gemilerle yarışan yunuslar gibi, çatlamasa bari yazarıdır.
(bkz: hele bir otur da soluklan yeğenim)
devamını gör...

kelime anlamı ''takıntı'' olan kavram.

psikiyatri sözlüklerinde kısaca “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanmaktadır.

yani bu ilişkide fikir obsede endendir. edilen ise birey...

çoğu unutulmaz eser bu 'fikir'ler kapsamında icra edilmiştir. zamanının ötesinde şarkılar, romanlar, eşsiz tablolar, saraylar, hatta teoriler... insan obsesif bir canlı türüdür. obse edenlerden kurtulunsa bile bir yenisi yaratılırdı sade ve sadece beslenebilmek için.

çoğu -farkında olmadan- yaşam kalitesini bir şekilde etkileyen fikirler olmak üzere; bu fikirleri etkisizleştirmek adına yapılan hareketlere kompülsiyon adı verilmektedir. (etkisizleştirmekten kasıt, eylemlerle dışavurumdur. fikirleri eylemlere dökmediği sürece birey kendisini rahatsız, sıkıntılı hisseder.)

içinde bulunulan kapital, metropol, led ortamda (kısaca hızlı kent yaşamı) obsesif kompulsif kişilik bozukluğu yapılan araştırmalara göre her 10 kişiden 8'inde görülmekte imiş. ancak bunların seviyesi/derecesi pek tabii birbirinden farklı. aşırı düzeydeki rahatsızlıklar kişi veya yakınları tarafından saptanıp tedavisine başlanır. aksi halde obsesyon zamanla anksiyete bozukluğuna evrilmekte esnektir.

yüce insanın tedavi problemi: daddy's little obsession…
devamını gör...

lakırdılarım


1914'de doğdum
15'de konuştum
hâlâ konuşuyorum.

lakırdılarım ne oldu,
gökyüzüne mi gitti?
belki de hepsi geri gelecek
tayyare biçimine girip
1939'da.

allah varsa eğer
başka bir şey istemem ondan.
bununla beraber istemem
ne allahın olmasını,
ne de işimin
allaha kalmasını.


orhan veli
(eylül 1939/varlık. 15.10.1939)

doğumgünün yaklaşıyor üstad...
devamını gör...

katıldığım beyan. türkçe gerek konuşucu sayısı gerek tarihsel derinliği ve zenginliği gerek üretkenliği ile en azından birleşmiş milletler'in resmî dillerinden biri olmalıydı. dünya dili olmayı en azından ispanyolcadan daha çok hak ediyor desem abartmış sayılmam (belki de sayılırım bilemedim, neyse).

sayın cumhurbaşkanının burada parmak bastığı nokta, anladığım kadarıyla türkçe konuşan insanların dillerine gereken ehemmiyeti vermemeleridir. bu konuda yerden göğe kadar haklı çünkü ortalama bir türk günlük hayatını en iyimser tahminle 100 küsür kelimeyle idame ettiriyor ve bu kelimelerin çoğu da ''yattım, kalktım, acıktım, yedim, içtim, gittim, geldim'' gibi şeylerden ibaret. ilkel kabilelerin kelime dağarcığı bile bizden daha geniştir desem, demin ispanyolca için söylediğim gibi mübalağa etmiş sayılmam herhalde.

türkçe gerçekten de çok zengin ve kullanışlı bir dil ama tüm bu zenginliği türk edebiyatının klasikleri içerisinde ölüme terk edilmiş. okuyan yok, kullanan yok. türkçenin kötü kullanımı ile alakalı kenan ışık'ın çok yerinde tespitleri var:

devamını gör...

-baba düzelir mi
-bok düzelir
devamını gör...

dün gece düzenlenen discord radyo toplantısına mütaaaakip konu hakkında sabah düşünürken bir kaç şey eklemek istiyorum.

gönül isterdi ki ufak çaplı bir stüdyomuz olsun, bir iki enstrümantal yetkinliği olan arkadaş bu stüdyo vasıtası ile canlı müzik işlerine girseler. yine bu stüdyo üzerinden ikili hatta üçlü herkesi kapsayacak muhabbetler dönse, bu çekimle beraber gerek sözlüğün tanıtımı gerek radyo programları gerek sosyal medyaya da entegre edilebilecek bir sürü fayda tek bir kalemde toplanabilirdi. hatta stand up muhabbetleri bile kendine yer edinebilirdi. sözlükte yanlış hatırlamıyorsam tiyatro grubu vardı. bu işleri çok rahat göğüsleyebileceklerini düşünüyorum hatta kısa film, korku kuşağı vb uçsuz bucaksız bir alan. fikir deryası.

benim anladığım kadarıyla yazımsal iletişimden çok görselliği barındıran işler revaçta. kitleler, artık uzun paragraflarla bilgiye ulaşmak yerine kabaca kolaya kaçan görsel içeriklerle kulak kabarmak istiyor halde. açıkçası ben de o kesime daha yakınım. görselliğin domine ettiği bir dönemdeyiz. bir insanı evinde saatlerce yayında canlı tutabilmek çok zor, kişiye özel olmadığı için çoğunlukla konsantrasyon kayboluyor. buradan da yayın esnasında girilen entryler üstünde yüzeysel durup ‘teşekkür ederim’ diyip geçmek o entry giren adamın hevesini kırıyor. fark edilmek, etkileşim kurmayı istemek gibi gibi insani dürtüler yatıyor o entrylerde. dikkat etmek lazım bu nüansa. çok çok dört dakikalık bir şarkı çalmak yerine entry yorumlamak daha mantıklı duruyor burada.

fikir çok. para olayları tabi.

hiçbir sözlüğün bugüne kadar el atmadığı konular var. türkiye’nin ilk sözlük galeri sergisini görmeyi çok isterdim mesela. entel camianın at gözlükleri ile kendi tekelinde olduğunu farz ettiği galerilerin birinde bir gün entrylerden yola çıkılarak bir sanat fikri ortaya atılıyor. harika olurdu yine bence.

var böyle absürd fikirlerim. fırsatını buldukça en azından başka türden fikirlere belki kapı açarsa diye yazarım fırsatını buldukça.

tutankamon mesela.. bana özel yayın yapsa. o ses nee yaa şölen gibi. mütiş. sabaha kadar hiçbir şey yapmam onu dinlerim. kimse kaldıramaz beni o yayından.. titriyorum o sese.

kız o ne güzellik manyak mısın sen ya. sısısıs
devamını gör...

son dönem genç kardeşlerimizin daha bilinçli şekilde ayrım yaparak ve kendilerini tanıyarak karar verdiklerini dilediğim versus.

benim açımdan; 64 kişilik bir devlet lisesi sınıfında ansızın sınıfa giren ve kim gelecek sene ne olacak şeklinde sorulan sorunun cevabı olmuştu.

baktım sınıfta herkes, mf diyor, yani sayısal seçiyor ben de sayısal deyiverdim.

acı gerçekle lise ikinci sınıfta karşılaştım. ilk dönem bütün fen dersleri ve geometri hariç matematik dersleri ya sıfır ya bir.

ikinci dönem hırs yapıp milleti kendime güldürmemek için çalıştım, çabaladım yükselttim notlarımı. lise hayatım başarısız olmama korkusu ile geçti. üniversite sınavında da doktor olamayacağım için mühendislik fakültesine girdim. okuduğum bölümü ve mesleğimi severek icra ediyorum ancak sözel konularda ve derslerde başarılı olduğum gerçeği hiç değişmedi.

çok kitap okurum, kısa öyküler yazarım, tarihe büyük merakım vardır. okuduğum şeyleri kolay kolay unutmam, takıntı derecesinde düzenlidir kütüphanem. felsefeye ilgi duyarım. aynı şeyleri mühendislik için söylemem abartı olur.

siz siz olun, bu kararı vermeden önce veya hala geri dönebilecek noktadayken, önce kendinizi tanıyın, sonra kimin ne diyeceğini de takmayın.

emmi mode detected. *
devamını gör...

"boşver oğlum kız zaten çıyandı, sen hamamböceğisin, farklı dünyaların insanlarısınız. bilmem anlatabildim mi.." diyerek teselli eden ve elindeki raid şişesini çöpe atan vefakar kankasıdır.
devamını gör...

dünyadaki zaman çizgisindeki yerimizi başka bir canlıya bıraktığımız durumdur.
devamını gör...

eğer çok samimi olduğum yoksa hiç yaşamadığım sorunsaldır.

ha eğer samimi olduğun insanların bulunduğu ancak muhabbet de olmayan gruplardan çıkmak oldukça zordur.
devamını gör...

günün birinde orgazmın içine girecektir, eğer beynine izin verirse. zira her şey beyinde bitiyor...
kısa süreli ve yüzeysel klitoral orgazm yerine -partnerinin de emeği ile- vajinali keşfederse hayata bakış açısı bile değişir.

sabır her şeyin ilacıdır, tavuk döner ise düşmanı.
devamını gör...

hem hırsız.. hem mümin hiç olunmaz..
devamını gör...

devamke.

bunu bulanın yatacak yeri yok.
devamını gör...

yorgun sadece yorgun.
devamını gör...

yorumları okuyunca erkek olmadığımı öğrendiğim başlık.

edit : fakir değilim yahu sevgilim yok.
devamını gör...

jean-christophe grange tarafından yazılan, 2012 yılında ilk baskısı yapılan, polisiye-gerilim türündeki roman. başkomiser olivier passan, japon karısı naoko'yla boşanmanın eşiğindedir. bu arada fransa'nın seine-saint-denis ilinde vahşi cinayetler işlenmektedir. katil, hamile kadınların karınlarını yarıp, çıkardığı fetüsleri yakmaktadır. grange bu kez fransa da başlayan bir hikayeyi japonya da bitirerek tüm okuyucuları yine ustalıkla ters köşe yapmayı başarıyor.
devamını gör...

günümüzde; siyasal islamcılar, tarikatlar, vakıflar ve stk benzeri organizmalar marifetiyle, islam ve müslüman karşıtlığı/düşmanlığı aleni olarak görülmektedir.

mezkur kişi ve kurumlar; sanki islamın hamisi ve temsilcisiymiş gibi algılanıp, onların din dışı söz ve eylemleri, kuran'a taban tabana zıt olmasına rağmen, imandan ve islamdan bihaber olan inkarcılar, kendilerince haklı nedenlerle  allah'ı ve kuran'ı eleştiriyorlar.

ki doğru olsa bile, bir kurum ya da kişi üzerinden genelleme yapmak zaten abestir. ve dolayısıyla aristo mantığı burada devre dışı kalır.

allah; kendisine iman edenleri "şeytan sizi allah'ın adıyla aldatmasın" diye uyarıyor.. evet, kendisine rağmen kendi adıyla aldatılabilineceğini bildiriyor ve dikkatli olunması için uyarıyor.

müslüman olduğunu iddia eden ama islama aykırı söz ve davranışlarda bulunan kişi (lere) karşı en net tavır, yine onların iman ettikleri kitapla takınılır. kendileri ne kadar inkar etseler ve yapttıklarını savunsalar da..
kuran, müslümanı şu hallerde vasfediyor.

* yalan söylemez (ahzab 70)

* namazlarını dosdoğru kılar (enfal 3)

* kul hakkı yemez ve rüşvet alıp vermez (bakara 188)

* hırsızlık yapmaz (mümtehine 12)

* israf etmez (furkan 67)

* gözlerini haramdan sakınır (nisa 30)

* büyük günahlardan kaçınır (nisa 31)

* kumar ve içkiden uzak durur (maide 90)

* zina'ya yaklaşmaz (isra 32)

* din dil ırk ayrımı yapmadan adil olur (nisa 58)

* kin ve nefret duysa dahi adil olmak zorundadır (maide 8)

* sadece allah'a kul olur (şeyh, lider, tarikat ideoloji.. vs dışındadır) (fatiha 5)

* allah'tan korkar ve sakınır (ali imran 102)

* allah'a güvenir (bakara 249)

* allah'tan başka hiçbir şey ve hiç kimseden korkmaz (ahzab 39)

* sadece allah'a şükreder (ibrahim 7)

* delille iman eder/menkıbe ve rivayet efsanelerle değil/ (enfal 42)

* kuran'a bağlıdır itibar eder (bakara 4)

* mütevazıdır (araf 188)

* islamı tebliğ eder (yasin 17)

* iman etmeyene kinlenmez (şuara 3)

* hak olanı söylemekten çekinmez (araf 2)

* hoşgörülüdür baskıcı değildir (nahl 125)

* doğru güvenilir ve emin olunandır (nahl 120/tekvir 21)

* şeytan ve taraftarlarına uymaz.. düşmanıdır (fatır 6)

* iman etmeyenlerin gösterişli hayatlarına meyletmez (kehf 28)

* haram zenginlik ve makam mevki gözetmez (kasas 79)

* çoğunluğa değil, allah'ın kanunlarına uyar (enam 116)

* atalarına körü körüne bağnazca bağlı değildir (ibrahim 10)

* dinde aşırılığa kaçmaz (nisa 171)

* fedakar ve iyilik severdir (insan 8)

* haset etmez kıskanmaz (nisa 54)

.. ve daha benzeri onlarca yüzlerce ayet var, müslümanım diyerek bunların dışında eylem/söylem sergileyenler, inancıyla değil aksine karakteriyle ve kişiliğiyle eleştirilip yargılanmalı değil mi?
myanmar'da bir budist klan'ın yaptığı katliamla tüm budistleri aynı kefeye koyamayız ve budizm felsefesini baştan sona katliam olarak göremeyiz.. çünkü adil olmak bunu gerektirir.

"bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin" maide 8
devamını gör...

izledigin zaman o insanların hiçbirinin şuan hayatta olmadığı aklına gelince bir tuhaf oluyor insan.
devamını gör...

hadi feministleri streotipler üzerinden eleştirelim, belki kadın cinayetlerine bir çözüm olur! feministleri mantıklı çözüm üretememekle suçlamak çok ilginç geliyor bana, yönetimde olmayan birini kötü yönetmekle suçlamak ile eş değer geliyor.
devamını gör...

bir yere, bir şeye ait olmadan sessizliklere yönelmişcesine, içimizden kopan fırtına olur...
bazen gurbet gibidir,
bazen hasret...
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli portakal radyo renk modu sözlük kütüphanesi online yazarlar kulüpler yazarak kitap kazan puan tablosu sıkça sorulan sorular yönetim kadrosu istatistikler iletişim