sol frame zaten hali hazırda bütün başlıkların biriktiği yerdir.

yazarların ilgisine göre alt kategoriler oluşturulmuş durumda, kültür-sanat kategorisinde dilediğin kitap, film, şiir, dizi vb. içeriklere ulaşabileceğin gibi, bilgi kategorisini okuyarak liste dışı başlıklardan uzak kalabilirsin.
ya da dilersen takip seçeneğine tıklayıp ; takibe aldığın yazarlara ya da takip ettiğin başlıklardaki tanımlara göz gezdirebilirsin.
devamını gör...

yav kardeşim tekrar tekrar yazdık bunları. tanımlarını sevebilirsiniz, hatta hoşunuza gidebilir hoşlanabilirsiniz. ama aşık olamazsınız. o- la - maz- sı- nız! çocuk çocuk işler yapmayın.
devamını gör...

"artık iş işten geçti, ne yapsan boş" anlamına gelen deyim.
devamını gör...

bu sefer önce yakışıklımızı görelim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel burada bir insanın boyuyla kıyaslama yapabilirsiniz. sturmgeschütz iii [stug iii] gibi tepesi düz, yaklaşık olarak bir insan boyunda yüksekliğe sahip bir tank.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu da deutsches panzermuseum'dan bir kare. sanırım replika.

gelelim tanımaya. öncelikle jagdpanzer iv, tıpkı stug iii gibi tank avcısı sınıfındaki anti-tank tanklarından biri. stug iii'den daha üst model.

adından ise başlayalım. jagd [hunt] ve panzer [tank] kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. iv ise roma rakamıyla 4, fakat neden 4? panzer iv şasesi üzerine inşa edildiği için iv.

resmi adı sd. kfz. 162. aslında 3 ana varyant şeklinde üretilen tankın bu şekilde (fixed turret anti-tank) üretilmesini isteyen kişi general der panzertruppe (zırhlı birlikler generali) heinz guderian. adam demiş ki, "ulan biz zaten savaşta çok büyük cephelerde çarpışıyoruz, tankları da zamanla geliştiriyoruz (panzer i, panzer ii, panzer iii...), üretimi tekrar bölmeye gerek yok. panzer iv üretimini zaten yapıyorken bunu da stug iii mantığıyla yapalım, panzer iv şasesi üzerine oturtturalım." akıllıca düşünmüş bence. peki neden illa fixed turret, neden anti-tank olacak; çünkü general guderian'a göre stug iii ve stug iv zaten görevlerini güzel yapıyorlardı fakat yeni ve daha güçlü versiyonlarla değiştirilmeleri gerekiyordu.

stug iii tam bir fiyat/performans tankı idi, çok geniş cephelerde, çok büyük mücadele verirken kaynak yönetimi inanılmaz önemlidir. maus gibi devasa tanklarla kaynak israf edemezsiniz. panzer iii şasesi üzerine inşa edilen stug iii, panzer iii sınıfı tanklarla karşılaştırılınca nasıl ki çok daha ucuz fakat etkili bir araç ortaya çıkıyorduysa; jagdpanzer iv ile panzer iv sınıf tanklar kıyaslanınca da jagdpanzer daha ucuz ve etkili görünüyordu. işte bu yüzden anti-tank sınıf bir model üretimi yapılmasını istemişti general guderian.

stalingrad muharebesi'nden sonra, eylül 1942'de wehrmacht'ın ar-ge birimi waffenamt, yeni bir proje üzerinde çalıştığını duyurdu: önden 100mm yanlardan 40-50mm kalınlığında bir zırh, daha geniş paletler ve en düşük ateş pozisyonuna (düşmanların zarar verebileceği minimum pozisyon) sahip yeni bir saldırı tankı. bu yeni panzerjäger [tank hunter], jagdpanther ile aynı 75mm topa sahip olacaktı: pak42 l/70.

tasarım olarak bakarsak, marder serisinden bu yana anti-tank denemelerinin küçük şasiye büyük top monte etme çalışmaları stug iii ile birlikte değişime uğramıştı. marder'in mürettebatı tamamen kapatmayan zırhının aksine stug iii tamamiyle kapalı bir kutuydu. jagdpanzer iv de stug iii gibi tamamiyle kapalı bir tasarıma sahiptir. bununla birlikte, üzerine inşa edildiği panzer iv şasesinin özelliklerini büyük oranda korurken ön zırh yapısı daha eğimli hale getirilmiştir. eğimli ön zırh kaplaması, atılan tank mermileri ve roketatar mermilerinin zırhı delmektense sekmesini sağlar.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
marder iii

zırhın eğimli hale getirilmesiyle birlikte tankın iç hacminde meydana gelen yer yetersizliğinden dolayı yakıt tankı ve mühimmat raflarının yeri değiştirildi, onun dışında panzer iv dizaynını neredeyse bire bir korudu (zırhın eğimli hale getirilmesi dışında ana gövde, hareketli aksam, motor, elektrikli aksam vs). yakıt tankı ana silahın altına, radyo operatörünün yakınına konumlandırıldı, ek bir yakıt tankı da ana silah motoruna yakın bir noktaya konuşlandırıldı. mühimmat rafları da zeminden yukarı alındı.

bunun dışında ufak tefek birkaç değişiklik daha yapıldı, mesela mürettebat için havalandırma sistemi büyük oranda motor soğutma sistemine bağlandı. kaçış kapağı, silah operatörünün üzerine konumlandırıldı, ilk başta 100mm olarak tasarlanan ön zırh, 60mm* kalınlığa düşürüldü ve 40 derece eğimli olacak şekilde ayarlandı (ki bu da 90mm kalınlıktaki bir zırhla hemen hemen aynı efektif korumayı sağlıyor). 1944 yılında aracın önüne 14 parça yedek palet eklendi fakat yılın ilerleyen zamanlarında bu yedek paletler tankın arkasına alındı, ön süspansiyonlara düşen ağırlığı azaltmak için. ayrıca bu düzenlemeyle birlikte bir çift yedek makara da eklendi. tüm bunlara rağmen, tankın önünde bulunan devasa namlunun ağırlığına ek olarak sürücü ve radyo operatörünün ağırlığını dengelemek için motor arkaya yerleştirilmişti fakat 11800 litrelik, 265 beygir gücündeki devasa motor bile ağırlık merkezini ortaya çekmeye yetmemiş.

* vikipedide 80mm zırh kalınlığı olduğu yazıyor fakat ben 60mm olduğuna dair iki farklı kaynaktan okuyorum şu an. hatta kaynaklardan biri upper hull 60mm, lower hull 50mm zırh kalınlığındaydı diye yazmış.

gelelim tarihsel öyküsüne. waffenamt stug iii'lerin yerini alacak daha gelişmiş tankını duyurdu, adını da sturmgeschutz neuer art mit 7.5cm pak l/48 auf fahrgestell pzkpfw iv (sd. kfz. 162) olarak açıkladı fakat jagdpanzer e 39 ya da bizim daha çok bildiğimiz ismiyle jagdpanzer iv olarak da anılıyor bu tank. hatta yanlış hatırlamıyorsam jagdpanzer ismi bizzat hitler tarafından verilmiş.

1943ün başlarından mayısına kadar vomag [vogtländische maschinenfabrik] proje üzerinde çalıştı, eylül 1943'te tahtadan bir model üretip hitler'in huzuruna çıkardı. izni kapan firma 1 ay sonra ilk çelik modeli de üretmişti. aralık 1943'te son çelik prototipi de üretip hitler'in onayını alan firma siparişi aldı, çalışmaya başladı.

ilk üretilen jagdpanzer serisi, jagdpanzer iv 0-serie, daha yuvarlak hatlara sahipti ve ana silah olarak 75mm pak 39 l/43 taşıyordu, ve namlunun ucunda muzzle break adı verilen delikler yoktu.

ocak 1944'te ilk jagdpanzer iv (0-serie değil artık. 0-serie olanlar prototip gibi bişey), pzkpfw iv ausf f şasesi üzerine yerleştirildi. daha hafif bir panzer iv ürettikleri için jagdpanzer iv ausf f (sd.kfz.162) olarak isimlendirdiler. 75mm pak 39 l/48 ana silaha ve namlusunun ucunda muzzle break deliklerine sahipti. daha sonraki tasarımlarda muzzle break yavaş yavaş kaldırıldı, ya da tankın mürettebatı tarafından söküldü, çünkü namlunun görece yere yakın olmasından ve güçlü top atışından dolayı yerdeki bütün tozu toprağı havaya kaldırıp hem tankın yerini belli ediyor, hem de tankın görüşünü kapatıyordu. bu ilk jagdpanzer ayrıca 2 adet 7.92mm mg42 makineli tüfeğe de sahipti. 75mm ve 70 kalibre (75mm pak 42 l/70) toplarla üretimi zor olduğu için geçici olarak 48 kalibre toplarla üretime başlandı.

yavaş üretimi ve acil anti-tank tanklarına ihtiyaçtan dolayı stug iii tanklarının yapıları da bir yandan modifiye edilmeye başlanıp stug iv tanklarının ortaya çıkmasını sağladı. panzer iv şasesi üzerine oturtulan stug iii modelleriyle ortaya çıkan stug iv tankları, aynı kardeşi stug iii gibi, saldırı amacıyla kullanıldı [blitzkrieg].

ana silah olarak pak 42 l/70 ile üretilmesi planlanan tank, top sayısının yetersizliği dolayısıyla öncelikle 75mm pak 39 l/43 ile pre-production (0-serie), 75mm pak 39 l/48 ile de ilk üretim aşamasına alındı. pak 42'den daha kısa ve daha güçsüz olan bu topların yerini zamanla pak 42 l/70 aldı ve tankın yeni bir modeli ortaya çıkmış oldu: jagdpanzer iv/70(v) veya jagdpanzer iv/70(a). buradaki 70, 70 kalibrelik pak 42 topunu kullandığını gösterir. (v) ve (a) tasarımcılarının isimlerini refere eder, vomag ve alkett

pak 42 ile çok daha yüksek atış ve yok etme gücüne ulaşan tank, topun aşırı ağırlığından dolayı bozuk arazilerde kullanılması çok zor bir hal almaya başladı. bu sebeple tank mürettebatları tarafından guderian-ente (guderian'ın ördeği) ismi takılmaya başlandı :) hatta bu ağırlık o kadar can sıkıcı olmaya başlamıştı ki, lastik tekerlekli makaralar sonraki modellerde kayıp yerlerinden çıkmasın diye çelik olanlarla değiştirildiler.

düz yolda 40km/h, arazide 15km/h hıza ulaşabilen tank, 25 ton civarındadır. 4 kişilik mürettebatı vardır [sürücü, radio operatör/makineli tüfekçi, silah operatörü -gunner- ve yükleyici -loader-]. 79 tane 75mm top mermisi ve 1200 tane 7.92mm makineli tüfek mermisinden oluşan bir cephaneye sahiptir.

hayatta kalan jagdpanzer iv görmek isterseniz eğer,
- jagdpanzer iv 0-serie için deutsches panzermuseum (münster almanya),
- jagdpanzer iv l/48 için yine deutsches panzermuseum, musée des blindés (saumur, fransa), thun tank museum (isviçre) (bunun 80mm zırhı var, daha yeni modellerden), bi tane de bulgaristanda varmış ama akıbeti pek belli değil. savunma bakanının emriyle müzeye koyulması ya da koleksiyoncu birine satılması yönünde karar çıkmış.
- panzer iv l/70 (v) için national museum of military history (sofya, bulgaristan), kubinka tank museum (rusya), united states army ordnance museum (aberdeen, maryland, amerika), patton museum (fort knox, kentucky, amerika), canadian war museum (ottawa, canada)
- ve panzer iv l/70 late (a) için musée des blindés (saumur, fransa) ziyaret edilebilir.

bir tane de hurda halde armoured warfare museum (poznan, polonya) sergiliyormuş, fakat hurdası nasıldır bilemiyorum.
devamını gör...

benim yaptığım eylemdir. bazen katlarım, bazen ayraç kullanırım, bazen sadece sayfa numarasını aklımdan tutup kapatırım. canımın o an ne istediğine bağlıdır. kendimi kalıplarla sınırlamıyorum. ayrıca her katlama izi, kitabı okunurken ne için bırakıldığını gösteren bir anı taşıdır..
devamını gör...

o zamanların kadınları, erkekleri ,evlilikleri, kadın erkek ilişkileri üzerine fikir alabileceğimiz 5 perdelik tiyatro oyunudur.
daha sonralarında filmi, müzikali, operası, neyinde yapılmıştır zahar. yapılmıştır herhal; koskoca şekspir oyunu nihayetinde...
yapacağı evlilikte önceliği ''maddi kazanç'' olan petruccio, muradına erer katherine ile evlenmeye karar verir. katherine'in inatçı, güçlü ve hırçın olduğu bilinmektedir.
o zamanları, kadınlar erkeklerin fikrine karşı çıkamazdı, eğer karşı çıkarsa ''hırçın'' olarak değerlendirilirdi.
işte oyun petruccio'nun, katherine'yi evcilleştirmesi üzerine kurguludur. bu evcilleşme sırasında kadına yönelik inanılmaz şiddet öğeleri barındırır. dayak, aç bırakma, uykusuz bırakma, cadaloz yularıgibi uygulamalara değinilir. üstelik petruccio katherine'nin sevgisiyle de ilgilenmez.
işte katherine oyunun sonunda gittikleri bir ziyafette, diğer kadınlara, kocalarına itaat etmeleri gerektiğini söyler.
kocanız sizin efendiniz , koruyucunuzdur der. size bakabilmek için çalışıp, para kazanmak için en zorlu işlere yıpratır bedenini. kocalarınıza sevgi ve itaat borçlusunuz. ve bu bedel çok küçük bir ödemedir der.
bütün bu uygulamalar sonucunda katherine uysallaşmıştır.

bu sebepten ötürü bazı eleştirmenler, bu eseri şekspirin komedyaları arasına almaz. hatta hiç sergilenmemesi gerektiğini savunurlar.
1967 yılında elizebet taylor ve richard burtonun başrollerini paylaştığı filmden bir karenin fotoğrafı vardır.
''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''
devamını gör...

sözlüğün tamı tamına 8.gününde aramıza katılmış olan yazar.
tam 1 yıl 2 gündür bizimle.
bu 1 yılda 10.000 üzerinde tanım girişi yaparak 54.000 karma puan biriktirmiş.
karma puanlarımı nakite çevirin dese, evi arabayı satarız.

(bkz: napıyorsunuz ıvan bey)

kendisi sözlüğün sembolüdür, asbaşkanıdır.

eğer kurumsallaşırsak, ileride sözlüğün hissedar adayıdır.
devamını gör...

böceğe dönüşmüş gregor samsa'yı bulup yemek...

dev bir kediye dönüştüm, yanlış anlaşılmasın.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

küçük insanların boylarından büyük egoları.
devamını gör...

gerçekten beynim yandı annemi başka ne diye kaydedebilirim ki? sanki çok anormal bir durummuş gibi algıladım bir an kendimden şüphe ettim. nasıl bir kafada yaşıyorsunuz ya.
devamını gör...

ya rab: daha gönderdiğimi okumuyorsunuz ne kitabı?
devamını gör...

*karşınızdaki insana çok inanın. ama sevgili ama arkadaş sadece çok fazla inanın.
*insana çok değer verin, çokkk...
*bugünü sürekli erteleyin
*yalnız kalmaktan korkuyor musunuz? ohh harika, en büyük pişmanlıkları yaşayacaksınız tebrik ederim.
*asla yeni bir dil öğrenmeyin
*bulunduğunuz yer iyi mi? hmm tamam öylece kalın...
...
o bu şu değil de arkadaşım adına pişmanlık denilen şu savsataları hepimiz yaşıyoruz, yaşayacağız... kasmayın rahat olun! sadece silkelenin ki çok da pişmanlıklarınız olmasın. öperim gözlerinizden.
devamını gör...

nefret abartı bi duygu değil mi ya iki üç yazı için?
devamını gör...

pizzaro isimli ispanyol kaşif tarafından ayak bastığı peru'da keşfedilmiş. o andan itibaren hızlı gelişen, kolay saklanabilen, doyurucu ve besleyici bir gıda olan patates, keşfe çıkacak olan gemilerin ambarlarını doldurmaya başlamış.

1840 senesinde rus hükümeti halkı patates ekmeye ikna etmeye çalışınca her allah'ın günü çavdar ekmeği yemeye alışık olan halk patates bize yabancı diye isyan etmeye kalkmış. şimdi artık geleneksel pek çok rus yemeğinde de bulunan bir gıda olmuş ve orada da seviliyor.

patatesin avrupa'ya yayılması ise otuz yıl savaşları (1618 - 1648) sırasında gerçekleşmiş. almanya'ya giden ispanyol askerler yanlarında patatesleri at yemi niyetiyle götürmüşler. o yıllarda yoksullukla cebelleşen alman köylüler, ispanyollardan bazen araklayarak bazen de dilenme yoluyla patatesi tatma fırsatı edinmişler. ama nasıl yiyeceklerini bilmedikleri için kabuğunu soymadan çiğ şekilde yemeye çalışmaları sonucu rahatsızlanmışlar. bundan şüphelenen almanlar, patatesi kolera, veba, humma gibi hastalık taşıyıcısı kabul etmişler ve patatesi fişlemişler. kendileri yemeyip hayvanlarına yedirmişler. bunun dışında da savaş esirlerine de yiyecek olarak vermişler.

işte bu almanlar'ın gayrı insanı tutumları olmasaymış, patates belki de tadının ne olduğunu bilmediğimiz bir hayvan yemi olarak kalacaktı.
devamını gör...

ülke kör, aptal ve sağırı oynuyor. sorun şu ki bu oyunda kazanan yok .hepimiz kaybediyoruz.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

-asuman
+efendim?
-sen şimdi arabalı vapurun güvertesinden denize bakacaksın ya.
+evet.
-ciddiye alma bizim sevdamız ondan büyük

diyerek sevdasının büyüklüğünü anlatan karakter.
devamını gör...

bebek katili nestle

isviçre'de 1866 yılında alman eczacı henri nestle tarafından kurulan gıda firması. firma anne sütü alamayan bebeklerin ilk aylarda beslenebilmesi için dünyanın ilk hazır bebek mamasını üretti. kuruluşundaki bu masum amaç ne yazıkki ilerleyen yıllarda bu şekilde devam etmedi ve nestle'nin bebek katili olarak anılmasına kadar gitti.
marka büyüdükçe bebek mamaları için yeni pazar arayışlarına girdi. bunun için afrika'daki bazı ülkelerin hükümetleriyle anlaşarak bebek mamalarını hastanelerde ücretsiz bir şekilde dağıtmaya başladı. ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı. afrika'daki bu ülkelerde temiz su bulmak zordu ve mamalar suyla karıştırılarak hazırlanıyordu.
anne sütüne bir alternatif olarak önerdikleri ürünlerini yeni doğum yapan annelere ücretsiz dağıttılar. bebeklerin hem anne sütünden mahrum bırakılması hem de arıtılmamış suyla hazırlanan mamaların kullanılması sonucu bebek ölümlerinde ani bir artış görüldü. markanın agresif pazarlama stratejisi yıllar içinde yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlandı.
ayrıca afrika ülkeleri dışında 1960-70'li yıllarda meksika, şili, singapur gibi ülkelerde emzirme oranlarının %100'lerden %5'lere kadar gerilemesine sebep oldular. nestle'nin amacı başlarda mamaları ücretsiz vererek anneleri emzirmek yerine hazır mama kullanımına alıştırmaktı.
1973 yılına gelindiğinde pazarlama stratejilerine ilk tepki verildi. abd'de bir dergide yayınlanan bebek katili başlıklı makale ile markanın yarattığı tahribat ele alındı. ancak nestle dergiyi mahkemeye verdi ve sonuç olarak tazminat alarak davayı kazandı. mahkeme bebek ölümleri ile mamalar arasında bir bağlantı bulamadığını söyledi.
1977 yılında ise yine abd'de ilk boykotlar başladı. boykotlar devam ederken 80'li yıllara kadar marka, stratejisinden heri adım atmayarak avrupa'ya kadar yayıldı. boykotlar sonucu dünya sağlık örgütü, bu tür mamaların içeriğinde neler olması gerektiğini açıklayan bir kod yayınladı. nestle bu kurallara uyacağını söyleyerek boykotların sona ermesini sağladı. ancak mamalarını pazarlamaya devam ettiler ve stratejilerinde bir sorun olmadığını savunmaya devam ettiler. 2008 yılına gelindiğinde nestle nihayet bir geri adım attı. ancak iş işten geçmişti.
sonuç olarak bir çok ülkede anneleri manipüle ederek onları, mamaların anne sütünün yerine kullanılabilecek sağlıklı bir ürün olduğuna ikna etti. birçok ülkede bir neslin yetersiz beslenmesine ve yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlanan stratejileri aynı zamanda emzirmek yerine hazır mamanın daha iyi olduğuna dair yanlış bir algı da yarattılar.
kaynak:
kaynak 1 ve kaynak 2 kaynak 3
devamını gör...

bir kadın düşlüyorum hep.
beni kavgalarımdan çekip alacak,
kısa saçlı kafamı göğsüne bastırıp,
her deliliğimi yaşamama bağlayacak,
dengesizliklerimden keyif alacak bir kadın,
güzel kokacak. teni mezarım olacak bir kadın. gamzesi olacak.. dudakları güzel,
öleceğim onda. nefesim kesilecek. kalbim duracak. topuklarını okşayıp. sırtını öpeceğim.
ellerini koklayacağım. parmaklarını öpüp, saçlarını okşayacağım..
bir kadın sadece. bu kadar çok dişi varken evrende, benim istediğim, arzuladığım, sadece bir kadın.
arınmış olacak tüm insani hırs ve bencilliklerden
konu ben olduğumda, yok sayacak her şeyi. gerekirse kendini. bir kadın sadece.
derdimin dermanı o çünkü. ruhumun ilacı o
ben onun ruhuna ve tenine girdiğimde, orada kalacağım.
bir daha incinmeyecek ruhum. kırılmayacak kemiklerim. etlerim dökülmeyecek.
gözlerim açılmayacak sonuna kadar. yumacağım.. ve öylece kalacağım. o'nda.

-zaman benim. geleceğe düşüyorum...
-inancım yok artık. tanrı sanırım beni yanlış anladı.

-bu kadar çok yaşamayı isterken, nedir bu ölüm sevdam. bilmiyorum. benim cehennemim de bu olsa gerek.

-"başkaları cehennemdir" demiş üstad. yanılıyor. başkaları kabir azabıdır. diş ağrısıdır. doğum sancısıdır.

-kedinin oynayıp da karman çorman ettiği bir yumağım lütfen ucumu bul ve sök beni!!
-zaman akıp geçiyor. ve ben hala önümden akıp geçen zamanla elimi yüzümü yıkayamıyorum.
-sigarayı günde 2 pakete çıkardım. elimden gelse, ekmeğin arasına azık ederim.
-şimdi yastığa kafamı koysam, geceye kadar uyurum. çok mutsuz olduğumdan olsa gerek. ya da çok yorgun. bilmiyorum.
-uykuya doymadan öleceğim ben. gözlerim şiş olacak yeniden dirildiğimde.
-kendime ait en sevdiğim özelliğim çok mutsuz olduğumda güzel şeyler yazmam olsa gerek.
-hep mutsuz olmalıyım sanırım. mutsuzken daha çok seviyorum kendimi. gözlerimden öpüyorum çaktırmadan.
elimden tutup sinemaya götürüyorum. geçenlerde bir pantolon hediye ettim kendime. sanırım şizofrenim.
-birazdan bir kase yoğurt yiyeceğim.
-çevremde, yapmam gereken şeyleri söyleyen o kadar çok insan var ki, bir tanesi bile ne yapmayı istediğimi sormuyor. annem bile.

-akşam bir filme gitmek istiyorum. tek başıma. mısırımı alıp da. gece de rakı içmek istiyorum. yine tek başıma. mum ışığı altında jeff buckley dinleyerek
-bence sizde yapmalısınız.
-ölümü çok merak ediyorum. ölene kadar ne olduğunu bilemeyeceğim ama.
-öpüşmeyi çok seviyorum. mucizevi geliyor bana.
-özlediğim tek bir insan yok. bir sürü insan bıraktım geçmişimde...
-zihnimden geçenlere yetişemiyorum.
-bir zamanlar sevdiğim kadının gecenin bir yarısı avuç içlerine bastırdığımda pilli bebekler gibi "ı love you" demişti.

belki size çok aptalca gelecek, bilmiyorum. ama ben bayılmıştım.

-jeff’i çok seviyorum. şarkı sözleri müthiş şiirler gibi geliyor bana.
-itiraf edecek bir şey yok aslında.
-hayat bir iftira gibi yapışmışken yakama.
-bilmiyorum.
-varlıkla yokluk arası bir şey işte.
-belki emeklemeden yürümüşüm.bilmiyorum.
-ve avuç içlerim soyuk.
-sanırım yaşıyorum. çünkü hala kanıyor bedenim.
-sanırım ölüyüm. hala mezarda gibiyim.
-sanırım can çekişiyorum. hala ve hala ölemedim bir türlü.
-bilmiyorum.
-ölüm-kalım meselesine döndü varoluşum.
-zaman denen kavrama hapsoldum.
-çıkışım geçmişte kaldı.
-ilk önce beynim çürüsün isterdim oysa.
-tüm sanatlar ilhamını ölümden alır derler.
-ben yaşamdan besleniyorum. vitamin eksikliğimin nedeni bu.

-içerimde bu kadar çok gurur ne ara gelip de yerleşti. haberim yok.
-savaşta atını gereksiz yere yoran bir savaşçının acemiliği var ruhumda.
-ben kendimi yordum.
-tüm kadınların bana bir seviş ve sevişme borçlu olduğunu inandım hep.
-nasıl bir ahmaklıksa bu. anlamadım gitti..
-ben hiç yalnız kalmadım aslında.. hep kendimle konuştum çünkü.
-delirmemin nedeni kalabalık olmammış meğerse.
-bir yüzleşme yaşıyorum aylardır.
-bu yüzden kayıbım aynalarda.. silüetim yok. bir hayaleti tıraş ediyorum sabahları. o ise dişlerimi fırçalıyor benim.

-büyük harflerle bağırıyorum aslında.
-duyan yok..
-kayıtsız bir sırıtış var artık yüzümde.
-hıçkırık ve ağlama arası bir gülüşün dış sesi.
-sabır taşım kırıldı.
-ben taş oldum.

-artık tanrıya kafa tutmuyorum..vazgeçtikleriminin arasında yada bilmiyorum.
-bir çok kişi yazılarımda kendilerini bulduğundan bahsediyor.
-ben kayboluyorum oysa yazarken..
-kendimi bulma arayışımın satır izleri bunlar..

-sadece uyumak istiyorum..
-gözlerim yuvalarından düşecek gibi.. ellerimle yerleştiriyorum çukurlarına.
-bir insanın hissettiği tek duygu sadece "zaman" olabilir mi?
-hayat arsızı oldum.
-yaşam yüzsüzü.

-yoruldum. hayatın molası olmalı.
-çok sevdiğim bir kitabı, filmi ya da şarkıyı eskiden herkesle paylaşmak isterdim. şimdilerde sadece kendime saklıyorum. bencillik mi bu?
-bir gün bir kitap yazmak istiyorum.
bir türlü intihar etmeyi başaramayıp,
her intihar denemesinde birilerinin mükemmel hayatını allak bullak eden bir adamın hikayesini.
ve bunun filmini çekmeyi düşünüyorum. (çalmayın fikrimi)

-balık yemeye bayılıyorum.
-ızgara tavuğa.
-rakı'ya.

-artık aşık olamıyorum galiba. vazgeçmem çok kolay oluyor çünkü.
-kendimi sevmememe karşın kendimden değerli tek bir insan ya da olgu göremiyorum.
-deliriyorum.
-kendimi öldürmekten korkuyorum.
-babamdan hiç öyle çok dayak yemedim. ama beni hiç öptüğünü de hatırlamam. keşke dövseydi. en azından elleri yüzüme değmiş olurdu.
-tanrı benim için koca bir hayal kırıklığı. eminim ki ben de o'nun için koca bir hayal kırıklığıyım.
-hayatta en dibe vurduğum tek bir an yok. hala gidiyorum o dibe.
-keşke ölüm stilimi seçme şansım olsaydı. tıraş olup, tamamen simsiyah giyinmek isterdim.
-kulaklıkla müzik dinlemek çok güzel. dışarıdan gelebilecek her sesi bastırıyor.

-batıl inançlarım yok, ama ekmeğin ters çevrilmesi ruhumu acıtır.
-tanrı olsaydım, insanlığı kendi haline bırakıp giderdim bir gün.
-büyüyünce ne olacaksın diye bir kere sorulmadı bana. ben de bu yüzden hiçbir şey olamadım.
-artık musluk suyunu hiç kimse içmiyor.
-yapay çiçekler kadar dekorasyon ayıbı başka bir şey yok.
-kronik olabilir mutsuzluğum.. bilmiyorum.
-insanların aşktan daha önemli işleri var. garip geliyor bu bana...

-çok şey itiraf ettim kendime. bunca zaman. belki de hepsi bir iftiraydı...
kendime atıp, yüzüme ve gözüme bulaştırdığım.. bilmiyorum.
-boşvermenin ne demek olduğunu öğrendim artık.
-insanı da terbiye eden bir şey var. ve o şey, en rütbeli olan. ne mi o şey; tabi ki zaman!!
-bir kavgaya tutuşmuş gibi yaşıyorum hayatı.
-geceleri manik, gündüzleri depresifim..
-içimde koca bir adam varmış gibi hissediyorum hep..
-kendimden korkuyorum.

-zamansız terkettiğim sevgililerin ardından bağırmak istiyorum; "dön lütfen, yoksa dünyayı ters çevireceğim öfkemle.. sonunda kaçtığına toslayacaksın.."
-ilk tanışma faslında "memnun oldum" demekten daha samimiyetsiz ne var?
-beni linç etmeli birileri. ama şimdi değil. önceden. zamanda geriye dönüş yok değil mi? geç kaldınız! sizin için üzgünüm!

-geçmişte bir gün bir yazı okumuştum; 'doğuda doğmak suç olsaydı en büyük suçlu güneş olurdu' demiş birisi yüreğine hayran kalmıştım yazanın.

-bugün babama kızdım uzun bir aradan sonra."bu zamana kadar yaptığın hiçbir şey doğru değildi" dedim.
-beni duyabildi mi bilmiyorum...
-en çok ellerim üşür. eldiven takmayı hiçbir zaman sevemedim.
-şemsiye taşımayı dansevmiyorum.

-bir kadının köprücük kemiğine yuva yapmak isterdim.
-benim esaretim, özgürlüğüm.
-bugün saçlarımı kazıtmayı da düşündüm.
-dünya, üstündekileri fırlatacak kadar hızlı dönmeli ya da kendini kusturacak kadar hızlı dönmeli.
-zihnim ve ruhum uyuşuyor.
-muhteşem bir boşvermişliği yaşarken bu kadar hassas olmamın nedeni ne? sanırım buna yenilmek deniliyor.

-duvarlarında ayna olan bir mekanda çok güzel bir kadınla o aynalardan kesişmekten daha lezzetli ne olabilir?
-büyünce ölü olacağım...

-bir gün istanbul havaalanında kendi uçuş kapımı bulmak için üç kişiye bir şey sorabilir miyim dedim. üçü de aynı cevabı verdi, "hayır"
-ellerimi çok severdi sevgililerim..
-dün çok şahane bir deri mont beğendim. üzerimdekinin kahve renkli olanı.
-birisi gönüllü dinlese beni, hiçbir hastalığım olmaz ama.
-insanlara gıcık olup yalnızlıktan nefret ediyorum.
-ciğerim yanıyor.
-geberene kadar ayakta durup da öyle gebermek istiyorum. dimdik. küfür gibi.
-tıka-basa öfkeyle doluyum.
-iki gece üst üste ağladım. hayatım, zincirleme yaşam kazasına döndü.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim