torpille atanan insanın vicdanı
o insanlarda vicdan varmı ki acaba. büyük ihtimal hiç rahatsız olmuyorlardır. bir insanın vicdanı olsa baştan bu işleri kabul etmez.
devamını gör...
12 yaşındaki kızın biriktirdiği harçlıklarla çiftçiliğe atılması
ülkemizde az da olsa güzel şeyler olduğunu gösteren bir durumdur. tam umudumuzu kaybediyoruz, güzel haberlerle karşılaşıyoruz. parayla tez yazdıranlar bir tarafa bu güzel gençler bir tarafa...
devamını gör...
normal sözlük moderasyon sevgi sıralaması
kullanıcı adını hızlı okuyunca iç gıcıkladığından hi my i run diyerek ankete katılım sağlıyorum. *
devamını gör...
sana neler edeceğim
eski sevgiliyi unutturan ajda pekkan şarkısıdır.
devamını gör...
bir insanın kalitesiz olduğunu gösteren detaylar
ergenlik yasini gecmesine ragmen ergenlik tavirlar sergilemesi, simarik ve cirkef insanlar bana itici geliyor, kalitesiz geliyor, sakin halimde sinir ediyor, uzak durulmasi gereken insan kategorisine giriyor vs. insanlar ile ilgili negatif ne kadar ne varsa, hepsini icine aliyor. *
devamını gör...
istanbul sözleşmesi
son dönemde sözlükte, sosyal medyada, televizyonda sık sık karşımıza çıkan sözleşme. istanbul sözleşmesi yaşatır diyoruz ancak çok azımız sözleşmeyi yakından inceleyip okudu. hukukçu olmanın bir gereği olarak siz sayın sözlükçülere, kadınlara, çocuklara, şiddet gören erkeklere yardımcı olması adına sözleşme ile ilgili kısa kısa bilgiler verip, kendimce önemli gördüğüm birkaç maddesini yorumlamak istiyorum. biraz uzun bir yazı olacak ama okumanızda fayda var. şiddet gören erkekler ne alaka demeyin. sözleşmenin giriş kısmında; “kadınların ve genç kızların erkeklerden daha fazla oranda toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riskine maruz kaldıklarının ve erkeklerin de aile içi şiddetin mağdurları olabileceğinin bilincinde olarak” sözleşmenin hazırlandığı ifade edilmiştir.
her ne kadar istanbul sözleşmesi olarak dillendirilse de, metnin asıl ismi kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair avrupa konseyi sözleşmesi’dir. avrupa konseyi’nin 11 mayıs 2011 tarihli istanbul toplantısında imzaya açıldığı için istanbul sözleşmesi olarak adlandırılmaktadır. bu husus sözleşmenin 81 inci maddesinde; “istanbul’da, 2011 yılı mayıs ayının 11. günü, ingilizce ve fransızca olarak, her iki dildeki metin de aynı derecede geçerli olmak üzere, tek nüsha halinde hazırlanan bu belge, avrupa konseyi arşivinde saklanacaktır. avrupa konseyi genel sekreteri bu belgenin onaylı kopyalarını avrupa konseyine üye her devlete, bu sözleşmenin hazırlanma sürecine katılmış üye olmayan devletlere, avrupa birliğine ve bu sözleşmeye katılmak üzere davet edilmiş bütün devletlere gönderecektir.” şeklinde ifade edilmiştir. ülkemiz 11 mayıs 2011 tarihinde bu sözleşmeyi imzalamış, 14 mart 2012 yılında onaylamış, 01 ağustos 2014 tarihinde ise yürürlüğe sokmuştur. sözleşme 81 maddeden müteşekkil olup 30 sayfadan ibarettir. merak edenler için söyleyelim; ülkemiz 1949 yılından beridir avrupa konseyine üye bir devlettir.
bu sözleşmenin, iç hukuk kuralları karşısındaki durumu nedir? herhangi bir yargılamada iç hukuk kurallarına mı yoksa sözleşmeye mi öncelik verilecektir? anayasamızın 90 ıncı maddesine göre; “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile anayasa mahkemesine başvurulamaz. (ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." istanbul sözleşmesi temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir metin olduğundan anayasamıza göre kanundan önce uygulanma alanı bulur. yine anayasamıza göre; eğer meclis bir konuda kanun çıkarmışsa, cumhurbaşkanlığı artık o konuda kararname ile düzenleme yapamaz. bu amir hükümler uyarınca, kanundan bile güçlü olan bir metnin, cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı yönündeki yorumu, siz değerli romalılara bırakıyorum. sözleşmenin feshine gerekçe olarak sunulan eşcinsellik konusuna ben sözleşme kapsamında rastlamadım, ancak aşağıda dikkat çeken birkaç sözleşme maddesini belirtmekte fayda görüyorum.
devletin yükümlülükleri ve titizlikle yapması gereken inceleme ve araştırmalar başlıklı 5. madde;
“1-taraflar kadınlara karşı herhangi bir şiddet eylemine girişmekten imtina edecek ve devlet yetkililerinin, görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve devlet adına hareket eden diğer aktörlerin bu yükümlülüğe uygun bir biçimde hareket etmelerini temin edeceklerdir.
2-taraflar, devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen ve bu sözleşmenin kapsamı dahilindeki şiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, ve bu eylemler nedeniyle tazminat verilmesi konusunda azami dikkat ve özenin sarfedilmesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.” bu maddeyi okurken benim aklıma direkt musa orhan, ümitcan uygun ve aydın’da 92 yaşında kadına tecavüz edip öldüren cani geldi. hatırlarsanız aydın’da yaşanan olayda failin elindeki dövmenin görünmesi nedeniyle müfettiş görevlendirilmişti. yani sorun kadına şiddet veya tecavüz değil, sorun bir siyasi parti ambleminin görülmesi.
genel yükümlülükler başlıklı 12 nci maddede; “taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.” düzenlemesine yer verilmiştir. namusumu temizledim deyip indirim alanların memleketinde, böyle bir madde hayatta kalır mı sevgili sözlükçüler?
eğitim başlıklı 14 üncü maddede; “ taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır.” hükmüne yer verilmiştir. kindar ve dindar bir toplum yetiştirme amacıyla faaliyet gösteren imam hatiplerin, bu maddeyi kabul etmesi olacak şey midir?
tazminat başlıklı 30 uncu madde düzenlemesi; “hasarın fail, sigorta şirketi veya finansmanı devletçe sağlanan sağlık ve sosyal sigorta hükümlerince karşılanmaması halinde, ciddi bedensel yaralanma veya sağlık bozukluğuna uğrayanlara yeterli devlet tazminatı sağlanacaktır. bu durum, mağdurun emniyetine gereken dikkat sarfedilmesi koşuluyla, tarafların, söz konusu tazminatın, fail tarafından verilen tazminat kadar azaltılması talep etmesini ihtimal dışı bırakmaz.” kadınları hayatta tutalım yeter tazminat isteyen yok.
velayet altına alma, ziyaret hakları ve emniyet başlıklı 31 inci madde; “taraflar çocukların velayetinin ve ziyaret haklarının belirlenmesinde, bu sözleşme kapsamındaki şiddet olaylarının göz önüne alınmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” bu madde, eline geçen her fırsatta mustafa kemal atatürk’e hakaret eden fatih tezcan isimli şahsın da, çocuğumu göremiyorum diye yakındığı maddedir.
taciz amaçlı takip başlıklı 34 üncü madde; “taraflar başka bir şahsa yönelik olarak gerçekleştirilen ve bu şahsı, şahsın kendisini güvende hissetmesini önleyecek şekilde korkutacak, kasıtlı bir biçimde tekrarlanan tehditkar davranışların cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” daha bugün sözlükte takip edip pantolonunu indiren sapık başlığı açıldı. bu tür davranışlar maalesef iç hukukta cinsel taciz yerine, kişilerin huzur ve sükununu bozmak olarak adlandırılıyor.
ırza geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet eylemleri başlıklı 36 ncı madde:
“taraflar aşağıdaki kasten gerçekleştirilen eylemlerin cezalandırılmasını sağlamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:
a) başka bir insanla, rızası olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek;
b) bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek;
c) başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak.
rıza, mevcut koşullar bağlamında değerlendirilmek üzere, şahsın özgür iradesi sonucunda gönüllü olarak verilmelidir.
taraflar 1. fıkrada yer alan hükümlerin aynı zamanda iç hukukta kabul edilmiş olan, eski veya mevcut eşlere veya birlikte yaşayan bireylere karşı gerçekleştirilmiş eylemler için de geçerli olmasının temin edilmesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” islam fıkhında eşe karşı gerçekleştirilen bu rızasız ilişki, tecavüz olarak nitelendirilemez. aksine eşinin isteğini reddeden kadın, hoş görülmez.
soruşturmalar ve kanıtlar başlıklı 54 üncü madde; “taraflar herhangi bir hukuk veya ceza davasında mağdurun cinsel geçmişi ve davranışıyla ilgili var olan kanıtlara yalnızca davayla ilgili ve gerekliyse izin verilmesini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaktır.” kadın mıdır kız mıdır bilmem diyenlerin ülkesinde ölü doğmuş bir madde daha.
toplumsal cinsiyete dayalı iltica talepleri başlıklı 60 ıncı madde; “taraflar kadına yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, mültecilerin statüsüne ilişkin 1951 sözleşmesi 1a(2) maddesi anlamında zulüm olarak ve tamamlayıcı/ ikincil korumayı gerektiren ciddi bir hasar biçimi olarak tanınabilmesini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” bu madde benim aklıma işid üyesi barbarların tecavüzüne uğrayan ezidi kadınlarını getirdi.
yukarıda dikkat çektiğim sözleşme hükümlerini okursanız, bu hükümlerin bizim gibi barbar ortadoğu toplumlarında karşılık bulmayacağını çabucak göreceksiniz. mesele eşcinsellik meselesi değil, ki öyle olması da başlı başına bir facia olurdu. azgın bir azınlığın rahatça at koşturması için hukuk devletinin engelleri birer birer bertaraf ediliyor. her ne kadar sevmesem de hani şu soma faciasında tutuklu kalan tek bir kişi var; mağdur ailelerin avukatı, selçuk kozağaçlı. o adamın güzel bir lafı var; "hukuk diye helvadan put yapmışsınız, acıkınca yiyorsunuz."
her ne kadar istanbul sözleşmesi olarak dillendirilse de, metnin asıl ismi kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair avrupa konseyi sözleşmesi’dir. avrupa konseyi’nin 11 mayıs 2011 tarihli istanbul toplantısında imzaya açıldığı için istanbul sözleşmesi olarak adlandırılmaktadır. bu husus sözleşmenin 81 inci maddesinde; “istanbul’da, 2011 yılı mayıs ayının 11. günü, ingilizce ve fransızca olarak, her iki dildeki metin de aynı derecede geçerli olmak üzere, tek nüsha halinde hazırlanan bu belge, avrupa konseyi arşivinde saklanacaktır. avrupa konseyi genel sekreteri bu belgenin onaylı kopyalarını avrupa konseyine üye her devlete, bu sözleşmenin hazırlanma sürecine katılmış üye olmayan devletlere, avrupa birliğine ve bu sözleşmeye katılmak üzere davet edilmiş bütün devletlere gönderecektir.” şeklinde ifade edilmiştir. ülkemiz 11 mayıs 2011 tarihinde bu sözleşmeyi imzalamış, 14 mart 2012 yılında onaylamış, 01 ağustos 2014 tarihinde ise yürürlüğe sokmuştur. sözleşme 81 maddeden müteşekkil olup 30 sayfadan ibarettir. merak edenler için söyleyelim; ülkemiz 1949 yılından beridir avrupa konseyine üye bir devlettir.
bu sözleşmenin, iç hukuk kuralları karşısındaki durumu nedir? herhangi bir yargılamada iç hukuk kurallarına mı yoksa sözleşmeye mi öncelik verilecektir? anayasamızın 90 ıncı maddesine göre; “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile anayasa mahkemesine başvurulamaz. (ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." istanbul sözleşmesi temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir metin olduğundan anayasamıza göre kanundan önce uygulanma alanı bulur. yine anayasamıza göre; eğer meclis bir konuda kanun çıkarmışsa, cumhurbaşkanlığı artık o konuda kararname ile düzenleme yapamaz. bu amir hükümler uyarınca, kanundan bile güçlü olan bir metnin, cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı yönündeki yorumu, siz değerli romalılara bırakıyorum. sözleşmenin feshine gerekçe olarak sunulan eşcinsellik konusuna ben sözleşme kapsamında rastlamadım, ancak aşağıda dikkat çeken birkaç sözleşme maddesini belirtmekte fayda görüyorum.
devletin yükümlülükleri ve titizlikle yapması gereken inceleme ve araştırmalar başlıklı 5. madde;
“1-taraflar kadınlara karşı herhangi bir şiddet eylemine girişmekten imtina edecek ve devlet yetkililerinin, görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve devlet adına hareket eden diğer aktörlerin bu yükümlülüğe uygun bir biçimde hareket etmelerini temin edeceklerdir.
2-taraflar, devlet dışı aktörlerce gerçekleştirilen ve bu sözleşmenin kapsamı dahilindeki şiddet eylemlerinin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, ve bu eylemler nedeniyle tazminat verilmesi konusunda azami dikkat ve özenin sarfedilmesi için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alacaklardır.” bu maddeyi okurken benim aklıma direkt musa orhan, ümitcan uygun ve aydın’da 92 yaşında kadına tecavüz edip öldüren cani geldi. hatırlarsanız aydın’da yaşanan olayda failin elindeki dövmenin görünmesi nedeniyle müfettiş görevlendirilmişti. yani sorun kadına şiddet veya tecavüz değil, sorun bir siyasi parti ambleminin görülmesi.
genel yükümlülükler başlıklı 12 nci maddede; “taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde “namus” gibi kavramların bu sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.” düzenlemesine yer verilmiştir. namusumu temizledim deyip indirim alanların memleketinde, böyle bir madde hayatta kalır mı sevgili sözlükçüler?
eğitim başlıklı 14 üncü maddede; “ taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır.” hükmüne yer verilmiştir. kindar ve dindar bir toplum yetiştirme amacıyla faaliyet gösteren imam hatiplerin, bu maddeyi kabul etmesi olacak şey midir?
tazminat başlıklı 30 uncu madde düzenlemesi; “hasarın fail, sigorta şirketi veya finansmanı devletçe sağlanan sağlık ve sosyal sigorta hükümlerince karşılanmaması halinde, ciddi bedensel yaralanma veya sağlık bozukluğuna uğrayanlara yeterli devlet tazminatı sağlanacaktır. bu durum, mağdurun emniyetine gereken dikkat sarfedilmesi koşuluyla, tarafların, söz konusu tazminatın, fail tarafından verilen tazminat kadar azaltılması talep etmesini ihtimal dışı bırakmaz.” kadınları hayatta tutalım yeter tazminat isteyen yok.
velayet altına alma, ziyaret hakları ve emniyet başlıklı 31 inci madde; “taraflar çocukların velayetinin ve ziyaret haklarının belirlenmesinde, bu sözleşme kapsamındaki şiddet olaylarının göz önüne alınmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” bu madde, eline geçen her fırsatta mustafa kemal atatürk’e hakaret eden fatih tezcan isimli şahsın da, çocuğumu göremiyorum diye yakındığı maddedir.
taciz amaçlı takip başlıklı 34 üncü madde; “taraflar başka bir şahsa yönelik olarak gerçekleştirilen ve bu şahsı, şahsın kendisini güvende hissetmesini önleyecek şekilde korkutacak, kasıtlı bir biçimde tekrarlanan tehditkar davranışların cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” daha bugün sözlükte takip edip pantolonunu indiren sapık başlığı açıldı. bu tür davranışlar maalesef iç hukukta cinsel taciz yerine, kişilerin huzur ve sükununu bozmak olarak adlandırılıyor.
ırza geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet eylemleri başlıklı 36 ncı madde:
“taraflar aşağıdaki kasten gerçekleştirilen eylemlerin cezalandırılmasını sağlamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır:
a) başka bir insanla, rızası olmaksızın, herhangi bir vücut parçasını veya cismi kullanarak, cinsel nitelikli bir vajinal, anal veya oral penetrasyon gerçekleştirmek;
b) bir insanla, rızası olmaksızın, cinsel nitelikli diğer eylemlere girişmek;
c) başka bir insanın, rızası olmaksızın, üçüncü bir insanla cinsel nitelikli eylemlere girmesine neden olmak.
rıza, mevcut koşullar bağlamında değerlendirilmek üzere, şahsın özgür iradesi sonucunda gönüllü olarak verilmelidir.
taraflar 1. fıkrada yer alan hükümlerin aynı zamanda iç hukukta kabul edilmiş olan, eski veya mevcut eşlere veya birlikte yaşayan bireylere karşı gerçekleştirilmiş eylemler için de geçerli olmasının temin edilmesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” islam fıkhında eşe karşı gerçekleştirilen bu rızasız ilişki, tecavüz olarak nitelendirilemez. aksine eşinin isteğini reddeden kadın, hoş görülmez.
soruşturmalar ve kanıtlar başlıklı 54 üncü madde; “taraflar herhangi bir hukuk veya ceza davasında mağdurun cinsel geçmişi ve davranışıyla ilgili var olan kanıtlara yalnızca davayla ilgili ve gerekliyse izin verilmesini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer önlemleri alacaktır.” kadın mıdır kız mıdır bilmem diyenlerin ülkesinde ölü doğmuş bir madde daha.
toplumsal cinsiyete dayalı iltica talepleri başlıklı 60 ıncı madde; “taraflar kadına yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, mültecilerin statüsüne ilişkin 1951 sözleşmesi 1a(2) maddesi anlamında zulüm olarak ve tamamlayıcı/ ikincil korumayı gerektiren ciddi bir hasar biçimi olarak tanınabilmesini temin etmek üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” bu madde benim aklıma işid üyesi barbarların tecavüzüne uğrayan ezidi kadınlarını getirdi.
yukarıda dikkat çektiğim sözleşme hükümlerini okursanız, bu hükümlerin bizim gibi barbar ortadoğu toplumlarında karşılık bulmayacağını çabucak göreceksiniz. mesele eşcinsellik meselesi değil, ki öyle olması da başlı başına bir facia olurdu. azgın bir azınlığın rahatça at koşturması için hukuk devletinin engelleri birer birer bertaraf ediliyor. her ne kadar sevmesem de hani şu soma faciasında tutuklu kalan tek bir kişi var; mağdur ailelerin avukatı, selçuk kozağaçlı. o adamın güzel bir lafı var; "hukuk diye helvadan put yapmışsınız, acıkınca yiyorsunuz."
devamını gör...
medeniyete canavar diyen marş
"medeniyet" denen kavramdan rahatsız olan bir anlayıştır. "milli marş" değil "ümmi" bir marştır. 11 kıtanın hiç birinde "türk" kelimesi geçmez, hangi millete yazıldığı belli değildir, yani, al bunu endonezya'ya ver onlara da uyar. çünkü içinde din iman geçer sadece.
devamını gör...
ucemak
devamını gör...
sigara ve alkolün dünya çapında tamamen yasaklanması gerekliliği
iç diye zorlamıyorlar sonuçta. ayrıca bu yasaklama olayı 20.yüzyılın ilk çeyreğinden sonra abd'de hayata geçirildi, alkol yasağı olarak. fakat kime yaradı? al capone gibi mafya liderlerine. yasaklarla bir yere varılmaz.
devamını gör...
bir kadını kırmadan ona şişman olduğunu söylemek
yas yas yas gley yas gley cürübbübbbüüü
devamını gör...
entelektüelliğin sadece kitap okumakla sınırlı olmaması
başlık da tanım da falso. konuştuğunuz dili düzgün kullanacak kadar okuyun bari. ölmezsiniz.
(bkz: noktalama işaretlerinden önce boşluk koymak)
(bkz: noktalama işaretlerinden önce boşluk koymak)
devamını gör...
takiyüddin
şam doğumlu, osmanlı döneminde yaşamış olan astronom, matematikçi ve mühendis.
takiyüddin bin maruf-i olarak da tanınır.
takiyüddin, trigonometri çalışmalarıyla bilinir. sinus, kosinus, tanjant ve kotanjantın tanımlarını yaparak ispatlarını vermiştir. ekliptik ile ekvator arasındaki açıyı o tarihte ilk kez gerçeğe en yakın şekilde hesaplayan kişidir.
tüm bu çalışmalarına rağmen takiyüddin, 1557 yılında kurduğu rasathanesiyle ünlüdür. rasathanenin ilk çalışması da bir kuyruklu yıldız gözlemiydi. ancak ııı. murat, kurulmasına izin verdiği rasathanenin 2 yıl sonra yıkılmasına da karar verince ne yazık ki top atışlarıyla yıktırılmıştır burası. gerekçe ise, zamanının yobazları tarafından "meleklerin bacaklarına bakılıyor" gibi akıl almaz iddialarla dolduruşa getirilmesidir.
bundan sonra bu topraklarda kurulan ilk rasathane ancak 300 yıl sonra kurulabilmiş, o da 31 mart vakası sonrasında yıkılmıştır. "bilimde neden gelişemiyoruz?" diye soranların bir fikir edinmesini sağlar sanırım bu 2 olay.
takiyüddin bin maruf-i olarak da tanınır.
takiyüddin, trigonometri çalışmalarıyla bilinir. sinus, kosinus, tanjant ve kotanjantın tanımlarını yaparak ispatlarını vermiştir. ekliptik ile ekvator arasındaki açıyı o tarihte ilk kez gerçeğe en yakın şekilde hesaplayan kişidir.
tüm bu çalışmalarına rağmen takiyüddin, 1557 yılında kurduğu rasathanesiyle ünlüdür. rasathanenin ilk çalışması da bir kuyruklu yıldız gözlemiydi. ancak ııı. murat, kurulmasına izin verdiği rasathanenin 2 yıl sonra yıkılmasına da karar verince ne yazık ki top atışlarıyla yıktırılmıştır burası. gerekçe ise, zamanının yobazları tarafından "meleklerin bacaklarına bakılıyor" gibi akıl almaz iddialarla dolduruşa getirilmesidir.
bundan sonra bu topraklarda kurulan ilk rasathane ancak 300 yıl sonra kurulabilmiş, o da 31 mart vakası sonrasında yıkılmıştır. "bilimde neden gelişemiyoruz?" diye soranların bir fikir edinmesini sağlar sanırım bu 2 olay.
devamını gör...
abanın kıymeti yağmurda bilinir
zamanında değerini bilmediğimiz şeyler zor zamanlarda ya da ona ihtiyaç duyduğunda kıymetlenebilir anlamına gelen atasözü.
devamını gör...
havanın tam intiharlık olması
kapalı hava yaşam enerjisi veriyor bana.
sanki tüm kötülükleri ve yanlış giden şeyleri yağmurlu havada düzeltebilirmişiz gibi geliyor.
tüm insanların kısa süre de olsa bu havanın bana hissettirdiği o güzel duyguyu hissedebilmesini isterdim. bakmak ve görmek arasındaki fark gibi... kameranın ne kadar odaklasanız da güneşin batışındaki oluşan renkleri bire bir yansıtamaması gibi. sanırım bu havanın bana verdiği enerji ve hisler de bana özel, anlatmakla anlaşılmayacak... ya da anlatılamayacak.
sanki tüm kötülükleri ve yanlış giden şeyleri yağmurlu havada düzeltebilirmişiz gibi geliyor.
tüm insanların kısa süre de olsa bu havanın bana hissettirdiği o güzel duyguyu hissedebilmesini isterdim. bakmak ve görmek arasındaki fark gibi... kameranın ne kadar odaklasanız da güneşin batışındaki oluşan renkleri bire bir yansıtamaması gibi. sanırım bu havanın bana verdiği enerji ve hisler de bana özel, anlatmakla anlaşılmayacak... ya da anlatılamayacak.
devamını gör...
siklik kusma sendromu
neylik neylik dediğim başlıktır.
devamını gör...
yusuf göbbels
bir mümin'den biraz fazlası. biraz daha biraz daha derken koyu bir hal almış mümin diyelim biz...
kendisinin âyetleri araştırıp hayatında uygulamaya devam etmesi elbet güzel. dünya yaşamını ahiret için hazırlıyor. ya peki hayatın bundan ibaret olmadığını biliyor mu?
dünya yaşamında bir başına değiliz ve çevremizde insanlar mevcut. aynı zamanda onları incitmememiz gerek. onlara karşı da peygamber sabrına yakın olmak gerek. beşeriz ve şaşarız en azından sabırlı olmayı öğrenmeliyiz. dinimizi yaymak istiyorsak höt höt diyerek değil güler yüzle tatlı dille bunu yapmalıyız. her şey cihad değildir...
iyi bir insan olduğu kanaatindeyim... biraz fevri...
kendisinin âyetleri araştırıp hayatında uygulamaya devam etmesi elbet güzel. dünya yaşamını ahiret için hazırlıyor. ya peki hayatın bundan ibaret olmadığını biliyor mu?
dünya yaşamında bir başına değiliz ve çevremizde insanlar mevcut. aynı zamanda onları incitmememiz gerek. onlara karşı da peygamber sabrına yakın olmak gerek. beşeriz ve şaşarız en azından sabırlı olmayı öğrenmeliyiz. dinimizi yaymak istiyorsak höt höt diyerek değil güler yüzle tatlı dille bunu yapmalıyız. her şey cihad değildir...
iyi bir insan olduğu kanaatindeyim... biraz fevri...
devamını gör...



