sözlük dergisi duyuruları
sevgili kafa sözlük yazarları, bugün dergimizi şereflendiren yazarımız aktrolavcisi ve yazısı mocha dick: moby dick’e ilham veren balina. kendisine bu güzel yazısı için teşekkür ediyorum. bugün yayınlanan bir başka yazı ise benim kaleme aldığım doğu türkistan dosyası: ı. bölüm adlı yazı. umuyorum ki yazılarımızı beğenir ve keyifle okursunuz. bir solukta okunacak diğer güzel yazılara buradan ulaşabilirsiniz. sizde yazılarınızı [email protected] adresine göndererek yazınızı sözlük dergisinde yayınlayabilir ve sözlük dergisine katkı sağlayabilirisiniz. ve bunlarla birlikte…
.
.
.
bir hayalim var!
yazarlarının kimi zaman dertlerini döktüğü, çoğu zaman keyifli vakit geçirdiği ve eğlendiği bu güzel sözlükte, şu anda aranızda bulunmaktan kıvanç duyuyorum.
bundan birkaç ay kadar önce, şu an manevi himayesinde bulunduğumuz yoldaş benjamin franklin derginin teşekkülü için start vermişti. bu bir kıvılcımla alevlenen meşale, değerli bilgilerini kendisine saklamayı sevmeyen ve yazma ateşiyle yanıp kavrulmuş yüzlerce yazar için dertlerini sona erdirecek bir umut ışığı haline gelmişti. ancak ne yazık ki, bunca aydan ve sayısız yazıdan sonra bile, bu ıstırapları çeken değerli yazarlarımız var ve bunlardan bir kısmı da sözlük dergisine yazı göndermemek için direniyor. derginin keyifli ve samimi havasından yararlanıyorlar fakat derginin ufuk açan ve dokunaklı yazılarını sadece okumakla kalıyorlar.
uçsuz bucaksız zenginlikler okyanusun içinde, fakirlikle kuşatılmış yalnız bir adada yaşıyorlar. oysa her bir yazarın içinde sonsuz bir okyanus olduğunu unutuyorlar ve dışarıya sunmaktan imtina ediyorlar. hala kendilerini sözlüğün asil yazarları olarak değil, gelip geçici yazarlarıymış gibi hissediyorlar ve kıvranıyorlar.
oysa sözlüğümüze kaydolan her bir yazar, yazılanları canı gönülden okumak ve daha da önemlisi yazmak için de burada olduklarının farkındaydılar ve bunu samimiyetle vaat etmişlerdi.
bu öyle bir vaatti ki, herkesin; evet, yazar olsun çaylak olsun herkesin vazgeçilmez ve devredilemez, özgürce yazma ve bu güzel sözlükte mutlu olma haklarını teminat altına almaktaydı.
bu gün artık şurası gerçektir ki; kafa sözlük, radyosu ve dergisiyle vaat edilen bu haktan, duygu ve düşünceleri söz konusu olduğunda her bir yazara ayrı ayrı önem veriyor. bu kutsal yükümlülüğü başta yoldaş benjamin franklin olmak üzere tüm moderasyon ekibi, radyo ekibi ve dergi ekibi ifa ediyorlar. tüm yazarlara ”karşılıksız” ilgilerini gösteriyorlar. her yeni fikre ve düşünceye önem veriyorlar. sözlüğün her bir yeniliği ve bu yeniliklerle gelen dinamikliği şüphesiz bu özgür iklimin meyveleridir.
ve son meyve… sözlük dergisi.
şimdiye dek 77 yazı çıkan bu güzel oluşuma katkı yapan tüm kafa sözlük yazarlarına sonsuz teşekkürü bir borç biliyorum. ve umuyorum ki bu dergi kafa sözlüğün nazar nişanesi olarak sözlükle var olmaya devam edecektir. şüphesiz siz değerli yazarların ve kendimin de bir hayaldir bu.
evet… bir hayalim var benim…
her bir yazarın içindeki sonsuz okyanusundan bir damla yüzümüze vurmak gibi bir hayal.
bir hayalim var…
yazarların yüreklerinden mavi kuşları çıkarmalarını öğütleyen bir hayal.
bir hayalim var…
her birimizin dergide imzasının yer almasını içeren bir hayal bu.
bir hayalim var!*
yazmayı, düşündürmeyi, hislendirmeyi seven tüm insanların ortak olabileceği bir hayal…
.
.
.
bir hayalim var!
yazarlarının kimi zaman dertlerini döktüğü, çoğu zaman keyifli vakit geçirdiği ve eğlendiği bu güzel sözlükte, şu anda aranızda bulunmaktan kıvanç duyuyorum.
bundan birkaç ay kadar önce, şu an manevi himayesinde bulunduğumuz yoldaş benjamin franklin derginin teşekkülü için start vermişti. bu bir kıvılcımla alevlenen meşale, değerli bilgilerini kendisine saklamayı sevmeyen ve yazma ateşiyle yanıp kavrulmuş yüzlerce yazar için dertlerini sona erdirecek bir umut ışığı haline gelmişti. ancak ne yazık ki, bunca aydan ve sayısız yazıdan sonra bile, bu ıstırapları çeken değerli yazarlarımız var ve bunlardan bir kısmı da sözlük dergisine yazı göndermemek için direniyor. derginin keyifli ve samimi havasından yararlanıyorlar fakat derginin ufuk açan ve dokunaklı yazılarını sadece okumakla kalıyorlar.
uçsuz bucaksız zenginlikler okyanusun içinde, fakirlikle kuşatılmış yalnız bir adada yaşıyorlar. oysa her bir yazarın içinde sonsuz bir okyanus olduğunu unutuyorlar ve dışarıya sunmaktan imtina ediyorlar. hala kendilerini sözlüğün asil yazarları olarak değil, gelip geçici yazarlarıymış gibi hissediyorlar ve kıvranıyorlar.
oysa sözlüğümüze kaydolan her bir yazar, yazılanları canı gönülden okumak ve daha da önemlisi yazmak için de burada olduklarının farkındaydılar ve bunu samimiyetle vaat etmişlerdi.
bu öyle bir vaatti ki, herkesin; evet, yazar olsun çaylak olsun herkesin vazgeçilmez ve devredilemez, özgürce yazma ve bu güzel sözlükte mutlu olma haklarını teminat altına almaktaydı.
bu gün artık şurası gerçektir ki; kafa sözlük, radyosu ve dergisiyle vaat edilen bu haktan, duygu ve düşünceleri söz konusu olduğunda her bir yazara ayrı ayrı önem veriyor. bu kutsal yükümlülüğü başta yoldaş benjamin franklin olmak üzere tüm moderasyon ekibi, radyo ekibi ve dergi ekibi ifa ediyorlar. tüm yazarlara ”karşılıksız” ilgilerini gösteriyorlar. her yeni fikre ve düşünceye önem veriyorlar. sözlüğün her bir yeniliği ve bu yeniliklerle gelen dinamikliği şüphesiz bu özgür iklimin meyveleridir.
ve son meyve… sözlük dergisi.
şimdiye dek 77 yazı çıkan bu güzel oluşuma katkı yapan tüm kafa sözlük yazarlarına sonsuz teşekkürü bir borç biliyorum. ve umuyorum ki bu dergi kafa sözlüğün nazar nişanesi olarak sözlükle var olmaya devam edecektir. şüphesiz siz değerli yazarların ve kendimin de bir hayaldir bu.
evet… bir hayalim var benim…
her bir yazarın içindeki sonsuz okyanusundan bir damla yüzümüze vurmak gibi bir hayal.
bir hayalim var…
yazarların yüreklerinden mavi kuşları çıkarmalarını öğütleyen bir hayal.
bir hayalim var…
her birimizin dergide imzasının yer almasını içeren bir hayal bu.
bir hayalim var!*
yazmayı, düşündürmeyi, hislendirmeyi seven tüm insanların ortak olabileceği bir hayal…
devamını gör...
büyük britanya
britanya adaları'nın en büyüğüdür. irlandanın doğusunda yer alır. ingiltere, galler ve iskoçya bu adadadır.
devamını gör...
kadınların çok açık giyinmesi
tamam paşam, sen ölçütleri yaz kadınlar ona göre giysin bundan sonra. önemli olan senin mutluluğun ne de olsa.
devamını gör...
sivas
hititlerin yediği antik beddualar yüzünden iki yakası bir araya gelmeyen şehirdir.
dev yüzölçümüne rağmen üç yüz elli küsur bin insan yaşar. köy ekonomisi döner, elle turulur doğru düzgün bir sanayi kolu yoktur. dibindeki kayseri ve malatya'dan ve hatta elazığ'dan birkaç yy. geride kalmıştır. aslında yerel halkı karun gibi zengin olup dışarıda çalışanı çoktur. ancak memleketlerinı kalkındıracak yatırımı yapmak yerine ev falan alıp parayı betona gömerler.
sınır komşusu olduğu tüm illerin aksine ağaç falan da yoktur sivas'da.. bozkırda sonsuz bir hiçliğe bakarsın. gölleri de marsın yüzeyinde bulunan su gibidir. ölüye diriye bi faydası yoktur.
memur ve öğrencinin şehridir sivas. onlar da zaten fırsatını bulunca topuklar. her yere ve her şeye uzak kalmış bozkırın ortasında umutsuz bir kara parçasıdır.
dev yüzölçümüne rağmen üç yüz elli küsur bin insan yaşar. köy ekonomisi döner, elle turulur doğru düzgün bir sanayi kolu yoktur. dibindeki kayseri ve malatya'dan ve hatta elazığ'dan birkaç yy. geride kalmıştır. aslında yerel halkı karun gibi zengin olup dışarıda çalışanı çoktur. ancak memleketlerinı kalkındıracak yatırımı yapmak yerine ev falan alıp parayı betona gömerler.
sınır komşusu olduğu tüm illerin aksine ağaç falan da yoktur sivas'da.. bozkırda sonsuz bir hiçliğe bakarsın. gölleri de marsın yüzeyinde bulunan su gibidir. ölüye diriye bi faydası yoktur.
memur ve öğrencinin şehridir sivas. onlar da zaten fırsatını bulunca topuklar. her yere ve her şeye uzak kalmış bozkırın ortasında umutsuz bir kara parçasıdır.
devamını gör...
filistin benim meselem değil
değil kardeşim. bilmem kaç km ötede benim ülkeme gram faydası dokunmayan insanlar benim meselem değil, kendi meselelerini kendileri çözsünler, insani yardım olarak bi yardım yapılırsa yapılır ona destek olurum. ama yok filistine asker gönderelim, yok israili prostesto edelim bilmem ne umrumda bile değil.kendileri rahat yerlerinde oturup,gariban çocukları filistine gönderecekler yemezler. yok neymiş osmanlıdan yadigarmış. banane lan osmanlıdan osmanlının torunlarının hepsi avrupanın en güzel şehirlerinde yaşıyorlar şuan isteyen gitsin girsin himayelerine, yok diyeceklerini sanmam. ben t.c vatandaşıyım, kimsenin ümmeti de değilim. benim meselem işsizlik, benim meselem aşı, benim meselem mitingler,zenginlere tatiller yapılırken eve tıkılıp kalmak,eğitim, hukuk... din zırvalarına karnımız tok, bi nesli böyle kandırmış ve kanını emmiş olabilirler ama artık kimse bu zırvayı yemeyecek. adaleti olmayan devlet zaten dinsizdir.
devamını gör...
hdp'li kenanoğlu'nun iyi partili vekile it demesi
sanırım bu başlık bu sozluk'te olan son serzenişim olacak - en azından bir süre için - bir bilen nicki moderatör anladığım kadarıyla sözlük yönetimi tarafından, "algı yönetmek" için görevlendirilen bir zat. seçtiği haber siteleri, sürekli sozluk'te belli başlı bir kitleyi bir "tarafa" yönlendirme çabası ciddi anlamda mide bulandırıyor. yeter artık, ekşi sözlük'te yeteri derecede aptal yerine koyulduk, aynısını burada da yaşamak istemiyorum. birileri hdp'nin pkk uzantısı olduğunu düşünebilir buna bir itirazım yok, ancak bunu sözlük yönetimi yaparsa, bunu kabul etmem. bu haber çeşitli şekillerde verilebilirdi, en son haber gibi iğrenç bir sitenin bilinçli bir şekilde seçildiği ortada. bir bilen nicki muptezel, ali koç'un covid-19 haberini girerken de son derece gayri ahlaki bir üslup kullandı. ahlaksız adamın moderatör olmasını, kusura bakmayın buranın ileride nasıl bir yere evrileceği hakkında ciddi anlamda fikir veriyor.
sözlük yönetimi fenerbahce düşmanı mı?
sözlük yönetimi hdp'yi terörist bir parti olarak mı görüyor?
eger hayırsa, bir moderatör neden sürekli "algı yönetmek" gibi iğrenç bir yöntem için görevlendirilmiş durumda. şunu yapan moderatör olmasa, şu ana kadar defalarca müdahale edilmişti. arkadaşlar bir insanın ali koç covid'e yakalandı haberini verirken, kullandığı üslubun ahlaksızca olduğunu anlamak için çok zeki olmanız gerekmiyor. daha dün bu zat, fenerbahce'yle ilgili şike göndermesinde bulundu.
bir yerde, muhatabını aptal yerine koymasın şu ülkede dişimi kıracağım ya.
sözlük yönetimi fenerbahce düşmanı mı?
sözlük yönetimi hdp'yi terörist bir parti olarak mı görüyor?
eger hayırsa, bir moderatör neden sürekli "algı yönetmek" gibi iğrenç bir yöntem için görevlendirilmiş durumda. şunu yapan moderatör olmasa, şu ana kadar defalarca müdahale edilmişti. arkadaşlar bir insanın ali koç covid'e yakalandı haberini verirken, kullandığı üslubun ahlaksızca olduğunu anlamak için çok zeki olmanız gerekmiyor. daha dün bu zat, fenerbahce'yle ilgili şike göndermesinde bulundu.
bir yerde, muhatabını aptal yerine koymasın şu ülkede dişimi kıracağım ya.
devamını gör...
kaldırımda karşıdan gelen insanla sağ sol oynamak
yüz yüze gelip kitlenme durumlarında başlayan ve çiftleşme danslarına benzeyen ritüel.
senkronize olup, aynı anda, aynı yönlere hamle yaparak iyice işin içinden çıkılmaz hale geldiği görülmüştür. rekorum, 4 kere aynı yöne hamle yapmaktır. en sonunda "sen bi sabit dur istersen" diyerek kurtulabilmiştim.
senkronize olup, aynı anda, aynı yönlere hamle yaparak iyice işin içinden çıkılmaz hale geldiği görülmüştür. rekorum, 4 kere aynı yöne hamle yapmaktır. en sonunda "sen bi sabit dur istersen" diyerek kurtulabilmiştim.
devamını gör...
makale okuma alışkanlığı
yazmayı düşündüğünüz basit sayılabilecek bir ifadeyi bile, sizden önce kimlerin hangi kaynakları göstererek kullandığını, yazdığını araştırırken kazandığınız güzel ama zahmetli alışkanlık. bazen kaptırıp gidersiniz, onlarcasının içinde neyi nerede okuduğunuzu hatırlamakta zorlanırsınız.
devamını gör...
normal sözlük instagram hesabı
mevcut olan ve daha da aktif olacağına inandığım hesap. ve yine aktif olarak kullanılırsa sözlüğe kuşkusuz katkı sağlayacağına inanıyorum. reklamın iyisi kötüsü olmaz. yapıştır geç.
ekleme: ben de yanlış yeri takip ediyomusum ellam. neyse kamyon şoförü sağolsun.
ekleme: ben de yanlış yeri takip ediyomusum ellam. neyse kamyon şoförü sağolsun.
devamını gör...
bir tedavi yöntemi olarak öpeyim de geçsin
bilimsel olarak işe yaradığı ile ilgili bir şeyler okuduğum fakat şu an kaynak gösteremeyeceğim yöntem.
küçük bir çocuk için anne idoldür ve ne söylerse doğrudur. çocuk bu doğrultuda annesinin öpücüğünün iyi geleceğine inanır ve geçer. plasebo etkisi olarak düşünülebilir.
öpün, tedavi etmese bile şevkatiniz karşı tarafa sirayet en azından.
küçük bir çocuk için anne idoldür ve ne söylerse doğrudur. çocuk bu doğrultuda annesinin öpücüğünün iyi geleceğine inanır ve geçer. plasebo etkisi olarak düşünülebilir.
öpün, tedavi etmese bile şevkatiniz karşı tarafa sirayet en azından.
devamını gör...
merdumlar baskında radyo yayını
evet sevgili kafa sözlük ailesi, bildiğiniz üzere merdumum girizim benim ilk göz ağrımdı. sonrasında merdum kaptan geldi bildiğim ve sanıyorum herkesin adı bir gün merdumlu bir şey olacak. neden çünkü merdumgirizimiz kendisiyle alakasız isimli bir yazara aa nickin bana benziyor diyerek aslında bir sinyal vermişti. bakın ben merdumumdan girizimden yana hep içim rahat ama bu tarikatta ki diğer merdumlar portakal mı keserler sözlüğü mü basarlar bilemem. hepinizin bu merdumla takıntısı nedir bunları kamuoyuyla paylaşmanızı bekliyorum. yayını bu kadar geçe koymasalardı bağlanıp bir uğur dündar havasıyla bu tarikatın şeceresini çıkartacaktım ama uyku mühim gençler. yani ben birde uyanık olsam da bedenen uyanık kalabiliyorum sadece. sırf benim konuşmamı engellemek için bile yayını bu kadar geç saate koydular eminim bundan*. programda merdumgiriz dışında herkesin amacını açıklamasını bekliyorum.
devamını gör...
hiç sevgilisi olmamış erkek
benimdir. şimdi kadınların ve erkeklerin işine yarayacak bazı analizlerle bu adamı adamakıllı ele alacağız. hiç sevgilisi olmamış erkekle ilgili konuşmamızın tek bir yararlı sebebi olabilir: bir ilişki ihtimalinde bu tecrübesizliğin bize nasıl bir yansıması olacak ?
her erkek, eğer sosyal çevresi çok kopuk bir yaşam sürmediyse, belirli dönemlerde, belirli yerlerde (okul,mahalle,iş) kadınlarla etkileşim halinde olur. mutlaka olur bu, aşık oluruz, hoşlanırız, birden fazla karşılaştığımız ve bekar olduğunu düşündüğümüz, beğendiğimiz bir kadınla en masumu göz teması olmak üzere temas kurarız. bu karşılıklı bir şeydir ve hepimizin iyi kötü başına gelmiştir. şöyle bir geriye dönüp baktığınızda, birçok insanın sizden hoşlandığını, birçoğundan da sizin hoşlandığınızı görürsünüz. bu etkileşim, bir kıvılcımla ilişkiye dönüşür. bizim elemanımız da bu kıvılcımı yakmamış ya da yakamamıştır. sebepleri çoktur, hepsini ayrı ayrı inceleyemeyeceğimiz için ben direkt olarak sonuca gideceğim ki işin faydalı kısmı budur.
hiç sevgilisi olmamış bir erkeğin hepimizin malumu bir tecrübesizliği vardır. bu tecrübesizlik şöyle tezahür eder: hayatında bir sevgilinin varlığının getirdiği etkiyi, o gücü hissetmemiş erkek, bu kadının etkisinin, bildiği ve önem sırasına soktuğu duygular arasında tam olarak nereye yerleştiğini bilemez. bu erkeği şu şekilde somutlaştırabiliriz: sözgelimi hayatı boyunca en sevdiği şeylerden biri bilgisayar oyunu oynamak olan bir erkeğe, "sevgiliniz mi yoksa bu oyun mu" diye sorduğunuzda cüretkat bir şekilde "bu oyun tabi lan, o kim de beni oyunumdan ayıracak, haddini bilsin" gibi gir cevap vermeye meyillidir. hatta bir filmde erkeğin "ya ben ya fenerbahçe" diyen kız arkadaşına "kendine hiç şans tanımıyorsun" dediği bir sahne vardır. tam olarak böyle olma ihtimali yüksektir.
ya da bu erkeklere siz "anan mı ben mi diye soran kadın hakkında ne düşünürsün ?" şeklinde, sevgi sırasında en üstte olan anne ile sevgiliyi kıyaslamak gibi bir soru sorduğunuz zaman "giderken kapıyı kapatmayı unutma" "bavulunu toplamak için bir saatin var" derim gibi racon laflar ederler. haha, evet, racondur çünkü bu lafı yazarken masada bir adet namlusundan duman çıkan glock marka silah vardır; görev tamamlanmıştır, anneye olan bağlılık kanıtlanmıştır ve olası sevgilinin de kırmızı çizgilerimize dokunamayacağına dair ultimatom verilmiştir. gerçekte ise böyle bir soru, çok nadir bir şekilde karşımıza çıkacak bir sorudur.
bir erkek için ilişki konusunda tecrübesizliğin en bariz ortaya çıktığı durumlar, genellikle ortamda sevgilileriyle ilgili sorunları olan dostlarımızın, olayları anlattıkları ve çözüm aradıkları durumlardır. bu hallerde, daha önce söylediğimiz gibi, bu sevginin hayatımızdaki önem sırasını bilmediğimiz için genellikle sert yaklaşımlarda bulunuruz. o yüzden "bekara karı boşamak kolay" demişlerdir. sözgelimi arkadaşımızın sevgilisi, arkadaşlarıyla buluştuğu bir gün somurtmuştur ve o günü rezil etmiştir. bizim için bunun karşılığı: "ya arkadaşlarımın yanında somurtup durdun, senle uğraşmaktan rezil oldum, bir daha gözüm görmesin seni" olabilir. çünkü biz birinin sevgilisi değiliz, onun kokusunu içimize çekmemişiz, elini tutmamışız, şefkatini hissetmemişiz. bilmiyoruz, kocaman bir boşluk var orada.
bu empati eksikliğini, bol bol okuyarak, konuşarak atmaya çalıştım hayatım boyunca. benim sevgilimin olmayışının sebeplerini başka bir gün detaylı yazabilirim; olan oldu ve koskoca yirmi altı yıl sonunda sevgililiğin ne olduğunu bilmeden bugünlere geldik. geldiğimiz noktada, bu tecrübesizliğimizle ilgili benim gibi olan dostlarıma vereceğim tavsiye; asla ne kendinizin olası ilişkileri ne de başkalarının ilişkileri hakkında keskin yargılara varmamanızdır.
belki istemeden bir yuvayı yıkacak belki çok mutlu olacağınız bir ilişkiden, sırf kuru gürültünüz yüzünden mahrum kalacaksınız. öncelikle kendinize ve karşınızdakine zaman verin. onun istekleri sizinkilerle çelişebilir. ilkelerinizi, arzularınızı, beklentilerinizi sanki anayasanın ilk dört maddesiymişçesine "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" konumundan çıkarın. zaten bir insanın en değerli varlığı erdemleridir ve onları da kimse kolay kolay değiştirmeye çalışmaz. bakın bakalım, ne tartışmaya açılabilir; nelerden vazgeçebiliriz biz bu uzun saçlı, güzel kokan şey için. bakalım varlığı hayatımızda nasıl yeni pencereler açacak, kapasitemizi nasıl genişletecek. belki her şeye, herkese yetecek bir enerjiyle dolacaksınız. belki de hayatınızı mahvedeceksiniz. inceleyin, bakın, olmazsa o kıvılcım zaten yanmamıştı ve bugünlere gelmiştik, artık yanmasa da olur.
bu erkekle ilişki kurma ihtimali olan kadınlara da tavsiyem; eğer gerçekten sevilmeye layık biri gibi görünüyorsa, o ilk aşamadan sonra onların hayattaki duruşlarına bakarak, dikkat ederek, saygıyla yaklaşın. eğer hayatınıza bu adamı katmak istiyorsanız, "bunla olur, baba adama benziyor bu" diyorsanız, onun bu tecrübesizliğini hissettirmeden, hayatın olağan bir akışıymışçasına girin hayatına. hemen ilk aydan "şu kızın numarasını sil, bu çocuklar içki içiyor, şu adam playboy seni de saptırmasından korkuyorum" gibi manyaklıklara girerseniz bu adamı kaybedebilirsiniz.
iyi kötü herkes, günün sonunda mutlu olduğu bir yaşamı hak ediyor. kimsenin hayatına kabus olmayı değil, güneş olmayı istemeliyiz.
her erkek, eğer sosyal çevresi çok kopuk bir yaşam sürmediyse, belirli dönemlerde, belirli yerlerde (okul,mahalle,iş) kadınlarla etkileşim halinde olur. mutlaka olur bu, aşık oluruz, hoşlanırız, birden fazla karşılaştığımız ve bekar olduğunu düşündüğümüz, beğendiğimiz bir kadınla en masumu göz teması olmak üzere temas kurarız. bu karşılıklı bir şeydir ve hepimizin iyi kötü başına gelmiştir. şöyle bir geriye dönüp baktığınızda, birçok insanın sizden hoşlandığını, birçoğundan da sizin hoşlandığınızı görürsünüz. bu etkileşim, bir kıvılcımla ilişkiye dönüşür. bizim elemanımız da bu kıvılcımı yakmamış ya da yakamamıştır. sebepleri çoktur, hepsini ayrı ayrı inceleyemeyeceğimiz için ben direkt olarak sonuca gideceğim ki işin faydalı kısmı budur.
hiç sevgilisi olmamış bir erkeğin hepimizin malumu bir tecrübesizliği vardır. bu tecrübesizlik şöyle tezahür eder: hayatında bir sevgilinin varlığının getirdiği etkiyi, o gücü hissetmemiş erkek, bu kadının etkisinin, bildiği ve önem sırasına soktuğu duygular arasında tam olarak nereye yerleştiğini bilemez. bu erkeği şu şekilde somutlaştırabiliriz: sözgelimi hayatı boyunca en sevdiği şeylerden biri bilgisayar oyunu oynamak olan bir erkeğe, "sevgiliniz mi yoksa bu oyun mu" diye sorduğunuzda cüretkat bir şekilde "bu oyun tabi lan, o kim de beni oyunumdan ayıracak, haddini bilsin" gibi gir cevap vermeye meyillidir. hatta bir filmde erkeğin "ya ben ya fenerbahçe" diyen kız arkadaşına "kendine hiç şans tanımıyorsun" dediği bir sahne vardır. tam olarak böyle olma ihtimali yüksektir.
ya da bu erkeklere siz "anan mı ben mi diye soran kadın hakkında ne düşünürsün ?" şeklinde, sevgi sırasında en üstte olan anne ile sevgiliyi kıyaslamak gibi bir soru sorduğunuz zaman "giderken kapıyı kapatmayı unutma" "bavulunu toplamak için bir saatin var" derim gibi racon laflar ederler. haha, evet, racondur çünkü bu lafı yazarken masada bir adet namlusundan duman çıkan glock marka silah vardır; görev tamamlanmıştır, anneye olan bağlılık kanıtlanmıştır ve olası sevgilinin de kırmızı çizgilerimize dokunamayacağına dair ultimatom verilmiştir. gerçekte ise böyle bir soru, çok nadir bir şekilde karşımıza çıkacak bir sorudur.
bir erkek için ilişki konusunda tecrübesizliğin en bariz ortaya çıktığı durumlar, genellikle ortamda sevgilileriyle ilgili sorunları olan dostlarımızın, olayları anlattıkları ve çözüm aradıkları durumlardır. bu hallerde, daha önce söylediğimiz gibi, bu sevginin hayatımızdaki önem sırasını bilmediğimiz için genellikle sert yaklaşımlarda bulunuruz. o yüzden "bekara karı boşamak kolay" demişlerdir. sözgelimi arkadaşımızın sevgilisi, arkadaşlarıyla buluştuğu bir gün somurtmuştur ve o günü rezil etmiştir. bizim için bunun karşılığı: "ya arkadaşlarımın yanında somurtup durdun, senle uğraşmaktan rezil oldum, bir daha gözüm görmesin seni" olabilir. çünkü biz birinin sevgilisi değiliz, onun kokusunu içimize çekmemişiz, elini tutmamışız, şefkatini hissetmemişiz. bilmiyoruz, kocaman bir boşluk var orada.
bu empati eksikliğini, bol bol okuyarak, konuşarak atmaya çalıştım hayatım boyunca. benim sevgilimin olmayışının sebeplerini başka bir gün detaylı yazabilirim; olan oldu ve koskoca yirmi altı yıl sonunda sevgililiğin ne olduğunu bilmeden bugünlere geldik. geldiğimiz noktada, bu tecrübesizliğimizle ilgili benim gibi olan dostlarıma vereceğim tavsiye; asla ne kendinizin olası ilişkileri ne de başkalarının ilişkileri hakkında keskin yargılara varmamanızdır.
belki istemeden bir yuvayı yıkacak belki çok mutlu olacağınız bir ilişkiden, sırf kuru gürültünüz yüzünden mahrum kalacaksınız. öncelikle kendinize ve karşınızdakine zaman verin. onun istekleri sizinkilerle çelişebilir. ilkelerinizi, arzularınızı, beklentilerinizi sanki anayasanın ilk dört maddesiymişçesine "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" konumundan çıkarın. zaten bir insanın en değerli varlığı erdemleridir ve onları da kimse kolay kolay değiştirmeye çalışmaz. bakın bakalım, ne tartışmaya açılabilir; nelerden vazgeçebiliriz biz bu uzun saçlı, güzel kokan şey için. bakalım varlığı hayatımızda nasıl yeni pencereler açacak, kapasitemizi nasıl genişletecek. belki her şeye, herkese yetecek bir enerjiyle dolacaksınız. belki de hayatınızı mahvedeceksiniz. inceleyin, bakın, olmazsa o kıvılcım zaten yanmamıştı ve bugünlere gelmiştik, artık yanmasa da olur.
bu erkekle ilişki kurma ihtimali olan kadınlara da tavsiyem; eğer gerçekten sevilmeye layık biri gibi görünüyorsa, o ilk aşamadan sonra onların hayattaki duruşlarına bakarak, dikkat ederek, saygıyla yaklaşın. eğer hayatınıza bu adamı katmak istiyorsanız, "bunla olur, baba adama benziyor bu" diyorsanız, onun bu tecrübesizliğini hissettirmeden, hayatın olağan bir akışıymışçasına girin hayatına. hemen ilk aydan "şu kızın numarasını sil, bu çocuklar içki içiyor, şu adam playboy seni de saptırmasından korkuyorum" gibi manyaklıklara girerseniz bu adamı kaybedebilirsiniz.
iyi kötü herkes, günün sonunda mutlu olduğu bir yaşamı hak ediyor. kimsenin hayatına kabus olmayı değil, güneş olmayı istemeliyiz.
devamını gör...
femme fatale
fransızca’da “felakete neden olan kadın” anlamına gelmektedir. bu türde bir çok film yapılmıştır. (bkz: basic instinct) (bkz: dream lover)
devamını gör...
hoşça kal
hoşça kal, bir veda sözü.
///
aşağıya bakıyorum. bir kadın bedeni. kalp atışını zar zor duyabiliyorum. biraz yavaş ama belirli bir ritim ile. yüzünü süzüyorum, bir his arıyorum . huzur, hüzün... duygusuz, belirsiz. siyah dağınık saçları beyaz çarşafın üzerinde bir tezat oluşturmuş. vücudu biraz kırılgan, güçsüz geliyor.
dokunmak istiyorum. uzatıyorum parmaklarımı boşluğa dokunur gibi oluyorum.
hafifçe göğe yükseliyorum. bu beden, benim. biraz daha uzaklaşıyorum. hafif bir serinlikle gelen ürpermeye benzeyen bir hissi yaşıyorum. garipsiyorum. ilk kez bu kadar özgürüm. bir kalıbım yok. şeklim de, sınırlarım da. kahkaha atıyorum. ses yok. ama kahkaha atıyorum. içimden gülmek gibi bir şey bu.
kendimden uzaklaşırken ferahlık duygusu artıyor. ne çok hapsetmişim, ne kalın bir duvar örmüşüm diye düşünüyorum. uzaklaşıyorum, kahkahalarım artıyor. hızla bir yerden başka bir yere gidebiliyorum. sınırım yok. aklıma uzun zamandır görmediğim, sesini duymadığım insanlar geliyor. bir bir ziyaret ediyorum. hayatlarını eşeliyorum. onlar fark etmiyor. bir yerde mutluyum, bir yerde huzurlu, birinde kıskanç, birinde öfkeli. hala hissedebiliyorum. bir o yana, bir bu yana dağılıyorum. yapmadığım, yaşamadığım, deneyimlemekten korktuğum her şeyi izliyorum. okyanusu görüyorum, kuzey ışıklarını, aşık olduğum insanları, kalbini kırdıklarımı, çocukluğumun yara izlerini, masallı gecelerimi , ailemi, dostlarımı, eşimi...
belirsiz bir zaman diliminde yaşarken birden kendimi özlüyorum. sınırlarımı, hayatımı. özgür olmak güzel de bensizken değil, diyorum. 'bir beden, kalıplara hapsolmak ama izlemek yaşamak değil ki...' diyorum. kendimi arıyorum. korkuyla dolanıyorum. var olmayan kalp atışlarım, hızlanıyor. korkuyorum. ya hiç bir daha ben olamazsam diye endişe ediyorum.
yolunu kaybetmiş ruhum, bu kez acı çekiyor; yeni bir sanrı oluşuyor.
birden bir sıcaklık hissediyorum. yaklaştıkça artıyor. arttıkça ona doğru çekiliyorum. işte orada. bu, benim. yaklaşıyorum. kalp atışlarım sanki biraz silikleşmiş. yüzüm biraz daha yorgun. belki de bezgin, bilmiyorum. ruh eksik olunca beden de bunu hissetmiş midir, diye merak ediyorum. sonra uzanıyorum kendime dokunmak istiyorum. başaramıyorum. ruhumu, benin içine sıkıştırmaya çalışıyorum; olmuyor. her şey gibi bedenimin içinden de geçiyorum. ruhumu, yüreğime oturtamıyorum. uğraşıyorum. üzülüyorum. bekliyorum. hiçbir şey değişmiyor. zaman geçiyor, belki de hiç geçmiyor. ruhum, bedenimin refakatçisi oluyor. ama bütünleşemiyor. bir müddet sonra belki biraz daha önce... artık vazgeçiyorum.
söylemek istediğim birçok şey var. keşkelerimden yeni bir duvar örüyorum ruhuma. çok sözüm var kendime. ama zamanı geçmiş. duymuyor.
vazgeçiyorum sonra. dilimde kalan son kelime dökülüyor, "hoşça kal."
///
aşağıya bakıyorum. bir kadın bedeni. kalp atışını zar zor duyabiliyorum. biraz yavaş ama belirli bir ritim ile. yüzünü süzüyorum, bir his arıyorum . huzur, hüzün... duygusuz, belirsiz. siyah dağınık saçları beyaz çarşafın üzerinde bir tezat oluşturmuş. vücudu biraz kırılgan, güçsüz geliyor.
dokunmak istiyorum. uzatıyorum parmaklarımı boşluğa dokunur gibi oluyorum.
hafifçe göğe yükseliyorum. bu beden, benim. biraz daha uzaklaşıyorum. hafif bir serinlikle gelen ürpermeye benzeyen bir hissi yaşıyorum. garipsiyorum. ilk kez bu kadar özgürüm. bir kalıbım yok. şeklim de, sınırlarım da. kahkaha atıyorum. ses yok. ama kahkaha atıyorum. içimden gülmek gibi bir şey bu.
kendimden uzaklaşırken ferahlık duygusu artıyor. ne çok hapsetmişim, ne kalın bir duvar örmüşüm diye düşünüyorum. uzaklaşıyorum, kahkahalarım artıyor. hızla bir yerden başka bir yere gidebiliyorum. sınırım yok. aklıma uzun zamandır görmediğim, sesini duymadığım insanlar geliyor. bir bir ziyaret ediyorum. hayatlarını eşeliyorum. onlar fark etmiyor. bir yerde mutluyum, bir yerde huzurlu, birinde kıskanç, birinde öfkeli. hala hissedebiliyorum. bir o yana, bir bu yana dağılıyorum. yapmadığım, yaşamadığım, deneyimlemekten korktuğum her şeyi izliyorum. okyanusu görüyorum, kuzey ışıklarını, aşık olduğum insanları, kalbini kırdıklarımı, çocukluğumun yara izlerini, masallı gecelerimi , ailemi, dostlarımı, eşimi...
belirsiz bir zaman diliminde yaşarken birden kendimi özlüyorum. sınırlarımı, hayatımı. özgür olmak güzel de bensizken değil, diyorum. 'bir beden, kalıplara hapsolmak ama izlemek yaşamak değil ki...' diyorum. kendimi arıyorum. korkuyla dolanıyorum. var olmayan kalp atışlarım, hızlanıyor. korkuyorum. ya hiç bir daha ben olamazsam diye endişe ediyorum.
yolunu kaybetmiş ruhum, bu kez acı çekiyor; yeni bir sanrı oluşuyor.
birden bir sıcaklık hissediyorum. yaklaştıkça artıyor. arttıkça ona doğru çekiliyorum. işte orada. bu, benim. yaklaşıyorum. kalp atışlarım sanki biraz silikleşmiş. yüzüm biraz daha yorgun. belki de bezgin, bilmiyorum. ruh eksik olunca beden de bunu hissetmiş midir, diye merak ediyorum. sonra uzanıyorum kendime dokunmak istiyorum. başaramıyorum. ruhumu, benin içine sıkıştırmaya çalışıyorum; olmuyor. her şey gibi bedenimin içinden de geçiyorum. ruhumu, yüreğime oturtamıyorum. uğraşıyorum. üzülüyorum. bekliyorum. hiçbir şey değişmiyor. zaman geçiyor, belki de hiç geçmiyor. ruhum, bedenimin refakatçisi oluyor. ama bütünleşemiyor. bir müddet sonra belki biraz daha önce... artık vazgeçiyorum.
söylemek istediğim birçok şey var. keşkelerimden yeni bir duvar örüyorum ruhuma. çok sözüm var kendime. ama zamanı geçmiş. duymuyor.
vazgeçiyorum sonra. dilimde kalan son kelime dökülüyor, "hoşça kal."
devamını gör...
dalyarak başlığının kapalı olması
bu neden kapalı? çünkü küfür değil. (bkz:tdk)
dalyarak: budalalığı yüzünden her zaman densizlik, küstahlık eden (kimse).
tdk'dan iyi biliyor olamazsınız sanırım.
edit: dalyaraklıktır dediğim tanım silinmiş az önce. çok saçma.
dalyarak: budalalığı yüzünden her zaman densizlik, küstahlık eden (kimse).
tdk'dan iyi biliyor olamazsınız sanırım.
edit: dalyaraklıktır dediğim tanım silinmiş az önce. çok saçma.
devamını gör...
mehmet pişkin
ne kadar ikiyüzlü olduğumuzu gösteren adam olarak kaldı hep aklımda.
varoş mahallesinden bi genç korkunç ucuz bir müzik eşliğinde son anlarını seyircilerine izletti ve kendini öldürdü. toplanıp doğal seçilim dediler. bir pislikten kurtulmuş gibi davrandılar. sanki böcek ölmüş gibi. o kadar değersiz bir şey öldü sanki.
bir diğeri şarap ve iyi bir müzik eşliğinde vedalaşma sonrası intihar etti resmen kahraman ilan edildi. mehmet pişkin varoş mahallerinden birinde yasayıp elinde bira, arka planda arabesk, öyle veda etseydi bu kadar konu edilecek miydi?
hatırlayan bilen vardır, eylül cansın vardı. trans olan bu arkadaş köpeğini annesine emanet edip ağlaya ağlaya ne kadar ikiyüzlü olduğumuzu anlattı ve kendisini köprüden attı. yine az kişi hatırlıyor onu.
neden? çünkü biz ikiyüzlü insanlarız. öyleyiz.
varoş mahallesinden bi genç korkunç ucuz bir müzik eşliğinde son anlarını seyircilerine izletti ve kendini öldürdü. toplanıp doğal seçilim dediler. bir pislikten kurtulmuş gibi davrandılar. sanki böcek ölmüş gibi. o kadar değersiz bir şey öldü sanki.
bir diğeri şarap ve iyi bir müzik eşliğinde vedalaşma sonrası intihar etti resmen kahraman ilan edildi. mehmet pişkin varoş mahallerinden birinde yasayıp elinde bira, arka planda arabesk, öyle veda etseydi bu kadar konu edilecek miydi?
hatırlayan bilen vardır, eylül cansın vardı. trans olan bu arkadaş köpeğini annesine emanet edip ağlaya ağlaya ne kadar ikiyüzlü olduğumuzu anlattı ve kendisini köprüden attı. yine az kişi hatırlıyor onu.
neden? çünkü biz ikiyüzlü insanlarız. öyleyiz.
devamını gör...



