunu esirgiyorlar birbirlerinden. üzerine bir de bu ülkede yaşamanın getirdiği ağır bıkkınlık hissi bindiğinde insanların taşıma kapasitesi bir anda sınırı aşacak şekilde doluyor. çareyi çekip gitmekte buluyorlar.
elimden bir şey gelse keşke ama olmuyor.
olan hep geride kalanlara oluyor...
son yıllarda intihara meyilli çok fazla insan tanıdım. onları bu hâle tam olarak neyin getirdiğini bilmiyorum. sanırım ben çok güçlü bir insanım çünkü bir başkasının yaşaması durumunda intihar edeceği bir olayı atlattım doğal bir süreç içerisinde. ancak herkesin sınırları ne yazık ki aynı değil.
insanlar çok değişti. aileleriyle, çevreleriyle olan ilişkileri o kadar yetersiz ve yüzeysel ki çoğunun... bazen zamanında gösterilecek biraz sevgi, biraz ilgi birçok ruhu iyileştirebilecekken bunu esirgiyorlar birbirlerinden. üzerine bir de bu ülkede yaşamanın getirdiği ağır bıkkınlık hissi bindiğinde insanların taşıma kapasitesi bir anda sınırı aşacak şekilde doluyor. çareyi çekip gitmekte buluyorlar.
elimden bir şey gelse keşke ama olmuyor.
olan hep geride kalanlara oluyor...
devamını gör...
marabu leylekleri
afrika’da bulunan çirkin görünümleriyle nam salan bu hayvanların beslenme biçimi de pek hoş değildir. leş ve çöplerlerle beslenen marabu leyleklerinin özellikle son zamanlarda insanlara da alışmasıyla beraber şehir kenarlarına inerek oradaki çöpler ile beslendiği de görülür. tabii çoğu insana hoş gelmeyen bu beslenme biçimi doğa için mucize niteliğinde. zira bu sayede hem yırtıcı hayvanlar yüzünden afrika ovalarını kaplayan leşlerin hastalık yayması engellenirken hem de çok daha temiz bir çevreye sahip oluyoruz. kanat açıklığı 2,5 metreyi geçen marabu leyleği 4.000 metreye kadar yükselebilen iyi bir uçucudur da. boğazındaki koca kesenin biyolojik işlevinin ne olduğu sorusu ise hala gizemini korur.


devamını gör...
müsait bir yerde inecek var
"şoför bey, rica etsem müsait bir yerde inebilir miyim? diye sorunca
"bacım niye yalvariyorsunkine? emmi incek var de, indirek" diyerek azar işitmenize neden olabilecek rica cümlesi.
"bacım niye yalvariyorsunkine? emmi incek var de, indirek" diyerek azar işitmenize neden olabilecek rica cümlesi.
devamını gör...
buried
bir rodrigo cortes filmidir.

filmin senaryosunu chris sparling yazmış ve başrolünde ise bir filmi tek başına götürebileceğini kanıtlarcasına bir performans sergileyen ryan reynolds oynamıştır.
filmi izlediğimde yanımda kardeşim de vardı. birlikte büyük bir keyifle izledik ama açık ve net ve de sözün tam manasıyla söylüyorum ki film boyunca göğsümde bir öküz oturdu. çok ciddi gerilim öğeleri yok gibi aslında ama izlerken bu kadar gerildiğim çok az film olmuştur.
filmin büyük bir bölümü bir tabutun içinde geçtiği ve tabutun içine hapsolmuş olan kamyon şoförü kill bill’de oynamadığı için burdan kurtulmakta yumruklarından fazlasını kullanmak zorunda.
ırakta kamyon şoförlüğü yapan bir adamın kendini bir tabuta konmuş ve gömülmüş halde bulduğu gün sadece tabut içinde bulduğu birkaç parça şeyle hayatta kalma çabasını izlerken gerim gerim gerildim.
film bittikten sonra önce derin bir nefes aldım ama bu kendime gelme konusunda bana yeterli gelmedi. sonra mecburen kardeşimi ikna edip dışarı çıktık. soğuk havanı canlandırıcı etkisi ile filmin boğucu etkisini silene kadar da geri dönmedik.
filmi izlemeye başlamadan önce derin bir nefes alın.

filmin senaryosunu chris sparling yazmış ve başrolünde ise bir filmi tek başına götürebileceğini kanıtlarcasına bir performans sergileyen ryan reynolds oynamıştır.
filmi izlediğimde yanımda kardeşim de vardı. birlikte büyük bir keyifle izledik ama açık ve net ve de sözün tam manasıyla söylüyorum ki film boyunca göğsümde bir öküz oturdu. çok ciddi gerilim öğeleri yok gibi aslında ama izlerken bu kadar gerildiğim çok az film olmuştur.
filmin büyük bir bölümü bir tabutun içinde geçtiği ve tabutun içine hapsolmuş olan kamyon şoförü kill bill’de oynamadığı için burdan kurtulmakta yumruklarından fazlasını kullanmak zorunda.
ırakta kamyon şoförlüğü yapan bir adamın kendini bir tabuta konmuş ve gömülmüş halde bulduğu gün sadece tabut içinde bulduğu birkaç parça şeyle hayatta kalma çabasını izlerken gerim gerim gerildim.
film bittikten sonra önce derin bir nefes aldım ama bu kendime gelme konusunda bana yeterli gelmedi. sonra mecburen kardeşimi ikna edip dışarı çıktık. soğuk havanı canlandırıcı etkisi ile filmin boğucu etkisini silene kadar da geri dönmedik.
filmi izlemeye başlamadan önce derin bir nefes alın.
devamını gör...
kendini üç kelime ile tanımla
ben, keyfim ve kahyası
devamını gör...
bir yerden tanıdık gelen yazarlar
okurken size de oluyor mu bilmiyorum ama bana bazen burada yazan yazarlar gerçek hayatımdaki kişileri hatırlatıyor. geçen mahallenin berberinin burada yazar olduğunu düşündürdü birisi bana. bunlar hep çok okumaktan işte ben yatayım artık.
devamını gör...
toplu taşıma araçlarında gıcık olunan tipler
sessiz olur musunuz diyen tipler.
dün arkadaşla metroda ayakta lak lak ediyoruz, bizden yaşlıca olan, oturan bir abla,
-sessiz olun lütfen, dedi.
-peki, dedim.
konuşmaya devam ettik, metroda mı huzur evinde mi belli değil.
sanki kendi metrosu.
binme abla metroya, biz binince.
zaten ayakta kalmışız, iki lak lak edip ortamı eğlenceli hale getirmeye çalışıyoruz.
dün arkadaşla metroda ayakta lak lak ediyoruz, bizden yaşlıca olan, oturan bir abla,
-sessiz olun lütfen, dedi.
-peki, dedim.
konuşmaya devam ettik, metroda mı huzur evinde mi belli değil.
sanki kendi metrosu.
binme abla metroya, biz binince.
zaten ayakta kalmışız, iki lak lak edip ortamı eğlenceli hale getirmeye çalışıyoruz.
devamını gör...
muhabbet kuşu öldü diye ağlayan erkek
bir hayvana merhamet eden insan (cinsiyeti ne olursa olsun fark etmez) takdir edilmesi gereken insan gibi insandır.... merhametli olmanın nesi kötü acaba?
devamını gör...
allah yazsam kaç kişi beğenir diyen kişi
beğenenler hakkında da başlık açılmalı bence hatta psikolojik ve biyolojik analizleri yapılmalı.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ses tonları
tamino’nun crocodile şarkısına değişik bir cover yaptım.kulaklıkla dinlemenizi öneririm.
(bkz: https://vocaroo.com/1nyxiEW...)
(bkz: https://vocaroo.com/1nyxiEW...)
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının favori yara izleri
efendim daha önce favori yara izimi anlatmıştım. bu ikinci favorim ve aynı zamanda da aldığım en kötü iltifatın sebebidir.
zaman; lisans eğitimimin yine çılgın geçen bir vize haftasının son teslimi. tüm çalışmalar bitmiş sadece paspartusunu yapıp eve gidip bayılacağım.
-şimdi bundan sonrası kan görünce içi bir tuhaf olanlar için sakıncalı olabilir baştan söyleyeyim-
kağıdın kenarında pütürcükler kalmaması için falçatayı tek seferde ve hızlı şekilde çekmek gerekiyor ki kağıt jilet gibi olsun. amma ve lakin benim t cetvelim metal değil pleksi olduğu için ve daha öncesinde fark etmediğim minik bir çentik açıldığı için maket bıçağı o yola girip cetvelin ve benim sol başparmağımın üzerinden büyük bir hızla geçti. parmağımın ve tırnağımın ortadan ikiye ayrılmasına rağmen benim tek derdimin günlerdir uğraştığım çalışmanın kan lekesi olması olduğunu itiraf etmem gerekiyor ancak bu daha çok bu tarz şeyler kendi başıma geldiğinde inanılmaz bir sakinlikle karşılamamdan. yoksa ruhastası değilim. valla. neyse efendim yere iri bir ceviz büyüklüğünde kan damlalarının çok hızlı bir şekilde arka arakaya damlamasından mütevellit arkadaşlarımdan birisi koca resim kağıdını parmağıma sardı (ki bunun için daha sonrasında hemşirelerden güzel bir azar işittim) ve beni hastaneye götürmek için sürüklemeye başladı. ben parmağımda 35x50 santim bir kağıtla hastaneye sürüklenirken bir kaç metre sonra kan kaybının tahminimden fazla olduğunu hissettim çünkü gözlerim kararmaya ve kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. daha önce bir kaç kere bayıldığım ve kafamı betona çok sağlam çarptığım için (eheh bu yüzden mi böylesin esprisi yapanın kalbini kırarım) bir de o anda pekmezi akıtmamak için yanımdaki arkadaşıma sakince birazdan bayılacağımı haber verdim. tabi kendisi bunu "sakın bayılma!" diyerek bertaraf etmeye çalıştı. ki bence de çok makul bir talep ancak yine kendisine oldukça sakin bir şekilde bunun kontrol edebileceğim bir şey olmadığını anlatmaya başladım. zaten o noktada görme yetimi tamamen kaybetmiştim. neyse sağ olsun beni kucaklayıp hastaneye kadar taşıdığı için buradan kendisine bir şey demek istemiyorum çünkü oldukça ufak tefek de olsam o kadar merdiveni kucağında birisi ile tırmanmanın hoş bir deneyim olmadığını tahmin ediyorum.
acile vardığımızda hemşireler tarafından devasa resim kağıdından söylenile söylenile kurtarıldım, sedyeye yatırıldım ayaklarım havaya kaldırıldı falan, dikiş atılması gerekli hazırlıklar yapılırken doktor bey geldi. o arada ben görme yetime tekrar kavuştuğum için büyük bir merakla neler yaptıklarını izlemeye başladım tabii. doktor sürekli "kafanı diğer tarafa çevir!" dese de ben merakıma yenik düşüp milim milim operasyonun yapıldığı tarafa dönüyordum. vallahi mazoşist değilim ya! bir daha ne zaman nasıl dikiş atıldığını bu kadar yakından izleme şansına sahip olabilirim belli değildi sonuçta! neyse sonunda doktor bey benden yılıp iki tane hemşireyi bir örtüyü önümde perde gibi tutmaları için görevlendirerek biraz beni küstürdü.
sonra sanıyorum gönlümü almak istedi ki "daha önce ellerinin çok güzel olduğunu söyleyen olmuş muydu?" diye bir soru yöneltti. operasyon esnasında beni merak edip beş dakikada bir endişe ile giren erkek arkadaşlarımı kovalayıp "benden daha popülersin haa" dediği halde bana yürümediğinden eminim ve bu tarz bir durumda iltifat beklemediğim için bi on saniye mavi ekran verdim. sonrasında erörüm devam ediyor olsa gerek ki "eeeeeöööö evet?" diyebildim sadece. "ama benim kadar emin olarak söyleyen olmamıştır çünkü ben hem dışını hem içini gördüm eheh" dedi*.
ellerin de çok güzelmiş, normal dikiş yerine estetik dikiş atalım diye beni mi yedin bilmiyorum çünkü yara izi kabak gibi görünüyor. seni unutmayayım diye yaptıysan vallahi espri yeterliydi. şimdiye kadar daha kötüsünü yapan olmadı çünkü. sevgili doktor amca yara izine baktıkça seni anıyorum.
zaman; lisans eğitimimin yine çılgın geçen bir vize haftasının son teslimi. tüm çalışmalar bitmiş sadece paspartusunu yapıp eve gidip bayılacağım.
-şimdi bundan sonrası kan görünce içi bir tuhaf olanlar için sakıncalı olabilir baştan söyleyeyim-
kağıdın kenarında pütürcükler kalmaması için falçatayı tek seferde ve hızlı şekilde çekmek gerekiyor ki kağıt jilet gibi olsun. amma ve lakin benim t cetvelim metal değil pleksi olduğu için ve daha öncesinde fark etmediğim minik bir çentik açıldığı için maket bıçağı o yola girip cetvelin ve benim sol başparmağımın üzerinden büyük bir hızla geçti. parmağımın ve tırnağımın ortadan ikiye ayrılmasına rağmen benim tek derdimin günlerdir uğraştığım çalışmanın kan lekesi olması olduğunu itiraf etmem gerekiyor ancak bu daha çok bu tarz şeyler kendi başıma geldiğinde inanılmaz bir sakinlikle karşılamamdan. yoksa ruhastası değilim. valla. neyse efendim yere iri bir ceviz büyüklüğünde kan damlalarının çok hızlı bir şekilde arka arakaya damlamasından mütevellit arkadaşlarımdan birisi koca resim kağıdını parmağıma sardı (ki bunun için daha sonrasında hemşirelerden güzel bir azar işittim) ve beni hastaneye götürmek için sürüklemeye başladı. ben parmağımda 35x50 santim bir kağıtla hastaneye sürüklenirken bir kaç metre sonra kan kaybının tahminimden fazla olduğunu hissettim çünkü gözlerim kararmaya ve kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. daha önce bir kaç kere bayıldığım ve kafamı betona çok sağlam çarptığım için (eheh bu yüzden mi böylesin esprisi yapanın kalbini kırarım) bir de o anda pekmezi akıtmamak için yanımdaki arkadaşıma sakince birazdan bayılacağımı haber verdim. tabi kendisi bunu "sakın bayılma!" diyerek bertaraf etmeye çalıştı. ki bence de çok makul bir talep ancak yine kendisine oldukça sakin bir şekilde bunun kontrol edebileceğim bir şey olmadığını anlatmaya başladım. zaten o noktada görme yetimi tamamen kaybetmiştim. neyse sağ olsun beni kucaklayıp hastaneye kadar taşıdığı için buradan kendisine bir şey demek istemiyorum çünkü oldukça ufak tefek de olsam o kadar merdiveni kucağında birisi ile tırmanmanın hoş bir deneyim olmadığını tahmin ediyorum.
acile vardığımızda hemşireler tarafından devasa resim kağıdından söylenile söylenile kurtarıldım, sedyeye yatırıldım ayaklarım havaya kaldırıldı falan, dikiş atılması gerekli hazırlıklar yapılırken doktor bey geldi. o arada ben görme yetime tekrar kavuştuğum için büyük bir merakla neler yaptıklarını izlemeye başladım tabii. doktor sürekli "kafanı diğer tarafa çevir!" dese de ben merakıma yenik düşüp milim milim operasyonun yapıldığı tarafa dönüyordum. vallahi mazoşist değilim ya! bir daha ne zaman nasıl dikiş atıldığını bu kadar yakından izleme şansına sahip olabilirim belli değildi sonuçta! neyse sonunda doktor bey benden yılıp iki tane hemşireyi bir örtüyü önümde perde gibi tutmaları için görevlendirerek biraz beni küstürdü.
sonra sanıyorum gönlümü almak istedi ki "daha önce ellerinin çok güzel olduğunu söyleyen olmuş muydu?" diye bir soru yöneltti. operasyon esnasında beni merak edip beş dakikada bir endişe ile giren erkek arkadaşlarımı kovalayıp "benden daha popülersin haa" dediği halde bana yürümediğinden eminim ve bu tarz bir durumda iltifat beklemediğim için bi on saniye mavi ekran verdim. sonrasında erörüm devam ediyor olsa gerek ki "eeeeeöööö evet?" diyebildim sadece. "ama benim kadar emin olarak söyleyen olmamıştır çünkü ben hem dışını hem içini gördüm eheh" dedi*.
ellerin de çok güzelmiş, normal dikiş yerine estetik dikiş atalım diye beni mi yedin bilmiyorum çünkü yara izi kabak gibi görünüyor. seni unutmayayım diye yaptıysan vallahi espri yeterliydi. şimdiye kadar daha kötüsünü yapan olmadı çünkü. sevgili doktor amca yara izine baktıkça seni anıyorum.
devamını gör...
aile hayatı sorunsuz olan insan
ruhsal anlamda sağlıklı büyüyen insandır.
devamını gör...
blackeyes
değerli yazardır. paylaşımlarını okumak keyif verir. dili güzel, kaliteli yazımı güzel kendi de güzel insandır. beğenileri hep vardır. ara ara sohbetimiz olur,kıymetlidir. sağolsun, hep yazsın.
devamını gör...
büyük donma teorisi
evrenimizin olası sonlarından biri. şu an için en çok kabul gören teorilerin başında geliyor.
teoriye göre zamanla evrenin entropisi maksimum seviyeye ulaşacak ve evrendeki maddeler arasında bulunan ısı farklılığı ortadan kalkacak. bu nedenle bu teori ısı ölümü olarak da biliniyor. bunun sonucu da evrendeki hareketin tamamen durması.
bu son gerçekleştiğinde, galaksimizden baktığımızda artık hiçbir galaksiyi göremeyeceğiz. yıldız oluşumu tamamen duracak. hatta büyük ihtimalle bu son gerçekleşmeden önce tüm kozmik madde parçalanacak ve geriye sadece kara delikler kalacak. fakat bu da sonsuza dek sürmeyecek. ancak bu sonsuz karanlığın ve sessizliğin hakim olması için stephen hawking'in dediği gibi, 1 googol sayısı kadar yıl geçmesi gerekiyor olabilir.
teoriye göre zamanla evrenin entropisi maksimum seviyeye ulaşacak ve evrendeki maddeler arasında bulunan ısı farklılığı ortadan kalkacak. bu nedenle bu teori ısı ölümü olarak da biliniyor. bunun sonucu da evrendeki hareketin tamamen durması.
bu son gerçekleştiğinde, galaksimizden baktığımızda artık hiçbir galaksiyi göremeyeceğiz. yıldız oluşumu tamamen duracak. hatta büyük ihtimalle bu son gerçekleşmeden önce tüm kozmik madde parçalanacak ve geriye sadece kara delikler kalacak. fakat bu da sonsuza dek sürmeyecek. ancak bu sonsuz karanlığın ve sessizliğin hakim olması için stephen hawking'in dediği gibi, 1 googol sayısı kadar yıl geçmesi gerekiyor olabilir.
devamını gör...
