karavan...
değilse bile en azından bir minibüs. kendimce düzenleyip bir iki gün bile olsa uzaklaşacak kadar basit bir şey olsa yeter.

bir-iki kamp sandalyesi, piknik tüpü veya mangal hatta semaver bile olur, basit öğünlere yetecek kadar. sabah bir kahve, öğlen iki yumurta, akşama sucuk ekmek. sessiz dingin bir ağaç dibinde birkaç gün...
daha zamanı olsa da yaklaştım sayılır, son 13 yıl.
devamını gör...

öyle bir devir ki dünyanın bir yerinde akan kan başka bir yerindeki içilen şarabı finanse ediyor. her hücremle soğudum bu düzenden ...
devamını gör...

"...ama kopuktu kopuktu zincir, olduramadım,
ne yaptım ne ettimse olduramadım."

şeklinde şarkı sözleri yazdıran durumdur. bazı insanların tüm hayatını ele geçirmiştir bu eylem. baş edebilmesi zordur.
devamını gör...

dünyaca tanınmış (bkz: knut hamsun)' a ait olan açlık romanı, yazarın aslında birnevi biyografisi gibi olmuştur. küçüklüğünden bu yana birçok zor durumla karşılaşmakta, en çokta açlık ve sefaletle başa çıkmaya çalıştığını sayfalar arasında giderken şahit oluyoruz. açlığın ne kadar zor olduğunu hepimiz bildiğimizi zannederiz ama gerçekten aç kalan var mı aramızda? günlerce, haftalarca, aylarca...
kitap boyunca fakir bir yazarın hayatına devam edebilmek için sürdürdüğü çabayı görüyoruz. öyle güzel ayrıntılarla süslü ki, kitap boyunca aynı açlığı ve mücadeleyi hissettim. hem fiziksel hem duygusal açlığın en güzel anlatımlarından biri.
elinde avcunda hiçbir şey kalmayan bir insan nereye gider, ne yapar? hep daha fazlasını istediğimiz dünyada aslında en basit insani gereklerin ne olduğunu tekrar görebilme fırsatı sunuyor bu kısa kitap. yalın bir anlatımla dramatize etmeye gerek görmeden zaten oldukça dramatik ama aynı zamanda çok gerçek olan hikayesini aktarmış yazar.
kitapta çoğu kişi yazarın fiziksel olarak karnının aç olmasına odaklanmış. ama benim için karakteri asıl zorlayan içinde bulunduğu ruhsal açlık, yalnızlıktı. birilerinin hayatında yeri bile olmadan, kişiliğini her şeye rağmen korumaya çalışarak geçip giden günlerinin dayanılmazlığı belki de parasızlıktan daha çok üzüyordu onu. bu dünyada iz bırakamadan ölüp gitme korkusu da peşini bırakmıyordu. hangisinin daha ağır bir bunalım olduğunu söylemek çok güç.
devamını gör...

sevgilinizi kalorifer gibi kullanın. sarılın, dokunun, ayaklarınızı onun göbeğine uzatın . sımsıcak oluyorsunuz. hem de sadece bedeniniz değil.
devamını gör...

fizikçi olması muhtemel kızdır. nerden bulduysa artık tanrı parçacığını higgs bozonunu. neyse aga her türlü gömerim o kurabiyeleri net...
devamını gör...

teoman'ın da dediği gibi "nasıl oluyor vakit, bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor".
devamını gör...

yalanarak yapılanı makbuldür. yani tahmin yürütüyorum sadece *
devamını gör...

bana göre yakınlaştıran herhangi bir sebep yok. uzaklaştıran da herhangi bir sebep yok. binaenaleyh, kadınla erkek yakınlaşır sonra neden yakınlaştıklarını bulmaya çalışır. bu bazen ortak ilgi alanlarıdır, bazen düşüncelerdir, bazen acılardır, bazen de öylesinedir. evet bebeğim öylesine.
devamını gör...

bende isterdim french presste kahve yapabilmek ama bilin bakalım ne eksik.
devamını gör...

14 yaştan bildiriyorum:
tipsiz erkek yoktur, onun kendine eklediği şeylerle o tipsiz oluyordur.*
bana soruyorsanız, ben yılmaz erdoğan fanıyım.
ortalama bir tipi yok, ama baştan dibe karizma duruyor.
devamını gör...

oy verenin gizli olmasını istemeyi neden bu kadar cinsellikle birleştirip, uzata uzata anlattınız?
ayrıca dini değerlere hakaret edilemez sözlüğümüzde. eğer sözlüğün bu kadar realist ve plaza ciddiyetine bürünmesini istiyorsanız başta saygıyı, sonra uydurmayı ve cinsel anlatımı bırakın.
ha bir de, istemeyen gidebilir. zorla kimse tutulmuyor burada. *
devamını gör...

doğru uygulama.
sadaka bedavadır.
şimdi nafakanı ödeyeceksin küçük artist.
devamını gör...

ezan allah'ın sesiymiş sanırdım. sonra öğrendim aslında öyle bir şey yokmuş.
devamını gör...

okunuşu ingilizcede yuro’dur, almancada oyro’dur, türkçede avro’dur. farklı dillerdeki “avrupa” kelimesi okunuşundan tüyo alabilirsiniz. ingilizler yurop, almanlar oyropa, türkler avrupa der. bu kadar basit bir mantıktır.
devamını gör...

pandemi bitmişşşş!...
devamını gör...

"doymuyorum.
ne fiziksel olarak ne de psikolojik olarak.
içimdeki derin bir boşluğu yemekle ve ilgiyle doyurmak istiyorum ama dolmuyor.
sanki bir karadelik var içimde ve sömürüyor beni.
ne sevildiğimi tam hissediyorum,
ne de değerli olduğumu...
ne huzuru hissediyorum,
ne de sakinliği...
ne güvende hissedebiliyorum,
ne de güvenebiliyorum.
içimi kemiren derin bir boşluk ve huzursuzluk hali beni esir almış durumda.
sürekli onun istediğini yapmama rağmen bir türlü doyum sağlamayan biri gibi beni ele geçirmiş durumda.
ona karşı koyamıyorum.
o hissi hissetmektense, onun istediğini vermek daha kolay geliyor.
sürekli bir kontrol halinde olmama neden oluyor.
ve her an kaybedilmeye yakın bir kontrol hali. aniden öfkelenebiliyorum.
istediğim gibi olmayan şeyler karşısında bocalıyorum.
küçücük şeylere bile orantısız anlamlar yükleyip, orantısız tepkiler verebiliyorum.
bunun adı boşluk hissi imiş.
duygusal olarak doyurulamayan çocuğun, oluşan o boşlukla baş etmek için yaptığı şeylermiş yaptıklarım.
geçmişim boşlukları, geçmişin eksiklikleri bugününün rotasını belirler diye boşa demiyorlarmış.
bugün hissetmekten korktuğum o derin boşluktan kaçmak için yaptıklarıma dur demem gerektiğini anladım.
durup o duygumla başetmem gerektiğini anladım.
sürekli ona kulak verip, onun kontrolüne girmemem gerektiğini anladım.
ve o boşlukla baş etmeyi öğrendikçe, o boşluk karşısında güçlendikçe, o boşluğu oluşturanların eksik bıraktıklarını kendime vermeyi öğrendikçe daha az ihtiyaç duyar oldum hem yemeğe hem de diğer insanlara.
şimdi daha huzurluyum.
şimdi daha farkındayım."
psikoterapist ziya ünlütürk
devamını gör...

/ biri yardım istesin burda doktor var mı
nabzımı dinlesin durmuş mu çarpar mı
ya aşktan anlar mı, yoksa hiç gelmesin
halimi görmesin, biri yardım istesin
/ * *
devamını gör...

kafa sözlük müzik kulübü başkanı'nın bize nasıl bir playlist hazırladığını merak ettiren yayın.
devamını gör...

1986 yılında yayınlanan yönetmenliğini ve senaristliğini hulki saner’in yaptığı bir filmdir. filmin başrol oyuncusu şakayla karışık sadri alışık ustadır. film 1965 yapımı olan ve senaryosunu safa önal’ın yaptığı ve aram gülyüz’ün yönettiği pantolon bankası filminin yeniden çekimidir. bu filmde de başrolde yine sadri alışık vardır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
filmin konusu oldukça orijinaldir aslında. elini cebine her attığında para çıkartan bir adamın hikayesidir bu. zaman içinde anlaşılır ki çıkan bu paraların kerameti şalvardan gelmektedir. ve elbette kahramanımız bu özellik sayesinde zengin olur ama zenginleştikçe insanların açgözlülüğünün ve doyumsuzluğunun da hedefi olarak insanların gerçek yüzünü görmeye başlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu filmi izlediğimde 7-8 yaşlarında idim. olur mu olmaz mı diye denemeye karar verdim. annemin ipten yeni aldığı şortumu giyip okulun bahçesine top oynamaya giderken elimi cebime attım büyük bir inançla. ve mucize. cebimden 5 milyon lira çıktı. yaşlı olduğum için 5 milyon, aslında 5 lira şu anki parayla.

muhtemelen bakkalla gönderildiğim bir günün arta kalanı idi o para. yumuşamış, rengi biraz solmuş ve buruşmuştu ama zengindim. hemen bakkala koşup top aldım. hayatımda ilk kez okul bahçesindeki topun sahibi olan çocuktum. o para o gün bitti. ve bir daha da cebimden öyle bir para çıkmadı.

ama hala satın aldığım bazı kitapların içine para saklarım. unutup daha sonra bulunca mutlu olmak için. çünkü o paranın bana hissettirdiği şeyi bir kez daha hissetmeye değer. hayatımda ilk defa proletarya değil burjuva idim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim