yeni sağ radikalizmin veçheleri
tam adı; “yeni sağ radikalizmin veçheleri ve geçmişin işlenmesi ne demektir?” olan metis yayınlarından çıkmış kitap. frankfurt okulu’nun önde gelen düşünürü alman filozof theodor w. adorno tarafından, 1959 yılında verilen “geçmişin işlenmesi ne demektir?” başlıklı konferans ile 1697 yılında viyana üniversitesi’nde verdiği “yeni sağ radikalizmin veçheleri” başlıklı konferans metinlerinin bir araya getirilerek basılmasından oluşmuş bir kitap. kitabın arka kapağını bırakıyorum;
“sağ radikalizmin burada bahsettiğim hilelerini kati bir şekilde belirlemek, her birini sözünü hiç esirgemeden adlandırmak, eksiksiz betimlemek, her birinin içerimlerini iyice tarif etmek ve böylece kitlelere bu hilelere karşı bağışıklık kazandırmak için çaba göstermek gerekir. çünkü nihayetinde hiç kimse aptalın teki olmak istemez. ve bütün bunların nihayetinde devasa bir psikolojik istismar tekniği, devasa bir psikolojik kazıklama olduğu da açıkça gösterilmelidir.”
adorno’nun bu sözleri 1967 yılına ait. “yeni sağ radikalizmin veçheleri” başlıklı konferans metninden. bu kitaba, yakından ilgili daha erken bir konferansını, 1959 tarihli “geçmişin işlenmesi ne demektir?” metnini de ekledik. bu iki yazısında adorno savaş sonrası dönemde demokratik ortak temsil ile sermayenin yoğunlaşma eğilimi arasındaki yapısal karşıtlığın devam ettiğini, bu nedenle milliyetçi ve faşist hareketlerin sürdüğünü vurgular, onlardan “kendi kavramsal içeriğinin hakkını bugüne kadar tam anlamıyla verememiş bir demokrasinin yara izleri” olarak söz ederek, radikal sağ propagandanın başvurduğu hileleri ve yenilginin toplumda yol açtığı narsist incinmenin izlerini ele alır.
bu hikâyedeki her şey tekinsiz biçimde tanıdıktır. uzun yıllar önce ve alman deneyimi üzerine yapılmış bu konuşmaların günümüz için ve sadece türkiye gibi demokrasi olmayan ülkeler için değil, avrupa ülkeleri ve abd için de geçerli olmasında, evet, çok ürkütücü bir yan var — ama diğer yandan bu genellik faşizmin süregiden dünya düzeninin bir ürünü olduğunu da açıkça gösteriyor.
“sağ radikalizmin burada bahsettiğim hilelerini kati bir şekilde belirlemek, her birini sözünü hiç esirgemeden adlandırmak, eksiksiz betimlemek, her birinin içerimlerini iyice tarif etmek ve böylece kitlelere bu hilelere karşı bağışıklık kazandırmak için çaba göstermek gerekir. çünkü nihayetinde hiç kimse aptalın teki olmak istemez. ve bütün bunların nihayetinde devasa bir psikolojik istismar tekniği, devasa bir psikolojik kazıklama olduğu da açıkça gösterilmelidir.”
adorno’nun bu sözleri 1967 yılına ait. “yeni sağ radikalizmin veçheleri” başlıklı konferans metninden. bu kitaba, yakından ilgili daha erken bir konferansını, 1959 tarihli “geçmişin işlenmesi ne demektir?” metnini de ekledik. bu iki yazısında adorno savaş sonrası dönemde demokratik ortak temsil ile sermayenin yoğunlaşma eğilimi arasındaki yapısal karşıtlığın devam ettiğini, bu nedenle milliyetçi ve faşist hareketlerin sürdüğünü vurgular, onlardan “kendi kavramsal içeriğinin hakkını bugüne kadar tam anlamıyla verememiş bir demokrasinin yara izleri” olarak söz ederek, radikal sağ propagandanın başvurduğu hileleri ve yenilginin toplumda yol açtığı narsist incinmenin izlerini ele alır.
bu hikâyedeki her şey tekinsiz biçimde tanıdıktır. uzun yıllar önce ve alman deneyimi üzerine yapılmış bu konuşmaların günümüz için ve sadece türkiye gibi demokrasi olmayan ülkeler için değil, avrupa ülkeleri ve abd için de geçerli olmasında, evet, çok ürkütücü bir yan var — ama diğer yandan bu genellik faşizmin süregiden dünya düzeninin bir ürünü olduğunu da açıkça gösteriyor.
devamını gör...
gorgias
kendisine hamileyken ölen annesinin tabutunda doğan yunan filozof ve sofist.
tabutu taşıyanlar cenazeyi defnetmek üzereyken gorgias'ın ağlama seslerini duyup onu tabuttan çıkarmışlardır.
tabutu taşıyanlar cenazeyi defnetmek üzereyken gorgias'ın ağlama seslerini duyup onu tabuttan çıkarmışlardır.
devamını gör...
her şeye anlam yükleyen insan
çok yorulmuş , hayattan zevk almayı unutmuş insan olmalı kendisi. gerek yok, akışta yaşamak keyifli. *
devamını gör...
yazarını eşek kovalayasıca başlıklarda bugün
bkz : kafa sözlük yazarlarının yakışıklılık ve güzellik dereceleri
ek editi: (bkz: bakire olmayan kızla evlenir misin)
t: günden güne kalabalıklaşmamasını dilediğim ama malesef kalabalıklaşacak bir liste.
ek editi: (bkz: bakire olmayan kızla evlenir misin)
t: günden güne kalabalıklaşmamasını dilediğim ama malesef kalabalıklaşacak bir liste.
devamını gör...
yazarları en umutsuz anda umutlandıran sözler
öğlene kadar, boğazımdan şekerli bir şey geçmediği bir günde duyduğum,
hocam size çikolatalı gofret aldım sözü.
görseli bırakırdım ama yutması daha keyifli.
her fakir için umut değil ekmek ,bazı fakirler için umut çikolatalı gofret. beyaz çikolatalı ise duble umut.
hocam size çikolatalı gofret aldım sözü.
görseli bırakırdım ama yutması daha keyifli.
her fakir için umut değil ekmek ,bazı fakirler için umut çikolatalı gofret. beyaz çikolatalı ise duble umut.
devamını gör...
yaran fıkralar
adam, elinde kocaman bir bıçakla camiye girer:
“ey cemaat içinizde müslüman olan var mı?” diye bağırır.
herkes şaşırır, susarlar ve birbirine bakarlar.
yaşlı bir adam ayağa kalkar,
“ben varım” der.
elinde bıçakla camiye giren adam:
“bir dakika dışarı gelir misin?” diyerek koluna girer.
birlikte bahçeye çıkarlar, ağaca bağlı koyunun yanına gelince:
“bu kurbanı islami kurallara uygun kesmeme yardımcı olur musunuz?” der.
ihtiyar:
“hay hay” dedikten sonra işe girişir…
ama gücü yetmez, her yer kan içinde kalmıştır.
üzüntü ile:
“oğlum, camiye git başka birini getir” der.
adamın da üstü başı da kan olmuştur, tekrar camiye girerek bağırır:
“içinizde başka müslüman var mı ?”
hiç kimsenin tıkı çıkmaz.
çıkmaz da, topluca dönüp imama bakarlar.
imam da, korkuyla:
“bana ne bakıyorsunuz?
iki rekât namaz kıldırdık diye müslüman mı olduk?”
“ey cemaat içinizde müslüman olan var mı?” diye bağırır.
herkes şaşırır, susarlar ve birbirine bakarlar.
yaşlı bir adam ayağa kalkar,
“ben varım” der.
elinde bıçakla camiye giren adam:
“bir dakika dışarı gelir misin?” diyerek koluna girer.
birlikte bahçeye çıkarlar, ağaca bağlı koyunun yanına gelince:
“bu kurbanı islami kurallara uygun kesmeme yardımcı olur musunuz?” der.
ihtiyar:
“hay hay” dedikten sonra işe girişir…
ama gücü yetmez, her yer kan içinde kalmıştır.
üzüntü ile:
“oğlum, camiye git başka birini getir” der.
adamın da üstü başı da kan olmuştur, tekrar camiye girerek bağırır:
“içinizde başka müslüman var mı ?”
hiç kimsenin tıkı çıkmaz.
çıkmaz da, topluca dönüp imama bakarlar.
imam da, korkuyla:
“bana ne bakıyorsunuz?
iki rekât namaz kıldırdık diye müslüman mı olduk?”
devamını gör...
doları düşürme taktikleri
dolar yakmak,
iphone kırmak,
cola alıp yere dökmek,
twitterda tweet paylaşmak...
iphone kırmak,
cola alıp yere dökmek,
twitterda tweet paylaşmak...
devamını gör...
didem madak
"çok güzel bir kadın şair" tarzından bir tanımla başlamak, hem çok yapmacık, hem de ona karşı hislerimi tanımlamak için çok ama çok az, yetersiz kalıyor. birkaç şey var hayatımda, çok değer verdiğim ve beni ben yapan. onlarsız eksik olduğum. beni tanıyanlar için şöyle söyleyebilirim scorpions, fyodor mihayloviç dostoyevski ve virginia woolf'a hissettiklerimi hissediyorum ona karşı, belki de daha fazlası. aşk acısı çektim, ona koştum. hissedemedim, ona koştum. buluttan düştüm, ona koştum. canım acıdı, ona koştum. değer verdim, değer görmedim ona koştum. sevildim, ona koştum. çok sevdim yine ona koştum. ona koştum ben. ne yaparsam yapayım, hep yanımda oldu. ağlarken okudum, gülerken okudum. hiç kimsenin olmadığı kadar yakındaydı. ve hiç kimsenin düşünmediği kadar düşündü beni. çiçekli şiirler yazmak istedim, o zaten yazmıştı. ben de yazacağım dedim. yardım etti. onun gibi güçlü kadınlar, iyi ki varlar!
1970 yılında izmir'de doğuyor şairimiz (izmir'i sevmem için bir neden daha). anne ve babası öğretmen, bu yüzden de birkaç şehir gezerek geçiyor çocukluğu. sonra 12 eylül olayları sonrası babası uşak'a gönderiliyor. annesi, kardeşi ve o burdur'da kalıyor. o 13 yaşındayken, annesi beyin kanseri sebebiyle hayatını kaybediyor. babası tekrar evleniyor, bağlantıları yavaş yavaş kopuyor. ilkokulu uşak'ta okuyan güzel kadın, ortaokul ve liseyi izmir'de bitiriyor. üniversiteyi ilk kazanmasında okuyamadı, maddi sıkıntıları vardı ve çalışmak zorunda kaldı. daha sonra dokuz eylül üniversitesi hukuk fakültesini kazanıyor ve gitmeye başlıyor ama ilk yıldan sonra yine bırakıyor. 19 yaşında evleniyor, ve dört sene evli kalıyor. hukuk eğitimini tamamlıyor. stajyer iken ise şiir ile macerası başlıyor. 2002 yılından vefat ettiği 2011 yılına kadar ise istanbul'da yaşıyor. 2006 yılında ikinci defa evleniyor. bu evlilikten annesinin adını verdiği, füsun adında bir kızı oluyor. 2010 yılında ise kolon kanserine yakalanıyor ve 2011 yılında toprağa veriliyor. dilerim en huzurlu uyusun melek.
bence onun şiiri çok durudur. limon bahçeleri gibi. az biraz lavanta. aroma verecek kadar da çilek. herkesdeki kadar tuz ve pul biber. o hissettiklerini yazdı. kelimelerin ona verdiği hisler vardı. o da o kelimeleri kullandı. o yazarken düşünenlerden değil de, hissedenlerden. o yüzden benim gibi hissedenlere dokundu.
grapon kağıtları, ah'lar ağacı ve pulbiber mahallesi adlı üç tane şiir kitabı vardır, aşağıya da başlıca sevdiğim şiirlerini bırakmak istiyorum:
çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım
siz aşktan n'anlarsınız bayım
iris'in ölümü
ah'lar ağacı
annemle ilgili şeyler
bıktığım şeyler ve yeşil fanila
çalıkuşu'nun z raporu
kedilerin alışkanlıkları
pollyanna'ya mektuplar
pollyanna'ya son mektup
paragraf başı
kurbati
1970 yılında izmir'de doğuyor şairimiz (izmir'i sevmem için bir neden daha). anne ve babası öğretmen, bu yüzden de birkaç şehir gezerek geçiyor çocukluğu. sonra 12 eylül olayları sonrası babası uşak'a gönderiliyor. annesi, kardeşi ve o burdur'da kalıyor. o 13 yaşındayken, annesi beyin kanseri sebebiyle hayatını kaybediyor. babası tekrar evleniyor, bağlantıları yavaş yavaş kopuyor. ilkokulu uşak'ta okuyan güzel kadın, ortaokul ve liseyi izmir'de bitiriyor. üniversiteyi ilk kazanmasında okuyamadı, maddi sıkıntıları vardı ve çalışmak zorunda kaldı. daha sonra dokuz eylül üniversitesi hukuk fakültesini kazanıyor ve gitmeye başlıyor ama ilk yıldan sonra yine bırakıyor. 19 yaşında evleniyor, ve dört sene evli kalıyor. hukuk eğitimini tamamlıyor. stajyer iken ise şiir ile macerası başlıyor. 2002 yılından vefat ettiği 2011 yılına kadar ise istanbul'da yaşıyor. 2006 yılında ikinci defa evleniyor. bu evlilikten annesinin adını verdiği, füsun adında bir kızı oluyor. 2010 yılında ise kolon kanserine yakalanıyor ve 2011 yılında toprağa veriliyor. dilerim en huzurlu uyusun melek.
bence onun şiiri çok durudur. limon bahçeleri gibi. az biraz lavanta. aroma verecek kadar da çilek. herkesdeki kadar tuz ve pul biber. o hissettiklerini yazdı. kelimelerin ona verdiği hisler vardı. o da o kelimeleri kullandı. o yazarken düşünenlerden değil de, hissedenlerden. o yüzden benim gibi hissedenlere dokundu.
grapon kağıtları, ah'lar ağacı ve pulbiber mahallesi adlı üç tane şiir kitabı vardır, aşağıya da başlıca sevdiğim şiirlerini bırakmak istiyorum:
çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım
siz aşktan n'anlarsınız bayım
iris'in ölümü
ah'lar ağacı
annemle ilgili şeyler
bıktığım şeyler ve yeşil fanila
çalıkuşu'nun z raporu
kedilerin alışkanlıkları
pollyanna'ya mektuplar
pollyanna'ya son mektup
paragraf başı
kurbati
devamını gör...
asla canı sıkılmayan üstün insan
"kendinizi,kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin."
sözüne hayat verebilmiş insandır. kendisiyle olduğu sürece sıkılmayacaktır, belki hülyalara dalacak, belki yeri gelecek kendini yerden yere vuracak, belki de ruhunun ellerinden tutup dansa kaldıracaktır. zihninde ki her bir olay bir dans, bir valsdir. kendini tanımaya çalışacak, zaten tanıyorsa daha da derin muhabbetler açacak, onu neyin mutlu edeceğini bildiği uğraşlarını sıraya dizecek, tek tek sayacaktır. bilmiyorsa yeni keşiflere çıkacak yeni bir uğraş satın alacaktır zihninin köşe başındaki hiç girmediği dükkandan. bahsedilen ki muhtemelen kendine yetebilmeyi öğrenmiş insan olacaktır. ne mutludur ona, kendine iyi bir arkadaş da olacaktır.
sözüne hayat verebilmiş insandır. kendisiyle olduğu sürece sıkılmayacaktır, belki hülyalara dalacak, belki yeri gelecek kendini yerden yere vuracak, belki de ruhunun ellerinden tutup dansa kaldıracaktır. zihninde ki her bir olay bir dans, bir valsdir. kendini tanımaya çalışacak, zaten tanıyorsa daha da derin muhabbetler açacak, onu neyin mutlu edeceğini bildiği uğraşlarını sıraya dizecek, tek tek sayacaktır. bilmiyorsa yeni keşiflere çıkacak yeni bir uğraş satın alacaktır zihninin köşe başındaki hiç girmediği dükkandan. bahsedilen ki muhtemelen kendine yetebilmeyi öğrenmiş insan olacaktır. ne mutludur ona, kendine iyi bir arkadaş da olacaktır.
devamını gör...
kadın
"kadın insandir, biz erkekler insanoglu" neşet ertaş
devamını gör...
ismini vermek istemeyen yazar
nereye veriyoruz?
yazın 'banu'
kışın da 'banu'
ıyygghhkk gerçekten igrencim dislike olaydı iyiydi. *
yazın 'banu'
kışın da 'banu'
ıyygghhkk gerçekten igrencim dislike olaydı iyiydi. *
devamını gör...
boğaziçi üniversitesini ve öğrencilerini bombalamak isteyen suriyeli bedevi
o kadar insan ''iyilik olsun'' diye türkiye'ye gelmeye teşvik edilmedi zaten diye düşündürten, daha doğrusu hatırlatan tweet'tir.
pakistan'ın 1970'lerdeki fotoğraflarına bakıp ''vay be ne kadar ilerilermiş'' dediğimiz olmuştur değil mi? peki pakistan bir günde mi bu hâle geldi? peki türkiye de pakistanlaşıyor desem? gerçekten de pakistan'ın başından geçenlerin aynısını türkiye de yaşıyor.
işte dudak uçuklatan gerçekler. hepsi ve daha fazlası için: (bkz: türkiye'nin pakistanlaşması)
pakistan'ın 1970'lerdeki fotoğraflarına bakıp ''vay be ne kadar ilerilermiş'' dediğimiz olmuştur değil mi? peki pakistan bir günde mi bu hâle geldi? peki türkiye de pakistanlaşıyor desem? gerçekten de pakistan'ın başından geçenlerin aynısını türkiye de yaşıyor.
işte dudak uçuklatan gerçekler. hepsi ve daha fazlası için: (bkz: türkiye'nin pakistanlaşması)
devamını gör...
mutlu eden basit şeyler
sabah uyandığımda kuş seslerinin,
süzülen perdenin arasından bana ulaşması
ve gözlerimi,
gülümseyerek tekrar kapatmak..sadece dinlemek.
süzülen perdenin arasından bana ulaşması
ve gözlerimi,
gülümseyerek tekrar kapatmak..sadece dinlemek.
devamını gör...
şehirlere yapılan şarkılar
haluk leven'tin ktü'de okurken trabzona yaptığı' alışamadım ben bu kente' şarkısıdır.
barış manço'nun askerliğini yaparken amasya yaptığı' dağlar dağlar' şarkısıdır.
barış manço'nun askerliğini yaparken amasya yaptığı' dağlar dağlar' şarkısıdır.
devamını gör...
humans are not from earth
insanların bu dünyadan gelmediklerini öne süren ellis silver kitabı.
güneşin gözlerimizi acıtması,
kürk benzeri yapılara sahip olmadığımız için güneşin zararlı ışınlarından bizzat korunamamamız,
yer çekimi yüzünden sırt ağrıları çekmemiz,
doğada başka hiçbir canlıda bulunmayan genler taşımamız,
doğaya diğer canlılara nazaran daha geç ayak uydurmamız, (kürk vb.)
dünya ekolojisinin bize uymaması ve bunun sonucunda geliştirdiğimiz hastalıklar, (astım, ateş vb.),
bu dünyaya ait değilmiş gibi hissetme, depresyon vb. ruh halleri, psikolojik problemler
insanların, kalan canlılardan daha erken -gelişmemiş- şekilde doğmaları
dini inanışların ve efsanelerin çoğunda insanın dünya dışı bir yerden dünyaya gönderilmesi
gibi farklı açılardan bu konuyu ele almaktadır. şahsi fikrim bazı düşüncelerin mantıklı gelebilecek kadar yaratıcı olması ama bazıları da absürt bir bilimsel espri gibi. o yüzden tam olarak değerlendiremedim kitap. ait olunan dünyada hastalıksız, besin zincirinin üstünde kalabilen, en güçlü, en çok korkulan, en iyi adapte olmuş ve hiçbir sorunu olmayan canlılar olmamızı bekliyor gibi.
güneşin zarar verdiği tek canlının insan olmaması, yaşadığı bölgeye adaptasyon sağlamış hayvanların bir kısmında kürk benzeri yapılar görülmesi, sırt ağrılarının dört ayak üzerinden iki ayak üzerine kalkmış omurganın vücut ağırlığını var olandan farklı bir yük olarak taşımasından kaynaklanması vb. bir sürü olay ile çürütülebilir bu varsayımlar.
en dikkat çeken ve doğruya yakın olan ''diğer canlılara nazaran gelişmemiş doğmak'' maddesini de sapiens kitabında yuval noah harari tarafından güzel bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. gelişen insan vücuduyla birlikte büyüyen kafa doğum esnasında anneyi de çocuğu da öldürmeye başladığından, erken doğumlar -tam gelişmemiş bebekler- hayatta kalarak popülasyondaki adaptasyonu sağlayarak sıklıklarını arttırmıştır kitapta yazılanlara göre. yani evet, doğar doğmaz ayaklanabilen zebra, at gibi hayvanların aksine insan daha gelişmemiş, yardıma muhtaç bir şekilde doğmaktadır fakat bunun da sebebi evrimsel gelişimdir.
bunlar dışında karbondioksite verdiğimiz tepki, aşırı popülasyon, rh - (negatif) kanın kaynağının bilinmemesi, aşırı etkili yaşlanmamız, cinsiyet problemlerimiz, kafatası şeklimiz gibi daha farklı fikirleri de vardır bu kitabın içinde. ilgilenen ya da böyle teorileri seven kişiler için okunmasını önerebileceğim kitaptır.
güneşin gözlerimizi acıtması,
kürk benzeri yapılara sahip olmadığımız için güneşin zararlı ışınlarından bizzat korunamamamız,
yer çekimi yüzünden sırt ağrıları çekmemiz,
doğada başka hiçbir canlıda bulunmayan genler taşımamız,
doğaya diğer canlılara nazaran daha geç ayak uydurmamız, (kürk vb.)
dünya ekolojisinin bize uymaması ve bunun sonucunda geliştirdiğimiz hastalıklar, (astım, ateş vb.),
bu dünyaya ait değilmiş gibi hissetme, depresyon vb. ruh halleri, psikolojik problemler
insanların, kalan canlılardan daha erken -gelişmemiş- şekilde doğmaları
dini inanışların ve efsanelerin çoğunda insanın dünya dışı bir yerden dünyaya gönderilmesi
gibi farklı açılardan bu konuyu ele almaktadır. şahsi fikrim bazı düşüncelerin mantıklı gelebilecek kadar yaratıcı olması ama bazıları da absürt bir bilimsel espri gibi. o yüzden tam olarak değerlendiremedim kitap. ait olunan dünyada hastalıksız, besin zincirinin üstünde kalabilen, en güçlü, en çok korkulan, en iyi adapte olmuş ve hiçbir sorunu olmayan canlılar olmamızı bekliyor gibi.
güneşin zarar verdiği tek canlının insan olmaması, yaşadığı bölgeye adaptasyon sağlamış hayvanların bir kısmında kürk benzeri yapılar görülmesi, sırt ağrılarının dört ayak üzerinden iki ayak üzerine kalkmış omurganın vücut ağırlığını var olandan farklı bir yük olarak taşımasından kaynaklanması vb. bir sürü olay ile çürütülebilir bu varsayımlar.
en dikkat çeken ve doğruya yakın olan ''diğer canlılara nazaran gelişmemiş doğmak'' maddesini de sapiens kitabında yuval noah harari tarafından güzel bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. gelişen insan vücuduyla birlikte büyüyen kafa doğum esnasında anneyi de çocuğu da öldürmeye başladığından, erken doğumlar -tam gelişmemiş bebekler- hayatta kalarak popülasyondaki adaptasyonu sağlayarak sıklıklarını arttırmıştır kitapta yazılanlara göre. yani evet, doğar doğmaz ayaklanabilen zebra, at gibi hayvanların aksine insan daha gelişmemiş, yardıma muhtaç bir şekilde doğmaktadır fakat bunun da sebebi evrimsel gelişimdir.
bunlar dışında karbondioksite verdiğimiz tepki, aşırı popülasyon, rh - (negatif) kanın kaynağının bilinmemesi, aşırı etkili yaşlanmamız, cinsiyet problemlerimiz, kafatası şeklimiz gibi daha farklı fikirleri de vardır bu kitabın içinde. ilgilenen ya da böyle teorileri seven kişiler için okunmasını önerebileceğim kitaptır.
devamını gör...
reddedilince anında iletişimi kesen erkek
siz ne olsun istiyorsunuz?
hem reddedilip hem kapımızda mı beklesinler? reddetmişsin adam da beyefendi gibi gitmiş. ne olsun yani?
hasta gibi hala devam mı etsin ki öyle olduğunda da ondan şikayet ediyoruz hahaha.
rica ediyorum kadın erkek yeşil ışık görmüyorsanız direksiyonunuzu başka yöne kırınız hahah. saygılar efem.
hem reddedilip hem kapımızda mı beklesinler? reddetmişsin adam da beyefendi gibi gitmiş. ne olsun yani?
hasta gibi hala devam mı etsin ki öyle olduğunda da ondan şikayet ediyoruz hahaha.
rica ediyorum kadın erkek yeşil ışık görmüyorsanız direksiyonunuzu başka yöne kırınız hahah. saygılar efem.
devamını gör...
mesaj atsam mı atmasam mı tereddütü
ben atılması gerektiğini düşünüyorum. çünkü o mesajı atarsanız olay sizden çıkmış oluyor ve içinizi bir rahatlık kaplıyor mesaj konusunda en azından. olay sizden çıktığı için karşı tarafa topu atmış oluyorsunuz. karşı taraf olumlu cevap verirse bu tanımı okuyup teşekkür ediyorsunuz. olumsuz cevap verirse bu tanımı okuyup küfür ediyorsunuz beddua ediyorsunuz. her iki koşulda da tereddütünüz geçtiği için rahatlıyorsunuz çünkü artık sonucu biliyorsunuz.
devamını gör...
bilgi içerikli tanım girmeye karar vermek
kimseyi yanlış bilgilendirmemek adına, sadece hakkında detaylı bilgi sahibi olduğum konular hakkında entry girmek için verdiğim karar.
devamını gör...
