cephede savaşır gibi seri tanım giren yazar
(bkz: bir zamanlar herkes)
sonra birilerinin hedefi olur ve soğutma işlemi yapılarak yazar uzaklaştırılır.
sonra birilerinin hedefi olur ve soğutma işlemi yapılarak yazar uzaklaştırılır.
devamını gör...
euthyphron ikilemi
kısaca "ahlaki davranışlar tanrı tarafından emredildiği için mi ahlakidir, yoksa ahlaki olduğu için mi tanrı tarafından emredilmiştir" sorusundan oluşan bir ikilemdir. bu soru din felsefesinin temel sorularından birisidir. bu soruyu "bir şey tanrı iyi dediği için mi iyidir, yoksa zaten iyi olduğu için mi tanrı o şeye iyi demektedir" şeklinde de sorabiliriz.
eğer birinci seçeneği kabul edersek, iyiliğin ve kötülüğün tek mutlak kriteri olarak tanrı'yı kabul ederiz. yani hiçbir şey kendiliğinden iyi ya da kötü olmadığını kabul etmiş oluruz. yani iyi şeylerin kendiliğinden bir anlamı yoktur ve tanrı bunları iyi kabul ettiği için iyidir demek zorunda kalırız. bu noktada gelen eleştiriler ise ilahi emirlerin keyfi olduğudur. "tanrı x yerine neden y'yi emretmiştir?" sorusunun cevabı sadece "çünkü tanrı öyle istiyor" olacaktır. bu noktada bir de david hume tarafından ortaya atılmış olgu-değer problemi eleştirisi vardır. david hume bulgusunu şöyle açıklar: "şimdiye kadar karşılaştığım bütün ahlak sistemlerinde şuna tanık oldum. ahlakçı, belli bir yere kadar normal bir biçimde akıl yürütmeye koyulmakta fakat sonunda tanrının varlığına veya insani faaliyetlere ilişkin bir dizi yargılara varmaktadır. burada insanı hayrete düşüren bir husus vardır. şöyle ki, varılan sonuçlara ilişkin ifadelerde “…dır” (is) veya “değildir” (is not) gibi yer alması gereken bağlantılar yerine zorunluluk ve ödev bildiren ifadeleri ("meli" veya "malı" takılarıyla ifade edilen fiilleri) görmekteyiz. son derece önemli olan bu değişikliğin nasıl olduğunu açıklamak mümkün değildir. her şeyden önce bu değişiklik yeni bir ilişkiyi dile getirmektedir. bunun bir gerekçesi olmalıdır. bu yeni ilişki, kendisinden tam anlamıyla farklı olan yargılardan nasıl doğmaktadır?" burda anlatılan problem sonucunda olay tamamen tanrı x'i yapmamı istiyor o halde x'i yapmalıyım durumuna dönüşmesidir. yani olgudan değere geçiş söz konusudur. burdaki geçiş ise keyfilik olarak adlandırılmıştır.
şayet ikinci seçeneği kabul edersek, bir şey kendiliğinden iyi olduğu için tanrı ona iyi demiştir olarak kabul ederiz. bu da tanrı'nın iradesinden bağımsız bir iyilik kötülük kavramı ortaya çıkarır. her şeyi tanrı yaratmış olsa da, yarattığı şeylerin iyi ya da kötü olması tanrı'ya bağlı değildir bu görüşe göre. yarattıklarının bazıları kendiliğinden iyi veya kötüdür. bu durum da temellendirmede sorunlar ortaya çıkarır. burda düşünmemiz gereken ise eğer tanrı'nın emirlerinden bağımsız ahlaki kurallar var ise, bu da tanrı'nın hakimiyetinin sınırsız olmadığını ortaya çıkarır. bu da tanrı'dan bağımsız ahlaki kuralların varlığının bir de bu kuralı ortaya koyanlar olacağını gösterir bizlere. teizmin temel argümanlarından birisi tanrısız bir ahlaki düzenin imkansız olduğudur. eğer bu seçeneği kabul edersek, bu da bizleri tanrısız ahlaki kurallarının varlığına ulaştırır.
mesela bir şeyin iyi veya kötü olması tanrı'ya bağlıdır seçeneğini kabul ettikten sonra, tanrı mutlak iyidir, kötü buyurmaz demek de bir mantık hatası ortaya çıkarır. çünkü ilk seçenekte bir şeyin kötü olmasının tanrı'ya bağlı olduğunu kabul etmiştik. diğer seçenekte kötü buyurmaz demek ortaya bir çelişki çıkarır.
iki durumda da mutlak iyinin tanımına ulaşamayız. ilk seçenekte tanrı iyi dediği için iyidir olarak kabul ederiz, ikinci seçenekte ise iyi olduğu için tanrı emretmiştir deriz.
eğer birinci seçeneği kabul edersek, iyiliğin ve kötülüğün tek mutlak kriteri olarak tanrı'yı kabul ederiz. yani hiçbir şey kendiliğinden iyi ya da kötü olmadığını kabul etmiş oluruz. yani iyi şeylerin kendiliğinden bir anlamı yoktur ve tanrı bunları iyi kabul ettiği için iyidir demek zorunda kalırız. bu noktada gelen eleştiriler ise ilahi emirlerin keyfi olduğudur. "tanrı x yerine neden y'yi emretmiştir?" sorusunun cevabı sadece "çünkü tanrı öyle istiyor" olacaktır. bu noktada bir de david hume tarafından ortaya atılmış olgu-değer problemi eleştirisi vardır. david hume bulgusunu şöyle açıklar: "şimdiye kadar karşılaştığım bütün ahlak sistemlerinde şuna tanık oldum. ahlakçı, belli bir yere kadar normal bir biçimde akıl yürütmeye koyulmakta fakat sonunda tanrının varlığına veya insani faaliyetlere ilişkin bir dizi yargılara varmaktadır. burada insanı hayrete düşüren bir husus vardır. şöyle ki, varılan sonuçlara ilişkin ifadelerde “…dır” (is) veya “değildir” (is not) gibi yer alması gereken bağlantılar yerine zorunluluk ve ödev bildiren ifadeleri ("meli" veya "malı" takılarıyla ifade edilen fiilleri) görmekteyiz. son derece önemli olan bu değişikliğin nasıl olduğunu açıklamak mümkün değildir. her şeyden önce bu değişiklik yeni bir ilişkiyi dile getirmektedir. bunun bir gerekçesi olmalıdır. bu yeni ilişki, kendisinden tam anlamıyla farklı olan yargılardan nasıl doğmaktadır?" burda anlatılan problem sonucunda olay tamamen tanrı x'i yapmamı istiyor o halde x'i yapmalıyım durumuna dönüşmesidir. yani olgudan değere geçiş söz konusudur. burdaki geçiş ise keyfilik olarak adlandırılmıştır.
şayet ikinci seçeneği kabul edersek, bir şey kendiliğinden iyi olduğu için tanrı ona iyi demiştir olarak kabul ederiz. bu da tanrı'nın iradesinden bağımsız bir iyilik kötülük kavramı ortaya çıkarır. her şeyi tanrı yaratmış olsa da, yarattığı şeylerin iyi ya da kötü olması tanrı'ya bağlı değildir bu görüşe göre. yarattıklarının bazıları kendiliğinden iyi veya kötüdür. bu durum da temellendirmede sorunlar ortaya çıkarır. burda düşünmemiz gereken ise eğer tanrı'nın emirlerinden bağımsız ahlaki kurallar var ise, bu da tanrı'nın hakimiyetinin sınırsız olmadığını ortaya çıkarır. bu da tanrı'dan bağımsız ahlaki kuralların varlığının bir de bu kuralı ortaya koyanlar olacağını gösterir bizlere. teizmin temel argümanlarından birisi tanrısız bir ahlaki düzenin imkansız olduğudur. eğer bu seçeneği kabul edersek, bu da bizleri tanrısız ahlaki kurallarının varlığına ulaştırır.
mesela bir şeyin iyi veya kötü olması tanrı'ya bağlıdır seçeneğini kabul ettikten sonra, tanrı mutlak iyidir, kötü buyurmaz demek de bir mantık hatası ortaya çıkarır. çünkü ilk seçenekte bir şeyin kötü olmasının tanrı'ya bağlı olduğunu kabul etmiştik. diğer seçenekte kötü buyurmaz demek ortaya bir çelişki çıkarır.
iki durumda da mutlak iyinin tanımına ulaşamayız. ilk seçenekte tanrı iyi dediği için iyidir olarak kabul ederiz, ikinci seçenekte ise iyi olduğu için tanrı emretmiştir deriz.
devamını gör...
bir yazar sizi takip etmeye başladı
kalbimin küt küt atmasına sebep olan kafa sözlük bildirimidir.
devamını gör...
hilafet isteriz
acayip şeylere özeniyorsunuz yav...
insan hayret ediyor.
totoyuda taşla silmeye başladık mı tamamdır.
insan hayret ediyor.
totoyuda taşla silmeye başladık mı tamamdır.
devamını gör...
henceforth dance radyo yayını
adettendir, bilgilendirelim;
ilk girdide belirttiğim cihazlar kullanılmakla beraber, son anda 320 kbps ses alabildik.
türkçe 90'lar ağırlıklı olmaz üzere, nu disco ve commercial çaldık ve goat reworkler ile de kapanışı yaptık. birkaç yerde miksaj hatası oldu; umarım çok rahatsız edici boyutta kulak tırmalamamıştır.
katılım gösterip, dinleme nezaketi gösteren herkese teşekkürler; umarım keyifli bir akşam olmuştur.
hadi geçmiş olsun.
ilk girdide belirttiğim cihazlar kullanılmakla beraber, son anda 320 kbps ses alabildik.
türkçe 90'lar ağırlıklı olmaz üzere, nu disco ve commercial çaldık ve goat reworkler ile de kapanışı yaptık. birkaç yerde miksaj hatası oldu; umarım çok rahatsız edici boyutta kulak tırmalamamıştır.
katılım gösterip, dinleme nezaketi gösteren herkese teşekkürler; umarım keyifli bir akşam olmuştur.
hadi geçmiş olsun.
devamını gör...
pozitron emisyon tomografisi
kanser evresinin, yaygınlığının,metastaz odaklarının ( bt ve mr'da görülemedi ise) yerinin tespiti için kullanılan ve nükleer tıp tarafından uygulanan görüntüleme yöntemidir. kanser tedavisinde yanıtı değerlendirmede, bazı nöroendokrin kanserlerin spesifik tanısında (dotatate gibi), cerrahi planı oluşturmada yararlanılır. hatta bazı maligniteler için altın standart tanı yöntemidir(prostat gibi). bunun dışında koroner stenozun myokarda hasar derecesinin belirlenmesinde,kalp krizi sonrasında veya epilepsi, alzheimer gibi bazı nörolojik hastalıklarda da yararlanılabilir. tıpkı mr ya da bt gibi pet-bt de çok zorda kalınmadığı sürece elbette ki yapılmaz.zaten kolay veya ucuz tetkikler değildirler. hem hasta hem hekim hem devlet zor durumda kalır, gereksiz kullanılırsa.
devamını gör...
fleurette
sözlüğün derinliklerinde saklandığı yerden çekip çıkarttığımız çiçek gibi* modumuzdur. muazzam tatlı ve sakinleştirici biridir.* gartic oynarken tüm hile girişimlerini göz ardı ederek hakkıyla oynaması ile de beni kalbimden tekrar tekrar vurmuştur.** daha fazla saçmalayıp sevgili çiçeğimin nickaltını kirletmeyeceğim. son söz olarak çoookça kalpler yolluyor ve sabahları bana yoldaş olduğu için teşekkürlerimi iletiyorum. iyi ki varsın cnm. *
not: 75 tane * kullanarak nickaltında yıldız tarlası kurduğum için de özür dilerim.**
not: 75 tane * kullanarak nickaltında yıldız tarlası kurduğum için de özür dilerim.**
devamını gör...
solak olmak
gundelik isler yapilirken aktif olarak vucudun solundaki uzuvlarin kullanilmasi. dunyadaki her sey sag aktiflere gore uretildigi icin yasanan zorluklarla mucadele etmek zorunda kalmak. kucukken tarafima yapilan zorbaliklar sebepli cift elimi de muazzam kullanabiliyordum, simdi yaslandik.
devamını gör...
şarkılarla geçtim aranızdan radyo yayını
üniversitenin ilk senesi, kaldığım yurtta kendimi hapishanede gibi hissediyordum. * * arada bahçeye çıkıyordum nefes almak için, çıkış saatleri bitmeden. ellerim cebimde, kulağımda kulaklıklar. çalan parça "kendim ettim, kendim buldum" . bu parça çalar mı bilemiyorum ama çalarsa o zamanlardaki kendime armağan ediyorum tekrar ve koskocaman sarılıyorum :)
devamını gör...
güne bir erkek yalanı bırak
kızım sorunlarım var benim anlatamayacağım şeyler...
devamını gör...
poposuna fırça sokup resim çizen kanadalı kadın
insanlık çok enteresan bir gelişim örneği sergiliyor. hayırlısı.
devamını gör...
annesinin yakışıklı oğlum dediği çocuğun tipsiz olması
kirpi, yavrusunu pamuğum diye severmiş.
devamını gör...
otobüsteyken kazaya bakmama elitizmi
yarım saat boyunca buna güldüm. ben meraklı gibi bakarım hiç o elitizme sahip değilim.. ayy çok güldüm.*
devamını gör...
ankara
evde otururken arada bir "kar ne zaman başlayacak" diye tavana bakmama neden olan şehir. eve kar yağsa şaşırmayacağım çünkü.
kombi mi? o da neymiş! bıraktık biz kullanmayı. birkaç gün önce bir tanıdık "800 lira geldi fatura" dediğinden beri de isabetli olduğunu fark ettik bu kararın.
ne mi yapıyoruz? akşama kadar aralıklı olarak termofora su ısıtıyoruz. sonra da gir yatağa otur. işimiz yoksa çıkmıyoruz yataktan, işimiz bitince koşa koşa geri giriyoruz yatağa. yatalak olduk yani yarı yarıya.
biri var antalya'da yaşayan. "burası sıcak, gel seni balkona atayım" dedi dün. eve atmak kavramı soğukta tarihe karışıyor. bu soğukta hiç de fena bir teklif değil gibi geldi bana...
arena programından bir kesit:
- nasıl başladınız bu işe? nasıl düştünüz buralara?
- ankara'nın soğuğu yüzünden güneyde yaşayan bir tanıdığımın teklifini değerlendirdim...
kombi mi? o da neymiş! bıraktık biz kullanmayı. birkaç gün önce bir tanıdık "800 lira geldi fatura" dediğinden beri de isabetli olduğunu fark ettik bu kararın.
ne mi yapıyoruz? akşama kadar aralıklı olarak termofora su ısıtıyoruz. sonra da gir yatağa otur. işimiz yoksa çıkmıyoruz yataktan, işimiz bitince koşa koşa geri giriyoruz yatağa. yatalak olduk yani yarı yarıya.
biri var antalya'da yaşayan. "burası sıcak, gel seni balkona atayım" dedi dün. eve atmak kavramı soğukta tarihe karışıyor. bu soğukta hiç de fena bir teklif değil gibi geldi bana...
arena programından bir kesit:
- nasıl başladınız bu işe? nasıl düştünüz buralara?
- ankara'nın soğuğu yüzünden güneyde yaşayan bir tanıdığımın teklifini değerlendirdim...
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük.
evdeydim ve göya uyuyacaktım ama saat sekizde telefonum çaldı.
uyandım, size kaldım.*
neyse, zaten ben sabah uykusu sevmiyorum*, bir kaç tanım girer, dalarım işe güce.
saat sekizde arayanı, olabilecek en uykulu sesle cevapladım, bir daha yapmaz inşallah.
şu telefon denen zımbırtı ile ilgili, bir dünya görgü kuralı var ama işte, uygulayanı bulup ona numara vermek lazım. keşke onlarda, kavun karpuz gibi koklama ile anlaşılsa.
evdeydim ve göya uyuyacaktım ama saat sekizde telefonum çaldı.
uyandım, size kaldım.*
neyse, zaten ben sabah uykusu sevmiyorum*, bir kaç tanım girer, dalarım işe güce.
saat sekizde arayanı, olabilecek en uykulu sesle cevapladım, bir daha yapmaz inşallah.
şu telefon denen zımbırtı ile ilgili, bir dünya görgü kuralı var ama işte, uygulayanı bulup ona numara vermek lazım. keşke onlarda, kavun karpuz gibi koklama ile anlaşılsa.
devamını gör...
sözlük yazarlarına açık çağrı
devamını gör...
ferhat paşa antlaşması
1590 yılında osmanlı imparatorluğu ile safevi devleti arasında yapılan ve 1583 yılında başlayan savaşı bitiren antlaşmadır. bu antlaşma ile osmanlılar tarih boyunca doğudaki en geniş sınırlarına ulaşmışlardır. antlaşmanın şartları osmanlı imparatorluğunun lehinedir.
*tebriz, karabağ, gürcistan, dağıstan ve şirvan osmanlılara bırakılmıştır. fakat 3.mehmet döneminde safeviler tarafından bu antlaşma ihlal edilip tekrar savaş başlamıştır.
*tebriz, karabağ, gürcistan, dağıstan ve şirvan osmanlılara bırakılmıştır. fakat 3.mehmet döneminde safeviler tarafından bu antlaşma ihlal edilip tekrar savaş başlamıştır.
devamını gör...


