bizans ikonoklazmı
bizans imparatorluğu'nda ikonaların tahrip edildiği ve ikonalarla ilişkili her türlü dinî pratiğin yasaklandığı dönemdir. grekçe bir terim olan ikonoklazm, "tasvir kırıcılık" anlamına gelmekle beraber kültürel değer taşıyan çeşitli maddi ögelerin siyasi ya da dinî sebeplerle bilinçli olarak imha edilmesini tanımlamaktadır. bu düşünceye sahip olan insanlara ikonoklast, karşıtlarına ise ikonolatrai denmekteydi. iki farklı dönem hâlinde cereyan eden bizans ikonoklazmının ilk devresi ııı. leon'un 726 yılında halki kapısı üzerinde bulunan isa heykelini indirmesi ile başlayıp 787'de ikinci iznik konsili'nin ikonoklazmı lanetlemesi ile son bulurken ikinci devre ise 814'te v. leon tarafından yine halki isası'nın yerinden indirilmesi ile başlayarak 843'te yine bir konsilin ikonoklazm karşıtı kararları ile sonlanmıştır. kaynak.
devamını gör...
tutamıyorum zamanı
müslüm gürsesin eserin sahibi kenan doğuludan daha güzel yorumladığı enfes şarkı
devamını gör...
gözlük takmak
çok istediğim şeylerden biridir ama nedense hiçbir göz doktoru yazmadı bana bugüne kadar.
çok denedim. hepsi bana harf okuttu, sonra de gözlüğe ihtiyacım olmadığını söyleyip gerisin geri yolladı. bir keresinde sağ gözüm birden kapandı. göz kapağım düştü resmen. koşa koşa gittim göz doktoruna damla verdi, çok yormamamı söyledi gözlerimi ve o da beni gözlüksüz yolladı geri.
bir keresinde o hafta okuduğum bütün kitapları alıp tanıdığım bir göz doktorunun muayenehanesine gittim. bir haftada bu kadar kitap okuduğumu söyledim. gözümün bozulma ihtimalini görsün istedim ama aferin deyip beni eve gönderdi, gözlüksüz.
ama gözlük almak konusunda çok kararlıydım ve bir göz doktoru yazmadan da almamakta inat etmiştim. yine başka bir gün şansımı denemek için tekrar o göz doktoruna gittim. halı saha maçlarından arkadaşım olduğu için nazımın geçmesi gerekirken o benden de inatçı olduğu için bir türlü uzlaşamadık. çok uzatmamak için sadece aramızda geçen diyaloğu alıntılıyorum.
doktor: oğlum, yine mi geldin.
iob : bak bir dinle abi.
doktor: anlat hadi anlat
iob: böyle gözlerim kızarıyor, yaş geliyor kitap okurken, film izlerken bazen buğulu görüyorum.
doktor: dinlendirici yazayım.
iob: o sayılmaz. normal numaralı falan istiyorum ben.
doktor: manyak mısın oğlum. veremem öyle gözlük.
iob: alttaki harfleri okuyamadım ama geçen sefer.
doktor: halı sahada yirmiş beş metreden pas atacak kadar görüyorsun ama. sırf hava.
iob: abi aynı şey mi? okuyamıyorum.
doktor: oğlum ver parasını al.
iob: öyle bir anlamı olmaz ki. sen yazsan ne olur!
doktor: oğlum bak git.
iob: tamam o zaman. haftaya gelirim ben yine.
ve ben tam çıkarken zeki bir doktor olan arkadaşım:
doktor: elf gözlerin neler görüyor insanolunbiraz?
ve tabii ki alamadım gözlüğü. hala devam ediyor planlarım. bakalım yakın zamanda editlerim belki bu tanımı. gözlük almak için her türlü fikre açığım.
çok denedim. hepsi bana harf okuttu, sonra de gözlüğe ihtiyacım olmadığını söyleyip gerisin geri yolladı. bir keresinde sağ gözüm birden kapandı. göz kapağım düştü resmen. koşa koşa gittim göz doktoruna damla verdi, çok yormamamı söyledi gözlerimi ve o da beni gözlüksüz yolladı geri.
bir keresinde o hafta okuduğum bütün kitapları alıp tanıdığım bir göz doktorunun muayenehanesine gittim. bir haftada bu kadar kitap okuduğumu söyledim. gözümün bozulma ihtimalini görsün istedim ama aferin deyip beni eve gönderdi, gözlüksüz.
ama gözlük almak konusunda çok kararlıydım ve bir göz doktoru yazmadan da almamakta inat etmiştim. yine başka bir gün şansımı denemek için tekrar o göz doktoruna gittim. halı saha maçlarından arkadaşım olduğu için nazımın geçmesi gerekirken o benden de inatçı olduğu için bir türlü uzlaşamadık. çok uzatmamak için sadece aramızda geçen diyaloğu alıntılıyorum.
doktor: oğlum, yine mi geldin.
iob : bak bir dinle abi.
doktor: anlat hadi anlat
iob: böyle gözlerim kızarıyor, yaş geliyor kitap okurken, film izlerken bazen buğulu görüyorum.
doktor: dinlendirici yazayım.
iob: o sayılmaz. normal numaralı falan istiyorum ben.
doktor: manyak mısın oğlum. veremem öyle gözlük.
iob: alttaki harfleri okuyamadım ama geçen sefer.
doktor: halı sahada yirmiş beş metreden pas atacak kadar görüyorsun ama. sırf hava.
iob: abi aynı şey mi? okuyamıyorum.
doktor: oğlum ver parasını al.
iob: öyle bir anlamı olmaz ki. sen yazsan ne olur!
doktor: oğlum bak git.
iob: tamam o zaman. haftaya gelirim ben yine.
ve ben tam çıkarken zeki bir doktor olan arkadaşım:
doktor: elf gözlerin neler görüyor insanolunbiraz?
ve tabii ki alamadım gözlüğü. hala devam ediyor planlarım. bakalım yakın zamanda editlerim belki bu tanımı. gözlük almak için her türlü fikre açığım.
devamını gör...
siddal
derste sunacağım konuyu seçmiştim. araştırırken, ara verip sözlüğe bakıp bu yazarın özene bezene girdiği ishak'ın kurban edilişi entrysini gördüm. işte bu yüzden kafa sözlük. teşekkürler sayın yazar.
devamını gör...
louis aragon
beni korkunç yalnızlığımın içerisine çekmekte oldukça başarılı fransız, gerçeküstücü şair. *
gerçeği sanki çözmüş, bütün o -safsata olarak adlandırılabilecek- insan duygularının nihai mucididir sanki. beni derinden yaralar, yeni yaralar açar.
her yerinden bıçaklar insanı... ama bir yaz gecesi rüyası kadar da güzeldir. "mutlu aşk yok mudur sahiden?" diye yakarır insan. hüzünle önüne döner ve o cevabı bekler.
cevap gelir: "mutlu aşk yoktur, ölmek sevmekten daha kolaydır."
elsa triolet için şiirler yazar hayatının sonuna değin. aşıktırlar birbirlerine. yakalamışlardır aşkı. aragon onun için şiirler yazar durur. bir gün elsa gözlerini kapar hayata. aragon bu yas havası içerisinde, elsa'nın anısı için- çekmeceleri karıştırır ve bir mektup bulur. mektupta birçok erkek ismi yazılıdır ve şöyle yazar elsa o mektupta: "herkes beni sevsin. bütün erkekler bana hayran olsun istiyorum."
o uzun listedeki isimler muhtemelen elsa'nın birlikte olduğu veya ona aşık olan erkeklerin isimleridir. ayrıca şu konu da aydınlatıcı olabilir: elsa daha erken bir döneminde vladimir vladimiroviç mayakovski'ye aşıktı. fakat mayakovski, elsa'nın kız kardeşi liliya brik için ilan etmiştir aşkını.
mektubu bulduğu andan itibaren aragon şüphe içinde yaşamaya başlar. ölene kadar yücegönüllülükle katlanır (aşkına duyduğu o yüce bağlılıkla) acısına. elsa belki de hiçbir zaman aşık değildi aragon'a ve belki de nemfomani hastasıydı. ne acı! böyle bir acıyla nasıl yaşayabilir insan! hayatı boyunca kandırılmıştı belki de aragon. uğruna yaşadığı elsa ve bakmaya doyamadığı elsa'nın gözleri belki de sahtekarca bakıyordu başından beri.
fakat aragon işte... çok yücegönüllü, çok aşık. * hem onun anısına saygısızlık etmek mi? asla!
öyle derin ki gözlerin içmeye eğilince
yansıdığını gördüm orda tüm güneşlerin
oraya sığınışını bütün ümitsizlerin
öyle derin ki belleğim kayboldu içlerinde.
gerçeği sanki çözmüş, bütün o -safsata olarak adlandırılabilecek- insan duygularının nihai mucididir sanki. beni derinden yaralar, yeni yaralar açar.
her yerinden bıçaklar insanı... ama bir yaz gecesi rüyası kadar da güzeldir. "mutlu aşk yok mudur sahiden?" diye yakarır insan. hüzünle önüne döner ve o cevabı bekler.
cevap gelir: "mutlu aşk yoktur, ölmek sevmekten daha kolaydır."
elsa triolet için şiirler yazar hayatının sonuna değin. aşıktırlar birbirlerine. yakalamışlardır aşkı. aragon onun için şiirler yazar durur. bir gün elsa gözlerini kapar hayata. aragon bu yas havası içerisinde, elsa'nın anısı için- çekmeceleri karıştırır ve bir mektup bulur. mektupta birçok erkek ismi yazılıdır ve şöyle yazar elsa o mektupta: "herkes beni sevsin. bütün erkekler bana hayran olsun istiyorum."
o uzun listedeki isimler muhtemelen elsa'nın birlikte olduğu veya ona aşık olan erkeklerin isimleridir. ayrıca şu konu da aydınlatıcı olabilir: elsa daha erken bir döneminde vladimir vladimiroviç mayakovski'ye aşıktı. fakat mayakovski, elsa'nın kız kardeşi liliya brik için ilan etmiştir aşkını.
mektubu bulduğu andan itibaren aragon şüphe içinde yaşamaya başlar. ölene kadar yücegönüllülükle katlanır (aşkına duyduğu o yüce bağlılıkla) acısına. elsa belki de hiçbir zaman aşık değildi aragon'a ve belki de nemfomani hastasıydı. ne acı! böyle bir acıyla nasıl yaşayabilir insan! hayatı boyunca kandırılmıştı belki de aragon. uğruna yaşadığı elsa ve bakmaya doyamadığı elsa'nın gözleri belki de sahtekarca bakıyordu başından beri.
fakat aragon işte... çok yücegönüllü, çok aşık. * hem onun anısına saygısızlık etmek mi? asla!
öyle derin ki gözlerin içmeye eğilince
yansıdığını gördüm orda tüm güneşlerin
oraya sığınışını bütün ümitsizlerin
öyle derin ki belleğim kayboldu içlerinde.
devamını gör...
namus bekçisi
dünyanın en namussuz, en ahlâksız yaratığıdır.
devamını gör...
the tomorrow war
tanım: gelecekte yaşanan bir uzaylı istilasını durdurmak için zaman makinesi ile geçmişe dönüp asker topladıktan sonra tekrar geleceğe dönülerek savaşılmasını anlatan aksiyon filmi.
yorum: öncelikle filim aksiyon dolu. zaten aksiyon filmi öncelikle bunu bir aradan çıkaralım.
oyunculara gelir isek baş rol parks&rec den tanıdığımız chris pratt.
kendisini komedik yapımların ardından guardians of the galaxy nin başını çektiği bir çok aksiyon yapımında gördük ve daha da sevdik.
daha sonra chuck dizisi ile hayatımıza giren, dexter abinin ve şahsımında gönlünü çalan yvonne strahovski var.
ideal kadın dendi mi aklıma gelen bir kaç figürden biri olur kendileri.*
ve son dönem gözdelerimden betty gilpin.
tabi bir çok yapımdan gözümüzün ısırdığı bir çok ünlü daha. yani kadro güzel.
oyunculara ve cgı a bakıldığında bütçe hakkında da bir fikrimiz oluşuyor tabi.
fakat her zaman derim. bir yapımı efsane yapan oyuncular veya oyunculuklar değildir. çekim yapılan alanlar veya bütçede değildir. açıkçası çalışan ekibin tecrübesi de önemli değildir.
bir yapımı efsane yapan tek şey senaryodur. sanırım man from earth ve primer gibi yapımları örnek vererek bu savı yeterince desteklemiş olurum.
filimde iyi bir aksiyon/sci-fi filiminden beklenilecek her şey var. gerginliği alacak ufak komiklikler, güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler, patlamalar, hiç bir dayanağı olmayan bilimsel kurgular ve bol bol cgı.
tek eleştirim ise senaryonun tutarsızlıklar ve deus ex machina çıkışlar ile dolu olması.
yani koca bütçen var, daha önce sağlam işler yapmış oyuncular ve arkanda amazon stüdyoları var.
illaki iyi bir yazar ekibini karşılayabilirsin. tamam, lego filimlerinin yönetmenini koymuşsun koltuğa ona da lafım yok ama senaryo neden bu kadar saçma.
adamlar gelecekten geçmişe geliyor, milyonlarca insanı alıp geleceğe götürüp savaştırıp geri getiriyor, ama zamansal bir paradoks yaşanmıyor. ne anladık o zaman back to the future serisinden, ne aladık darktan. saçma sapan hareketler yapıyorlar karakterler, anlamsız motivasonları var. sonunda da olabilecek en saçma sonuç çıkıyor karşımıza.
az biraz zaman ayrılsa plot hole falan kalmaz, harika bir yapım olurmuş. yani o kadar basit mantık hataları ki şurada iki üç kişi birleşsek iki günde mantıklı açıklamalar ile yamalarız senaryoyu.
belki de bilerek böyle yazmış olabilirler tabi o da bir seçenek.
şu pandemi döneminde iyice bunaldı insanlar, fazla düşündürmeden yormadan sıkmadan bol bol patlama ve çatışma ve cgi ile insanların kafasını boşaltmak istemiş de olabilirler.
genel olarak fena sayılmaz, boş vakit varsa kafa dağıtmak için izlenilebilir.
sağlam bir uzaylı istilası filmi izlemek isteyenlere 1988 yapımı they live isimli efsane bir film önerebilirim.
yorum: öncelikle filim aksiyon dolu. zaten aksiyon filmi öncelikle bunu bir aradan çıkaralım.
oyunculara gelir isek baş rol parks&rec den tanıdığımız chris pratt.
kendisini komedik yapımların ardından guardians of the galaxy nin başını çektiği bir çok aksiyon yapımında gördük ve daha da sevdik.
daha sonra chuck dizisi ile hayatımıza giren, dexter abinin ve şahsımında gönlünü çalan yvonne strahovski var.
ideal kadın dendi mi aklıma gelen bir kaç figürden biri olur kendileri.*
ve son dönem gözdelerimden betty gilpin.
tabi bir çok yapımdan gözümüzün ısırdığı bir çok ünlü daha. yani kadro güzel.
oyunculara ve cgı a bakıldığında bütçe hakkında da bir fikrimiz oluşuyor tabi.
fakat her zaman derim. bir yapımı efsane yapan oyuncular veya oyunculuklar değildir. çekim yapılan alanlar veya bütçede değildir. açıkçası çalışan ekibin tecrübesi de önemli değildir.
bir yapımı efsane yapan tek şey senaryodur. sanırım man from earth ve primer gibi yapımları örnek vererek bu savı yeterince desteklemiş olurum.
filimde iyi bir aksiyon/sci-fi filiminden beklenilecek her şey var. gerginliği alacak ufak komiklikler, güzel kadınlar ve yakışıklı erkekler, patlamalar, hiç bir dayanağı olmayan bilimsel kurgular ve bol bol cgı.
tek eleştirim ise senaryonun tutarsızlıklar ve deus ex machina çıkışlar ile dolu olması.
yani koca bütçen var, daha önce sağlam işler yapmış oyuncular ve arkanda amazon stüdyoları var.
illaki iyi bir yazar ekibini karşılayabilirsin. tamam, lego filimlerinin yönetmenini koymuşsun koltuğa ona da lafım yok ama senaryo neden bu kadar saçma.
adamlar gelecekten geçmişe geliyor, milyonlarca insanı alıp geleceğe götürüp savaştırıp geri getiriyor, ama zamansal bir paradoks yaşanmıyor. ne anladık o zaman back to the future serisinden, ne aladık darktan. saçma sapan hareketler yapıyorlar karakterler, anlamsız motivasonları var. sonunda da olabilecek en saçma sonuç çıkıyor karşımıza.
az biraz zaman ayrılsa plot hole falan kalmaz, harika bir yapım olurmuş. yani o kadar basit mantık hataları ki şurada iki üç kişi birleşsek iki günde mantıklı açıklamalar ile yamalarız senaryoyu.
belki de bilerek böyle yazmış olabilirler tabi o da bir seçenek.
şu pandemi döneminde iyice bunaldı insanlar, fazla düşündürmeden yormadan sıkmadan bol bol patlama ve çatışma ve cgi ile insanların kafasını boşaltmak istemiş de olabilirler.
genel olarak fena sayılmaz, boş vakit varsa kafa dağıtmak için izlenilebilir.
sağlam bir uzaylı istilası filmi izlemek isteyenlere 1988 yapımı they live isimli efsane bir film önerebilirim.
devamını gör...
üsküdar'da el ele gezen çifte müslüman değil misiniz dayağı
işte türkiye’de şeriat olsa bu çiftler anında öldürülür. şeriat yokken bile milletin hayatına burnunu sokan şerefsizler var bir de olsa ne yaparlar kim bilir. bizim ülkemizin en büyük sorunu herkesin hayatına karışmamız, üstümüze vazife olmayan şeylere müdahale etmemizdir. sonra biz bunlara yobaz dediğimizde de bazıları kızıyor bize! nedir bu şimdi yobazlık değil midir kardeşim? bırakın hümanizmi, gerçekleri görün artık. yobaza yobaz, çomara da çomar dediğimizde kızmayın bizlere…
devamını gör...
normal sözlük dertleşecek yazarlar veri tabanı
(bkz: burayı yıkarlar)*
tanim: yıllar yıllar önce internetin ücra bir köşesinde ilk abaza keşişin haykırmasıyla hayat bulmuş yapış yapış bir akımı anımsatan "veri tabanı". seneler geçti şu yanlıştan dönülmedi ya ben de ona yanarım.*
tanim: yıllar yıllar önce internetin ücra bir köşesinde ilk abaza keşişin haykırmasıyla hayat bulmuş yapış yapış bir akımı anımsatan "veri tabanı". seneler geçti şu yanlıştan dönülmedi ya ben de ona yanarım.*
devamını gör...
dünyanın en büyük üçüncü elmasının bulunması
elma nasıl karatla ölçülüyor diye düşünüyorum yarım saattir.* başlık dünyadaki en büyük üçüncü elmasın bulunması olarak düzeltilirse iyi olur.(bkz: modlar göreve)
edit: tarih 18 haziran saat 20.57 ve modlar hala göreve gelmedi. ama başlığın bu hali çok güzel değiştirmeyin.*
edit: tarih 18 haziran saat 20.57 ve modlar hala göreve gelmedi. ama başlığın bu hali çok güzel değiştirmeyin.*
devamını gör...
pete sampras
şimdiki zamanların golfçüsü, bir zamanların tenis efsanesi, sabahın bir körü uyanıp tenis izlememe neden olan iki insandan biri - diğeri martina hingis- rekortmen bir sporcudur.

çok sayıda iyi tenisçi seyrettik, büyük keyif aldık, heyecanlandık, sinirlendik, birçok duyguyu yaşadık onları izlerken ama sadece birkaç tanesi derin ve kaybolmayan izler bıraktı hayatımızda. pete sampras o iz bırakanlardan biri.
1971 doğumlu amerikalı pete, diğer birçok amerikalının aksine çok düzgün bir aile hayatına sahip olan ve ailesi ile bağları kuvvetli olan bir insandır, antrenörü ile de böyle bir bağ kurar ve onun elinin değmesi ile de 19 yaşında şampiyonluğa ulaştıktan sonra düşüşe geçen kariyeri tekrar şahlanır. 14 şampiyonlukla rekoru majesteleri roger federer’e kaptırana kadar elinde bulunduran pete her zaman tenisin bir numaralarından biri olmayı başarmıştır.

benim için sampras’ı unutulmaz yapan şey ise daha önce tenis kortunda hiç görmediğim bir şeyi alışkanlık haline getirmiş olmasıdır. pete sık sık karşıdan gelen topları uçarak karşılardı. bu benim için o kadar alışmadık bir durumdu ki her an gözüm ekranda pete’i zor durumda bırakması beklenen bir vuruşun gelmesini, pete’in de onu süpermen gibi uçup çıkarmasını beklerdim.

pete benim için şu sözün tam karşılığıdır:
bazı kahramanlar pelerin takmaz.

çok sayıda iyi tenisçi seyrettik, büyük keyif aldık, heyecanlandık, sinirlendik, birçok duyguyu yaşadık onları izlerken ama sadece birkaç tanesi derin ve kaybolmayan izler bıraktı hayatımızda. pete sampras o iz bırakanlardan biri.
1971 doğumlu amerikalı pete, diğer birçok amerikalının aksine çok düzgün bir aile hayatına sahip olan ve ailesi ile bağları kuvvetli olan bir insandır, antrenörü ile de böyle bir bağ kurar ve onun elinin değmesi ile de 19 yaşında şampiyonluğa ulaştıktan sonra düşüşe geçen kariyeri tekrar şahlanır. 14 şampiyonlukla rekoru majesteleri roger federer’e kaptırana kadar elinde bulunduran pete her zaman tenisin bir numaralarından biri olmayı başarmıştır.

benim için sampras’ı unutulmaz yapan şey ise daha önce tenis kortunda hiç görmediğim bir şeyi alışkanlık haline getirmiş olmasıdır. pete sık sık karşıdan gelen topları uçarak karşılardı. bu benim için o kadar alışmadık bir durumdu ki her an gözüm ekranda pete’i zor durumda bırakması beklenen bir vuruşun gelmesini, pete’in de onu süpermen gibi uçup çıkarmasını beklerdim.

pete benim için şu sözün tam karşılığıdır:
bazı kahramanlar pelerin takmaz.
devamını gör...
en sevilen gora repliği
tahta yok. g.tünüzden element uydurmayın. evet hava!
devamını gör...
deveye sormuşlar neden boynun eğri
... deve demiş "im tired of the society's unrealistic beauty standarts".
devamını gör...
can sıkan hitap biçimleri
2 ismim var. birini çok seviyorum diğerinden nefret ediyorum*. o sevmediğim adımla hitap edilmesinden nefret ediyorum.
devamını gör...
tayyip erdoğan'ın madalyaları çaldırmayın demesi
evet arkadaş aldınız mesajı, madalyalı tanımlarınıza sahip çıkıyorsunuz!
devamını gör...
tebessüm ettiren sözlük nickleri
(bkz: yüzyüzeyken de konuşamadık)
acının tatlı tebessümü...
acının tatlı tebessümü...
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
eksikliği hissedilen yayın, program..*
devamını gör...
türkçe şarkı dinleyenlerin müzik zevkinin olmaması
müzik zevkim olmadığını öğrendiğim başlıktır.
bugün de genelleme dozumuzu aldık şükür. *
bugün de genelleme dozumuzu aldık şükür. *
devamını gör...
öldürmeyip süründüren şeyler
(bkz: türk lirası)
devamını gör...
çocuk sahibi olmak
bazen gurur, bazen dram, bazen ders, bazen duadır.
ezcümle sonsuz mesai.
dün boyumu aşan iki oğlumla gittiğim yerde müthiş bir gurur duydum. onların cüssesinin ihtişamına ihtiyaç duyuyordum ve oldu.
çok yakışıklılar, kimin oğulları bunlar.*
bu aralar kızımın dramları bitmiyor.
sınavları bir yandan, manevi halleri bir yandan.
yılların üstüne kimya çalıştık.
allahtan kimya seviyorum.
ders üstüne motivasyon yüklemesi yaptım.
psikoloji de bende.
sabah bana dua notu bıraktı ve okula gitti.
ezcümle sonsuz mesai.
dün boyumu aşan iki oğlumla gittiğim yerde müthiş bir gurur duydum. onların cüssesinin ihtişamına ihtiyaç duyuyordum ve oldu.
çok yakışıklılar, kimin oğulları bunlar.*
bu aralar kızımın dramları bitmiyor.
sınavları bir yandan, manevi halleri bir yandan.
yılların üstüne kimya çalıştık.
allahtan kimya seviyorum.
ders üstüne motivasyon yüklemesi yaptım.
psikoloji de bende.
sabah bana dua notu bıraktı ve okula gitti.
devamını gör...