an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı sorusu
balkonda sigara içerken stor perdeleri hizalayasım geldi. onları hizalarken perdenin biri yerinden çıktı. tabureye çıkıp onu yerine takarken telefonuma çarptım yüzüstü düştü. tabureyi de dizime çarptım götürürken. bunların hepsi son 2 dakikada oldu.
devamını gör...
yazarların telefon zil sesi melodileri
11/22/63 dizi müziği
devamını gör...
aracın camına not bıraktı diye tutuklanan adam
kibirden geberecek bazı insanlar dediğim başlıktır.
devamını gör...
seni sevseydi
gözlerimden anlardı demek istediklerimi
"okur musun, gözlerimden akan kelimeleri? "
tomris uyar
"okur musun, gözlerimden akan kelimeleri? "
tomris uyar
devamını gör...
anın fotoğrafı
bitmiyooooo! önce dedim ki bir yatağın şeklini değiştireyim. sanki ev 50 yıldır hayaletliymiş de kimse girmemiş, temizlememiş gibi her yer toz olmuş. neyse hadi dedim bir de dolabı halledeyim. söve söve onu da hallettim. ya dedim elin değmişken şu kitaplığı da bi düzenle. yeni kitaplar gelecek, yer kalmadı. girmez olaydım. yorgunluktan ölüyorum şu an.
devamını gör...
masterchef
bu sene her gelen yarışmacının bonfile ve kuşkonmaz yaptığı tv8 programı.
kuşkonmaz ve bonfileden ne kadar sıkıldılarsa şefler, ümit özdağ'ın mültecileri mancınıkla fırlattığı gibi yarışmacıları da ülke sınırına fırlatacaklardı.
şefler aynı kıyafetle 6-7 bölüm çekmişler. mehmet şefin soğanla karışık üzerine sinen yemek kokusu, danilo şefin kaliteli parfüm kokusu ve somer şefin vücut kokusuyla harmanlanmış ne bulursa yediği yemeklerin kokusu ekrandan burnuma geliyor. koku filmindeki jean-baptiste g. işine bak kardeşim*
mehmet şef her zamanki gibi yine çok gergin. her an kuşkonmaz kostümü giyip bir yarışmacıyı s*kecek diye bekliyorum. öyle psikolojik baskı yapıyor ki yarışmacılara çoğu çift tadımdan eve yollanıyor. mehmet şef yanına yaklaşınca parmağını bilerek kesip kan kaybından giden de var...
danilo şefin de eski neşesi yok. arada güzel kız görürse sulanır gibi yapıyor. sonra mehmet şef "olum düzgün dur lan az yarışmacılarla arana mesafe koy yoksa italya'ya kadar kovalarım seni" der gibi bakınca, "tamam abijiiim, eheheh abijiim. 3-2-1 kaldırın kutularıaaağhh" *
somer şefi seviyorum. fakat tadım esnasında dellendiriyor beni. diğerleri kaşığın ucuyla yerken o kepçe ile yiyor sanki. hele ilk somer şef tadarsa diğerlerine yemek kalmayacak diye geriliyorum ekran başında. somer şef 2 kez tatmazsa o yemekten keli parlıyor herifin. vücut bi error veriyor. alıp kaseyi kafasına dikecek diye korkuyorum hayır yapar da.
bu seneki yarışmacılarda iş yok. ne hijyen var, ne ürün kullanma bilgisi, ne şefleri dinliyorlar ne de malzemeleri kullanabiliyorlar. o gün 3 hatun 1 tane ekler yapamadı. tavuğa tecavüz eden mi dersin, sos tavasında pilav yapan mı dersin, lavaş yerine omlet yapan mı dersin, ölü balığı sıcak suya sokup canlı çıkartan mı dersin, 20 kiloluk ciğerin zarını çıkartmaya çalışırken ciğeri 5 kuruş etmeyecek hale getiren mi dersin...
"s*ktirin gidin!! nolduu tavada kuşkonmaz yapmaya benzemiyor bu işler" diyerek postaladı çoğunu mehmet şef. adam haklı abi. hiçbir şey bilmeden gelmeyin yarışmaya. hiçbir şey yapamıyorsanız açın geçen seneki bölümleri, masterclass'ları izleyin.
kimsenin gözünün yaşına bakmıyorlar. geçen senelerde dikiş makinası fizikli walison vardı. adam yakışıklı diye almışlardı yarışmaya. bu sene yemek yapamasa da gönlümüzün, gözümün açılacağı, iştahımızın açılacağı yarışmacı ay yemek yok * reyting getirecek yarışmacıları da eliyorlar.
şu yarışmacıyı tutuyorum bu kazansın diyebileceğim bir yarışmacı da yok. düşünün aklımda kalan iki şey var biri kuşkonmaz, diğeri bonfile.
kuşkonmaz ve bonfileden ne kadar sıkıldılarsa şefler, ümit özdağ'ın mültecileri mancınıkla fırlattığı gibi yarışmacıları da ülke sınırına fırlatacaklardı.
şefler aynı kıyafetle 6-7 bölüm çekmişler. mehmet şefin soğanla karışık üzerine sinen yemek kokusu, danilo şefin kaliteli parfüm kokusu ve somer şefin vücut kokusuyla harmanlanmış ne bulursa yediği yemeklerin kokusu ekrandan burnuma geliyor. koku filmindeki jean-baptiste g. işine bak kardeşim*
mehmet şef her zamanki gibi yine çok gergin. her an kuşkonmaz kostümü giyip bir yarışmacıyı s*kecek diye bekliyorum. öyle psikolojik baskı yapıyor ki yarışmacılara çoğu çift tadımdan eve yollanıyor. mehmet şef yanına yaklaşınca parmağını bilerek kesip kan kaybından giden de var...
danilo şefin de eski neşesi yok. arada güzel kız görürse sulanır gibi yapıyor. sonra mehmet şef "olum düzgün dur lan az yarışmacılarla arana mesafe koy yoksa italya'ya kadar kovalarım seni" der gibi bakınca, "tamam abijiiim, eheheh abijiim. 3-2-1 kaldırın kutularıaaağhh" *
somer şefi seviyorum. fakat tadım esnasında dellendiriyor beni. diğerleri kaşığın ucuyla yerken o kepçe ile yiyor sanki. hele ilk somer şef tadarsa diğerlerine yemek kalmayacak diye geriliyorum ekran başında. somer şef 2 kez tatmazsa o yemekten keli parlıyor herifin. vücut bi error veriyor. alıp kaseyi kafasına dikecek diye korkuyorum hayır yapar da.
bu seneki yarışmacılarda iş yok. ne hijyen var, ne ürün kullanma bilgisi, ne şefleri dinliyorlar ne de malzemeleri kullanabiliyorlar. o gün 3 hatun 1 tane ekler yapamadı. tavuğa tecavüz eden mi dersin, sos tavasında pilav yapan mı dersin, lavaş yerine omlet yapan mı dersin, ölü balığı sıcak suya sokup canlı çıkartan mı dersin, 20 kiloluk ciğerin zarını çıkartmaya çalışırken ciğeri 5 kuruş etmeyecek hale getiren mi dersin...
"s*ktirin gidin!! nolduu tavada kuşkonmaz yapmaya benzemiyor bu işler" diyerek postaladı çoğunu mehmet şef. adam haklı abi. hiçbir şey bilmeden gelmeyin yarışmaya. hiçbir şey yapamıyorsanız açın geçen seneki bölümleri, masterclass'ları izleyin.
kimsenin gözünün yaşına bakmıyorlar. geçen senelerde dikiş makinası fizikli walison vardı. adam yakışıklı diye almışlardı yarışmaya. bu sene yemek yapamasa da gönlümüzün, gözümün açılacağı, iştahımızın açılacağı yarışmacı ay yemek yok * reyting getirecek yarışmacıları da eliyorlar.
şu yarışmacıyı tutuyorum bu kazansın diyebileceğim bir yarışmacı da yok. düşünün aklımda kalan iki şey var biri kuşkonmaz, diğeri bonfile.
devamını gör...
sözlükçülerin evi olunca yapacakları şeyler
ılk işim büyük bir kitaplık yaptırmak olurdu. kendi kutuphanemi yapardım. balkonumu da çeşit çeşit kaktuslerle donatırdım. az ve öz eşyalarla döşerdim. evin her bir duvarını farklı renklerde boyardim.
t: var bir hayalimiz diyeceğimiz başlık.
t: var bir hayalimiz diyeceğimiz başlık.
devamını gör...
değiştirmek istediğiniz tarihi bir olay
düzeltmek istemezdim ama kennedy gerçekten nasıl öldü izlemek isterdim.grassy noll'den ateş edildiğine inanıyorum.
devamını gör...
babayla girilen diyaloglar
o zamanlar 15-16 yaşlarındayım. gümüşyaka yazlıktayız. su almak için benzinliğe gidilmesi lazım. babam yürü lan sıpa bir işe yara bari dedi beni de çağırdı. arabayı ben kullanmak istedim tamam dedi. ana yola çıkmadan gidiyoruz. giderken tam sol tarafımızda benimle yaşıt 2 kız gördüm. dikkatimi çektiler saniyeler içinde baktım ve geçtik gittik. babam yakalamış ama beni.
- sen kızlara mı baktın?
+ öyle bi gözüm kaydı.
- kimseye rahatsızlık verme, efendi uslu ol oğlum her zaman.
+ yok baba zaten benim baktığımı görmediler bile. öyle geçtik gittik yanlarından. dikkatimi çektiler sadece.
- olsun sen yinede dediklerime dikkat et. sevindim ama he.
+ neye sevindin baba anlamadım.
- oğlum biz seni gay sanıyorduk.
+ neeee yok artık.
- annen dedi valla gay olabilir dedi. eve dönünce ona sorarsın.
+ off baba neler konuşuyorsunuz annemle ya.
- sana mı soracağız lan gerizekağlı ne konuşacağımızı. önüne bak önüne çukur var.
+ annem neden öyle düşündü acaba.
- annen cahil oğlum. küpe falan takıyorsun ya yanlış anlamıştır.
eve döndüm anneme sordum. ben öyle bir şey demedim dedi. babam hemen geçen akşam demedin mi hanım diye üste çıkmaya çalıştı. büyük dümenciydi benim babam.
- sen kızlara mı baktın?
+ öyle bi gözüm kaydı.
- kimseye rahatsızlık verme, efendi uslu ol oğlum her zaman.
+ yok baba zaten benim baktığımı görmediler bile. öyle geçtik gittik yanlarından. dikkatimi çektiler sadece.
- olsun sen yinede dediklerime dikkat et. sevindim ama he.
+ neye sevindin baba anlamadım.
- oğlum biz seni gay sanıyorduk.
+ neeee yok artık.
- annen dedi valla gay olabilir dedi. eve dönünce ona sorarsın.
+ off baba neler konuşuyorsunuz annemle ya.
- sana mı soracağız lan gerizekağlı ne konuşacağımızı. önüne bak önüne çukur var.
+ annem neden öyle düşündü acaba.
- annen cahil oğlum. küpe falan takıyorsun ya yanlış anlamıştır.
eve döndüm anneme sordum. ben öyle bir şey demedim dedi. babam hemen geçen akşam demedin mi hanım diye üste çıkmaya çalıştı. büyük dümenciydi benim babam.
devamını gör...
bobo doll deneyi
alburt bandura ise çocukların davranışlarının genetik faktörlerden ziyade sosyal taklitçiliğe dayandığını düşünüyordu. bunu kanıtlamak için ise bobo doll deneyi’ni gerçekleştirdi.
deneyde hacıyatmaz olarak bilinen oyuncak kullanıldı. deneye katılan çocuklar 3 gruba ayrıldı. ilk gruba, oyuncağa agresif davranışlar sergileyip zarar veren yetişkinlerin, ikinci gruba oyuncağa sevgi gösteren ve iyi davranan yetişkinlerin videosu izletildi. üçüncü grup ise kontrol grubuydu, herhangi bir şey izlemediler. çocuklar oyuncağın bulunduğu odaya gönderildiğinde ise izledikleri videolarla aynı davranışları sergilediler. saldırgan davranış sergileyen yetişkinleri izleyen erkek çocukların, erkek yetişkinleri daha fazla rol model olarak aldığı gözlemlendi. kızlarda da yine aynı sonuçlar çıktı. bu da çocukların kendi cinsiyetinden olan yetişkinleri daha fazla örnek aldığını ortaya çıkardı.
hemen aşağıda agresif yetişkini taklit eden asabi bir çocuk var. şiddet gösterme durumunu sadece 10 dakika içerisinde öğrenmiş ve sergiliyor:

peki bu deneyin mesajı nedir?
öfke bulaşıcı ,sakinlik de bulaşıcı, annelik de babalık da önemli. çocuk anne babayı taklit ediyor ve yetişkinler, çocuklara kendi doğrularını öğretebiliyorlar.
devamını gör...
kale kapısına dayanan moğollara siz anadolu rock grubu olan moğollar mıydınız diyen gözcü
anlamsız bir muhabbet başlatmış olan kule gözcüsüdür.
-heyy sen kuledeki, ulu hakanımız cengiz han size teslim olmanız ve bu işi acısız bitirmeniz için bir fırsat veriyor!
+cengiz han kim ***
-sen!! bre gafil step eşeği seni! sen nasıl ulu hakan cengiz han'ı bilmezsin!!
+siz kimsiniz birader
-biz moğollarız aptal!
+hangi moğollar hani şu anadolu rock grubu olan moğollar mı?
general tam hücum emri vermektedir ki, araya cahit berkay girerek "baylarrr bayanlarr size bir manimiz var dinleyiverin gariii" diyerek ince sazdan girer.
-heyy sen kuledeki, ulu hakanımız cengiz han size teslim olmanız ve bu işi acısız bitirmeniz için bir fırsat veriyor!
+cengiz han kim ***
-sen!! bre gafil step eşeği seni! sen nasıl ulu hakan cengiz han'ı bilmezsin!!
+siz kimsiniz birader
-biz moğollarız aptal!
+hangi moğollar hani şu anadolu rock grubu olan moğollar mı?
general tam hücum emri vermektedir ki, araya cahit berkay girerek "baylarrr bayanlarr size bir manimiz var dinleyiverin gariii" diyerek ince sazdan girer.
devamını gör...
ilber ortaylı’nın canlı yayında cansu canan’a yürümesi
şöyle sarıklı sakallı birisi aynı muameleyi yapsaydı, linçin ağa babasını yemişti. çok iki yüzlüsünüz lan çok..
devamını gör...
alfred adler
psikoloji alanındaki önemli isimlere baktığımızda, çalışmalarının kendi hayatlarından izler taşıdığını kolaylıkla görürüz.
adler'in çocukluk çağı türlü hastalıklarla geçiyor. annesinin ilgisi hastalığı boyunca kendisinde olsa da, bu ilgi 2 yaşındayken yeni doğan kardeşine çevriliyor daha sonrasında. fakat babasının her zaman favori çocuğu olmayı başarıyor. işte sırf bu yüzden, freud'un oedipus compleksini reddettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. oedipus kompleksini reddetti çünkü annesiyle hiç de yakın bir ilişkisi yoktu.
ne yazık ki adler daha 4 yaşındayken kardeşi yaşama veda ediyor. bundan sonra annesinin ilgisi adler'e çevrilir diye düşünüyorsanız eğer, yanıldığınızı rahatlıkla söyleyebilirim. çünkü adler'in sağlıklı ve güçlü bir abisi var. oynadığı oyunlarda başarılı olan, fiziksel aktivitelerini rahatlıkla gerçekleştiren bir abi ne yazık ki adler'in aşağılık (inferior) hissetmesine sebep oluyor. işte dostlarım, aşağılık kompleksi dediğimiz inferiority complex ve üstünlük kompleksi olarak bildiğimiz superiority complex kavramları da bu yaşam öyküsünden çıkıyor.
ayrıca adler, doğum sırasına göre insanların sahip olabileceği bazı özelliklerden bahsediyor. ilk doğan çocuk, ikinci doğan çocuk, en küçük çocuk ve tek çocuk olarak her birinin ayrı ayrı kişisel özelliklerinden bahsediyor. bu özellikleri okuması ve kendi kişiliğimize uyup uymadığını düşünmesi çok keyifli fakat tanımımı adler hakkında genel bilgi vermek amacıyla yaptığım için burada bahsetmeyeceğim. ilgili başlıklardan tanıma ulaşabilirsiniz*.
rüya analizlerine gelecek olursak; adler, rüyaların gizli çatışmaları ortaya çıkardığını ya da gerçekleşmesini istediğimiz dilekleri yerine getirdiğine inanmaz. freud'un aksine, rüyalarımızın mevcut sorunlarımız ve bunlarla başa çıkma yollarımız hakkında ipuçları verdiğine inanır.
örneğin, yıllar önce girmenize rağmen hala üniversite sınavına girdiğinizi, zamanın yetmediğini veya sınava yetişemediğinizi görüyorsanız büyük ihtimal akademik veya çalışma hayatınızda zorluklar yaşayıp stres altında hissediyorsunuz. dişinizi kaybettiğinizi görmek de aynı nedenle bağdaştırılabilir.
adler hakkında anlatacaklarım, aklımda kalanlar bu kadardı. seviyorum kendisini ya, aşağılık kompleksi olarak adlandırdığı kompleksi başarıya dönüştürebilmiş, psikolojiye çok önemli katkılarda bulunmuş ilham alınacak biri.
adler'in çocukluk çağı türlü hastalıklarla geçiyor. annesinin ilgisi hastalığı boyunca kendisinde olsa da, bu ilgi 2 yaşındayken yeni doğan kardeşine çevriliyor daha sonrasında. fakat babasının her zaman favori çocuğu olmayı başarıyor. işte sırf bu yüzden, freud'un oedipus compleksini reddettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. oedipus kompleksini reddetti çünkü annesiyle hiç de yakın bir ilişkisi yoktu.
ne yazık ki adler daha 4 yaşındayken kardeşi yaşama veda ediyor. bundan sonra annesinin ilgisi adler'e çevrilir diye düşünüyorsanız eğer, yanıldığınızı rahatlıkla söyleyebilirim. çünkü adler'in sağlıklı ve güçlü bir abisi var. oynadığı oyunlarda başarılı olan, fiziksel aktivitelerini rahatlıkla gerçekleştiren bir abi ne yazık ki adler'in aşağılık (inferior) hissetmesine sebep oluyor. işte dostlarım, aşağılık kompleksi dediğimiz inferiority complex ve üstünlük kompleksi olarak bildiğimiz superiority complex kavramları da bu yaşam öyküsünden çıkıyor.
ayrıca adler, doğum sırasına göre insanların sahip olabileceği bazı özelliklerden bahsediyor. ilk doğan çocuk, ikinci doğan çocuk, en küçük çocuk ve tek çocuk olarak her birinin ayrı ayrı kişisel özelliklerinden bahsediyor. bu özellikleri okuması ve kendi kişiliğimize uyup uymadığını düşünmesi çok keyifli fakat tanımımı adler hakkında genel bilgi vermek amacıyla yaptığım için burada bahsetmeyeceğim. ilgili başlıklardan tanıma ulaşabilirsiniz*.
rüya analizlerine gelecek olursak; adler, rüyaların gizli çatışmaları ortaya çıkardığını ya da gerçekleşmesini istediğimiz dilekleri yerine getirdiğine inanmaz. freud'un aksine, rüyalarımızın mevcut sorunlarımız ve bunlarla başa çıkma yollarımız hakkında ipuçları verdiğine inanır.
örneğin, yıllar önce girmenize rağmen hala üniversite sınavına girdiğinizi, zamanın yetmediğini veya sınava yetişemediğinizi görüyorsanız büyük ihtimal akademik veya çalışma hayatınızda zorluklar yaşayıp stres altında hissediyorsunuz. dişinizi kaybettiğinizi görmek de aynı nedenle bağdaştırılabilir.
adler hakkında anlatacaklarım, aklımda kalanlar bu kadardı. seviyorum kendisini ya, aşağılık kompleksi olarak adlandırdığı kompleksi başarıya dönüştürebilmiş, psikolojiye çok önemli katkılarda bulunmuş ilham alınacak biri.
devamını gör...
kadir mısıroğlu
devamını gör...
emre aydın
her zaman ve daima hüzünlü söz yazarı ve müzisyenimiz sevgili emre aydın 02 şubat 1981 ısparta doğumludur.
ben ne zaman emre aydın dinlesem derdim sanki azmış gibi daha da üzülürüm. çok sevmekle beraber bitmek bilmeyen bir karanlıklara sürüklenme, bir melankoli hali gibi geliyor bana ki ben de genel olarak biraz hüzünlü bir insanım. tamam biraz değil epey hüzünlü olabilirim ama konumuz ben değilim emre aydın.
bizi hüzünlere gark eden adam olan emre aydın ilk olarak 6.cadde isimli grubuyla 2002 yılında "sing your song" beste yarışmasına katıldı ve türkiye birincisi oldu. tarihler ekim 2003'ü gösterdiğinde hem solistliğini hem de sarkı yazarlığını üslendiği grubu ile yalnızca bir albüm yaptılar ve devamında emre aydın gruptan ayrılarak internet üzerinden "belki bir gün özlersin" isimli şarkısını yayınladı.
solo kariyerinin ilk albümünü ise ekim 2006'da "afili yalnızlık" ismiyle sony music 'ten çıkarttı.
kariyerine afili yalnızlık, kağıt evler (2010) ve eylül geldi sonra (2013) albümleri dışında bir çok single ve düet de sığdıran emre aydın;
nilüfer ile "son perde",
model grubu ile "bir pazar kahvaltısı",
çağan şengül ile "beni anla" ve
çelik şarkıları albümünde de "hercai"şarkısını seslendirmiş ve özellikle bu şarkı seçimiyle bizi hiç mi hiç şaşırtmamıştır.
2019 yılında 6.cadde ile ortak "uyut beni" albümünü yapmıştır.
en son çalışması ise daha çok yeni, 08 ekim tarihinde yayınlanmaya başlayan "söz müzik onur can özcan" albümünde yer alan "hırka" isimli parçadır. hırkan ömrüme asılı hala...
şarkılarını severim ama yukarıda da bahsettiğim gibi uzun süre dinleyince karanlıklara düşüyorum ve oradan çıkmam gerçekten zor oluyor o yüzden ara ara dinlemeye çabalıyorum. yok yok gerçekten çabalıyorum çünkü dinlemeye başlayınca sıyrılmak gerçekten zor oluyor.
bence herkesin bir emre aydın limiti olmalı ve o limit aşılmamalı!
benim en sevdiğim ilk üç şarkısı sanırım şu şekilde;
1- "dayan yalnızlığım" mutlu muyduk ki? sade nefes aldık...
2- "çocuğum belki" bana beni geri ver...
3- "soğuk odalar" aynı gökyüzünde ayrıydı güneşin...
bu satırlarla bitirmek istiyorum sanırım bu tanımı...
çocuğum belki, elimde tahtadan bi kılıç
ve kırgınım sana ben, haberin de olmayacak...
ben ne zaman emre aydın dinlesem derdim sanki azmış gibi daha da üzülürüm. çok sevmekle beraber bitmek bilmeyen bir karanlıklara sürüklenme, bir melankoli hali gibi geliyor bana ki ben de genel olarak biraz hüzünlü bir insanım. tamam biraz değil epey hüzünlü olabilirim ama konumuz ben değilim emre aydın.
bizi hüzünlere gark eden adam olan emre aydın ilk olarak 6.cadde isimli grubuyla 2002 yılında "sing your song" beste yarışmasına katıldı ve türkiye birincisi oldu. tarihler ekim 2003'ü gösterdiğinde hem solistliğini hem de sarkı yazarlığını üslendiği grubu ile yalnızca bir albüm yaptılar ve devamında emre aydın gruptan ayrılarak internet üzerinden "belki bir gün özlersin" isimli şarkısını yayınladı.
solo kariyerinin ilk albümünü ise ekim 2006'da "afili yalnızlık" ismiyle sony music 'ten çıkarttı.
kariyerine afili yalnızlık, kağıt evler (2010) ve eylül geldi sonra (2013) albümleri dışında bir çok single ve düet de sığdıran emre aydın;
nilüfer ile "son perde",
model grubu ile "bir pazar kahvaltısı",
çağan şengül ile "beni anla" ve
çelik şarkıları albümünde de "hercai"şarkısını seslendirmiş ve özellikle bu şarkı seçimiyle bizi hiç mi hiç şaşırtmamıştır.
2019 yılında 6.cadde ile ortak "uyut beni" albümünü yapmıştır.
en son çalışması ise daha çok yeni, 08 ekim tarihinde yayınlanmaya başlayan "söz müzik onur can özcan" albümünde yer alan "hırka" isimli parçadır. hırkan ömrüme asılı hala...
şarkılarını severim ama yukarıda da bahsettiğim gibi uzun süre dinleyince karanlıklara düşüyorum ve oradan çıkmam gerçekten zor oluyor o yüzden ara ara dinlemeye çabalıyorum. yok yok gerçekten çabalıyorum çünkü dinlemeye başlayınca sıyrılmak gerçekten zor oluyor.
bence herkesin bir emre aydın limiti olmalı ve o limit aşılmamalı!
benim en sevdiğim ilk üç şarkısı sanırım şu şekilde;
1- "dayan yalnızlığım" mutlu muyduk ki? sade nefes aldık...
2- "çocuğum belki" bana beni geri ver...
3- "soğuk odalar" aynı gökyüzünde ayrıydı güneşin...
bu satırlarla bitirmek istiyorum sanırım bu tanımı...
çocuğum belki, elimde tahtadan bi kılıç
ve kırgınım sana ben, haberin de olmayacak...
devamını gör...
sözlük radyosunun yayına başlaması
hani kâr amacı gütmüyordu sözlük, hemen reklam alınmış kafa sözlükten. ayıp ayıp.
devamını gör...
yaz mevsiminde grip olmak
bunun yaz ayında yünlü çorap giyenide mevcuttur.bendeniz yaparım böyle şeyler. farenjite olanlarda bilirler-diğerleri anlamaz- dondurma'nın üzerine sıcak su içilmezse sonu pek iyi değildir.
devamını gör...




