antalya'da bir kadının cinsel saldırıya uğraması
sinkaflı küfürler etmeden bu haber hakkında ne kadar yorum yapabilirim bilmiyorum. diplomamı yakmayı isteyecek kadar beni tiksindiren adalet sistemine mi arabasında ne işi varmış diye soracak kadar aptal insanlara mı bu şeref yoksununa mı neye sövsem içim rahat etmeyecek. şurada kendimizi de parçalasak bir halta yaramayacak olduğunu bilmek kadar çaresiz hissettiren bir şey yok. düşünüyorum bir yol, bir çıkış, bir şey, herhangi bir şey... yok hiçbir şey yok! sadece oturup dehşetle okumaktan başka, ağız dolusu sövmekten başka elimiz kolumuz bağlı öylece durmaktan başka bir şey yapamamak insanın midesini bulandırıyor. tecavüze uğruyor, yakılıyor, gömülüyor, çatıdan veya balkondan aşağı itiliyoruz; bir gece yarısı apartman boşluğunda bıçaklanıyor, sırf o an orada olduğumuz için boğazımız kesiliyor, akrabalarımız hatta iş arkadaşlarımız bazen tanımadığımız insanlar tarafından tacize uğruyor, dövülüyoruz sonra ne giydiğimizden tutun ne içtiğimize kadar suçlu bulunuyoruz. bizi öldürüyorlar ve hepimiz sadece izliyoruz. hayatımızı mahvediyorlar ve mahkeme utanmasa madalya takacak bu heriflere. utanmasalar, ellerine ödül tutuşturup tebrik edecekler. yazık, sadece çok yazık.
devamını gör...
türkan saylan
ülkeye aydın insan yetiştiren değerimizdi.
“eğer bir yerlerde bilime, demokrasiye, barışa, aydınlığa aç bir çocuk senin ışığını bekliyorsa, sönmeye hakkın yoktur. ışıyacaksın. ölüme saniyeler kalmış olsa bile.” sözlerinin sahibi aydın insan.
“eğer bir yerlerde bilime, demokrasiye, barışa, aydınlığa aç bir çocuk senin ışığını bekliyorsa, sönmeye hakkın yoktur. ışıyacaksın. ölüme saniyeler kalmış olsa bile.” sözlerinin sahibi aydın insan.
devamını gör...
internetin efsane olmuş absürt komik videoları
en unutulmazlarından biri, aşırı yüksek bütçeli suavi taklididir.
devamını gör...
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
aynı yapıda iki metalin uzayda birbirine değdiğinde yapışması ve ayrılmamasıdır.
bu inanılmaz gerçek, soğuk kaynak olarak da bilinir. bu durumun oluşması sırasında iki metal parçası, birbirlerinin atomlarının ayrı olduklarını anlayamazlar ve tek parça olduklarını düşünürler.
dünyada ise parçalar arasında bulunması muhtemel olan hava ve su nedeniyle bu durum dünya'da gerçekleşmez.
yani eğer uzay istasyonuna yeni bir parça eklemek isterseniz, dışarıdaki metal kısma aynı yapıda olan başka bir metali dokundurmanız yeterli olacaktır.
bu inanılmaz gerçek, soğuk kaynak olarak da bilinir. bu durumun oluşması sırasında iki metal parçası, birbirlerinin atomlarının ayrı olduklarını anlayamazlar ve tek parça olduklarını düşünürler.
dünyada ise parçalar arasında bulunması muhtemel olan hava ve su nedeniyle bu durum dünya'da gerçekleşmez.
yani eğer uzay istasyonuna yeni bir parça eklemek isterseniz, dışarıdaki metal kısma aynı yapıda olan başka bir metali dokundurmanız yeterli olacaktır.
devamını gör...
askerlikte ilk sabah
"koğuş kaalk! haydi beyler, haydi!" şeklinde bağırılması sonucunda uykunuzdan uyanıp "rüya değilmiş" dediğiniz, ardından tarifi imkansız bir sıkıntı ve iç daralması yaşadığınız sabahtır.
devamını gör...
büyük suriyeli mitingi
her zaman diyorum bu adamlar yakında dil hak hukuk diyecekler ve silahlanacaklar. gelen afganlar bu adamlara destek kuvvetidir.
devamını gör...
clubhouse
mantıklı bulmadığım uygulama.
başta yüz yüze konuşuyorduk. üstümüzü başımızı tiril tiril giyinip çıkardık sokağa, birini gördüğümüz an selam verirdik muhabbet başlardı.
sonra hayatımıza telefon girdi, birine selam verebilmek için o kişinin bizim konuşma talebimizi kabul etmesi gerekiyordu artık. konuşma sırasında ise yüz yüze konuşurkenki alışkanlıklarımız aynen devam ediyordu. kıyafetlerimize ihtiyacımız yoktu ama artık. pijamalarımızla bile konuşabiliyorduk.
hemen akabinde "mesajlaşma/chatleşme" girdi hayatımıza. biri ile konuşmak için ondan izin alma fikri diyaloğun iki tarafında bulunan kişileri psikolojik olarak alt-üst ilişkisine sokuyordu. bu rahatsız ediciydi dönem gençleri için. fakat mesajlaşmada böyle bir şey yoktu, direkt gönderiyordun ve karşıdaki istemese de alıyordu bu mesajı. bu yöntemin güzel bir diğer yönü de o anda bir fikir üretip hemen konuşma zorunluluğun olmamasıydı, sabah gelen bir mesaja ne cevap yazacağını akşama kadar düşünebiliyordun.
ardından bu mesajlaşma işi herkesin çok hoşuna gitti, mahalledeki arkadaş ortamlarını neredeyse tamamen buraya taşımıştı artık gençler. fakat sistem toplu mesajlaşmaya/paylaşıma müsait değildi ve ilk toplu paylaşım mecraları ortaya çıkmaya başladı.
tam bu noktada ikiye bölünme oldu: grupça konuşmak ve toplu paylaşım yapmak. konuşma kısmı bugünün whatsapplarına/telegramlarına kadar evrilirken diğer kısım facebook ve instagram olarak kendini öne çıkardı.
bu sırada bir şeyi toplu olarak konuşma fikri gelişti, neden tanımadığın insanlarla da konuşmayasın, mahalledekileri arkadaşlarının da ötesindekilerle? işte bu noktada özellikle twitter gibi mecralar öne çıktı. ana tema fikir paylaşmaktı, o fikir etrafında ülkenin dört tarafındaki insanlarla toplanabiliyor ve fikir alışverişinde bulunabiliyordun.
iletişimin gelişme aşamalarına bakarak insanın bunlara tepki olarak geliştirdiği birkaç davranışa bakalım.
tahammülsüzlük: her an ulaşılabilir olmanın hoş bir şey olmadığının farkına vardık, bize verilen selamı istediğimiz zaman alma özgürlüğü hoşumuza gitmişti. gerçek zamanlı bir iletişimdense sıra tabanlı bir iletişimi yeğlemiştik.
hızlı tüketim alışkanlığı: iletişimi de diğer her şey gibi hızlı tüketmeye alıştık, bir el hareketi ile dünyadaki yüzlerce fikire erişebiliyor onları çekirdek çitler gibi okuyabiliyorduk. dolayısıyla bir kişi ile iletişmekten ziyade tüm dünya ile iletişmek daha makul oldu. fakat koca bir kase çekirdeği çitlemek gibiydi bu, aralarında illa ki tadı acı olan vardı ve bu yediğimiz onca tatlı çekirdeğin tadını alıp götürüyordu. bu noktada da bize duymak istediğimizi söyleyen topluluklara dahil olmaya başladık. fakat bu topluluklar da kâr etmedi.
beğenilme/takdir edilme/üstün görülme: zaman zaman bir profil fotoğrafının arkasına sığınıp dilediği şeyleri yazan birinin yazdıklarını okuyor ve sinirleniyoruz, ardından belki içimizden belki dışımızdan laf ediyor/küfrediyoruz. bunu neden yapıyoruz? çünkü bir geri dönüşü yok, çünkü o kişiyi o an zihnimizde devasa bir gübre topu olarak hayal ediyoruz, o kişi gerçek bir insan değil. bütün kötü şeyleri ona yakıştırıyor, böylece o profil fotoğrafını* yererken kendimizi de gizliden övmüş oluyoruz.
şimdi bu üç ilkeye bakarak konuşalım, clubhouse neye karşılık geliyor?
hızlı tüketimi kolaylaştırıyor belki bir nebze.
peki tahammül? iletişimi gerçek zamanlı bir eylemden sıra tabanlı bir eyleme çevirmişken clubhouse alıyor bunu gerisin geri gerçek zamanlı bir eyleme çeviriyor. bu ne kadar mantıklı?
peki sizce cidden başkalarının ne düşündüğünü bu kadar önemsiyor muyuz? ben söyleyeyim, hayır. önemsediğimiz şey başkalarının fikrini okuyup onların ne kadar aptal olduğuna kanaat getirmek.
ayrıca siz zannediyor musunuz ki içeri giren herkes kültür orgazmı yaşıyor? ülke ne ise clubhouse da o*. kişi sayısı azken bir nebze göze batmıyorken sayı arttıkça toplumun ortalaması orada da karşılığını bulacak, belki de buldu bile. günlük hayatta sokakta-iş yerinde-çarşı pazarda tahammül edemediğiniz insanlar ses dalgasına dönüşüp evinize giriyor*. üstelik gübre topu olarak hayal edebileceğinizden fazla gerçekler. dolayısıyla bu uzun vadede can sıkıcı. üstelik günlük hayatta evinize kaçarak bunlardan kurtulabiliyorken bu uygulamada o da mümkün değil. tek çözüm uygulamayı kapatmak.
clubhouse pandemideki iletişim yoksunluğunun dijital, geçici bir çözümünden ibaret. pandemiden sonra rağbet göreceğini sanmıyorum. ha görürse de %95'i reel tinder, %4'ü birbirine şov yapma peşinde olan herbokolog tayfa*, %1'i de arkadaş grupları olmak üzere varlığını sürdürür.
sosyal medya platformlarının gelişimine bakarak geleceğin nasıl olabileceğini aşağı yukarı kestirebiliriz. insanlar yarattığı sanal karakterler ile alter egolarını dışavurmayı sevdiler. yarattıkları bu personalar da hayallerindeki* mesleğe, tipe, sese, karaktere sahip. onda gerçekten kendilerinden bir parça olmasını isteyeceklerini sanmıyorum, en azından gidişat bunu gösteriyor.
işbu giriyi okuyan kişi: sen, evet evet sen, ordaki, hey görebiliyorum seni. bunlar dümdüz bir internet kullanıcısının yorumu haberin olsun, psikoloji msikoloji hak getire, dümdüz insan yorumu.
başta yüz yüze konuşuyorduk. üstümüzü başımızı tiril tiril giyinip çıkardık sokağa, birini gördüğümüz an selam verirdik muhabbet başlardı.
sonra hayatımıza telefon girdi, birine selam verebilmek için o kişinin bizim konuşma talebimizi kabul etmesi gerekiyordu artık. konuşma sırasında ise yüz yüze konuşurkenki alışkanlıklarımız aynen devam ediyordu. kıyafetlerimize ihtiyacımız yoktu ama artık. pijamalarımızla bile konuşabiliyorduk.
hemen akabinde "mesajlaşma/chatleşme" girdi hayatımıza. biri ile konuşmak için ondan izin alma fikri diyaloğun iki tarafında bulunan kişileri psikolojik olarak alt-üst ilişkisine sokuyordu. bu rahatsız ediciydi dönem gençleri için. fakat mesajlaşmada böyle bir şey yoktu, direkt gönderiyordun ve karşıdaki istemese de alıyordu bu mesajı. bu yöntemin güzel bir diğer yönü de o anda bir fikir üretip hemen konuşma zorunluluğun olmamasıydı, sabah gelen bir mesaja ne cevap yazacağını akşama kadar düşünebiliyordun.
ardından bu mesajlaşma işi herkesin çok hoşuna gitti, mahalledeki arkadaş ortamlarını neredeyse tamamen buraya taşımıştı artık gençler. fakat sistem toplu mesajlaşmaya/paylaşıma müsait değildi ve ilk toplu paylaşım mecraları ortaya çıkmaya başladı.
tam bu noktada ikiye bölünme oldu: grupça konuşmak ve toplu paylaşım yapmak. konuşma kısmı bugünün whatsapplarına/telegramlarına kadar evrilirken diğer kısım facebook ve instagram olarak kendini öne çıkardı.
bu sırada bir şeyi toplu olarak konuşma fikri gelişti, neden tanımadığın insanlarla da konuşmayasın, mahalledekileri arkadaşlarının da ötesindekilerle? işte bu noktada özellikle twitter gibi mecralar öne çıktı. ana tema fikir paylaşmaktı, o fikir etrafında ülkenin dört tarafındaki insanlarla toplanabiliyor ve fikir alışverişinde bulunabiliyordun.
iletişimin gelişme aşamalarına bakarak insanın bunlara tepki olarak geliştirdiği birkaç davranışa bakalım.
tahammülsüzlük: her an ulaşılabilir olmanın hoş bir şey olmadığının farkına vardık, bize verilen selamı istediğimiz zaman alma özgürlüğü hoşumuza gitmişti. gerçek zamanlı bir iletişimdense sıra tabanlı bir iletişimi yeğlemiştik.
hızlı tüketim alışkanlığı: iletişimi de diğer her şey gibi hızlı tüketmeye alıştık, bir el hareketi ile dünyadaki yüzlerce fikire erişebiliyor onları çekirdek çitler gibi okuyabiliyorduk. dolayısıyla bir kişi ile iletişmekten ziyade tüm dünya ile iletişmek daha makul oldu. fakat koca bir kase çekirdeği çitlemek gibiydi bu, aralarında illa ki tadı acı olan vardı ve bu yediğimiz onca tatlı çekirdeğin tadını alıp götürüyordu. bu noktada da bize duymak istediğimizi söyleyen topluluklara dahil olmaya başladık. fakat bu topluluklar da kâr etmedi.
beğenilme/takdir edilme/üstün görülme: zaman zaman bir profil fotoğrafının arkasına sığınıp dilediği şeyleri yazan birinin yazdıklarını okuyor ve sinirleniyoruz, ardından belki içimizden belki dışımızdan laf ediyor/küfrediyoruz. bunu neden yapıyoruz? çünkü bir geri dönüşü yok, çünkü o kişiyi o an zihnimizde devasa bir gübre topu olarak hayal ediyoruz, o kişi gerçek bir insan değil. bütün kötü şeyleri ona yakıştırıyor, böylece o profil fotoğrafını* yererken kendimizi de gizliden övmüş oluyoruz.
şimdi bu üç ilkeye bakarak konuşalım, clubhouse neye karşılık geliyor?
hızlı tüketimi kolaylaştırıyor belki bir nebze.
peki tahammül? iletişimi gerçek zamanlı bir eylemden sıra tabanlı bir eyleme çevirmişken clubhouse alıyor bunu gerisin geri gerçek zamanlı bir eyleme çeviriyor. bu ne kadar mantıklı?
peki sizce cidden başkalarının ne düşündüğünü bu kadar önemsiyor muyuz? ben söyleyeyim, hayır. önemsediğimiz şey başkalarının fikrini okuyup onların ne kadar aptal olduğuna kanaat getirmek.
ayrıca siz zannediyor musunuz ki içeri giren herkes kültür orgazmı yaşıyor? ülke ne ise clubhouse da o*. kişi sayısı azken bir nebze göze batmıyorken sayı arttıkça toplumun ortalaması orada da karşılığını bulacak, belki de buldu bile. günlük hayatta sokakta-iş yerinde-çarşı pazarda tahammül edemediğiniz insanlar ses dalgasına dönüşüp evinize giriyor*. üstelik gübre topu olarak hayal edebileceğinizden fazla gerçekler. dolayısıyla bu uzun vadede can sıkıcı. üstelik günlük hayatta evinize kaçarak bunlardan kurtulabiliyorken bu uygulamada o da mümkün değil. tek çözüm uygulamayı kapatmak.
clubhouse pandemideki iletişim yoksunluğunun dijital, geçici bir çözümünden ibaret. pandemiden sonra rağbet göreceğini sanmıyorum. ha görürse de %95'i reel tinder, %4'ü birbirine şov yapma peşinde olan herbokolog tayfa*, %1'i de arkadaş grupları olmak üzere varlığını sürdürür.
sosyal medya platformlarının gelişimine bakarak geleceğin nasıl olabileceğini aşağı yukarı kestirebiliriz. insanlar yarattığı sanal karakterler ile alter egolarını dışavurmayı sevdiler. yarattıkları bu personalar da hayallerindeki* mesleğe, tipe, sese, karaktere sahip. onda gerçekten kendilerinden bir parça olmasını isteyeceklerini sanmıyorum, en azından gidişat bunu gösteriyor.
işbu giriyi okuyan kişi: sen, evet evet sen, ordaki, hey görebiliyorum seni. bunlar dümdüz bir internet kullanıcısının yorumu haberin olsun, psikoloji msikoloji hak getire, dümdüz insan yorumu.
devamını gör...
allah
arap mitolojisine göre evreni yoktan var eden, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, mutlak güç ve kontrol sahibi, eşi benzeri olmayan tanrıdır.
devamını gör...
sana gül bahçesi vadetmedim
bu kitabın bu kadar önemli olmasının sebebi yazarın kendisinin de akıl hastanesinde zaman geçirmiş olması ve kendi anılarından yola çıkarak gerçeklerle bezenmiş bu kitabı yazmasıdır. benzer zorluklarla yüzleşen veya psikolojik sorunlu yakınları olan insanların okuması gereken faydalı bir eserdir. psikolojik problemlerimiz 2020 yılında oldu da farkında değiliz sanki.
(bkz: sanagulbahcesivadetmedim) kaliteli yazılarını okurken bu kitabı tekrar okuma isteği duydum.
--! spoiler !--
kitaptan bazı alıntılar…
--! spoiler !--
deborah kibritin kuru yakıtı tutuşturduğunu hissetti. “adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor peki?” ...
“bak dinle beni,” dedi furi (deborah’nın psikiyatristi). “sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim. ve hiç bir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim. sana ancak bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. ben yalan şeyler vadetmem hiç. kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!”
ona bir anlatabilsem... diye düşündü furi. çölde doğup büyümüş bir insana, daha görmediği nice bereketli, verimli, olağanüstü derecede güzel topraklar olduğu nasıl anlatılabilirdi acaba?
deborah’ın okuduğu bütün kitaplar ona kesin ifadeler kullanmamasını, tartışmamasını ve duygularını belli etmemesini, neşeli ve yardımsever olmasını söylüyordu.
ölümden başka ölümler -daha kötüleri- de vardır.
sizin yalnızca bir çeşit soğuğunuz var; paltolarla halledebilecek bir soğuk.
acıyı kendi tekelinizde mi sanıyorsunuz?
anılar biçim olarak değişmeyebilir ama yıllar boyu önemlerinin vurgulanması onlara korkunç boyutlar kazandırabilir.
sevdiğiniz insanları korumak için hiçbir zaman dünyayı yeniden kuramayacağınızı anlatmaya çalışıyorum size.
bütün hasta insanların hastanelerde olduğunu mu sanıyorsun sen?
(bkz: sanagulbahcesivadetmedim) kaliteli yazılarını okurken bu kitabı tekrar okuma isteği duydum.
--! spoiler !--
kitaptan bazı alıntılar…
--! spoiler !--
deborah kibritin kuru yakıtı tutuşturduğunu hissetti. “adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor peki?” ...
“bak dinle beni,” dedi furi (deborah’nın psikiyatristi). “sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim. ve hiç bir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim. sana ancak bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. ben yalan şeyler vadetmem hiç. kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!”
ona bir anlatabilsem... diye düşündü furi. çölde doğup büyümüş bir insana, daha görmediği nice bereketli, verimli, olağanüstü derecede güzel topraklar olduğu nasıl anlatılabilirdi acaba?
deborah’ın okuduğu bütün kitaplar ona kesin ifadeler kullanmamasını, tartışmamasını ve duygularını belli etmemesini, neşeli ve yardımsever olmasını söylüyordu.
ölümden başka ölümler -daha kötüleri- de vardır.
sizin yalnızca bir çeşit soğuğunuz var; paltolarla halledebilecek bir soğuk.
acıyı kendi tekelinizde mi sanıyorsunuz?
anılar biçim olarak değişmeyebilir ama yıllar boyu önemlerinin vurgulanması onlara korkunç boyutlar kazandırabilir.
sevdiğiniz insanları korumak için hiçbir zaman dünyayı yeniden kuramayacağınızı anlatmaya çalışıyorum size.
bütün hasta insanların hastanelerde olduğunu mu sanıyorsun sen?
devamını gör...
doğurduğu bebeği bıçaklayarak öldüren anne
anne deme annelere hakaret olur. hayvan da değil çünkü hayvanlar dahi böyle yapmaz. bildiğin ruhsuz manyağın teki işte.
devamını gör...
annem babama nasıl verdi acaba neler hissetti
okumak istesek inci sözlük' de olurduk dediğim başlık.
devamını gör...
çocuk yapacaklara tavsiyeler
yapmayın. lütfen. gezegenimiz bu kadar gereksiz insan nüfusunu kaldıramayacak noktaya geldi.
yapılacaksa bile en fazla 1 tane. hadi bilemedin 2.
10 tane çocuk yapıyorlar art arda bi tane sağlıklı eleman çıkmıyor onlardan. çünkü yetemiyor ana baba. zaten ben bu çocuğa yetmeliyim bilincine sahip olan bi çift de öyle 10 çocuk yapmaz.
hadi diyelim bu unsurlar yok. böyle tehlikeler böyle riskler yok varsayalım. neresi güzel? neyi güzel? neden? anlamıyorum.
komşunun çocuğu oldu şimdi de konuşma çağına geldi sabahtan akşama kadar da da ba ba dadaa diye ötüyor çocuk.*
gece zırlaması ayrı, kusması, hasta olması, her şeye ağlaması, derdini bi kaç yıl sözlü olarak anlatamaması, 2 yaş sendromu 5 yaş bilmem neyi, süt dişi, yürümesi, okula gitmesi, yok neymiş arkadaşlarının dalga geçmesi, dersleri, büyüyüp ergen olması, ergenlikle birlikte hem tipinin hem içinin bozulup acayip asi bi maddeye dönüşmesi vs vs bir sürü olay. ama o ana babaya sorsanız ayy bi gülümsemesi yetiyor öyle deme eheh derler.
sahi yetiyor mu bi gülümseme?
başlığa geri dönecek olursak çocuk sahibi değilim. olmayı da bu zamanda düşünmüyorum. çocuk sahibi olan yazarlar kendi tecrübelerini belki paylaşmak isterler.
yapılacaksa bile en fazla 1 tane. hadi bilemedin 2.
10 tane çocuk yapıyorlar art arda bi tane sağlıklı eleman çıkmıyor onlardan. çünkü yetemiyor ana baba. zaten ben bu çocuğa yetmeliyim bilincine sahip olan bi çift de öyle 10 çocuk yapmaz.
hadi diyelim bu unsurlar yok. böyle tehlikeler böyle riskler yok varsayalım. neresi güzel? neyi güzel? neden? anlamıyorum.
komşunun çocuğu oldu şimdi de konuşma çağına geldi sabahtan akşama kadar da da ba ba dadaa diye ötüyor çocuk.*
gece zırlaması ayrı, kusması, hasta olması, her şeye ağlaması, derdini bi kaç yıl sözlü olarak anlatamaması, 2 yaş sendromu 5 yaş bilmem neyi, süt dişi, yürümesi, okula gitmesi, yok neymiş arkadaşlarının dalga geçmesi, dersleri, büyüyüp ergen olması, ergenlikle birlikte hem tipinin hem içinin bozulup acayip asi bi maddeye dönüşmesi vs vs bir sürü olay. ama o ana babaya sorsanız ayy bi gülümsemesi yetiyor öyle deme eheh derler.
sahi yetiyor mu bi gülümseme?
başlığa geri dönecek olursak çocuk sahibi değilim. olmayı da bu zamanda düşünmüyorum. çocuk sahibi olan yazarlar kendi tecrübelerini belki paylaşmak isterler.
devamını gör...
hipnik baş ağrısı
karakteristik olarak gece uykuya daldıktan birkaç saat sonra ortaya çıkan, orta şiddette baş ağrısıdır,genel olarak 30 dk sürer.
bu hastalar gece yatarken lityum karbonat kullanırlar, lityuma cevabı iyidir.
bu hastalar gece yatarken lityum karbonat kullanırlar, lityuma cevabı iyidir.
devamını gör...
olmak istenen cansız varlık
güzel manzarası olan bir uçurumda dev bir kaya parçası olmak isterdim. 7/24 manzara ne hoş.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
bu son derece derin ve acıklı şiiri çok yakın arkadaşımın aşık olduğum abisine yazdım. abilere kavuşamayan tüm gönül dostlarına gelsin bu şiirim. sevdiğim beyefendiye kavuşmak için arkadaşımın ölmesi gerekiyor. dualarınızı bekliyorum.
a klımın ulaşamadığı bir yerdi kollarına bir omuz mesafesi kaldı
b ütün ölümler uyudu göğsünün kesik nefes alışının üstünde
i mkansız bir kavuşma hali durur tam orada adına kardeşin diyorlar
n asıl olur nereye varır bilmem ben kendimden geriye düştüm
i ddet müddeti başladığı gün kendi silahıma dönüştüm
y angın benim, sana sönmüşlüğümün suyudur ağzın
e bediyete varmış bir huzurdur fetiş unsuru ellerin
r enklerinin içinde en kırmızı benim, bana siyahlan
i stersen mafya ile anlaşırım hiç sorun olmaz bilesin
m (b)iraderi dövdürüp buradan uzaklara kaçalım neden demedin?
ah ah.
a klımın ulaşamadığı bir yerdi kollarına bir omuz mesafesi kaldı
b ütün ölümler uyudu göğsünün kesik nefes alışının üstünde
i mkansız bir kavuşma hali durur tam orada adına kardeşin diyorlar
n asıl olur nereye varır bilmem ben kendimden geriye düştüm
i ddet müddeti başladığı gün kendi silahıma dönüştüm
y angın benim, sana sönmüşlüğümün suyudur ağzın
e bediyete varmış bir huzurdur fetiş unsuru ellerin
r enklerinin içinde en kırmızı benim, bana siyahlan
i stersen mafya ile anlaşırım hiç sorun olmaz bilesin
m (b)iraderi dövdürüp buradan uzaklara kaçalım neden demedin?
ah ah.
devamını gör...
teyze kızına aşık olmak
acilen piskolojik destek almalısın. miğdem bulandı.
devamını gör...
kırmızı dudaklı yarasa balığı
şahsıma altın günlerine abartılı makyaj ve sinirli bir suratla gelen teyzeleri anımsatmıştır.
rüküş rüküş. *
rüküş rüküş. *
devamını gör...
sözlük radyosunun yayına başlaması
devamını gör...
ayakkabıları bir metreden yere serbest düşmeye bırakmak
newton amcamızın hareket kanunlarından yola çıkarak hacer teyzemizin 5 katlı bir apartmanın en üst katında oturmakta olduğunu ve markete gitmek üzere ayakkabılarını yere 1 metre mesafeden serbest düşmeye bıraktığında apartman içindeki olacaklara bilimsel olarak bakalım.
buradaki şartlardan birisi hava sürtünmesi olmayan bir ortam olarak düşünüyoruz. ikinci olarak da yer çekimi sabitini kısaca 10 alalım.
not: hacer teyzenin terliği hareketi boyunca g (yerçekimi ivmesi) ile düzgün hızlanan hareket yapacaktır.
bunun için bilmemiz gereken formüllerden birisi:
h=(1/2)gt^2
h: metre olarak yükseklik,
g: ivme-yer çekimi sabiti (metre/saniye kare)
t: saniye olarak zaman.
değerleri denklemde yerine koyduğumuzda hacer teyzemizin ayakkabısının teki tam olarak 0.447 saniye sonra zemine bütün haşmetiyle yapıştığı görmekteyiz.
şimdi de hacer teyzemizin terliği (ayakkabısı) yere kaç metre/saniye hızla yapıştığına bakalım.
bunun için bilmemiz gereken tek formül:
v=g.t
değerler yerine konduğunda hacer teyzemizin terliğinin yere 4,47 metre/saniye hızla çarptığını bulmuş olduk bilimsel olarak. ben anlamam, bu değeri km/saat olarak çevir derseniz eğer kısaca bulmuş olduğunuz hızı 3.6 ile çarparak hızı km/saat formatına dönüştürmüş olursunuz.
eee o zaman hacer teyzenin terliği yere yaklaşık 16 km/saat hızla çarpmış oluyor. apartman içerisindeki şiddetlenerek artan ses de cabası efendim. bir rivayete göre 3. kattaki mehmet amca da bu sesi çok rahat duymaktadır.
işbu tanımımda ayakkabılarını kibarca zemine bırakmayıp, belli bir mesafeden yere serbest düşmeye bırakan tüm kalbi temiz insanlara gelsin.
buradaki şartlardan birisi hava sürtünmesi olmayan bir ortam olarak düşünüyoruz. ikinci olarak da yer çekimi sabitini kısaca 10 alalım.
not: hacer teyzenin terliği hareketi boyunca g (yerçekimi ivmesi) ile düzgün hızlanan hareket yapacaktır.
bunun için bilmemiz gereken formüllerden birisi:
h=(1/2)gt^2
h: metre olarak yükseklik,
g: ivme-yer çekimi sabiti (metre/saniye kare)
t: saniye olarak zaman.
değerleri denklemde yerine koyduğumuzda hacer teyzemizin ayakkabısının teki tam olarak 0.447 saniye sonra zemine bütün haşmetiyle yapıştığı görmekteyiz.
şimdi de hacer teyzemizin terliği (ayakkabısı) yere kaç metre/saniye hızla yapıştığına bakalım.
bunun için bilmemiz gereken tek formül:
v=g.t
değerler yerine konduğunda hacer teyzemizin terliğinin yere 4,47 metre/saniye hızla çarptığını bulmuş olduk bilimsel olarak. ben anlamam, bu değeri km/saat olarak çevir derseniz eğer kısaca bulmuş olduğunuz hızı 3.6 ile çarparak hızı km/saat formatına dönüştürmüş olursunuz.
eee o zaman hacer teyzenin terliği yere yaklaşık 16 km/saat hızla çarpmış oluyor. apartman içerisindeki şiddetlenerek artan ses de cabası efendim. bir rivayete göre 3. kattaki mehmet amca da bu sesi çok rahat duymaktadır.
işbu tanımımda ayakkabılarını kibarca zemine bırakmayıp, belli bir mesafeden yere serbest düşmeye bırakan tüm kalbi temiz insanlara gelsin.
devamını gör...
