atatürk'e hiç kara mizah yapılmaması
izahı olmayan şeyin mizahı olur. atatürk ile ilgili izah edemediğin bir şey varsa sor dostum, biz anlatırız sana...
devamını gör...
satürnünü arayan panda
bazen kendini dünya denilen gezegende fazlalık olup satürn'ünü arayan bir panda gibi hissedersin..
(bkz: satürnünü arayan panda)
(bkz: satürnünü arayan panda)
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
ıçimizden birisi olan dışımızdaki irlandalı ile radyo programı.*
beklemedeyiz efenim.
beklemedeyiz efenim.
devamını gör...
mutlu olma sanatı (bertrand russell)
bertrand russell*ın 1930 yılında yaşam deneyimleri ile gözlemlerine dayanarak yazdığı, mutlu ve tatminkar bir hayat yaşamak üzerine olan kitabının adıdır.
kitap, yaşam kalitesini artırmak isteyenlere bir reçete niteliğinde olan popüler bir sağduyu ürünüdür. kişisel gelişim adına yazılmış bir çok kitapta aranan mutluluğun sırlarını açıklar.
russell'e göre mutluluk, bazı insanların bizim elimizden alabileceği temel insani haklardan birisi değildir. kişi mutluluğa başkalarını suçlayarak değil, belirlediği hedeflere erişmek için mücadele ederek ve bu mücadele sırasında eğlenerek ulaşmalıdır. kişi bu mücadeleyi iç dünyasında değil, sosyal yaşamına yönelerek vermelidir.
hoşnutsuzluk ile heves kırıklığının başlıca nedenlerinden birisi, insanın sevilmediği duygusuna kapılmasıdır. bunun aksi olarak, seviliyorum duygusu da, keyfi artırır. bir insan, sevilmediği duygusuna birçok nedenlerden kapılabilir. ya kendisinin hiç kimse tarafından sevilemeyecek derecede kötü bir insan olduğuna inanmıştır ya çocukluğunda fazla sevilmemiş ve bunu kabullenmek zorunda kalmıştır ya da gerçekten hiç kimsenin sevmediği bir insandır. bu sonuncusu, çocuklukta uğranılmış bir talihsizlik nedeniyle kendine güvenini yitirmiş olmaktan ileri gelebilir. sevilmediğini sanan kimse, değişik davranışlarda bulunur. sevilmek için büyük çaba harcar; örneğin, görülmemiş iyilikler yapabilir. ama bunda başarısızlığa uğraması çok olasıdır, çünkü iyiliğin asıl nedeni, iyilik görenlerce kolayca anlaşılır; oysa insanın yapısı, sevilmeyi az isteyenlere sevgi göstermeye uygundur.
hayatı güvenle karşılayanlar, güvensizlikle karşılayanlardan çok daha mutludurlar; hiç değilse kendilerine güvenleri bir felakete yol açmadığı sürece bu böyledir. üstelik her durumda olmasa bile, büyük bir çoğunlukla güven duygusu, başkalarının karşılaşacağı tehlikelerden kaçabilmeye yardımcı olur. bir uçurumun bir kıyısından öbürüne uzatılmış dar bir kalas üzerinde yürürken, korkanın düşme olasılığı, korkmayandan fazladır. yaşam yolunda da aynı durum vardır. korkusuz da beklenmeyen bir felaketle karşılaşabilir, ama çekingenin mutsuzluğa düşeceği birçok güç durumdan burnu bile kanamadan kurtulma şansı büyüktür. güvende olmanın bu yararlı biçimi çeşitlidir. birisi dağlarda, diğeri denizlerde, bir diğeri havalarda güvenli olur. ama genelde yaşama güvenmek, gereksinim duyulan sevginin bulunmasıyla mümkün olur.
güven duygusunu sevmek değil, sevilmek doğurur, ama bu duygu en çok karşılıklı sevgiyle oluşur. daha doğrusu, yalnız sevgi değil, hayranlık da bu etkiye sahiptir. anne-babası kendisine düşkün olan bir çocuk, bu sevgiyi bir doğa yasası olarak kabul eder. bu sevgi onun mutluluğu için büyük önem taşımasına karşın, üzerinde pek fazla durup düşünmez. dünyayı, önüne çıkmış ve büyüdüğü zaman çıkacak olan daha ilgi çekici serüvenleri düşünür. ama bütün bu dış ilgilerin ardında, kendisini her felaketten koruyacak bir anne-baba sevgisi bulunduğunu hisseder. şu ya da bu nedenle anne-baba sevgisinden yoksun kalan bir çocuk, korkuya ve kendine acıma duygusuna kapılır, pısırıklaşıp çekingen olur ve artık dünyaya görüp öğrenme isteği ile bakamaz. böyle çocuklar, şaşılacak derecede küçük yaşlarından itibaren hayatı, ölümü ve insanlığın kaderini düşünmeye başlarlar. önce melankolik olurlar; sonunda ise herhangi bir felsefe ya da inançtan medet umar, içlerine kapanırlar. oysa dünya, belirli bir sıra gözetilmeden serpiştirilmiş hoş ve hoş olmayan şeylerle dolu bir pazar yeridir. bunlardan anlaşılması mümkün bir sistem çıkarma isteği, aslında korkuya dayanır, daha doğrusu agorafobiden, yani açık alan korkusundan gelir. çekingen öğrenci, kitaplığın dört duvarı içinde güven duyar. eğer kendisini dış alemin de aynı biçimde düzenli olduğuna inandırabilirse, sokağa çıktığında da buna benzer bir güven duyar. eğer bu kişi daha fazla sevilmiş olsaydı, gerçek dünyadan daha az korkar ve onun yerine ideal bir dünya yaratma zorunluluğu duymazdı.
sevginin en iyi biçimini tarif etmek kolay değildir, çünkü her türünde az çok bir koruma niteliği vardır. sevdiklerimizin acılarına omuz silkemeyiz. ama ben, sevilenin uğradığı talihsizliğe acımanın da, ileride uğrayabilecekleri için endişe etmenin de, sevgide mümkün olduğu kadar az yer alması gerektiğine inanıyorum.
buraya kadar, kişinin hedef olduğu sevgiden, sevilmekten söz ettik. şimdi de sevmekten söz açmak istiyorum. sevmek iki türlüdür; birisi hayata karşı duyulan istek ve hevesin belki en büyük ifadesi, diğeri ise korku ifadesidir. bence ilki bütünüyle hayran olunacak bir durum, ikincisi ise, olsa olsa bir avuntudur. güzel bir günde göz alan bir kıyı boyunca vapurda giderken kıyıyı seyreder, manzaradan zevk alırsınız. bu, dışarıya bakmakla alınmış bir zevktir ve herhangi büyük bir gereksiniminizle bağlantısı yoktur. ama eğer geminiz batmış da kıyıya doğru yüzmekteyseniz, bu kıyıya başka türlü bir sevgi beslersiniz: kıyı, sizin için güvenliği temsil eder; güzel ya da çirkin olması önemli değildir. sevmenin üstün olanı, gemisi güvenli olan kişinin duygusuna benzeyendir; daha az güzel olanı da, gemisi batmış olana uyandır. bu iki türlü sevginin birincisini, kişi ancak güvendeyken ya da en azından kendisini kuşatan tehlikelere aldırış etmiyorsa duyabilir; ikincisi ise tam tersine, güvenli olmayan bir durumda bulunmaktan ileri gelir. güvenli olmayan durumun doğurduğu sevgi, diğerinden çok daha öznel ve bencildir; çünkü sevilen, nitelikleri için değil, işe yaradığı için değerli görülmektedir. böyle bir sevginin hayatta hiç yeri yoktur demek istemiyorum. aslına bakarsak, hemen hemen bütün gerçek sevgilerde her iki durumun yan yana bulunduğunu, sevginin güvende olmama duygusunu gerçekten sona erdirmesi kadar, dış dünyaya karşı zayıflamış olan ilginin tehlike ve korku anlarında yeniden doğduğunu görürüz. yalnız, böyle bir sevginin hayatta rolü olabileceğini kabul etmekle birlikte, diğerinden daha az güzel olduğunu da aklımızdan çıkarmamalıyız, çünkü bu sevgi, korkudan doğmaktadır, korku ise kötüdür ve çünkü sevginin böylesi bencil bir sevgidir.
en iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklarından kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşmak umuduyla beslediği sevgidir.
sevginin en iyisi her iki tarafa da hayat verir; her iki taraf da sevilmekten haz duyar ve kendini zorlamadan sever; bu karşılıklı mutluluğun sonucu olarak iki taraf da dünyayı daha bir ilgiye değer bulur. sevgi taşımayan bir büyük istek, genel olarak ya gençlikte başa gelmiş bir talihsizlik ya daha sonraki yıllarda uğranılmış bir haksızlık ya da işkence korkusunu doğuran nedenlerden biri yüzünden insanlığa karşı duyulan bir çeşit öfke ya da nefretten ileri gelir. fazla güçlü bir benlik, kişiyi bağlayan bir zincirdir; eğer dünyadan tam olarak zevk almak istiyorsa, kişi bu zincirden kurtulmak zorundadır. gerçekten sevebilme yeteneği ise, kişinin bu zincirden kurtulmuş olduğunu gösteren belirtilerden biridir. sevilmek hiçbir zaman yetmez; sevilmek sevgiye yol açmalıdır ve ancak bu iki kapı eşit olarak açık tutulursa sevgi en büyük olanaklarını gerçekleştirebilir. karşılıklı sevgi tomurcuğunun açmasına engel olan psikolojik ya da toplumsal bütün nedenler, dünyanın yaşamış olduğu ve hala da yaşadığı büyük kötülüklerdir. insanlar yanılmış olma korkusu ile hayranlık göstermekte yavaş davranırlar; sevdiklerinin ya da her şeyde bir kusur bulan insanların kendilerine acı çektirmesinden çekindikleri için de sevmekte yavaş davranırlar. ahlak ve sağgörü adına tedbirli olmak istenir, bunun sonucu olarak da sevgide cömertlik ve ataklık hoş görülmez. bu ise insanlığa karşı çekingenlik ve öfkeyi doğurur, çünkü böylece birçok insan yaşamları boyunca gerçek temel gereksinimlerinden ve onda dokuzu da dünyaya karşı mutlu ve coşkunca davranışın vazgeçilmez koşullarından yoksun edilmiş olur.
bir yatırım tavsiyesi değildir, şuradan indirilip okunabilecek okuma tavsiyesidir.
afiyetle okuyunuz efendim..
kitap, yaşam kalitesini artırmak isteyenlere bir reçete niteliğinde olan popüler bir sağduyu ürünüdür. kişisel gelişim adına yazılmış bir çok kitapta aranan mutluluğun sırlarını açıklar.
russell'e göre mutluluk, bazı insanların bizim elimizden alabileceği temel insani haklardan birisi değildir. kişi mutluluğa başkalarını suçlayarak değil, belirlediği hedeflere erişmek için mücadele ederek ve bu mücadele sırasında eğlenerek ulaşmalıdır. kişi bu mücadeleyi iç dünyasında değil, sosyal yaşamına yönelerek vermelidir.
hoşnutsuzluk ile heves kırıklığının başlıca nedenlerinden birisi, insanın sevilmediği duygusuna kapılmasıdır. bunun aksi olarak, seviliyorum duygusu da, keyfi artırır. bir insan, sevilmediği duygusuna birçok nedenlerden kapılabilir. ya kendisinin hiç kimse tarafından sevilemeyecek derecede kötü bir insan olduğuna inanmıştır ya çocukluğunda fazla sevilmemiş ve bunu kabullenmek zorunda kalmıştır ya da gerçekten hiç kimsenin sevmediği bir insandır. bu sonuncusu, çocuklukta uğranılmış bir talihsizlik nedeniyle kendine güvenini yitirmiş olmaktan ileri gelebilir. sevilmediğini sanan kimse, değişik davranışlarda bulunur. sevilmek için büyük çaba harcar; örneğin, görülmemiş iyilikler yapabilir. ama bunda başarısızlığa uğraması çok olasıdır, çünkü iyiliğin asıl nedeni, iyilik görenlerce kolayca anlaşılır; oysa insanın yapısı, sevilmeyi az isteyenlere sevgi göstermeye uygundur.
hayatı güvenle karşılayanlar, güvensizlikle karşılayanlardan çok daha mutludurlar; hiç değilse kendilerine güvenleri bir felakete yol açmadığı sürece bu böyledir. üstelik her durumda olmasa bile, büyük bir çoğunlukla güven duygusu, başkalarının karşılaşacağı tehlikelerden kaçabilmeye yardımcı olur. bir uçurumun bir kıyısından öbürüne uzatılmış dar bir kalas üzerinde yürürken, korkanın düşme olasılığı, korkmayandan fazladır. yaşam yolunda da aynı durum vardır. korkusuz da beklenmeyen bir felaketle karşılaşabilir, ama çekingenin mutsuzluğa düşeceği birçok güç durumdan burnu bile kanamadan kurtulma şansı büyüktür. güvende olmanın bu yararlı biçimi çeşitlidir. birisi dağlarda, diğeri denizlerde, bir diğeri havalarda güvenli olur. ama genelde yaşama güvenmek, gereksinim duyulan sevginin bulunmasıyla mümkün olur.
güven duygusunu sevmek değil, sevilmek doğurur, ama bu duygu en çok karşılıklı sevgiyle oluşur. daha doğrusu, yalnız sevgi değil, hayranlık da bu etkiye sahiptir. anne-babası kendisine düşkün olan bir çocuk, bu sevgiyi bir doğa yasası olarak kabul eder. bu sevgi onun mutluluğu için büyük önem taşımasına karşın, üzerinde pek fazla durup düşünmez. dünyayı, önüne çıkmış ve büyüdüğü zaman çıkacak olan daha ilgi çekici serüvenleri düşünür. ama bütün bu dış ilgilerin ardında, kendisini her felaketten koruyacak bir anne-baba sevgisi bulunduğunu hisseder. şu ya da bu nedenle anne-baba sevgisinden yoksun kalan bir çocuk, korkuya ve kendine acıma duygusuna kapılır, pısırıklaşıp çekingen olur ve artık dünyaya görüp öğrenme isteği ile bakamaz. böyle çocuklar, şaşılacak derecede küçük yaşlarından itibaren hayatı, ölümü ve insanlığın kaderini düşünmeye başlarlar. önce melankolik olurlar; sonunda ise herhangi bir felsefe ya da inançtan medet umar, içlerine kapanırlar. oysa dünya, belirli bir sıra gözetilmeden serpiştirilmiş hoş ve hoş olmayan şeylerle dolu bir pazar yeridir. bunlardan anlaşılması mümkün bir sistem çıkarma isteği, aslında korkuya dayanır, daha doğrusu agorafobiden, yani açık alan korkusundan gelir. çekingen öğrenci, kitaplığın dört duvarı içinde güven duyar. eğer kendisini dış alemin de aynı biçimde düzenli olduğuna inandırabilirse, sokağa çıktığında da buna benzer bir güven duyar. eğer bu kişi daha fazla sevilmiş olsaydı, gerçek dünyadan daha az korkar ve onun yerine ideal bir dünya yaratma zorunluluğu duymazdı.
sevginin en iyi biçimini tarif etmek kolay değildir, çünkü her türünde az çok bir koruma niteliği vardır. sevdiklerimizin acılarına omuz silkemeyiz. ama ben, sevilenin uğradığı talihsizliğe acımanın da, ileride uğrayabilecekleri için endişe etmenin de, sevgide mümkün olduğu kadar az yer alması gerektiğine inanıyorum.
buraya kadar, kişinin hedef olduğu sevgiden, sevilmekten söz ettik. şimdi de sevmekten söz açmak istiyorum. sevmek iki türlüdür; birisi hayata karşı duyulan istek ve hevesin belki en büyük ifadesi, diğeri ise korku ifadesidir. bence ilki bütünüyle hayran olunacak bir durum, ikincisi ise, olsa olsa bir avuntudur. güzel bir günde göz alan bir kıyı boyunca vapurda giderken kıyıyı seyreder, manzaradan zevk alırsınız. bu, dışarıya bakmakla alınmış bir zevktir ve herhangi büyük bir gereksiniminizle bağlantısı yoktur. ama eğer geminiz batmış da kıyıya doğru yüzmekteyseniz, bu kıyıya başka türlü bir sevgi beslersiniz: kıyı, sizin için güvenliği temsil eder; güzel ya da çirkin olması önemli değildir. sevmenin üstün olanı, gemisi güvenli olan kişinin duygusuna benzeyendir; daha az güzel olanı da, gemisi batmış olana uyandır. bu iki türlü sevginin birincisini, kişi ancak güvendeyken ya da en azından kendisini kuşatan tehlikelere aldırış etmiyorsa duyabilir; ikincisi ise tam tersine, güvenli olmayan bir durumda bulunmaktan ileri gelir. güvenli olmayan durumun doğurduğu sevgi, diğerinden çok daha öznel ve bencildir; çünkü sevilen, nitelikleri için değil, işe yaradığı için değerli görülmektedir. böyle bir sevginin hayatta hiç yeri yoktur demek istemiyorum. aslına bakarsak, hemen hemen bütün gerçek sevgilerde her iki durumun yan yana bulunduğunu, sevginin güvende olmama duygusunu gerçekten sona erdirmesi kadar, dış dünyaya karşı zayıflamış olan ilginin tehlike ve korku anlarında yeniden doğduğunu görürüz. yalnız, böyle bir sevginin hayatta rolü olabileceğini kabul etmekle birlikte, diğerinden daha az güzel olduğunu da aklımızdan çıkarmamalıyız, çünkü bu sevgi, korkudan doğmaktadır, korku ise kötüdür ve çünkü sevginin böylesi bencil bir sevgidir.
en iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklarından kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşmak umuduyla beslediği sevgidir.
sevginin en iyisi her iki tarafa da hayat verir; her iki taraf da sevilmekten haz duyar ve kendini zorlamadan sever; bu karşılıklı mutluluğun sonucu olarak iki taraf da dünyayı daha bir ilgiye değer bulur. sevgi taşımayan bir büyük istek, genel olarak ya gençlikte başa gelmiş bir talihsizlik ya daha sonraki yıllarda uğranılmış bir haksızlık ya da işkence korkusunu doğuran nedenlerden biri yüzünden insanlığa karşı duyulan bir çeşit öfke ya da nefretten ileri gelir. fazla güçlü bir benlik, kişiyi bağlayan bir zincirdir; eğer dünyadan tam olarak zevk almak istiyorsa, kişi bu zincirden kurtulmak zorundadır. gerçekten sevebilme yeteneği ise, kişinin bu zincirden kurtulmuş olduğunu gösteren belirtilerden biridir. sevilmek hiçbir zaman yetmez; sevilmek sevgiye yol açmalıdır ve ancak bu iki kapı eşit olarak açık tutulursa sevgi en büyük olanaklarını gerçekleştirebilir. karşılıklı sevgi tomurcuğunun açmasına engel olan psikolojik ya da toplumsal bütün nedenler, dünyanın yaşamış olduğu ve hala da yaşadığı büyük kötülüklerdir. insanlar yanılmış olma korkusu ile hayranlık göstermekte yavaş davranırlar; sevdiklerinin ya da her şeyde bir kusur bulan insanların kendilerine acı çektirmesinden çekindikleri için de sevmekte yavaş davranırlar. ahlak ve sağgörü adına tedbirli olmak istenir, bunun sonucu olarak da sevgide cömertlik ve ataklık hoş görülmez. bu ise insanlığa karşı çekingenlik ve öfkeyi doğurur, çünkü böylece birçok insan yaşamları boyunca gerçek temel gereksinimlerinden ve onda dokuzu da dünyaya karşı mutlu ve coşkunca davranışın vazgeçilmez koşullarından yoksun edilmiş olur.
bir yatırım tavsiyesi değildir, şuradan indirilip okunabilecek okuma tavsiyesidir.
afiyetle okuyunuz efendim..
devamını gör...
avrupalı kız vs türk kızı
türk kızının etrafından pervane* gibi dönen türk erkekleri avrupa ortalamasına göre kısa boyludur, kıllıdırlar. kendi kişisel bakımlarını yapmaktan, kıllarını kesmekten bildiğiniz uzaktır, te ne zaman fark etse o zaman keser. düzenli duş almayan, ayaklarını neredeyse yıkamayan, parfüm-deodorant kullanmayı gereksiz gören bu durumlara rağmen kendini everest dağının zirvesinde görür bazı türk erkekleri. kendisine bakmadan kızın kılından tüyüne kadar eleştirir/yargılar. o kadar eleştirir ki gözünün üstüne kaş çıkmış diye alay etmeye çalışırken alay konusu olduğunun farkında değildir.
bir türk erkeği olarak bir türk kızını başka bir milletin kızı ile kıyaslamak ve yargılamak, doğru değildir ve bu kıyaslama kişiden kişiye göre değişir.
mustafa kemal atatürk:
"ey kahraman türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın."
bir türk erkeği olarak bir türk kızını başka bir milletin kızı ile kıyaslamak ve yargılamak, doğru değildir ve bu kıyaslama kişiden kişiye göre değişir.
mustafa kemal atatürk:
"ey kahraman türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın."
devamını gör...
17 ağustos 1999 gölcük depremi
depremden birkaç gün önce güneş tutulması yaşanmıştı. herkes gibi ben de uğursuzluğu güneş tutulmasında arayanlardandım. depremin ilk haftası canlı yayın helikopterinden deprem bölgesi ve enkazları seyretmekle geçti. denize sürüklenmiş apartmanlar ve bunun gibi korkunç görüntüler hafızalara kazındı.
devamını gör...
genç nüfusun yüzde 68'inin türkiye'den gitmek istemesi
bence yüzde 68'den fazladır.
devamını gör...
neşe palamudu kadın tipi
beni mi anlatıyor bilemedim?
şuan çok detay vermek istemiyorum malum kafa bidünya yarın pişman olmayalım. neysem olduğu kadar artık.
şuan çok detay vermek istemiyorum malum kafa bidünya yarın pişman olmayalım. neysem olduğu kadar artık.
devamını gör...
her gün yesem bıkmam yemekleri
içeriği patlıcan olan yemekler.
devamını gör...
güneş (yazar)
profilini ilk gördüğümde çok etkilenmiştim. dedim ki doğru yerdeyim. bu yazar buradaysa burası doğru yerdir.
takip butonuna tıkladığım ilk yazardır belki de.
yazdıkları çok etkileyici. eğer ki onun tanımlarını okuyup içiniz parçalanmıyorsa, ruhunuz sıkışmıyorsa inanın dünyanın en şanslı insanı sizsiniz. havanın, suyun ve sevdiklerinizin kıymetini bilin. kaderinizde mutlu bir insan olarak doğmak, mutlu bir aileye sahip olmak yazılmıştır.
umarım yazdığı tanımların bize güzel günleri hatırlatacağı bir zaman gelir.
takip butonuna tıkladığım ilk yazardır belki de.
yazdıkları çok etkileyici. eğer ki onun tanımlarını okuyup içiniz parçalanmıyorsa, ruhunuz sıkışmıyorsa inanın dünyanın en şanslı insanı sizsiniz. havanın, suyun ve sevdiklerinizin kıymetini bilin. kaderinizde mutlu bir insan olarak doğmak, mutlu bir aileye sahip olmak yazılmıştır.
umarım yazdığı tanımların bize güzel günleri hatırlatacağı bir zaman gelir.
devamını gör...
çocukluğunuzdaki bayram travmaları
bundan yıllar yıllar öncesi. ortaokuldayız, yanlış hatırlamıyorsam beşinci sınıf olmalı. küçük sayılacak bir ilçedeyiz. o zamanlar bayramlarda böyle kim kimle şeker toplamak için gezecek muhabbetleri olurdu, belki halen vardır. biz de sınıftan bir arkadaşla sözleştik. ilçenin merkezinde büyük bir cami var, adı da merkez cami, orda buluşacağız. bayramlıklar alındı, gece uyunamadı derken bayram sabahı geldi çattı.
camiye vardım, bekliyorum bekliyorum arkadaş yok. ne saat ne telefon o zamanlar. o yaşa göre epeyce bekledim. beni sattı diye iyice triplendim. elemanla şeker gezmek* için millete sırt çevirmişiz piyasada yok. baktım geleceği yok dedim hemen birilerine yamanmak lazım yoksa tek gezilmez. neyse bulduk mahalleden bir ekip şekerimizi gezdik, bayramımızı yaptık, tatil bitti, okullar açıldı.
böyle uzun tatillerden sonra okul bahçesinde istiklal marşından önce toplanılırken tatlı bir telaş olur.* bende öfke var. sözleştiğimiz arkadaşı kolluyorum. malum beni satmış mevzu çıkaracağım. neyse sıraya girerken gördüm bunu, dik dik bakıyorum. o da dik dik bakıyor. ulan elemana bak diyorum hem suçlu hem güçlü, haklı çıkarmaya çalışacak kendini belli, sınıfa gidince dişini göstermen lazım. böyle böyle kinleniyorum iyice. neyse istiklal marşı andımız derken girdik sınıfa. daha ben davranmaya kalmadan bu demez mi “vaaay satışçılar burdaymış, ooo süper” ben bir afalladım tamam çirkefe yatacak diye düşünüyorum ama bu kadarı da fazla. dedim “ulan satışın kitabını sen yazdın, sen okudun”*
böyle biraz laf dalaşı, sen satışçısın yok sen kalleşsin sen çakalsın derken mevzu anlaşıldı. bu elemanın evi caminin aşağı tarafında. benimki yukarısında. ben yukardaki giriş kapısında beklemişim onu, o beni aşağıdaki kapıda beklemiş. ikimizin de aklına gelmemiş şöyle bir etrafı kolaçan etmek.* *
evet maalesef unutamadığım en önemli çocukluk anılarımdandır. o ilçede dört yıl kaldım bir daha beraber şeker toplayacak kadar samimi olamadık o arkadaşla.*
camiye vardım, bekliyorum bekliyorum arkadaş yok. ne saat ne telefon o zamanlar. o yaşa göre epeyce bekledim. beni sattı diye iyice triplendim. elemanla şeker gezmek* için millete sırt çevirmişiz piyasada yok. baktım geleceği yok dedim hemen birilerine yamanmak lazım yoksa tek gezilmez. neyse bulduk mahalleden bir ekip şekerimizi gezdik, bayramımızı yaptık, tatil bitti, okullar açıldı.
böyle uzun tatillerden sonra okul bahçesinde istiklal marşından önce toplanılırken tatlı bir telaş olur.* bende öfke var. sözleştiğimiz arkadaşı kolluyorum. malum beni satmış mevzu çıkaracağım. neyse sıraya girerken gördüm bunu, dik dik bakıyorum. o da dik dik bakıyor. ulan elemana bak diyorum hem suçlu hem güçlü, haklı çıkarmaya çalışacak kendini belli, sınıfa gidince dişini göstermen lazım. böyle böyle kinleniyorum iyice. neyse istiklal marşı andımız derken girdik sınıfa. daha ben davranmaya kalmadan bu demez mi “vaaay satışçılar burdaymış, ooo süper” ben bir afalladım tamam çirkefe yatacak diye düşünüyorum ama bu kadarı da fazla. dedim “ulan satışın kitabını sen yazdın, sen okudun”*
böyle biraz laf dalaşı, sen satışçısın yok sen kalleşsin sen çakalsın derken mevzu anlaşıldı. bu elemanın evi caminin aşağı tarafında. benimki yukarısında. ben yukardaki giriş kapısında beklemişim onu, o beni aşağıdaki kapıda beklemiş. ikimizin de aklına gelmemiş şöyle bir etrafı kolaçan etmek.* *
evet maalesef unutamadığım en önemli çocukluk anılarımdandır. o ilçede dört yıl kaldım bir daha beraber şeker toplayacak kadar samimi olamadık o arkadaşla.*
devamını gör...
sevgilin var mı sorusuna alternatif cevaplar
en normal şekilde evet ya da hayır denebilir mesela*.
devamını gör...
ceza yememek için sevgilisini yolda bırakıp dağa kaçan tofaşçı
muğla'nın fethiye ilçesinde yaşanan trajikomik hadise.
sokağa çıkma yasağında sevgilisiyle gezintiye çıkan tofaşçı, polislerin dur ihtarına uymayıp kaçtı. polis ekiplerin takip etmesi üzerine kaçamayacağını anlayıp el frenini çekip arkasında sevgilisini bırakıp dağa doğru kaçtı. ormanlık alanda izini kaybettiren kişiye 5 bin 460 lira para cezası kesildi.
kaynak
video
sokağa çıkma yasağında sevgilisiyle gezintiye çıkan tofaşçı, polislerin dur ihtarına uymayıp kaçtı. polis ekiplerin takip etmesi üzerine kaçamayacağını anlayıp el frenini çekip arkasında sevgilisini bırakıp dağa doğru kaçtı. ormanlık alanda izini kaybettiren kişiye 5 bin 460 lira para cezası kesildi.
kaynak
video
devamını gör...
sigara içmeyenlerin üzüldüklerinde yaptıkları şeyler
başta uyumaya çalışır, baktı ki olmuyor bir sinirle kalkar ve yemek yer. sonra mutlu olur. mutlu olmazsa öylece oturur.
yoo, kendimi anlatmadım*.
yoo, kendimi anlatmadım*.
devamını gör...
güne bir özdemir asaf şiiri bırak
ı.
her şeyi süpürebilirsin;
sonbaharı süpüremezsin.
sen her şeyi süpürebilirsin;
sonbaharı süpüremezsin.
yalnızsa
sürekli bir sonbaharı
süpürür hep.
düşünemezsin.
ıı.
yanar
sobasında
yalnızın
üşüyen
bakışları.
lambasında
karanlığa donuk
bir ışık
titrer
sönük-sönük.
penceresi
dışına kapanmıştır,
kapısı
içine örtük.
ııı.
yalnız
bin yıl yasar
kendini
bir anada.
ıv.
yalnızn
nesi var, nesi yoksa
tümü birdenbiredir.
v.
yalnız
bir ordudur
kendi çölünde
sonsuz savaşlarında
hep yenen
kendi ordusunu.
vı.
yalnızın
sakladığı bir şey vardır;
boyuna yerini değiştirir,
boyuna onu arara.
biri bulsa diye.
vıı.
yalnız
hem bilgesi,
hem delisidir
kendi dünyasının.
ayrıca;
hem efendisi
hem kölesidir
kendisinin
tadını çıkaramaz
görecesiz dünyasında
hiçbirinin
vııı.
yalnız
sürekli dinleyendir
söylenmemiş bir sözü.
ıx.
sözünde durması
yalnızın yalancılığıdır
kendisine.
hep yüzüne vurur utancı.
o yüzden
gözlerini kaçırır
gözlerinden.
x.
yalnızın odasında
ikinci bir yalnızlıktır
ayna.
xı.
yalnız
hep uyanır
ikinci uykusuna.
xıı.
yalnız
kendi bencinin
sen’idir.xııı.
bir sözde saklanmış bir yalanı
bir gözde okuduğundan
bakmaz kendi gözlerine bile.
xıv.
hep susadığında
o
kendi çölündedir.
xv.
kendi öyküsünü
ne anlatabilen
ne de dinleyebilen.
kendi türküsünü
ne yazabilen,
ne söyleyebilen.
xvı.
bir zamanlar güldüğünü
anımsar
da...yoğurur hüzünün çamurunu
avuçlarında.
xvıı.
yalnız
aranan tek görgü tanığıdır
yargılanmasında
kendi davasının...
her duruşması ertelenir
kavgasının.
xvııı.
yalnız
hem kaptanı
hem de tek yolcusudur
batmakta olan gemisinin.
onun için
ne sonuncu ayrılabilir
gemisinden,
ne de ilkin.
xıx.
yalnızın adı okunduğunda
okulda ya da yasamda
kimse
'burda'
diyemez..
ama
yok da..
xx.
uykunun duvarında başladı...
önceleri bir toz gölgesi sanki;
sonra bir yumak yun gibi.
ama simdi iyice görüyor
örümceğin ağını
gün gibi
xxı.
yalnız
duymuş olduğunun sağırı,
görmüş olduğunun koru
dur
ölür ölür ölür
öldürür öldürür öldürür
duyduklarını unutur,
duyacaklarını düşünür.
xxıı.
yalnızın adına
hiç kimse konuşamaz..
o
kendi kendisinin
sanığıdır.
xxııı.
yalnız
önceden sezer
sonra olacakları
paylaşacak biri vardır;
anlatır anlatır ona
olanları, olmayacakları.
xxıv.
her leke
kendisiyle çıkar
yalnızın durumları.
devamını gör...
24 mart 2021 akp ankara kongresi
25 bin olan hasta sayısını, 2 hafta içinde 45 binlere çıkartmak için yurdun dört bir köşesinden insanları otobüslerle ankara'ya getiriyorlar. yazık günah gerçekten. akıl tutulmasından başka bir şey değil.
edit: alın otobüsün halini de koyayım. utanmaları yok videoya alıp yayınlamışlar. link
edit: alın otobüsün halini de koyayım. utanmaları yok videoya alıp yayınlamışlar. link
devamını gör...
tanımlarını okuyarak bir yazara aşık olmak
öncelikle bir konuda anlaşalım sevgili yazar arkadaşlarım, hanımefendiler, dostlar, vatandaşlar, romalılar...
ben evliyim.
ben evliyim.
devamını gör...
aseksüel
sanıldığının aksine aşık olabilirler. sadece cinsellikle ilgileri yoktur.
devamını gör...
mutlu eden basit şeyler
devamını gör...
ottowa antlaşması
dünya geneli, mayınların yasaklanmasına ve imhasına dair, 1997’de kanada’da imzalanmış bir sözleşmedir. 1999’da yürürlüğe giren sözleşme, türkiye’de 2004'te yürürlüğe girdi.
devamını gör...