umursamamak...
devamını gör...

zekâ yaşı ile gerçek yaş çarpımının 100'e bölünmesiyle elde edilen, yani sorunsal olacak kadar ne idüğü belirsiz olmayan durum.

iq testleri genel olarak insanın zekâsını ölçmez. zekâ, tek bir testle ölçülebilecek bir şey değil. bu testler sahip olduğunuz zekânın seviyesinden ziyade, onu ve öğrendiğiniz bilgileri kullanabilme yeteneğinizi ölçer. hayatınız boyunca aynı değildir bu testlerin sonuçları, değişim gösterir. testlerden yüksek sonuçlar almak son derece zeki ve iyi işler başaracak biri olduğunuzu garantilemediği gibi, düşük sonuçlar almak da aptal olduğunuz anlamına gelmez.

internet üzerindeki testler pek de iq ölçebilecek cinsten değil. dünya çapında genel olarak bu konuda en iyi kabul edilen testler, birleşik krallık'taki mensa adlı topluluk tarafından yapılanlar. randevu ile alıyorlar ve her isteyene yapmıyorlar bildiğim kadarıyla.
devamını gör...

şimdi ikimizin bir fotoğrafı olmalıydı ama böyle duvara asmalık değil , telefonda saklamalık hiç değil . istiyorum ki kitap arasında unutmalık bir fotoğrafımız olsun . bundan yıllar sonra birisi o fotoğrafı bulsun ve desin ki , " bir adam bir kadına nasıl böyle güzel bakabilir ? "
devamını gör...

yeni zelanda sınırları içerisinde bulunan ve havzasında yaşayan maoriler tarafından kutsal sayılan nehir. bu nehre te awa tupua yasası ile kişilik tanınmıştır. nehrin doğduğu tongariro dağından aktığı tasman denizine kadar uzanan havzaya, maddi ve manevi bütün öğeleriyle tüzel kişilik verilmiştir. peki bu ne anlama geliyor ?

medeni kanunumuza göre ancak kişiler borç altına girebilir ve haklara ehil olabilir. kanun, kişiliği gerçek kişilik ve tüzel kişilik olmak üzere ikiye ayırır. gerçek kişilerden kasıt, insanlardır. özel hukuk tüzel kişilerine ise şirketleri örnek verebiliriz. dolayısıyla haklara sahip olmak, borç altına girebilmek, mahkemelerde temsil edilebilmek için kişilik sahibi olmak gerekmektedir. bizim idare hukukumuza göre nehir, göl, kaya, dağ gibi doğal oluşumlar sahipsiz mal statüsünde tanımlanmıştır.

ancak te awa tupua yasası’nın 14 üncü maddesi, nehre, hukuki bir kişilik tanımaktadır. bu sayede nehir, hak sahibi olmakta, borç altına girmekte, mahkemelerde açılan davalarda taraf olabilmektedir. peki cansız bir varlık bu yetkilerini nasıl kullanır? yasanın 18 inci maddesi ile nehrin insan yüzü denilen bir temsil organı kurulmuştur. bu organ iki kişiden oluşmakta, birini yerel kabile diğerini ise taç seçmektedir.
yasanın üçüncü bölümü ise yerel halka yapılan haksızlık nedeniyle tacın ikrarını ve tacın özrünü içermektedir. nehir yerel halk tarafından kutsal ve yaşayan bir varlık olarak kabul edilmektedir. bu husus; “ben nehirim, nehir de ben” deyişiyle ifade edilmektedir.

konuya ilişkin, biraz daha geniş bir okuma yapmak istiyorsanız, manisa celal bayar üniversitesi araştırma görevlisi serkan yolcu’nun, “bir nehre kişilik vermek” adlı makalesini okuyabilirsiniz. ben okurken, iki gram altın için siyanürle zehirlenen dağlarımızı, heslerle boğulan derelerimizi, villa yapmak için yakılan ormanlarımızı anımsadım. galiba hukuken cinayet işlememek adına, bu zenginliklere kişilik vermiyoruz.
devamını gör...

sabah 5-9 arası uyan, o saatte işe git. 9 a kadar ne yapıyorum ben bu nasıl hayat alüminyum modunda oluyorum.
devamını gör...

yukarıdaki yazarın bahsettiği abbas şiirinin hikayesi:

cahit sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider.o yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. abbas oğlu abbas. sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir abbas. talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. öğle saatlerinde kapı çalınır. karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp;

-abbas oğlu abbas emret komutan! der.
aralarında söyle bir konuşma geçer.
-nerelisin?
-memleket mardin, kaza midyat komutan.
-sen benim emir erim olur musun?
-sen bilir komutan!

askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir. abbas her sabah erkenden kalkar cahit sıtkı ‘ ya kahvaltı hazırlar. öğle yemeğini sormadan hazırlar. tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. erkenden kalkıp cahit sıtkı ‘ nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar. akşamları olunca cahit sıtkı ‘ nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar.

zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. bu saf ve temiz anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir cahit sıtkı… zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder…

akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar abbas… aralarındaki duygu bağları güçlenir. böyle bir keyif geçesi akşamında alkollü cahit sıtkı sorar;

-sen istanbul ‘ u bilir misin abbas?
-bilir komutan.
-orda bir beşiktaş var bilir misin?
-bilir komutan! ben orda acemi birlikteydim.
-orda benim bir sevgilim var. sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-elbet komutan!

sabah olur cahit sıtkı bakar ki. abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş hazırlanmış. cahit sıtkı sorar;

-hayırdır abbas neden böyle hazırlık yaptın?
-ben istanbul ‘a gidecek komutan!
-ne yapacaksın sen istanbul ‘da?
-sen söyledi bana. ben gidecek sana sevgiliyi getirecek!

gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider cahit sıtkı… fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır. akşam olur. ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve abbas ‘ı karşısına oturtur. birlikte yer içerler ve cahit sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!……

haydi abbas, vakit tamam;
akşam diyordun işte oldu akşam.
kur bakalım çilingir soframızı;
dinsin artık bu kalp ağrısı.
şu ağacın gölgesinde olsun;
tam kenarında havuzun.
aya haber sal çıksın bu gece;
görünsün şöyle gönlümce.
bas kırbacı sihirli seccadeye,
göster hükmettiğini mesafeye
ve zamana.
katıp tozu dumanı,
var git,
böyle ferman etti cahit,
al getir ilk sevgiliyi beşiktaş ‘ tan;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan

kaynak
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...


dünya arenasındaki siyasetçilerin- parlamenterlerin ve halkların ağzında ‘1915 olayları, türklerin hıristiyanlara yönelik haçlı seferidir, soykırımdır’ gibi laflar var. oysa soykırım ağır bir suçtur ve telaffuz edilmesi de öyle kolay değildir. dünyada en büyük soykırım yahudi soykırımdır, sonrasında çingenelere uygulanan soykırım gelir. naziler yahudilerle birlikte çingeneleri de toplayıp, günahsız insanları, konsantrasyon kamplarında sistematik şekilde yok etti. buna soykırım denir. şimdi dünya soykırım kavramını genişletme derdinde. yaşanan her karşılıklı katliam ‘soykırım’ değildir. bir imparatorluğun yıkılışında yaşanan, bu gibi çatışmaların hepsini ‘soykırım’ çatısı altında toplamaya çalışmak bu işi yapanların suçlarını örtbas etmek ve bu yolla suçlarını hafifletmek istemekten kaynaklıdır.

buradan
devamını gör...

hiç yaşamadığım ve yaşamak istemediğim durumdur. ciğerlerimi seviyorum çünkü.
devamını gör...

erkeklere karşı beni zayıf kılan ilgidir.
güzel sesli bir erkekle kavga etmeye dahi razıyım.
şu kadife gibi sesler yok mu..
devamını gör...

hikmet anıl öztekin kitabi.
elif gibi sevmek (nefes)
elif gibi sevmek (dem)


“sen yoktun o zamanlar, çocukluğumda en çok yağmuru severdim ben… ne zaman bir dert gelse bana, yağmur yağar, dinler, dokunur, ve topraktan kalkan o kokuyu koklardım… ateşim sönerdi.. sonra büyüdüm.. gözlerini gördüm, yandım, yağmur yağdı, ve ilk kez sönmedim… ben yağmurdan daha fazla bi seni sevebildim…”


elif gibi sevmek 1- hikmet anıl öztekin
devamını gör...

biz ellerinde güller olan tayfayız tek derdimiz dikenlerle.sizde silahlara bir an önce veda edin dostlar..
devamını gör...

levent yüksel;zalim.
devamını gör...

hoşlanmadığım sözlü hakaret.
devamını gör...

ödev yapıyorum. neden burada olduğumu sormayın ödevim çok zor dikkatimi toplayamıyorum.
devamını gör...

fakir derken bildiğimiz yoksul, parasız gezen tipler değil de; dünya malından gözünü çekip mutluluğu ruhani boyutta bulmuş insanlar düşünmemiz gereken başlıktır. hindistan'da yaşayan belirli inanışlara sahip bu insanları yılan ile gösteriler yaparken, sivri uçlu çivilerin olduğu yataklarda yatarken görebilirsiniz. bir parça kıyafet ile yaşayıp, sokak köşesinde bulduğu bir yatağa kıvrılabilirler. delilik değil bu yapılanlar; aslında bir disiplinin parçası olarak görülür. iradelerini ve fiziksel donanımlarını güçlendirme amacıyla kendilerini eğitirler. dünyevi bağlılıkları değil, ruhani zenginlikleri keşfettikleri bu yolda bilinç kavramını asla elden bırakmazlar. yani ruhsal ve fiziksel terbiye vardır bu felsefenin temelinde.

toplumumuzda kullanılan anlamı ise ne yazık ki hep olumsuz çerçevede ilerliyor. "hint fakiri misin oğlum sen?" diyerek birbirini aşağılayan insanlar görüyorum. bunun aslında bir mertebe olduğunu kavrayabilmemiz umuduyla... *
devamını gör...

kendi öz vatandaşları hariç herkesin refah içinde yaşadığı ülke.
devamını gör...

* malum diktatör
* malum parti
* saçma sapan vergiler
* malum partiye oy veren g*t kılı seçmenler
* özel sektörde dahi torpilin iş yapması
* yolsuzlukta ilk 3ten hiç çıkamayan bir ülke olması.
devamını gör...

bana bugün kendim için hiçbir şey yapmadığımı farkettiren başlık. verimsiz bir gündü.
devamını gör...

1865 tarihinde doğmuş, 1924 senesinde dâr-ı bekâya irtihal etmiş klasik türk musıkîsi bestekârıdır. ayrıca bestelerinin pek çoğunun sözleri de kendisine aittir. medâr-ı mâişetini muhtelif memuriyetler yapmak suretiyle temin etmiştir. kendisi sistemli, düzenli bir musıkî eğitimi almamıştır. hacı ârif bey'in eserlerini bizzat o'ndan meşkederek taallüm etmiş, yine ''nısfıye'' adı verilen, tiz bir ses çıkaran neye üflemeyi de rahmi bey, bir öğretici yardımı almaksızın kendisi öğrenmiştir. bununla beraber bestekâr, nota bilmezdi. tanbûrî cemil bey arkadaşıdır. birlikte pek çok kez çalmış ve söylemişlerdir. kızı nâhide'nin genç yaşta ölümü üzerine, ''aşka düştüm âşık-ı âvâreyim'' mısrâıyla başlayan rast şarkısını bestelemiştir. yine, rahmi bey, tanbûrî cemil'in vefâtı üzerine de ''bir sihr-i târab nağme-i sâzındaki te'sîr'' sözleriyle başlayan sûzinâk makâmındaki bestesini yapmıştır. günümüze bestelerinden bir tekbir ve 38 adet eseri ulaşmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ayrıntılı bilgilere aşağıdaki internet sitelerinden ulaşılabilir.
rahmi bey
rahmi bey-klasik türk müziği

bestelerine bir örnek vermek gerekirse, nihâvend makâmındaki şu şarkısının zeki müren yorumunu beğenerek dinlerim:
''süzüp süzüp de ey melek o çeşm-i nîm-hâbını
neden ya rağbet etmemek dağıtmağa sehâbını
gönül beğendi sevdi pek hitâbını cevâbını
iç imdi iç şarabını ko bir yana hicâbını
aç imdi aç nikâbını ayân et âfıtâbını.''

devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim