venezuela’dan peynir ithal etmek
uyuşturucu ticaretini bir tarafa bırakırsak, hikaye olarak imzalanmış sözleşmelerden birisidir.
bir ülke, bir başka ülkeyle imtiyazlı bir ticaret sözleşmesi imzladığında, bu tek taraflı değildir.
yani venezuela size ticari olarak, ürünlerinize imtiyaz tanıyorsa, sizin de ona imtiyaz sağlamanız gerekir.
venezuela binlerce kalem üründe türkiye'ye imtiyaz sağlamıştır. karşılığında, peynir konusunda bir imtiyaz verilmiş.
devletler peynir ithal etmezler, şirketler peynir ithal ederler. üstelik türk pazarı peynir konusunda rekabetçi bir piyasa değildir, fiyatlar oldukça yüksektir. buna rağmen kimse venezueladan peynir ithal etmemiştir.
aynı hikaye tunus ile olan dış ticaretimizde de meydana gelmiştir. tunus hep türkiyeden ithalat yapmaktadır ve tunus ticaret bakanlığı, yahu size birşeyler ihraç edelim dediğinde, sizin ana kaleminiz nedir diye sorulmuş, zeytin yağı cevabıyla, tunus zeutin yağına imtiyaz verilmiştir.
tunus'dan da 1 lt zeytin yağı ithal edilmemiştir.
devletler tek taraflı ticaretten kaçınmak için, daha doğrusu salt ithalatçı olmamak için bu tip atraksiyonlar yaparlar.
önemli olan o pazardan ne kadar ithalat yapıldığıdır.
bu ülkeye ne venezueladan peynir ne de tunus'dan zeytin yağı ithalatı olmamıştır.
türkiye'den net ithalatçı olan ülkelerle yapılan ticari anlaşmalarda böyle absürt ürünler görmeniz normaldir.
biz de net ithalatçı olduğumuz rusya, abd, çin, fransa gibi ülkelere yauuu bizden birşeyler ithal edin diye bastırıyoruz. ama ya karşımıza gıda kodeksi ya kalite kriterleri ya da fiyat gibi darboğazlar çıkıyor.
çin bizden ithalatı daraltmayın size 2 milyon turist yollayacağız diye bize yıllardır yalan söylüyor.
bu tip yalanlara gülün geçin.
ülkelerin kendisini dış ticarette korumasının yolu ithal ikamesidir.
ama petrol, doğalgaz ve teknolojik ürünlerin ikamesi yoktur.
bir ülke, bir başka ülkeyle imtiyazlı bir ticaret sözleşmesi imzladığında, bu tek taraflı değildir.
yani venezuela size ticari olarak, ürünlerinize imtiyaz tanıyorsa, sizin de ona imtiyaz sağlamanız gerekir.
venezuela binlerce kalem üründe türkiye'ye imtiyaz sağlamıştır. karşılığında, peynir konusunda bir imtiyaz verilmiş.
devletler peynir ithal etmezler, şirketler peynir ithal ederler. üstelik türk pazarı peynir konusunda rekabetçi bir piyasa değildir, fiyatlar oldukça yüksektir. buna rağmen kimse venezueladan peynir ithal etmemiştir.
aynı hikaye tunus ile olan dış ticaretimizde de meydana gelmiştir. tunus hep türkiyeden ithalat yapmaktadır ve tunus ticaret bakanlığı, yahu size birşeyler ihraç edelim dediğinde, sizin ana kaleminiz nedir diye sorulmuş, zeytin yağı cevabıyla, tunus zeutin yağına imtiyaz verilmiştir.
tunus'dan da 1 lt zeytin yağı ithal edilmemiştir.
devletler tek taraflı ticaretten kaçınmak için, daha doğrusu salt ithalatçı olmamak için bu tip atraksiyonlar yaparlar.
önemli olan o pazardan ne kadar ithalat yapıldığıdır.
bu ülkeye ne venezueladan peynir ne de tunus'dan zeytin yağı ithalatı olmamıştır.
türkiye'den net ithalatçı olan ülkelerle yapılan ticari anlaşmalarda böyle absürt ürünler görmeniz normaldir.
biz de net ithalatçı olduğumuz rusya, abd, çin, fransa gibi ülkelere yauuu bizden birşeyler ithal edin diye bastırıyoruz. ama ya karşımıza gıda kodeksi ya kalite kriterleri ya da fiyat gibi darboğazlar çıkıyor.
çin bizden ithalatı daraltmayın size 2 milyon turist yollayacağız diye bize yıllardır yalan söylüyor.
bu tip yalanlara gülün geçin.
ülkelerin kendisini dış ticarette korumasının yolu ithal ikamesidir.
ama petrol, doğalgaz ve teknolojik ürünlerin ikamesi yoktur.
devamını gör...
fakirlikten sütyen alamayan kız
devamını gör...
makinist ile son istasyon radyo yayını
diğer yayıncı arkadaşlar kusura bakmasın, yorumum tamamen öznel ama;
radyoyu açalı henüz bikaç dakika oldu ve şimdiye kadar bu radyoda dinlediğim en samimi ve kendimi yakın hissettiğim yayın oldu, oluyor. ölüm ve yaşam konusunda söylediklerinde ise, ne diyebilirim ki. salt doğru ve gerçek. salt. fazla. acı ve ağır.
radyoyu açalı henüz bikaç dakika oldu ve şimdiye kadar bu radyoda dinlediğim en samimi ve kendimi yakın hissettiğim yayın oldu, oluyor. ölüm ve yaşam konusunda söylediklerinde ise, ne diyebilirim ki. salt doğru ve gerçek. salt. fazla. acı ve ağır.
devamını gör...
5 haziran 2021 esenyurt polis cinayeti
sonuna kadar üstüne gidilmesi gereken olay. her platformda da konusulmasi gerekiyor.
intihar eden polisler ise tamamen farkli bir konu. mobbinge ugrayip intihar eden polislerle bu konunun ne alakasi var?
intihar eden polisler ise tamamen farkli bir konu. mobbinge ugrayip intihar eden polislerle bu konunun ne alakasi var?
devamını gör...
son akşam yemeği
ortaya koyduğu sembollerle tarihin en önemli sanat eserlerinden kabul edilen leonardo da vinci tablosu.
devamını gör...
aztek maskeleri
azteklerin kafatasından yaptıkları maske. resmen kafatasındaki göz deliğine böyle taş gibi bir şeyi göze benzetip sokuyorlar göz deliğine. demirden burun falan yapıyorlar. bu ne oglum. bir insan bunları yapmak için ne kadar psikopat olmalı acaba? peki bu kafatasları kime ait? bu kafatasları katledilen savaşçılara, bir de azteklerin bunların haricindeki diğer seçkin üyelerine aitmiş. kafataslarının arkasını çıkarmış, boyamışlar. sonra göz ve burun kısımlarına taşlar koymuşlar.
ayrıca bu kafataslarının sahiplerinin hepsi, 30 ve 40'lı yaşlarındaki erkeklermiş. ayrıca hepsi de farklı yerlerden gelmişler.
ve işin korkunç kısmı: büyük ihtimalle bu erkekler, azteklerin başkentine kurban edilmek için getiriliyorlardı.. büyük ihtimalle, bu maskeler, fethedilen yerlerden tutsak alınan ya da yenilen savaşçıların kafataslarından yapılmış. ayrıca idam edilen soylu kişilerin de kafatasları kullanılmış. ama bunların çoğu alt sınıf insanlardı. çoğu savaş esirlerinden oluşuyordu veya haraç olarak alınmışlardı. ayrıca çoğu da toplu mezarlara atılıyordu.
ayrıca her öldürdüklerinin kafatasını modifiye etmemişler. sadece soylu kişilerin ve en seçkin savaşçıların kafatasları modifiye edilmiş.
aztekler yüzbinlerce kafatası modifiye etmişler.
buyrun

ayrıca bu kafataslarının sahiplerinin hepsi, 30 ve 40'lı yaşlarındaki erkeklermiş. ayrıca hepsi de farklı yerlerden gelmişler.
ve işin korkunç kısmı: büyük ihtimalle bu erkekler, azteklerin başkentine kurban edilmek için getiriliyorlardı.. büyük ihtimalle, bu maskeler, fethedilen yerlerden tutsak alınan ya da yenilen savaşçıların kafataslarından yapılmış. ayrıca idam edilen soylu kişilerin de kafatasları kullanılmış. ama bunların çoğu alt sınıf insanlardı. çoğu savaş esirlerinden oluşuyordu veya haraç olarak alınmışlardı. ayrıca çoğu da toplu mezarlara atılıyordu.
ayrıca her öldürdüklerinin kafatasını modifiye etmemişler. sadece soylu kişilerin ve en seçkin savaşçıların kafatasları modifiye edilmiş.
aztekler yüzbinlerce kafatası modifiye etmişler.
buyrun

devamını gör...
tiktok fenomeninden pis fakirler açıklaması
keşke bende o mayodan olsaymış. bana senden daha çok yakışırdı. çünkü bende o göbekten ve bir karış bacaktan yok. *
devamını gör...
tıyneti bozuk
doğru kullanımı tıyneti bozuk olan sözcük grubu.
(bkz: tıynet)
edit: başlığın ilk haline göre yazılmıştı. düzeltilmiş, teşekkürler.
(bkz: tıynet)
edit: başlığın ilk haline göre yazılmıştı. düzeltilmiş, teşekkürler.
devamını gör...
kadın ve erkeğin eşit olmaması
kadın ve erkeğin eşit olmaması
gerek evrimsel, gerek sosyo-kültürel açıdan değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan gerçek. son zamanlarda belli başlı akımlar altında bunun genellemesinin yapılması da aslında özümüzü inkar etmekle aynı şey. geçmişini bilmeyen geleceğine de sahip olamaz, biliyorsunuz. hadi örnekler üzerinden incelemeye başlayalım.
öncelikle bu yazıda salt cinsellikten ya da ataerkil toplum gibi yapılardan dem vurmayacağız, beklentisi bu olanlar hiç zaman kaybetmesin.
darwin'in türlerin kökeni adlı kitabında incelemiş olduğu cinsel seçilim kavramına değinelim. canlılarda soy devamının sağlanması için belli başlı baskın özellikte iyi olanlar ya da yine canlı türünün gelişkinliğine göre belli özelliklerin ortalamasında iyi olanların soyu sürdürmesi olayını hepimiz biliyoruz. bu aklımızda bulunsun.
peki cinsel seçilim nasıl işliyor? yine her yerde görebileceğimiz gibi, önce aynı cins varlıklar* arasında gerçekleşiyor eleme. diğer erkeklerden üstün olan birey, hemcinslerini rekabette eliyor. devamında her şey bitmiyor ama. bu sefer de dişi bireyler kendi arasında bir öne çıkma ve üstün gelen erkekle soyunu devam ettirme çabası içine giriyor.
yani, önce erkekler arasında bir seleksiyon yaşanıyor ve galip gelen erkeğin dişisi için bir mücadele yaşanıyor. bu erkek bireylerdeki gibi birbirlerini mağlup etmeye, bastırmaya yönelik intraseksüel seçilim değil, karşı cinsin beğenisini kazanmak amacıyla gerçekleştirilen interseksüel seçilim.
burada bir diğer husus olan seksüel dimorfizme ve ikincil cinsel özellik kavramına da değinmek isterim. şimdi eş seçiminde birincil üreme organı olan cinsel organlar dışında, bir de gerek eleyiciliği artırmak, gerek ön plana çıkmak adına ortaya çıkmış diğer durumlar da var. bunlar minor ya da major farklar yaratabilmekte. yine bu farklılıklar, hemen hemen tümünde erkekler arasında gözlemlenip bir interseksüel seçilim örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. tavuskuşu erkeğinin süslü tüyleri, aslanların yelesi, erkek geyiklerin boynuzları gibi. ortada bir sorun var çünkü bu ekstralar çoğunlukla kullanışsız olup cinsel seçilim dışında hayatı zorlaştırıyor. ufak bir çağrışım yapar belki, bu konuyu detaylandırmanın lüzumu yok.
bunu neden anlattım? henüz toplumsal rollere girmemekle birlikte, günümüzde insan dediğimiz canlı için de bunun geçerli olduğunu söyleyeceğim sadece.
yani, ortada herhangi bir memeli canlıdan, genetik haritası kötü bir dişi birey olduğunu düşünelim. eğer herhangi bir sebepten bu dişi bir şekilde üstün erkekle birleşirse, seçilimde düzgün genler baskın geleceği için ortaya çıkan yavru da büyük ihtimalle bu sorunlardan arınmış olacak. peki bu ortaya çıkan yavru da dişiyse? onun da üstün erkekle eşleşmesi durumunda, daha üstün bir canlı ortaya çıkacak. böyle böyle gidiyor. temel düzeyde doğal seleksiyon işte, inciği cinciği yok.
madem öyle, gelelim modern topluma. insanlar olarak bizler doğada bulunmayan manevi şeyler yarattık. matematik örneğin. günlük hayatımızı aşırı kolaylaştıran ve zekamızın adeta somut bir örneği olan matematik, aslında somut falan değil. biz bunu, ortak bilinçle varlığını kabul edip bilgi haznemize aldık. genetiğimize kodlandı ve bilgi aktarımı ile daha kolay kavranabilen bir şey haline geldi.
çok güzel. modern insan artık avcı-toplayıcılıkla yaşamıyor ve bünyesindeki ilkel güdülerden sonra epey yol kat etti. ego, süperego, denetim, topluluklarca kabul görmüş yapay kurallar ve bunların zamanla doğallaşması durumundan söz ediyorum. haliyle cinsel seçilim de bu süreçte belli bir adaptasyona uğradı. çünkü artık güç dediğimiz faktör saf fiziksel gücün ötesinde, itibar, sosyal konum, maddi gelir gibi unsurlara evrildi.
artık eş seçiminde de bunlar dikkate alınıyor. hiyerarşik anlamda erkekler birbirinden daha üstün konumlarda oluyor. eskiden bu durum hükümdarlık, askeri rütbeler ya da bunlardan ayrı bir kulvar olarak bilimsel çalışmalarken, günümüzde böyle manevi kavramlar yerine maddi dengeler daha çok önem taşıyor.
bu olunca ne oluyor? şimdi yukarıdaki durum erkekler için geçerli, kadınlara değineceğiz. çünkü bu, doğada karşımıza çıkan intraseksüel seçilimin günümüz dünyasındaki hali. interseksüel seçilim nasıl gerçekleşiyor dersiniz? kadınlar birbiriyle maddi manevi hiyerarşik farklar gözetiyor mu? belki evet, ama erkekler kadar baskın bir şekilde değil. yani dişilerin diğer dişileri egale etme, ayağını kaydırma düşüncesinden ziyade; başarılı erkek bireyin dikkatini çekme içgüdüsü var.
bunu sağlamanın yolları da modern toplumda bir hayli fazla. bununla ilgili çok başlık var sözlüğümüzde de. fiziksel özellikler ve zihinsel özellikler üzerine. ama kimse çıkıp ayda y para biriminden x miktarda kazanmayan dişiyle olmaz gibi bir şey demiyor. diyemez çünkü. evrimsel açıdan ters.
buraya kadar olan kısım da tamam. peki bu konuda kadın erkek eşitliğini savunmak ne kadar mümkün? farkındaysanız yazı genelinde kadın ya da erkeklere laf söyleyen hiçbir yazım yok. olağan gerçekler üzerinden konuşuyorum ve elimden geldiğince objektif davranma gayesi güdüyorum. iki cinsin de birbirine olan üstünlükleri var, fakat modern toplumun en büyük sorunlarından biri bunların eşit görülmesi. eşit hak ve özgürlüklere sahip olunmasıyla hiçbir derdim yok, bundan bahsetmiyorum. elbette öyle olmalı ve yeri geldiğinde cinsiyetlere pozitif ayrımcılık sağlanmalı.
toplumun kabul ettiği normlara gelelim. günümüzde olaylara taraflı yaklaşan bir kadın rahatlıkla "ama toplum içerisinde kadın şöyle, kadın böyle, hakir görülüyor" diyebilmekte. evet, bunu der çünkü öyle. ama olayın karşı tarafını hiç değerlendiriyorlar mı? mesela toplum içerisinde geçmişten günümüze süregelmiş ve erkeğin üzerine vazife ilan edilmiş görevler de var. "erkek adam ağlamaz, eşini çalıştıramaz, ailesine bakmak zorundadır." gibi. erkeklerin kendi arasında "kız gibi" olarak nitelendirdiği davranışlar kadını ezdikleri için değil, aslında yine eleyici mekanizmada kadına özgü davranışlar olduğu için sergileniyor.
hazır bunlardan bahsetmişken, ataerkil-anaerkil kavramına da biraz değinelim. hakimiyet kavramını bir kenara bırakırsak, yetişme biçimi üzerinden konuşacak olursak... günümüzdeki erkeklerin %90 gibi çok büyük bir oranda kadınlar tarafından yetiştirildiğini söyleyeceğim.
şöyle ki, eski toplumlarda; yani kadın-erkeğin mutlak eşit olduğu toplumları değerlendirdiğimizde, örneğin bunu orta asya türk toplumları ile somutlaştırdığımızda karşımıza kadınların da savaşa gittiği, erkeklerle cephede omuz omuza çarpıştığı, yönetimde söz sahibi oldukları ve yer yer erkeklerden daha üst mercilerde yer aldıklarını görüyoruz.
geride kalan çocukların idamesi ve yetiştirilmesi ise, artık savaşamayacak durumda olan, toplum, doğa ve tarihsel alanlarda dönem şartlarına göre epey bilgi sahibi "bilge ihtiyar" tarafından gerçekleşiyor.
bugün yaşadığımız coğrafyada gerek dinlerin, gerek sosyal psikolojinin etkisiyle kadın geri plana atılmakta ve çalışmak yerine evde çocuklarla ilgilenmekte. haliyle baba figüründen ziyade anne figürüyle içli dışlı yetişen, hayatı ondan öğrenen bireyler ortaya çıkıyor. sizce bu doğru mu? kendimce yanıtlayayım. kesinlikle yanlış! çünkü toplumdaki rolü geri plana atılan kadın, gerek belli başlı entelektüel bilgiye erişimi kısıtlandığı ve toplum yaşamını doyasıya tadamadığı; gerek kendisine reva görülen arka plan rolü sebebiyle çocuğuna da net bir aktarım yapamıyor. haliyle görüp geçirmiş ve teorik bilgi/tecrübeyle donanmış bir insana nazaran daha başarısız çocuklar yetiştiriyor diyebiliriz. aktarım kısıtlı çünkü.
bu konuda ilkel yaklaşamayız evet, kadının tek görevi çocuk yapmak ve yetiştirmek olarak görülemez. ama onun yetiştirdiği çocuk da yalnızca bunu gözlemlediği için, bunun doğru olduğunu düşünerek hayatına devam ediyor. ileride ailesini büyük oranda yine bu temeller üzerinden kuruyor. temel yanlışımız da bu. üzerinde durulması gereken kısım bu.
karşıt görüş olarak ne belirtiliyor? yine toplum tarafından kabul görmüş belli başlı fiziksel unsurlar üzerinden tepkisini dile getirmeye çalışan bir çoğunluk. neyden bahsettiğimi biliyorsunuz. iyi de, toplumun bu şekilde olması herkesin zararına zaten. ama uzun süre boyunca bunu kabul etmiş insanların kapısını biraz daha pozitif çalmak gerekiyor ki, onlar da gerçeği ellerinin tersiyle reddetmesin.
selektif anlamda yeterli başarı sağlanamıyor, sosyal ya da maddi açıdan daha iyi konumda olan fiziksel bakımdan zayıf bireyler soy devamı sağladığından mütevellit zaten genetik hastalıklar ve zayıflıklarla anatomisi sekteye uğramış insanların soyu; toplumsal uyuşmazlıklar sebebiyle de ilerlemekten aciz oluyor. sonra savunma olarak da transhümanizm çıktı zaten ortaya. o konuda objektif davranamayacağımdan ve işin içine çok fazla fikir katacağımdan yorum yapmayacağım. dileyen araştırabilir.
bir diğer konumuzsa erkek işi-kadın işi kavramı. arkadaşlar üzülerek belirtiyorum ki böyle bir şey söz konusu ve bunu değiştirmek de yine özümüze ihanet. biliyorum, genetik anlamda belli yeterlilikleri sağlayamadığımızdan dolayı bu rollerde de sekmeler söz konusu. ama fiziksel güç ağırlıklı yoğun işler aslında erkeklerin, sosyalliğin ve toplum ilişkilerinin ön planda olduğu işler ise kadınlarındır diyebiliriz. toplumsal denetim, katı kurallar gerektirmedikçe kadınlar tarafından devam ettirilmeli çünkü.
şimdi ben burada bir kadın ağır iş yapamaz, bir erkek sosyal anlamda vasat altıdır demiyorum. yatkınlıklarımızın bu yönde olduğunu söylüyorum. gerek hormonal denge, gerek toplum rolü nedeniyle bu bu şekilde. aksi mümkün değil mi ya da aksi durumlar yok mu? örneğin bir erkeğin fiziksel anlamda zayıf, kadının fiziksel anlamda üstün olması mümkün değil mi? elbette mümkün. aynı şekilde kadın birey sosyal anlamda zayıf, erkek birey daha güçlü de olabilir. işte bunun ortaya çıkmasının sebebi de selektif başarısızlık bana göre, ama dediğim gibi olabildiğince kendi fikirlerimden uzak tutmak istiyorum yazıyı.
sağduyumuza güvenirsek, kadının ve erkeğin toplum içerisinde yerine getirmesi gereken roller üç aşağı beş yukarı bellidir. normları kabul etmeyebilir, bu çerçevede hareketlerle kendimizi kısıtlamayabiliriz. ama toplum üzerinde eğer büyük çoğunluk bu şekilde davranmaya başlamazsa bu yalnızca bizim farklılığımız olarak kalır. bugün profesyonel anlamda karşı cinsin işini yapan kimselerin hormonlarıyla dışarıdan müdahaleler ile oynadığını söylemem gerekiyor mesela. kadın vücut geliştirme sporcularının dışarıdan testosteron takviyesi alması ya da erkeklerin çeşitli sakinleştiricilerle güdülerini bastırması gibi.
peki ne yapmalıyız? öncelikle kendimizle barışmalıyız. özümüzü reddetmenin ve bunu değiştirmeye yönelik davranmanın çok da bir vasfı yok.
bana kalırsa, olması gereken şey kadın erkek eşitliğini savunmaktan ziyade, iki tarafın da üstün ve zayıf yönlerini objektif olarak kabul etmesi, zayıf yönlerini kapatmak adına üstün olduğu yanlarını törpüleyip eksiltmek değil; zayıflıklarını da kendilerinin bir parçası olarak görüp üstün özelliklerini parlatmalarıdır. tek tek örneklendirirsem, yine objektiflikten uzaklaşırım.
sözlük yazarlarının konuyla ilgili görüşlerini merak ediyorum. hakaretin lüzumu yok, bilimsel ve toplumsal gerçeklik üzerinden gitmeye çalıştım elimden geldikçe. sizlerden de aynı duyarlılığı bekliyorum.
not: eğer başlık başıboşlara taşınacak olursa diye belirtmek istedim. bunun yerine silinmesini yeğlerim. kadınlar konusunda da, erkekler konusunda da hakaret olarak geçebilecek ifade kullanmadım, ayrıştırıcı unsurları belli temellere dayandırarak dile getirmeye çalıştım. saygılarımla, teşekkürler.
not 2: başlığa yakın başka başlıklar da var, ama burada farklı bir noktaya değinmek istedim. yine uygun görülürse taşınabilir.
gerek evrimsel, gerek sosyo-kültürel açıdan değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan gerçek. son zamanlarda belli başlı akımlar altında bunun genellemesinin yapılması da aslında özümüzü inkar etmekle aynı şey. geçmişini bilmeyen geleceğine de sahip olamaz, biliyorsunuz. hadi örnekler üzerinden incelemeye başlayalım.
öncelikle bu yazıda salt cinsellikten ya da ataerkil toplum gibi yapılardan dem vurmayacağız, beklentisi bu olanlar hiç zaman kaybetmesin.
darwin'in türlerin kökeni adlı kitabında incelemiş olduğu cinsel seçilim kavramına değinelim. canlılarda soy devamının sağlanması için belli başlı baskın özellikte iyi olanlar ya da yine canlı türünün gelişkinliğine göre belli özelliklerin ortalamasında iyi olanların soyu sürdürmesi olayını hepimiz biliyoruz. bu aklımızda bulunsun.
peki cinsel seçilim nasıl işliyor? yine her yerde görebileceğimiz gibi, önce aynı cins varlıklar* arasında gerçekleşiyor eleme. diğer erkeklerden üstün olan birey, hemcinslerini rekabette eliyor. devamında her şey bitmiyor ama. bu sefer de dişi bireyler kendi arasında bir öne çıkma ve üstün gelen erkekle soyunu devam ettirme çabası içine giriyor.
yani, önce erkekler arasında bir seleksiyon yaşanıyor ve galip gelen erkeğin dişisi için bir mücadele yaşanıyor. bu erkek bireylerdeki gibi birbirlerini mağlup etmeye, bastırmaya yönelik intraseksüel seçilim değil, karşı cinsin beğenisini kazanmak amacıyla gerçekleştirilen interseksüel seçilim.
burada bir diğer husus olan seksüel dimorfizme ve ikincil cinsel özellik kavramına da değinmek isterim. şimdi eş seçiminde birincil üreme organı olan cinsel organlar dışında, bir de gerek eleyiciliği artırmak, gerek ön plana çıkmak adına ortaya çıkmış diğer durumlar da var. bunlar minor ya da major farklar yaratabilmekte. yine bu farklılıklar, hemen hemen tümünde erkekler arasında gözlemlenip bir interseksüel seçilim örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. tavuskuşu erkeğinin süslü tüyleri, aslanların yelesi, erkek geyiklerin boynuzları gibi. ortada bir sorun var çünkü bu ekstralar çoğunlukla kullanışsız olup cinsel seçilim dışında hayatı zorlaştırıyor. ufak bir çağrışım yapar belki, bu konuyu detaylandırmanın lüzumu yok.
bunu neden anlattım? henüz toplumsal rollere girmemekle birlikte, günümüzde insan dediğimiz canlı için de bunun geçerli olduğunu söyleyeceğim sadece.
yani, ortada herhangi bir memeli canlıdan, genetik haritası kötü bir dişi birey olduğunu düşünelim. eğer herhangi bir sebepten bu dişi bir şekilde üstün erkekle birleşirse, seçilimde düzgün genler baskın geleceği için ortaya çıkan yavru da büyük ihtimalle bu sorunlardan arınmış olacak. peki bu ortaya çıkan yavru da dişiyse? onun da üstün erkekle eşleşmesi durumunda, daha üstün bir canlı ortaya çıkacak. böyle böyle gidiyor. temel düzeyde doğal seleksiyon işte, inciği cinciği yok.
madem öyle, gelelim modern topluma. insanlar olarak bizler doğada bulunmayan manevi şeyler yarattık. matematik örneğin. günlük hayatımızı aşırı kolaylaştıran ve zekamızın adeta somut bir örneği olan matematik, aslında somut falan değil. biz bunu, ortak bilinçle varlığını kabul edip bilgi haznemize aldık. genetiğimize kodlandı ve bilgi aktarımı ile daha kolay kavranabilen bir şey haline geldi.
çok güzel. modern insan artık avcı-toplayıcılıkla yaşamıyor ve bünyesindeki ilkel güdülerden sonra epey yol kat etti. ego, süperego, denetim, topluluklarca kabul görmüş yapay kurallar ve bunların zamanla doğallaşması durumundan söz ediyorum. haliyle cinsel seçilim de bu süreçte belli bir adaptasyona uğradı. çünkü artık güç dediğimiz faktör saf fiziksel gücün ötesinde, itibar, sosyal konum, maddi gelir gibi unsurlara evrildi.
artık eş seçiminde de bunlar dikkate alınıyor. hiyerarşik anlamda erkekler birbirinden daha üstün konumlarda oluyor. eskiden bu durum hükümdarlık, askeri rütbeler ya da bunlardan ayrı bir kulvar olarak bilimsel çalışmalarken, günümüzde böyle manevi kavramlar yerine maddi dengeler daha çok önem taşıyor.
bu olunca ne oluyor? şimdi yukarıdaki durum erkekler için geçerli, kadınlara değineceğiz. çünkü bu, doğada karşımıza çıkan intraseksüel seçilimin günümüz dünyasındaki hali. interseksüel seçilim nasıl gerçekleşiyor dersiniz? kadınlar birbiriyle maddi manevi hiyerarşik farklar gözetiyor mu? belki evet, ama erkekler kadar baskın bir şekilde değil. yani dişilerin diğer dişileri egale etme, ayağını kaydırma düşüncesinden ziyade; başarılı erkek bireyin dikkatini çekme içgüdüsü var.
bunu sağlamanın yolları da modern toplumda bir hayli fazla. bununla ilgili çok başlık var sözlüğümüzde de. fiziksel özellikler ve zihinsel özellikler üzerine. ama kimse çıkıp ayda y para biriminden x miktarda kazanmayan dişiyle olmaz gibi bir şey demiyor. diyemez çünkü. evrimsel açıdan ters.
buraya kadar olan kısım da tamam. peki bu konuda kadın erkek eşitliğini savunmak ne kadar mümkün? farkındaysanız yazı genelinde kadın ya da erkeklere laf söyleyen hiçbir yazım yok. olağan gerçekler üzerinden konuşuyorum ve elimden geldiğince objektif davranma gayesi güdüyorum. iki cinsin de birbirine olan üstünlükleri var, fakat modern toplumun en büyük sorunlarından biri bunların eşit görülmesi. eşit hak ve özgürlüklere sahip olunmasıyla hiçbir derdim yok, bundan bahsetmiyorum. elbette öyle olmalı ve yeri geldiğinde cinsiyetlere pozitif ayrımcılık sağlanmalı.
toplumun kabul ettiği normlara gelelim. günümüzde olaylara taraflı yaklaşan bir kadın rahatlıkla "ama toplum içerisinde kadın şöyle, kadın böyle, hakir görülüyor" diyebilmekte. evet, bunu der çünkü öyle. ama olayın karşı tarafını hiç değerlendiriyorlar mı? mesela toplum içerisinde geçmişten günümüze süregelmiş ve erkeğin üzerine vazife ilan edilmiş görevler de var. "erkek adam ağlamaz, eşini çalıştıramaz, ailesine bakmak zorundadır." gibi. erkeklerin kendi arasında "kız gibi" olarak nitelendirdiği davranışlar kadını ezdikleri için değil, aslında yine eleyici mekanizmada kadına özgü davranışlar olduğu için sergileniyor.
hazır bunlardan bahsetmişken, ataerkil-anaerkil kavramına da biraz değinelim. hakimiyet kavramını bir kenara bırakırsak, yetişme biçimi üzerinden konuşacak olursak... günümüzdeki erkeklerin %90 gibi çok büyük bir oranda kadınlar tarafından yetiştirildiğini söyleyeceğim.
şöyle ki, eski toplumlarda; yani kadın-erkeğin mutlak eşit olduğu toplumları değerlendirdiğimizde, örneğin bunu orta asya türk toplumları ile somutlaştırdığımızda karşımıza kadınların da savaşa gittiği, erkeklerle cephede omuz omuza çarpıştığı, yönetimde söz sahibi oldukları ve yer yer erkeklerden daha üst mercilerde yer aldıklarını görüyoruz.
geride kalan çocukların idamesi ve yetiştirilmesi ise, artık savaşamayacak durumda olan, toplum, doğa ve tarihsel alanlarda dönem şartlarına göre epey bilgi sahibi "bilge ihtiyar" tarafından gerçekleşiyor.
bugün yaşadığımız coğrafyada gerek dinlerin, gerek sosyal psikolojinin etkisiyle kadın geri plana atılmakta ve çalışmak yerine evde çocuklarla ilgilenmekte. haliyle baba figüründen ziyade anne figürüyle içli dışlı yetişen, hayatı ondan öğrenen bireyler ortaya çıkıyor. sizce bu doğru mu? kendimce yanıtlayayım. kesinlikle yanlış! çünkü toplumdaki rolü geri plana atılan kadın, gerek belli başlı entelektüel bilgiye erişimi kısıtlandığı ve toplum yaşamını doyasıya tadamadığı; gerek kendisine reva görülen arka plan rolü sebebiyle çocuğuna da net bir aktarım yapamıyor. haliyle görüp geçirmiş ve teorik bilgi/tecrübeyle donanmış bir insana nazaran daha başarısız çocuklar yetiştiriyor diyebiliriz. aktarım kısıtlı çünkü.
bu konuda ilkel yaklaşamayız evet, kadının tek görevi çocuk yapmak ve yetiştirmek olarak görülemez. ama onun yetiştirdiği çocuk da yalnızca bunu gözlemlediği için, bunun doğru olduğunu düşünerek hayatına devam ediyor. ileride ailesini büyük oranda yine bu temeller üzerinden kuruyor. temel yanlışımız da bu. üzerinde durulması gereken kısım bu.
karşıt görüş olarak ne belirtiliyor? yine toplum tarafından kabul görmüş belli başlı fiziksel unsurlar üzerinden tepkisini dile getirmeye çalışan bir çoğunluk. neyden bahsettiğimi biliyorsunuz. iyi de, toplumun bu şekilde olması herkesin zararına zaten. ama uzun süre boyunca bunu kabul etmiş insanların kapısını biraz daha pozitif çalmak gerekiyor ki, onlar da gerçeği ellerinin tersiyle reddetmesin.
selektif anlamda yeterli başarı sağlanamıyor, sosyal ya da maddi açıdan daha iyi konumda olan fiziksel bakımdan zayıf bireyler soy devamı sağladığından mütevellit zaten genetik hastalıklar ve zayıflıklarla anatomisi sekteye uğramış insanların soyu; toplumsal uyuşmazlıklar sebebiyle de ilerlemekten aciz oluyor. sonra savunma olarak da transhümanizm çıktı zaten ortaya. o konuda objektif davranamayacağımdan ve işin içine çok fazla fikir katacağımdan yorum yapmayacağım. dileyen araştırabilir.
bir diğer konumuzsa erkek işi-kadın işi kavramı. arkadaşlar üzülerek belirtiyorum ki böyle bir şey söz konusu ve bunu değiştirmek de yine özümüze ihanet. biliyorum, genetik anlamda belli yeterlilikleri sağlayamadığımızdan dolayı bu rollerde de sekmeler söz konusu. ama fiziksel güç ağırlıklı yoğun işler aslında erkeklerin, sosyalliğin ve toplum ilişkilerinin ön planda olduğu işler ise kadınlarındır diyebiliriz. toplumsal denetim, katı kurallar gerektirmedikçe kadınlar tarafından devam ettirilmeli çünkü.
şimdi ben burada bir kadın ağır iş yapamaz, bir erkek sosyal anlamda vasat altıdır demiyorum. yatkınlıklarımızın bu yönde olduğunu söylüyorum. gerek hormonal denge, gerek toplum rolü nedeniyle bu bu şekilde. aksi mümkün değil mi ya da aksi durumlar yok mu? örneğin bir erkeğin fiziksel anlamda zayıf, kadının fiziksel anlamda üstün olması mümkün değil mi? elbette mümkün. aynı şekilde kadın birey sosyal anlamda zayıf, erkek birey daha güçlü de olabilir. işte bunun ortaya çıkmasının sebebi de selektif başarısızlık bana göre, ama dediğim gibi olabildiğince kendi fikirlerimden uzak tutmak istiyorum yazıyı.
sağduyumuza güvenirsek, kadının ve erkeğin toplum içerisinde yerine getirmesi gereken roller üç aşağı beş yukarı bellidir. normları kabul etmeyebilir, bu çerçevede hareketlerle kendimizi kısıtlamayabiliriz. ama toplum üzerinde eğer büyük çoğunluk bu şekilde davranmaya başlamazsa bu yalnızca bizim farklılığımız olarak kalır. bugün profesyonel anlamda karşı cinsin işini yapan kimselerin hormonlarıyla dışarıdan müdahaleler ile oynadığını söylemem gerekiyor mesela. kadın vücut geliştirme sporcularının dışarıdan testosteron takviyesi alması ya da erkeklerin çeşitli sakinleştiricilerle güdülerini bastırması gibi.
peki ne yapmalıyız? öncelikle kendimizle barışmalıyız. özümüzü reddetmenin ve bunu değiştirmeye yönelik davranmanın çok da bir vasfı yok.
bana kalırsa, olması gereken şey kadın erkek eşitliğini savunmaktan ziyade, iki tarafın da üstün ve zayıf yönlerini objektif olarak kabul etmesi, zayıf yönlerini kapatmak adına üstün olduğu yanlarını törpüleyip eksiltmek değil; zayıflıklarını da kendilerinin bir parçası olarak görüp üstün özelliklerini parlatmalarıdır. tek tek örneklendirirsem, yine objektiflikten uzaklaşırım.
sözlük yazarlarının konuyla ilgili görüşlerini merak ediyorum. hakaretin lüzumu yok, bilimsel ve toplumsal gerçeklik üzerinden gitmeye çalıştım elimden geldikçe. sizlerden de aynı duyarlılığı bekliyorum.
not: eğer başlık başıboşlara taşınacak olursa diye belirtmek istedim. bunun yerine silinmesini yeğlerim. kadınlar konusunda da, erkekler konusunda da hakaret olarak geçebilecek ifade kullanmadım, ayrıştırıcı unsurları belli temellere dayandırarak dile getirmeye çalıştım. saygılarımla, teşekkürler.
not 2: başlığa yakın başka başlıklar da var, ama burada farklı bir noktaya değinmek istedim. yine uygun görülürse taşınabilir.
devamını gör...
rush b
sadece tek bir durumda uygulanması gereken taktiktir. ekonomi kötüdür, mac10ler çekilir, 2 smoke ve bir flash alınır, bir smoke olası molotof içindir diğeri ise b kapı içindir, flash tünelin sol duvarından sektirilerek içeri gönderilir. allahu ekber çeke çeke b basılır, koşa koşa taranır, ct mal edilir.
rush b, full eco iken yapılmaması gereken bir eylemdir. t takımı dar alandan koşarken ct’den birisinin dar alanı taraması halinde herkes çok kolay ölür, anlamsız bir harekettir yani. ecoyken a’ya rush yapılır, iki smoke ve bir flash ile. eco halde roundı almanız bile olasıdır artık.
rush b, full eco iken yapılmaması gereken bir eylemdir. t takımı dar alandan koşarken ct’den birisinin dar alanı taraması halinde herkes çok kolay ölür, anlamsız bir harekettir yani. ecoyken a’ya rush yapılır, iki smoke ve bir flash ile. eco halde roundı almanız bile olasıdır artık.
devamını gör...
nedensellik
olayları neden-sonuç ilişkisi ile açıklama durumudur. bilimsel bir yöntemdir.
devamını gör...
30 yaş üstü yazarlar uçurulsun kampanyası
yoldaş seninle iyi kötü bir sürü gün geçirdik. ama madem çoğunluk gitmemi istiyor, uçur beni yoldaş. bana özgürlüğümü ver. bu bir son değil, bu sonun başlangıcı.
devamını gör...
normal sözlük'ü tek bir kelime anlat
polyanna.
devamını gör...
yazarların şu an olmak istedikleri yerler
devamını gör...
çocuklara iki isim verme modası
kardeşler olarak mağduru olduğumuz moda... dört kardeşiz, hepimiz de çift isim.
sanarsın mısır'da bilmediğimiz bir dedemiz var da; ondan miras kalırsa, avukatlara mahcup olmayacağız.
bu ne zulümdür?
sanarsın mısır'da bilmediğimiz bir dedemiz var da; ondan miras kalırsa, avukatlara mahcup olmayacağız.
bu ne zulümdür?
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
clytie'nin "aslında aradan abartacak zaman geçmedi" cümlesini okuyunca yeni sezon ile alakalı bir kaç kelam daha etmemi gerektiren yayın.
geçen sezon hiç bir kadın yazarın bana şarkı armağan etmemesine rağmen 3 ya da 4 erkek yazarın tarafıma şarkı anonsu yaptığına şahit oldum. sonra ben de onlara yaptım vs derken ortam benim cephemden baktığımda bir anda çorumlular kıraathanesine döndü, lütfen yeni sezonda bu tür yanlışlar yapmayalım, yapanları uyaralım. *
geçen sezon hiç bir kadın yazarın bana şarkı armağan etmemesine rağmen 3 ya da 4 erkek yazarın tarafıma şarkı anonsu yaptığına şahit oldum. sonra ben de onlara yaptım vs derken ortam benim cephemden baktığımda bir anda çorumlular kıraathanesine döndü, lütfen yeni sezonda bu tür yanlışlar yapmayalım, yapanları uyaralım. *
devamını gör...
durup durup aynı konuyu düşünmek
birkaç haftadır beynimin yaptığı eylem. ruhum daralıyor, nefesim kesiliyor. yeter be artık diyorum..
devamını gör...
herhangi bir bıyıklıyı muhatap almak istemiyorum
8 mart dünya kadınlar gününde meclis kürsüsünde konuşma yapan sera kadıgil'e müdahale eden m. emin akbaşoğlu'na cevabıdır. seri ve akıcı bir üslupla yapılmış doğaçlama bir konuşmadır.
buradan
edit: pavlov'un göbeği ve the dark knight'ın yardımları ile konuşmayı ekledim.
buradan
edit: pavlov'un göbeği ve the dark knight'ın yardımları ile konuşmayı ekledim.
devamını gör...
sanık
umut_yazar isimli yazar arkadaşımızın ukdesi.
sözlükte ''suçlu olduğu sanılan ve bu sebeple yargılanan kişi'' anlamına gelen sözcüktür.
sözlükte ''suçlu olduğu sanılan ve bu sebeple yargılanan kişi'' anlamına gelen sözcüktür.
devamını gör...

