köpüklü türk kahvesi yapma tüyoları
büyük bir amme hizmeti olarak açtığım başlık. öncelikle kullanılan kahvenin markası önemlidir. tercihen çekilmiş kahve kullanıyorum ben. soğuk su ile yapılan kahve daha köpüklü olduğu için kış mevsiminde bile dolaba su koyarım. toz şeker yerine küp şeker kullanmak da işe yarıyor. tercihen 3 çay kaşığı kahve, şeker ve suyu cezvede karıştırıp ocağa koyduktan sonra en kısık ateşte kaynamaya meyil edinceye kadar dokunmuyorum, hafif baloncuklar oluşunca köpükleri alıp bir tık daha ocağa koyuyorum. deneyeceklere afiyet olsun.
devamını gör...
küt saç
bu saçın yakışması için projekte elmacık kemiklerine ve projekte alın yapısına sahip olmak gerekir. yani bir deyişle yüzünüz öykü karayel gibi küresel değil, bade işçil misali tepsi misali düzlemsel olmalıdır. bu yüzden bu saç dolikosefal kafatası yapısına sahip kuzey avrupalılara yakışır sadece. ortadoğululara yakışan uzun saçtır.
devamını gör...
yazmak için en huzurlu yer
evinin balkonu. sigara ve çay eşliğinde .
devamını gör...
kar yağdığı zaman sokağa çıkan tipler
en samimi, en tatlı ve tabikide işte böyle eğlenilir dedirten tiplerdir.
devamını gör...
lüzumsuzsa söndür
devlet dairelerinde ışık açma kapama düğmelerinin yanına yapıştırılan uyarı etiketidir.
devamını gör...
10 bin karma puan
olmuşum. beni siz var ettiniz*.
devamını gör...
eyluling
tam ben şikayet edemeden olaylara müdahale eden, ışık hızıyla hareket eden, duygulara tercüman olan, sayfasına girdiğimde çocukluğumun favori çizgi karakteri bugs bunny' i gördükçe mutlu olduğum, düşünceleri olgun ruhu çocuk güzel kadın.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
saatin kaç olduğunu bilmek istemiyorum. günlerden ne olduğunu ya da nerede olduğumu yada bulunduğumu.....
hiç umrumda değil.
hiç umrumda değil.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarından tavsiyeler
hayalini kuramadığınız hiçbir işe lütfen kalkışmayınız. önce hayalini kurup ardından neler yapmanız gerektiğini planlayınız ve play. *
devamını gör...
narcissus
mitolojide sudaki yansımasına bakarak kendi güzelliğine tutulan, kendini seyretmekten vazgeçemediği için sonunda can veren ve nergis çiçeğine dönüşen, böylece cezalandırılan avcı.
michelangelo merisi da caravaggio'nun 1599 tarihli tablosunun adı.
caravaggio - narcissus (1599) kaynak: wikimedia
tabloda narcissus'un kendi yansımasına hayranlıkla bakışını görüyoruz. ışık ve gölgeyi çok iyi kullanmasıyla bilinen caravaggio tabloda ustalığını konuşturmuş. nasıl ki narcissus kendini gördüğü andan itibaren ölene kadar kendini seyretmeye devam etmiş, biz de arkaplanın tamamen karanlık olmasıyla eserde sadece ona ve daha koyu tonlarla resmedilmiş yansımasına odaklanabiliyoruz.

kendisini nasıl büyük bir ilgiyle seyrettiğine bakın. rüyada gibi. ayrıca elleri suyun tam kıyısında. o kadar dalmış ki neredeyse suya düşecek gibi bir hava uyandırıyor bu tablo.
daha ayrıntılı bilgi için kaynak
michelangelo merisi da caravaggio'nun 1599 tarihli tablosunun adı.
caravaggio - narcissus (1599) kaynak: wikimediatabloda narcissus'un kendi yansımasına hayranlıkla bakışını görüyoruz. ışık ve gölgeyi çok iyi kullanmasıyla bilinen caravaggio tabloda ustalığını konuşturmuş. nasıl ki narcissus kendini gördüğü andan itibaren ölene kadar kendini seyretmeye devam etmiş, biz de arkaplanın tamamen karanlık olmasıyla eserde sadece ona ve daha koyu tonlarla resmedilmiş yansımasına odaklanabiliyoruz.

kendisini nasıl büyük bir ilgiyle seyrettiğine bakın. rüyada gibi. ayrıca elleri suyun tam kıyısında. o kadar dalmış ki neredeyse suya düşecek gibi bir hava uyandırıyor bu tablo.
daha ayrıntılı bilgi için kaynak
devamını gör...
miyop olmanın zorlukları
bir metreden uzaktaki her şeyi flu görmektir. üstüne birde astigmat eklenince gözlüksüz mimik dahi görememektir.
yıllardır, iyice görebilmek için kıstığım gözlerimden kaynaklanan baş ağrılarımın sebebi olan, gözlük kullanınca kurtulduğum rahatsızlığım.
allahtan evde gözlük takmadan yaşayabiliyorum.
fotoğraf sanatçısı philip barlow miyop insanların dünyayı nasıl gördüğünü göstermiş.
nası duygulandım, abi beni anlamış sağolsun.
yıllardır, iyice görebilmek için kıstığım gözlerimden kaynaklanan baş ağrılarımın sebebi olan, gözlük kullanınca kurtulduğum rahatsızlığım.
allahtan evde gözlük takmadan yaşayabiliyorum.
fotoğraf sanatçısı philip barlow miyop insanların dünyayı nasıl gördüğünü göstermiş.
nası duygulandım, abi beni anlamış sağolsun.
devamını gör...
küçükken inanılan en kötü yalanlar
karşıydan karşıya geçerken sağa sola bakmazsan, trafik canavarı tabelasındaki adamın seni kovalayacağı, erken uyursan çabuk büyürsün yalanı, akıllı durmayan çocukların, bohçacı kadınlar tarafından kaçırıldığı vs vs... çocukluk yinede güzelmiş dedirtiyor insana..
devamını gör...
yürümeyen ilişkiyi itmek
nafile çaba ve sorunun yürüyen ya da motorda değil, karşı tarafta olmasının en büyük kanıtının "itmek"/"gayret" olduğu eylem.
yoksa zaten ömrü ne kadar olursa olsun "o"'nun desteğe ihtiyacı yoktur.
yoksa zaten ömrü ne kadar olursa olsun "o"'nun desteğe ihtiyacı yoktur.
devamını gör...
şair evlenmesi
tanzimat dönemi'nin ilk yarısına ait bir eserdir ve edebiyatımızdaki ilk batılı tarzla yazılan tiyatrodur. ilklerin adamı ibrahim şinasi yazmıştır.
yazar bu eserinde görücü usulüyle yapılan evlilikleri kendi tarzıyla eleştirmiş, müştak bey karakteriyle görücü usulü evlilik yapıp pişmanlık duyan insanları örneklemiştir. konusu genel itibariyle şöyledir;
müştak bey, sevdiği kız ile nikâhlanmıştır lakin düğün gecesi odada yaşlı ve tabir-i caizse çirkin bir kadınla yan yana getirilmiştir ancak baş karakterimiz kabul etmemiş, kavga gürültü çıkınca imam çağrılmıştır. rüşvetle evlilikte yapılan yanlış düzeltilmiştir.
eserde ayrı ayrı birçok konuya eleştiri yapılıyor. göze çarpan ilk hicivler ise; görücü usulü evliliğin yanlışa sürüklenmesi ve imamın "parayla, rüşvetle" bunu düzeltmesi. burada o zamanın imamlarının * para uğruna dini umursamadığı, dini kullanarak para kazandıkları açıkça ifade edilmiş. şinasi ta o zaman franz kafka'dan daha güzel metafor kullanmış diyebiliriz. imam, günümüz insanı.
teknik açıdan kusurları var, dönemin özelliğinden mütevellit dili de biraz ağır ama güzel bir kaynaktan elde edip okursanız seveceğinizi düşünüyorum.
yazar bu eserinde görücü usulüyle yapılan evlilikleri kendi tarzıyla eleştirmiş, müştak bey karakteriyle görücü usulü evlilik yapıp pişmanlık duyan insanları örneklemiştir. konusu genel itibariyle şöyledir;
müştak bey, sevdiği kız ile nikâhlanmıştır lakin düğün gecesi odada yaşlı ve tabir-i caizse çirkin bir kadınla yan yana getirilmiştir ancak baş karakterimiz kabul etmemiş, kavga gürültü çıkınca imam çağrılmıştır. rüşvetle evlilikte yapılan yanlış düzeltilmiştir.
eserde ayrı ayrı birçok konuya eleştiri yapılıyor. göze çarpan ilk hicivler ise; görücü usulü evliliğin yanlışa sürüklenmesi ve imamın "parayla, rüşvetle" bunu düzeltmesi. burada o zamanın imamlarının * para uğruna dini umursamadığı, dini kullanarak para kazandıkları açıkça ifade edilmiş. şinasi ta o zaman franz kafka'dan daha güzel metafor kullanmış diyebiliriz. imam, günümüz insanı.
teknik açıdan kusurları var, dönemin özelliğinden mütevellit dili de biraz ağır ama güzel bir kaynaktan elde edip okursanız seveceğinizi düşünüyorum.
devamını gör...
köy denilince akla gelenler
anneannem.*hayatta olmasa da benim için köy o demek. onun vefatından sonra köye hiç gidemedim. anneannemi orada yaşıyor bilmek ve öyle özlemek işime geliyor. mabel matiz'in sarmaşık şarkısı beni onunla geçen zamanlara götürüyor. seneye memlekete temelli göçeceğim, orada beni bekleyen 5 yıl öncesinden bir yas var. *
kuş uçmaz kervan geçmez kerbela
sana kolay gitmek, kalmak güçbela
yırtıldık kağıt gibi ortadan
satırlar sende, ben beyaz boşluklar"
kuş uçmaz kervan geçmez kerbela
sana kolay gitmek, kalmak güçbela
yırtıldık kağıt gibi ortadan
satırlar sende, ben beyaz boşluklar"
devamını gör...
kültürlü olmanın getirdiği zorluklar
her şey hakkında bir fikrin oluşacağı düşüncesidir.
devamını gör...
sarıyaz
can yayınları'nın çağdaş serisinden, mahir ünsal eriş'e ait , bir öykü kitabı.
kitabın kapak tasarımını çok beğendiğim için ondan bahsetmeden geçmek istemiyorum. çekirdekli bir karpuz diliminden esinlenerek yapılan bu çalışmadaki minimalizm ve kitabın ismine yaptığı çağrışım kendi adıma çok hayranlık uyandırıcı idi. kitabın kapağını gördükçe mutlu olmaktan kendimi alamadım. elbette içerik çok çok daha önemli zaten içeriği de tartışmaya mahal vermeyecek bir biçimde özgün, anlamlı ve içimizdendi . yalnız bahsettiğim gibi kitabın hem içeriği ile hem de tasarımındaki doğallık, sadelik ve zarafet ile gözümüze, aklımıza ve yüreğimize aynı anda hitap edilebilmiş olması bence ekstra bonusu hak ediyor.*

kitabın içeriğine gelince ; kitap bir puzzlenın parçalarını oluşturan 8 adet hikayeden oluşuyor. tüm hikayeler okunduktan sonra her şey yerli yerine oturduğu için ana fotoğraf/resim ortaya çıkmış oluyor. kitabın bu yönü de özellikle çok güzeldi.bu durum, hem merak uyandırıcılığı hem de bu puzzle parçalarının birbirinden şekil/içerik bakımından farklı oluşu ile gerçekten takdire şayandı.
her hikaye aslında aynı yörede, aynı zaman diliminde, aynı doğa olayı ile farklı karakterler kullanılarak anlatılıyor. yalnız yöre aynı olduğu için zaman zaman bir hikayede farklı bir detayını öğrendiğimiz olaydaki kahramanı etkileyen durum, diğer hikayede de önümüze çıkabiliyor. yani bu da tıpkı kendi mahallemizde oluşan bütün olaylardan tek tek haberdar olmamız gibi bir etki bırakıyor. kitabın bu özelliği hikayelerin gerçekliliğine ve inandırıcılığına duyulan güveni çok üst noktalara taşımasında hayli büyük bir paya sahip.
hikayelere tek tek gelecek olursak. hepsi kendi başına tek bir kitabın konusu olabilecek kadar ihtişamlı. bu kalınlıktaki kitabı normalde tek oturuşta bitirmek mümkün iken hikayeler arasında durup biraz düşünmek ve olayları sindirmek gerekiyor.
hikayelerden en çok beni etkileyen "dedemin turnası" oldu. hikayeyi okuduktan sonra karmakarışık duygulara kapıldım.
genel resme bakarsak ise bütün hikayeler yaz mevsiminde belli bir yörede lodos etkisiyle çöl tozu taşımınının yol açtığı sapsarı, puslu, bulanık bir hava olayı çevresinde gerçekleşiyor.*zaten genel görüşe göre de bu tip havalar gelebilecek felaketlerin bir habercisi olarak farz edilir.kitaptada öyle oluyor ve yöre bir deprem ile sarsılıyor.
yazarın anlatımı ise fevkaladenin fevkinde olarak kalbimdeki özel yerini almıştır. ilk karşılaşmamız olmasına rağmen bu yazar -okur ilişkisinin devamlı olabilmesini canı gönülden arzuluyorum.
kitabın kapak tasarımını çok beğendiğim için ondan bahsetmeden geçmek istemiyorum. çekirdekli bir karpuz diliminden esinlenerek yapılan bu çalışmadaki minimalizm ve kitabın ismine yaptığı çağrışım kendi adıma çok hayranlık uyandırıcı idi. kitabın kapağını gördükçe mutlu olmaktan kendimi alamadım. elbette içerik çok çok daha önemli zaten içeriği de tartışmaya mahal vermeyecek bir biçimde özgün, anlamlı ve içimizdendi . yalnız bahsettiğim gibi kitabın hem içeriği ile hem de tasarımındaki doğallık, sadelik ve zarafet ile gözümüze, aklımıza ve yüreğimize aynı anda hitap edilebilmiş olması bence ekstra bonusu hak ediyor.*

kitabın içeriğine gelince ; kitap bir puzzlenın parçalarını oluşturan 8 adet hikayeden oluşuyor. tüm hikayeler okunduktan sonra her şey yerli yerine oturduğu için ana fotoğraf/resim ortaya çıkmış oluyor. kitabın bu yönü de özellikle çok güzeldi.bu durum, hem merak uyandırıcılığı hem de bu puzzle parçalarının birbirinden şekil/içerik bakımından farklı oluşu ile gerçekten takdire şayandı.
her hikaye aslında aynı yörede, aynı zaman diliminde, aynı doğa olayı ile farklı karakterler kullanılarak anlatılıyor. yalnız yöre aynı olduğu için zaman zaman bir hikayede farklı bir detayını öğrendiğimiz olaydaki kahramanı etkileyen durum, diğer hikayede de önümüze çıkabiliyor. yani bu da tıpkı kendi mahallemizde oluşan bütün olaylardan tek tek haberdar olmamız gibi bir etki bırakıyor. kitabın bu özelliği hikayelerin gerçekliliğine ve inandırıcılığına duyulan güveni çok üst noktalara taşımasında hayli büyük bir paya sahip.
hikayelere tek tek gelecek olursak. hepsi kendi başına tek bir kitabın konusu olabilecek kadar ihtişamlı. bu kalınlıktaki kitabı normalde tek oturuşta bitirmek mümkün iken hikayeler arasında durup biraz düşünmek ve olayları sindirmek gerekiyor.
hikayelerden en çok beni etkileyen "dedemin turnası" oldu. hikayeyi okuduktan sonra karmakarışık duygulara kapıldım.
genel resme bakarsak ise bütün hikayeler yaz mevsiminde belli bir yörede lodos etkisiyle çöl tozu taşımınının yol açtığı sapsarı, puslu, bulanık bir hava olayı çevresinde gerçekleşiyor.*zaten genel görüşe göre de bu tip havalar gelebilecek felaketlerin bir habercisi olarak farz edilir.kitaptada öyle oluyor ve yöre bir deprem ile sarsılıyor.
yazarın anlatımı ise fevkaladenin fevkinde olarak kalbimdeki özel yerini almıştır. ilk karşılaşmamız olmasına rağmen bu yazar -okur ilişkisinin devamlı olabilmesini canı gönülden arzuluyorum.
devamını gör...
regl anıları
ilk üç ay kötü bir hastalığım olduğunu öleceğimi sandığım bir dönem olmuştu. sürekli ölüm korkusuyla ağlıyordum. annem bana karşı despot biri olduğu için ona da söyleyememiştim. neyse ki medresede arkadaşlarımdan bunun olağan bir durum olduğunu öğrenmiş rahata ermiştim.
...
ikinci anım ise; alt katımızda oturan komşumuzun üniversiteye giden yeğeni tuvalet penceresinden arka tarafa attığı pedler incir ağacına meyve gibi takılıp kalmış. sonunda komşu binadakiler o kızın misafirliğinden habersiz olduklarından binadaki tek kız çocuğu ben olduğum için bizim kapımıza dayanmışlar.
annemden acayip bir dayak yemiştim. akşama alt kattaki komşu bunu yeğeninin yaptığını itiraf etmişti. *
...
ikinci anım ise; alt katımızda oturan komşumuzun üniversiteye giden yeğeni tuvalet penceresinden arka tarafa attığı pedler incir ağacına meyve gibi takılıp kalmış. sonunda komşu binadakiler o kızın misafirliğinden habersiz olduklarından binadaki tek kız çocuğu ben olduğum için bizim kapımıza dayanmışlar.
annemden acayip bir dayak yemiştim. akşama alt kattaki komşu bunu yeğeninin yaptığını itiraf etmişti. *
devamını gör...
doktor
eski tarih sayfalarından bu yana kutsal sayılan meslek. savaş meydanlarında dahi dokunulmazlığı vardır. doktor canını, hukuk malını, mühendis de yaşam kaliteni yükseltir diye gider tarih sayfalarında.
devamını gör...
