takip butonu
henüz başlığı bile açılmamış ezik buton.
bu buton sayesinde binlerce kişi arasından, yalnızca takip etmeye değer gördüğünüz yazarların tanımlarına ulaşabilirsiniz.
birkaç kez yanlışlıkla girmiştim.
bu buton sayesinde binlerce kişi arasından, yalnızca takip etmeye değer gördüğünüz yazarların tanımlarına ulaşabilirsiniz.
birkaç kez yanlışlıkla girmiştim.
devamını gör...
bal porsuğu (yazar)
tarafsız bir bakış açısıyla yazacak olursam (zaten taraf tutacak da bir şey yok ortada) bal porsuğu'nun kaliteli yazılarının olduğu, sözlüğe kattıkları bilinen bir gerçek. aramızda geçen kısa konuşmada kibar biri olduğu izlenimini verdiğini söyleyebilirim. ne kadar deneyim ve bilgi birikimi bulunduğundan bahsetmiyorum bile.
her ne kadar yazıları kaliteli de olsa sözlüğe karşı tehditvari konuşması o kaliteye gölge düşüren bir davranış olmuş. bu sözlüğe hepimiz emek veriyoruz, özür dileyerek söylüyorum ama bireysel düşünüp kendimizi bulunmaz hint kumaşı sanmamızın bir manası yok. kendim için örnek verecek olursam, ben sözlükte olsam da olmasam da sözlük aynı şekilde varlığını bulundurmaya devam edecek. eksiklik belki hissedilir, fakat sözlüğe bir şey olmaz.
kendisi için de aynısı geçerli. belki ileride aradaki sorunlar çözülür ve geri gelir, ki umarım öyle olur. tat kaçıran, iki tarafı da üzen bir olay yaşanmış. aslında hiç yazmak da istememiştim çünkü kimseyi kırmak istemiyorum fakat bal porsuğu her ne kadar severek takip ettiğim bir yazar olsa da bu tatsız davranışını görmezden gelmek istemedim. zamana bırakıyorum.
edit: tabii bu yorumumu belli bir tarafın bize aktardığı açıklamaya göre yapıyorum. sevgili bal porsuğu'ndan da olayı dinlemek, daha iyi anlamak isterdim. benim vermek istediğim mesaj, sözlüğü hepimizin var ettiği, bireysel düşünmememiz gerektiği. ve tehdit etmek de biraz çocuksu kaçıyor. sorunları daha tatlı bir dille çözmeye çalışmakta fayda var. neyse, üzücü bir durum.
her ne kadar yazıları kaliteli de olsa sözlüğe karşı tehditvari konuşması o kaliteye gölge düşüren bir davranış olmuş. bu sözlüğe hepimiz emek veriyoruz, özür dileyerek söylüyorum ama bireysel düşünüp kendimizi bulunmaz hint kumaşı sanmamızın bir manası yok. kendim için örnek verecek olursam, ben sözlükte olsam da olmasam da sözlük aynı şekilde varlığını bulundurmaya devam edecek. eksiklik belki hissedilir, fakat sözlüğe bir şey olmaz.
kendisi için de aynısı geçerli. belki ileride aradaki sorunlar çözülür ve geri gelir, ki umarım öyle olur. tat kaçıran, iki tarafı da üzen bir olay yaşanmış. aslında hiç yazmak da istememiştim çünkü kimseyi kırmak istemiyorum fakat bal porsuğu her ne kadar severek takip ettiğim bir yazar olsa da bu tatsız davranışını görmezden gelmek istemedim. zamana bırakıyorum.
edit: tabii bu yorumumu belli bir tarafın bize aktardığı açıklamaya göre yapıyorum. sevgili bal porsuğu'ndan da olayı dinlemek, daha iyi anlamak isterdim. benim vermek istediğim mesaj, sözlüğü hepimizin var ettiği, bireysel düşünmememiz gerektiği. ve tehdit etmek de biraz çocuksu kaçıyor. sorunları daha tatlı bir dille çözmeye çalışmakta fayda var. neyse, üzücü bir durum.
devamını gör...
nil desperandum
asla ümitsizliğe düşme anlamına gelen latince bir kelimedir.
devamını gör...
yağmurda gözlük takmak
lanet bir şeydir. markete kadar gideyim dedim maskemi taktım gidiyorum gözlüğümün camları hem yağmur taneleriyle hem de maskeden dolayı buharlaştığından 5 dakikalık yolu 20 dakikada gittim. gözlüğü çıkartsam önümü göremiyorum çıkartmasam sinir krizi geçirecem eşiğindeyken çıkartmamayı tercih edip kaymamak için penguen gibi yürüyüp eve başarılı bir şekilde görevimi tamamlayıp döndüm.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
bazen ben ben miyim acaba diyorum. çoğu şey durağanlaştı özellikle ruhum. sakin, yavaş.
eski tanımlarımı okuyorum bazen diyorum bunu ben mi yazmışım. resmen bağırıyorum veya daha içten mi daha ilkel mi yazmışım karar veremiyorum.
geçen sene kendimi içten içe olgun zannederdim şimdi ise geçmişteki kendime bakıp ne kadar çocuk olduğumu fark ediyorum. çok değil sadece bir yıl geçmiş üstünden ama zaman bu neyi ne şekilde değiştireceği bilinmez.
sözlük, yazdan beri sanki beni demir döver gibi dövüyorlar. her yerime vuruyorlar, her gün, her saat, her dakika..
darbeleri aldıkça yassılaşıyorum, kıvrılıyorum, gereksiz pütürlü yerlerimi atıyorum.
canım acıyor sözlük. canım çok acıyor.
benimle birlikte bir çok kişinin de canı yanıyor, biliyorum.
hissizleşiyorum, duruluyorum. cesetten farkım yok. düşüncem yok, fikrim yok.
ben akıllı insana hasretim hem de öyle bir hasretim ki..
dilimden anlayan yok, soran yok, gözlerde ışık yok.
neyi düşünüp nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyorum, kafam karışık. birçok insanın birçok derdi, planı ve istekleri var. hepsi aynı ülke sınırları içinde yaşıyor ama hepsinin birbirinden farklı düşleri var.
peki benim neyim var? neyim ben bu kalabalığın içinde?
eski tanımlarımı okuyorum bazen diyorum bunu ben mi yazmışım. resmen bağırıyorum veya daha içten mi daha ilkel mi yazmışım karar veremiyorum.
geçen sene kendimi içten içe olgun zannederdim şimdi ise geçmişteki kendime bakıp ne kadar çocuk olduğumu fark ediyorum. çok değil sadece bir yıl geçmiş üstünden ama zaman bu neyi ne şekilde değiştireceği bilinmez.
sözlük, yazdan beri sanki beni demir döver gibi dövüyorlar. her yerime vuruyorlar, her gün, her saat, her dakika..
darbeleri aldıkça yassılaşıyorum, kıvrılıyorum, gereksiz pütürlü yerlerimi atıyorum.
canım acıyor sözlük. canım çok acıyor.
benimle birlikte bir çok kişinin de canı yanıyor, biliyorum.
hissizleşiyorum, duruluyorum. cesetten farkım yok. düşüncem yok, fikrim yok.
ben akıllı insana hasretim hem de öyle bir hasretim ki..
dilimden anlayan yok, soran yok, gözlerde ışık yok.
neyi düşünüp nasıl hareket etmem gerektiğini bilmiyorum, kafam karışık. birçok insanın birçok derdi, planı ve istekleri var. hepsi aynı ülke sınırları içinde yaşıyor ama hepsinin birbirinden farklı düşleri var.
peki benim neyim var? neyim ben bu kalabalığın içinde?
devamını gör...
oyun teorisi
oyunlar birçok kişiyle oynanır ve kazanmak için rakiplerin stratejilerini çözmek, çıkarlarınızı korumak için doğru kararlar almak gerekir. ismi buradan gelir. birçok uygulanma alanı vardır zira hayat bir oyundur. sürekli rekabet ederiz, bazı insanlarla ihtiyacımız varsa müttefik oluruz, bazı insanlarla da rakip oluruz. örneğin sevgilinize mi aşıksınız yoksa sevgilinizin sizde yaşattığı duygulara mı aşıksınız? o duygulara ihtiyacınız olduğu için mi sevgilisiniz acaba? neyse konudan çok sapmayalım.
iki tür modeli vardır:
1-)sıfır toplamlı model: bir tarafın kazancının diğer tarafın kaybına sebep olacak olaylardır. savaşlar buna güzel bir örnektir.
2-) sıfır toplamlı olmayan model: taraflar yine rakiptir ancak iki tarafın da kazanç sağlayacağı denge durumları mevcuttur.
denge bu teori için anahtar kelimedir. oyun teorisi akıl öncülüğünde kazançları maksimumda tutacak denge durumları sağlamaya çalışır. bu denge durumlarından en ünlüsü nash dengesidir. nash dengesi, getirisi en fazla olan stratejiyi yapmaktır. bir örnekle açıklamaya çalışalım. 100 kişilik bir grubumuz var ve herkesin bir sayı tutmasını istedik, maksimum söylenebilecek sayı 100 ve tam sayı söylemek zorundayız. söylenen sayıların ortalamasının 1/2’sine en yakın cevabı veren kişi kazanacak dedik. mesela ortalama 60 olsun, 30’a en yakın cevabı veren kazanacak. şimdi düşünelim. maksimum ortalama 100’dür dolayısıyla akıllıca davranan herkes 50’den fazla bir sayı söylemez. gördüğünüz gibi maksimum ortalama 50’ye düştü. 100 kişinin de zeki olduğunu varsayarsak kimse 25’in üstünde bir sayı söylemez çünkü kimsenin 50’den fazla bir sayı söylemeyeceğini anladık. gördüğünüz gibi her aşamada maksimum ortalama 1/2’sine düşüyor. böyle bir durumda nash dengesi 1 sayısını söylemektir.
başka bir örnek vereyim. ben ve arkadaşım hırsızlık yaparken yakalandık. eğer suçu ona atarsam ve o benim masum olduğumu söylerse tüm suç ona yıkılmış olur ve ben hiç ceza almazken o 5 yıl ceza alır. ikimiz de suçu birbirimize atarsak suç paylaşılır ve ikimiz de 3 yıl ceza yeriz. ikimiz de birbirimizin masum olduğunu söylersek 1’er yıl ceza alırız. şimdi karşı tarafın ne yapacağını göz önünde bulundurarak davranalım. farzedelim ki bizi ispiyonlamış olsun. eğer biz de ispiyonlarsak 3 yıl yiyeceğiz ama ispiyonlamazsak 5 yıl yiyeceğiz. bu durumda suçu ona atmak daha mantıklı. farzedelim ki suçu bize atmamış olsun. eğer biz ispiyonlarsak hiç ceza yemeyeceğiz ispiyonlamazsak 3 yıl ceza yiyeceğiz. gördüğünüz gibi burada da suç atmak daha mantıklı. suç atmak bu durumun nash dengesidir. iki kişinin de zeki olduğu bir durumda 3’er yıl ceza yiyeceğiz.

peki karşıdaki kişi kardeşimizse ne olur? gördüğünüz gibi duygularımız çıkarlarımıza çoğu zaman terstir.
iki tür modeli vardır:
1-)sıfır toplamlı model: bir tarafın kazancının diğer tarafın kaybına sebep olacak olaylardır. savaşlar buna güzel bir örnektir.
2-) sıfır toplamlı olmayan model: taraflar yine rakiptir ancak iki tarafın da kazanç sağlayacağı denge durumları mevcuttur.
denge bu teori için anahtar kelimedir. oyun teorisi akıl öncülüğünde kazançları maksimumda tutacak denge durumları sağlamaya çalışır. bu denge durumlarından en ünlüsü nash dengesidir. nash dengesi, getirisi en fazla olan stratejiyi yapmaktır. bir örnekle açıklamaya çalışalım. 100 kişilik bir grubumuz var ve herkesin bir sayı tutmasını istedik, maksimum söylenebilecek sayı 100 ve tam sayı söylemek zorundayız. söylenen sayıların ortalamasının 1/2’sine en yakın cevabı veren kişi kazanacak dedik. mesela ortalama 60 olsun, 30’a en yakın cevabı veren kazanacak. şimdi düşünelim. maksimum ortalama 100’dür dolayısıyla akıllıca davranan herkes 50’den fazla bir sayı söylemez. gördüğünüz gibi maksimum ortalama 50’ye düştü. 100 kişinin de zeki olduğunu varsayarsak kimse 25’in üstünde bir sayı söylemez çünkü kimsenin 50’den fazla bir sayı söylemeyeceğini anladık. gördüğünüz gibi her aşamada maksimum ortalama 1/2’sine düşüyor. böyle bir durumda nash dengesi 1 sayısını söylemektir.
başka bir örnek vereyim. ben ve arkadaşım hırsızlık yaparken yakalandık. eğer suçu ona atarsam ve o benim masum olduğumu söylerse tüm suç ona yıkılmış olur ve ben hiç ceza almazken o 5 yıl ceza alır. ikimiz de suçu birbirimize atarsak suç paylaşılır ve ikimiz de 3 yıl ceza yeriz. ikimiz de birbirimizin masum olduğunu söylersek 1’er yıl ceza alırız. şimdi karşı tarafın ne yapacağını göz önünde bulundurarak davranalım. farzedelim ki bizi ispiyonlamış olsun. eğer biz de ispiyonlarsak 3 yıl yiyeceğiz ama ispiyonlamazsak 5 yıl yiyeceğiz. bu durumda suçu ona atmak daha mantıklı. farzedelim ki suçu bize atmamış olsun. eğer biz ispiyonlarsak hiç ceza yemeyeceğiz ispiyonlamazsak 3 yıl ceza yiyeceğiz. gördüğünüz gibi burada da suç atmak daha mantıklı. suç atmak bu durumun nash dengesidir. iki kişinin de zeki olduğu bir durumda 3’er yıl ceza yiyeceğiz.

peki karşıdaki kişi kardeşimizse ne olur? gördüğünüz gibi duygularımız çıkarlarımıza çoğu zaman terstir.
devamını gör...
musicbuddy
devamını gör...
antalya’yı çekici kılan detaylar
bence batı antalya yolu. sahilden giden bu yolun manzarası gerçekten bir başka.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
içimde mânâsız bir sıkıntı var. deli gibi ağlamak istiyorum. bağırarak hem de.
devamını gör...
eleanor fortescue-brickdale
1872 - 1945 yılları arasında yaşamış ingiliz ressam ve illüstratör.
refah seviyesi yüksek ve hatrı sayılır bir ailede doğmuştur, bu yüzden de kadınlardan sadece iyi bir evlilik yapması beklenilen bir zamanda ressam olma fırsatını zorla da olsa elde edebilmiştir.
resim yapmaya genç yaşlarda başlamış bir sanatçıdır. 1897'de royal academy schools'a girmeden önce crystal palace sanat okulu'nda eğitimine başladı. bu okullara kadınlar sadece 1860'tan beri kabul ediliyordu ve o zaten önemli dergiler için ticari illüstrasyonlar üreterek normalde kadın sanatçılardan beklenen sınırların ötesinde çalışıyordu.
akademide, john everett millais'in öğrencisi olan john byam liston shaw'un etkisi altına girdi. byam shaw, 1911'de kendi sanat okulunu kurduğunda, fortescue-brickdale orada öğretmen oldu.

the pale complexion of true love adlı bu eseri royal academy'de sergilenen ilk büyük eseridir. başlığı shakespeare'in as you like ıt adlı kitabından alınmıştır - bu tür edebi alıntılar viktorya dönemi sanatçıları arasında popülerdi ve ressam bu tarz alıntıları sık sık kullanmıştır. pre-raphaelite sanatçılarının erken rönesans ve öncesinden stilleri yeniden canlandırmasının üzerinden elli yıl kadar geçmiş olmasına rağmen, ressam bu elizabeth dönemi sahnesini benzer bir tarzda ve parlak renklerle betimlemiştir.
bu ve bunun gibi dönemi için epey eskiden kalan bir tarzda yaptığı resimler ve illüstrasyonlar onun birçok kez "son pre-raphaelite sanatçısı" olarak anılmasını sebep olmuştur.
(bkz: the little foot page) adlı tablosuyla ilgili başlık.
the gilded apple
refah seviyesi yüksek ve hatrı sayılır bir ailede doğmuştur, bu yüzden de kadınlardan sadece iyi bir evlilik yapması beklenilen bir zamanda ressam olma fırsatını zorla da olsa elde edebilmiştir.
resim yapmaya genç yaşlarda başlamış bir sanatçıdır. 1897'de royal academy schools'a girmeden önce crystal palace sanat okulu'nda eğitimine başladı. bu okullara kadınlar sadece 1860'tan beri kabul ediliyordu ve o zaten önemli dergiler için ticari illüstrasyonlar üreterek normalde kadın sanatçılardan beklenen sınırların ötesinde çalışıyordu.
akademide, john everett millais'in öğrencisi olan john byam liston shaw'un etkisi altına girdi. byam shaw, 1911'de kendi sanat okulunu kurduğunda, fortescue-brickdale orada öğretmen oldu.

the pale complexion of true love adlı bu eseri royal academy'de sergilenen ilk büyük eseridir. başlığı shakespeare'in as you like ıt adlı kitabından alınmıştır - bu tür edebi alıntılar viktorya dönemi sanatçıları arasında popülerdi ve ressam bu tarz alıntıları sık sık kullanmıştır. pre-raphaelite sanatçılarının erken rönesans ve öncesinden stilleri yeniden canlandırmasının üzerinden elli yıl kadar geçmiş olmasına rağmen, ressam bu elizabeth dönemi sahnesini benzer bir tarzda ve parlak renklerle betimlemiştir.
bu ve bunun gibi dönemi için epey eskiden kalan bir tarzda yaptığı resimler ve illüstrasyonlar onun birçok kez "son pre-raphaelite sanatçısı" olarak anılmasını sebep olmuştur.
(bkz: the little foot page) adlı tablosuyla ilgili başlık.
the gilded apple
devamını gör...
anne kız diyalogları
kelimeleri kullanmaya gerek olmuyor çoğu zaman. kaş gözle de diyalog kurulması mümkün.
devamını gör...
masaya vurarak ritim tutmak
akla okulda sınıfça sıralara "we will rock you" diye ritim tuttuğumuz günleri getiren başlık.
devamını gör...
bir öz eleştiri yap
vazgeçmeyi öğrenmen lazım.
devamını gör...
kafa sözlük'ün yahudi domain adresi
sabah kalktığımda çişe giderken aklımı kurcalayan bir soru meydana geldi.
kafa sözlük domain adresini nereden aldı?
hemen işedikten sonra bilgisayarımı açtım ve araştırmaya başladım.
buradan domain adresiminiz hangi şirketten alındığını öğrendim.
godaddy şirketinden alındığını öğrendim.
buraya kadar bir problem yok.
ardından bir ziyarette bulunmaya karar verdim.
ahh bulunmaz olaydım.
ilk attığım linkte görmüş olacağınız bu adrese gittim.

14455 n. hayden road
scottsdale
arizona
şirketin çevresini dolaşmaya başladım google haritalar vasıtasıyla.
buradan
ilgimi çeken bir kaktüsle karşılaştım.
bu kaktüs bir şeye benziyordu ama neye benziyordu?
bir türlü aklıma gelmiyordu.
sonra kaktüsün başlarını saymaya başladım
1,2,3,4,5, 6 ve 7.

aman allahım beynimden vurulmuşa döndüm.
bilin bakalım başka neyin 7 kafası var?
evet evet.
yahudiliğin sembolü olan menora'nın

bu da mı tesadüf?
bugünlük büyük resimden bu kadar arkadaşlar.
gelecek program sizlere yoldaşın sözlüğün açılığı ilk gün vefat ettiğini yerine yossi kohen adında bir yahudi ajanın getirildiğini anlatacağım.
kafa sözlük domain adresini nereden aldı?
hemen işedikten sonra bilgisayarımı açtım ve araştırmaya başladım.
buradan domain adresiminiz hangi şirketten alındığını öğrendim.
godaddy şirketinden alındığını öğrendim.
buraya kadar bir problem yok.
ardından bir ziyarette bulunmaya karar verdim.
ahh bulunmaz olaydım.
ilk attığım linkte görmüş olacağınız bu adrese gittim.

14455 n. hayden road
scottsdale
arizona
şirketin çevresini dolaşmaya başladım google haritalar vasıtasıyla.
buradan
ilgimi çeken bir kaktüsle karşılaştım.
bu kaktüs bir şeye benziyordu ama neye benziyordu?
bir türlü aklıma gelmiyordu.
sonra kaktüsün başlarını saymaya başladım
1,2,3,4,5, 6 ve 7.

aman allahım beynimden vurulmuşa döndüm.
bilin bakalım başka neyin 7 kafası var?
evet evet.
yahudiliğin sembolü olan menora'nın
bu da mı tesadüf?
bugünlük büyük resimden bu kadar arkadaşlar.
gelecek program sizlere yoldaşın sözlüğün açılığı ilk gün vefat ettiğini yerine yossi kohen adında bir yahudi ajanın getirildiğini anlatacağım.
devamını gör...
ali ayçil
1969 doğumlu yazar ve şair. atatürk üniversitesi tarih bölümü mezunudur.
dergah, hece, kitaplık gibi dergilerde şiir ve yazıları yayınlanmıştır.
dergah edebiyat dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapmıştır.* yayınlarında genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.
arastanın son çırağı
naz bitti
bir japon nasıl ölür
(bkz: sûr kenti hikayeleri)
(bkz: ceviz sandıklar ve para kasaları)
kovulmusların evi kitapları (bkz: dergah yayınları) tarafından yayınlanmıştır.
dergah, hece, kitaplık gibi dergilerde şiir ve yazıları yayınlanmıştır.
dergah edebiyat dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapmıştır.* yayınlarında genel yayın yönetmenliğini yapmaktadır.
arastanın son çırağı
naz bitti
bir japon nasıl ölür
(bkz: sûr kenti hikayeleri)
(bkz: ceviz sandıklar ve para kasaları)
kovulmusların evi kitapları (bkz: dergah yayınları) tarafından yayınlanmıştır.
devamını gör...
gelmiş geçmiş en büyük rekabetler
ben ve sigarayı bırakmaya çalışmak.
devamını gör...
plaka numaraları
küçükken sebepsiz bir şekilde ezberleyip hafızama kattığım numaralardır.
en çok esprisi askerde yapılır, 67'den sonrası zor ezberlenir.
en çok esprisi askerde yapılır, 67'den sonrası zor ezberlenir.
devamını gör...


