haluk levent
yardımseverliği, merhameti ve saygınlığı ile gönlümüzde taht kurmuş , her zaman güvenebileceğimiz değerli bir insandır. elfida isimli şarkısı nı severiz ve hala dinleriz.
devamını gör...
kıyamet yaklaşıyor dedirten olaylar
müge anlı ve esra erol'un yaptıkları programlara bakın, kıyametin ne kadar çok yaklaştığını görürsünüz.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
"bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!"
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!"
devamını gör...
kitap okumak
bu cehennem dünyasındaki en güzel cennettir.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
bozuk saat- turgut uyar
devamını gör...
baphomet
katolik kilisesi'nin 14. yüzyılda afaroz ettiği tapınak şövalyeleri'nin taptığı iddaa edilen şeytani figürdür.
devamını gör...
birinci nesil normal sözlük yazarları
birinci nesil yazar diye ayrıştırılmış kafa sözlük yazarlarıdır. doğru bulmadığım bir tabirdir. tabi farklı bir mantığı var ise izah edilirse anlayış gösterebilirim ama daha önce kayıt düğmesine bastım diye fikir üstünlüğü kazanacağım anlamına gelmez. tabi ki bu ortamda daha fazla vakit geçirmiş ve deneyimlemiş biri olabiliriz fakat fikir eşitliğine zarar vermesini istemem.
devamını gör...
film önerileri
1- valerian ve bin gezegen imparatorluğu (bilim kurgu/aksiyon)
2- kelebek etkisi (fantastik)
3- 50 ilk öpücük (romantik komedi)
4- müttefik (savaş/romantik/dram)
5- hayvan mezarlığı (gerilim/korku)
6- the ıron giant (animasyon)
2- kelebek etkisi (fantastik)
3- 50 ilk öpücük (romantik komedi)
4- müttefik (savaş/romantik/dram)
5- hayvan mezarlığı (gerilim/korku)
6- the ıron giant (animasyon)
devamını gör...
ilginç etimolojik bağlantılar
günümüzde kullandığımız tanrı sözü, orhun yazıtları'nda ilk okunan kelime olan tengri'den gelir. aynı zamanda bu kelime çin kaynaklarında da geçen en eski türkçe kelimelerdendir. kökenine inecek olursak teng- / dön- ve tengir-/döndür- fiilinden geldiği düşünülüyor. sondaki nazal n sesinin önündeki e sesini etkileyerek ö şekline getirmesi olağan bir durum. ayrıca anadolu' da ipi sarma işleminde kullanılan aletin adının tengirek olması ve dönerek işlevini yerine getirmesi gibi pek çok örnek var. türkler evrendeki her şeyin döngüsünün farkında olarak, bu döngünün sebebi olduğunu düşündükleri yaratıcıya "döndüren" yani tengri demekte ne kadar da güzel etmişler.
devamını gör...
kitap okuma aşkını kazandıran kitabın ismi
amin maalouf - semerkand
alıntılar ;
''hiçbir şeye şaşırma, hakikatin de insanların da iki yüzü vardır. ''
aklı başında olmayı da bilirim, delirmeyi de.
sevimli biri de olabilirim , iğrenç biri de..."
ayağa kalk uyumak için önümüzde sonsuzluk var
cennet de cehennem de senin içinde
ve daha niceleri.
alıntılar ;
''hiçbir şeye şaşırma, hakikatin de insanların da iki yüzü vardır. ''
aklı başında olmayı da bilirim, delirmeyi de.
sevimli biri de olabilirim , iğrenç biri de..."
ayağa kalk uyumak için önümüzde sonsuzluk var
cennet de cehennem de senin içinde
ve daha niceleri.
devamını gör...
cam kedibalığı
bilimsel adı kryptopterus bicirrhis olan bu balıklar glass catfish olarak da bilinir ve siluridae familyasına aittir.
barışçıl bir balık türü oldukları için “biz hem kediyiz, hem de balığız” diye kedilere mesaj vermişlerdir. ne olur ne olmaz diye saydam bir görüntü çizip “bak bizde et yok, sadece kılçık var, dişinin kovuğuna yetmeyiz” demişlerdir. kedilerin uykuya daldığı karanlığı severler. doğal yaşam alanları güneydoğu asya (hindistan, endonezya ve borneo) olan bu balıklar yaklaşık olarak 15 cm boyundadır. bu sevimli balıkların başı yukarda, kuyruğu aşağıda kendine özgü bir yüzme biçimi vardır.
barışçıl bir balık türü oldukları için “biz hem kediyiz, hem de balığız” diye kedilere mesaj vermişlerdir. ne olur ne olmaz diye saydam bir görüntü çizip “bak bizde et yok, sadece kılçık var, dişinin kovuğuna yetmeyiz” demişlerdir. kedilerin uykuya daldığı karanlığı severler. doğal yaşam alanları güneydoğu asya (hindistan, endonezya ve borneo) olan bu balıklar yaklaşık olarak 15 cm boyundadır. bu sevimli balıkların başı yukarda, kuyruğu aşağıda kendine özgü bir yüzme biçimi vardır.
devamını gör...
kadınların yönlendirilmeyi sevmeleri
yönlendiremediğiniz kadınlarla birlikte olmadığınız için düşünmek istediğiniz şeydir.
ama bütün kadınların böyle olmadığı gerçeğini söylemek zorundayım, üzgünüm sizin için.
ama bütün kadınların böyle olmadığı gerçeğini söylemek zorundayım, üzgünüm sizin için.
devamını gör...
şaka ise komik değilse daha da komik olan şeyler
devamını gör...
yaşlanınca sana bakması için çocuk sahibi olmak
köylü kurnazlığıdır. yatırım tavsiyesi değildir.
devamını gör...
sözlük yazarlarını şaşırtan şeyler
sabah (bkz: günaydın mesajı) yerine aldığım mesajla, haftalardır kalmadığım eve 95 lira elektrik faturası geldiğini öğrenerek şahsımı şaşırtmakla kalmayıp şoka uğratan şeydir.
(bkz: yazarların başına gelen doğa üstü olaylar)
(bkz: yazarların başına gelen doğa üstü olaylar)
devamını gör...
çocukken yapılan salaklıklar
allah ne renk diye soruyormuşum.yetmezmiş gibi allah'ın resmini çizsene demişim.zavallı necdet amca rastgele bir şey çiziyormuş.
devamını gör...
bir günlüğüne karşı cins olunsa yapılacaklar
bu zamanda kadın olunur mu siz kafayı mı yediniz?
devamını gör...
girişi güzel olan şarkılar
ac/dc - back ın black buradan
devamını gör...
istanbul
1 aylık staj, birkaç hafta sonu ve fenerbahçe maçı ziyaretleri dışında istanbulla bir alakam yok. iyi ki de yok. yeminle biz ankara'da melih gökçek'le ve onun şehre yaptıklarıyla yaşadık onlarca yıl ama istanbul kadar yormuyor. yine gittim bu hafta sonu, galiba sevmiyorum abi ben bu şehri. galiba diyorum, onu da sultanahmet'i falan gördüm, ayasofya çevresini gördüm, en azından gezip görülecek yerleri de varmış diyerek sevip sevmeme konusunda şüpheye düştüm. daha önce sorsalar sevmediğim kesin. (nasıl bir yazı yazacağım,o bile belli değil, istanbul gibi dağınık olacak galiba, kusura bakmayın)
istanbul'la tanışmam gerçek hayatta değil, monopoly'de oldu. oradaki bölgelere göre neresi lüks, neresi birbirine yakın, ona göre şekillendirdim kafamda şehri. beyoğlu, elektrik dairesi, beşiktaş ve taksim birbirine yakın olmalı mesela, 15-20 dakika içinde birinden birine gidebilmek lazım. e gidebiliyor musun ? yok. monopoly'de böyle olmasa bile o uzaklıktaki yolu rahat rahat gitmek lazım amk, burada o sürede insanlar yaşlanıyor. allahtan gezme tarzım her yere yürüme şeklinde olduğundan böyle yerlerde vakit kaybetmiyorum. burayı görünce yemin ediyorum ankara'ya falan şükrediyorum. trafik gibi bir gerçekliğin farkına vardım. arkadaşlarla buluşacağız bebek'te, beşiktaş'tan otobüse bindik. bir kişi 10-15 dakika sonra gelecek bizimle aynı yoldan. "trafik var mı?" diye mesaj atıyor. abi 4 km lan yol. normal yürüme hızıyla gidersen bir saatte gidiyorsun. ben daha 25 yılda herhangi birine "trafik var mı?" diye mesaj atmadım, bana da gelmedi. bu nasıl bir hayat tarzı lan, trafiğe göre hayatını düzenliyorsun.
turistik açıdan bakıyorum şehre. her gelen taksim meydanı'na koşuyor. ne var orada ? eşek gibi işlevsiz bir beton alan. 5-10 dönüm beton var lan yerde, etrafında hiçbir şey yok. istiklal caddesi'ne gidiyorsun, geleneksel anlamda değil ama yatay bir avm resmen. yıllar önce sokakta yeşillik falan varken şimdi taksim meydanı kadar betonarme. bütün dünyada arnavut kaldırım kullanırken turistlerin ve yerlilerin geceleri, haftasonları aktığı en önemli sokağı asfalta bulamışlar. arka sokaklarında yer yer güzel mekanlar olsa da çakalların, uyuşturucuların mekanına dönüşmüş durumda. yeteri kadar ilerlersen kerane var amk, daha ne olsun. ilerlemek de ayrı mesele zaten, sadece orada yüz bin insan vardır. nezih semtlere bakıyorsun. bağdat caddesi, nişantaşı, bebek, vs. herhangi bir ülkede rahatça bulabileceğin orta ve üst sınıfa hizmet eden lüks mekanlar. hani tek turistik aktivite sultanahmet bölgesi, topkapı sarayı gibi osmanlı ve bizans'tan kalma yapılar. turistler de böyle yerlere otantik falan diyor. zaten otantik de geri kalmışlığın, keşmekeşin turistik kullanımı. yoksa kimse gelmez.
dünyanın hiçbir yerinde bir ülke yoktur ki sadece bir şehri üzerinden siyaseti, ekonomisi, sanatı, turizmi idare edilsin. yaklaşık 800 bin kilometrekarelik bir ülke, 5500 kilometrekareye sıkıştırılmış durumda. özel sektörde işe girmek istersen eğer pılını pırtını toplayıp buraya yerleşmek zorundasın, bir ara devleti buraya taşımaya çalışıyorlardı, çok tenhaymış gibi şehir, vazgeçildi allahtan. ülkede 81 tane il var. bunlardan minimum 60 tanesine gitsen, arkana bakmadan kaçarsın. her bir kenti cazibe noktası haline getirmeye, gerek bölgesel anlamda kendilerini geçindirebilen, gerek ülke ekonomisine katkıda bulunacak şekilde kalkındırmak varken, geri kalmışlığa, kaosa, zevksizliğe, fakirliğe, eğitimsizliğe mahkum edip insanları oralardan ülkenin tek bir şehrine göçe zorluyorlar. her şeyin de bir limiti var sonuç olarak, kaldırabilir mi bir şehir bu kadar insanı. şehrin olmayan mimarisine bakıyorum. şehir planlamadan nasibini almamış yöneticiler, başkanlar, planlamacılar tarafından tarihi, doğayı mahveden bir düzen yaratılmış. şehrin yarısı göçlerle gelen düşük gelirli ailelerin plansız yapılaşmasının kurbanı olmuş, kalan yarısı şurada bahsettiğim her ne kadar planlı olsa da bir o kadar da çirkin, ilkel gökdelenler yuvasına dönüşmüş.
istanbul yaşantısına bakıyorum. zaten düzgün bir gelirin yoksa, bir yaşantın da olmuyor bu şehirde. orta düzey bir maaşı olanın da hayatı bir optimizasyon problemi adeta. iş-ev-eğlence arasında nasıl bir planlama yapsam ? evi işine yakın olsa uç bir kira ödeyecek ama trafik çilesi çekmeyecek, uzak olsa muhit güzel olmayacak, trafikte geçecek yaşam ama parası cebine kalacak. zaten özel sektörde çalıştığınız için gece gündüz ebenizi siken bir iş hayatınız var ve tek beklentiniz hafta sonu gelse de eğlensek olacak. orada da düzgün bir mekana girdiğinizde yüzlerce lira para harcayacaksınız üç-beş içecek ve yemek için. eğer öyle o club senin şu club benim tarzı aşırı bir eğlence hayatınız yoksa, aslında diğer şehirler size zaten sunabiliyor bir gece hayatı. istanbul'un bu konuda izmir ve ankara ikilisinden ayrıldığı tek nokta kültür-sanat aktiviteleri ve reina tarzı gece yaşamı.
benim için istanbul türkiye'nin neden geri kaldığının vücut bulmuş hali. şehirsel kalkınmanın (!), şehir planlamanın (!), insan yaşamına, doğaya, tarihe saygının (!), kapitalizmin sembolü. bu sehirle iş dünyası birleşip insan hayatını öyle bir noktaya getiriyor ki, saat 5'te mesaiden çıkıp trafiğe kalmayacağınıza seviniyorsunuz. köpeği bağlasan durmayacak yere insanları mahkum edip mekanik bir hayat yaşatanlar utansın. şu şehre dair sevdiğim tek şey akbil basıp parasını almayan insanlar. dünya daha güzel bir yer olacaksa sizin gibilerle olacak.
istanbul'la tanışmam gerçek hayatta değil, monopoly'de oldu. oradaki bölgelere göre neresi lüks, neresi birbirine yakın, ona göre şekillendirdim kafamda şehri. beyoğlu, elektrik dairesi, beşiktaş ve taksim birbirine yakın olmalı mesela, 15-20 dakika içinde birinden birine gidebilmek lazım. e gidebiliyor musun ? yok. monopoly'de böyle olmasa bile o uzaklıktaki yolu rahat rahat gitmek lazım amk, burada o sürede insanlar yaşlanıyor. allahtan gezme tarzım her yere yürüme şeklinde olduğundan böyle yerlerde vakit kaybetmiyorum. burayı görünce yemin ediyorum ankara'ya falan şükrediyorum. trafik gibi bir gerçekliğin farkına vardım. arkadaşlarla buluşacağız bebek'te, beşiktaş'tan otobüse bindik. bir kişi 10-15 dakika sonra gelecek bizimle aynı yoldan. "trafik var mı?" diye mesaj atıyor. abi 4 km lan yol. normal yürüme hızıyla gidersen bir saatte gidiyorsun. ben daha 25 yılda herhangi birine "trafik var mı?" diye mesaj atmadım, bana da gelmedi. bu nasıl bir hayat tarzı lan, trafiğe göre hayatını düzenliyorsun.
turistik açıdan bakıyorum şehre. her gelen taksim meydanı'na koşuyor. ne var orada ? eşek gibi işlevsiz bir beton alan. 5-10 dönüm beton var lan yerde, etrafında hiçbir şey yok. istiklal caddesi'ne gidiyorsun, geleneksel anlamda değil ama yatay bir avm resmen. yıllar önce sokakta yeşillik falan varken şimdi taksim meydanı kadar betonarme. bütün dünyada arnavut kaldırım kullanırken turistlerin ve yerlilerin geceleri, haftasonları aktığı en önemli sokağı asfalta bulamışlar. arka sokaklarında yer yer güzel mekanlar olsa da çakalların, uyuşturucuların mekanına dönüşmüş durumda. yeteri kadar ilerlersen kerane var amk, daha ne olsun. ilerlemek de ayrı mesele zaten, sadece orada yüz bin insan vardır. nezih semtlere bakıyorsun. bağdat caddesi, nişantaşı, bebek, vs. herhangi bir ülkede rahatça bulabileceğin orta ve üst sınıfa hizmet eden lüks mekanlar. hani tek turistik aktivite sultanahmet bölgesi, topkapı sarayı gibi osmanlı ve bizans'tan kalma yapılar. turistler de böyle yerlere otantik falan diyor. zaten otantik de geri kalmışlığın, keşmekeşin turistik kullanımı. yoksa kimse gelmez.
dünyanın hiçbir yerinde bir ülke yoktur ki sadece bir şehri üzerinden siyaseti, ekonomisi, sanatı, turizmi idare edilsin. yaklaşık 800 bin kilometrekarelik bir ülke, 5500 kilometrekareye sıkıştırılmış durumda. özel sektörde işe girmek istersen eğer pılını pırtını toplayıp buraya yerleşmek zorundasın, bir ara devleti buraya taşımaya çalışıyorlardı, çok tenhaymış gibi şehir, vazgeçildi allahtan. ülkede 81 tane il var. bunlardan minimum 60 tanesine gitsen, arkana bakmadan kaçarsın. her bir kenti cazibe noktası haline getirmeye, gerek bölgesel anlamda kendilerini geçindirebilen, gerek ülke ekonomisine katkıda bulunacak şekilde kalkındırmak varken, geri kalmışlığa, kaosa, zevksizliğe, fakirliğe, eğitimsizliğe mahkum edip insanları oralardan ülkenin tek bir şehrine göçe zorluyorlar. her şeyin de bir limiti var sonuç olarak, kaldırabilir mi bir şehir bu kadar insanı. şehrin olmayan mimarisine bakıyorum. şehir planlamadan nasibini almamış yöneticiler, başkanlar, planlamacılar tarafından tarihi, doğayı mahveden bir düzen yaratılmış. şehrin yarısı göçlerle gelen düşük gelirli ailelerin plansız yapılaşmasının kurbanı olmuş, kalan yarısı şurada bahsettiğim her ne kadar planlı olsa da bir o kadar da çirkin, ilkel gökdelenler yuvasına dönüşmüş.
istanbul yaşantısına bakıyorum. zaten düzgün bir gelirin yoksa, bir yaşantın da olmuyor bu şehirde. orta düzey bir maaşı olanın da hayatı bir optimizasyon problemi adeta. iş-ev-eğlence arasında nasıl bir planlama yapsam ? evi işine yakın olsa uç bir kira ödeyecek ama trafik çilesi çekmeyecek, uzak olsa muhit güzel olmayacak, trafikte geçecek yaşam ama parası cebine kalacak. zaten özel sektörde çalıştığınız için gece gündüz ebenizi siken bir iş hayatınız var ve tek beklentiniz hafta sonu gelse de eğlensek olacak. orada da düzgün bir mekana girdiğinizde yüzlerce lira para harcayacaksınız üç-beş içecek ve yemek için. eğer öyle o club senin şu club benim tarzı aşırı bir eğlence hayatınız yoksa, aslında diğer şehirler size zaten sunabiliyor bir gece hayatı. istanbul'un bu konuda izmir ve ankara ikilisinden ayrıldığı tek nokta kültür-sanat aktiviteleri ve reina tarzı gece yaşamı.
benim için istanbul türkiye'nin neden geri kaldığının vücut bulmuş hali. şehirsel kalkınmanın (!), şehir planlamanın (!), insan yaşamına, doğaya, tarihe saygının (!), kapitalizmin sembolü. bu sehirle iş dünyası birleşip insan hayatını öyle bir noktaya getiriyor ki, saat 5'te mesaiden çıkıp trafiğe kalmayacağınıza seviniyorsunuz. köpeği bağlasan durmayacak yere insanları mahkum edip mekanik bir hayat yaşatanlar utansın. şu şehre dair sevdiğim tek şey akbil basıp parasını almayan insanlar. dünya daha güzel bir yer olacaksa sizin gibilerle olacak.
devamını gör...
fungiform papilla
çok kanlanması nedeniyle dilin üzerindeki kırmızı görüntüyü oluşan dil papillasına verilen isimdir.
tatlı ve tuzlu tatların alınmasında görevlidir.
tatlı ve tuzlu tatların alınmasında görevlidir.
devamını gör...