atm'lerde hâlâ kart kullanan insan
içinde bulunduğum insan grubudur.
qr koda pek uyum sağlayamadım.
kart en güzeli bence.
qr koda pek uyum sağlayamadım.
kart en güzeli bence.
devamını gör...
nietzsche ağladığında
viyana'nın on dokuzuncu yüzyılında, henüz psikanalizin tohumları serpiştirilmişken dönemin önemli isimlerinden üç kişi, yazarın kalemi tarafından kırılan gerçekliğin, belki de bir paralel evrenin yansımasında karşılıyor bizi; friedrich nietzsche, josef breuer ve sigmund freud.
nietzche, hemen hemen kimsece tanınmayan ancak iki kitabı yayımlanmış bir filozof. ihaneti tatmış ve yalnızlığın kendi seçimi olduğunu söylüyor. tanrı'yı öldürmüş, düşünmesini sağladığını iddia ettiği için bedensel acılarını sahiplenmiş. ümitsiz. "ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır." diyor.
günün birinde nizetsche genç bir şaire aşık olur: lou andreas salome. erkeklerin başını döndüren bu kadın, geleneksel düşünceleri ve toplumun değer yargılarını kabullenmez. kişinin kendi doğrularına göre yaşaması gerektiğini savunur, ciddi ilişkilerden sakınır. ve nizetsche'nin evlilik teklifini de red eder.
böylece lou salome, nizetsche'den ardı arkası kesilmeyen nefret mektupları almaya başlar ve büyük bir endişeye kapılarak, viyana'nın ünlü doktoru josef breuer'e bir not göndermek zorunda kalır. ondan nizetsche'yi iyileştirmesini ister ama iyileştirmesini istediği şey, nietzsche'nin görme kaybı ya da acıdan kıvranmasına sebep olan migreni değil, onu ölüme sürüklemekte olan ümitsizliğidir; çünkü nietzsche, lou salome'a yazdığı son mektuplarda intihar fikrinden bahsetmektedir.
josef breuer, hayatında birçok şeye sahip olmuş, yetenekli ve saygın bir doktor olmasının yanı sıra gelecek kaygısı, yaşlanma ve sıkıcı bir hayata mahkum olma korkuları ile baş etmeye çalışmaktadır. notun sahibi olan son derece genç ve güzel salome'yle buluşan doktor, onun isteğini geri çeviremez. o sıralarda hasta-doktor ilişkisinde aşırıya kaçtığı için mesleğini ve evliliğini mahvetmekten kıl payı kurtulan breuer, salome'nin güzelliği karşısında bertha, eski hastası, hayallerinden tamamen kurtulabilmeyi ummaktadır. tabii, olaylar bizi çok farklı noktalara, içinden çıkılmaz sorgulamalara doğru sürüklemektedir.
nietzsche, insan ilişkilerini bir tür güç mücadelesi olarak görüyor ki güce yüklediği anlamlar bir noktada korkutucu olmaya başlıyor. insanların kendisine yapacağı hiçbir iyiliği kabul etmiyor, bunun kendisini zayıf göstereceğini düşünüyor. bu dışa kapalı tavır onu kendi dünyasında bile kendi ile arasına duvarlar örmesine sebep oluyor. ancak bir başkası ondan bunları isteyecek olduğunda her şey tersine dönüyor, yardım etmeyi, kendi bilgi birikimiyle karşısındaki insana yardımcı olmayı kabul ediyor. insanlar karşısında oluşturduğu o büyüklenme halini seviyor.
kitapta anlatılan köprü hikayesi de bununla ilgili. köprünün iki ucundaki iki arkadaştan biri, diğerinin yanına gitmek istiyor. tam köprüye adım atacakken diğeri köprüyü geçip yanına gelmesini istediğini söylediği anda o eylem artık bir istek olmaktan çıkıp bir boyun eğmeye, itaate dönüşüyor nietzsche'nin gözünde. işte bu nedenle bir topluluğa, bir eve ait olmanın özlemini çekiyor olsa da kendi duvarlarından ötesini göremiyor.
bir şekilde breuer ile birlikte ortak bir yol buluyorlar ve böylece bu iki adam konuştukça aynı zamana hayatlarında gerçekle ilgisi olmayan şeyleri ve bunların sebep olduğu yanılsamaları fark etmeye, bir anlamda kendi duygularının kaynağına inmeye başlıyorlar.
breuer; "sanki göklerdeki birileri bana bir oyun oynuyor, sanki bütün hayatım boyunca yanlış melodiyle dans edip durmuşum." derken, nietzsche; "bazen yaşamın o kadar içini görebiliyorum ki birden doğrulup çevreme baktığımda kimsenin yanımda olmadığını, bana eşlik eden tek şeyin zaman olduğunu görüyorum." diyor. farklı yaşamlardan ortak sorunlarda birleşiyorlar. yaşanabilecek sadece bir hayata sahip olunduğunu düşünüldüğünde orta yaşları geçmiş bir insan için bu düşünceler ölüm gibi olsa gerek.
nefes alıp vermek gibi hayatta karşılaştığımız olaylara anlamlar yükler, sonra o anlamları onlardan geri alır ve yeni anlamlar vererek devam ederiz. kararlar verir ve sonuçlarına katlanırız. ve tüm bunların sonunda pişmansak ne yapabiliriz ki? "amor fati" diyor nietzsche. amor fati, böyle oldu'yu 'böyle istedim'e.dönüştürme işine verilen isimmiş. sözün kısası, kaderini sev. bir insan hayatını ne kadar çok benimserse sonuçtan memnun kalınmasa da pişmanlık duyulmayacaktır bu düşünceye göre.
kitabın sonunda, her ne kadar doktorunun bir tek "dostum" sözü üzerine gözyaşlarına boğulmuş olsa da friedrich nietzsche, yalnızlığı, insanların onu ittiği bir kuyu olmaktan çıkartıp, bir tercih haline getiriyor ve oradan ayrılıyor; "bağımsızlık ne güzel! kırk yıl, durgun bir havuzda kaldım. sonunda, en sonunda bu yaşlı adam ev temizliğine karar verdi! ah, daha önce çok kaçmak istedim! ama hiçbir çıkış yolu yoktu -ta ki o viyanalı doktor gelip de paslı kapıları açana kadar."
insan son sayfayı çevirip kitap kapağını kapattığında sadece iyi vakit geçirdiğini değil, okuduğu süre boyunca düşündüğünü de hissediyor. nietzsche ve breuer'un konuşma seanslarında okur olarak kendinizi bir anda sohbetin bir parçası gibi hissetmeye başlıyorsunuz. ve bir de sigmund freud var. günün sonunda, breuer ile freud buluşmaları ve yapmaya çalıştıkları analizlerle olayların farklı bakış açılarından tekrar tekrar gözler önüne serilmesini sabırsızlıkla bekliyorsunuz.
nietzche ve breuer hayatı, ölümü, ümidi ve yalnızlığı sorgularken siz de kendi yaşamınızı sorguluyorsunuz.
nietzche, hemen hemen kimsece tanınmayan ancak iki kitabı yayımlanmış bir filozof. ihaneti tatmış ve yalnızlığın kendi seçimi olduğunu söylüyor. tanrı'yı öldürmüş, düşünmesini sağladığını iddia ettiği için bedensel acılarını sahiplenmiş. ümitsiz. "ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır." diyor.
günün birinde nizetsche genç bir şaire aşık olur: lou andreas salome. erkeklerin başını döndüren bu kadın, geleneksel düşünceleri ve toplumun değer yargılarını kabullenmez. kişinin kendi doğrularına göre yaşaması gerektiğini savunur, ciddi ilişkilerden sakınır. ve nizetsche'nin evlilik teklifini de red eder.
böylece lou salome, nizetsche'den ardı arkası kesilmeyen nefret mektupları almaya başlar ve büyük bir endişeye kapılarak, viyana'nın ünlü doktoru josef breuer'e bir not göndermek zorunda kalır. ondan nizetsche'yi iyileştirmesini ister ama iyileştirmesini istediği şey, nietzsche'nin görme kaybı ya da acıdan kıvranmasına sebep olan migreni değil, onu ölüme sürüklemekte olan ümitsizliğidir; çünkü nietzsche, lou salome'a yazdığı son mektuplarda intihar fikrinden bahsetmektedir.
josef breuer, hayatında birçok şeye sahip olmuş, yetenekli ve saygın bir doktor olmasının yanı sıra gelecek kaygısı, yaşlanma ve sıkıcı bir hayata mahkum olma korkuları ile baş etmeye çalışmaktadır. notun sahibi olan son derece genç ve güzel salome'yle buluşan doktor, onun isteğini geri çeviremez. o sıralarda hasta-doktor ilişkisinde aşırıya kaçtığı için mesleğini ve evliliğini mahvetmekten kıl payı kurtulan breuer, salome'nin güzelliği karşısında bertha, eski hastası, hayallerinden tamamen kurtulabilmeyi ummaktadır. tabii, olaylar bizi çok farklı noktalara, içinden çıkılmaz sorgulamalara doğru sürüklemektedir.
nietzsche, insan ilişkilerini bir tür güç mücadelesi olarak görüyor ki güce yüklediği anlamlar bir noktada korkutucu olmaya başlıyor. insanların kendisine yapacağı hiçbir iyiliği kabul etmiyor, bunun kendisini zayıf göstereceğini düşünüyor. bu dışa kapalı tavır onu kendi dünyasında bile kendi ile arasına duvarlar örmesine sebep oluyor. ancak bir başkası ondan bunları isteyecek olduğunda her şey tersine dönüyor, yardım etmeyi, kendi bilgi birikimiyle karşısındaki insana yardımcı olmayı kabul ediyor. insanlar karşısında oluşturduğu o büyüklenme halini seviyor.
kitapta anlatılan köprü hikayesi de bununla ilgili. köprünün iki ucundaki iki arkadaştan biri, diğerinin yanına gitmek istiyor. tam köprüye adım atacakken diğeri köprüyü geçip yanına gelmesini istediğini söylediği anda o eylem artık bir istek olmaktan çıkıp bir boyun eğmeye, itaate dönüşüyor nietzsche'nin gözünde. işte bu nedenle bir topluluğa, bir eve ait olmanın özlemini çekiyor olsa da kendi duvarlarından ötesini göremiyor.
bir şekilde breuer ile birlikte ortak bir yol buluyorlar ve böylece bu iki adam konuştukça aynı zamana hayatlarında gerçekle ilgisi olmayan şeyleri ve bunların sebep olduğu yanılsamaları fark etmeye, bir anlamda kendi duygularının kaynağına inmeye başlıyorlar.
breuer; "sanki göklerdeki birileri bana bir oyun oynuyor, sanki bütün hayatım boyunca yanlış melodiyle dans edip durmuşum." derken, nietzsche; "bazen yaşamın o kadar içini görebiliyorum ki birden doğrulup çevreme baktığımda kimsenin yanımda olmadığını, bana eşlik eden tek şeyin zaman olduğunu görüyorum." diyor. farklı yaşamlardan ortak sorunlarda birleşiyorlar. yaşanabilecek sadece bir hayata sahip olunduğunu düşünüldüğünde orta yaşları geçmiş bir insan için bu düşünceler ölüm gibi olsa gerek.
nefes alıp vermek gibi hayatta karşılaştığımız olaylara anlamlar yükler, sonra o anlamları onlardan geri alır ve yeni anlamlar vererek devam ederiz. kararlar verir ve sonuçlarına katlanırız. ve tüm bunların sonunda pişmansak ne yapabiliriz ki? "amor fati" diyor nietzsche. amor fati, böyle oldu'yu 'böyle istedim'e.dönüştürme işine verilen isimmiş. sözün kısası, kaderini sev. bir insan hayatını ne kadar çok benimserse sonuçtan memnun kalınmasa da pişmanlık duyulmayacaktır bu düşünceye göre.
kitabın sonunda, her ne kadar doktorunun bir tek "dostum" sözü üzerine gözyaşlarına boğulmuş olsa da friedrich nietzsche, yalnızlığı, insanların onu ittiği bir kuyu olmaktan çıkartıp, bir tercih haline getiriyor ve oradan ayrılıyor; "bağımsızlık ne güzel! kırk yıl, durgun bir havuzda kaldım. sonunda, en sonunda bu yaşlı adam ev temizliğine karar verdi! ah, daha önce çok kaçmak istedim! ama hiçbir çıkış yolu yoktu -ta ki o viyanalı doktor gelip de paslı kapıları açana kadar."
insan son sayfayı çevirip kitap kapağını kapattığında sadece iyi vakit geçirdiğini değil, okuduğu süre boyunca düşündüğünü de hissediyor. nietzsche ve breuer'un konuşma seanslarında okur olarak kendinizi bir anda sohbetin bir parçası gibi hissetmeye başlıyorsunuz. ve bir de sigmund freud var. günün sonunda, breuer ile freud buluşmaları ve yapmaya çalıştıkları analizlerle olayların farklı bakış açılarından tekrar tekrar gözler önüne serilmesini sabırsızlıkla bekliyorsunuz.
nietzche ve breuer hayatı, ölümü, ümidi ve yalnızlığı sorgularken siz de kendi yaşamınızı sorguluyorsunuz.
devamını gör...
trabzon
çalışkan insanların memleketidir. yani kolay bir memleket değildir. etrafı hep dağdır ve bu dağlarda yürümesi de zordur. burada çalışkan ve güçlü olan tutunabilir.
devamını gör...
duymaya tahammül edilemeyen sesler
yemek yerken ağız şapırdatma sesi ve çay vb. içecekleri höpürdeterek içme sesi benim için ölümüne kapışır.
devamını gör...
khalid el amin
university of connecticut'ın ncaa şampiyonu olmasında richard hamilton ile birlikte büyük rol oynamış sonrasında chicago bulls tarafından draft edilmiş tombiş oyun kurucu.
2003- 2004 ve 2004-2005 yılları arasında beşiktaş'ta oynamıştır. özellikle 2004-2005 sezonunda, beşiktaş müessese kulüplerinin karizmasını çizerken ciddi bir performans sergilemiştir. o kadro da beşiktaş'ın kafası kırıklar kontenjanından ratko varda'nın da yer aldığını söylemekte fayda var. khalid o sezonu 21 sayı ortalaması ile bitirmişken, varda ise 18 sayı ortalaması tutturmuştu.
sezon başında beşiktaş için play-off'lara kalmanın başarı olacağı düşünülürken, hobbit khalid ve kafası güzel varda enteresan işlere imza atmış ve beşiktaş'ın final oynamasını sağlamışlardır. önce 3 şişe tuborg açıp, tuborg pilsener'i süpürmüşler ardından sezon içerisinde iki kere kıtırdattıkları ülkerspor'u parkeden silerek muazzam bir başarıya imza atmışlardır.
o yıllarda finallerin müessese takımları arasında oynanması alışkanlık haline gelmişti. ülker-efes çekişmesi bunun odak noktasını oluşturuyordu. sonra tofaş'ta bu işlere karıştı. şirketini koparanın parkeye reklam için çıktığı bu dönemlerde müessese kulüplerine hooop birader burada kulüp takımları da var diyen beşiktaş'ın oyun kurucusu olan khalid el amin'i beşiktaş taraftarları işte bu yüzden kolay kolay unutmaz.
tabi bu sevimli hobbit'in birde ritüeli vardı. abimiz ne zaman serbest atış kullansa ve serbest atışını başarıyla sonuçlandırsa, beşiktaş taraftarı ''amin'' diye bağırırdı. tabiri caizse tribünleri imana getirmiştir. bizde az bağırmadık. adam sağ olsun bizi de beşiktaş maçlarında imana getirdi.
o sezon cidden güzel bir sezondu. her ne kadar takım şampiyon olamasa da parkeyi müessese takımlarına dar ettiği için asla unutulmadı. halen beşiktaş'ın şampiyon olan kadroları kadar değerli ve özel olarak addedilmeye devam etmesinin sebebi de budur. ülker serisinden yıpranarak ve dar rotasyonla gelen o takım serinin ilk maçını son anlarda kaybetmeseydi belki de bambaşka şeyler konuşacaktık. ama o heyecanı bizlere yaşattıkları için hepsine teşekkür ederiz ve amin *
ha bu arada khalid'in lakabı tombul kelebekti. beşiktaş'tan sonra türk telekom'un yolunu tuttu ve hımbıl kelebek olarak türkiye ligi macerasını 2 sezon sonra tamamladı.
2003- 2004 ve 2004-2005 yılları arasında beşiktaş'ta oynamıştır. özellikle 2004-2005 sezonunda, beşiktaş müessese kulüplerinin karizmasını çizerken ciddi bir performans sergilemiştir. o kadro da beşiktaş'ın kafası kırıklar kontenjanından ratko varda'nın da yer aldığını söylemekte fayda var. khalid o sezonu 21 sayı ortalaması ile bitirmişken, varda ise 18 sayı ortalaması tutturmuştu.
sezon başında beşiktaş için play-off'lara kalmanın başarı olacağı düşünülürken, hobbit khalid ve kafası güzel varda enteresan işlere imza atmış ve beşiktaş'ın final oynamasını sağlamışlardır. önce 3 şişe tuborg açıp, tuborg pilsener'i süpürmüşler ardından sezon içerisinde iki kere kıtırdattıkları ülkerspor'u parkeden silerek muazzam bir başarıya imza atmışlardır.
o yıllarda finallerin müessese takımları arasında oynanması alışkanlık haline gelmişti. ülker-efes çekişmesi bunun odak noktasını oluşturuyordu. sonra tofaş'ta bu işlere karıştı. şirketini koparanın parkeye reklam için çıktığı bu dönemlerde müessese kulüplerine hooop birader burada kulüp takımları da var diyen beşiktaş'ın oyun kurucusu olan khalid el amin'i beşiktaş taraftarları işte bu yüzden kolay kolay unutmaz.
tabi bu sevimli hobbit'in birde ritüeli vardı. abimiz ne zaman serbest atış kullansa ve serbest atışını başarıyla sonuçlandırsa, beşiktaş taraftarı ''amin'' diye bağırırdı. tabiri caizse tribünleri imana getirmiştir. bizde az bağırmadık. adam sağ olsun bizi de beşiktaş maçlarında imana getirdi.
o sezon cidden güzel bir sezondu. her ne kadar takım şampiyon olamasa da parkeyi müessese takımlarına dar ettiği için asla unutulmadı. halen beşiktaş'ın şampiyon olan kadroları kadar değerli ve özel olarak addedilmeye devam etmesinin sebebi de budur. ülker serisinden yıpranarak ve dar rotasyonla gelen o takım serinin ilk maçını son anlarda kaybetmeseydi belki de bambaşka şeyler konuşacaktık. ama o heyecanı bizlere yaşattıkları için hepsine teşekkür ederiz ve amin *
ha bu arada khalid'in lakabı tombul kelebekti. beşiktaş'tan sonra türk telekom'un yolunu tuttu ve hımbıl kelebek olarak türkiye ligi macerasını 2 sezon sonra tamamladı.
devamını gör...
pinky ve android ile pembe robotik sakız radyo yayını
herkese selamlar, kucak dolusu sevgiler. hepinizin iyi olmasını umuyorum.
çok uzun bir başlık ve bir radyo programı için uzun bir yayın ismi oldu, farkındayım. lafı çok uzatmadan ve sizi sıkmadan program içeriğinden bahsetmek istiyorum.
2 sanatçıdan bahsederek araya şarkılar serpiştirdik. çok eğlenceli, sohbet dolu bir yayın olmasından çok sadece bilgi vermeyi amaçladığımız bir yayın oldu, eğlence kısmından dolayı sizleri umarım hayal kırıklığına uğratmayız.
ilk sanatçımız, hayatını karartmış insanı yüzyıllardır fırçasıyla öldürmüş artemisia gentileschi olacak, ikinci kısmı ise sizlere robotik kodlama lavabosu anlatacak.
ikinci girdide, lafı robotik kodlama lavabosuna bırakıyorum. saat 22:00'da görüşürüz! bol su içmeyi unutmayın
çok uzun bir başlık ve bir radyo programı için uzun bir yayın ismi oldu, farkındayım. lafı çok uzatmadan ve sizi sıkmadan program içeriğinden bahsetmek istiyorum.
2 sanatçıdan bahsederek araya şarkılar serpiştirdik. çok eğlenceli, sohbet dolu bir yayın olmasından çok sadece bilgi vermeyi amaçladığımız bir yayın oldu, eğlence kısmından dolayı sizleri umarım hayal kırıklığına uğratmayız.
ilk sanatçımız, hayatını karartmış insanı yüzyıllardır fırçasıyla öldürmüş artemisia gentileschi olacak, ikinci kısmı ise sizlere robotik kodlama lavabosu anlatacak.
ikinci girdide, lafı robotik kodlama lavabosuna bırakıyorum. saat 22:00'da görüşürüz! bol su içmeyi unutmayın
devamını gör...
lucifer (yazar)
hoşgeldin diyeceğim, içimden gelmiyor.
umarım yine o acayip fantazileri ile gelmemiştir.
umarım yine o acayip fantazileri ile gelmemiştir.
devamını gör...
gay olduğunu öğrendiğin an
lise birinci sınıftaydık, sene 2008. beden eğitimi dersinde içerisinin bol testesteron kokusuyla kaplı soyunma odasında birbirimize şimdi düşündüğümde çok abes kaçan şakalar yapardık. kamil diye biri var, ilk o girerdi en son o soyunur, eşofmanını giyip çıkardı. hatta vücudu iyi olan arkadaşlarımıza benim barbara palvin'e baktığım gibi bakardı. arkadaşlarla ona yumuşak kamil derdik ama tam da emin değiliz tabii. bir gün soyunma odasına geç girdim. herkes soyunmuş, çıkmıştı. kamil hariç. o soyunmuş ama daha giyinmemişti. içeri girdim, çantamı karşıdaki askılığa astım, arkamı bir döndüm, bizim kamil iç çamaşırıyla duruyordu. problem onun şişman olmasında ya da iç çamaşırıyla durmasında değildi. problem, giydiği iç çamaşır kırmızı renkli, dantelli ve üzerinde öpücük deseni olmasındaydı. çıkıp da kimseye kamili böyle gördüm demedim. kendisi de bayağı bi' yalvardıydı tabii. ilk kez bir anonim olarak buraya yazıyor, kamil'i de hayatımda unutamadığı bir travma bıraktığı için selamlıyorum. işte o gün arkadaşım kamil'in gay olduğunu öğrendim. kimsenin eşcinsel olmasını yadırgamasam da heteroseksüel olduğum için mutluyum.
devamını gör...
aşk bir baharat olsaydı ne olurdu sorunsalı
kekik, yokluğu ihtiyaç, azı karar çoğu zarar, kokusu bile bahar.
devamını gör...
sözlük dergisi duyuruları
bugün dergimizi şereflendiren yazarımız:
sessiz çığlıklar büyüttük yazısı ile tamgüneşlenmeyeçıktımgüneşbattı. bir solukta okunacak bu güzel yazıya buradaki öne çıkanlardan ulaşabilirsiniz.
kategori sınırlaması olmadan her türden yazılarınızı, denemelerinizi, dışavurumlarınızı ve iç dökmelerinizi de [email protected] adresine gönderebilirsiniz. iyi okumalar diliyoruz.
sessiz çığlıklar büyüttük yazısı ile tamgüneşlenmeyeçıktımgüneşbattı. bir solukta okunacak bu güzel yazıya buradaki öne çıkanlardan ulaşabilirsiniz.
kategori sınırlaması olmadan her türden yazılarınızı, denemelerinizi, dışavurumlarınızı ve iç dökmelerinizi de [email protected] adresine gönderebilirsiniz. iyi okumalar diliyoruz.
devamını gör...
hastanede seks skandalı
(bkz: hani marjinal bizdik)
devamını gör...
heaven and hell
black sabbath grubunun ronnie james dio vokali ile yaptığı efsane şarkılardandır. dio bir röportajında insanın içinde "cennet ve cehennem" olduğunu ve bunlar arasında seçim yapması gerektiğini söylemiş.
şarkının neresinin heaven neresinin hell olduğu bence tartışmalı, büyük çoğunluk şarkı biterken ki slow kısmın heaven olduğunu savunsa da bence bu tartışmaya açık bir konu , ben slow kısmın hell olduğunu düşünenlerdenim.
dio'nun şarkıda fool fool demesi yüreğimin yağlarını eritir. aşağıda sözlerini yazdığım kısımda dio, zaten yokuş aşağı gaza basarak bırakır şarkıyı, uçar gidersiniz.
they say that life's a carousel
spinning fast, you've got to ride it well
the world is full of kings and queens
who blind your eyes and steal your dreams
it's heaven and hell, oh well
and they'll tell you black is really white
the moon is just the sun at night
and when you walk in golden halls
you get to keep the gold that falls
it's heaven and hell, oh no
bu sözlerin sonunda şarkı da vardırdır.*
şarkının neresinin heaven neresinin hell olduğu bence tartışmalı, büyük çoğunluk şarkı biterken ki slow kısmın heaven olduğunu savunsa da bence bu tartışmaya açık bir konu , ben slow kısmın hell olduğunu düşünenlerdenim.
dio'nun şarkıda fool fool demesi yüreğimin yağlarını eritir. aşağıda sözlerini yazdığım kısımda dio, zaten yokuş aşağı gaza basarak bırakır şarkıyı, uçar gidersiniz.
they say that life's a carousel
spinning fast, you've got to ride it well
the world is full of kings and queens
who blind your eyes and steal your dreams
it's heaven and hell, oh well
and they'll tell you black is really white
the moon is just the sun at night
and when you walk in golden halls
you get to keep the gold that falls
it's heaven and hell, oh no
bu sözlerin sonunda şarkı da vardırdır.*
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
devamını gör...
kamyonlar kavun taşır
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm
niksar'da evimizdeyken
küçük bir serçe kadar hürdüm
sonra âlem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak
sonra âlem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak
mevsimler ne çabuk geçiverdi
unutmak, unutmak, unutmak
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti
yine kamyonlar kavun taşır
fakat içimde şarkı bitti
şeklinde cahit külebi şiiridir.
boyuna onu düşünürdüm
kamyonlar kavun taşır ve ben
boyuna onu düşünürdüm
niksar'da evimizdeyken
küçük bir serçe kadar hürdüm
sonra âlem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak
sonra âlem değişiverdi
ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak
mevsimler ne çabuk geçiverdi
unutmak, unutmak, unutmak
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti
anladım bu şehir başkadır
herkes beni aldattı gitti
yine kamyonlar kavun taşır
fakat içimde şarkı bitti
şeklinde cahit külebi şiiridir.
devamını gör...
saldırground
kötü adam kıyafetini üzerine giydiği 12 dakikalık hip-hop ziyafetidir.
ayakkabı cem yılmaz'ın hediyesi özel run dmc üretimi mont ise bildiğiniz gibi.
gerçekten bu dönemde böyle bir proje ilaç gibi geldi.
ayakkabı cem yılmaz'ın hediyesi özel run dmc üretimi mont ise bildiğiniz gibi.
gerçekten bu dönemde böyle bir proje ilaç gibi geldi.
devamını gör...
hikayeleri etkileyici olan şarkılar
her şarkı bir anlam içerir mi? şarkıların bir anlaşılma derdi var mıdır? soruları elbette çoğaltmak mümkün. ancak bazı şarkıların hikayeleri, şarkılardan daha etkileyicidir.
birinci dünya savaşında bir genç geride sevdigini bırakır ve askere gider. bir gece cephede kaybolur. saklanmak için daha önce bomba nedeniyle oluşan bir çukura girer. askerler tarafından inanılan, aynı yere ikinci bir bomba düşemeyecegidir. ancak böyle olmaz ikinci bomba buraya düşer. hastanede gözlerini açtığında artık kolları ve bacaklarını kaybetmiştir. konuşamaz durumdır. genç adamın adı johhny’dir.
savaşın gerçek yüzünü ve asker johhny’nin hikayesini anlatan şarkı ise metallica tarafından yapılmıştır.
1988’de çıkardıkları ‘’and justice for all” albümünün en çok öne çıkan şarkılarından birisidir. "one" şarkısı konusunu; 1971 yapımı savaş karşıtı amerikan dram filmi ‘’johnny got his gun’’ adlı, aynı isimle sinemaya uyarlanmış romanın filminden alınmıştır.
asker johhny’nin hikayesi çok etkileyicidir. ancak kısaca anlatmak istedim. filmi izleyin. şarkıyı dinleyin
metallica - one
şuradan;
buradan
birinci dünya savaşında bir genç geride sevdigini bırakır ve askere gider. bir gece cephede kaybolur. saklanmak için daha önce bomba nedeniyle oluşan bir çukura girer. askerler tarafından inanılan, aynı yere ikinci bir bomba düşemeyecegidir. ancak böyle olmaz ikinci bomba buraya düşer. hastanede gözlerini açtığında artık kolları ve bacaklarını kaybetmiştir. konuşamaz durumdır. genç adamın adı johhny’dir.
savaşın gerçek yüzünü ve asker johhny’nin hikayesini anlatan şarkı ise metallica tarafından yapılmıştır.
1988’de çıkardıkları ‘’and justice for all” albümünün en çok öne çıkan şarkılarından birisidir. "one" şarkısı konusunu; 1971 yapımı savaş karşıtı amerikan dram filmi ‘’johnny got his gun’’ adlı, aynı isimle sinemaya uyarlanmış romanın filminden alınmıştır.
asker johhny’nin hikayesi çok etkileyicidir. ancak kısaca anlatmak istedim. filmi izleyin. şarkıyı dinleyin
metallica - one
şuradan;
buradan
devamını gör...
osmanlı döneminde sözlük olsaydı alınabilecek nickler
mihrimah.
ismime ve doğum günüme göre yapılmış cami istiyorum ama.
ismime ve doğum günüme göre yapılmış cami istiyorum ama.
devamını gör...
probis
devamını gör...
otobiyografi
maksim gorki üçlemesini kesinlikle okumanız gerektiğini tavsiye ettiğim edebi türdür.
devamını gör...
uzaktan üniversite okumanın kattıkları
okul hakkındaki fikirlerim değişti. önceden okul için kendimi ne kadar yıpratıyormuşum bunu fark ettim. tüm günüm okula gidiyor ve ben bunu neden yaptığımı bile tam bilmiyormuşum. şimdiyse kendime dönmeye ve aslında eğitimi neden aldığımı neyi öğrenmek istediğimi ya da istemediğimi fark edip buna göre aksiyon alabiliyorum. insanın kendine her konuda daha fazla vakit ayırabilmesi o kadar güzel ki, zaman zaman sadece durabilmek bile güzel. hayatın rotasında otobüs beklemektense kendi rotamda yürümek çok zevkli.
devamını gör...