dune: çöl gezegeni (2021)
fragmanları yayınlandıkça birçok tartışmayı da beraberinde getiren seri. pek tabii bu tartışmalar dune’a özgü değildir. sıkı bir fanbase’i olan tüm kitaplar filme çevrilirken bu tip sıkıntı ve tartışmalar yaşanmaktadır. bu girdimde bunlardan birkaçına değinmek istiyorum.
ilk ve en önemli tartışma tabiki de oyuncuların ten rengi ve cinsiyetinin kitap tasvirleri ile uyuşmaması. bir kısım fanlar bu durumdan fazlasıyla şikayetçi. dune, eser itibariyle neredeyse en önemli bölümleri çölde geçen bir yapım. pek tabi burada yaşayanlar da araplarla ilişkilendiriliyor. filmin cast’ına baktığımızda ise oyuncu tercihleri başka ırklardan olduğunu görüyoruz. bu olay bir kısım fanların tepkisini çekiyor ve yönetmen tayfasını kitaba sadık kalmamak ile suçluyorlar. neymiş efendim, tüm fremenler arap kökenli oyuncular tarafından canlandırılmalıymış. şahsen ben buna katılmıyorum. zira bu seçimler hikayenin gidişatını ve verilmek istenen mesajı zerre etkilemiyor.
hem duyduğum bir diğer teori ise fremenlerin aslında arap bedevisi olmayabileceği yönünde ki, bu teori hiç yabana atılmayacak kanıtlar sunuyor. bu ise başka bir girdi konusu olur.
bir diğer unsur ise karakterlerin cinsiyetinin değiştirilmesi. bilindiği üzere liet keynes karakteri kitaplarda bir erkek iken, filmde bir kadın tarafından canlandırılıyor. hal böyle iken söz konusu bir kısım fanlar iyice küplere biniyor. kaldı ki bu da çok yersiz bir tartışma. liet keynes’in cinsiyetinden bize ne? oyunculuğu ve filmdeki rolü ile ön plana çıkması gereken bir karakterdir fakat kitapta cinsiyeti üzerinde hiç durulmuyor desem yeridir.
gelelim şu meşhur “white savior” konusuna…
film fragmanı düşer düşmez twitter tayfada bir “beyaz kurtarıcı” senaryosu aldı yürüdü efendim. neymiş, beyaz adam gelir, toplumu aydınlatır, insanları kurtarır, önderlik eder vs. söz konusu toplum ise geri kalmıştır güya.
yalan yok, bu senaryoda film sayısı çok fazla. ama dune öyle bir yapım değildir. bu iddiaların sahiplerinin, kitapları okumadığı apaçık bellidir. zira dune kitaplarında bir kurtarıcı yoktur. paul atreides’in kurtarıcılıkla yakından uzaktan alakası yoktur hatta. üstelik paul fremenleri, kendi kültürüne adapte etmemiş, aksine bir fremene dönüşmüştür. tüm bu olaylar ışığında bu tarz mesnetsiz iddialar bir zaman sonra sıkmaktadır.
dune için belki de en ilginç tartışma ise “jihad” ve “crusade” terimlerdir. paul romanlarda bir cihatçıdır. ve frank herbert bu olayı tasvirlerinde sürekli olarak “jihad” kullanmıştır. kitaplarında 99 kez “jihad” terimi kullanırken, “crusade” terimini ise sadece 2 kez kullanmıştır. her iki kelime de “sefer” manası taşımakla beraber, birbiri yerine kullanımı pek de yanlış değildir. buradaki tek sorun, fremenlerin islam kökenli bir dini inanışa sahip olmaları ve dillerinin de bu yönde evrimleşmiş olmasıdır. hal böyle olunca fanlar çok da haksız olmamakla beraber, fragmanda paul’ün yaklaşan seferi anlatırken kullandığı “crusade” terimini yadırgadılar.
ben bu konuda biraz kararsızım. zira frank herbert islam terminolojisine ve aşina bir isim. yani defaatle cihad terimini tercih etmesi boşa değildir. gelelim işin şimdiki boyutuna. öncelikle filmi henüz görmedik. yani sadece fragman üzerinden bir çıkarım yapmak yanlış olur. kaldı ki filmin test gösterimine katılanlar, filmde “jihad” kelimesinin de geçtiğini söylediler.
tüm bunlar bir yana, dune yüksek bütçeli bir yapım ve satması lazım. bağımsız bir yapım şirketi değil, warner bros. finanse ediyor. yanisi ekonomik bir kaygı var ortada. filmin genel izleyici kitlesi herkesin tahmin edebileceği gibi amerikalılar ve çinliler. bu iki kesimin de islami olay ve terimlere nasıl yaklaştığı ortada. bu yüzden yapılmış değişimler öngörülürdür. gönül isterdi ki, her olay romanlara sadık kalınarak aktarılsın ama film sektörü maalesef böyle.
benim şahsi görüşüm; iki kelimeye de okeyim ama seçme şansım olsaydı, “jihad” derdim.:)
ilk ve en önemli tartışma tabiki de oyuncuların ten rengi ve cinsiyetinin kitap tasvirleri ile uyuşmaması. bir kısım fanlar bu durumdan fazlasıyla şikayetçi. dune, eser itibariyle neredeyse en önemli bölümleri çölde geçen bir yapım. pek tabi burada yaşayanlar da araplarla ilişkilendiriliyor. filmin cast’ına baktığımızda ise oyuncu tercihleri başka ırklardan olduğunu görüyoruz. bu olay bir kısım fanların tepkisini çekiyor ve yönetmen tayfasını kitaba sadık kalmamak ile suçluyorlar. neymiş efendim, tüm fremenler arap kökenli oyuncular tarafından canlandırılmalıymış. şahsen ben buna katılmıyorum. zira bu seçimler hikayenin gidişatını ve verilmek istenen mesajı zerre etkilemiyor.
hem duyduğum bir diğer teori ise fremenlerin aslında arap bedevisi olmayabileceği yönünde ki, bu teori hiç yabana atılmayacak kanıtlar sunuyor. bu ise başka bir girdi konusu olur.
bir diğer unsur ise karakterlerin cinsiyetinin değiştirilmesi. bilindiği üzere liet keynes karakteri kitaplarda bir erkek iken, filmde bir kadın tarafından canlandırılıyor. hal böyle iken söz konusu bir kısım fanlar iyice küplere biniyor. kaldı ki bu da çok yersiz bir tartışma. liet keynes’in cinsiyetinden bize ne? oyunculuğu ve filmdeki rolü ile ön plana çıkması gereken bir karakterdir fakat kitapta cinsiyeti üzerinde hiç durulmuyor desem yeridir.
gelelim şu meşhur “white savior” konusuna…
film fragmanı düşer düşmez twitter tayfada bir “beyaz kurtarıcı” senaryosu aldı yürüdü efendim. neymiş, beyaz adam gelir, toplumu aydınlatır, insanları kurtarır, önderlik eder vs. söz konusu toplum ise geri kalmıştır güya.
yalan yok, bu senaryoda film sayısı çok fazla. ama dune öyle bir yapım değildir. bu iddiaların sahiplerinin, kitapları okumadığı apaçık bellidir. zira dune kitaplarında bir kurtarıcı yoktur. paul atreides’in kurtarıcılıkla yakından uzaktan alakası yoktur hatta. üstelik paul fremenleri, kendi kültürüne adapte etmemiş, aksine bir fremene dönüşmüştür. tüm bu olaylar ışığında bu tarz mesnetsiz iddialar bir zaman sonra sıkmaktadır.
dune için belki de en ilginç tartışma ise “jihad” ve “crusade” terimlerdir. paul romanlarda bir cihatçıdır. ve frank herbert bu olayı tasvirlerinde sürekli olarak “jihad” kullanmıştır. kitaplarında 99 kez “jihad” terimi kullanırken, “crusade” terimini ise sadece 2 kez kullanmıştır. her iki kelime de “sefer” manası taşımakla beraber, birbiri yerine kullanımı pek de yanlış değildir. buradaki tek sorun, fremenlerin islam kökenli bir dini inanışa sahip olmaları ve dillerinin de bu yönde evrimleşmiş olmasıdır. hal böyle olunca fanlar çok da haksız olmamakla beraber, fragmanda paul’ün yaklaşan seferi anlatırken kullandığı “crusade” terimini yadırgadılar.
ben bu konuda biraz kararsızım. zira frank herbert islam terminolojisine ve aşina bir isim. yani defaatle cihad terimini tercih etmesi boşa değildir. gelelim işin şimdiki boyutuna. öncelikle filmi henüz görmedik. yani sadece fragman üzerinden bir çıkarım yapmak yanlış olur. kaldı ki filmin test gösterimine katılanlar, filmde “jihad” kelimesinin de geçtiğini söylediler.
tüm bunlar bir yana, dune yüksek bütçeli bir yapım ve satması lazım. bağımsız bir yapım şirketi değil, warner bros. finanse ediyor. yanisi ekonomik bir kaygı var ortada. filmin genel izleyici kitlesi herkesin tahmin edebileceği gibi amerikalılar ve çinliler. bu iki kesimin de islami olay ve terimlere nasıl yaklaştığı ortada. bu yüzden yapılmış değişimler öngörülürdür. gönül isterdi ki, her olay romanlara sadık kalınarak aktarılsın ama film sektörü maalesef böyle.
benim şahsi görüşüm; iki kelimeye de okeyim ama seçme şansım olsaydı, “jihad” derdim.:)
devamını gör...
liberalizm
devlet elini eteğini çeksin her şeyden, piyasa kendi akışını bulur zaten der bunlar teoride. serbest rekabet sayesinde en iyi ürün üretilip en ucuza satılabilir böylece.
teoride tabi.
pratikte mis gibi sömürü düzeni kurulacağını, güçlünün piyasayı ele geçireceğini, kamu hizmetleri ticari meta haline gelince yoksul vatandaşların ölüme terkedilmis olacağını falan ön görmek zor değil.
liberallere göre sağlık hizmetleri de satılsın, eğitim de ozellestirilsin. zenginin gittiği hastane ile fakirin (bulursa o da) 10 liraya muayene olacağı hastane arasındaki devasa uçurum oluşmuş kime ne. zenginin çocuğunu gönderdiği özel okul ile fakirin üstüne para verip yine yüksek ihtimalle şu andaki devlet okulu seviyesini bile belki tutturamayacak okul arasındaki uçurum da önemli değildir. nihayetinde piyasa talep ölçüsünde arz yaratacaktır.
bütün bunları geçtim bunların öyle her hıyar tutana tuzla koşmak gibi de bir huyu vardır. piyasaci ise eğer siyasal islamciyi da destekleyebilir misal. çünkü piyasaci insan kesin özgürlükçüdür. hiç öyle diktatorlesmez piyasaci insan. piyasa önemli.
dünya genelini bilmem de bunların yerli versiyonlarının sağ siyaset ile aralarındaki mesafenin sol siyaset ile olandan daha kısa olması da işin ekonomik boyutunun hak ve özgürlüklerden önce tutulduğunun güzel bir işaretidir. ülke 100 yaşına geldi, bu kadar siyasi tarih birikti, hala daha sağın özgürlük vaatlerine her seferinde ağızları sulana sulana atarlar. çünkü bilirler ki soldan ekonomi alanında istediklerini alamayacaklarken sağın başbakanı " ülkeyi pazarlamak benim görevim" diyecektir.
teoride tabi.
pratikte mis gibi sömürü düzeni kurulacağını, güçlünün piyasayı ele geçireceğini, kamu hizmetleri ticari meta haline gelince yoksul vatandaşların ölüme terkedilmis olacağını falan ön görmek zor değil.
liberallere göre sağlık hizmetleri de satılsın, eğitim de ozellestirilsin. zenginin gittiği hastane ile fakirin (bulursa o da) 10 liraya muayene olacağı hastane arasındaki devasa uçurum oluşmuş kime ne. zenginin çocuğunu gönderdiği özel okul ile fakirin üstüne para verip yine yüksek ihtimalle şu andaki devlet okulu seviyesini bile belki tutturamayacak okul arasındaki uçurum da önemli değildir. nihayetinde piyasa talep ölçüsünde arz yaratacaktır.
bütün bunları geçtim bunların öyle her hıyar tutana tuzla koşmak gibi de bir huyu vardır. piyasaci ise eğer siyasal islamciyi da destekleyebilir misal. çünkü piyasaci insan kesin özgürlükçüdür. hiç öyle diktatorlesmez piyasaci insan. piyasa önemli.
dünya genelini bilmem de bunların yerli versiyonlarının sağ siyaset ile aralarındaki mesafenin sol siyaset ile olandan daha kısa olması da işin ekonomik boyutunun hak ve özgürlüklerden önce tutulduğunun güzel bir işaretidir. ülke 100 yaşına geldi, bu kadar siyasi tarih birikti, hala daha sağın özgürlük vaatlerine her seferinde ağızları sulana sulana atarlar. çünkü bilirler ki soldan ekonomi alanında istediklerini alamayacaklarken sağın başbakanı " ülkeyi pazarlamak benim görevim" diyecektir.
devamını gör...
instagram story izlenmelerinde sıralama kriteri
rastgele sanırım tam sırası yok.keşke şu sıra düzenlemesi ile birlikte ss alınca bildirim gelme özelliği gelse. özellikle dikkat ettim ne zaman story atsam ortak tanıdıklarımız olan insanlar takip isteği gönderiyor. bu da demek oluyor ki birileri ss alıp wp gruplarında konuşuyor merak edenler de gelip takip isteği atıyor.
devamını gör...
bir gün
“gelecekte, dediniz ama ne zaman
kim bilir, belki de geçmişte
yağmurlardan kalan kimsesizliğin
saklıdır acısı o ‘bir gün’ de”
bir edip cansever şiiri.
devamını gör...
normal sözlük'te eksi butonunun olmaması
85 milyonuncu başlık. tebrikler bizden 2009 model fiat albea kazandınız.
elli kere yazdım ayrıca buraya eksi butonu geldiğinde artının 5 katı eksi yağmuru yiyeceğinden emin olabilirsin okunmadan hem de. bizim insanımız böyle.
elli kere yazdım ayrıca buraya eksi butonu geldiğinde artının 5 katı eksi yağmuru yiyeceğinden emin olabilirsin okunmadan hem de. bizim insanımız böyle.
devamını gör...
yoldaş bakkal rozet önerileri
muhammed (a.s.) veya allah adının yazılmış olan bir rozet umuyorum.
devamını gör...
yabancılarla girilen komik diyaloglar
yer sırbistan... eşimin kız arkadaşı, kocasıyla bize misafirliğe geliyorlar. yemek, kahve faslından sonra muhabbete giriyoruz. malum türk'üm laf dönüp dolaşıp askerliğe geliyor. arkadaşın kocası askermiş. 1.60 boy. g3 kadar... sınıfı da tankçı.
"sırbistan ordusu türkiye'yi yener" diyor. kahve ağzımdan püskürüyor. birazı boğazıma kaçıyor, hem gülüyorum hem de öksürüyorum. adam garip garip suratıma bakıyor. bu arada sırbistan 2000 yılında kosova savaşını kaybetmiş, orduları lağvedilmiş durumda. uçakları yok, silahları yok... "bak koçum" dedim. "ben askerliğimi suriye sınırında ufacık bir bölükte yaptım. bizim bölük bir tabura bağlıydı, taburumuz alaya bağlı, alay kolorduya, kolordu orduya... türkiye'de 5 tane ordu var. sadece bizim bölükte ufak bir şehri yok edecek mühimmat var. bak alay demiyorum, bizim tabur sırbistan'ı dümdüz eder. daha bunun kolordusu var, ordusu var. yaşadığım şehirde çingenelerin beline 14lü taksak onlar bile sırbistan'ı alır. komik duruma düşme." dedim. kızlar da gülmeye başladı. bizim mirko buz kesildi...
ama hak etmişti lavuk.
"sırbistan ordusu türkiye'yi yener" diyor. kahve ağzımdan püskürüyor. birazı boğazıma kaçıyor, hem gülüyorum hem de öksürüyorum. adam garip garip suratıma bakıyor. bu arada sırbistan 2000 yılında kosova savaşını kaybetmiş, orduları lağvedilmiş durumda. uçakları yok, silahları yok... "bak koçum" dedim. "ben askerliğimi suriye sınırında ufacık bir bölükte yaptım. bizim bölük bir tabura bağlıydı, taburumuz alaya bağlı, alay kolorduya, kolordu orduya... türkiye'de 5 tane ordu var. sadece bizim bölükte ufak bir şehri yok edecek mühimmat var. bak alay demiyorum, bizim tabur sırbistan'ı dümdüz eder. daha bunun kolordusu var, ordusu var. yaşadığım şehirde çingenelerin beline 14lü taksak onlar bile sırbistan'ı alır. komik duruma düşme." dedim. kızlar da gülmeye başladı. bizim mirko buz kesildi...
ama hak etmişti lavuk.
devamını gör...
prozac
uçmalı kaçmalı etkiler yapan, histerik kahkahalar attıran, sizi dünyadaki en gamsız ve pervasız insan yapma vaadinde bulunan okb, panik atak, anksiyete ve majör depresyon tedavilerinde kullanılan antidepresan. bende hiçbir etkisi olmadı günde 2 tane alıyordum, yan etki bile hissetmedim.
devamını gör...
barış murat yağcı'nın kitap çıkaracak olması
acı olan kitap çıkarması değil, çıkardığı kitabı koşa koşa almaya gidecek gençler olması.
devamını gör...
ödünç verilen kitabın bir türlü geri gelmemesi
bu yüzden kitap ödünç vermiyorum. isteyen cimri desin. kitaplarım benim çocuklarım.
devamını gör...
kendisiyle dalga geçebilen insan
ego sahibi bir insan değildir.
devamını gör...
evlenilecek kızlar için eğlenilecek kızları üzmek
eğlenmeyeceğin insanla evlenirsen mutsuz olursun. kadını, erkeği fark etmez.
devamını gör...
abd kongre binası'na saldıran boynuzlu adam
amacının ne olduğunu çözemediğim adamdır. ilk başta en mantıklı seçenek olarak amerikan yerlisi kıyafetidir diye düşündüm ancak ne adam amerikan yerlisi ne de trump destekçileri yerlileri sevecek sayacak kadar cana yakınlar.
devamını gör...
korona öncesi yapılan son toplu aktivite
mezuniyet fotoğrafı için sınıfça çekime gitmiştik. sonra burger, kafe vs. akşam bilmem kaçta eve dönmüştük. mezuniyet partisi* hayallerimiz vardı hepsi çöp oldu. ama en azından çekimi yapabildik.*
devamını gör...
başlık açarken dikkat edilmesi gereken kurallar
kural denildiğinde genellikle tanımlar üzerinde yoğunlaşıldığından sık sık gözden kaçırılan ve sonradan da haklı olarak "başlığa müdahale" edilmesine neden olan kurallar.
- öncelikle, başlıkların sonuna nokta koymayınız ama tanımların sonuna mutlaka nokta koyunuz.
- başlıklarınız mümkünse arkadaşınızla sohbet eder gibi olmasın. mesela kalkıp "kar yağmasından bıktım" şeklinde öznel başlıklar açmayın. bunu, "kar yağışının kabak tadı vermesi" şekline dönüştürürseniz, yani genellerseniz, büyük ihtimalle silinmeyecektir ya da değiştirilmeyecektir başlığınız.
- başlıkları açarken arama kutusundan birkaç şekilde aratınız. bazı şeyler 2 farklı isimle bilinir. birini arayıp bulamadığınızda diğeriyle açılmış olabileceğini düşünüp o şekilde de arama yapınız.
örneğin barnum etkisi başlığını açmak istediğinizde, bunun forer etkisi olarak da bilindiğini göz önüne alınız ve ikisini birden aratınız. birinden biri açılmışsa, yazacaklarınızı onun altına yazınız. yahut diğerini açıp, zaten önceden açılmış olan versiyona bkz verebilirsiniz sanırım.
- cümleleriniz düzgün olsun. anlatım bozukluğu içeren başlıklar değiştirilir. yukarıda süleyman soylu ile ilgili başlık örneği verilmiş mesela. öyle hatalar yapmamaya çalışın. başlıkta ne anlatmaya çalıştığınız,düzgünce ve açıkça ifade edilmiş olsun kısaca.
benim aklıma gelenler de şimdilik bu kadar.
- öncelikle, başlıkların sonuna nokta koymayınız ama tanımların sonuna mutlaka nokta koyunuz.
- başlıklarınız mümkünse arkadaşınızla sohbet eder gibi olmasın. mesela kalkıp "kar yağmasından bıktım" şeklinde öznel başlıklar açmayın. bunu, "kar yağışının kabak tadı vermesi" şekline dönüştürürseniz, yani genellerseniz, büyük ihtimalle silinmeyecektir ya da değiştirilmeyecektir başlığınız.
- başlıkları açarken arama kutusundan birkaç şekilde aratınız. bazı şeyler 2 farklı isimle bilinir. birini arayıp bulamadığınızda diğeriyle açılmış olabileceğini düşünüp o şekilde de arama yapınız.
örneğin barnum etkisi başlığını açmak istediğinizde, bunun forer etkisi olarak da bilindiğini göz önüne alınız ve ikisini birden aratınız. birinden biri açılmışsa, yazacaklarınızı onun altına yazınız. yahut diğerini açıp, zaten önceden açılmış olan versiyona bkz verebilirsiniz sanırım.
- cümleleriniz düzgün olsun. anlatım bozukluğu içeren başlıklar değiştirilir. yukarıda süleyman soylu ile ilgili başlık örneği verilmiş mesela. öyle hatalar yapmamaya çalışın. başlıkta ne anlatmaya çalıştığınız,düzgünce ve açıkça ifade edilmiş olsun kısaca.
benim aklıma gelenler de şimdilik bu kadar.
devamını gör...
mesaj alan yazar şaşkınlığı
bu entry her karşıma çıktığında sitem edeceğim. çünkü hiç mesaj almıyorum hiç.
devamını gör...
adobe illustrator
adobe tarafından geliştirilen vektörel çizim yapma programıdır. vektörel çizim yapabilenlere her zaman gıptayla bakmışımdır. vektör çizimin, hem küçük boyutlu olması hem de 20 katlı binaya kaplama reklam yapsanız yine formatı bozulmadan, pikselleşme olmadan kullanabilmek artıları sayılabilir. sırf bu sebepten bile kullanılabilir.
çevremdeki grafikle uğraşan dostlarım paint'e benzetiyor bu programı. "yaparsın ya, çok basit." diyorlar. bende mi problem var, yoksa onlar mı çok basite indirgiyor bilmiyorum ama bence bu program çin işkencesinden farksız.
biraz öğrensem severim belki.
(bkz: bilemiyorum altan)
çevremdeki grafikle uğraşan dostlarım paint'e benzetiyor bu programı. "yaparsın ya, çok basit." diyorlar. bende mi problem var, yoksa onlar mı çok basite indirgiyor bilmiyorum ama bence bu program çin işkencesinden farksız.
biraz öğrensem severim belki.
(bkz: bilemiyorum altan)
devamını gör...
elm radyo'da (sözlük radyosu mini dizisi)
yayınıma atıfta bulunarak gülümsetmiş radyo yayını. *
"selam elm ekibi çok sevdiğim bir program var. ismi bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak amma da uzunmuş bu arada.. herkes ses kaydı yollayıp şarkı atıyor çok ponçikler bence siz de yapmalısınız teşeşkkürler rumuz : melankolikserseri
biz de sana teşekkür ederiz fakat sanırım böyle şeyler için çok yaşlıyız sıradaki.."
ps: aman efendim ne demek yaşlısınız, siz de en az bizim kadar ponçiksiniz. *
"selam elm ekibi çok sevdiğim bir program var. ismi bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak amma da uzunmuş bu arada.. herkes ses kaydı yollayıp şarkı atıyor çok ponçikler bence siz de yapmalısınız teşeşkkürler rumuz : melankolikserseri
biz de sana teşekkür ederiz fakat sanırım böyle şeyler için çok yaşlıyız sıradaki.."
ps: aman efendim ne demek yaşlısınız, siz de en az bizim kadar ponçiksiniz. *
devamını gör...
kahveyi şekersiz ve sütsüz içenler tarikatı
açılın biat etmeye geldim.
devamını gör...
psikojenik amnezi
disosiyatif bellek kaybı anlamına gelmektedir. hafızanın geçici süreliğine kaybedilmesiyle beraber bunu yaratan etkileri ise yaşanmış olan travmalar veya stres baskı altında kalıp kişinin kendini zorlaması sonucu oluşmaktadır. travmanın ya da baskılayıcı etkenin kişide bıraktığı ağır etkileri ile belki seneler öncesini, belki saatler öncesinin hafızasından kaybolmasına sebebiyet vermektedir. kişilerin belirli bir süre sonra hafızalarının yerine geldiğini, travmaların ne kadar ağır etki ettiğine göre iyileşme sürecinin uzadığını veya kısaldığını baz almaktadırlar.
devamını gör...