hep yapmak istesem de beceremediğim bir şey. hayatını sosyal medyayla geçirmek yerine kitaplarla, filmlerle, blog yazılarını yazmakla dolduran kişiyse eğer hayranlıkla baktığımdır.
devamını gör...


türk sanat müziği sanatçısı sevim tanürek in seslendirdiği bu parçanın yeri bende çok ayrı, biz çocukken, akşam yemeğinden sonra rahmetli annem bulaşıkları yıkarken bu şarkıyı söylerdi....
devamını gör...

son zamanlarda büyükşehirlerde parklarda, ağaçlarda görülen papağan türüdür. ankara gibi soğuk iklime sahip memlekette bile ağaçlarda görülebiliyor. muhabbet kuşu ve diğer tropikal papağanlar gibi değillerdir. bunlar kafesten salınıp özgür bırakılsa bile kışı atlatamaz ve çevreye adapte olamazlar. ama yeşil papağanlar da egzotik bir tür olmalarına rağmen hindistan ve pakistan kökenli türlerdir ve oranın dağlık, ormanlık bölgelerinde yaşarlar.

kaçak olarak türkiye'ye getirilmiş ve gümrükte yakalanmış, ondan sonra serbest bırakılmışlar. 1996 yılında istanbul sınırları içinde tem otoyolunda, papağan taşıyan kamyonetin devrilmesi sonucu yüzlerce papağan uçup gitmiş. istanbul 'da varlıkları ortaya çıkan ve parklarda, korularda, ağaçlarda tüneyen yeşil papağanların gümrük ve kaza sebebiyle yayılan papağanlar olduğu düşünülmektedir. papağan popülasyonunun ilk zamanlar 100 kadar iken şimdi 5-6 binlik sayıya ulaştığı tahmin ediliyor. özellikle çınar, selvi ve çam ağaçlarını çok seviyorlar. papağanlar, kış mevsiminde bu ağaçların tohumlarıyla besleniyorlar. yaz mevsimi olunca da ağaç yaprakları ve meyveler ile besleniyorlar. bu ağaçlar, papağanlar için barınma ve beslenme imkanı sağlıyor.
devamını gör...

ekmeksiz yemek yememek.
devamını gör...

tatile gitmek.
bağlama öğrenmeye başlamak.
daha çok kitap almak.
devamını gör...

günümüz yerli edebiyatın en kendine has, en acayip kalemlerinden biri şule gürbüz. ben de ilk kambur'u okuyup çarpılmış sonra da öyle miymiş'i okuyup şule gürbüz'e tam anlamıyla hayran olmuştum. çok özel bir insan olduğunu düşünüyorum, her bakımdan. öyle miymiş'i yirmilerin başında okumuş ve şöyle düşünmüştüm: ben bu kitabı otuzumda bir kez daha, kırkımda bir kez daha mutlaka okumalıyım. çoşkuyla ölmek ve zamanın farkında her kitapçı gezdiğimde elimin gittiği fakat ısrarla daha sonraya sakladığım iki kitap. bazı kitaplar var onları okuyup bitirmekten korkuyorum. fakat aynı zamanda ya onları okumadan ölürsem diye de korkuyorum. kitap kurdu değilim kesinlikle, hatta iyi bir okur bile sayılmam ama bazı insanlarla kurduğum tek taraflı bu bağ beni yaşamla barışık kılan şey. şule gürbüz tam da o isimlerden biri. ömrü uzun olsun, daha çok yazsın dilerim.
devamını gör...

hayat hikayesini dinlemek için; dinle - izle

feodor dostoyevski bir isyancı, dünyadan nefret eden, maraz, herkese ve her şeye karşı şüpheci, uslanmak bilmeyen bir kumarbazdı. ama pek az rastlanan bir edebiyat dâhisi olduğu da inkar edilemez.

henüz 28 yaşında olan dostoyevski rus edebiyatında adını duyurmuş ve gelmiş geçmiş en ünlü bir yazar olmaya aday biri haline gelmişti. babası aynı zamanda askeri operatör doktor olan mihail andreyeviç dostoyevski 1821 yılında st mary hastanesinde doğan oğluna feodor mihailoviç adını vermişti.

ailesini sıkı bir disiplin altında yöneten doktorun en büyük tutkusu içkiydi. kocaman kızlarını asla sokağa yalnız başına göndermezdi ve arkadaşlarına ya da komşularına gittikleri zaman mutlaka yanlarında bulunurdu. dört oğluna ise ruh hastası bir başçavuşun sertliği ile davranırdı. öfkeli bir adamdı, doğal olarak bütün çocuklar ondan çok korkardı. bu adamı dizginleyebilen tek insan ise zayıf ve güzel bir kadın olan karısıydı. sayısız defa bu öfke nöbetlerinde çocukları adamın elinden kurtarmıştı.

adamın bir diğer özelliği çok cimri olmasıydı. çocuklar 18 yaşına gelene kadar asla cep harçlığı vermemişti. fakat onları iyi okullarda okutmayı ihmal etmedi. yaz aylarını tula’da geçiren ailede feodor’un hayatındaki ilk değişikler burada oldu. babasına hizmet eden hizmetçi ve köleleri bu sırada tanımıştı ve bu insanlara çok bağlandı. gelecekteki yaşantısını değiştiren en önemli etkenlerin başında bu geliyordu.

1837 yılında feodor ve abisi mühendislik okuluna başvurdu. aynı sene anneleri öldü. eşi ölen doktor artık tamamen zıvanadan çıkmıştı. alkolü abartan doktor artık mesleğini yerine getiremediği için topraklarına dönmüştü. orada hizmetçi ve kölelerine çok kötü davranan doktor ne yazık ki bu insanlar tarafından öldürüldü.
dostoyevski babasının bu tutumu yüzünden onun ölmesini arzulardı. babası ölünce de bu düşünceler onu depresyona soktu. ilk sara nöbetlerini bu dönemde yaşadı.
feodor mühendislik okulunu bitirdikten sonra gönüllü olarak orduya katıldı. kendisi için hiçbir anlam ifade etmeyen bir hayata dalmıştı. maaşına ve babasından kalan topraklardaki payından aldığı 5 bin rublelik gelire rağmen her zaman sıkıntı içindeydi. bilardoya merak salmıştı ve her zaman kaybediyordu. hayatı boyunca gösterişli davranışları ile dikkati çekti ancak son birkaç yılı içinde dev romanlarının kendisine kazandırdığı büyük ün dışında daima yoksulluk içindeydi.
bu garip, kontrol dışı davranışlara karşılık hayatını baştanbaşa değiştirecek bir olay artık yavaş yavaş yaklaşıyordu. edebiyat.

edebiyat alanında yaptığı ilk iş balzac’ın “eugenie grandet” kitabını rusça’ya çevirmekti. ordudaki görevinden de ziyadesiyle bunalmıştı. ağabeyine gönderdiği mektubun bir kısmında şunlar yazıyordu. “askerlikten, patatesten nefret ettiğim kadar iğreniyorum.” ertesi yılın sonunda artık sabrı tükenen dostoyevski istifasını vermişti. yine kararını ağabeyine yazdığı mektupla haber verirken şunları yazmıştı. “hiç pişman değilim. bir ümidim var. romanımı bitirmek üzereyim. orijinal bir eser olacak.”

dostoyevski romanını o zamanın ünlü edebiyat dergilerinden birinde yayınlatmak istedi. fakat romanı içinde değişiklikler yapmadığı sürece yayınlamayı reddetmişlerdi. o da istenilen değişiklikleri yapmak yerine eseri kendi hesabıyla bastırmayı tercih etti. ağabeyine yazdığı mektupta; “roman gerçekten başarılı ise, yalnız ziyan olmaktan kurtulmakla kalmayacak, ayrıca bana borçlarımı ödemem için gereken parayı da sağlayacak. başarılı olamazsam, o zaman kendimi asabilirim…”

böylece 1846 yılında ekstra borç altına girip ilk kitabı “insancıklar” ı yayınladı. zamanın ileri gelen eleştirmenlerinden birisi olan belinski bu kitap için dostoyevski’ye mektup gönderdi. mektupta şunlar yazıyordu;
“siz sorunun ruhunun en derinlerine varmış ve birkaç çizgide büyük bir gerçeği ortaya koymuşsunuz. sizden rica ediyorum, yeteneğinizi değerlendirin ve ona karşı hep dürüst davranın. böylece büyük bir yazar olabilirsiniz.”

dostoyevski birden ünlü olmuştu ama bunu karşılayışı çok garip oldu. hayranlarına ve ona yardım etmek isteyenlere karşı küstahlaştı. böylece insancıklar kitabından kazandığı ün çok kısa sürmüş oldu.

kazandığı bu kısa başarılı dönemden sonra artık başarısız bir dönem içine girdi ve borçları başına dert oluyor ve çalışmalarını engelliyordu. aynı zamanda tekrar başarılı olabileceğine de inanmamaya başlamıştı çünkü hayranlarına olan tavrından sonra edebiyat dünyasınca alay edilen biri haline gelmişti ve bu tutum artarak devam ediyordu.

dostoyevski artık yönünü değiştirmeliydi, bu kaçınılmazdı. böylece reform isteyen insanların çevresine katılmayı seçti. tam bu sırada da hükümet söz özgürlüğünü yasaklayan ve köylülerin kölelikten kurtulmalarını öngören yazıları sansür edecek çalışmalar yapıyordu. her ikisi de dostoyevski’yi ilgilendiren konuydu. ilki yazar olarak ikincisi ise babasından kalan topraklar yüzünden. fakir köylülerin lehinde davranışlarının en hızlı çağında daha yatağındayken 23 nisan 1849 yılında yakalanıp tutuklandı. 22 aralık’ta kurşuna dizilmek üzere semyonevski alanına götürüldüler.
işte en başta okuduğum idam sehpasından dönen adam dostoyevski kurtuldu ve omsk’a gönderildi. burada 4 yıl boyunca çektiği korkunç acıları 1861 yılında yayınlanan “ölüler evinden anılar” adlı kitabında anlattı. mahkûmiyetinden sonra bir ara sürgün olarak semipalatinsk şehrine gönderilmişti. daha sonra biraz olsun toparlanabilmek için orduya er olarak katıldı. mahkum olmasından dolayı önceki rütbesi geri alınmıştı.

önce yüzbaşıyla daha sonra da sibirya başsavcısı ile dost olan dostoyevski daha rahat bir sürgün hayatı yaşamaya başladı. burada da “ölü evi” ni yazmaya başladı. asker olduğu sırada bir subayın karısı olan mariya ıssayev’e âşık oldu. genç kadın da ona âşık olmuştu ve 1957’de dul kaldığı zaman evlenmeye karar verdiler.
1858’de sürgün dönemi sona erdi ve başkente dönmesine izin verildi. “ölüler evinden anılar” kitabını tamamladı fakat kitap olarak yayınlanmadan önce “vremya” adlı dergide bölümler halinde yayınlanmaya başladı.

sibirya’daki tver şehrine dönüp bu durumu lehine çeviren dostoyevski yurt dışına çıkma imkanı yakaladı. 1862 yılında paris, londra ve cenevre’ye gitti. 1863 yılında roma’ya geçti. ardından da almanya ve danimarka’yı dolaştı. sürekli para sıkıntısı çeken dostoyevski karısı verem hastası olunca hastalığında ona yardımcı olma amacıyla geri döndü. ayrıca karısının ilk kocasından olan çocuğuna da bakmak zorundaydı. bu yüzden edebiyattan kazandıklarını artırmak hevesiyle kumar oynamaya başladı.

1864 yılında karısını, ağebeyini ve vremya dergisinden dost edindiği meslektaşı apollon grigoriyev’i kaybetti. ağabeyi mihail ciddi borçlar bırakarak ölmüştü. kanuni olarak hiçbir zorunluluğu olmadığı halde dostoyevski bu borçları da üstlenmişti. böylece altında ezildiği yük biraz daha ağırlaşmıştı.
1862 ve 1863 yılında beraber yurtdışına çıktığı arkadaşı pauline suslov ile yeni bir evlilik düşünmüş ve nişanlanmıştı fakat bir süre sonre pauline dostoyevski’yi terk etmişti.

dostoyevski wiesbaden’de bulunduğu sırada “yeraltından mektuplar” ı yayınlandı. umutsuz bedbahtlığın egemen olduğu bu dönemde yeni bir deha ortaya çıkıyor ve eleştiricilerin ciddi olarak ilgisini çekiyordu.

suç ve ceza kitabı 1866’da tefrika halinde yayınlandı. bu sayede borçlarından kurtulabilir maddi yönden bolluğa kavuşabilirdi fakat bunun yerine daha kötü durumlara düştü. kitabı çeşitli tepkilerle karşılandı. psikolojik araştırmalar henüz pek yeniydi; ya anlaşılmıyordu ya da yanlış anlaşılıyordu. fakat bütün bunlara rağmen hiç kimse bunlarından ardında yatan dehayı reddedemiyordu. bu nedenle dostoyevski’nin heyecanla beklediği rubleler bir türlü gelmedi.
suç ve ceza bölüm bölüm yayınlandığı sırada yarıda bıraktı ve başka bir romana “kumarbaz” a başladı.

yazmak onun için tutkuya dönüşmüştü ve hiç durmadan yazmaya başladığı bu dönemde gözleri bozuldu. bu sebeple kendine bir steno tuttu. yani konuşmayı hızlı ve olduğu gibi yazabilen biriydi. adı anna snitkin. çok kısa sürede birbirine aşık olan çift 1867 yılında evlendi.

balayını avrupa’da geçirmek isteyen ve 3-4 ay kalma hesabı yapan çift rusya’ya 4 yıl sonra geri dönmüşlerdi. dostoyevski’nin hayatında yaptığı en iyi şey bu genç kadınla evlenmekti. genç kadın en başta kocasının garip yaşantısını, gürültücü akrabalarını ve durmadan kapıyı aşındıran alacaklıları yadırgadıysa da daha sonradan bu hayata ayak uydurmuştu. kendi çıkarlarını düşünen yayıncılarla o başetti. borçları ödemek için bile alacaklıları kapıda o sıraya sokmuştu. mümkün olduğunca dostoyevski’ye dertsiz tasasız bir yaşam sunmaya çalıştı.

avrupa’da bulunduğu sırada dostoyevski büyük ün kazandıran romanların üçünü orada yazdı. ecciniler, ebedi koca ve budala.
anna dostoyevski sayesinde artık büyük borçların altından kalkmışlardı ve sadece kendi hayatlarını sürdürebilecek bir paraya sahiplerdi. yazar ilk defa kendini mutlu hissediyordu. ülkesinin geleceği için fikirlerine ve gazeteciliğe ayıracak zaman bulabiliyordu. bunu vatanseverlik olarak görüyordu ve onu dinleyen birçok üniversiteli genç mevcuttu.

bu mutluluğu gölgeleyecek yeni bir hadise ortaya çıkmaya başladı. dostoyevski’nin gittikçe kötüleşen sağlığı bu mutluluğu gölgeliyordu. çocukluğunda ve gençlik döneminde onu yakalayan sara nöbetleri geri dönmüştü. yine de bozulan sağlığına rağmen 1879 yılında belki de eserleri arasındaki en önemlisini en büyüğünü “karamazov kardeşleri” yazmaya başladı.

aynı yılın sonunda “russki weistnik” dergisinde tefrika olarak yayınlanmaya başladı. 8 kasım 1880 yılında romanın son bölümü yayınlandı. yayınevine gönderdiği son bölümün içinde bir de mektup vardı. mektupta “izninizle size “elveda” demeyeyim. daha yirmi yıl yaşamak ve yazmak niyetindeyim.” demişti.
25 ocak 1881’de yeniden hastalandı. çağırılan doktor gece hastanın kriz geçireceğini söyledi. gerçekten de huzursuz gece geçiren dostoyevski artık daha fazla yaşayamayacağını anladı. karısına kendisine “sefahatten dönen oğul” dan parçalar okumasını istedi.

son hastalığına yakalanmadan bir gün önce kitaplarını yayınlayan yayınevinin sahibine şunu yazmıştı; “şimdi fena halde paraya ihtiyacım var. lütfen bana 4 bin ruble gönderin.”
bir papaz başında dualar okudu. akşam saat 8 buçukta yaşama gözlerini yumdu.
ölümünden sonra kitapları binlerce baskı yaptı ve hayatını hep para sıkıntısıyla geçiren dostoyevski varislerine milyonlarca ruble kazandırdı.
devamını gör...

bu sıcakta iyi gider / 2015 kışı yanılmıyorsam / istanbul

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hiç unutmam lise 2 zamanıydı. çok uzun ve ezber yapmayı sevmeyen ben için can çıkarıcı bir şiir ezberlememiz istenmişti. ezberlemeyi unuttum ve son gün kala ne yapsam diye düşünürken aklıma efsane bir fikir geldi. akıllı saat. şiiri internette okuyan birini buldum ve saate yükledim. air pods ile saati bağladım. cam kenarında oturduğum için sol kulağıma taktım saçım zaten kulaklığı iyice gizliyordu. gün geldi çattı. sıra bana geldi. saatten şiiri başlattım ve okudum. videoda şiiri okuyan arkadaş dörtlük aralarında küçük molalar verdiği için zorunda olarak ben de durmak zorunda kalıyordum. hiç çaktırmadan güzelce okudum notumu aldım. sınav sonu arkadaşlarla konuşurken yaptığım taktiği onlara anlattım. tabi herkes hayretler içinde beyin bedava modunda. hayatımın en heyecanlı ve sanırım tek kopyasıydı. bize her zaman teknolojiyi yararlı kullanmamızı söylediler. yanlış bir şey yapmadım bence.
devamını gör...

girdiği tanımlarla çok kişinin duygularına tercüman olabilen ya da sanat, bilim, tarih, spor vs türünden birçok konu başlığına ilişkin emek verilmiş tanımlarıyla 1 cümle bile olsa öğrenmemize vesile olan yazar grubu.

aktif yazarlar içerisinde var birkaç isim, söylediğim türden tanımlar yazan. fakat açıkçası isim verip de diğer arkadaşların aklında "ben takip edilmeye değer değilmişim demek ki" düşüncesini uyandırmak istemem. bu tür başlıkların öyle bir etkisi var ne yazık ki.

bu arada, her başlığa kendimizi yazmak hastalığından da kurtulsak keşke bir ara...
devamını gör...

turk telekom prime tarafından gönderilen bir kod ve şifre ile birlikte 24 ay boyunca ücretsiz muud premium hesabını, bir yazarımıza hediye etmek istediğim başlıktır.

edit: bilenler aydınlatırsa sevinirim, prime müşterilerine verilen bu kod ve şifreleri başkası kullanabiliyor mu? şayet bu koşulu yerine getiremiyorsak çekiliş haliyle iptal ama ya değilse diye;

açıkçası nasıl bir sistemle hediye etmek istediğime karar veremediğim için geleneksel çekiliş usulüne göre hareket etmek istedim.

yapmanız gerekenler, yoldaş benjamin franklin, iko ve celebrant yazar hesaplarını takip... şaka tabii ki. 24 saat içerisinde başlığa tanım giren tüm yazarlar çekilişe katılmış sayılır.

21 ocak 2021 saat 23:00 itibariyle sonlandıracağım.
devamını gör...

gücün üstün görüldüğü bir dünya düzeninde gayet normal olan durumdur.
devamını gör...

bazen içine sıkışıp kaldığım düşlerden uyandığımda, her zamankinden daha çok üşüyor ruhum. bu düşlerden uyanıp aynaya bakıyorum, her şey hatırladığımdan çok daha farklı, fakat kabuğumun içine indikçe minicik bir parça kalıyor orada, işte tam orada. onu görüyorum. yanından yöresinden toz fırtınaları geçiyor, kendini nasılda muhafaza etmiş yahu diyorum. bir şişe, içinde artık sararmış bir kağıt ve şişenin etrafı hala ıslak. ah.. anladım muhafaza etmemiş ki, gerek kalmamış onu zaten benden başka görmeye gelen olmamış ki. ama bu göl diyorum tamamen kurumuş, toprak nasılda çatlamış. öyleyse bu şişe nasıl ıslak! nasıl bu göl bu şişeyi yeniden verdi bana?

kızmıyorum. hemde hiç. kendimden başka kimseye kızmam zaten ben fakat bu sefer kendime dahi kızmıyorum. çünkü o şişeyi açıp okumak herkes için zor, banada zor.. yakınıyorum fakat bende okumayacağım işte, özür diliyorum.

yanımdaki kadını tanımıyorum, bembeyaz bir teni var. bu teni de boyayan bir kırmızı.. tam alnının ortasından simetrik bir kesi atılmış. ama diyorum koca adamlara 'yemin ederim ben yapmadım!' nasılda ağlıyorum fakat dinlemiyorlar bile.. 'bakın!' diyorum o yaradan bende de var, bana da yaptılar diyorum.. 'kim yaptı?' bilmiyorum ki işte onu. dolabın içindeydim ki ben. hatta o kadın koydu beni dolaba.. 'bilmiyorum, görmedim, görmedim!' hayır diyor 'sen yaptın! sen yaptın!'
kadın ölmüş..
elindeki şişeye bakıyorum, kırılmış..
ne? şişe mi?
hatırama düşüyor.. 'o adamın yüzüne bu şişeyle geçireceğim!'
'olmaz!' diyorum, şişenin içindeki kağıda bakarak. 'sus sus, gir şu dolaba!'
devamını gör...

vokalistini rumpelstiltskin'e benzettiğim grup.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

valeria maldonado.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hoşuna giden tanımları beğenen yazardır. amacı beğendiği tanımları belli etmektir. bu kadar.
devamını gör...

asansör.
devamını gör...

mezopotamya'nın en büyük tanrısıdır. yeryüzüne hakim olan, yöneten, atmosfer güçlerine hakim olan, şimşeklerin, fırtınaların emrinde olduğu tanrıdır. sümer inançlarında bir tufan meydana getirerek insanları cezalandıran tanrıdır.
devamını gör...

hep yapmak istemişimdir. eğer ki bunun için uygun ortam olursa kesin korkudan yapamam. ama olsun ortam oluşana kadar istiyorumm sonra kaçarım..
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim