şükrü erbaş
7 eylül 1953 tarihinde, yozgat'ta dünyaya gelen yazar, şairdir.
'yaşıyoruz sessizce' adlı şiir kitabını eşi, ömür hanımı, şahgülü hatice erbaşın vefatından 1 yıl sonra yayınlamıştır.
'neden kimse sana benzemiyor hatice' diyerek sitemini dile getirmiştir. okurken çokça üzülüp bazen kendinizi tutamayacağınız şiir kitabıdır.
bunun dışında çırpınıp içinde döndüğüm dünya, kuş uçar kanat ağlar ,otlarin uğultusu altında gibi şiir kitapları da bulunmaktadır.
'yaşıyoruz sessizce' adlı şiir kitabını eşi, ömür hanımı, şahgülü hatice erbaşın vefatından 1 yıl sonra yayınlamıştır.
'neden kimse sana benzemiyor hatice' diyerek sitemini dile getirmiştir. okurken çokça üzülüp bazen kendinizi tutamayacağınız şiir kitabıdır.
bunun dışında çırpınıp içinde döndüğüm dünya, kuş uçar kanat ağlar ,otlarin uğultusu altında gibi şiir kitapları da bulunmaktadır.
devamını gör...
petrus christus
petrus christus, 15. yüzyılda yaşamış hollandalı bir ressamdı. 1444'ten itibaren brugge'de faaliyet gösteren ressamın, tarz benzerliği sebebiyle jan van eyck'ın öğrencisi olduğu ve hocasının ölümünden sonra onun bazı bitmemiş eserlerini tamamladığı düşünülmektedir. jan van eyck'in 1441'de ölümü ile hans memling'in 1460'ların ortalarında şehre yerleşmesine kadar geçen süre boyunca bruges'in önde gelen ressamıydı. bizler için değeri de günümüze yakın, modern sanat tarihçileri tarafından çıkarılmıştı. yüzyıllar boyunca anonim bir kişiydi.
van eyck'ın öğrencisi olduğu düşünülen ve sık sık onunla karıştırılan petrus'un, eyck'ın ölümünden sonra ustasının atölyesini devraldığı ve burada bağımsız çalıştığı düşünülmektedir. brugge vatandaşlığını da ustasının ölümünden 3 yıl sonra, 1444 yılında satın almıştır. her ne kadar öğrencisi olabileceğini söylesek de buna karşıt olarak dirk bouts, robert campin ve rogier van der weyden gibi sanatçılardan etkilendiğini de söylemek gerekir.
sanatçının italya'ya gidip gitmediği bilinmese de işlerinin çoğunun italyanlar tarafından satın alındığı bilinmektedir. milano'da bulunan bir belge onun belki şehre geldiği ve hatta italyan ressam antonello da messina ile tanışmış olabileceğini kanıtlar nitelikte olabilir. bu tanışıklık petrus'a atfedilen eserler ile antonello'nun eserleri arasındaki bazı bariz benzerliklerin açıklanmasında kilit taşı bir rol oynayabilir. italyan ressamların yağlı boyayı, kuzeyli ressamların doğrusal perspektifi nasıl öğrendiğini de açıklayabilecek bir noktadır. antonello, italya'yı yağlı boya ile tanıştıran kişiydi ve petrus'un virgin and child enthroned with saints francis and jerome eseri, doğrusal perspektif kullanılan ilk kuzeyli eseri idi.
petrus'un eserlerinde van eyck ve van der weyden etkisi bariz bir şekilde görülmektedir. bazı tabloları direkt onların eserlerine dayanır fakat figürlerde, onlarda görüldüğü gibi, içsel yaşam duygusu veya dramatik etkiler görülmez. perspektiği ise ustaca kullanmıştır. 1975 yılında hayata veda eden ressamın ünü de ölümünden sonra azalmıştır.
kaynakça ve daha fazlası: turkishpaintings.com, wikipedia, metmuseum.org, istanbulsanatevi.com, britannica.com, the oxford dictionary of art, ıan chilver, harold osborne, dennis farr
van eyck'ın öğrencisi olduğu düşünülen ve sık sık onunla karıştırılan petrus'un, eyck'ın ölümünden sonra ustasının atölyesini devraldığı ve burada bağımsız çalıştığı düşünülmektedir. brugge vatandaşlığını da ustasının ölümünden 3 yıl sonra, 1444 yılında satın almıştır. her ne kadar öğrencisi olabileceğini söylesek de buna karşıt olarak dirk bouts, robert campin ve rogier van der weyden gibi sanatçılardan etkilendiğini de söylemek gerekir.
sanatçının italya'ya gidip gitmediği bilinmese de işlerinin çoğunun italyanlar tarafından satın alındığı bilinmektedir. milano'da bulunan bir belge onun belki şehre geldiği ve hatta italyan ressam antonello da messina ile tanışmış olabileceğini kanıtlar nitelikte olabilir. bu tanışıklık petrus'a atfedilen eserler ile antonello'nun eserleri arasındaki bazı bariz benzerliklerin açıklanmasında kilit taşı bir rol oynayabilir. italyan ressamların yağlı boyayı, kuzeyli ressamların doğrusal perspektifi nasıl öğrendiğini de açıklayabilecek bir noktadır. antonello, italya'yı yağlı boya ile tanıştıran kişiydi ve petrus'un virgin and child enthroned with saints francis and jerome eseri, doğrusal perspektif kullanılan ilk kuzeyli eseri idi.
petrus'un eserlerinde van eyck ve van der weyden etkisi bariz bir şekilde görülmektedir. bazı tabloları direkt onların eserlerine dayanır fakat figürlerde, onlarda görüldüğü gibi, içsel yaşam duygusu veya dramatik etkiler görülmez. perspektiği ise ustaca kullanmıştır. 1975 yılında hayata veda eden ressamın ünü de ölümünden sonra azalmıştır.
kaynakça ve daha fazlası: turkishpaintings.com, wikipedia, metmuseum.org, istanbulsanatevi.com, britannica.com, the oxford dictionary of art, ıan chilver, harold osborne, dennis farr
devamını gör...
geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak
"seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum…"
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum…"
devamını gör...
sözlükteki kadın yazar sayısının erkek yazar sayısından fazla olması
istatiklere inanmayı uzun zaman önce bıraktım, hiç unutmam, bir yazar nickaltına askere gideceğini yazmıştı, sonra o yazarın genel bilgiler'ine bakmıştım ve cinsiyet kısmında kadın yazıyordu.*
devamını gör...
geceye bir nihal atsız şiiri bırak
özledim... yanıklık canıma değdi...
özledim, yıllarca daha özlerim.
hasret türkü olsa, ben onu çalsam,
kırılıp giderdi nice sazlarım...yatın ümitlerim, uykuya yatın!
bitin hasretlerim, tükenip bitin!
ayrılık ateşi çetinmiş, çetin;
onunla dikleşir bütün düzlerim.yanımda sanrım, bakarım düştür;
güldüm zannederken gözlerim yaştır.
umduğum ne varsa hepside boştur;
yinede bekliyor onu gözlerim.sazlar var: durmadan gurbeti çalar;
hayal var: gözümü, gönlümü çeler.
içimde bir bülbül şakıyıp çiler:
özledim, yıllarca daha özlerim...
özledim, yıllarca daha özlerim.
hasret türkü olsa, ben onu çalsam,
kırılıp giderdi nice sazlarım...yatın ümitlerim, uykuya yatın!
bitin hasretlerim, tükenip bitin!
ayrılık ateşi çetinmiş, çetin;
onunla dikleşir bütün düzlerim.yanımda sanrım, bakarım düştür;
güldüm zannederken gözlerim yaştır.
umduğum ne varsa hepside boştur;
yinede bekliyor onu gözlerim.sazlar var: durmadan gurbeti çalar;
hayal var: gözümü, gönlümü çeler.
içimde bir bülbül şakıyıp çiler:
özledim, yıllarca daha özlerim...
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
insan vücudu suyun altında 4 kat daha hızlı çürür. bu bilgiyi kullanmadan önce 2 kere düşünün lütfen.
devamını gör...
huzur islamda
keşke huzuru bulsanız da biz de bulsak.
devamını gör...
kinder sürpriz yumurta
gözümde canlanır koskoca mazi.hey gidi hey..yumurtadan çıkan oyuncağı çoğu zaman beğenmez ikinciyi aldırmaya çalışırdım.
devamını gör...
yazarları bugün mutlu eden olaylar
bugün huzursuz bir uykuyla uyandım. okula gitmek için evden çıktım. ama öyle bir boşvermişlik var ki pandemi yüzünden sadece pijama altını çıkartıp bir pantolon giydim. zaten vapurda dışarıda, okulda da hava akımı olsun diye tüm canlar açık olduğundan montumu, beremi çıkarmadan geri dönüyorum. bir arkadaşım kapımın önünden alıp geri bırakıyor. özetle evde bile saçımı başını düzeltip, hafif bir makyajla takılan ben yüzümü yıkayıp çıktım tüm boşvermişliğimle. dışarı çıkıyorum diye gösterdiğim tek özen çift maske takmak düşünün.
vapura bindik. biraz ilerledik şehri izliyorum bir yandan da çok sevdiğim denizi. ama hava bir kasvetli sormayın. koyu gri gökyüzü dolayısıyla gri bir deniz. hava hafif puslu olduğu için de şehir de griye çalınmış duruyor. "off, şuraya bak resmen renkleri çalmışlar bugünden." dedim arkadaşıma dönüp. tam o esnada telefonuma bir mesaj geldi. "bugün geleneksel kahve günümüz unutma, çıkışta iskeleden seni alıcam." içimden 'yaaa bugün değil, bugün her günden daha depresif.' diye geçiriyorum. sonra 'amaaan boş ver biraz insan iyidir. ' diyerek kabul ediyorum ama 'beni eve bırakman lazım bugün yürüyecek mecalim yok. ' mesajı ile. yanıt geliyor." deli misin algoritması bozuk kadın, tabii ki bırakırım." yüzüme garip bir sırıtış oturuyor. tek bir mesajla beni çözen arkadaşım için.
okulda işleri halledip karşıya geçiyoruz tekrar. sonra arkadaşımla buluşup kahvemizi alıp sahile geçiriyoruz. "nasıl gidiyor?"diyor." aynıyım bir gün iyi bir gün kötü, bir gün eğleniyorum sonra sıkılıyorum. "diye yanıtlıyorum." aaa demek ki normalsin, değişik bir şey beklemiyordum." türevinde hasbihal ediyoruz.
şu noktada belirtmem lazım arkadaşım dünyadaki en garip insan. bu yüzden seviyorum onu. kendisini şöyle tanımlıyor." hani bir gün uğraşırsın harika bir sofra kurarsın özene bözene, sonra da keyfini çıkararak yersin. işte ben o noktada yemeği yemeyi değil o sofrayı kaldırıp atmayı seviyorum."
benimse onu sevmemin nedeni bu farklılıklarının yanında "tam olarak kendim olabilmem onun yanında, yani maskelere ihtiyaç duymuyorum, üzgünsem ağlarım, mutluysam gülerim,kızgınsam söverim." yani beni doğal olarak karşılaması özetle. kaç kişi bu olgunluğa sahipki ilişkilerinde.
neyse lafı çok uzattım ama kahvemizi içip sohbetimizi ettikten sonra hadi seni evine atayım, git de kendine gel dedi. arabaya bindik. bana çantasından bir defter bir de kalem uzattı. bunu sana hediye aldım, ne olur şu romanını artık yaz. kendini boş şeylerle oyalayıp durma dedi. bir defter, bir kalem ama en güzel hediye ise bana olan inancı idi. o kadar mutlu oldum ki. "lan korona olmasa öperdim seni." dedim. tam o esnada güneş bulutların arasından yüzünü gösterdi ki bu an içimdeki neşeye tam olarak tevafuk etti. işte o andan beridir ki sabahki huysuzluğumdan eser yok. teşekkür ederim troyastreetphotografy. günümü güzelleştirdin.
vapura bindik. biraz ilerledik şehri izliyorum bir yandan da çok sevdiğim denizi. ama hava bir kasvetli sormayın. koyu gri gökyüzü dolayısıyla gri bir deniz. hava hafif puslu olduğu için de şehir de griye çalınmış duruyor. "off, şuraya bak resmen renkleri çalmışlar bugünden." dedim arkadaşıma dönüp. tam o esnada telefonuma bir mesaj geldi. "bugün geleneksel kahve günümüz unutma, çıkışta iskeleden seni alıcam." içimden 'yaaa bugün değil, bugün her günden daha depresif.' diye geçiriyorum. sonra 'amaaan boş ver biraz insan iyidir. ' diyerek kabul ediyorum ama 'beni eve bırakman lazım bugün yürüyecek mecalim yok. ' mesajı ile. yanıt geliyor." deli misin algoritması bozuk kadın, tabii ki bırakırım." yüzüme garip bir sırıtış oturuyor. tek bir mesajla beni çözen arkadaşım için.
okulda işleri halledip karşıya geçiyoruz tekrar. sonra arkadaşımla buluşup kahvemizi alıp sahile geçiriyoruz. "nasıl gidiyor?"diyor." aynıyım bir gün iyi bir gün kötü, bir gün eğleniyorum sonra sıkılıyorum. "diye yanıtlıyorum." aaa demek ki normalsin, değişik bir şey beklemiyordum." türevinde hasbihal ediyoruz.
şu noktada belirtmem lazım arkadaşım dünyadaki en garip insan. bu yüzden seviyorum onu. kendisini şöyle tanımlıyor." hani bir gün uğraşırsın harika bir sofra kurarsın özene bözene, sonra da keyfini çıkararak yersin. işte ben o noktada yemeği yemeyi değil o sofrayı kaldırıp atmayı seviyorum."
benimse onu sevmemin nedeni bu farklılıklarının yanında "tam olarak kendim olabilmem onun yanında, yani maskelere ihtiyaç duymuyorum, üzgünsem ağlarım, mutluysam gülerim,kızgınsam söverim." yani beni doğal olarak karşılaması özetle. kaç kişi bu olgunluğa sahipki ilişkilerinde.
neyse lafı çok uzattım ama kahvemizi içip sohbetimizi ettikten sonra hadi seni evine atayım, git de kendine gel dedi. arabaya bindik. bana çantasından bir defter bir de kalem uzattı. bunu sana hediye aldım, ne olur şu romanını artık yaz. kendini boş şeylerle oyalayıp durma dedi. bir defter, bir kalem ama en güzel hediye ise bana olan inancı idi. o kadar mutlu oldum ki. "lan korona olmasa öperdim seni." dedim. tam o esnada güneş bulutların arasından yüzünü gösterdi ki bu an içimdeki neşeye tam olarak tevafuk etti. işte o andan beridir ki sabahki huysuzluğumdan eser yok. teşekkür ederim troyastreetphotografy. günümü güzelleştirdin.
devamını gör...
uzunlar
geçen sene yayınlanmış olan hafif melankoli ve fransız diskosu ile harmanlanmış şarkı. evdeki saat'in kaderini değiştirmiş adeta.
devamını gör...
bim'in covid-19 açıklaması
güler misin ağlar mısın dediğim açıklama. demekki ortalıkta dolaşan bim'de covid aşısı satılacak söylemlerine inanan bir sürü insan var.
açıklama: www.instagram.com/p/CJgEwsh...
kaynak: tr.sputniknews.com/turkiye/...
açıklama: www.instagram.com/p/CJgEwsh...
kaynak: tr.sputniknews.com/turkiye/...
devamını gör...
normal sözlük'ün 35 yaş istilasına uğramış olması
ne istiyorsun olum 13 yaşındaki bebeler mi bassın burayı inci gibi zor kaçtım oradan
(28 yaşındayım)*
(28 yaşındayım)*
devamını gör...
kökler yollar ve yitik benler
susanna tamaro'nun can yayınları'ndan okuduğum muhteşem romanı. bir içsel yolculuk öyküsü. var olmanın, varoluş sancısının, ben kimim, neyim, neden yaşıyorum gibi soruların kendi iç dünyasında yarattığı karmaşasının sancılı ama sıcak öyküsü diyebilirim. varoluşçuluk meselesine kafayı takanlar (benim gibi) için çıtır çerezlik bir roman diyebilirim.
roma'da yaşayan baş kahramanımız, varoluş sancıları çekerken, ailesinin, köklerinin geldiği yer olan avusturya'nın bir köyüne gider ve orada bu iç karmaşasına yanıtlar bulmaya çalışır. aslında bu bir iç hesaplaşma yolculuğu, bir kaçış belki de bir yüzleşmedir. kitabı okurken hissettiğim şey sanki kurgu bir roman değil de bir anı kitabı okuyorum. o kadar gerçek ki her şey. kitap sizi içine çekiyor. birden bire bir arkadaşınızın anısının içinde gibi hissediyorsunuz. sonrasında kitabı okurken yazarla özdeşlik kurup kendi iç hesaplaşmanızı yapabilirsiniz yani kendinizi sorgulayabilirsiniz. kendinize ne kadar yabancısınız, geldiğiniz yere, ailenize, kültürünüze ne kadar yabancısınız. tıpkı bir (bkz: nuri bilge ceylan) filminde gibi..
sussanna tamaro bu kitabı yazdığında henüz 20'li yaşlarındaymış. muhtemelen kendisi de iç huzursuzlukla boğuşuyordu o yıllarda. ve çözümü gitmekte bulmuştu kahramanımız gibi.
kahramanımızın yalnızlığı, kız kardeşinin ve annesinin ölümü, şehirde yaşadığı bunalım ve acaba orada bu huzursuzluğum geçer mi diye gidişi. sizce gider mi? içimizdeki bu 'bulantı' bu kendimize bile 'yabancı' oluşumuz nasıl geçer?
buradan yine her büyük yazar ve eserde olduğu gibi varoluşçu felsefeye (bkz: albert camus) ye ve (bkz: jean paul sartre) e selam çakıyoruz.
kökler, yollar ve yitik benler varoluşçuluk üzerine yazılmış güzel bir roman...
roma'da yaşayan baş kahramanımız, varoluş sancıları çekerken, ailesinin, köklerinin geldiği yer olan avusturya'nın bir köyüne gider ve orada bu iç karmaşasına yanıtlar bulmaya çalışır. aslında bu bir iç hesaplaşma yolculuğu, bir kaçış belki de bir yüzleşmedir. kitabı okurken hissettiğim şey sanki kurgu bir roman değil de bir anı kitabı okuyorum. o kadar gerçek ki her şey. kitap sizi içine çekiyor. birden bire bir arkadaşınızın anısının içinde gibi hissediyorsunuz. sonrasında kitabı okurken yazarla özdeşlik kurup kendi iç hesaplaşmanızı yapabilirsiniz yani kendinizi sorgulayabilirsiniz. kendinize ne kadar yabancısınız, geldiğiniz yere, ailenize, kültürünüze ne kadar yabancısınız. tıpkı bir (bkz: nuri bilge ceylan) filminde gibi..
sussanna tamaro bu kitabı yazdığında henüz 20'li yaşlarındaymış. muhtemelen kendisi de iç huzursuzlukla boğuşuyordu o yıllarda. ve çözümü gitmekte bulmuştu kahramanımız gibi.
kahramanımızın yalnızlığı, kız kardeşinin ve annesinin ölümü, şehirde yaşadığı bunalım ve acaba orada bu huzursuzluğum geçer mi diye gidişi. sizce gider mi? içimizdeki bu 'bulantı' bu kendimize bile 'yabancı' oluşumuz nasıl geçer?
buradan yine her büyük yazar ve eserde olduğu gibi varoluşçu felsefeye (bkz: albert camus) ye ve (bkz: jean paul sartre) e selam çakıyoruz.
kökler, yollar ve yitik benler varoluşçuluk üzerine yazılmış güzel bir roman...
devamını gör...
kolu alçıda gezmek
gerçekten zor bi durum.4.sınıfa giderken okulda düşmem yüzünden yaklaşık 1 ay boyunca o şekilde dolaşmak zorunda kalmıştım.ağrısı bir yana alışkın olmadığınız ve sizi zor durumda bırakan bi durum.tek güzel yanı ilkokuldaki öğretmenimin bana yardımcı olması için istediğim bi arkadaşımla oturmama izin vermesiydi.
devamını gör...
tunceli'nin on gündür yanıyor olması
evet bir muğla yangını kadar yada antalya'da çıkan yangın kadar bizi ilgilendirmese de güzel ülkemizin bir başka köşesi, bizim toprağımız, bizden birilerinin yaşadığı dersim gözlerimizin önünde tam on gündür yanıyor. ne yazık ki ülkede yaşayan birçok insanın, orman yangını dersim'de olunca ne ağaçlara üzülesi var ne içerisinde yanan canlılara ne de bu durumdan etkilenecek bölge insanına. peki size soruyorum bu insanların diğer yangınlarda söylediği herşey, kastıkları her duyar yalan olmadı mı? bunun adı kolpalık değil de nedir?
edit: kürt yada alevi değilim. kendi yöremizde de ismi farklı anılan yüzlerce yer var. eğer benim kardeşlerim dersim diyorsa ve kendisini bu şekilde mutlu hiseediyorsa ben tunceli diyemem. varsın resmi evraklarda tunceli yazsın. hemen hemen herkesin doğduğu topraklarda farklı isimle anılan yerler vardır. misal, bizim yörenin asıl adı ile resmi adı farklı fakat her nasılsa biz türkiye'nin en vatansever insanları olarak anılıyoruz. söz konusu kürtler olduğunda içinizdeki kafatasçılığın bir anda kendini dışarı atmasına mani olamıyorsunuz. durum bundan ibaret. sözlük'te durum bu ise ben nitelikli eğitimden yoksun bırakılmış bir halkın kronikleşmiş bu hastalığı hakkında yorum bile yapamam.
edit: kürt yada alevi değilim. kendi yöremizde de ismi farklı anılan yüzlerce yer var. eğer benim kardeşlerim dersim diyorsa ve kendisini bu şekilde mutlu hiseediyorsa ben tunceli diyemem. varsın resmi evraklarda tunceli yazsın. hemen hemen herkesin doğduğu topraklarda farklı isimle anılan yerler vardır. misal, bizim yörenin asıl adı ile resmi adı farklı fakat her nasılsa biz türkiye'nin en vatansever insanları olarak anılıyoruz. söz konusu kürtler olduğunda içinizdeki kafatasçılığın bir anda kendini dışarı atmasına mani olamıyorsunuz. durum bundan ibaret. sözlük'te durum bu ise ben nitelikli eğitimden yoksun bırakılmış bir halkın kronikleşmiş bu hastalığı hakkında yorum bile yapamam.
devamını gör...
hafızada yer kaplayan gereksiz bilgiler
gözünüzü 20 saniye boyunca kapatırsanız, 20 saniye hiçbir şey göremezsiniz.
devamını gör...
henceforth dance radyo yayını
mekanlar 19.00'da kapanıyor diye manhattan'ı evimize getiren koca yürekli yayın ve yayıncı.
gomercan ile uykusuzkahve ilhan cavcav'ın scout ekibi gibi iş çıkarmış.
arkadaşlar bu yayından yine olacaksa lütfen hafta içinden bilelim de ona göre hazırlığımızı yapalım.
sözlük after party istiyor
after every party i die*
gomercan ile uykusuzkahve ilhan cavcav'ın scout ekibi gibi iş çıkarmış.
arkadaşlar bu yayından yine olacaksa lütfen hafta içinden bilelim de ona göre hazırlığımızı yapalım.
sözlük after party istiyor
after every party i die*
devamını gör...


