normal sözlük şikayet hattı
her türlü şikayetinizi dile getirebileceğiniz başlık.
devamını gör...
29 nisan 17 mayıs arası tam kapanma
elinde market poşetiyle şehir değiştirmeye çalışanları göreceğimiz süreçtir. herşey bir yana vah ensafın, dar gelirlinin, gelirsizin haline...
devamını gör...
14 mart tıp bayramı
"beni türk hekimlerine emanet ediniz"
gazi mustafa kemal atatürk
14 mart'ın tıp bayramı olarak kutlanmasının tarihi ıı. mahmut dönemine uzanmaktadır. 14 mart 1827'de, osmanlı saray hekimi mustafa behçet efendi'nin önerisi ile ilk cerrahhane olan tıphane-i amire ve cerrahhane-i amire kurulmuştur. ilk cerrahhanenin kurulduğu bu tarih, türkiye'de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilmektedir.
tıp bayramı'nın ilk kutlaması, 14 mart 1919 yılında gerçekleşmiştir. işgal altındaki istanbul'da, dönemin tıp öğrencileri işgali protesto için toplanmışlardır. daha sonra bu protestolara dönemin ünlü doktorları da katılmıştır. böylece tıp bayramı, bir yurt savunma hareketi olarak başlamıştır.
aralarına dahil olmaktan gurur ve mutluluk duyduğum tıp dünyasının, çok değerli hocalarımızın, doktorlarımızın, tıp fakültesi öğrencisi arkadaşlarımın 14 mart tıp bayramı kutlu olsun.
bir senedir devam eden pandemi savaşında en ön safta savaşan, tüm zorluklara rağmen sabırla ve özveri ile görevlerini yerine getiren tüm doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın 14 mart tıp bayramı'nı kutluyorum. iyi ki varsınız.
gazi mustafa kemal atatürk
14 mart'ın tıp bayramı olarak kutlanmasının tarihi ıı. mahmut dönemine uzanmaktadır. 14 mart 1827'de, osmanlı saray hekimi mustafa behçet efendi'nin önerisi ile ilk cerrahhane olan tıphane-i amire ve cerrahhane-i amire kurulmuştur. ilk cerrahhanenin kurulduğu bu tarih, türkiye'de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilmektedir.
tıp bayramı'nın ilk kutlaması, 14 mart 1919 yılında gerçekleşmiştir. işgal altındaki istanbul'da, dönemin tıp öğrencileri işgali protesto için toplanmışlardır. daha sonra bu protestolara dönemin ünlü doktorları da katılmıştır. böylece tıp bayramı, bir yurt savunma hareketi olarak başlamıştır.
aralarına dahil olmaktan gurur ve mutluluk duyduğum tıp dünyasının, çok değerli hocalarımızın, doktorlarımızın, tıp fakültesi öğrencisi arkadaşlarımın 14 mart tıp bayramı kutlu olsun.
bir senedir devam eden pandemi savaşında en ön safta savaşan, tüm zorluklara rağmen sabırla ve özveri ile görevlerini yerine getiren tüm doktorlarımızın ve sağlık çalışanlarımızın 14 mart tıp bayramı'nı kutluyorum. iyi ki varsınız.
devamını gör...
ağzında gümüş kaşıkla doğmak
bizi de tuzlamışlardı mesela. bu devirde tuz kaç para biliyor musunuz siz?
bence iyi birer yatırım sayılırız her birimiz.*
bence iyi birer yatırım sayılırız her birimiz.*
devamını gör...
ball piramidi
561 metrelik ball piramidi - ball's pyramid avustralya'da lord howe adası'nın yakınında bulunan dünyanın en yüksek sivri kayalığıdır.
1788 yılında ingiliz denizci henry lidgbird ball tarafından keşfedilmiş ve "ball'un piramidi" anlamına gelen ball's pyramid adını almıştır.
7 milyon yıldan daha kısa süre önce patlayan bir kalkan volkanın bir kısmı erozyonla çökmüş olan bacasıdır.
şiddetli dalgalara maruz kalan ball piramidi’nin aşınma sonucu zamanla tamamen yok olması beklenmektedir. kaynak
bu ıssız kayalıkta hiçbir canlı izinin bulunmadığı düşünülüyordu.
ancak 2001 yılında kayalıkta keşif yapan bilim insanları soyu tükendiği zannedilen ağaç istakozu olarak bilinen bir böcek türünün kayalık üzerinde yaşadığını ortaya çıkardı.
ağaç istakozları dünyanın en ağır böcekleri. buraya nasıl geldikleri ise halen gizemini koruyor.
bir kuş ile taşınmış desek; kuş böceği yemek yerine niye taşısın ki?
belki de deniz kızları getirmiştir. *
“yağmur yağmadığı için toprak buluttan vazgeçebilir mi? ona gülümsemiyor diye anne yavrusundan vazgeçer mi? tarla tohumdan, başak güneşten, böcek çiçekten vazgeçer mi? benim senden vazgeçeceğimi nasıl düşünürsün?” - ahmet ümit.
1788 yılında ingiliz denizci henry lidgbird ball tarafından keşfedilmiş ve "ball'un piramidi" anlamına gelen ball's pyramid adını almıştır.
7 milyon yıldan daha kısa süre önce patlayan bir kalkan volkanın bir kısmı erozyonla çökmüş olan bacasıdır.
şiddetli dalgalara maruz kalan ball piramidi’nin aşınma sonucu zamanla tamamen yok olması beklenmektedir. kaynak
bu ıssız kayalıkta hiçbir canlı izinin bulunmadığı düşünülüyordu.
ancak 2001 yılında kayalıkta keşif yapan bilim insanları soyu tükendiği zannedilen ağaç istakozu olarak bilinen bir böcek türünün kayalık üzerinde yaşadığını ortaya çıkardı.
ağaç istakozları dünyanın en ağır böcekleri. buraya nasıl geldikleri ise halen gizemini koruyor.
bir kuş ile taşınmış desek; kuş böceği yemek yerine niye taşısın ki?
belki de deniz kızları getirmiştir. *
“yağmur yağmadığı için toprak buluttan vazgeçebilir mi? ona gülümsemiyor diye anne yavrusundan vazgeçer mi? tarla tohumdan, başak güneşten, böcek çiçekten vazgeçer mi? benim senden vazgeçeceğimi nasıl düşünürsün?” - ahmet ümit.
devamını gör...
ayın en çalışkan 10 yazarı hakkında ne dediler
güzel olmuş, yarışmacı arkadaşlara kolay gelsin. ben çekiliyorum.*
devamını gör...
imre lakatos
macaristanlı matematikçi, iktisatçı ve bilim felsefecisi. popper'in öğrencisidir kendileri. biyografisinde yazmasına gerek yok, zaten kuramlarından popperyenlik akar. feyerabend'le uzun uzadıya atışmaları vardır. sürekli birbirlerine mektup, makale gönderirler, dergilerde yayınlar yaptırırlarmış. feyerabend son darbeyi vurmuş* ancak bunu görmeye lakatos'un ömrü vefa etmemiş. zaten hayatı popper çizgisinde, kuhn'la bi orta nokta bulmaya çabalayıp, feyerabend'e cevap vermeye çalışarak geçmiş.
lakatos amcamız, öncelikle yanlışlamacılığı eleştirir, ancak yanlışlamacılığın ruhunu her zaman taşır. ona göre, bir kuramı reddedebilmek için; yeni kuramın, eskisinin açıkladığı her şeyi ve daha fazlasını açıklaması gerektiğini söyler. a teorisi b'den fazla bilgi açıklıyorsa, b teorisi kabul edilmeye başlanır. buna göre kuramlar arasında bir süreklilik vardır. birbirleriyle çelişmezler. birbirlerini içerirler. bu tanımla kuhn'un paradigma kavramını da reddeder ve yerine 'araştırma programlarını' ikame eder.( kuhn'un paradigmasında bilim birikimle değil, irrasyonel devrimlerle ilerler) burada ilginç olan, lakatos'un şunu da söylemesidir: 'mümkün bilimsel gözlemin nesnel olarak (ampirist bilgi kuramında olduğu gibi) yapılması gereklidir.'*
hadi tamam, kuramlar arası süreklilik tanımına bi şey demedik, yeni teori eskisinde fazla şey açıklar zırvana da bi şey demedik. ama bu son söylediğini ufak atması gerekir ki civcivler yesindir efendim. bilimsel gözlemin nesnel yapılması! bu pozitivizmin naiv bi inancıdır sevgili yazarlar. önyargılardan arınmış, tüm önceki değer, bilgi, inanç ve ya zihinde geçmişle ilgili sizi 'özne' yapan ne varsa hepsini paranteze alabilmiş bi şekilde deney yapabilmek... böyle bi şeyin konuşulduğu yerde ciddiyet olamaz efendiler.
lakatos'un disipline kattığı pek çok kavram var. en önemlilerinden biri 'rational reconstruction'. tarih yazımının kronolojiden ibaret olmadığını ifade etmekle yetinmez, bilimin gelişiminde bireylerin irrasyonel yenilikleri olsa da, tarihin, tüm irrasyonelliği “düzleyerek” günün sonunda rasyonel olarak ilişkilenen önermelerden oluşan bir evrimi göz önüne serdiğini iddia eder. dolayısıyla, bu evrimi takip edebilmek için, bilim insanlarının çalışmalarına epistemoloji penceresinden bakılmalı, ortaya attıkları tezler arasındaki epistemolojik ilişkiler tespit edilmelidir. her bilim tarihçisi kendi metodolojisini seçer, bu metodolojinin epistemolojik ilkeleri doğrultusunda tarihsel kayıtları ilişkilendirir ve “rasyonel olarak yeniden yapılandırılmış" bir tarih anlatısı üretir. burada lakatos bilimin rasyonelliğinin güvencesinin teminatı olarak bilim tarihçilerini gösterir. bilim adamının deney sürecinde rasyonel olmak zorunda olmadığını da söyler. her ne kadar lakatos bilim adamına ''saf görü'yü layık görse de, kuhn'un da dediği gibi, gözlem yapabilmek için önce bir kavramsal sistemin benimsenmesi gerektiğinden, ve bakış açısı değiştikçe fark edilen hatalar ve uyumsuzluklar da değişeceği için, kuramların birikerek gelişmesi mümkün değildir.
lakatos amcamız, öncelikle yanlışlamacılığı eleştirir, ancak yanlışlamacılığın ruhunu her zaman taşır. ona göre, bir kuramı reddedebilmek için; yeni kuramın, eskisinin açıkladığı her şeyi ve daha fazlasını açıklaması gerektiğini söyler. a teorisi b'den fazla bilgi açıklıyorsa, b teorisi kabul edilmeye başlanır. buna göre kuramlar arasında bir süreklilik vardır. birbirleriyle çelişmezler. birbirlerini içerirler. bu tanımla kuhn'un paradigma kavramını da reddeder ve yerine 'araştırma programlarını' ikame eder.( kuhn'un paradigmasında bilim birikimle değil, irrasyonel devrimlerle ilerler) burada ilginç olan, lakatos'un şunu da söylemesidir: 'mümkün bilimsel gözlemin nesnel olarak (ampirist bilgi kuramında olduğu gibi) yapılması gereklidir.'*
hadi tamam, kuramlar arası süreklilik tanımına bi şey demedik, yeni teori eskisinde fazla şey açıklar zırvana da bi şey demedik. ama bu son söylediğini ufak atması gerekir ki civcivler yesindir efendim. bilimsel gözlemin nesnel yapılması! bu pozitivizmin naiv bi inancıdır sevgili yazarlar. önyargılardan arınmış, tüm önceki değer, bilgi, inanç ve ya zihinde geçmişle ilgili sizi 'özne' yapan ne varsa hepsini paranteze alabilmiş bi şekilde deney yapabilmek... böyle bi şeyin konuşulduğu yerde ciddiyet olamaz efendiler.
lakatos'un disipline kattığı pek çok kavram var. en önemlilerinden biri 'rational reconstruction'. tarih yazımının kronolojiden ibaret olmadığını ifade etmekle yetinmez, bilimin gelişiminde bireylerin irrasyonel yenilikleri olsa da, tarihin, tüm irrasyonelliği “düzleyerek” günün sonunda rasyonel olarak ilişkilenen önermelerden oluşan bir evrimi göz önüne serdiğini iddia eder. dolayısıyla, bu evrimi takip edebilmek için, bilim insanlarının çalışmalarına epistemoloji penceresinden bakılmalı, ortaya attıkları tezler arasındaki epistemolojik ilişkiler tespit edilmelidir. her bilim tarihçisi kendi metodolojisini seçer, bu metodolojinin epistemolojik ilkeleri doğrultusunda tarihsel kayıtları ilişkilendirir ve “rasyonel olarak yeniden yapılandırılmış" bir tarih anlatısı üretir. burada lakatos bilimin rasyonelliğinin güvencesinin teminatı olarak bilim tarihçilerini gösterir. bilim adamının deney sürecinde rasyonel olmak zorunda olmadığını da söyler. her ne kadar lakatos bilim adamına ''saf görü'yü layık görse de, kuhn'un da dediği gibi, gözlem yapabilmek için önce bir kavramsal sistemin benimsenmesi gerektiğinden, ve bakış açısı değiştikçe fark edilen hatalar ve uyumsuzluklar da değişeceği için, kuramların birikerek gelişmesi mümkün değildir.
devamını gör...
musicbuddy
kaliteli müzik örnek vatandaş 'ta dinlenir.
devamını gör...
namaz kılan insan hak yemez kötülük etmez
diyanet işleri başkanı prof.dr. ali erbaş'ın yaptıgı açıklamadır. namaz kılan insan hak yemez kötülük yapmaz. öyle olmasını çok ama çok isterdik bizde.
devamını gör...
the queen’s gambit
netflixte son zamanlarda izlediğim en güzel kısa dizi. tek solukta bölümleri bitiyor ve boş olan hiçbir sahnesi yok.
devamını gör...
bir kadını kırmadan ona çirkin olduğunu söylemek
illa söylemek zorunda değilsin. olmaz seninle bir ilişki düşünmüyorum falan dersin. kadına çirkin olduğunu profesyonel şekilde ima ettin diyelim, eline geçecek? saçma sapan bir ego masturbasyonu.
devamını gör...
çifte standartla sözlük yönetmek
eğer sende birgün formatı öğrenirsen, onunla dans edebilir silinmeyecekler tanımlar girebilirsin.
devamını gör...
kuyucaklı yusuf
ortaokuldayken anneanemlerden eve dönerken tam sonlarına doğru heyecanla arabada fener yakıp bir elimle feneri tutup öbür elimle zar zor okuduğum kitap. tadı hala damağımdadır o gecenin ve o kitabın.
devamını gör...
aldığınız garip teklifler
durumumuz yoktu sevisemedik isimli yazarın bana pavyona gidelim mi teklifi olmuştu.
devamını gör...
sözlük kültürünü anlamayan yazar
eskiden sözlük olayı benim için; aranan herhangi bir şeyin tecrübeler etkisiyle anlatılan bir takım metinlerden oluşmuş web sitesiydi. 2010-2012 arası süreyi sözlüklerde çokça vakit harcayarak geçirdim. gün içerisinde anlam veremediğin çoğu şeyi, başka insanların görüşüyle okumak çok ayrı bir olaydı. misal bir program izliyorsun televizyondan, o sırada sana çok boş gelen bir unsur yakaladın ve hemen yazdın mevcut arama motoruna; bir bakmışsın başka başka görüşler aynı olay hakkında. sanki bu insanlar ile aynı ortamdaymışsın gibi... çok keyifli geliyordu, anlatamam. sözlük olayına o sıralar çok ısınan ben, okul ve başka nedenlerden dolayı ara verdim. daha sonrada sürekliliği sağlayamadım zaten, nadiren giriyordum bu platformlara. zaten bir süre sonra hesaplarımı unuttum, gerek kalmadığını düşündüm sonra.
2020 senesinin sonunda ise tekrar üye olmadan çokça vakit geçirdiğimi fark edip yılbaşından bir süre sonra bir sözlüğe tekrar üyelik açtım. entryler bayağı bir değişmişti. sanki sadece nick ve profil fotoğrafı kullanarak girebildiğin bir sosyal medya olayına dönmüş gibiydi. ilk izlenimim bu oldu. “aman aman nereye geldik bi’ anda” dedim içimden. başlıklar ayrı bir olay olmuş zaten; şöyle kadın mı? böyle kadın mı?, zengin erkek mi? fakir erkek mi?, kadınların bilmem ne şekilde bilmem ne yapması, erkeklerin şu şekilde şöyle şekil şey yapması vb. şeyler. liste uzar gider böyle. tabii önceden de böyle şeyler mevcuttu.
her sözlüğün içeriği biraz farklı olduğundan her web sitesi ayrı bir gezegen gibiydi. ama şu an neden böyle bir talep var anlamış değilim. anlamaya çalıştıkça da uzaklaşıyorum zaten. asıl mesele başlıkların, entrylerin böyle olması değil; mesele neden bu gibi platformlarda bunun sürekliliğine bu kadar müsaade edilmesi. bunu kafam almıyor.
son olarak enteresan gelen başka bir konu ise; nickaltı başlıklarında, yazarın kendisini değerlendirmek yerine “seviliyosun karşiiim” cümlesiyle aynı ana metni taşıyan entryler girilmesi. bu da benim için en az tommy wiseau’nun the room filminin neden çekildiği sorusu kadar gizemli. bir türlü anlayamıyore.
kısacası, sizde benim gibi sözlük denen bu tür oluşümleğ hakkında gel gitler yaşayıp, kısa aralıklı periyotlar halinde pek çok düşünüyor isenizz toplanmanız gereken başlık belki burası olur. kendinize iyi bakın, iyi günler.
2020 senesinin sonunda ise tekrar üye olmadan çokça vakit geçirdiğimi fark edip yılbaşından bir süre sonra bir sözlüğe tekrar üyelik açtım. entryler bayağı bir değişmişti. sanki sadece nick ve profil fotoğrafı kullanarak girebildiğin bir sosyal medya olayına dönmüş gibiydi. ilk izlenimim bu oldu. “aman aman nereye geldik bi’ anda” dedim içimden. başlıklar ayrı bir olay olmuş zaten; şöyle kadın mı? böyle kadın mı?, zengin erkek mi? fakir erkek mi?, kadınların bilmem ne şekilde bilmem ne yapması, erkeklerin şu şekilde şöyle şekil şey yapması vb. şeyler. liste uzar gider böyle. tabii önceden de böyle şeyler mevcuttu.
her sözlüğün içeriği biraz farklı olduğundan her web sitesi ayrı bir gezegen gibiydi. ama şu an neden böyle bir talep var anlamış değilim. anlamaya çalıştıkça da uzaklaşıyorum zaten. asıl mesele başlıkların, entrylerin böyle olması değil; mesele neden bu gibi platformlarda bunun sürekliliğine bu kadar müsaade edilmesi. bunu kafam almıyor.
son olarak enteresan gelen başka bir konu ise; nickaltı başlıklarında, yazarın kendisini değerlendirmek yerine “seviliyosun karşiiim” cümlesiyle aynı ana metni taşıyan entryler girilmesi. bu da benim için en az tommy wiseau’nun the room filminin neden çekildiği sorusu kadar gizemli. bir türlü anlayamıyore.
kısacası, sizde benim gibi sözlük denen bu tür oluşümleğ hakkında gel gitler yaşayıp, kısa aralıklı periyotlar halinde pek çok düşünüyor isenizz toplanmanız gereken başlık belki burası olur. kendinize iyi bakın, iyi günler.
devamını gör...
yazarların en büyük keşkesi
hiçbir şeyi içimde bırakmadım belki pişman oldum ama iyi ki de yapmışım dedim. keşkelerle yaşamak zordur.
devamını gör...
anadolu’nun 4 mevsimi fotoğraf yarışması
doğanın muhteşemliği karşısında insan hayrete düşüyor, harika.
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
oldum olası karı çok severim. küçükken kar yağarken cama yapışırdım, gece bile uyuyamazdım.
neyse bir gece yine kar yağışı bekliyorum.
sene 1997 veya 1998. gece 2 gibi kar yağdı her yer bembeyaz oldu.
ben de o heyecanla, dışarı kaymaya çıktım.
ayağıma sabo terlikleri giyip fırladım. tabi sokak boyunca kayıyorum, çok mutluyum ama.
bir baktım 2 kişi yanıma geldi, koluma girdi beni girişe götürdü. bir baktım ruh ve sinir hastalıkları hastanesi'ndeyim.
üzerimde kimlik falan yok. beni içeri almaya çalışıyorlar. neyse yalvar yakar evin telefonunu arattırdım da abim geldi. beni aldı eve götürdü.
neyse bir gece yine kar yağışı bekliyorum.
sene 1997 veya 1998. gece 2 gibi kar yağdı her yer bembeyaz oldu.
ben de o heyecanla, dışarı kaymaya çıktım.
ayağıma sabo terlikleri giyip fırladım. tabi sokak boyunca kayıyorum, çok mutluyum ama.
bir baktım 2 kişi yanıma geldi, koluma girdi beni girişe götürdü. bir baktım ruh ve sinir hastalıkları hastanesi'ndeyim.
üzerimde kimlik falan yok. beni içeri almaya çalışıyorlar. neyse yalvar yakar evin telefonunu arattırdım da abim geldi. beni aldı eve götürdü.
devamını gör...
toplum sözleşmesi
(bkz: toplum sözleşmesi) rousseau'nun dört kitaptan oluşan, mülkiyet, eşitlik, özgürlük, yasa, devlet gibi konulara ele alıp insan ve toplumun gelişimini bu kavramlar üzerinden değerlendiriyor. özgür bireyin toplumla ve devletle ilişkisinin bilhassa üzerinde duruyor birinci bölüm " insan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur" diye başlar. ayrıca rousseau vatandaşlığı ise kitapta şu şekilde tanımlamıştır "biz bütün vatandaşlar kendi çıkarlarımızdan yine hepimizin ortak çıkarları için fedakarlık yaparız. devlet burada sadece bir rol üstlenici konumundadir aslında ve anayasa dedigimiz toplum sözleşmesi, hepimizin tabi olduğu ve kapsayıcı nitelik taşır. kısacası, kendini topluma bağlayan kişi, hiç kimseye bağlanmamış olur ve kendi üzerinden başkasına tanımış olduğu hakların aynını elde etmeyen hiçbir üye bulunmadığına göre de,herkes hem yitirdiginin tam karşılığını, hem de elindekini korumak için daha çok güç kazanmış olur". yine tek ve mutlak bir hükümet biçimi olmadığını devletlerin nüfusuna göre yönetim biçimlerinin de değişiklik göstermesi gerektiğini savunur. rousseaunun bu eseri aynı zamanda fransız devriminin öncülerine de esin kaynağı olmuştur.
-hükümet ya da yüksek yönetim diye yürütme gücünün yasal yoldan kullanılmasına; hükümdar ya da görevli diye de, bu yönetim işini üstüne alan kimseye ya da bütüne diyorum. sy 34
-hükümet ya da yüksek yönetim diye yürütme gücünün yasal yoldan kullanılmasına; hükümdar ya da görevli diye de, bu yönetim işini üstüne alan kimseye ya da bütüne diyorum. sy 34
devamını gör...