başörtülü biri ile evlenmek
şu örtü, mezhep, din meselelerini aşamadık.
devamını gör...
my way
frank sinatra'nın new york, new york ve strangers in the night şarkısı ile birlikte en bilinen üç şarkısından biridir. bana sorarsanız en güzel şarkısıdır. şarkıyı frank sinatra'nın muhteşem sesinden dinlemek ayrı bir keyiftir ama sözleride muhteşemdir. "hem ses, hem müzik, hem de söz bir araya aynı anda gelirse işte böyle muhteşem bir şarkı çıkar" dedirtir.
şarkının orjinali 1967 yılında çıkan comme d'habitude isimli bir fransız şarkısıdır (tanımın sonunda peşpeşe orjinalini ve frank sinatra yorumunu ekleyeceğim). orjinal şarkıda evliliğinin sonuna gelmiş bir adamın hikayesi anlatılır.
bu şarkıyı esas keşfeden ve meşhur eden ise kendiside bir şarkıcı olan paul anka'dır. fransa'da iken bu şarkıyı duymuş ve new york'a döndüğünde ingilizce olarak muhteşem sözlerini yazmıştır. kendi tabiri ile "sözler kendisine yağmurlu bir gecede sabaha karşı 03:00 de gelmiş". şarkının sözlerinde bir adam hayatta yaşadıklarını dürüstçe itiraf eder ve her şeyi "bildiği gibi, kendi tarzı" ile yaptığını söyler. orjinal sözler ve naçizane benim çevirim aşağıdadır, çeviride hata varsa lütfen uyarınız (kelime kelime çeviri yerine birazda yorum kattım):
and now, the end is near (ve şimdi, son yakın)
and so i face the final curtain (ve bu yüzden son perdeyle yüzleşiyorum)
my friend, i'll say it clear (olanları açıkça söyleyeceğim)
i'll state my case, of which i'm certain (emin olduğum durumumu belirteceğim)
i've lived a life that's full (dopdolu bir hayat yaşadım)
i've traveled each and every highway (her otoyolda seyahat ettim-herşeyi yaptım-)
but more, much more than this (ama bundan çok daha fazlası)
i did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
regrets, i've had a few (pişmanlıklar? tabii ki birkaç tane var)
but then again, too few to mention (ama bahsedilmeyecek kadar az)
i did what i had to do (yapmam gereken neyse onu yaptım)
and saw it through without exemption (ve hepsine istisna olarak baktım)
i planned each charted course (attığım her adımı planladım)
each careful step along the byway (yol boyunca her dikkatli adım)
and more, much more than this (ve bundan çok daha fazlası)
i did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
yes, there were times, ı'm sure you knew (evet, bazı zamanlar oldu, eminim biliyorsun)
when i bit off more than ı could chew (çiğneyebileceğimden fazlasını ısırdım)
but through it all, when there was doubt (ama bir an bile şüphe duyduğumda)
i ate it up and spit it out (hemen yuttum o lokmayı ve tükürüverdim dışarı)
i faced it all and i stood tall (hepsiyle yüzleştim ve dik durdum)
and did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
i've loved, ı've laughed and cried (sevdim, güldüm, ağladım)
i've had my fill my share of losing (kaybetmekten payımı fazlası ile aldım)
and now, as tears subside (ve şimdi, gözyaşlarım dinerken)
i find it all so amusing (hepsini gülümseyerek hatırlıyorum)
to think i did all that (düşündüm de bütün bu yaptıklarım…)
and may i say - not in a shy way (utanç duymadan anlatılır mı?)
oh no, oh no, not me (hayır , hayır , bu ben değilim)
i did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
for what is a man, what has he got (bir adamın fikri neyse zikride o olması gerekir)
if not himself, then he has naught (eğer öyle değilse zaten hiçbir şeyi yok demektir)
to say the things he truly feels and not the words of one who kneels (gerçekten hissettikleri ise söylediği şeyler, birinin diz çökerek söylediği kelimeler değildir o zaman)
the record shows i took the blows (zaten her şey darbeleri aldığımı gösteriyor)
and did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
yes, it was my way (evet, ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
orjinal fransızca şarkı:
ve frank sinatra'nın muhteşem yorumu:
şarkının orjinali 1967 yılında çıkan comme d'habitude isimli bir fransız şarkısıdır (tanımın sonunda peşpeşe orjinalini ve frank sinatra yorumunu ekleyeceğim). orjinal şarkıda evliliğinin sonuna gelmiş bir adamın hikayesi anlatılır.
bu şarkıyı esas keşfeden ve meşhur eden ise kendiside bir şarkıcı olan paul anka'dır. fransa'da iken bu şarkıyı duymuş ve new york'a döndüğünde ingilizce olarak muhteşem sözlerini yazmıştır. kendi tabiri ile "sözler kendisine yağmurlu bir gecede sabaha karşı 03:00 de gelmiş". şarkının sözlerinde bir adam hayatta yaşadıklarını dürüstçe itiraf eder ve her şeyi "bildiği gibi, kendi tarzı" ile yaptığını söyler. orjinal sözler ve naçizane benim çevirim aşağıdadır, çeviride hata varsa lütfen uyarınız (kelime kelime çeviri yerine birazda yorum kattım):
and now, the end is near (ve şimdi, son yakın)
and so i face the final curtain (ve bu yüzden son perdeyle yüzleşiyorum)
my friend, i'll say it clear (olanları açıkça söyleyeceğim)
i'll state my case, of which i'm certain (emin olduğum durumumu belirteceğim)
i've lived a life that's full (dopdolu bir hayat yaşadım)
i've traveled each and every highway (her otoyolda seyahat ettim-herşeyi yaptım-)
but more, much more than this (ama bundan çok daha fazlası)
i did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
regrets, i've had a few (pişmanlıklar? tabii ki birkaç tane var)
but then again, too few to mention (ama bahsedilmeyecek kadar az)
i did what i had to do (yapmam gereken neyse onu yaptım)
and saw it through without exemption (ve hepsine istisna olarak baktım)
i planned each charted course (attığım her adımı planladım)
each careful step along the byway (yol boyunca her dikkatli adım)
and more, much more than this (ve bundan çok daha fazlası)
i did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
yes, there were times, ı'm sure you knew (evet, bazı zamanlar oldu, eminim biliyorsun)
when i bit off more than ı could chew (çiğneyebileceğimden fazlasını ısırdım)
but through it all, when there was doubt (ama bir an bile şüphe duyduğumda)
i ate it up and spit it out (hemen yuttum o lokmayı ve tükürüverdim dışarı)
i faced it all and i stood tall (hepsiyle yüzleştim ve dik durdum)
and did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
i've loved, ı've laughed and cried (sevdim, güldüm, ağladım)
i've had my fill my share of losing (kaybetmekten payımı fazlası ile aldım)
and now, as tears subside (ve şimdi, gözyaşlarım dinerken)
i find it all so amusing (hepsini gülümseyerek hatırlıyorum)
to think i did all that (düşündüm de bütün bu yaptıklarım…)
and may i say - not in a shy way (utanç duymadan anlatılır mı?)
oh no, oh no, not me (hayır , hayır , bu ben değilim)
i did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
for what is a man, what has he got (bir adamın fikri neyse zikride o olması gerekir)
if not himself, then he has naught (eğer öyle değilse zaten hiçbir şeyi yok demektir)
to say the things he truly feels and not the words of one who kneels (gerçekten hissettikleri ise söylediği şeyler, birinin diz çökerek söylediği kelimeler değildir o zaman)
the record shows i took the blows (zaten her şey darbeleri aldığımı gösteriyor)
and did it my way (ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
yes, it was my way (evet, ben her şeyi bildiğim gibi yaptım)
orjinal fransızca şarkı:
ve frank sinatra'nın muhteşem yorumu:
devamını gör...
intihara teşebbüs eden kişiye ceza verilmesi
sivasta gerçekleşen hadise.
kişinin sokağa çıkma kısıtlamasına riayet etmediği için 3 bin 100 lira ceza kesilmesidir.
polisler ikna etmiş, hayatına son vermekten vazgeçmiş ama pandemi tedbirlerine uymadığı için fatura kesmişler.
adam öyle intihar vazgeçti bu cezadan sonra vazgeçer mi ?
buradan
kişinin sokağa çıkma kısıtlamasına riayet etmediği için 3 bin 100 lira ceza kesilmesidir.
polisler ikna etmiş, hayatına son vermekten vazgeçmiş ama pandemi tedbirlerine uymadığı için fatura kesmişler.
adam öyle intihar vazgeçti bu cezadan sonra vazgeçer mi ?
buradan
devamını gör...
dedesi geçmişte zengin olan kişi
her on kişiden dokuzunun olduğudur. dedesi geçmişte zengin olan kişiler beklenmedik bir çıkışla "benim dedem de eskiden buraların hep sahibiymiş & çok zenginmiş" vs. gibi geyik muhabbetiyle sizleri şaşırtmaya çalışabilirler.
elbette bunları yemiyoruz. bunlar yalan... çünkü asıl bizim dedemiz zenginmiş ve buraların sahibiymiş. ancak talihsiz olaylarla (kumar, akrabalar, süzme salaklık vs.) kaybetmiş... değil mi? :d
elbette bunları yemiyoruz. bunlar yalan... çünkü asıl bizim dedemiz zenginmiş ve buraların sahibiymiş. ancak talihsiz olaylarla (kumar, akrabalar, süzme salaklık vs.) kaybetmiş... değil mi? :d
devamını gör...
moderasyon açıklamalarının inandırıcı olmaması
yeterli gelmeyen açıklamalar/iletmek istediğiniz şeyler için online bölümündeki renkli kişilere dilediğiniz zaman yazabilirsiniz, demek istediğim başlık.
ayrıca; rahatsız olduğumuz konuları şikayet etme özgürlüğümüz ve yetimiz varken neden bunları başlık açarak anlatırız?
troll/rahatsız edici kişiler şikayet edilebiliyor, engellenebiliyor. bunu yapmak yerine onlar gibi olmayı tercih ediyorsanız, neyi şikayet ediyorsunuz?
ayrıca; rahatsız olduğumuz konuları şikayet etme özgürlüğümüz ve yetimiz varken neden bunları başlık açarak anlatırız?
troll/rahatsız edici kişiler şikayet edilebiliyor, engellenebiliyor. bunu yapmak yerine onlar gibi olmayı tercih ediyorsanız, neyi şikayet ediyorsunuz?
devamını gör...
edgar allan poe
çok bilinen bir şiiri olmasa bile ince göndermeleri ile eldorado şiiri oldukça güzeldir. orijinal hâlini ve erdoğan alkan çevirisini aşağıya bırakıyorum.
"gaily bedight,
a gallant knight,
ın sunshine and in shadow,
had journeyed long,
singing a song,
ın search of eldorado.
but he grew old—
this knight so bold—
and o’er his heart a shadow—
fell as he found
no spot of ground
that looked like eldorado.
and, as his strength
failed him at length,
he met a pilgrim shadow—
‘shadow,’ said he,
‘where can it be—
this land of eldorado?’
‘over the mountains
of the moon,
down the valley of the shadow,
ride, boldly ride,’
the shade replied,—
‘ıf you seek for eldorado!’"
--- alıntı ---
"cıvıl cıvıl giysisiyle
yiğit, yılmaz bir şövalye
güneş, gölge aldırmadı
bir şarkı dudaklarında
dolaşıp bütün dünyada
eldorado'yu aradı.
ömür geçti, zaman aktı
cesur şövalye yaşlandı
bir gölgeyle yüreğinde.
yollar tepip yaprak gazel
eldorado denen güzel
yeri bulamadı diye.
bütün gücü bittiğinde
bir gölge çıktı önüne
bir başka gezginin ruhu,
"eldorado denen bir yer
var mı? nerde, varsa eğer?"
diye o gölgeye sordu.
"ardından ay tepelerinin
sür atını dolu dizgin
gölgeler vadisine doğru
sür atını, yiğitçe sür
karanlıklar içine gir
bulursun eldorado'yu".
--- alıntı ---
"gaily bedight,
a gallant knight,
ın sunshine and in shadow,
had journeyed long,
singing a song,
ın search of eldorado.
but he grew old—
this knight so bold—
and o’er his heart a shadow—
fell as he found
no spot of ground
that looked like eldorado.
and, as his strength
failed him at length,
he met a pilgrim shadow—
‘shadow,’ said he,
‘where can it be—
this land of eldorado?’
‘over the mountains
of the moon,
down the valley of the shadow,
ride, boldly ride,’
the shade replied,—
‘ıf you seek for eldorado!’"
--- alıntı ---
"cıvıl cıvıl giysisiyle
yiğit, yılmaz bir şövalye
güneş, gölge aldırmadı
bir şarkı dudaklarında
dolaşıp bütün dünyada
eldorado'yu aradı.
ömür geçti, zaman aktı
cesur şövalye yaşlandı
bir gölgeyle yüreğinde.
yollar tepip yaprak gazel
eldorado denen güzel
yeri bulamadı diye.
bütün gücü bittiğinde
bir gölge çıktı önüne
bir başka gezginin ruhu,
"eldorado denen bir yer
var mı? nerde, varsa eğer?"
diye o gölgeye sordu.
"ardından ay tepelerinin
sür atını dolu dizgin
gölgeler vadisine doğru
sür atını, yiğitçe sür
karanlıklar içine gir
bulursun eldorado'yu".
--- alıntı ---
devamını gör...
veledrom
pist bisikleti yarışlarının yapıldığı acık veya kapalı pistlerdir. oval yapıdadırlar. pist, dış kenardan iç kenara doğru alçalan bir yükseklikte 12°-55° arasında eğimlidir. genişliği 7 mt. ve uzunlukları 250-1000 mt. arasında değişmektedir. açık pistler genellikle beton veya asfalt olabilirken, kapalı pistler genelde ahşaptandır.
osmanlı da ilk veledrom 1897 yılında selankikte topraktan yapılmıştır. türkiye de ilk konya da 1949 yılında , ikincisi ise balıkesir de 1967 yılında yapılmıştır. fakat bu ikisi de günümüz de yoklardır. ülkemizde bisiklet sporunun gelişmeme sebeplerinin başını çeker bu yok oluş.
osmanlı da ilk veledrom 1897 yılında selankikte topraktan yapılmıştır. türkiye de ilk konya da 1949 yılında , ikincisi ise balıkesir de 1967 yılında yapılmıştır. fakat bu ikisi de günümüz de yoklardır. ülkemizde bisiklet sporunun gelişmeme sebeplerinin başını çeker bu yok oluş.
devamını gör...
sözlük radyosu kaçak yayınları
iftarı beklerken böyle güzel tınılar duymak ruhumuzu vecd ettirdi, bedenimizi dindirdi. var olun.
devamını gör...
geyikli gece
turgut uyar'ın şiir derlemelerinden oluşan büyük saat koleksiyonunun yine şiirin bulunduğu ilk kitaptan adını alan dünyanın en güzel arabistanı alt başlığında, 111. sayfada yer alan şiir. geyikli gece daha çok şairin bir intihar akşamı üstüne söylenti şiirini düşünürsek eğer madalyonun öteki yüzü gibi. kendi korkusunu çağıran cesaret, kendi umutsuzluğunu taşıyan bir umut belki ya da ne söylesem boş çünkü turgut uyar söylemiş şiirde söylenebileceklerin hepsini. ben seviyorum bu şiirin kendine has buruk umudunu, içimde ölmüş bir şeyleri uyandırıyor ama yaşatmıyor da. çok arada, ortada kalmış bir şiir ama kuşkusuz en güzellerinden bir tanesi. yalnızlığın da çok nahif bir tanımı var şiirin son dizesinde; "uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum."
"halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
her şey naylondandı o kadar"
"hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak"
"evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza"
"hiçbir şey umurumda değil diyorum
aşktan ve umuttan başka"
"uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum"
"halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
her şey naylondandı o kadar"
"hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak"
"evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza"
"hiçbir şey umurumda değil diyorum
aşktan ve umuttan başka"
"uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum"
devamını gör...
bende bir resmin var yüzüme bakmıyor
nazan öncel'den dinlemeye alışık olduğum fakat manuş baba'nın da en az nazan hanım kadar güzel seslendirdiği geceler kara tren şarkısında geçen çok edebi bir cümle.
cümle ne zaman kulağıma ilişse aklımda bu görsel canlanır;
cümle ne zaman kulağıma ilişse aklımda bu görsel canlanır;
devamını gör...
ilkokulda montu hoşlandığın kişinin yanına asmak
bir aşk hikayesi anlatacağım şimdi;
sınıfa nakil öğrenci geldi. dersin ortasında müdürle birlikte girdiler sınıfa hepimiz çocuğa bakıyoruz. bütün kızlar nefeslerimizi tuttuk, dersten koptuk, dünya'da değiliz. puşt çok yakışıklı. ömrümde öyle bir çocuk görmemişim. zaten yaşım 11 ne ömrüm olacak. yani televizyonda bile o kadar yakışıklı oğlan yok. amerikan filmlerindekilerden bile yakışıklı; koyu mavi gözleri, dik ve fönlü saçları var. anası 'ben doğurdum' diye gururla hazırlıyor her sabah okula belli ki.
çocuğu oğulcan'ın yanına oturttu sınıf öğretmeni. ben de duvar dibinde köşe oturuyorum montların arasında kaybolmuşum. ilk görüşte aşktı benimkisi. her sabah o mavi gözleri görme şansım vardı, her sabah 'günaydın' diyorduk birbirimize.
en sevdiğim mevsim kıştır. neden biliyor musunuz? yazın duvar dibine kimse mont asmazdı. hırkasını çantasına koyardı herkes.
oğulcan onun en iyi arkadaşı oldu okul boyunca. orta okulda da aynı sınıftaydık. kızların hepsi yanıktı ona ama kezban gibi davranıyorlardı. ben de aşıktım ama hiç sahip olamayacağım bir şey isteyecek kadar şımarık değildim.
ilk okulda bile gerçekçiydim. prenses sanmıyordum kendimi. annesiz, babasız büyüdüğüm için galiba.
bir yaz bisikletle sokak aralarında gezerken bir evin bahçesinde onun esini duydum. aaah tanrım o an hayatımın en mutlu anıydı. nerede yaşadığını öğrenmiştim. sapık gibi onu izledim. hiç benim gibi asi bir çocuk değildi. ailesine karşı çok saygılıydı, bense halen nefret ederim.
ya o gün çok büyük bir keder çöktü ruhuma. orada ondan vazgeçtim.
bir gün sınıfta oğulcan'la birlikte benimle alay etmişlerdi. o gün kopmuştum ondan. mavi gözleri artık beni donduruyordu. ellerim buz kesiyordu.
yıllarca aklıma bile gelmemişken geçen ay adını yazdım google amcaya. sordum nerdedir kimledir? sadece bir fotoğraf vardı linkedn'de.
endüstri mühendisi olmuş. takım elbiseyle fotoğrafı, janti bir bey olmuş. yüzü hiç değişmemiş. saç şekli hala yukarı doğru fönlü.
masmavi gözleri yine parıldıyor.
ilkokulda montuma onun kokusu sinsin diye onun montunun yanına asıyordum benimkini. facebooktan oğulcanla birlikte attığı fotoğrafları arşivliyordum.
hayatınıza böyle biri tesir ettiğinde bir daha eskisi gibi olamıyorsunuz. 11 yaşındaki vurgunu hala anarak yaşıyorum.
daha özel birşey itiraf edeyim; hayalini kurarak mastürbasyon yapamadığım tek erkek odur. psikologlar bunu açıklasın, si ay ey, ef bi ay açıklayın.
sınıfa nakil öğrenci geldi. dersin ortasında müdürle birlikte girdiler sınıfa hepimiz çocuğa bakıyoruz. bütün kızlar nefeslerimizi tuttuk, dersten koptuk, dünya'da değiliz. puşt çok yakışıklı. ömrümde öyle bir çocuk görmemişim. zaten yaşım 11 ne ömrüm olacak. yani televizyonda bile o kadar yakışıklı oğlan yok. amerikan filmlerindekilerden bile yakışıklı; koyu mavi gözleri, dik ve fönlü saçları var. anası 'ben doğurdum' diye gururla hazırlıyor her sabah okula belli ki.
çocuğu oğulcan'ın yanına oturttu sınıf öğretmeni. ben de duvar dibinde köşe oturuyorum montların arasında kaybolmuşum. ilk görüşte aşktı benimkisi. her sabah o mavi gözleri görme şansım vardı, her sabah 'günaydın' diyorduk birbirimize.
en sevdiğim mevsim kıştır. neden biliyor musunuz? yazın duvar dibine kimse mont asmazdı. hırkasını çantasına koyardı herkes.
oğulcan onun en iyi arkadaşı oldu okul boyunca. orta okulda da aynı sınıftaydık. kızların hepsi yanıktı ona ama kezban gibi davranıyorlardı. ben de aşıktım ama hiç sahip olamayacağım bir şey isteyecek kadar şımarık değildim.
ilk okulda bile gerçekçiydim. prenses sanmıyordum kendimi. annesiz, babasız büyüdüğüm için galiba.
bir yaz bisikletle sokak aralarında gezerken bir evin bahçesinde onun esini duydum. aaah tanrım o an hayatımın en mutlu anıydı. nerede yaşadığını öğrenmiştim. sapık gibi onu izledim. hiç benim gibi asi bir çocuk değildi. ailesine karşı çok saygılıydı, bense halen nefret ederim.
ya o gün çok büyük bir keder çöktü ruhuma. orada ondan vazgeçtim.
bir gün sınıfta oğulcan'la birlikte benimle alay etmişlerdi. o gün kopmuştum ondan. mavi gözleri artık beni donduruyordu. ellerim buz kesiyordu.
yıllarca aklıma bile gelmemişken geçen ay adını yazdım google amcaya. sordum nerdedir kimledir? sadece bir fotoğraf vardı linkedn'de.
endüstri mühendisi olmuş. takım elbiseyle fotoğrafı, janti bir bey olmuş. yüzü hiç değişmemiş. saç şekli hala yukarı doğru fönlü.
masmavi gözleri yine parıldıyor.
ilkokulda montuma onun kokusu sinsin diye onun montunun yanına asıyordum benimkini. facebooktan oğulcanla birlikte attığı fotoğrafları arşivliyordum.
hayatınıza böyle biri tesir ettiğinde bir daha eskisi gibi olamıyorsunuz. 11 yaşındaki vurgunu hala anarak yaşıyorum.
daha özel birşey itiraf edeyim; hayalini kurarak mastürbasyon yapamadığım tek erkek odur. psikologlar bunu açıklasın, si ay ey, ef bi ay açıklayın.
devamını gör...
küçük sözlük samimiyeti
kaybolmadan tadının çıkarılması gereken samimiyettir.
malum güzel şeyler fazla uzun süremez.
tabi bu daha güzel şeylerin gelmeyeceği anlamına da gelmez.
malum güzel şeyler fazla uzun süremez.
tabi bu daha güzel şeylerin gelmeyeceği anlamına da gelmez.
devamını gör...
tsunami
pasifik okyanusu başta olmak üzere, genellikle okyanus ve açık denizlerde ortaya çıkan, çok yüksek yıkıcı etkilere sahip olan dev deniz dalgası.
edit: "tsu" liman, "nami" dalga anlamına geliyor.
biz okurken "tusunami" diyoruz, fakat dünya genelinde çoğunlukla "sunami" şeklinde telaffuz ediliyor.
tsunamiler, deniz dibinde gerçekleşen depremler ya da volkanik faaliyetler, denizlerde yapılan nükleer deneme kaynaklı patlamalar, çok büyük boyutlu meteorların yeryüzüne düşmesi, denize çok büyük miktarda madde salınımı gibi olaylar sonucunda gerçekleşebilirler. böyle bir olayın ardından deniz öncelikle kıyıdan geriye çekilir, ardından yüksek bir dalga olarak hızla geri gelir ve önce kıyılarda ne varsa yıkıp döker, sonra iç kesimlere kadar ilerleyerek mal ve can kayıplarına neden olur, fukuşima nükleer santrali'nde meydana gelen kazada olduğu gibi son derece tehlikeli ve sıkıntılı durumlara da yol açarlar.
edit 2: neye benzediğini görmek isteyen için
edit: "tsu" liman, "nami" dalga anlamına geliyor.
biz okurken "tusunami" diyoruz, fakat dünya genelinde çoğunlukla "sunami" şeklinde telaffuz ediliyor.
tsunamiler, deniz dibinde gerçekleşen depremler ya da volkanik faaliyetler, denizlerde yapılan nükleer deneme kaynaklı patlamalar, çok büyük boyutlu meteorların yeryüzüne düşmesi, denize çok büyük miktarda madde salınımı gibi olaylar sonucunda gerçekleşebilirler. böyle bir olayın ardından deniz öncelikle kıyıdan geriye çekilir, ardından yüksek bir dalga olarak hızla geri gelir ve önce kıyılarda ne varsa yıkıp döker, sonra iç kesimlere kadar ilerleyerek mal ve can kayıplarına neden olur, fukuşima nükleer santrali'nde meydana gelen kazada olduğu gibi son derece tehlikeli ve sıkıntılı durumlara da yol açarlar.
edit 2: neye benzediğini görmek isteyen için
devamını gör...
diş ağrısı
annecim der ki,
-bir diş ağrısı bi de çocuk sancısı beterdir.
-bir diş ağrısı bi de çocuk sancısı beterdir.
devamını gör...
horn etkisi
olumsuz bir özellikten yola çıkarak olumsuz atıflarda bulunmaktır. halo etkisinin olumsuz versiyonudur. üstü başı yırtık ve bakımsız birinin tembel ve ağzı bozuk biri olduğunu düşünmek buna örnektir.
devamını gör...
bedava olmalı dediğimiz şeyler
tüm temel ihtiyaçlar ücretsiz olmalıdır şeklinde açıklanabilir.
devamını gör...
üzüntüyü belli etmemek
"bazen diyorum ki eğer beni tanıyorlarsa şu an üzgün olduğumu ben söylemeden anlamaları gerekir. anlamıyorsunuz deyince anlatmıyorsun ki bilelim diyorlar anlatsan boşver geçer deyip kendi dertlerini anlatıyorlar. üzgün olduğunu belli etsen de ilgi görmek içinmiş gibi oluyor. desenize yine çıktı mı kapılar yalnızlığa..."
devamını gör...



